Yeni Üyelik
4.
Bölüm

BÖLÜM 3: ZAMAN ÇARKI

@elifkacmaz

Yatağımda titreyerek uyandım. Uzun süredir zihin alıştırması yapıyorduk ve bu benim her zaman tetikte olmama sebep oluyordu. Büyük ihtimal yine kabus görmüştüm fakat ne gördüğümü hatırlamıyordum. Bu aralar gördüğüm hiçbir rüyayı hatırlayamıyordum. Gördüğün fakat hatırlamadığın bir şeyin farkına varamamaktansa, korkudan soğuk ter döksem de hatırlamayı yeğlerdim. Ensemi bunaltan saçlarımı tek bir hareketle topladım. Yatakta oturdum, dizlerime dirseklerimi koydum ve yüzümü ellerimin içine bıraktım. Kimse akademideki hainlerden olduğumu anlamıyordu. Plan kusursuz işliyordu. En azından şuanlık.

 

Düşüncelerimden beni kapının tıklaması uyardı. Ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Biraz uyku sersemi gibiydim. Kapının kolunu kavrayıp kendime doğru çektim. Karşımda Sarp vardı.

 

"Selam." dedi her zamanki soğuk sesiyle.

 

"Selam."

 

"Alıştırma yapmaya ayırttım bugünü. Üstüne bir şeyler geçir, Feza'nın yanına gideceğiz."

 

"Tamam. Bekle bir saniye."

 

Başıyla onayladı. Kapıyı kapattım. Dolaptan bol siyah bir pantolon, bol beyaz bir tişört, kemer ve beni soğuktan koruyacak siyah bir hırka çıkardım. Saçlarımı üstünkörü taradım ve kıyafetlerimi giyip spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Kapıyı açtığımda kapının yanındaki duvara yaslanmış gözleri kapalı bir şekilde sigara içen Sarp'ı gördüm. Son dumanını üfledi.

 

"Gidelim mi?" dedi Sarp yüzüme bakmadan. Suratı tamamen karşısındaki cama dönüktü.

 

"Gidelim." diye sessizce cevap verdim. Sarp, elindeki sigarayı fütursuzca yere attı. Söndürmeden. Ayağımla sigaranın üstüne basıp koridordaki çöpe attım. Sarp gözünün kenarıyla yürürken bana baktı, ancak umursamadı. Bu olay bana tanıdık gelmişti. Doğru ya, hayatım normalken Alp'in attığı sigaraya da aynısını yapmıştım. Sahi, Alp, Aleda ve Karan nasıl acaba? diye düşündüm. Ne kadar süre olmuştur? Benim hakkında endişelenmeyi bırakmışlar mıdır?

 

"Lavin." Sarp'ın donuk ve karamsar sesi dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Gözlerimi çöp kutusundan Sarp'a doğru sürükledim.

Kaşlarımı kaldırıp onu duyduğumu anlamasını sağladım.

 

"Biraz işim var. Dışarıda araba var. Ben arkadan geleceğim."

 

"Peki." dedim. Sorgulamadım. Nereye gidiyoruz diye sormadım. Vazgeçmiştim her şeyden.

 

Akademi epey sessizdi. Akademinin cam kapısını elimle ittirdim ve beni bekleyen siyah bir araba beni karşıladı.

 

Sessizce arabaya yürüyüp oturdum. Herhangi bir şöfor bekliyordum, Feza'nın kendisinin beni gelip almasını değil.

"Nasılsın? Adapte olabildin mi?"

Sesiyle irkildim. Dikiz aynasında kısık gözlerini görüyordum. Her zamanki jöleli saçları, alnına düşen iki tutam saç ve karizmatikliği.

"Hayır. Ateşe vermek istiyorum buraları."

Gülümsedi.

"Maalesef kısa bir süreliğine alışmalısın, Lavin. Yakabilseydim seni çağırmazdım."

 

"Ama işte buradayım." dedim.

 

"Zihin alıştırması yapacağımızı biliyorsun değil mi?"

 

"Senin zihnine mi girmeliyim?"

 

"İmkansız. Sarp gelsin, onunla deneyeceksin."

 

"Niye imkansız?"

 

"Benim zihnime yeni başlayan biri olarak girme imkanın yok."

 

Göz devirdim.

"Bu sözlerini yutturacağım sana."

 

Feza'nın gülümsemesi sadece dudağının bir kenarının kıvrılmasından ibaret oldu. Ben de sessizleştim ve sırtımı arabanın koltuğuna yasladım, yavaşça kafamı cama döndürdüm.

 

En az 20 dakikalık bir yolumuz vardı. Camı açtım. Biraz hava almak istedim. Gökyüzünü esir almış bir bulut tabakası vardı. Gri, insanın içini bunaltan. Rüzgar yüzüme vurdukça beni serinletiyordu ve yüzümü kapatan saçlarımı geriye savuruyordu. Feza frene uzandı, freni çekti. Demek ki varmıştık. Camı kapattım, ve Feza dışarı çıkınca ben de onun ardından dışarı çıktım.

 

"Sarp gelmeden ufak bir yem ile ufak bir eğlenceye ne dersin?"

 

Anlamamıştım. Kaşlarımı çattım.

 

"Anlarsın şimdi. Peşimden gel."

 

Küçücük, eski, tahtadan yapılmış bir ev vardı karşımızda. İçeri girdik, karşımda bağlı, burnundan akan kanı bile kurumuş olan, ellerinde ellerine tırnaklarını geçirmesinden kaynaklı oluşmuş olan kan lekeleri vardı. Kurumuş kan lekelerinden anlamıştım, bu adam uzun süredir buradaydı.

 

"Ne oldu ona?" dedim. İrileşmiş gözlerimle ve çatılmış kaşlarımla adamı süzdüm.

 

"Bu karşındaki gördüğün kişi, bize yardım edecekmiş gibi aramıza sızdı ve senle ilgili bir sürü bilgi öğrenip akademiye söyleyecekti."

 

Feza duraksadı ve devam etti.

 

"Biraz zihniyle oynamaya ve unutturmaya ne dersin? En azından denemiş olursun. Sen yapamazsan da ölecek."

 

Gözlerimi elimde olmadan ardı ardına kırpıştırdım. Ben yapamazsam ölecek miydi?

 

"Deneyeceğim..." diye fısıldadım. Sesim sanki birisi boğazıma yapışmış da nefesim kesilmiş gibi sessiz çıkmıştı. Karşımda bağlı olan adam sinirli gözlerle bize bakıyordu.

 

"Sizi ş*r*fsizler! Buradan çıkar çıkmaz cehennemi yaşatacağım size!"

 

Feza'nın çenesi kasıldı, elleri yumruk oldu ve ben daha nasıl olduğunu anlamadan bir yumruğunu adamın suratına geçirmiş oldu. Adam darbenin şiddetinden birkaç saniyeliğine nefes alamadı. Feza adamın önünde çömelip çenesini tuttu ve sert bir şekilde çevirdi.

 

"Bana bak seni ş*refsiz," diye tehditkar bir ses tonunda fısıldadı.

 

"Sen mi bize cehennemi yaşatacaksın? Aklından o düşünceleri çıkar. Yoksa ki şu kızın bile sana acımasına izin vermeyeceğim. Duydun mu beni?"

 

İnce kemikli parmakları beline uzandı ve siyah bir tabanca doğrulttu.

 

"Susmazsan asıl ben sana cehennemi yaşatacağım. Yediğin bu dayaklar sadece cehenneme yaklaştığın vakit yüzüne vuran sıcaklıktı. Lavin burada olduğu için hayattasın," dedi. Feza'nın tehditkar ve soğuk ses tonu beni bile ürkütmüştü.

 

Feza adamın suratına bakarak benle konuşmaya başladı.

"Lavin, deneyecek misin? Yoksa bu adam..."

Feza ağzının içinde dilini şaklattı.

 

"Cehennemi altın tepside tadacak."

 

Sessiz kaldım ve Feza'nın yanına gelecek şekilde birkaç adım attım ve adamın önünde durdum. Gözlerimiz aynı hizaya gelecek şekilde çömeldim. Feza gururlu bir gülümsemeyle ayağa kalkıp birkaç adım geriye attı. Aklımda birkaç saniyede senaryo oluşturmuştum.

 

Karşındaki kişinin gözlerine odaklan, bir insanın kaybolabileceği mahzen gözleridir. Yeterince odaklanırsan ve kendi içinden; zihnine giriyorum, diye tekrarlarsan başarabilirsin. Başarırsan kendini boşlukta gibi hissetmelisin. Karşındaki kişinin zihninde olduğunu hissetmelisin. İstersen kişiyi manipüle de edebilirsin.

 

Adamın çenesini tuttum. Gözlerine odaklandım. Zihnini düşündüm, koca, karanlık bir odayı. Kendimi karanlıkta hissettim. Korkusunu hissettim. Boşlukta hissettim. Zihnindeki anılardan isminin Buğra olduğunu öğrenmiştim. Bir evliliği vardı. Ancak kadın düşük yapmıştı ve bir süre sonra hastalıktan karısı da hayatını yitirmişti. Baygın bakan gözlerinden onu kontrol altına aldığımı anlamış oldum.

 

"Buğra, sen Feza kim bilmiyorsun. Buraya niçin geldiğini hatırlamıyorsun. Benim kim olduğumu bilmiyorsun. Lavin Dora kim bilmiyorsun. Sen akademi nedir onu bile bilmiyorsun. Feza'nın arasına sızdığını hatırlamıyorsun."

 

Başıyla onayladı.

 

"Feza kim? Veya Lavin Dora kim?"

 

"Bilmiyorum. Tanımıyorum."

 

"Niye geldin buraya?"

 

"Hatırlamıyorum..." Etrafına bakındı.

 

"Seni yolda bazı hırsızlar soymak için yakalamış ve bağlamışlar. Seni kurtarmaya geldik."

 

"Teşekkürler," diye fısıldadı.

 

"Şimdi uyu."

 

Dememle beraber uyumaya başladı ve zihin bağımızı kopardım. Başıma çok keskin bir ağrı saplandı. Başımı tutup ayaklandım.

 

"Ne yapacaksın ona şimdi?" diye fısıldadım. Başım feci şekilde ağrıyordu ve bacaklarım uyuşmuştu. Daha önce zihine girmek için alıştırma yapmıştım ama hiç birinin zihniyle oynamamıştım. Bu benim için yorucu olmuştu.

 

"Vahşi doğaya salarım. Kurtlar köpekler yesin," dedi. Benimle dalga geçtiğini görmek zor değildi. Dudağının kenarı kıvrılmıştı. Zor da olsa yüzüme bir gülümseme kondurdum. Başımın ağrısından adım attığımı bile göremiyordum, tökezledim. Feza cidden kötü olduğumu anlamış olmalı ki, sol elini belime yerleştirdi ve arabaya kadar eşlik etti.

 

Arabaya geçtik. Biner binmez camı açtım, çok havasızdı. Feza şoför koltuğuna geçti. Titreşen telefonunu duydum. Dişlerinin arasından bir küfür tısladı ve dışarı çıktı. Feza adamı çözmüştü. Şehir içinden çok uzakta değildik, kendi başına gidebilirdi. Acaba başıma daha neler gelecek diye düşündüm. Acaba o gün işe gitmeseydim her şey daha farklı olabilir miydi? Arabanın kapısının açılmasıyla düşünce bulutum dağılmış oldu.

 

"Lavin. Sarp'ın akademide işi uzamış. Kumsal toplantı ayarlamış. Seninle biraz işimiz var."

 

Sessizce başımla onayladım. O da durgun olmamı sorgulamadı, umursamadı. Camdan dışarı çıkardım kafamı. Beynimi zincirlemiş düşüncelerim vardı kafamı zonklatan. Her şeyin altından yeni bir şey çıkıyordu. Olay düğümüydü. Bana çoktan bir hamle yapılmıştı sanki. Çoktan kapana kısılmıştım, sadece umutsuz bir şekilde kurtuluş için debeleniyordum. Ben bu hayatta asla pasif izleyici olmamıştım. Ben kendimi insanlardan soyutlamak istesem de soyutlayamamıştım. Kanımda gezen bu yetenek bile diyemediğim şey için saygı duyuluyordu bana. Işığı görmek istiyorsam bu karanlık içgüdülerden kurtulmalıydım. Mutluluğu görmek istiyorsam sevinci ve hüzünü dengelemeliydim. Ben kendi zihnimde, kendi gerçekliğimi yaratmıştım ve geri dönüş yoktu. Zihnim bana hizmet edendi ve her ne kadar benim bileklerimi kelepçelemiş olsa da onun zinciri benim elimdeydi. Onu ben yönetiyordum.

 

"Geldik." Feza'nın sesi ile irkildim. Ardı ardına arabadan indik. Dışarıya sızan müzikten burada bir parti döndüğünü anlamış oldum.

 

"Sen bu kadar eğlenceli birisi misin?"

 

"Sarp'ın ikna etme özelliği." Kısa ve net.

 

İçeride dans eden ve çoktan uçmuş olan insanlar vardı. Feza'nın gözü birini kestirdi ve onu beklememi söyleyip birinin yanına gitti. O gelene kadar tek başımaydım. Bara yöneldim.

 

"Selam güzellik, Feza'nın misafirisin galiba? Ne içersin?" dedi barmen. Çok enerjik biri olduğu anlaşılıyordu.

 

"Burada genelde ne içilir?"

 

"Buradaki kişiler genelde Absent içer."

 

"Yeşil Peri içkisi mi? O içkinin alkol oranı yüksek değil mi? %75 diye duymuştum."

 

"Burada Soylular var. Buradaki kişilerin alkol toleransı yüksektir. İnsanlar Absent'in en ufak damlasıyla bile sarhoş olabilir."

 

Çoğu ülkede yasaklanmış bir içkinin burada içilmesi garip gelmişti. Feza büyük oynuyordu.

 

"O alkol tüketmez, alkol toleransı düşük diye biliyorum."

 

Omzumda hissettiğim soğuk el kesinlikle bir Soylu'ya aitti. Ona doğru döndüm.

 

"Lavin'di değil mi?"

 

Gözlerim irileşti. Sade bir evet cevabı verebildim sadece.

 

"Aren ben de. Memnun oldum."

 

 

Loading...
0%