@em_ineee
|
Bölüm-4 *** Ben senin gibi değilim... Bir anne evladı için yapmayacağı şey yoktu. Rahimine ilk düştüğü anda onu korur ondan güç alırdı. Karınında onu mutlu ederken, aylarca sancılarını çekerken, nasıl bir anne evladını bırakıp çeker gider akıl karı değildi. Elindeki dosyayı inceliyor en ince ayrıntısına kadar çiziyordu. Aslında çizmek değildi bu. Bilâkis beynindeki soru yağmurlarının susturmanin bir kaçış yoluydu bu. Odasının kapısı çalmış kapıyı açan yan tarafındaki odada olan Betül kafasını içeri sokmuştu. " İnek öğrenci.." dedi alay ederek. Açelya kıza baktı. Yuvarlak çevrili gözlüğü burunun ucuna kadar inmiş onunla dalga geçen kıza sırıtarak bakıyordu. " Buyrun benim." " Acaba şu anlık mola hakkınızı alabilir miyim?" Dedi sitemle! Sırtını döner koltuğa yaslayan Açelya, sırtının agiridigini yeni fark ediyordu. " Tâbi.." dedi kız. Döner koltuktan kalkıp genç kadının koluna girip çıkmıştı. Mola için en uygun yer teras katıydı. İkili bir kula dolusu kahve alıp çıkmıştı. Betül sigara paketini alıp açtı. İçinden bir dal çıkardı ucunu yakıp içmeye başladı. " Çok çalışıyorsun!" Dedi Betül. " Mecburum." " Ama çizimlerin çok iyi. Şuana kadar kimse bu kadar iyi çizim yapmamıştı!" Açelya güldü. " Profesörlerim sağolsun. Kafama vura vura öğretiler." Betül anladım dercesine başını salladı. " Hamit bey ve Hasan bey bu aralar yoğun." Dedi Betül. Açelya kahvesinden bir yudum aldı. Mola iyi gelmişti ona. " Almina hanım nasıl biri?" Diye birden dilinin ucuna gelen soruyu aniden sordu. Betül yüzünü burusturdu. " Çok yapmacık! Ömrü hayatım boyunca böyle yapmacık birini daha tanımadım!" " Nasıl yani?" Ne tuhaftı. Annesi ile ilgili bilgi alıyordu. Hemde kendi öz annesi! " Hamit Bey'in ve oğlunun gözüne girmek için yapmadığı şey yok. Şimdide kendi özel bir dernek açtı." Bu şirketteki hiç kimse kadını sevmiyordu. O kadar yapmacık davranıyordu ki, bazen düşünmeden edemiyordu; insan nasıl böyle olabiliyordu! " Yaa, bana da öyle geldi." " Değil mi?" Dedi Betül kızın hak vermesi ile. " Allah Hasan Bey'in eşine yardım etsin!" " Hasan bey evli mi?" Betül başını salladı. " Yok değil. Ama genç adam aynı zamanda yaşlılıkli biri kim ona hayır der." Mola bitince kızlar odaya geçmişti. Açelya yeniden kendi yerini almış çizimine devam etmişti. Hasan Bey'in telefon etmesiyle odasına geçmişti. Odaya girdiğinde genç bir kadının odada olduğunu fark etti. Hasan kıza bakmadan elindeki dosyayı alıp inceledi. Açelya göz ucuyla kıza baktı. Dizinin üstünede biten bir etek ve beyaz şifon gömlek giymişti. Makyajı abartcak kadar fazla değildi. Allah var güzel kızdı! " Çizmeler gayet iyi Açelya. Tebrik ederim." Dedi genç adam. " Teşekkür ederim Hasan bey." Dosyayı yeniden alıp çıkmıştı. Genç kız çıkar çıkmaz İdil adama döndü. " Çıkıyor muyuz bugün?" Dedi büyük beklenti içinde. " Çok işim var İdil. Daha sonra!" İdil gözünü baydı. Ay yine başlıyordu! Ne kadar devam ederse etsin Hasan hep aynıydı. " Hep iş olur mu? Biraz dinlenmen de gerek!" Dedi İdil. Sadece bir gün istiyordu İdil. Bir gün onunla birlikte zaman geçirsin yemek yesin istiyordu çok mu şey istiyorudu. " Daha sonra.." diye kızı kibarca reddetti. Aslında bu şu demek anlamına geliyordu. ' Seninle bir yere gelmem ' İdil oflayip çantasını alıp odadan çıktı. Yine olmamıştı! Hayır ne vardı bir kere de evet dese. Ölür müydü? Asansöre kadar yürüdü. Topuklu ayakkabısı yere sertçe basıyor, bütün sinirini buradan çıkarıyordu. Düğmeye basıp asansörün gelmesini bekledi. Topuğunun ucuyla yere ritim tuttu. Ne bir yemek yiyordu nede adam gibi bir yere geliyordu. Nasıl bir adama gönül vermişti? Nasıl bir adama hayatı pahasına aşık olmuştu? İşte bunun cevabı ondada yoktu. Asansör gelince bindi. Zemin katta gelince indi. Dışarı çıkmış sert esen rüzgara karşı savunmasız yakalanmıştı. " Senin yüzünden donuyorum Hasan!" Dedi içten içe sinirini kusarken! Gelen valye doğru yürümüş kendi arabasına binip her zaman ki mekâna gitmişti. Giden kadından sonra içeri Aykut girmişti. Hasan'ın gri renkte karvatini cekitistirgini fark etti. " Çok zorlandin bu sefer, he Hasan!" " Sorma, sümüklü böcek gibi yapıştı gitmiyor." Dedi genç adam. Aykut yaktığı benzetmeye güldü. Koltuğa çöken adam halen gülmeye devam ediyordu. " Yakında sana nikahı basar!" " Allah yazdıysa bozsun." Dedi Hasan. Yakın dostuna döndü. " Deme öyle ya, bir ömür sana eğlence çıkar." Dedi şakaya karışık gülüşü ile. Hasan arkadaşına tek kaşı havada baktı. Dalga konusuna geçtiği belliydi. " İstersen seni verelim?" Dedi bu sefer. " Sana daha iyi yakışır." Aykut elini teslim olurcsina kaldırmış, " Aman Allah korusun, benden uzak Allah'a yakın." Demişti. İdil gibi bir kızı değil bir ömür bir dakika dâhi cekemzdi. Onun kullanma kılavuzu farklıydı. Oda İdil'e göre on beden fazla idi. " Neyse ortak, ben şey için gelmiştim." Dedi Aykut. " Bugün basketbola gidiyoruz değil mi?" Mavi dosyayı kapatıp kenara bırakıp, bilgisayara döndü. " Evet her zaman ki yere." " Güzel." Diye memnun bir ifadeyle başını salladı. " O zaman ben kaçar." Ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdü. Kapıyı açmadan evvel adama döndü. " Nesine oynuyoruz?" " Baklavasina." " İddialıyız diyorsun!" Dedi tek kaşı havada. " Her halde! Seni gibi değilim ya, benden olacak bu sefer." Fakat daha sözünü bitiremedi. " Ama kaybeder isem!" " Ooo, yandık." İki dost gülmüş Aykut çıkıp gitmişti. Hasan bir işe girdi ise sonu gelmeden gitemzdi. Hele ki en çok basketbolda! En sevdiği aktivite olduğu için haftada en az üç kere oynardı. Aykut ile bazen bunun için kavga ettiği dâhi oluyordu. Tâbi her maçın sonu tatilicida biterdi. O günün şerefine. İşini bitirir bitirmez odada çıkmak için hazırlandı. En az iki saatte maçta olurdu. Daha eve gidip spor kıyafetlerini giyecekti. Odadan çıkmış telefonu ceketin iç cebine koyacağı sırada bir bedene çarptı. Bir ah sesi ve yere düşen kağıt sesi. Açelya düşen kağıtları toplamak için yere eğilmiş tek tek toplarken, Hasan da yardım etmek amacıyla egilmisti ki, bu sefer kafaları birbirine çarptı. " Ah.." diye başını tuttu. Gözleri birbirini buldu. Biri Okyanus kadar derin iken, diğeri karanlığın esiri kadar çekiciydi. Bir erkeğe uzun kirpik kara göz yakışır mıydı? Karanlığın esiri gibiydi. Baktıkça, gördükçe daha fazlasını istiyordu. Bir kıza bu denli mavilik yakışır mıydı? Ya çektiği sürüme, derinlik kazandırmıştı gözlerine. Sanki denizin dibine girmiş mürettebattini kaybetmiş gibiydi. Bir anda kendine geldi ikiside. Ne yapıyorlardı böyle? Şirkette onca insan vardı ve burada birbirine değen iki sevdalı tohumu gibi filizlenmis gibiydiler. Kendini toplayan ilk Açelya oldu. Ayağa kalktı. " Şey ben... Ben... Kağıt.." ne diyordu böyle. Ne diye kekeme konuşuyordu! " Benim hatam, önüme bakmaliydim." Sanki yüreğine bir titreme gelmişti. İlk defa bir erkeğin sesini bu derece beğenmişti. " Hayır benim hatam." " Hayır.. hayır benim hatam." " Olur mu öyle şey, benim hatam." Anlaşılan o ki bu konu devam edecekti. " Tamam seni hatan." Açelya kaşını çattı. " Ne münasebet!" Dedi birden. Fakat saniyeler içinde ne dediğini fark ettiğinde sag elini ağzı ile kapadı. Hasan bey garip garip baktı. Şimdi değil ama daha sonra ugarscakti. Çekip giden adamdan sonra hızla odaya girip kapıyı kapattı. Oda neydi öyle! Ne demişti o ' Ne münasebet ' evet evet aynen bunu demişti.n " Salak Açelya." Diye kendine sitem etti. Ne diye uzatmıştı konuyu. Ama yok illa uzatacaktı! En iyisi mi eve gitmekti! *** Babası uyuduktan sonra kendini odaya atan genç kız kara kalem alıp yeniden çizme başladı. Az bir yer kalmıştı. Saatin kaç olduğunu bilmiyordu ama yorgun gözleri artık uyu demeye getiriyordu. Kapının çalınması ile kafasını kaldırıp komodinin üstünede duran saatte baktı. Saat on biri dâhi geçmişti. Kim di bu? Ayağını sürüye sürüye kapıya yürüdü. Erkenden kilitledigi kapıyı açtı. Gelenin kim olduğunu görmek için kafasını dışarı uzattı. Ve o an uyku denen şey gitmiş yerine nefret ve kızgınlık ele geçirmişti. Nasıl buraya bu cesaret içinde gelebiliyordu? " Senin ne işin var burada?" Hızla dışarı çıktı. Kapıyı az kapanacak kadar açık bıraktı. " Ne yüzle bu eve gelirsin sen?" Almina hanım kızına baktı. Beş yaşında ki kızı yerine şimdi kocaman olmuş kızına bakıyordu. " Konuşmak.." " Ne için? Ne konuşacaksın?" Dedi sert bir dille. " Konuşacak neyin kaldı? Çekip gittiğin yetmedi mi?" Dedi bu sefer. Yıllardır bu kapıya ayak basmayan, yıllarıdır kızının nasıl olduğunu bile sormayan, ne yerler ne içerler kocam kızıma nasıl bakar hesabına bile girmeyen bir kadın yıllar sonra terk ettiği evine geri dönmüştü. " Sen bu evi terk ettiğin gün, konuşma fırsatın da bitti!" " Ben senin annenim!" " Sen benim ölü olan annemsin." En yıkıcı darbe bu olmuştu. Bir insan annesini ölü bilir miydi? " Sen kendini bu kalpte öldürdün." Eli ile kalbini gösterdi. " Burada mezarın." " Beni anlamıyorsun. Ben kötü biri değilim." Dedi kızının Can yakıcı sözlerine inat. " Sen hayatımda gördüğüm en kötü en kötü annesin." Dedi Açelya. " Ama ben senin gibi değilim." Hiç bir zaman olmamıştı. Ne babasına ne de başka birine en ufak kötülüğü dâhi olmamıştı. " Ve ben senin gibi bir anne olmayacağım." Dedi genç kız. Soğuk hava bir daha etki ediyordu. Fakat içinde yaşadığı bu acı kadını ısıtmıyor yerine acı bir hava veriyordu. Daha kadını dinlemeden eve girip kapıyı kapattı. Alinini kapıya yasladı. Ne diye gelmişti? Ne diye kızım demişti? Bir gün olsun anne şefkati dâhi gösteremeyen bir kadın çekip gitmiştiken, ne diye gelmişti kapıya! " O annen miydi, Açelya?"
|
0% |