Zihnimde bir uğultu vardı; kesif bir rüzgâr beni derbeder etmek istercesine mütemadiyen esiyordu. Nedenler sunulmuştu bana ama manalar, sunulan sebepler karşılığında elimden alınmıştı. Sabah olduğumdan daha bilgili ama daha eksiktim; heyecan, çekip gitmek için an kollayan umut artık benimle birlikte değildi. Kalbimin kendisine biçilmiş görevi layıkıyla yerine getirmesini sağlayan hislerimin örüntüsü bozulmuştu. Ortaya çıkan yeni görüntüde hislerimin hem rengi hem biçimi değişmiş ve bozulmuştu. Bu yeni görüntü normalim oluncaya dek, eza ve keder bir araya gelip eksikliğin sembolü olacak bir gölgenin arasına sıkışacak, nefeslerimin kesik kesik olmasına neden olacaktı. Ben, bana fazla fazla sunulan parçaların eksik, kırılmış ve bozulmuş olmasına alışana dek hiçbir nefes parçacığı kendisine çizilmiş ve artık ezberlemiş olduğu yolun sonuna dek gitmeyecekti. Yol da bazı hisler ve nefesler gibi yarım kalacaktı. Buna alışmak ise zaman alacaktı. Kim bilir, belki de alışmam için, zamanın parçalanıp değerini yitirmesi, tek gerçek anlamı hâline gelen nihayetsizliği elinden yitirmesi ve kendine yeni bir anlam arayışına girip kusurlu denizlerin kirli sularında bekletilmesi gerekecekti.