Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Korku... Öyle bir duyguydu ki duyduğum bazen aklımı kaçırtacak kadar ileri gidiyordu. Canımdan yana zerre korkum yoktu ama söz konusu evlatlarım olunca gökkubbe başıma yıkılıyordu sanki.

 

Üç gündü diken üstünde yaşıyorduk. Şebnem ile ilgili herhangi bir şey bulunamamıştı daha. Çocuklarımı saniyelik bile gözlerimin önünden ayıramıyordum. Mehmet tüm güvenlik önlemlerini almış olsada yine de içim bir türlü rahat etmiyordu. Şebnem Allah korkusu olmayan biriydi. Ceren'i küçük yaşta organ mafyasına satan biri beni oğlunun ölümünden mesul tuttuğu için çocuklarıma neler yapmazdı.

 

Serkan cani, korkunç, ruh hastası biriydi. Hamile halimle bana etmediği eziyet kalmadı hem psikolojik, hem de fiziksel buna rağmen onu bilerek ya da isteyerek öldürmedim. Sadece kendimi ve bebeklerimi kurtarmak istedim. Hâlâ bedenimin birçok yerinde Serkan canisinin işkence izleri var.

 

Çocukların güvenliği için havzun etrafına korkuluk yapan işçilerden bile şüphe duyacak hâle gelmiştim. Onlar bahçede çalışırken çocukları odalarından bile çıkarmaya korkuyordum. Etrafımızda yabancı görmek istemiyordum kesinlikle.

 

"Meryem! " Kapıya döndüğümde Mehmet kapıda duruyordu. "Sana sesleniyorum kaçtır duymuyor musun? "

 

"Kusura bakma duymamışım, bir şey mi istemiştin? "

 

"Hayır meleğim, çocuklarla birlikte tıkılıp kaldın saatlerdir odaya merak ettim sizi. "

 

"Şey... bahçedeki işçiler gidene kadar çocukları yalnız bırakmak istemiyorum. " Yanıma gelen Mehmet yüzümü avuçları arasına alıp gözlerimin içine baktı.

 

"Meleğim, korktuğunun farkındayım ama bu korkunun hayatımızı ele geçirmesine izin vermeyeceğiz. Söz veriyorum değil Şebnem, kim olursa olsun hiç kimsenin size zerre kadar zarar vermesine izin vermem, vermeyeceğim de. Kendini ve çocukları kapılar ardına saklayarak koruyamasın, sadece onları ve kendini kısıtlarsın.

 

Çocuklarımız istedikleri zaman bahçede, istedikleri zaman evin içinde ya da başka bir yerde, nerde olursa olsun özgürce oynayacak, özgürce yaşayacak. Bunu kimsenin onlardan almasına izin vermem! O caninin istediği de bu zaten kapılar ardına saklanmamız ama asla öyle olmayacak, biz istediğimiz gibi yaşayacağız bunu kısıtlamaya kimsenin gücü yetmeyecek! "

 

"Haklısın ama yine de çok korkuyorum. "

 

"Hastalanmandan korkuyorum artık. " Ona sarılıp, akmak için fırsat kollayan gözyaşlarımı serbest bıraktım.

 

"O kadın oğlundan bile daha tehlikeli bir şey, elimde değil düşünmeden edemiyorum. Düşündükçe de duyduğum korkuda boğuluyorum. " Mehmet sardığı kollarını daha da sıkı bedenime sardı.

 

"Rahatlamana yardımcı olucaksa biraz ağla, ama biraz sadece. Çünkü ağlamana dayanamıyorum. Söz veriyorum kimsenin, hiç kimsenin ne sana, ne de çocuklarımıza zerre kadar bir zarar vermesine izin vermeyeceğim. Ne gerekiyorsa yapıyorum, dahasınıda yapacağım. Sen sadece iyi ol, güven bana. " Yüzümü kendine çevirip gözyaşlarımı sildi.

 

"Mamo. " Ağlayan kızımıza birlikte döndük. Babası bana sarıldığı için yine gözyaşları akmaya başladı. Birde kaç gündü yeni bir huy çıkarmış babasına Mamo diyip duruyor. Halası sağ olsun, küçükken abisine Mamo diyormuş kızımı da alıştırdı şimdi baba dedirtemiyorum.

 

"Ne dedim ben sana! Mamo yok baba, bak kızarım! " Yüzümde kalan ıslaklığı iki elimle hızlıca sildim.

 

"Mamo. " Ağlayışları eşliğinde babasına ellerini uzattı. Mehmet gülerek yanına gittiği Ömür'ü kucağına aldı.

 

"Bırak desin ya çok tatlı söylüyor. " Kucağındaki Ömür'ün gözyaşlarını silip öptü.

 

"Ondan sonra Yavuz'da başlasın. "

 

"Desinler ne olacak? "

 

"Peygamber Efendimiz çocukların anne ve babasına adıyla seslenmlerini doğru bulmamıştır. O yüzden ne yapıp edip unutturacağım. "

 

"Tamam karışmıyorum. " Umursamaz tavırlarla babası ile kardeşine bakan Yavuz bana dönüp gülümsedi. Yanına gittiğim oğlumu kucağıma alıp o ipek gibi saçlarını elimle düzeltip alnından öptüm. Büyüdükçe babasına benziyordu küçük aslanım.

 

"Hadi dışarı çıkalım hep beraber, akşam yemeğimizi de dışarda yeriz. Önce eğlence merkezine gideriz çocuklar güzel güzel eğlenir, sonra yemek yeriz, ardından da güzel bir yürüyüş yaparız. " Endişeli gözlerle baktığım Mehmet bana gülümseyerek uzanıp şakağımdan öptü.

 

"Hadi çocukları hazırlayalım ve çıkalım. " Diyerek çocukların kıyafet dolabına yöneldi. Haklıydı, nereye kadar bu korkularla çocuklarımı kısıtlayacaktım ki? Bende ona eşlik edip çocuklara kıyafet çıkardım. Birlikte çocukları giydirip hazırladık. Ardından bizde hazırlanıp dışarı çıktık.

 

...

 

Günlerimiz sorunsuz bir şekilde geçiyordu. Bir aydır polis Şebnem'i her yerde arasada henüz bir sonuç çıkmamıştı. Bir parça olsun rahat etmemin sebebi ise Şebnem'in İstanbul'da görülmüş olmasıydı. Her an tedbirliydim, bir an olsun tedbiri elden bırakmıyorum ama hiçbir şey yokmuş gibi de yaşamaya devam ediyoruz.

 

Fatıma'nın istediği birkaç kitap vardı onları bulmuşken almıştım. Annemleri de çok özlemiştim, kitapları götürürken onlarla da hasret gidermek istiyordum. Mehmet'i işe gönderdikten sonra koca evi temizleyip soluğu babamın evinde aldım.

 

Fatıma kitapları görünce o kadar sevindi ki havalara uçtu resmen. Her bir kitaba evlat muamelesi yapması çok komikti. Kitaplarla vedalaşması bitmeyen Fatıma'ya çemkirmekte buldum çareyi.

 

"Fatıma, istersen vedalaş kitaplarınla bacım açım ya! " Fatıma sevinçli gülüşüyle kitapları özenle kitaplığa yerleştirdi.

 

"Ay okumak için sabırsızlanıyorum. " İkimiz birlikte odasından çıktığımızda annem seslendi aşağıdan.

 

"Nerdesiniz siz ikiniz yine? Hamurlar kayış gibi oldu! " Mantı açmak için annem bizi bekliyordu.

 

"Kocaya kaçacağım! Vallahi de, billahi de kocaya kaçacağım en son! Bıktım! Babaannemle bağ yerine gidecektim ben! " Sinirle söylenen Fatıma'ya güldüm. "Kız abla bulsana bana birini kaçayım ben! "

 

"Yürü yürü. " İkimiz gülüşerek aşağı indik.

 

Geldiğimiz mutfakta annem elinde koca bir tabak mantıyla torunlarını önüne oturtmuş yediriyordu. Hangi ara mantıyı açtı, doldurdu, kapattı, haşladı da yediriyordu.

 

"Anne, sen hangi ara yaptın onları? " Annem hafif bakışlarını eğip bana ters bir bakış attı.

 

"Siz çene çalarken! "

 

"Ben geldiğimden beri açım diyorum ama senin canın sağ olsun anneciğim. "

 

"Başlama kendini küçücük çocuklarla kıyaslamaya, elini tutan mı var her şey hazır otur yap, ye! " Fatıma okkalı bir kahkaha patlatırken Cemile Yenge mutfağa girdi.

 

"Maaşallah Fatıma'm yine duvarları titretti. Hadi azda eliniz çalışsın az kaldı Züleyha Abla oklavayla oturtacak sizi hamurun başına. " Diyerek güldü.

 

Fatıma'yla geçip mantı için hamur açmaya başladık. Annem Ömür ile Yavuz'u doyurduktan sonra yatırmak için götürürken, Cemile Yenge de Asel'in okulana gitmek zorunda kaldı. Küçük hanımın karnı ağrıyormuş biraz. Bizim bugün buraya geleceğimizden haberi olan Asel'ciğimin bir parça bahanesiydi eve gelmek için.

 

"Ablam? " Fatıma'nın artistik bakışlarla soru dolu abla diyişine aynı şekilde bakarak cevap verdim.

 

"Kuzum? "

 

"Yok mu yolda bir şey? "

 

"Yolda bir şey derken? "

 

"Maaşallah Ömür ile Yavuz büyüdü sayılır artık, diyorum yok mu onlara yolda bir kardeş falan? " Derince bir iç çekip elimdeki mantıyı kapattım.

 

"Keşke olsa Fatıma'm! "

 

"O ne demek? "

 

"Yani mümkün değil demek. "

 

"Niye? Bir sorun mu var? "

 

"Engel var, sorun değil. "

 

"Ay abla çatlatacaksın illa insanı! "

 

"Şimdi Mehmet'in vücudunda zehir var ya, o yüzden Mehmet iyileşene kadar bizim yakınlaşmamız yasak yoksa o zehir bana da bulaşır. "

 

"Ne yani bunca zaman siz hiç olmadınız mı? " Kaşları havalanmış bakan kardeşime omuzlarımı hafif kaldırıp, indirdim

 

"Olmadık. "

 

"Peki ne zaman bitiyor bu zehir? "

 

"Sorma Fatıma'm daha çok var. "

 

"O nasıl çok var demek abla ya? " Fatıma'nın yine yüzünü muzip bir gülümseme sardı.

 

"Ay Fatıma dalga geçme benimle! İnsanın sevdiği yanıbaşında olupta ondan uzak durmaya çalışması ne kadar zor tahmin bile edemezsin. "

 

"Allah sabır versin ne diyeyim. " Kıkır kıkır gülüşüne elime oklava aldım.

 

"Bak geliyor oklava! "

 

"Tamam tamam gülmüyorum. Peki zor olmuyor mu sabretmesi? " hâlâ gülüyor birde!

 

"Oruç tutuyoruz Fatıma'm! " Bende gülmeye başladım. İkimiz gülüşerek mantıları kapatmaya devam ettik.

 

...

 

Tüm günü annemlerde geçirirken gözümün takıldığı saatle yerimden hızla ayaklandım.

 

"Kız saat kaç olmuş ben hâlâ oturuyorum. Evde yemek yok adam işten gelecek! " Fatıma başını kitabından kaldırıp bana baktı. Annem sağ olsun torunlarını kucağından indirmediği için biraz olsun kitap okumaya fırsat bulmuştum. Kitap epey sarmıştı ama gitmem gerekiyordu. "Feracemi nereye attın? "

 

"Bir yere atmadım kapının arkasında asılı. " Fatıma yatağından benim gibi hızla ayaklanıp aldığı feracemi verirken hızla üzerime geçirdim.

 

Salona indim hızlı adımlarla.

 

"Gidiyor musun kızım? " Annem Ömür'ün saçlarını toplayıp ayaklandı.

 

"Gideyim anneciğim, geç oldu. "

 

"Abla biraz daha kalın! " Asel'in yalvaran kedi yavrusu bakışlarına eğilip saçlarını öptüm.

 

"Hafta sonu sen bize gel cennet kuşum, hem bizde kalırsın. " Asel hızla annesine döndü.

 

"Anne gidebilir miyim lütfen? "

 

"Tamam kızım. " Annesinden onay alan Asel seviçle zıpladı.

 

"Yaşasın! " Ona gülümseyerek öptüm yanağını.

 

"Bak unutuyordum, kızım sana zahmet yol üstü Ali'nin evine onun için ayırdığım yemekleri de bırakıver. " Ali Abi Mehmet'in yerine işlerin başında olduğu sıra gidip gelmesi uzun sürüyor diye şirkete yakın bir yerde ev tutmuştu. Yolumun üstü sayılırdı.

 

"Olur anneciğim. " Annem hızla mutfağa gidip hazırladığı tencereyi poşetleyip getirdi. Birde anahtar verdi yedeklerden.

 

"Hadi Allah'a emanet olun. " Vedalaştığım ailemi arkamda bırakarak yola çıktım. Arka koltuktaki çocuklarım gördükleri yoğun sevgi, ilgi ve oyun sonrası mest olmuş bir şekilde yerlerinden kımıldamıyorlardı. İkisi de ha uyudu ha uyuyacaklardı. Asel'in gelişiyle ikisi uykularını tam alamadan uyandıkarı için şimdi uyuyacaklar gibi görünüyordu.

 

Ali Abi'nin evine vardığımda çocuklarımın ikisi de uyumuşlardı. Arabayı parkedip indim. Çocukları arabada bırakacak değildim tabi ki çok kısa bir süreliğine bile olsa. Önce evin kapısını açıp ardından çocukların pusetlarini aldım. Çocukları salona bırakıp döndüğüm arabadan annemin hazırladığı poşetleri alıp mutfağa yöneldim.

 

Mutfaktan kıkır kıkır tanıdık bir gülüş sesi geliyordu. Merakla adımlarımı hızlandırdım. Kapısına vardığım mutfakta asla aklımdan geçmeyecek bir manzara vardı.

 

Ceren saçına sarılı havlu ile üzerinde sadece Ali Abi'nin gömleğiyle tezgahın üzerinde oturuyorken; Ali Abi üzerinde kısa bir şort ve mutfak önlüğüyle Ceren'in ağzına yemek veriyordu.

 

"Ali yeter doydum ya! "

 

"Aç ağzını bitecek bu yemek yoksa başka bir şey vereceğim senin ağzına. " Şok olmuş bir şekilde ikisine baka kaldım. Elimdeki anahtarın düşüp çıkardığı sesle ancak kendime gelebilirken ikisinin bakışları bana döndü.

 

Ceren kıpkırmızı kesildi, yavaşça indi tezgahtan. Ali Abi ise benim gibi donmuş bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Meryem, ne işin var senin burda? " Ali Abi nihayet konuşabildi.

 

"Yemek getirmiştim ne herzeler yediğinizi bilmeden. " Ceren şu an yer yarılsa içine girip kendi üstüne toprak atar öyle bir halde. Ne yapacağını şaşırmış bir şekilde bakındıktan sonra çıplak ayaklarının uçlarında yanımdan hızla geçip mutfaktan çıktı. Ali Abi elini ensesine atıp sıkıntılı bir nefes aldı. O da çok utanmış olsada olan olmuştu artık.

 

"Bundan kimsenin haberi olmayacak Meloşum, değil mi? " Ali Abi'nin o yalvarır ve utanmış tavrı çok komik dursada tabi ki ona kıyamazdım ama Mehmet'e de yalan söyleyemezdim.

 

"Olmayacak çünkü ikiniz yarın akşam bize yemeğe davetlisiniz. Mehmet'le konuşun, bir an önce yapalım düğününüzü malum dokuz ay sonra nur topu gibi bir yeğenim olacak. " Ali Abi'nin yüzünde şapşal bir gülümseme belirdi. Başını hafif aşağı yukarı salladı.

 

"Tabi ki konuşacağız, bu durumu uzatacak halimiz elbette yokta, sana yakalanmasaydık iyiydi. " Gülesim gelsede masaya yürüyüp elimdeki tencereleri masanın üzerine koydum.

 

"Abi? Sakın şeytana uyduk deme! " Abime güveniyordum ama sormadan da rahat edemezdim. Ona çattığım kaşlarımla bakarken Ali Abi daha neler der gibi baktı.

 

"Saçmalama, bugüne kadar gözümün ferini günahtan sakınmışım. Sadece biraz ani gelişti her şey. Kimseye söylemeden nikahlanmak bir size mi özel? "

 

"Aman altta kalma! " Gülmeden edemedim. Çünkü gerçekten çok sevinmiştim bir taraftan da. İkisi gerçekten birbirine hem denk, hemde çok yakışıyorlardı. "Bir de şu haline bak, yemekte yapmış hele hele! İlk günden hanımköylü. "

 

"Dünyayı hanımcık kurtarcak! " O da gülmeye başladı. Az öncenin aksine şimdi biraz daha rahat gibiydi.

 

"Git de hanımcığına bak çok utandı teselli et. " Ali Abi gülmeye devam ederken mutfaktan çıktı. Dönüp arkamda kalan tezgaha baktım.

 

"Sizin evinizde asla yemek yemeyeceğim! " Duysun diye yüksek sesle söyledim. Salona uyuyan çocuklarımın yanına döndüm.

 

"Halanız ile dayınız mercimeği fırına vermiş, yakında kuzeniniz olacak inşaallah. "

 

...

 

Hazırladığım sofranın son hazırlıklarını yaptım. Yemeklerimin hepsi hazırdı, sadece misafirlerimin gelmesi kalmıştı. Kolumdaki saate baktım, geldi geleceklerdi ama Mehmet hâlâ spor yapıyordu. Spor onun için vazgeçilmez bir tutkuydu. İşten eve döndüğünde bir buçuk saat kadar spor yapıyor, kum torbasında çalışıyordu. Ta boksörlük yaptığı zamandan kendine ait koca bir spor salonu vardı hemen havuzun karşı tarafında.

 

Önce oynayan çocuklarımı başımı uzatıp kontrol ettim, gayet güzel oynuyorlardı. Bahçeye çıkıp havuzun kenarından yürüyüyerek vardığım yerde Mehmet kan ter içinde kum torbasını seri bir şekilde yumrukluyordu.

 

"Mehmet! " Nefes nefese bana döndü. "Yeter değil mi bugünlük, misafirlerimiz gelecek. " Bana gülümseyip başını hafifçe sallayarak kenardaki koltuğa oturdu.

 

"Daha söylemedin kimmiş misafirlerimiz diye. " Elindeki bandajları açmaya başlarken kenarda duran havluyu alıp yanına gittim. Tam yüzündeki teri silecektim geriye doğru kendini çekip izin vermeden elimden havluyu aldı.

 

"Benim terimde bile zehir var dikkat etmek zorundayız. "

 

"Peki. "

 

"Bu kadar özenle hazırlık yaptığın misafir kim? "

 

"İkimizin de çok sevdiği, değer verdiği iki kişi. "

 

"Annen ile baban mı? "

 

"Hayır, " bakışları şaşkınlıkla havalandı.

 

"Bak merak ettim şimdi. " Ona taraf yaklaşıp hafif eğildim.

 

"Bakarsın dünür oluruz seninle. " Kulağına doğru fısıldadım. Bana bakan bakışları sertleşirken, kaşları çatıldı. Anlamıştı.

 

Konuyu biraz çıtlatmam lazımdı ki alışsın ve düşünsün diye. Bilhassa bu saate kadar söylemeyip şimdi söylüyorum, itiraz edecek kadar vakti olmasın diye. Zaten o da ikisine kıyamazdı, illaki anlayış gösterecekti ama birazda bu fikre alışması için abim ile Ceren gelmeden söylemiştim.

 

"Sana kıyafet getireyim sen duş alana kadar. " Yerinden ayaklanıp banyoya giderken bende hızlı adımlarla eve döndüm. Çıktığım odamızdan ona kıyafet alıp aşağı indim. Aynı hızla spor salonuna geçip kıyafetleri bırakarak hemen eve döndüm.

 

Az sonra Mehmet gelirken Ömür yine Mamo diye tutturmuştu. Halası kılıklı inadını ondan almış. Ne yaparsam yapayım unutturmuyorum. Mehmet çocuklarla oynarken kapı çaldı. Hızlı adımlarla koştuğum kapıda abim ile Ceren vardı. Ceren'in yüzüme pek bakamıyor olması gözümden kaçmadı.

 

"Hoş geldiniz! " Neşeme değecek yoktu.

 

"Hoş bulduk. " İkisinin de gerginliği belli oluyordu. İkisi içeri girdikten sonra Ceren'in gözleri abisini arıyordu farkettirmemeye çalışsada. Boşuna bu kadar geriyorlardı kendilerini bence, çünkü kocamı tanıyordum. İkisi içeri geçerlerken Mehmet ikisine kısa bir bakış attı.

 

"Hoş geldiniz. " Sesi biraz soğuktu, bu da Ceren'in daha da gerilmesine sepep oluyordu bariz belliydi. Ceren'in kolunu sıvazlayarak onun sakinleşmesine yardımcı olmak istedim. Ceren gergin ve abisinin ters bir tepki vermesinden korkan bakışlarla bana baktı. Ona hafif gülümseyerek gözlerimi hafif yumdum.

İkisi çekindikleri belli bir şekilde, "Hoş bulduk. " Dedikten sonra onlara yer göstermemle geçip oturdular. İkisinin müdüriyete çağırılmış çocuklar gibi durmaları gerçekten çok komikti ama gerginliklerini de anlayabiliyorum diğer yandan.

 

Salondaki sessizlik ve gerginliği çocuklarım dahi hissetmiş üçüne sessiz sessiz bakıyorlardı. Yavuz bir şey yapmamı bekliyor gibi dönüp bana baktı şaşkınlığı belli ağız ifadesiyle.

 

"Yemekten önce bir şey alır mısınız yoksa sofraya mı geçelim? " Sorumla Mehmet oturduğu yerden ayağa kalktı.

 

"Önce yemek yiyelim, ben açken sinirli oluyorum. " Abim ile Ceren'e tek kelime etmeden yemek odasına geçti. Ceren ile Ali Abi bana bakarken onlara gülümsedim.

 

"Yemek yiyelim sonra konuşalım diyor yani. " Ceren bana başını hafifçe salladı.

 

"Söyledin mi? " Ceren'in sorusuna başımı iki yana salladım.

 

"Söylemedim ama hafif bir çıtlatalım ki düşünsün, birbirinize uygun olduğunuzu kabullensin diye. Belli ki bunun farkında o yüzden soğuk davranıyor. "

 

"Çok kızar mı sence? " Ceren umutla sordu.

 

"Sanmam. Koca koca insanlarsınız niye kızsın canım, neticede abidir da olacak biraz ama kızmaz merak etme. Sen onun kıymetlisisin evlenmene, bir yuva kurmana elbette sevinir ama sevinçle karşılamaz. Hadi sofray geçelim. " Aldığım çocuklarımla bizde yemek odasına geçtik.

 

Beraber geçtiğimiz sofrada servis ettiğim yemekleri kimseden çıt çıkmadan yerlerken ben onları izliyorum.

 

"Abi, nasıl gidiyor işler, Mary'den memnun musunuz? " Sessizlikten gına geldi.

 

"İyi çok şükür, Mary yetenekli biri gayet iyi şeyler çıkarıyor. " Ali Abi nihayet ağzını açmıştı.

 

"Aklıma gelmişken sağlık ocağının orda bahçesi çiçekli bir ev vardı ya onu satılığa çıkarmışlar Mary'le yarın bakmaya gideceğiz. Fotoğraflatını attım çok beğendi, alacak galiba. "

 

"Onun adına çok sevindim. " Ceren mecburi cevap vermiş gibi oldu. Ali Abi derince bir nefes alıp duruşunu dikleştirdi.

 

"Abi, müsaaden olursa biz seninle bir şey konuşmak istiyoruz. " Mehmet arkasına yaslanıp başını hafifçe salladı. "Biz Sümeyye ile bir yola çıkmaya karar verdik, istiyoruz ki ailemiz yanımızda olsun, bize bu yolda destek olsun. Çok zor zamanları aile olarak birbirimize kenetlenerek atlattık çok şükür, mutluluğumuzu da yine aynı birlik ve beraberlik içinde aile olarak büyütelim, büyüyelim istiyoruz. "

 

"Bir başkası kardeşim için bunları söylese ağzını, burnunu kırardım. Ama bunları söyleyen sen olunca yapamıyorum. Tanıdığım, adamlığından zerre kuşkum olmayan biri olman buna engel oluyor. Kardeşimi üzecek tek bir yanlışın olursa yapacaklarımın sınırı olmaz ona göre! O benim kıymetlim, iki gözümün nuru, saçının tek teline canımı vereceğim en değerlim. " Mehmet hem izin verip hem de tehdit ederken güldüm. Ceren dolan gözleriyle yerinden kalkıp abisine sarıldı. Sabahtan beri duyduğu endişe ve gerginlik sonrası abisinin söyledikleriyle hassaslaşan duygularında patlama oluyordu.

 

Mehmet sarıldığı kardeşinin saçlarını öptü. Babasını kimseyle paylaşamayan kızım babasının halasına sarılmasıyla boncuk boncuk gözyaşları akmaya başladı yine.

 

"Mamo! " Ağlayışına gözyaşlarını silen Ceren gülümsedi.

 

"Tamam, tamam Mamo senin sarılmıyorum tamam! " Diyerek abisinden uzaklaştı hafif. Ömür ellerini uzatıp ağlamaya devam etti, babası kucağına almadan da susmayacaktı maalesef. Mama sandalyesinden aldığım kızımı babasına verdim. Babasının kucağında anında susan Ömür babasının boynuna sarıldı.

 

"Menim! (Benim) " demeyi de ihmal etmedi halasına. Ceren gözlerinden akan engel olamadığı yaşlarla gülmeye devam etti. Ali Abi ona aşkla bakmaya başlarken ben hepsine şükürlerle baktım. Çok şükür dualarım kabul olmuştu. Sevdiğim iki insan birlikteydi nihayet.

 

Herkes yerlerine geri otururken Yavuz'un Ali Abi'nin üzerine sıçrattığı yemekle ona döndük. Oğlum önündeki yemekle adeta savaşıyordu. Yemeği yüzüne, saçına kadar bulaştırmıştı.

 

"Paşam ne etmişsin sen böyle? " Ali Abi oğlumun bu hallerinin yabancısıydı tabi.

 

"Abi gömleğini değiştir istersen? "

 

"Yok Meloşum, zaten küçük bir şeydi sildim bir şey olmaz. Sen onu nasıl temizleyeceksin onu düşün. "

 

"Onun o halleri yeni değil abim, doysun da temizlerim ben. "

 

Ali Abi ile Ceren rahatlamış gibi görünüyorlardı. Ceren'in yüzü gülüyordu. O gülümserken Ali Abi de otomatikmen gülüyordu. Bir tek Mehmet somurtuyordu. O da alıştıkça normale dönecektir inşaallah.

 

Gecenin sonunda bana kalan tatlı bir yorgunluktu. Konuyu anlattığım Fatıma şimdiden ortalığı düğün diye ayağa kaldırmıştı. Çocuklarımı uyutup odalarının kapısını açık bırakarak odama döndüm. Ben üzerimi değiştirirken Mehmet içeri girdi. Elleri bedenimi sararken kulağıma fısıldadı.

 

"Ne zamandan beridir biliyordum ikisinin ilişkisini? " Gülümseyerek sırtımı göğsüne yasladım.

 

"Dünden beri. " Sakallarını yüzüme sürterek konuştu tekrar.

 

"Sadece dünden beri mi gerçekten? " Huylandığım için yüzümü çekip gülümseyerek döndüm ona.

 

"Ben sana yalan söylemem bilirsin, dün öğrendim ama ikisi seninle konuşacağı için söyleyemedim. " Saçlarımı öpüp beni kendisiyle birlikte yatağa götürdü. İkimiz girdiğimiz yatakta birbirimize sarılarak uyuduk.

 

...

 

Aile arasında yapılan nişan töreninde tüm yaşanılanlara rağmen Ali Abi ile ortaklığını bozmayan Kemal de vardı ve Mehmet bundan hiç hoşnut değildi. Mehmet'in o kıskançlık dolu bakışlarıyla karşılaşmamak için erkeklerin olduğu tarafa değil gitmek aklımdan bile geçirmiyordum. Mehmet'in bu kadar kıskanç olabileceği hiç aklımdan geçmemişti. Ama o kıskançlığı, sakınması bile o kadar güzeldi ki sadece sert bakışları bir parça korkutucu duruyordu.

 

Diğer bir sürprizde Mary'nin başını örtmüş olarak gelmesiydi. Çok mutlu olmuştuk hepimiz nihayet bildiği şeyi kabullenmesine. Ona Meryem dememden sebep herkes de ona Meryem demeye başladı bir anda. Aynı ailenin içinde iki Meryem oluvermişti birden.

 

Ama hepimizi üzen şey ise tüm yaşanılanlara rağmen dedem gelsin, Ali Abi'yi yalnız bırakmasın diye haber gönderdiği amcamın gelmemesiydi.

 

Ali Abi umursamıyor görünmeye çalışsada beklediği belliydi.

 

Dedemin dualarla Ali Abi ile Ceren'in yüzüklerini takmasından sonra herkes onlar için duaya ortak oldu. Kızım annemin kucağındayken oğlumda babamın kucağındaydı sürekli.

 

Az sonra babamın kucağında oğlumu görmezken gözlerim etrafı hızla taradı ama yoktu. Hızla babamın yanına gittim.

 

"Baba Yavuz nerde? " babam hemen yan tarafına döndü.

 

"Şimdi burdaydı! " Babam hızla ayaklanırken etrafa bakınmaya başladım. Salonda bulamazken hızla dışarı çıktım. Beklemediğim bir şeyle karşılaştım, gördüğüm manzarayla kalakaldım. Kemal elinden tuttuğu Yavuz'u içeri getiriyordu. İkisini öyle görünce ne diyeceğimi bilemedim.

Kemal beni farkedince konuya açıklık getirmeye çalıştı.

 

"Dışarı çıkıyordu son anda farkettim. "

 

"Allah razı olsun, sağ ol. " Oğlumu kucağıma aldım hemen.

 

"Cümlemizden. " Kemal'den helallik istemem gerekiyordu, çok uzun zamandır aklımı kemirip duran, beni çok ciddi rahatsız eden bir konuydu bu. Ama bir türlü karşılaşamamıştık, belkide bu son şansımdı. Kararsız bir şekilde oğlumla içeri gidecekken tereddütle geriye döndüm.

 

"Nasıl söylenir bilemiyorum ama olanlar oldu nasip böyleydi çünkü, hakkın kaldı Allah rızası için hakkını helâl et. " Kemal duraksayıp bana baktı, hemen ardından bakışlarını kaçırdı. Derince bir nefes alıp tekrar bana baktı

 

"Senden bir şey rica edeceğim, bana yardım edersen hakkımı helâl ederim. " şaşkınlıkla ona bakakaldım. Ne isteyebilirdi ki benim yapabileceğim?

 

"Meryem! " İlk defa bu kadar sert bir tonda duyduğum Mehmet'in sesine döndüm.

Gözleri ateş saçıyordu adeta.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%