
(Yazarın Anlatımıyla)
Zülal odasında dönüp duruyordu. Karaca sadece bir haber getirecekti. Kaplan'ın ona bir mesajı vardı. Bir görev verecekti büyük ihtimalle. Meraklıydı. Bu görevi başarmalıydı. Yoksa onun için iyi şeyler olmayacaktı. Odasının kapısı çalınınca hemen cevap verdi:
"Gel!" diyerek. Karaca içeri girdi. Zülal azda olsa rahatlamıştı.
"Prenses'im bu zarf sizin için." dedi Karaca görevinde bir iş adamı ses tonunda. Prenses zarfı açtı. Zarfı açınca bir fotoğraf yere düştü. Birde bir kağıt çıktı. Hemen mektubu okumaya başladı.
"Zülal Taş, bu operasyonu kesinlikle başarmalısın. Fotoğrafta gördüğün kişiyi öldür. Bu Sevda'ya zarar verecektir. O yas içindeyken sende onu öldür. Sonra içeri sız ve Türkler'in işini bitir. Bu kişiyi öldüreceğin zamanı ben sana aynı bu şekilde bildireceğim. Şimdi sadece çekil. Çıkışın kanlı olacak!"
Zülal yere eğilip fotoğrafa baktı. Fotoğraftaki kişiyi görünce pis bir şekilde güldü.
"Demek kurban sensin ha! Sevda çok üzülecek. Hemde çok. Seni öyle bir öldüreceğim ki o Sevda buna asla engel olamayacak. Hatta sen bile beni öldür diye yalvaracaksın." dedi Zülal sesini kalın gibi çıkartarak.
(Oğuz'un Anlatımıyla)
Erken uyanmak diye bir eziyet var bilir misiniz? Hele de geç yattığın günün sabahında...
Ay aklımı deliricem şimdi! Başım fena bir şekilde ağrıyor! Oturduğum yerden kalkıp dolaba baktım. Güçlü bir ağrı kesiciyi yuttuktan sonra saate baktım. Hadi be koçum hazırlanma zamanı. Takım elbiseyi giyip kravatı düzelttim. Saça şekil verdikten sonra Koruma Yüzbaşı Oğuz Aydın olmuştum. Dağa çıkmak bundan daha eğlenceliydi aslında. Düşüncelerden sıyrılıp bahçeye çıktım. Bahçeye çıktığımda şık bir takımın içinde Sevda'yı görmeyi açıkçası beklemiyordum. Sevda beni fark edince oturduğu yerden kalktı. Hızlıca ona doğru ilerledim.
"Günaydın yüzbaşım!" dedi enerjik bir sesle.
"Günaydın asker hanım!" dedim enerjisi kendime almaya çalışarak.
"Çok mu geç uyudun?" diye sordu. Evet. Çünkü Serkan bize tüm duygularını anlatmıştı. Bir gündür etkisinden çıkamıyordum!
"Evet, güzelim. Sen iyi görünüyorsun. Bana da senin enerjinden lazım." dedim gülerek. O anda onun dudaklarını dudaklarımda hissettim. Bu güzel dudaklara yavaşça cevap verdim. O hızlandırdı. Sertçe öptük birbirimizi. Ellerimi onun beline yerleştirdim. Onun eli ise çoktan yüzümü kavramıştı. Nefes nefese kalınca ayrıldık.
"Enerji aldın mı?" dedi etkileyici bir sesle.
"Hemde ne enerji aldım." dedim imayla. Gülerek ve utanarak koluma vurdu. Bense sadece güldüm.
"Bu kadar güzel olmak zorunda mısın?" dedim etkilenmiş bir sesle. Gözlerime dolu bir bakışla baktı. Bu bakışı bilirdim. Duyguları yoğunlaşmıştı. O duyguları yoğun olunca göz bebekleri büyürdü. Yine öyleydi. Çok tatlı olurdu göz bebekleri büyüyünce. O beni çok severken ben onu onun beni sevdiği gibi sevebilecek miydim acaba? Hafifçe tebessüm ettim bu haline. O da tebessüm etti. Saatlerce hatta aylarca böyle durabilirdim. Onun güzel ela gözlerine bakarak. O bozdu sessizliği. Çok sessizlik sevmezdi böyle anlarda. Geçmişinden dolayı.
"Oğuz sence bugün herhangi bir bilgi öğrenir miyiz o Prenses hakkında?" dedi merakla.
"Umarım öğreniriz güzelim." dedim onu rahatlatmak için.
"Ben bir Derya'ya bakayım hazırsa gideriz." dedi tatlı bir sesle.
"Olur yavrum." dedim. Yerinden kalktı ve kaldıkları yere doğru ilerledi. Az kaldı asker hanım evleneceğiz! Ya benim olacaksın ya benim olacaksın! Başka çaren yok. Yaklaşık bir on dakika bekledikten sonra beraber gülerek çıktılar. O ikisinin dostluğu her daim böyleydi. Mutlu ve huzurlu. Onların yanına ilerledim.
"Günaydın hanımlar!" dedim enerjiyle.
"Günaydın!" dedi Derya heyecanla. Serkan ile evlenecek diye heyecanlıydı. Belkide doğru bir adam bulduğu için.
"Günaydın Oğuz!" dedi Sevda az önce konuşmamışız gibi. Herkes arabaya bindikten sonra kaleye doğru hareket ettik. Kısa sürede varmıştık. Kaleye giriş yaptığımız an Turan belirdi.
"Derya Başkanım!" dedi heyecanla. Vay be! Heyecan yapabiliyormuşsun sende.
"Ne oldu Turan?" dedi Derya.
"Prenses'in kim olduğunu öğrenebiliriz." dedi kendini toparlayarak.
"O nasıl olacak?" diye hepimizin içine tercüman oldu Sevda.
"Hakan Başkan'ın Ankara'ya gittiği gün. Suikast düzenlenmeye çalışmıştı. Ama başarısız oldu. O gün illaki o da oradaydı. Belki bir arabanın içinde belkide bir vatandaş kılığında. Siz onay verirseniz o günün kayıtlarını araştıracağız." dedi Turan.
"Hemen araştırmaya başlayın. Ben Hakan Başkan'a bunu bildireceğim. Eğer bir şey fark ederseniz Sevda ve Oğuz'a hemen söyleyin. Sevda, Oğuz onlar incelerken sizde yanlarında olun. Belki bir şey fark edersiniz." dedi Derya Başkan.
"Emredersiniz başkanım!" dedik üçümüz aynı anda. Dev ekranın olduğu yere geçtik.
"Arzu, çabuk o günün kayıtlarını buraya yansıt." dedi Turan dikkatini toplayarak.
"Hemen yansıtıyorum." dedi Arzu. Bir kaç tuşa bastıktan sonra ekrana yansıttı. Vay be! Ben olsam bilgisayar çökmüştü şimdiye! Koçum iç sesin bir sussun da!
(Yaklaşık iki saat sonra)
Yok! Yok yemin ederim yok! Bu nasıl kadın be! Yaklaşık iki saattir arabaları ve insanları inceliyoruz. Yok, yok, yok! Elde var sıfır! Artık hepimiz bir sandalyede pürdikkat bakıyorduk. Hala görüntülere bakarken bir anda Sevda'nın sesiyle irkildim.
"Arzu şu araca bak!" dedi Sevda heyecanla. Hepimiz o araca baktık. Bir tane erkek o arabaya çevresini iyice kontrol ettikten sonra girmişti. Ve araba bir koruma tarafından kapatılmıştı.
"Prenses ile ne alakası olabilir?" diye sordu Arzu. Bence de!
"Bu adam ünlü iş adamı Kadir Taş. Tanırım. Bu şirket sahibi olunca o şirketin bir anda para kazanma şeyi arttı. Ve çoğunlukla Amerika ile iş yapıyorlar. Sizce şüpheli değil mi?" dedi Sevda. Sevgilim ne söylerse haklıdır!
"İş yapıyorlar sadece." dedi Arzu. Bu da mantıklı geldi bir an için.
"Bu Kadir Taş denen adam babasını zorla şirketin başından indirip kendisi geçti. Babasının olduğu zamanda bu şirket asla Amerika ile iş yapmazdı. Bu adam geçince ise bir anda iş yapmaya başladılar. Ayrıca bu şirkette önceden çalışan ama sonradan işten çıkarılan bir arkadaşım vardı. O anlatmıştı bunları bana. Bir de bu işin içinde benim pek kıymetli ve sevgili ablam Zülal Taş var." dedi Sevda. Turan'ın bir anda gözleri büyüdü.
"Arkadaşın şu an nerede?" diye sordu. Sevda cevap verdi.
"Bu şehirde, bir avukat. O şirkette de zaten avukat olarak çalışıyordu. İsterseniz onunla bir buluşma ayarlayalım." dedi sakin ve bir o kadar hırslı bir sesle.
"Aslında güzel fikir ama biz bir anda onu çağırırsak veya görmeye gidersek korkmayacak mıdır?" diye sordum.
"Sanmam! O kadın asker olacaktı da ailesi izin vermemişti." dedi Sevda gülümseyerek.
"Sevda bu arkadaşının yeri neredeyse oraya gidiyoruz. Derya Başkan'a haber vereceğim. Oğuz ve Sevda sizde hazırlanın. Arzu sen gelişmelerden bizi haberdar edersin." dedi Turan.
"Tamam!" diyerek hepimiz onayladık. Hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra çıkışa geldik. Derya ve Turan zaten oradaydı.
"Hadi arkadaşlar." dedi Derya Hanım. Siyah arabaya bindik. Sürücü koltuğunda Sevda vardı bu sefer. Bu İstanbul trafiğinde oraya varmamız zor olabilirdi. Bu düşüncemi sesli bir şekilde Sevda dile getirdi.
"Böyle trafiğin ben..." deyip ilk harekette kestirme bir yol bulup oraya girmişti. İstanbul'u iyi bilirdi. Her yerini. Yaklaşık bir yirmi dakika kadar ilerlediğimiz de gayet şık bir şekilde duran bir yere gelmiştik. Arabadan hepimiz indik.
"Beni bekleyin. Bir anda hepimiz girince tedirgin olur." Dedi Sevda. Onaylamaktan başka bir şey yapmadık.
(Sevda'nın Anlatımıyla)
Binadan içeri girdiğim de danışmaya doğru yöneldim. Genelde ve ahşap tonlarının kullanıldığı bir yerdi.
Danışmaya geldiğimde oturan kız kafasını kaldırıp bana baktı.
"Beyza Çetin ile görüşebilir miyim?" Dedim kibar bir sesle.
"Kendisi yoğun olabilir." Dedi kadın. İlla kim olduğumuzu söyleteceksiniz yani.
"Onu arayıp Sevda Yalçın geldi der misiniz?" Dedim kibarlığımı koruyarak.
Kadın söylediğimi yapıp telefonla aradı. Hiç hoşlanmadım bu kadından.
"Beyza Hanım Sevda Yalçın diye birisi sizinle-" derken telefon kapanmıştı. O sırada odadan çıkıp bana doğru koşan bir Beyza vardı.
"Sevdaa! Hoş geldin. Bir sorun mu var?" Dedi ilk önce neşeli sesiyle. Sonraya doğru telaşlanmıştı.
"Hoş buldum Beyza. Bir sorunum yok. Ama seninle konuşmamız gereken bir konu var." Dedim. Biz diye bahsettiğim için meraklanmıştı. Derya'ya mesaj çekince içeri girdiler. Karşımıza geçince Derya elini Beyza'ya doğru uzattı.
"Ben Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan Derya Akbulut." Dedi Derya güven vermeye çalışarak.
Beyza biraz tedirgin olmuş ve ona uzatılan eli sıkmamıştı. Sadece bana bakıyordu mavi gözleriyle.
"Beyza devletin, vatanın için bize yardım etmelisin." Dedim ona rahatça konuşarak.
"Odama geçelim." Dediğinde hepimizi odasına davet etmişti. Hepimiz onun arkasından ilerledik. Odasına geçtiğimizde o kendi koltuğuna oturmuştu. Derya ile ben masanın yanındaki koltuklara oturmuştuk. Benim yanımda Oğuz, Derya'nın yanında Turan vardı.
"Ben size nasıl yardımcı olabilirim?" Diye sorarak sessizliği bozdu Beyza. Sesinde heyecan vardı.
"Eski çalıştığın şirket hakkında neler biliyorsun?" Diye sordu Derya.
"Hangisi?" Demişti Beyza. Bir çok şirkette çalışmış bir avukattı.
"Kovulduğun..." dedim sadece. O anlardı. Bir anda o tatlı yüzü hırs ve öfkeye büründü. İçinden onlara sövdüğüne gayet emindim. Orada gayet düzgün ve güzel bir işi vardı. Çok başarılıydı ve istediğinden daha fazlasını alıyordu.
"Benim çalıştığım zamanda..." diye başladı. Sesi düşünceli ve sinirliydi. "Müdür olarak Mustafa Taş vardı. Yani Kadir Taş denen adamın babası. Çok iyi ve sağlam işler yapılırdı. Türkiye'nin gelişmesi için projeleri vardı. Sonra oğlu evlendi. Babasını hasta edip müdürlüğe kendisi geçti. Bir süre babasının düzeniyle devam edip hafif hafif değişmeye başladı. Bu durumdan şüphelenmiştim. Yapılan her projenin detaylarını ben tutardım. O da bir görevimdi. Bir proje için daha fazla detay lazımdı. Gidip daha fazla detay istediğimde kızdı. Amerika'daki bir şirketle yapılacaktı proje. Sonraki günlerde toplu bir işten çıkarım yaptı." dedi Beyza aklına gelenleri hatırlayıp söyleyerek.
"Bu Amerika ile yapılan proje detaylarını hatırlıyor musun?" diye sordu Derya. O kadar yıl geçmiş ama umarım hatırlıyorsundur!
"Şurada detayları olacaktı." dedi Beyza eğilip çekmecesinden üç dosya çıkardı. Vay be! Bu kıza hayranım!
"Sakladın mı?" dedim şaşkınlıkla.
"Ne yapsaydım Sevda? Detaylarının kopyasını çıkardım tabii ki! Bir gün belki sizin gibi kişilerin işine yarar diye düşündüm. Bilirsin kafamdan senaryo kurmaya bayılırım." dedi Beyza neşeyle. Bu kızın senaryo kurma hobisi vardı. Bunu cidden yapardı. Hatta bu hobiyi bana da bulaştırmıştı. Ama helal olsun böyle bir senaryoyu kurmuş!
"Bunları alın ve inceleyin. Bunları bana geri getirmenize gerek yok. Hatta şurada bir yerde orada çalışmış ve çalışan herkesin fotoğrafları ve bilgileri vardı. Onları da vereyim. Umarım işinize yarar." derken bir yanda o dosyayı arıyordu. Sonunda bulunca yüzünde zafer gülüşü oluştu. Onuda Derya'ya doğru uzattı.
"Derya Hanım, başka yarımcı olabileceğim konu olursa lütfen bana ulaşın. Umarım aradığınız ne varsa bulursunuz." dedi Beyza hırsla.
"Sağ ol Beyza. Senin yardımına büyük ihtimalle ihtiyacımız olabilir. Biz bunları araştıracağız. Bir tehdit unsuru olmaması için uzaktan bizlerden birileri seni takip edecek. Sakın korkma!" dedi Derya amacına ulaşmış bir sesle. Beyza tebessüm ederek cevap verdi. Artık kalkmış hepimiz arabaya geçmiştik.
"Turan! Bunları kaleye geçince hemen inceleyin. Önemli bir şey olursa bana haber verin. Sevda ve Oğuz biz bugün eve erken geçeceğiz." dedi Derya otoriter bir sesle.
"Emredersiniz!" diyerek kabul ettik.
(Akşam, Derya'nın Anlatımıyla)
Odamdaydım. Yüzüğüme bakıyordum. Özlemiştim Serkan'ı. Göreve gittiğini geçen sabah mesaj atmıştı. Ne kadar süreceğini ise bilmiyordu. İki gün sonra doğum günümdü belkide yanımda olamayacaktı. Telefonumu çıkarıp görmeyeceğine emin olduğum mesajlardan birini daha yazdım.
"Seni çok özledim."
"Kaç kişi öldürdün?"
"Eksik var mı timinde?"
"Biliyor musun yeni bir şarkı buldum. Geldiğinde beraber dinleyelim."
"İzlediğimiz dizinin yeni sezonu çıkmış. Beraber devam ederiz."
"Gelince bana yine şiir okur musun?"
"Görevden döndüğünde bunların hepsine cevap ver yoksa bozuşuruz."
Bu mesajları attıktan sonra telefonu yatağıma fırlattım. Gidip Sevda'ya bulaşsam birazda olur muydu? Kızı rahatsız etmeyeyim şimdi. Sevdiğinin yanındadır. Telefonuma bildirim düşünce hemen ona uzandım. Kimin gönderdiğine baktığımda ayaklarımı bir tarafıma vura vura koşma isteğimi dizginledim.
"Bende seni çok özledim bebeğim."
"Hiç saymadım ki bereketi kaçmasın!"
"Hepsi tam. Ölmedik."
"Şarkıyı çok merak ediyorum. Beraber kesinlikle dinleyelim."
"Ciddi misin? Beraber izlemek için sabırsızlanıyorum yavrum."
"Hangi şiiri okuyayım düşün güzelim. Gelince o şiiri okuyayım."
"Görevden döndüm buluşalım mı? Valla deli divane oldum."
"Olur buluşalım! Nerede?"
Heyecanlanmıştım. Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. İçim kıpır kıpır oldu. Kalbimin atışını hissettim. Onu düşününce hemen hızlanıyordu. Güldüm kendi kendime. Ondan yine mesaj geldi.
"Tamam o zaman güzelim. Ben yirmi dakikaya oradayım. Hazırlan."
Hemen oturduğum yerden kalktım. Hemen dolabıma doğru koştum. Kıyafetlerimle bakışma yaşadıktan sonra mavi bir gömlek kaptım. Bir kaç parça daha aldıktan sonra hemen giyindim. Kombin tam olarak şöyle duruyordu:

Makyaj masama geçip çokta abartılı olmayan bir makyaj yaptım. Saçlarımı düzgünce taradım ve açık bıraktım. Çantamı hazırlamaya başladım. Hazırladıktan sonra aşağı indim. İçeri yeni giren Sevda ile karşılaştım.
"Hayırdır?" dedi gülerek. Yüzümdeki gülümsemeyi fark etmemesi imkansızdı.
"Serkan'la buluşacağım. Görevden dönmüş." dedim neşeyle.
"Hadi bakalım. İyi görüşmeler size akşam akşam." dedi imayla gülerek.
"Sevda!" dedim gülerek. Güldü. Telefonuma Serkan'dan mesaj düştü.
"Ben geldim güzelim. Çok bekletme beni özledim."
Hemen kapıya doğru koştum. Bahçeye çıktım. Oradan da hızla bahçe kapısına koştum. Karşımda fazlaca yakışıklı duran, arabasına yaslanış ve çok çekici duran Serkan'ı görünce adımlarım yavaşladı. Sesini özlemiştim. Duymam lazımdı. Gülümsedim. O da her zamanki gibi gülümseyip kollarını yine benim için ika yana açtı. "Hoş geldiniz, hoş geldiniz!" diyen amca gibi Serkan'a koştum.
"Serkan, aşkım!" dedim özlemle. Bu kadar özlemem normal miydi?
"Güzelim!" dedi o kalın gibi ama aslında kalın olmayan o sıcak sesi. Ona iyice sokuldum. Bana daha sıkı sarıldı. Birbirimizden ayrıldığımızda ellerimi tuttu. O an ne giydiğini çözmüştüm. Mavi bir gömlek giymişti benim gibi. Yakışmıştı. Siyah pantolon ise şık durmuştu.
"Aç mısın güzelim? Valla ben görevden döndüğüm gibi sana gelmek için hazırlandım. Beraber yeriz diye düşündüm." dedi neşeli bir sesle. Acıktığımı hissettim o an.
"Olur, beraber yiyelim." dedim onu bakarken. Tek elimi bırakıp beni arabaya yönlendirdi. Hemen bindim. O da sürücü koltuğuna bindi.
"Nereye gidelim yavrum?" dedi etkileyici bir sesle. O karar versin. Ona güveniyorum.
"Sen karar ver. Damak zevkine güveniyorum." dedim gülümseyerek. Gözlerime baktı bir süre. Sonra arabayı çalıştırdı. Tek eliyle direksiyonu tutarken önce radyoyu açtı ve elimi tutup şöyle dedi:
"Bu şarkı senin için!" Radyodan Barış Manço'nun sesi yükseldi.
"Çıt, çıt, çıt, çıt çedene de sar bedeni bedene
Dünya dolu yar olsa da alacağım bir tane
Çıt, çıt, çıt, çıt çedene de sar bedeni bedene
Dünya dolu yar olsa da alacağım bir tane"
"Bir tane" derken bana bakıp gülüyordu. Gülmemek imkansızdı. Yaklaşık yarım saat ilerledikten sonra bir lahmacuncu da durduk. Damak zevkine hayran kaldım. Bayılırdım lahmacuna.
"Seversin değil mi?" diye sordu.
"Hemde çok severim." dedim gülerek. Beraber arabadan indik. Elimi tuttu ve içeri doğru ilerledik. Manzarası olan bir yere oturduk. Bir adam bizim olduğumuz masaya yaklaşıyordu. Kesinlikle buranın sahibiydi. Serkan hemen ayağa kalkacakken adam hemen oturttu.
"Vay, Serkan özlettin be oğlum!" dedi adam babacan bir tavırla.
"İbrahim Abim valla iş güç." dedi Serkan gülerek.
"Yav he he! Ben bilirim bu görevleri." dedi adam gülerek.
"Abi!" diyerek güldü Serkan. Sonra adam kısa bir süre bana baktı sonra geri Serkan'a döndü.
"Kim bu hanım kızımız?" diye sordu adam.
"Nişanlım!" dedi Serkan kendinden emin ve etkileyici bir sesle. Adamın gözündeki mutluluk görülmeye değerdi.
"Aslan parçası be!" dedi adam neşeyle. Sandalyelerden birine oturdu.
"Ne iş yapıyorsun sen kızım?" diye sordu adam. Söyleyemem ki!
"Abi özel bir meslek. Devletle ilgili." dedi Serkan benim yerime. Adam anlamış gibi başka bir soruya geçti.
"Adın ne kızım?" diye sordu bu sefer.
"Derya." dedim gülümseyerek.
"Güzel isim." dedi. Daha fazla soru sormadan şunu sordu.
"Her zamankinden mi oğlum?" diye sordu Serkan'a.
"Aynen abi. Ama Derya'nınkiler acısız olsun tamam mı?" dedi. Adam onaylayınca bana döndü.
"İçecek olarak ayran diyorum olur mu güzelim?" diye sordu. Olurdu, severdim ayranı. Özellikle ev yapımıysa bayılırdım. Onaylayarak başımı salladım. Adam siparişi alıp yanımızdan kalktı.
"Nereden tanışıyorsunuz?" diye sordum.
"Babamın arkadaşıydı." dedi sadece. Aramızda kısa bir sessizlik oldu. Sonra ban baktı sadece. Bakışlarında sevgi o kadar baskındı ki kendimi bir değişik hissettim. Dünyanın en değerli ve en güzel şeyi gibi bakıyordu. Sesi kulağımı doldurdu.
"Bin yıl ömrüm olsaydı
Bin yıl seni severdim
Bin yıl benim olsan
Bin yıl daha isterdim." Sesi o kadar yoğun çıkmıştı ki duygulanmamak elde değildi.
"Serkan..." dedim sadece. "Ben senin gibi böyle güzel cümleler söyleyemem. Ama seni çok severim ömrümün her saniyesinde." dedim sevgiyle.
"Biliyorum güzelim. Sen sadece sev." dedi Serkan. Lahmacunlar gelince beraber yemeye başladık. O kadar şanslıydım ki ayran ev yapımıydı. Yemeklerimizi yedikten sonra hesabı ödeyip kalktık. Bu sefer beraber bir deniz kenarına gittik. Bir banka oturduk beraber. Beni kolunun altına doğru aldı. Ona doğru sokuldum, sıcaklığına. Saçlarımı öptü, kokladı, öptü, kokladı. Gülümsedim kendi kendime.
"Bir gün ben lisedeyken..." diye başladı konuşmaya. "Bir kitap okuyordum. Bir gün işte bir arkadaş geldi. Kitabı bir köşeye bırakmıştım. Dedi ki; İleride sen çok iyi bir eş ve baba olursun dedi. Saçmalama yürü git falan, sevda ve aşk denen şeylerle uğraşamam dedim. Çok büyük konuşmuşum o gün. Bu sevda ve aşk denen şey çok güzelmiş." diye bitirdi. Zaten insan hep böyle büyük konuştuğu konular gerçekleşmiyor muydu?
"Seninle birlikte olduğum her saniye kendimi daha şanslı hissediyorum Serkan." dedim. İkimizde gözlerimize odaklandık. Onun kahverengi gözleri benim yeşil gözlerimde gezindi. Serkan hemen etrafa bakındıktan sonra dudaklarını dudaklarımın üstüne değdirdi. Ona hak ettiği gibi karşılık verdim. O da halinden memnun olduğunu ellerini belime yerleştirdi. Bende ellerimi onun yanaklarına yerleştirdim. Nefes nefese kalana kadar öptük birbirimizi.
"Çok özlemişim..." dedi yoğun bir sesle.
"Bende..." dedim nefesi düzenlemeye çalışırken.
Bir süre öylesine otururken. Bir genç adam yanımıza geldi.
"Abi,abla; çok güzel duruyordunuz. Bende sizin birkaç fotoğrafınızı çektim. Alın lütfen resimler sahiplerinde kalsın. Hediyemdir. Böyle yaparım her zaman." dedi genç ve Serkan'ın eline birkaç fotoğraf sıkıştırdı.
"Teşekkürler delikanlı." dedi Serkan tebessümle. Beraber resimleri inceledik. Saat geç olmadan geri eve döndük. Onunla vedalaştıktan sonra içeri girdim. Sevda salonda koltuklardan birine oturmuş içeceğini yudumluyordu. Yanına oturduğumda televizyonun sesini kıstı.
"Niye kıstın? İzliyordun." dedim tatlı bir sesle.
"Bu diziyi üç kez bitirdim Derya. Ezbere biliyorum. Hem siz ne yaptınız?" diye sordu imayla.
"Sevda! Ne yapalım uslu uslu oturduk işte." dedim gülerek.
"Yüzüne ışık gelmiş belli özlem gidermişsiniz." dedi Sevda.
"Beraber izleyelim mi diziyi?" diye sordum. Başıyla onayladı.
"Ben sana da içecek getireyim. Ne içersin?" diye sordu.
"Soğuk çay." dedim. Onayladı. Bir kaç dakika sonra içecekleri ve birkaç atıştırmalık getirmişti. Beraber izlemeye başlamadan önce Sevda bana birinci bölümü anlattı. Zaten ikinci bölümdeydi. Beraber izlemeye başladık. Ben bu diziyi de Serkan'la beraber izlemeliyim.
Sevda ile dizinin bir bölümünü bitirdikten sonra sohbet ettik. Neşeli kahkahalar atarak. İki kadın ve iki farklı güç olarak...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.33k Okunma |
4.47k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |