Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm: soğuk bir his.

@ebru2_yuva_

"Zaman senin elindeydi. Zihnim senin için beni kandırıyordu. Sen çaresiz değildin. Sen bana çaresiz olmadığımı hissettirirken bile aslında hep en başından beridir çaresiz mişim."

Sana çaresizdim ben...

 

💦

 

Zaman ne değerli bir kavramdır ki Bugünün zamanı elinyken. Yarının değerini bilmiyorsun.
İnsan elinde ki zamanın kıymetini kaybedinceye kadar anlamıyormuş. Peki ben anladım mı? 21 yıl hayatım boyunca elimde ki zamanı hiç değerlendirdim mi?

 

Hayır

 

Koca yılları bir hiç uğruna tüketmiştim.

 

Aslında ben çoğu şeyin değerini anlayamamıştım. Ne ailemin ne hayatımın nede zamanımın. Ben kendimin de değerini hiç bilememiştim. Hayatımda ne bir eğlence ne bir arkadaş nede bağlı olduğum bir şey vardı. Yaşayan bir ölüden farkım yoktu. Herşey o gece değişmişti. Belkide o gece olmasaydı bizler şimdi aynı bizler olmayacaktık.

 

Belki çok farklı kişiler olurduk. Yada olmak istediğimiz kişiler aslında buydu.

 

Peki ya bu hayatlarımız, Onalrda isteği kişi bu mu? Bu yer bu mekan onların istediği üzerine mi değişti. Yada buna kader mi demeliyiz?

 

Bir rüya gibiydi. Gerçekliğini sorgulamadan peşinden gittiğim seraptı. Bu bu mümkün değildi. Belki bilmem kaçıncı defa gözlerimi yumup bir hayal olması umuduyla gözlerimi açtım ve her defasında da beni aynı manzara aynı görüntü karşıladı. Kısır bir döngünün içindeydim sanki. Bu anı daha önce yaşamış kadar aşinaydım. Sonunu biliyor ama düşünmekten deli gibi korkuyordum. Çizdiğim o yol karanlık izbe bir sokağa çıkmıştı.

 

Ve ben orda çıkmaza girmiştim.

 

Yeşil bir göl?

 

Bir ormandayken nasıl olurda bir anda bu göle geldik Diye sorgulamaz mıydınız? Ben sorgulardım. Çünkü şuan burdayım ve yaşadığım bu olay o kadar gerçeklikten uzaktı ki. Bir an hayal olduğunu düşündümö

 

Ama Herşey gerçek...

 

Gözlerimin önünde ki göl'e hayretle bakıyordum. Nasıl olurda gelebişmiştik saatler süren yolu. Hiç bilmediğim bir kasabaya nasıl olurda yürüyerek gelmiştim. Hemde o kısa zamanda? Ormandayken nasıl olurda bu gölün kenarına gelmiş olabiliriz. Peki ya zihnimin içinde ki o bulanık görüntüler?

 

Ne kadar gerçekti?

 

Yeşil göl'ün görüntüsü çok korkunçtu Su o kadar sessizdi ki. Hareket dahi etmiyordu. En çokta bu insanı korkutuyordu.

 

Sessizlik.

 

"Göl çok korkunç." diyen havin'in sesiyle irkilerek başımı çevirip ona baktım. Düşüncelere o kadar dalmıştım ki. Havin'in varlığını unutmuştum. Üstümde ki gerginliği atmak için dudaklarımı aralayıp. Söylememem gereken sözleri söyledim.
"onca kırmızı kan alıp hala korkunç olmamasını mı bekliyorsun?" söylediklerim doğruydu. Onca kanı alıpta duru olması beklenilmezdi. Ama hala yaşadığım o olayın şokundaydım. Düşünmemeliydim. Kendimi telkin ederek. Düşünme unut. Dedim. Yoksa kafayı yiyecektim. Başka bir oluru yok. Düşünmemek imkansızdı. Bunu sadece ben mi düşünüyordum?

 

Havin'den çıt çıkmıyordu. Tek bir kelime etmemişti. Sanki öyle bir anda kendimizi burda bulmamışız ve yürüyerek yol katederek gelmişiz gibi.

 

Değildi.

 

Hiç bir şey göründüğü gibi değildi. Ya bende ciddi bir sorum vardı yada insanların tamamı sorunluydu.

 

Herkesin dediği gibi gerçekten. Hasta olabilir miydim?
Değildim.

 

Bir çok insanın kanı bu göl'ün içindeydi. Garip olan ise... Şehir lanetlenmiş gibi bir havası vardı. Eskiden nasıl bu yerde yaşadığımızı hala anlayamıyorum. Ama burdan apar topar gittiklerine göre çok başka olaylar da gerçekleşmiş. İşte tam olarak da bunun için burdayım.

 

Benden gizlenen sırlar için.

 

Kayıp ablam için.

 

Ve geçmiş için.

 

Ve buraya gelirken neyi kaybedeceğimi bilmiyordum. Fakat bir bedel ödeyeceğimi biliyorum. Bu üç şey için burdaydım. Tabi en başında ablam için. Annem ve babam her ne kadar onun yangında öldüğünü söylese de ben inanmıyorum. Çünkü eğer ölseydi bir gün onun için ağlarlardı. Ama ben annemİn ablamdan bahsederken hiç ağladığını görmedim. Hatta bahsetmezdi bile ondan. Adı geçtiğinde bile yüzleri bembeyaz kesilirdi. Sanki kızları değil düşmanlarıydı. Belkide ben o şekilde düşünüyordum.

 

Herşeyden önce beni buraya getiren o kabuslardı. Ve halüsinasyonlardı. Gün içinde çoğu kez halüsinasyon, geceleri ise kabuslar görüyordum. Eğer geçmişimde bir şey yaşamasaydım bunları görmezdim buna eminim. Çünkü doktorum bana aynen böyle demişti.

 

"Bakın mehla hanım. Eğer bu tür kabuslar görüyorsanız. Bunun tek bir açıklaması var. Oda Geçmişinizde bunlara benzer şeyler yaşadınız. Ve hatırlamadığınız için anılar kendini hatırlatmak için sık sık kabuslarınıza ve size bunları yapan kişinin kılığına girerek zihin altında halüsinasyon görmenizi sağlıyor."

 

"Ve belkide yaşadığınız yere gitmeniz gerekiyordur bunun için. Doğduğunuz şehir'e ve olayların gerçekleştiği kasabaya gitmeniz size iyi gelecektir."

 

"Hangi şehirden ve kasabadan bahsediyorsunuz?"

 

"Hakkınızda topladığım bilgilerde doğduğunuz şehir ve yangının çıktığı kasabanın ismi var."

 

Söyledikleri aklımda canlanınca sözleri ilk defa kafama bu kadar takıldı. Yaşadığım şehir ve kasaba? Aklıma takıldı. O çemberden bu sefer öylesine söylenmiş gibi geçip gitmedi. Bir sorunun olduğunu anladım. Sözlerde bir sorun, yada bir terslik vardı.

 

Düşün düşün.

 

Sorunu bul.

 

Yaşadığın şehrin ismini biliyordu. Ama bunun olması imkansızdı. Zihnim hemen başka bir soruyla önüme çıktı. O yangını, o kasabaya biliyordu. Anlattı. Gitmeni söyledi. Ne için Ve neden? o şehir hakkında ki herşey silinmişti. Haberleri bile silinmişti yayından. O zaman o kadın nerden bulmuştu bu şehiri? Aklıma gelen gerçeklerle dehşete düştüm. Farketmediğim şeyler daha sonra kafama takılıyordu.

 

O kadın neden sürekli bu şehir hakkknda bahsedip duruyordu? Üstelik ismi bile kayıtlarda olmazken. Nasıl olur? Daha doğrusu o zaman neden buna bir tepki vermemiştim. Neden şimdi akıl ediyorum. İki ay boyunca anlamadığım bir gerçeği neden şimdi anlıyorum? Neler oluyor bana! Delirecektim. Elimle şakaklarıma baskı uyguladım.

 

Doğduğum şehir ve o kasabada ki yangına kadar bütün bilgiler ve raporlar silinmişti. Peki o nasıl bulabilmişti?

 

Pekala sanırım ondan daha büyük bir diğer ayrıntıysa.

 

Arkadaşım gazeteci Gamze ulusoy;

 

O kızın bir anda hayatıma girmesi ve yardımımı hemen kabul etmesi. Ben neden bunları şimdi düşünüyorum. İçimden bir his hemen burdan gitmemi söylüyordu. Ortalıkta tek bir insan bile yokken sadece ikimizin koca şehirde olması garipti. Garip değildi. Terkedilmiş bir şehir kadar sesssizdi. Korkunçtu. Zihnim bunaldı. Heryeri sisler kapladı.

 

O dosyada ki şeyler. Göl, kanlı yol, yakılan cesetler...

 

Herşey beni buraya getirmek içindi. babamın sözünü dinlemeliydim.

 

Kimseye güvenmeme gerektiğini söylerken kastetiği bu muydu? Babam haklıydı. Herkes yalancıydı

 

O bir yalancıydı.

 

Ellerimi saçlarıma daldırıp sakinleşmeye çalıştım. Ben nasıl bu kadar kör ve aptal olabilmiştim. Nasıl böyle davranabilmiştim aklım almıyor. Dahası sanki aklımı yeni kazanmışım gibi yeni yeni farkına varıyorum. Toplam iki ay içinde beni bu şehire gönderebilmek için çok kişi aracı oldu ama ben hiç birini farketmedim. Yıllarca tedaviye gittiğim psikiyatristim bile bu oyunun içindeyken diğer tüm insanları tahmin bile edemiyorum. Allah'ım ben nasıl bir duruma düşmüştüm böyle?

 

Anne ve babamın sözünü nasıl dinlememiştim. Gerçekten şuan kendimi öldürülmesi gereken biri gibi görüyorum.

 

Ama tek bildiğim şuan Burdan gitmeliyiz hemde hemen gitmeliyiz. Beni buraya getirtmek için bunca şeyi yapan insanlar elbette bir çıkarları vardır.

 

Kendimden beklenmedik bir hareket yapıp Hızla havin'in kolunu tuttum. Havin'in başı hızla bana taraf döndü. Gözlerinde ki şaşkınlık ne oldu der gibi bakıyordu. Kaybedecek vaktimiz yoktu. "Gidelim burdan havin. Hemde hemen gidelim." dediğimde aniden yükselen sesime şaşıran havin yüzünde ki şok olmuş ifadeyle gözlerime baktı. Anlamaya çalıştı. "Ne demek giidyoruz?"

 

Bunları sormakta haklıydı. Haklıydı. Onu buraya getiren bendim. Havin dudaklarını aralayıp tam konuşma girişiminde bulunuyordu ki. O an Duyduğumuz sesle ikimiz de aynı anda irkilerek hızla başımızı sesin geldiği tarafa çevirdik.

 

"Göle girmeden mi gidiyorsunuz?." masum bir cümle tehlikeli bir zamanlamada söylenmişti. Hemde hiç kimsenin izine raslanmadığı bir yerde.

 

Dehşetle sesin sahibine bakarken yutkundum. Bir elim havin'in kolunı sıkarken diğer elim de elbisemin etek uçlarını sıkıyordu.


Bir kadındı. Ve tam karşımızda duruyordu. Öyle sıradan bir insanın görünüşüne sahio olsada ondan aldığım güçlü enerji bu düşğncemin üzerine çizgi attı.

Nerden çıktığını bilmediğim kadını incelemeye başlarken Tanıdık hissi içimde oluşmuştu. Safir mavisi gözleri o kadar tanıdıkdı ki. Kafamda düşünmeye başlamıştım bile. Zihnimde sesler birbirine girdi. Geçmişe gittim. Ama hangi tarih olduğunu bilmiyorum. Tek bildiğim geçmiş bir döneme aitti.

 

Safir mavisi gözler.

 

Kimdi bu kadın. Zihnimde neden böyle büyük bir teprem yaratmıştı?

 

Nerde gördüğümü o kadar çok zorladım ki zihnimde. Ama hiç bir ize raslamadım. Zihnim onunla ilgili bütün detayları delilleri o saniyede sildi sanki. Bakışlarımı yaşlılığın verdiği çöküşle kırışan yüzüne, Sonra buruşuk dudakları ile kısık gözlerinin ardında ki safir mavilere çıkardım.

 

Hayır onu daha önce gördüğüme eminim. Safir Mavisi gözleri bu kadar tanıdıkken yaşlı bedeni hiç tanıdık değildi. Sanki ona ait olmayan bir bedene yerleşmiş gibiydi. Benim tanıdık bir şeyi bulma umuduyla inceleyen gözlerimin aksine o ifadesizce bakıyordu. Duygularını gizlemeyi çok iyi biliyordu.

 

Bana az önce sorduğu soruyu hatırlayınca. onu süzmeyi bırakıp.

 

Kaşlarımı çattım. " hayır göle girmeyeceğiz " sesim hiç olmadığı kadar sert tavrım ise kabaydı. Normal de yaşlılara çok nazik davranan bir insanım. Ama bu kadını gözüm hiç tutmamıştı. Beni rahatsız eden bir şeyler vardı onda. kadın ona verdiğim cevapla tıpkı benim gibi oda beni baştan aşşağı kibirle süzdü." emin misin." dedi. sesinde öyle bir tını vardı ki. Sanki o göl'e girmemeye emin değilmişim gibi bir hali vardı. şaşkınlıkla kadına bakıp yanımda benim gibi kadını inceleyen havin'e bakıp. Kaç göz harketiyle 'ne ayak bu' dedim.

 

Benim üstümde ki bakışları fazlasıyla rahatsız ediciydi. Kadın tümüyle rahatsız ediciydi zaten. Daha fazla onunla aynı havayı solumamak için. "Ne saçmalıyorsun. girmeyeceğiz dedik. " diye sert bir sesle cevap verdim kadına. kadın yüzünde ki kibir dolu gülümsemeyle." korkuyorsun değil mi. inanmadığın şeylerin gerçek olmasından." diye imayla konuştuğuda. Buz kestim.

 

Ağırca Yutkunarak bakışlarımı yere çevirdim. bu kadın kesinlikle delirmişti. Bakışlarımı yerden çekip ona bakmadan. "Havin yürü gidelim bu kadın ne dediğini bilmiyor." dedim. Ne dediğini bilmiyordu. Yanlış konuşuyordu. Sanki beni tanıyormuş gibi. Bende onu tanıyordum. Ama hatırlamıyordum. Ama benim hafızamda iyi biri olarak kalan biri değildi. Bundan nerdeyse emindim.

 

Hala havin'in kolunda duran elimin tutuşunu sıkılaşrırdım. Kendimi hiç olmadığım kadar kötü hissediyordum.

 

Havin'le birlikte arkamızı döndüğümüzde Tam gitmeye yeltenmiştik ki. Arkamızda ettiği sözlerle gitme eylemim son buldu.

 

"Şimdi istesen bile kaçamayacaksın. Çünkü ayakların seni bataklığa batırdı." durdu ve devam etti. "Ve sen o bataklıktan çıkamayacaksın."

 

Onun söylediklerini umursamamaya çalışıp yürümeye başladım. fakat içim de ki merak duygusu gittikçe çoğalıyordu. adımlarımı göle sürüklüyordu.

 

Hayır hayır bu bir merak değildi. Sanki biri benim kontrolümü eline almış gibi. beni o göle doğru yönetiyordu! Garip bir şekilde yene üşümeye başladım. O sıcaklık yavaş yavaş kayboldu. Ensemden aşşağıya soğuk bir ürperti geçti. Neden böyle hissediyorum? Cevapsız bir soru daha. Gözlerim titrekçe yanımda ki kızı buldu. Havin'di o. Ama ama bir sorun vardı. Siması karalanıyordu. Seçemiyordum yüzünü. Başımı iki yana sallayıp ellerime baktım. Titriyordu. Soğuktu hemde çok soğuk. Sıcak nefesler sanki buza dönüşüyordu. Arkamdan gölün hırçın dalgalarının sesini işittim. Oysa az önce fazla sakindi.

 

Neden şimdi hırçınca hareket ediyor? Güneş gözlerimin önünde geri çekildi. Semada ki o mavilik dağıldı. Kara bulutlar tekrar toplandı. Şiddetli ve güçlü bir rüzgar esip savurdu herşeyi. Yanlızca ben kaldım.

 

Su sesi.

 

Çalkalanıyor dalgalar büyüyüp bir fırtınaya dönüşüyor, Hissediyordum. Ama hissettiğim yanlızca bu değildi. Bedenim iradem dışında döndü. Gördüğüm manzara beni korkutmadı. Dev dalgalar üzerime doğru gelmeye çalışıyordu. Yeşil gölün rengi şimdi lacivertti. Ve korkunçtu. Arkada bir fırtına kopuyordu. Dalgalar bir kasırgaya dönüşüyordu.

 

Neler oluyordu?

 

Bedenimde ki bütün canlılık yok olmuş gibiydi. Bir kukladan farksızdım. Yada kurma bebek. Zihnimde ki ses uzaklaşmamı istiyordu. Beni koruyor muydu o ses? Yoksa daha çok tehlikeye mi atıyordu. Bilmiyordum. Bir adım attığım an. Biri tarafından kolum sertçe tutuldu. Dönüp bakmadım. Odağımda yanlızca göl vardı. Üzerime doğru gelen dalglar sınırda duruyordu. Beni davet eder bir hali vardı. Ve ben o daveti kabul ettim.

 

Korku yoktu. Cesaretin kalkışıydı. Ama bu cesaretin günün sonunda bana ne kadar hasar vereceği belirsizdi. Göz bebeklerim göle kilitlenmişti. Kolumu tutan kişi birşeyler söylüyor, Ve hatta bağırıyor. Ama anlamıyordum. Farklı bir dil konuşuyordu sanki. Hayır sen dinlemek istemiyorsun.

 

"Uzaklaş"

 

Uzaklaşmadım. Bu ses beni etkisine alan gücün yanında çok sönüktü. Öyle ki sesini duymakta güçlük çekmiştim. Amacım belliydi. Oraya gitmek. Adımlarımı hareket ettirdiğim gibi İlerlemeye başladım. Ben yürüdükçe dalgalar daha çok yükseliyordu. Korkunç bir manzaraya sahip bu göl beni hiç etkilemedi. Nefes aldım. Bir kez daha nefes aldım. Birinin arkamdan çığıkları yükseldi. Ama dalgaların sesi daha yüksekti. Yaklaştım. Ve biraz daha yaklaştım. Tam karşısında durduğumda saniyeler içerisinde bedenim o soğuk suyla temasa geçti.
Sonra kendimi o dev dalgakarın arasında buldum.

 

Çırpınmadım. Soğuk bir his bedenimi etkisiz hale getirdi. Uyuşturdu. Bedenim dibe battı. Ve büyük bir hızla aşşağı çekildi. Gözlerim açıktı. Laviveret su maviye dönüştü. Gittikçe o aydınlık yok oldu. Ve sualtının karanlık bir hal aldığını farkettim. Çok geçmeden nefessizlikten öldüğümü idrak edebildim.

 

Artık herşey için çok geçti. Herşey için sadece büyük bir pişmanlık bırakmıştım.

 

Ve vu pişmanlık da sadece acı verecekti.

 

Önce açık gözlerim kapandı. Daha sonra kalp atışlarım durdu. Ve sondu. Bir günün daha sonundayım. Ve bu sefer bu benim sonum. Yarını olmayacak hep bugünde ve bu tarihte kalacaktım.








HELLOOOOO

Evet arkadaşlar yene heycanlı bir bölümle geldim.

Güzel bir bölümdü. akıcıydı. eminim gelecek bölümler dahada heycanlı ve güzel olacak.

Mehla'nın yeni hayatı çok başka olacak. ona tanınan zaman 21 yıldı. ve süresi doldu.

Lütfen ama lütfen oy atmayı unutmayın. oy sayısına gerçekten ihtiyacım var. beni burda görmek istiyorsanız oy atmayı unutmayın.

Tekrardan görüşmek üzere. Allaha emanet olun🌸🌸

Loading...
0%