@em_ineee
|
Bölüm-3 Hasretlik çeken bütün sevdalılara.... *** Otobüs ağır ağır gidiyordu varacağı yere. İstikamet belli, yolu belli, gideceği ve varacağı yer belliydi genç adam için. Kafasını çevirip camdan dışarı baktı. Hava acayip soğuk ve yağışlı hava hakimdi. Kaç saattir yağmur yağıyor, bilmiyordu. Elindeki fotoğrafa bakıp bakıp gülümsüyor, ara ara hayal kuruyordu, tâbi hep kurardi o hayalleri. " Bakıyorum yine dalmışsin." Arava döndü bakışı, bir kulaklık kulağında diğerini çıkarmış ona bakıyordu. " Her zaman ki gibi işte." " Her zaman ki gibi!" Dedi genç arkadaşı, " vallahi hiç öyle gözükmüyor!" Dedi hafif sitem eden sesi ile. " Nasılmış peki?" " Daha bir aşık, daha bir... Hmm nasıl desem." Adını dâhi koyamamisti. " Böyle, hasretlik çeken, sevda kuşu gibi." Öyle değil miydi ki, seviyordu çok seviyordu. Bir an evvel eve ulaşsa da sevdiğine yetişse ona sarılsa. " Bana bak!" Dikkatini tekrar adama çevirdi. " Oldu ki sevdiğine kavuştun, eğer evlenirken beni çağırmsan seni silerim." Dedi ciddi bir halde. " Deli misin, tâbi ki çağıracagim." Hele bir sevdiğine kavuşsun, sevdiği kadını helali yapsın o zaman bütün dünya onların şahidi olacaktı. Kafasını tekrar cama çevirdi. Yüzündeki gülümseme, silmeyen bir fotoğraf gibiydi. Fotoğrafı alıp cüzdana koydu. Kollarını göğsünde topladı gözlerini yavaşça kapadı. Daha yolu vardı, uykusuz görünmek istemiyordu. " Billal... Billal hadi geldik." Arkadaşı kolundan tutmuş sarsıyor uyandırmaya çalışıyordu. " Alo kime diyorum lan kalksana!" Gözü açıp etrafına bakındı. Tepesinde dikilen arkadaşına döndü. " Ne oldu ya?" Dedi sersemlik üstünde dururken. " Geldik ne olacak. Hadi kalk artık." Oturduğu koltuğun üst rafta kendi ve arkadaşının valizini alıp yere indirdi.. Billal kendini toplayıp ayağa kalkıp aşağı indi. Hava açılmış, güneş gökyüzünde kendini göstermişti. Ama hâlâ hava soğuktu. Yağmurun bıraktığı hava soğuk ve kasvetli idi. Valizi alıp otogardan çıktı. Tıklım tıklım olan arabaların arasından geçip karşı caddeye geçtiler. Buradan bir taksi bulmaları gerekti. " Billal." " Efendim." " Ben gidiyorum kardeşim." Billal Arava baktı. " Şimdi mi, bari taksi bulup gitseydin." " Gerek yok burası iyi. Allah emanet ol, düğününe çağırmayı unutma." " Sağol kardeşim." Birbirine sarılıp geri çekildiler. Arav çekip giderken, billal bir taksi bulmanın derdine düştü. Bir saat sonra taksi bulup evine geçmişti. Saat epey geçiyordu. Öğle vaktini almış ikindiye yol almıştı. Taksi evinin önünde durmuş arabadan inmişti. Parasını ödeyip evin kapısını açtı. Hiç bir şey değişmemişti. Evin içi hâlâ aynıydı. Bahçe annesinin ektiği çiçekler ile donatılmıştı. Evin bahçe kısmı muhteşem kokuyordu. " Ağabey." Kız kardeşi ağabeyini görür görmez merdivenleri hızlı hızlı inip ağabeyine sarıldı. " Abim.." " Güzelim." Geri çekilip ağabeyini baştan aşağı süzdü. Maşallahı vardı ağabeyinin heybetinde ödün vermemişti. " Süzme işin bittiyse içeri geçelim mi?" Alya başını salladı. Ağabeyinin koltuk altına girip merdivenleri çıktı. " Annem ne yapıyor?" " Yemek yapıyor, az önce tahta kaşağı kafama atıyordu." Billal güldü. " Yine ne yaptın acaba?" " Kötü bir şey yapmadım. Sadece yemeğin içine bir tık fazla tuz atmışım." İçeri geçmiş mutfağa sessiz adımlarla girmişti. Annesi elinde kaşık ile yemeği kontrol ediyordu. Eh tâbi söylenmden de edemiyordu. " Bu kızın aklı nerede acaba!" Billal annesini izlerken, Alya parmağını ağzına götürmüş tırnaklarını kemiriyordu. Billal annesinin yanına geldi. Gözlerini hızla kapaması ile kadın ilkin ne olduğunu anlamamış, elini gözüne kapanan elin kime ait olduğunu çözmeye çalışmıştı. " Bil bakalım ben kimim?" " Billal oğlum." Annesini gözünü açmış, annesi arkasını dönüp oğluna bakmıştı. Gelmişti oğlu gelmişti paşası.. " Hoş geldin oğlum." " Hoş buldum annem." Anne oğul sarılmasıdan sonra kadın ocağı kapatıp oğlu ile birlikte salona geçmişti. " Ne zaman geldin? Neden bize haber etmedin!" Annesini gülerek izledi billal. " Sürpriz yapmak istedim. Ne o yoksa sürprizimi beğenmedin mi?" Yaşlı kadın oğlunun dizine bir şaplak attı. " O nasıl söz oğlum. Tâbi ki özledim. Burnumda tutuyordun." Billal içinde öyleydi. Annesini evini ailesini çok özlemişti. Okul bitmişti artık. Buradaydı, kendi evinde kendi yerinde. Sevdası ile aynı havayı solacagi, onunla birlikte aynı yerde yaşayacağı yere dönemek gibisi yoktu. " Acmisin oğlum?" " Hayır anne, aç değilim. Sadece biraz başım ağrıyor." " Hemen sana kahve yapayım." Dedi oturduğu koltuktan ayağa kalkıp mutfağa geçti. Alya annesinin gidişini fırsat bilip ağabeyine döndü. " Ağabey." " Söyle güzelim." " Alinâ ablanın yanına gittim dün." Billal önce arkasını kontrol etti. Annesi mutfakta ona kahve yaparken, hemen kardeşine döndü. " Bir sıkıntı mı var?" Alya başını salladı. " Hayır ağabey bir sıkıntı yok-" " Alya yanıma gel." Annesinin seslnemsi ile ayağa kalkıp mutfağa geçti. Ah şimdi tam sırasıydi annesinin çağırması.. Ağabeyine kahve yapıp fincana döktü. Daha sonra yanına getirdi. Billal teşekkür edip kahvesini içti. Annesi ile uzun uzun konuşmuştu. Kahvesini içip odasına çıktı. Bayan Kuşi oğlunun valizini alıp çamaşırhaneye gidip kirlileri hızla makinaya attı. Billal odasına geçti. İki kanatlı kapıyı açıp içeri girdi. Hâlâ odası aynıydı. Hiç değişmemiş, hiç bir eşya yerinden oynanmamışti. Duvarda asılı olan babasının yanına gitti. Babasının fotoğrafının yanında durdu. Özlem içinde baktı. Çok özlemişti babasını! Yıllar geçse de hiç değişmeyen tek şey buruk acı bir özlemdi. Babası öleli yedi yıl olmuştu. Yedi yıl önce kanser tedavisi gören babası, kansere yenik düşüp ölmüştü. Hâlâ acısı taze hâlâ diri idi. " Baban senin bu halini gorseydi inan ki, benim oğlum büyümüş hanım derdi baban." Billal fotoğrafa daha da baktı. Oda bilirdi. Babasının hayali gerçek olmuştu. Doktor ol insanlara umut ol demişti, olmuştu. Annesi yanına kadar geldi. Oğlunun yanı başında durdu. " Baban seninle gurur duyuyor oğlum." " Bende anne.. bende.." *** Ayakları bir geri bir ileri gidiyor, gözleri ise her insanın gözüne bakıp sevdiğini bekliyordu. Elindeki telefona bakıyordu. Yarım saattir buradaydı. Ve hâlâ gelen yoktu. " Zübeyir neredesin?" " Çok bekletmedim umarım." Alinâ arkasını döndü. Gözünü bayarak sevdiği adama baktı. " Neredesin sen öldüm meraktan!" Sesinde yoğun bir sitem vardı. Zübeyir kızın yanına gelmiş dibinde durmuştu. " Alinâ, erken gelen sensin bana kızıyorsun." Dedi gülerek. Onun bir suçu yoktu. Sevdiği kadın erken geliyorsa ne suçu vardı ki. " Neyse ne." İkiside tekli bir bank bulup oturdu. " Ne zaman geleceksin artık?" " Alinâ.." " Ne alinâ! Artık kaçak göcek böyle buluşmaktan sıkıldım. Gel ve beni iste." Aylar olmuştu Zübeyir ile olalı. Artık bu işe ad koyulsun, sevdiği ile böyle değil el ele gezip tozmak istiyordu korkusuzca. Sürekli ailesine yalan söylemekten sıkılmıştı. " Alina haklısın ama, şunda bu mümkün değil. Daha yeni bir iş kurdum. Biraz birikim yapmam lazım, anla beni." " Dört ay oldu Zübeyir. Daha hâlâ toparlanamadin mi?" Dedi sıkılmış edayla. Zübeyir kuyumcu dükkanı açacağını söylemişti Alina'ya. Dükkanı açmıştı ve birikim yapacağını söylemişti. " Kolay değil alinâ! Anla beni." Alinâ sevdiği adama baktı. Üstüne fazla gitmek istemedi. Çok yorgun gözüküyordu. " Tamam. Ama artık daha fazla bekletme beni." Dedi kabullenmiş ifadesi ile. Zübeyir sevdiği kadının elini tutup elinin üstünü öptü. " Söz veriyorum. Çok fazla uzamaycak bu durum. İlk fırsatta gelip seni istiycegim." Alinâ sevdiği adamın sözünde yalan soylemegidine inancı tamdı. Zübeyir ona kolay kolay yalan söyleyecek insan değildi. Sevdiği ile biraz daha sohbet edip, kardeşinin onu araması ile ayaklandı. Zübeyir ona ne kadar eve bırakayım dese de izin vermedi. Otobüse binip yola çıkmıştı. Kısa bir yolculuk sonrası eve gelmişti. Eve gireceği sırada, kardeşi yanına geldi. " Abla Billal ağabey geldi." Billal eve gelmişti. Ve dönmüştü. Ama şunda tek düşündüğü şey Zübeyirden başkası değildi.
|
0% |