22. Bölüm

HEDEF=ASKER

Saliha Dilaranur Özdemir
dilarad070512

(Oğuz'un Anlatımıyla)

Bir insanın bir insanı sevmesi ne güzel şeydi şu dünyada. Bu dünyada herkesin başına gelmeliydi bir insanı sevmek duygusu. Ben sevmek kelimesini duymuştum. Ama Sevda'yı tanıdığımdan beridir sevmek kelimesini hissediyordum. Ben bu dünyada tek onu sevecektim, Sevda'mı.

Üzerimden çok büyük bir yük kalkmış gibiydi. Sonunda demiştim duygularımı ona. Kendimi hiç hissetmediğim bir duyguyla yine baş başa bırakmıştım. O duygu aşırı bir sevinç hissederken aşırı bir özlem hissediyordum. Sevda daha yeni yanımdan ayrılmıştı ama ben onu çok özlemiştim. Sevmek herhalde buydu. Ya da aşktı bu. Saat gece biri geçmişti. Ben içimdeki bu duygudan uyuyamıyor şiir kitaplarını karıştırıyordum. Önümde Özdemir Asaf'ın şiir kitabında açık olan Aşk şiiri şöyle sesleniyordu bana:

Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.

Ben bu şiirde bir şey buluyordum. Bana bu şiirin ilk seslenişi değildi. İlk kez Sevda ile ilk karşılaştığım gün seslenmişti bana bu şiir. O gün anlamamıştı bu şiirin bana ne anlatmak istediğini. Ama bence anlamaya başlamıştım. Biraz daha şiir kitaplarını karıştırdıktan sonra uykumun geldiğini hissettim. Yeni bir güne başlamak için uyumam lazımdı. Onu düşünerek uyuyacaktım. Onun güzel saçlarını hissetmeye çalışarak, ela gözlerini görmeye çalışarak.

(Sabah olunca)

Günlerden çarşamba saat sabah 7. Ben Derya ile Sevda'nın kaldığı yerin kapısında heyecanla bekliyordum. Bu heyecan Sevda'yı göreceğim içindi. Evden çıktıklarını gördüm bahçeyi izlerken. Sevda'nın güzel gözleri ve saçları beni çoktan etkisine almıştı. Yine aynı şeyler oldu. Sevda Derya'nın kapısını açtı, kaleye gittik.

Kaleye girdiğimiz ilk an Turan Derya Hanım'ın yanına geldi.

"Derya Başkanım dediğiniz gibi adamları sorguya çektik. Öğrendiğimiz tek şey prenses diye birinden emir aldıkları."

"Bunu zaten Sevda söylemişti Turan. Bize bu prenses kod adlı kişinin kim olduğu nerede olduğunu bilmemiz lazım!" Dedi Derya Hanım kararlı ve net ses tonuyla.

"Onun hakkında konuşmuyorlar başkanım!" dedi Turan sakin bir sesle.

"Konuşturun o zaman!" dedi Derya Hanım yüksek bir sesle.

"Yapabileceğimiz her türlü yolu denedik başkanım. Ama bir türlü konuşturamadık!" dedi Turan biraz sinirlenmiş gibiydi ama bunu belli etmemeye çalışıyordu.

"O zaman bir de onlar denesin!" dedi Derya Hanım bize dönerek.

"İyi fikir. Bir de askerler denesin." dedi Turan bize bakarak.

Sonra Turan ve Derya Hanım önde bir odaya doğru ilerledik. Ben ve Sevda'm arkada onlara yürüyorduk. Sevda demişti,bir süre kimse bilmeyecekti bu durumu. Saklamak çok zor olmayacak mıydı sevgili olduğumuzu? Şimdide içim o zamanı bekleyecekti. Neden hep bekliyorum ya? O düşünceler arasında sorgu odasına girmiştik. Derya Hanım ve Turan bana döndüler. Söze Turan başladı:

"Oğuz ilk sen dene!" dedi ve eliyle kapıyı gösterdi. İçeri girdim ve adama baktım. Çok rahattı. Hemen karşısına geçtim.

"Neden oradaydınız?" dedim kalın bir ses tonuyla sorgu boyunca o ses tonunu kullanacaktım.

"Prensesimiz emretti!"dedi pişkin pişkin. Şeytan diyor ki yapıştır yüzünü masaya, yüzü dağılsın ama yapmayacaktım. Aynı ses tonunu ve sakinliği göstermeye çalışarak:

"Prensesiniz kim ve nerede?"

"Bu seni hiç alakadar etmez!"

Sakinliğimi korumaya çalışarak odadan çıktım ve Turan, Derya Hanım ve Sevda'nın yanına geldim. Hepsi bana bakıyordu duymuşlardı tabii her şeyi.

"Bir de ben deneyeyim Derya Hanım!" dedi Sevda kararlı bir ses tonuyla

"Bir de sen dene o zaman!" dedi Derya Hanım umutsuzca

(Sevda'nın Anlatımıyla)

İçeri girdim. Karşımda rahatça oturmuş bir kanı bozuk.

"Hatırladın mı beni?" dedim sinirli bir ses tonuyla. Adam başını kaldırdı ve bana baktı.

"Hatırladım! Askerdin çatışmıştık!" dedi sinir bozucu bir ses tonuyla.

"İyi! Şimdi senle silahsız çatışacağız o zaman!"

"Ne öğrenmek istiyorsun?" dedi yüksek sesle

"Her şeyi!" dedim diğer sandalyeye oturarak. Şöyle devam ettim" Neden oradaydınız, prenses dediğiniz kişi kim?"

"Bunları asla öğrenemeyeceksiniz!"

"Sen öyle san!"

"Asla konuşturamazsınız bizi"

"Üzgünüm çoktan arkadaşların konuştu!"

"Nasıl konuştu?"

"Şimdi sen anlat bakayım!"

"Onlar tüm bilgiyi veremezler. Öğrendiyseniz çok az bir şey öğrendiniz!"

"Seni dinliyorum. Biliyorsun sinirlendim mi neler yaptığımı."

"Size sadece şunu diyeceğim. Amacımız sizin koruduğunuz Derya denen kişi değil."

"Kim lan o zaman!" dedim öfkeli bir sesle

"Sensin!" dedi parmağıyla beni göstererek. "Seni yok edeceğiz!"

Sonra bir tokat yapıştırıp sinirle kapıyı açıp dışarı çıktım. Derya'nın yüzü kıpkırmızı olmuş korkmuştu. Turan olayları anlamaya çalışıyor Oğuz öylece bana bakıyordu. Derya'yı yanıma doğru çektim. Hep beraber sorgu odasından çıktık ve odanın diğer tarafındaki sandalyelere oturduk. Ben Derya'nın yanına oturmuştum. Oğuz ile Turan ise karşımızdaki sandalyelere oturmuşlardı. Derya ağlayacak gibiydi.

"Derya, korkma!" dedim onu sakinleştirmeye çalışarak. Titriyordu.

"Neden böyle yapıyorsun Derya? Hiçbir şey yapamazlar onlar bana. Hem sen demiyor muydun? Türkler güçlüdür diye." böyle devam ettim. Sonra başını kaldırıp dolmuş gözleriyle bana baktı:

"Ben seni ölüme yolladım! Orada ölebilirdin" dedi üzüntüyle.

"Ama bak hiçbir şey olmadı. Hem Oğuz vardı. Oğuz'un asker arkadaşları, Ali,Mert,Murat,Serkan da vardı. 6 askerdik orada. 3 kişiyi hayli hayli işini bitirirdik." dedim ona olumlu yönleri hatırlatarak.

"Ya sadece sen olsaydın! Ya onlar daha fazla gelselerdi." dedi olumsuz olasılıklar getirerek.

"Ya bak ben daha önce böyle durumlar yaşadım. Daha fazlalardı. Evet bir kaç yara almıştım o zamanlar ama ölmedim." Diye devam ettim. O sırada Derya bana sıkı sıkı sarıldı.

"Söz ver ölmeyeceksin! Sen benim en iyi ve tek dostumsun anladın mı?" dedi sarılmaya devam ederek.

"Tamam söz veriyorum ama sen şimdi ağlamıyorsun ve güçlü bir başkan oluyorsun anladın mı beni? Söz mü?" dedim onu kendimden ayırdım ve gözyaşlarını sildim. Gülüyordu.

"Söz mü dedim Derya söz mü?" dedim onun gülmesine gülerek

"Söz!" dedi gülmesi artmıştı.Sonra ayağa kalkıp şöyle dedi:

"Lavaboya gidip geliyorum. Sonra tekrar konuşacağız."

"Tamam hadi görüşürüz. Ama tekrar ağlayarak dönme yanıma." dedim gülerek

"Tamam ağlamayacağım!" dedi ve gitti. O sırada Oğuz ve Turan'ın bana değişik baktığını fark ettim.

"Ne oldu ya ilk defa mı arkadaşını teselli eden asker görüyorsunuz?" dedim onlara bakıp gülerek.

"Evet" dedi Turan. Oğuz ise şöyle dedi.

"Ben ilk defa görmüyorum Sevda, bana hiç öyle bakma."

"Sevda!" dedi Turan oluşan kısa bir sessizliği bozarak

"Efendim Turan" dedim yumuşak bir ses tonuyla.

"O adamlar yani prenses neden senin peşinde olabilir ki?" dedi meraklı bir sesle.

"Her şey olabilir. Ama en büyük ihtimal intikam." dedim rahat ve umursamaz bir sesle. Çünkü kimsenin bana bir şey yapmasına izin vermezdim.

"İntikam derken?" dedi Turan merakla.

"Bildiğin intikam. Hani düşünülüyor bir insana kötülük yapmak için!" dedim normal bir sesle.

" Prenses denen kişi neden senden intikam almak ister ki?" dedi Oğuz, oturduğu sandalyede biraz eğilip ellerini birleştirerek.

" Bilmem. Adamlarını fazla öldürdüğüm için olabilir." dedim gülerek.

"Sevda çok rahatsın!" dedi Turan sitem edermiş gibi.

"Nereden çıkardın onu?" dedim ona bakıp gülmemi devam ettirerek.

"Belki yüzlerce insan senin peşinde ama bu senin umurun da bile değil. Çok rahat takılıyorsun." dedi Turan hızlıca konuşarak.

"İsterse binlece kişiyi peşime taksın! Onlar hiçbir şey yapamazlar. Belli o prenses denen kişinin ne yapmak istediği"

"Ne yapmak istiyor?" dedi Turan merakla.

"Beni öldürmeyecek. Bunu biliyorum" dedim

"Şu prensesi bir bulsak her şeyi çözeceğiz aslında" dedi Turan düşünceli bir sesle.

"Aynen öyle!" dedik Oğuz'la aynı anda.

(Yazarın Anlatımıyla)

"Prensesim adamlar Türklerin elinde!"

"Bir işi düzgün yapamazsın zaten sen!"

"Ama prensesim..."

"Aması yok Karaca bir daha ki hatanın sonu kötü olur!"

"Tamam prensesim."

 

 

Bölüm : 11.01.2025 20:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...