Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@ebrumelek

Sabahın ilk ışıkları odaya vururken gözlerimi açtım; içimde öyle güçlü bir mutluluk vardı ki bunun gerçek olup olmadığını sorguladım bir an. Hayatımda hiç bu kadar hafif hissetmemiştim. Bu hissin nedenini biliyordum, dün Kuzey gelmişti. Sanki hayatıma bir fırtına gibi girmiş, tüm bildiklerimi, hislerimi yerle bir etmişti.

Yastığa başımı her koyduğumda, gözlerimi her kapattığımda o gülüşü gözümün önüne geliyordu. Kaşlarının arasındaki ince çizgi, o bakışlar, gamzeleri… Hele sesi… Ne zaman "Gökçen" dese, içimde bir yerler eriyordu. Kalbim adımı onun sesinden duyduğum her seferinde daha da hızlanıyordu. Nasıl bir şeydi bu böyle? Yoksa aşk mıydı?

Daha önce hiç aşık olmamıştım; aşkın bu kadar güçlü bir duygu olduğunu da bilmiyordum. Oysa ki aklımda kalması gereken Kuzey'in güler yüzü değil, onu o pislik yuvasında, zincirlere vurulmuş, başına silah dayanmış hali olmalıydı. Gözümün önüne bu sahne geldiğinde içimde bir yerler acıyla burkuldu. O an ne kadar kırılgan hissettiğimi hatırladım. İnsanın böyle kısa sürede aşık olması mümkün müydü?

Kendime itiraf etmekten kaçınıyordum, ama her şey ortadaydı. Bu duygu aşk olmasa neydi? Onu sürekli görmek istemem, yüzünü zihnimde yaşatmam, hayra alamet değildi sanki. Ama ya bu his? Bu kalp çarpıntısı... Onun adımı fısıldayışını tekrar duymak için her şeyi yapabilirdim.

İçeriden gelen sesleri duyunca hafifçe gülümsedim. Bizimkiler uyanmış, mutfakta kahvaltı hazırlığına başlamışlardı. Ben ise henüz yataktan çıkmamıştım, ama içimdeki heyecan yüzünden uyuyacak gibi de değildim. Yastığımın kenarında duran telefonuma zorlanarak uzandım ve ekranını açtığım anda Kuzey’den gelen mesaj bildirimlerini gördüm. Kalbim hafif bir hızla çarpmaya başladı, sanki ekranda sadece mesaj değil, onun gülüşü ve o sıcacık sesi de yankılanıyordu.

Mesajlara bakmadan önce, profil resmine bir an dalıp gittim. Annesi ve babasıyla teknede çekilmiş bir fotoğraftı. Görüntüde bir yaz günü vardı; sanırım güneşin loş ışıkları batmaya hazırlanırken, o güzel anı yakalamışlardı. Annesi beyaz, hafif bir deniz elbisesi giymişti; babası ise mavi bir tişört ve şapkasıyla fotoğraftaki sakinliği tamamlıyordu. Kuzey ise beyaz keten kumaştan, düğmeleri yarıya kadar açık bir gömlek giymişti. Yüzünde her zamanki rahat, içten gülümsemesi vardı. Gömleğinin rüzgarda hafifçe dalgalanışı bile bu fotoğrafa bir sıcaklık katmıştı. Fotoğrafta arka planda güneş, batarken denizi turuncuya boyamıştı. O ışığın loş yansıması, sanki denize serpilmiş yıldız tozları gibiydi. Teknenin çevresindeki sakinlik denizin turuncu-turkuaz karışımı dokusuyla birleşiyor, insana huzur veriyordu. Fotoğrafın güzelliğine, Kuzey’in ailesiyle birlikte verdiği bu doğal pozun samimiyeti eklenince, sanki ben de o anın bir parçasıymış gibi hissettim.

Profil fotoğrafından çıkıp mesajlara girdim. Bir nefes aldım ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım. "Günaydın güzelim." Bu kelimeler ekranın üstünde duruyordu ama sanki kalbimin içinde yankılanıyorlardı. Hâlâ bana mı diyor diye düşünmeden edemedim. Sonraki mesajları okuyunca kalbim adeta Beethoven çalarken araya bir darbuka ritmi girmiş gibi çarpıyordu, lan. O kadar yoğun, o kadar karmaşık.

"Neden profil fotoğrafında gözlerin belli değil? O yeşilleri görmem lâzım."

"Ya da vazgeçtim. Profil fotoğrafında gözlerin belli olmasın. Bir tek ben göreyim!" Bu cümleyle yüzümde istemsiz bir gülümseme belirdi.

Peki, şimdi ne yazacaktım? Bu resmen flörtleşmek değil miydi? Ama nasıl bir cevap vermeliydim ki? İçimden yüzlerce şey geçiyordu ama hiçbirini söylemeye cesaretim yoktu.

Yazdım sildim, yazdım sildim."Sana da Günaydın" yazarak yolladım mesajı. Çok mu odunca olmuştu? Ya, ben nereden bileyim ne yazacağımı off.

Anında cevap geldi.

"İşte şimdi günüm aydınlandı" ya bu Kuzey böyle cümleleri nereden buluyordu diye düşünürken telefonumda görüntülü arama uyarısı geldi. Ekranda kocaman Kuzey'in profil fotoğrafı vardı. Ellerim resmen titriyordu. Hemen gözümde çapak var mı diye kontrol edip, olmadığına kanaat getirip açma tuşuna bastım. Ekranımda Kuzey masada oturuyordu. Çalışma masası gibiydi. Sağlam elini çenesine yaslamış, telefonu da bir yere sabitlemiş, gülümseyerek ekrandan bana bakıyordu.

Boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım.

"Eee şey bir şey mi oldu?" Harikasın Gökçen!

Kuzey'in gülümsemesi daha da büyüdü. Ekrana biraz daha yaklaştı ve konuşmaya başladı.

"Yeşillerini görmeden hiçbir şey yapamıyorum. Aklım oradayken konsantre olamıyorum hiçbir şeye. Bir göreyim dedim."

"Sen, sen utanmaz, hadsiz misin biraz?" Heh kızım sana konuş diyorum sen ne diyorsun.

Kuzey daha da kahkaha atmaya başladı. Bu adam ne çok gülüyordu ya.

"İçimden gelenleri söylemek utanmazlıksa, öyleyim ama seni utandırmak da çok hoşuma gitmeye başladı, güzelim."

"Neyse gördüysen kapatıyorum o zaman"

"Gördüm ve yetmedi." Diyerek iç çekti Kuzey ve geriye yaslanarak devam etti.

"Bana bir fotoğrafını atarsan rahat bırakırım seni. Ama özellikle yüzün ve gözlerin net belli olacak. Yoksa sürekli görüntülü ararım. Ya da dur daha iyisi oraya gelirim." gözleri muzipçe parlayarak konuşmuştu. Fazla oluyordu ama!

"Rüyanda görürsün" diyerek suratına kapattım. Lan Gökçen ah Gökçen.

Tek başıma yataktan kalkmaya çalıştım. Biraz zor da olsa doğrulmayı başardım. Telefona tekrar bildirim geldi. Heyecanla açıp baktım.

"Az önceki bana en fazla yarım saat yeter. Bekliyorum..."

Off dur bir resim çekeyim de atmayayım ama kalsın telefonda diyerek resmimi çekmeye başladım. Hiçbiri güzel değildi. Kiminde gözüm şaşı, kiminde ağzım tuhaf çıkıyordu. O sırada odamın kapısı tıklatılmadan açıldı. Hemen telefonu indirip korkuyla gelene baktım. Gül karşımdaydı.

"Uyandın mı canım. Ben de sen uyanma diye kapına vurmadan girdim. Öperek uyandıracaktım seni" dedi kıkırdayarak. Ben de az önceki panik halimden hızlıca çıkıp ona gülümsedim. Gül elimdeki telefona merak dolu gözlerle bakıyordu.

"Gökçen kendini mi çekiyordun? İstersen ben çekebilirim seni?" Diye sordu. Telefonu eline versem acaba mesaj gelir miydi? Ama ben kendimi çekemiyordum. Elimi tam düzgün bir açıyla tutamıyordum ki sargıda diye. Aslında fena fikir değildi.

"Olur çeksene ama yüzümü net al " dedim ve kamerayı açıp telefonu uzattım. Gül birkaç poz çekip telefonu bana uzattı. İncelediğimde fena değildi. Ama atmayacaktım tabii ki. Ne o öyle fotoğraf mı atacağım elin adamına.

"Hadi gidelim canım kahvaltı hazır." Diyerek koluma girdi.

"Gül içeriye gitmeden seninle konuşmak istediğim bir konu var. Hiç yalnız kalamadık canım. Uzun zamandır da Alihan'ı yanında göremedim. Bir problem yok değil mi?" Diye sordum. Gül'ün hemen gözleri doldu. Bir problem olduğu bariz belliydi artık.

"Gökçen aslında belli bir şey yok. Sadece aramız bu aralar açık."

"Neden peki canım?" Diye sordum üzgün gözlerle ona bakarak.

"Gökçen bu aralar, hatta uzun bir süredir, Alihan bana karşı çok ilgisiz. Ne oldu bilmiyorum ama adam bir anda değişti sanki. Sürekli Poyraz abim, Kuzey abim ve senin hakkında bana soru soruyor. Ne zaman buluşsak konu sizsiniz. Bu durum da beni rahatsız ettigi için büyük bir tartışma yaşadık. Ama arayıp sürekli görüşmek istiyor. Bir defa, sen hastanedeyken buluşmayı kabul ettim. Konu yine abim ve Kuzey abimden açılınca, onu orada bırakıp senin yanına geldim direkt. Bu durum çok rahatsız etti beni anlayacağın."

"Anladım canım üzülme sakın. Olayları bildiği için ilgisini çekti belki de. Bence geçici bir süreç bu. Kalbinin sesini dinle. Alihan'ı tanımıyorum o yüzden hakkında bir yorum yaparsam yanlış olur."

Gül bana gülümseyince, birlikte salondaki masaya yürüdük. Annem de masada oturmuş televizyona bakınıyordu. Bizi görünce gülümsedi.

"Günaydın canım" dedi annem.

"Günaydın annecim, ellerinize sağlık nefis gözüküyor" diyerek sofraya yerleştim. Hep birlikte kahvaltıya başlamıştık. Gül uzanamadığım kahvaltılıkları alıp tabağıma koyuyordu sağ olsun. Televizyonda Müge Anlı'nın sesi eşliğinde yemeğimizi yemeye devam ediyorduk. Telefonum masanın üstünde çalmaya başlayınca uzanıp aldım. Kuzey gıcığı görüntülü arıyordu. Hemen anneme bakıp panikle iptale bastım. Annem kafasını televizyondan çekmiş bana bakıyordu.

Telefonu masaya ekranı kapalı şeklinde koyup yemeğime devam etmeye niyetlendim ki bir daha telefon çalmaya başladı.

"Kız açsana belki önemlidir" diyen annemle köşeye sıkışıp tekrar meşgule attım. Mesaj sesi gelmeye başladı bu seferde.

"Yok anne ya önemli değil" dedim ve hızlıca gelen mesajı açtım.

"Özledim"

Şu an telefon elimde gülümseyerek ekrana bakıyordum. Kaç dakika öyle kaldım bilmiyorum ama annemin sesi beni kendime getirdi.

"Kız deli, ne o alık alık ekrana bakıyorsun ne yazıyor orada?" Hemen yüz ifademi düzeltip tuş kilidini kapattım.

"Önemli bir şey değil anne" dedim ama annemde Gül'de bana inanmamış gibi bakıyorlardı. Hatta Gül cadısı sinsi sinsi sırıtıyordu.

"Ne var ya yemeğinizi yesenize" dediğimde tekrar telefonum çaldı. Annem öyle bir hızla elini uzatıp telefonumu kaptı ki şokla bakakaldım. Bu kadın bazen beni gerçekten korkutuyordu.

Annemin kaşları inip kalktı ve telefonu bana geri uzattı. Hiçbir şey demedi ve yemeğe devam etti. Ağzım daha da açıldı. Ekrana baktığımda Kuzey yine görüntülü arıyordu. Tekrar iptal edip galerimdeki fotoğrafımı açtım ve gönder tuşuna bastım.

"Eee anne şey.."

"Kız siz Kuzey'le sevgili mi oldunuz? Ne ara kız, hani bir şey yok dedin?" Diye sordu annem. Gül'de "Ciddi mi Gökçen" diyerek gülmeye başlamıştı.

"Ya yok sevgili falan olmadık. Öyle bir şey konuşmadık" dedim utanarak.

"Eee ben biliyordum zaten bir şey olduğunu. Hastanede senin için perişan oldu o zaman anlamıştım. Ama emin olmak için çağırdım. Asuman'da testti zaten testi geçti. Gönül rahatlığıyla izin veririm artık." Diyen anneme ağzım açık bakakaldım.

"Kız anne sen ne diyorsun yok öyle bir şey" dedim. Gerçekten sevgili falan değildik ki. Bu arada telefonuma mesaj bildirimleri geliyordu ama açıp bakamıyordum.

"Eee neysiniz o zaman?" Diye gülerek soran Gül'e sertçe baktım. Kız hâlâ gülmeye devam ediyordu. Dur sen dur, elime düşersin Gül hanım.

"Yani öyle bir şey değil. Bana hayatında biri var mı diye sordu sadece. Ben de yok dedim o kadar. Öyle sevgili gibi bir şey konuşmadık. Siz de gördünüz numaramı bile dün verdim" diye açıkladım. Annemin de Gül'ün de keyfi pek yerinde gibiydi. Zaten bundan sonra da konu kapandı.

Yemeğimizi bitirmiştik. Annemler sofrayı toplarken ben de koltuğa yerleşmiştim. Telefonu heyecanla açıp gelen mesaja baktım.

"Kimdir bana gülümseyen yeşillik balkonundan?

Demek gecelerden sonra nihayet gün doğuyor.

Bir gülüşündür, gençliğimi döndürdü yolundan

Uykusuz gecelerimde kokusunu duyduğum.

Sen gel beni dinle, günlerimiz heba olmasın

Yorgun başımı göğsünde emniyette bileyim

Artık taslarımız ayrı çeşmelerden dolmasın."

Gelen mesajı sanırım 20. Kez okuyordum. Bana Cahit Sıtkı'dan dizeler göndermişti. Bende mesaj sayfası açıkken o da çevrimiçiydi sürekli.

"Teşekkür ederim" yazarak cevap verdim. Başka ne yazacaktım ki bilemedim. Ben böyle işleri hiç beceremezdim. Aşırı utanıyordum bir kere. Kuzey cevap olarak tebessüm ifadesi yollamıştı.

1 Ay Sonra

Bugün sonunda işbaşı yapacaktım. Doktor kontrolüne geçen hafta gitmiştik. Vildan hanım benimle ilgilenmiş ve artık işbaşı yapabileceğimi söylemişti. Raporu da ona göre yazmıştı.

Kuzey'le bu ayda neredeyse her gün mesajlaşmıştık. Bir iki defa da karşılaşmıştık. Genelde ne zaman doktor kontrolüne gitsem o da orada oluyordu. Bana karşı yine ilgiliydi ama çok üstüme gelmiyordu artık. Açık açık hiçbir şey de konuşmamıştık.

Mesafeli durmamın tek sebebi korkuydu. Bu kimine göre aptallık, kimine göre kendini güvene almaydı. Evet itiraf etmek gerekirse Kuzey'e karşı hislerim çok yoğundu. Ama ben normal bir insan değildim. Başka bir şekilde, başka bir hayatta karşılaşsaydık şansımız olabilirdi. Ama ben; çocukluğumda yaşadıklarımın psikolojik bir sorun olduğunu bilsem de, insanlara duygusal olarak yakınlaşmakta hep zorlanıyordum. Arkadaşlık ilişkilerinde bu böyle değildi. Mesela ortaokulda bir erkek arkadaşım vardı. Oldukça yakın arkadaştık. Ancak bana karşı farklı duygular beslediğini itiraf ettiğinde çocuğu dövmüştüm. Tepkilerimi ben de kontrol edemiyordum. Tabii o zamanlarda babamdan sürekli şiddet gördüğüm için, şiddet normal bir hâle gelmişti benim açımdan. Sanki herkes evde çocuğunu dövüyor gibi düşünüyordum. Birine vurmayı normal karşılıyordum. Hata yaparsan cezan böyle verilirdi bana göre. Ancak lise döneminde arkadaşlarımın babalarını gördükçe ben de bir sorun olduğunu kavramıştım. Hayatıma hiç kimseyi alamadım. Annem gibi olmak istemedim...

Şimdi artık çok güçlü bir kadındım. Hatta öyle ki, birçok erkeğin bile korkabileceği. Buna rağmen psikolojik olarak bunu aşamıyordum. Biliyordum, farkındaydım, ancak korkularımı aşamıyordum. Kuzey'le bu şekildeyken gayet mutluydum. Bir şeylere başlayıp mahvetmeyi istemiyordum.

***

Arabamı karargahın girişinde durdurdum. Üzerimde üniformam vardı ancak ceketim de vardı. Camı indirip kapıdaki tanımadığım askerlere selam verdim ve onlara sertçe bakmaya başladım.

"Kimlik alabilir miyim?" Diye sordu asker. Cüzdanıma uzanıp kimliğimi çıkarttım ve askere uzattım.

"Halil Görgeç/ İzmir emredin komutanım" diyerek kapıyı açtı. Diğer asker de tekmil vermişti.

"Rahat asker. Kolay gelsin" diyerek camı kapattım ve arabayı karargaha sürdüm. Park yerine gelince Poyraz'ın arabasının yanı boş olduğu için oraya park ettim.

Arabadan inince tanıdığım askerlere baş selamı vererek ilerlemeye başladım. Eğitim alanının yan tarafından geçerken Kuzey ve timinin eğitim yaptığını gördüm. Kuzey beni fark etmemişti. Arkası bana dönüktü. Timi mekik çekiyordu ve içlerinden bazılarının bana bakmasıyla Kuzey'de arkasını döndü ve göz göze geldik. Askerlerine dönüp "Rahat, mola" dedi ve hızlıca bana doğru yürümeye başladı. Ben de adımlarımı yavaşlatarak onu bekledim.

"Gökçen Toprak/ Mardin emredin komutanım" diye tekmil verdim.

"Hoş geldin yüzbaşım" dedi. Yüzü yine gülüyordu.

"Hoş buldum komutanım. Ben de tebessüm etmeye ve bakışlarımı utanarak kaçırmaya başladım.

"Eee şey görüşürüz o zaman komutanım, albayın yanına uğramam gerekiyor izninizle" dediğimde Kuzey daha da gülmeye ve yine değişik bakmaya başladı. İnşallah kızarmaya başlamamışımdır diye düşünürken Kuzey yanaklarıma bakıp dudaklarını ısırdı. Hemen kaçmam gerek diye düşünüp arkamı döndüm ve hızla yanından uzaklaştım.

Albayın odasının önüne gelince kapıda bekleyen asker bana selam verdi. Albayın müsait olduğunu söyleyince kapıyı tıklatıp içeriye girdim.

"Yüzbaşı Gökçen Toprak/ Mardin emredin komutanım"

"Rahat yüzbaşım, nasılsın? Hoş geldin."

"Sağolun komutanım çok daha iyiyim. Görevime başlayabilirim" diyerek doktor raporumu albaya uzattım. Hüseyin baba raporu alıp iyice inceledi.

"Tamam kızım görevine başlayabilirsin. Uzun süre görevlere çıkmayacaksın. Tugaydaki yeni gelen erler senin sorumluluğunda olacak. İtiraz istemiyorum, çıkabilirsin. "

Bir süre idare edebilirdim artık. Zaten yaram artık iyileşse de havalar da soğuduğu için soğuk yaramı sızlatıyordu.

"Emredersiniz komutanım. İzninizle işlerimin başına geçeyim" diyerek albayın odasından ayrıldım. Timime görünmek için dinlenme odasına ilerledim. Zaten izindeyken sürekli görüşmüş ve konuşmuştuk. Benim yokluğumda da içtimaları Kuzey ve Görkem abi yaptırmıştı. Dinlenme odasının kapısını açınca benim tim ile Poyraz'ların burada olduğunu gördüm.

İçeri adım attığımda büyük bir coşkuyla karşılandım. Poyraz'ın timindeki arkadaşlarım, sırayla geçmiş olsun dileklerini ilettiler. Odada tanımadığım bir kadın asker de vardı. Poyraz ise köşede düz bir suratla bana bakıyordu. Rütbe olarak aynı olsak da kıdem olarak benden üst olduğu için tekmil verdim. Cevap bile vermeden gözlerini bana dikmiş bakıyordu yine hüzünle. Ben de karşılığını sert bakışlarla veriyordum. Aramızdaki saçma bakışmayı bir kadın sesi böldü.

"Üsteğmen Burcu Çelik/ Samsun emredin komutanım" sese dönüp "Rahat, Yüzbaşı Gökçen Toprak, hayırlı olsun, hangi timdesin?" Diye sordum.

"Teşekkürler komutanım, Şahin timine geçen ay dahil oldum." Poyraz'ın timine birinin geleceğini duymuştum zaten.

"Hayırlı olsun üsteğmenim" dediğimde odanın kapısı açıldı. İçeriye Kuzey ve timi girdi. Kuzey'le yine bakışma moduna girmiştik. Adam mıknatıs gibiydi, olduğu ortamda istemsiz gözlerimiz birbirine kenetleniyordu. Kuzey'in timi ise başları dik bir şekilde bana yaklaştılar ve tekmil verdiler. "Rahat" dediğimde ise geçmiş olsun diyerek, sırayla odanın en köşesindeki masaya doğru ilerlediler. Bu time gerçekten özeniyordum. Aşırı havalılardı. Kafamı çevirip bizimkilere baktığımda ise Anıl'ın, Selman'ın sırtına çıkmaya çalıştığını görüp gülmemi zor bastırdım.

Kuzey'in timindeki Aslı en son bana geçmiş olsun deyip, timimin olduğu yöne bakmıştı. Gözlerini takip edince Mehmet abiye baktığını görüp kaşlarımı çatmıştım. Mehmet abi ise dünya umurunda olmadan elinde bir kitap okuyordu.

Kuzey, Poyraz'ın timiyle birlikte oturmuşlardı. Kendi timi salonun en ucunda sessiz bir noktadaydı. Sırtını duvara yaslamış, Poyraz'ın anlattığı bir şeyi dinliyor, ancak gözleri bendeydi. Ben de timimin yanına ilerleyip oturdum.

"Gökçen sonunda aramıza döndün. Ben bütün evrak işlerini hallettim." Diyen Görkem abiye gülümsedim.

"Sağol abi bir de evrak işleriyle uğraşamazdım. Zaten albaydan gelen emirle bir süre görevlere çıkamayacağım. Yeni gelen erlerin eğitimini de bana kitledi. Yine de sonunda döndüğüme seviniyorum."

Salak Anıl kahkaha patlattı. Bensiz göreve gidebileceğini mi sanıyordu acaba? Bacağına tekmemi geçirince sustu.

"Lan Anıl senin şu kız ne oldu?" Diye sordum. Anıl hemen gözlerini kocaman açarak bana baktı. Şu an suratı yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuk gibiydi.

"Şey komutanım yani bir şey yok. Hoşlandığım bir kız var ama açılamadım. O iş zor gibi anlayacağınız" dedi.

"Hmm kimmiş kız biz tanıyor muyuz?"

Anıl anında cevap verdi. Bu şüpheliydi işte.

"Yok yok komutanım, boşverin ne olur sormayın" Lan sanki anlamadık! Hastanede boş boş yatmadık bizde.

"Komutanım siz yokken baya dedikodu kaçırdınız" diyen Selman'a döndüm.

"Anıl çay getir hepimize de dinleyelim" dediğimde Anıl çay makinesine adeta fırladı. Tepsiye bardakları dizip çayla doldurdu ve getirip bize sırayla verdi. Çayı elime aldım ve Selman'a merakla bakmaya başladım.

"Eee anlatsana Atik neler oldu?" Dediğimde çayımı dudağıma yaklaştırıp bir yudum aldım. Ah annecim bu dedikodu merakım hep senden geliyordu.

"Komutanım şu yeni gelen üsteğmen varya Burcu, sanırım Kuzey komutanımdan hoşlanıyor. Yani bizim gözlemimiz o." dediğinde ağzımdaki çayı timime doğru püskürtmemle, küfürler havada uçuştu. Anıl ve Selman'ın suratı, Mehmet abinin de kolu ve kitabı çay olmuştu. Mehmet abi kitabını yavaşça kapatıp sertçe bana baktı.

"Lan ne diyorsunuz siz nerden çıktı hoşlanma falan nasıl anladınız? Kuzey bir şey mi söyledi?" Diye fısıldadım.

"Lan kızım yavaş gel amma dedikodu meraklısı oldun sen iyice. Ayrıca sen niye bu kadar merak ettin ki?" Diyen Ece'den hemen gözlerimi kaçırdım.

"Hiiiç öylesine işte" diyerek çayımdan bir yudum alıp bizimkilere döndüm. "Cevap versenize" dedim. Ardından dayanamayarak çaktırmadan kafamı çevirip Kuzey'lerin olduğu yöne baktım. Kuzey, o yeni üsteğmenle masada bir şey konuşuyordu. Poyraz ve timi de kendi arasında takılıyordu. Lan ne oluyor?

"Valla biz o kadarını bilmiyoruz Gökçen, sadece gözlemimiz bu yönde baksana" deyip o tarafı işaret etti. Tekrar baktığımda Kuzey bana bakıyordu. Burcu üsteğmen de kafasını arkaya çevirip bir bana bir Kuzey'e baktı. Evet galiba doğruydu.

Bir anda sinir katsayım tavan yapıp ayağa kalktım. Kimseye bir şey söylemeden hızlıca odadan çıktım. Arkamdan Selman'ın "Noldu ki şimdi ya niye kızdı?" Dediğini duymuştum ama umursamadım. Merdivenlerden çıkıp odamın kilidini açtım ve odaya girip kapıyı kapatacakken, kapı kapanmadı. Arkamı döndüğümde Kuzey peşimden içeri girip kapıyı kapattı.

"Güzelim iyi misin. Neyin var?" Diye sordu. Ben şimdi adama ne diyecektim ki? Hem seninle ilişki istemiyorum, hem seni deli gibi kıskandım mı?

"İyiyim işlerim var o yüzden ayrıldım odadan. Bir problem yok" diyerek gözlerimi Kuzey'den kaçırdım. İlerleyip masama oturdum ve dosyaları incelemek için çıkartmaya başladım. Kuzey parmağıyla kaşını kaşımaya başladı.

"Ee şey ben sana bir şey soracaktım Gökçen" dedi.

"Nedir?" Dedim hiç ona bakmadan.

"Eğer müsaitsen yarın akşam yemek yiyelim mi birlikte?" Dediğindr kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Heyecanlı duruyordu sanki.

"Komutanım üzgünüm yarın müsait değilim" diyerek önümdeki dosyalara geri bakmaya başladım. Hayır Gökçen hayır sakın kafanı kaldırıp bir daha bakma!

Kuzey masama yaklaşıp ellerini masaya dayadı ve bana doğru eğildi. Kafamı hafif yukarı kaldırıp mecburen ona bakmaya başladım. Bu sefer gülmüyordu ve yüzü ciddiydi. Biraz daha suratıma doğru yaklaştı ve fısıldayarak konuştu. Konuşurken gözlerime bakıyordu.

"Sen bana çoktan geldin. Ben sanki, hep seni beklemişim... Ne yaparsan yap, ne söylersen söyle, ben gözlerinde ki Ben'i görebiliyorum. Seni daha ilk gördüğümde düştün kalbime. Ben yeni fark edebildim. Her neyden korkuyorsun bilmiyorum güzelim ama bana gelmeni ömrüm boyunca bekleyeceğim. Senin de fark etmeni bekleyeceğim... Şu an bir cevap vermene gerek yok."

Kuzey yavaşça masadan doğruldu ve kapıya ilerledi. Sonra da zaten kapının açılma ve kapanma sesiyle sıkıntılı bir nefes verdim. Heyecandan kalbim yerinden fırlayacaktı. Ayağa kalkıp camdan dışarıya bakmaya başladım. Kuzey haklıydı, ona hissettiklerim çok yoğundu. Zaten bu hayatta yarına çıkacağımız bile belli değilken, yaptığım saçmalıktı belki de. En azından onunla konuşmalıydık değil mi? Ona artık bir adım atacaktım...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%