Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left8.
Bölüm
keyboard_arrow_right

"7.bölüm: Tehlike"

@estellagodwin2
Bazen yatağımdaki komodinin üstünde bir fotoğrafla göz göze gelirim. Çok küçük yaşta, yatağımda oturup babamın kamerasının odağına bakarak gülmüşüm. Gözlerimin ici öyle gülüyor ki orada, bazen benim fotoğrafım olduğundan şüpheliyim. Çünkü ben kendimi bildim bileli öyle hiç gülmedim.

Arada canım sıkıldığında babaannemin fotoğraf albümünü karıştırırım, bazı fotoğraflara denk gelir, uzun uzun bakarım. Beni ne cezbeder ya da uzun süre o fotoğrafa odaklar bilmiyorum ama bakmak hoşuma gider.

Fotoğraflar çünkü geçmişin en güzel yansımasıdır.

Ve ben geçmişimi hatırlamayı, kurcalamayı fazlasıyla severim.

Karşımda duran gence boş bir bakış attığımda, onu tanıdığımı fark ettim. Bizim sınıfımızdaydı ve Ares'in yakın bir arkadaşıydı. Ağzında çiğnediği sakız çok fazla sinirimi bozarken, birkaç adım geriye gittim ve ona doğrudan baktım. Turuncu renkte saçları ve aynı renkte çilleri vardı. Üzerine beyaz bir kazak giymişti, altında toprak rengi bir pantalon vardı. Üzerinde kaban ya da mont olmadığını gördüğümde, içeriden yeni çıkmış olduğunu anladım.

"Burada ne işin var?" Sesi sorgular gibi değildi, daha çok umursamaz ama ayıp olmasın diye soran bir sesteydi.

"Kardeşim burada ondan geldim." Elimde tuttuğum telefonu salladım ve yalan söyledim. "Telefonunu evde unutmuşta onu getireyim dedim ama yetişemedim maalesef." Kaşlarını imayla kaldırdı.

"Kardeşinin burada ne işi var?" Ağzında çiğnediği sakızdan çıkan ses beni delirtiyordu. Bu tür seslere karşı aşırı derecede bir hassasiyetim vardı ve sinirden burada çığlık atabilirdim.

"Canı sıkılmışta," Sorgulanmaktan nefret ederdim. "İki göbek atmaya gelmiş." Gözlerimi devirdim ve sinirle güldüm. Sorgulamaktan nefret ettiğimi söylemiş miydim?

"Yani nereden bilebilirim niye gelmiş? Bu tür yerleri bilmem etmem ben." Kollarımı göğsümde bağladım ve geçmek için yana kaydım ama hayatımın adeta 'sen sanşsız bir bebeksin' deyişi yüzüme çarptı ve siyah gözlerle göz göze geldim. Ezgi beni gördüğünde şaşırdı ve vücudumu baştan aşağı süzdü.

"Burada ne işin var?" Açıkçası onun bunu sorduğuna şaşırmıştım. Onunla aramın pek iyi olmadığını zannediyordum.

"Kardeşim buraya geldi de," 32 diş gülümsedim ama bu yapmacık bir gülüştü.

"Telefonunu evde unutmuş onu verecektim," derin bir nefes aldım. "Ama içeriye giremedim artık telefonuna evde kavuşur."

Kaşlarını çattı.

"Kardeşinin burada ne işi var?" Sabır kotamın dolmak üzere olduğunu gösteren kırmızı çizelgem yavaş yavaş yükseliyordu. Bu ikisi fazla mı meraklıydı yoksa ben mi gerçekten sabırsız ve sorulara gelemeyen bir insandım?

"Ne yapsın işte," hala gülüyordum. "Satanist olmaya karar vermişte kardeşim, malûm ergenliğini yaşıyor daha, eve gelmesini bekleyeceğiz. Umarım bir uzvunu kaybetmeden eve gelir benimki." Oradan kaçmak adına bir adım daha atmıştım ama cidden çevremi kuşatmışlardı sanki. Ares yanında diğer arkadaşlarıyla geliyordu. Onu gördüğümde kaşlarımı çattım ve gülümsememeye çalıştım. Şu günlerde bu adama fazla mı rastlıyordum?

Ares bize doğru gelirken, Ezgi beni süzüyordu. Halimi, tavırlarımı belki de vereceğim tepkiyi. Ama ben tepkisiz kalmayı başardım.

Ares beni gördüğünde şaşırdı ve kaşlarını kaldırdı. Ona hafifçe gülümserken kendimi Şeytanların arasında kalmış bir Melek gibi hissediyordum. Bu benzetme fazlasıyla saçmaydı biliyorum ama tam olarak öyle hissettim.

Melis hızla yanıma geldi ve elini omzuma koydu.

"Nasılsın?" Omzumu kaldırıp indirdim ve ona gülümsedim.

"İyi, sen nasılsın?" Omzunu silkti ve yanımızdakilere baktı.

"Onunla takıldığını bilmiyordum," Ezgi yeniden her şeye salça olma özelliğini başlatmıştı ve şimdi de yeni arkadaş olduğum Melis'le arama girmeye çalışıyordu. Kendimi tuttum ve kavga çıkarmamaya çalıştım.

"Aynı sınıftayız," Melis tekrardan omzunu silkti. "Onunla elbette konuşacağım." Bakışlarım yanımıza gelen Ares'e kaydığında kaslarını çattım.
"Burada ne işin var?" Günde binince kez bu soruyu duymamla, yüzüm kıpkırmızı oldu ve derin bir nefes aldım.

"Kardeşim burada." Aslında açıklama yapmak zorunda değildim ama onlarında kötülükten sorduğunu düşünmüyordum bunu.

"İçeriye girecektim almadılar." Başımı iki yana salladım. "Bende gitmeye karar verdim."

"İstersen bizimle girebilirsin." Bu kadar fazla samimiyet beni germişti. Melis iyi birine benziyordu ama sadece birkaç kez konuştuğum bir kızın bana iyilik yapmasına izin mi verecektim?

"Ben vazgeçtim." Diye mırıldandım. "İçeriye girmesem de olur." Tüm bakışlar üstümdeydi ve içimden bir ses bu bakışların hiç hoş olmadığını söylüyordu.

"Olur mu öyle şey," Turuncu kafa bileğimi tuttu hafifçe ve beni bara doğru çekiştirmeye başladı.

Şaşkınlıktan bir şey diyemedim ve sessizce ona baktım. Kapıdaki güvenliğe giriş kartını gösterdi ve yüzünde ukala bir gülümseme oluştu.

"Kız benimle." Kaslarını çattım ve bileğini ondan kurtardım. Sinirle homurdanıyor ve dişlerimi gıcırdatıyordum.

"İyilik isteyen yok ki sizden." Diğerleri de arkamızdan gelirken, ben çıkış yoluna doğru gitmeye başladım. Ares önüme geçti ve içerideki kırmızı ışık yüzüne yansıdı. Korkunç görünmüyordu, o sanki tam şuan ait olduğu yerde gibiydi.
Şeytan'ın ininde.

"Kardeşini merak etmiyor musun?" Kollarını göğsünde birleştirdi. "Al sana fırsat. Git ve kardeşini bul, ne yaptığını da öğrenmiş olursun." Korktum. Görmek istemeyeceğim manzaraları görmekten, yine onun bakıcılığını yapmaktan, onu arkadaşlarının yanında rezil etmekten ve buradaki insanların yanında rezil olmaktan korktum.

"Bu pek iyi bir fikir değil," diye mırıldandım ve onun yaptığı gibi kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Neden Era? Neden korkuyorsun?" Omzumu silktim.

"Bir şeyden korktuğum yok benim." Yalan söylüyordum.

"Öyle mi?" Şimdi eğer burada artist artist şeyler söylerse ona laf söylemekten ve kalbini kırmaktan çekindim.

"Öyle."

"O zaman neden hastaneden çıkar çıkmaz onu takip ettin?" Her şeyi kendisinin bildiğini sanıyordu bu adam değil mi? Ona alayla baktım. Aslında yoğun ışıktan yüzümün ve hareketlerimin belli olduğundan emin değildim ama ısrarla bakışlarımı çekmedim ve güldüm.

"Ona güvenmiyorum çünkü." Bir anda giren aşırı müzikten dolayı bağırmak zorunda kalmıştım. Kulağımın zarı patlarken, şaşkınlıkla etrafıma baktım ve sesin tepemizde bulunan ses aygıtından geldiğini fark ettim. Tam da yerinde durmuştuk.

"Çok iyi," gülümsedi ve bana eliyle gel hareketi yaptı. "O da sana pek güvenmiyor zaten." Kaşlarımı sinirle çattım ve onun bana söylediği cümleyi sindirdim. Bu bildiğin bir şeydi zaten. Birbirimizi o kadar çok severdik ki bunu belli bile etmezdik ancak birbirimize güvenmezdikte. Tuhaf bir kardeşlik ilişkimiz vardı ve bundan utanç duyuyorduk. İnsan nasıl kardeşine güvenmezdi ki?

Ares'in pesinde giderken ne göstereceğini merak ediyordum. Aslında belki de görmek istemediğim, sindiremeyeceğim ve görünce kesinlikle bir daha Ege'yle konuşmak istemeyeceğim bir manzara olabilirdi. Ama bunu kaldırırdım, kaldırırdım öyle değil mi?

Hafifçe irkildim ve annesini takip eden ördek gibi peşinden gittim. İçeride dans eden bedenlere baktım ve sabah gerçekten başlarının ağrıyı kaldırıp kaldırmadığını merak ettim. İçki içen insanlar o kadar rahattı ki, kitaplarda okuduğum kadarıyla boğaz yakan içkiyi hiç sorun etmeden kafalarına dikiyorlardı.

Ben hiç içki içmezdim daha doğrusu içemezdim. Sigara kokusu olan alanlarda duramazdım, kronik astım hastasıydım ve kötü kaderimden doğan birde şeker hastalığım vardı. Bu ikisi birleştiğinde kötü bir kombinasyon ortaya çıkıyordu.

Ares sonunda durduğunda, balkon gibi bir yere gelmiştik. Beni buradan itebilme ihtimali tüylerimi diken diken etti. Yüksekten düşüp ölmek ve yangında ölmek en büyük korkularımdı. Ah birde eli baltalı bir katil tarafından öldürülmek.

Yavaşça yanına yaklaştım ve aşağıya çılgınlar gibi dans eden insanlara baktım. Tehlikeli bir şey görmek istemiyordum, sonunda gözlerim Ege'yi bulduğunda ona acımayla baktım. Zavallılar gibiydi, elinde tuttuğu içkisiyle dans ediyordu. Yüzümü buruşturdum ve aklımdan beni sinir etmek için geçen düşünceleri kovuşturdum.

Bir evsiz gibiydi, gidecek bir yeri yoktu sanki. Burada bu tehlikeli insanların arasındaydı. Halbuki bizde ona yeterdik.
"İşte kardeşin." Bakışlarımı Ares'e çevirmeden önce son kez daha baktım. Kim bilir buraya ne kadar bayacaktı...
"Ayin falan yapıldığını düşünüyordum." İtiraf etmiştim. Gerçekten burada ayin yapıldığını düşünüyordum.

"Yanılmış sayılmazsın." Saatine baktı.
"Gitme zamanı, Era. Buralar bu saatten sonra hiç tekin yerler olmaz." Ona dikkatle baktım.

Beni düşündüğünden söylememişti bunu, beni buradan göndermek için söylemişti. Kimse bir bebeğin bakıcılığını üstlenmek istemezdi.

"Hiç Demir gelmez mi böyle yerlere?" Şaşkın bir şekilde bana baktı.

"O nereden çıktı yine?" Her seferinde Demir'i ona sormam, onu şaşırtıyordu. Aynı şey Demir içinde geçerliydi. Biliyorum üstüme vazife değildi ama yine de ikisinin arasındaki bağı merak ediyordum. İçimdeki sese her zaman güvenmiştim ve şimdi de içimdeki ses bu ikisinin benimle ilgili bildiği önemli şeyler var diyordu. Kimsenin eline koz vermekten hoşlanmazdım, kimsenin geçmişimi bilmesini istemezdim, geçmişimi kurcalamaktan hoşlanırdım, onu deşerdim ve gerçeklerle yüz yüze gelene kadar asla da bırakmazdım, ancak konu başkalarının benim geçmişimi bilme ihtimaline gelince... Orada tıkanıyordum işte.

"Merak ettim, Omzumu silktim. "Eskiden arkadaşmışsınız." Boğazımı temizledim. "Belki yeniden arkadaş olabilirsiniz." Anlamlandıramadığım şekilde güldü ve bana ciddi olup olmadığını sorgular bir şekilde baktı. Aslında gayette ciddiydim, eski dosttan düşman olmazdı değil mi?

Başını iki yana salladı ve gülmeye devam etti.

"Demir ve ben..." diye mırıldandı. Ona dikkatle bakarken, arkadan geçen biri bana çarptı ve ileriye itti. Elimle kaburgamı tutarken homurdanıyordum. İnsan bir döner özür dilerdi. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve yalpalayarak yürüyen adamın arkasından bir süre baktım.

"İnsan bir özür diler." Başımı iki yana salladım. Ares'in dikkatli bakışlarıyla göz göze geldiğimde çektiğim acıdan utandım ve başımı çevirdim. Canım kolay yanmazdı, sadece şu anda bir kaza anlattığım için bu kadar hassastım.
"Demir ve ben," diye devam etti Ares. "Tehlikeli bir kombinasyonuz." Aslında o an bir şeyi fark ettim. Ares Demir'e karşı ılımlıydı ve onu rakibim diyerek küçümsemiyordu. Ona saygı duyuyordu, Ares'in böyle erdemleri olduğunu hiç bilmiyordum.

"Eğer içki iceceksen masamıza gelebilirsin," Ağır adımlarla yürümeye başladı. "Gitmek istersen seni çıkışa kadar götürürüm." Başımı belli belirsiz aşağı yukarı salladım ve yanına gittim.

"Evime gitmek istiyorum." Başımı salladı ve çıkışa doğru yürüdü. Tekrardan onu takip ederken dans eden insanlara çarpmamaya çalıştım.

Çıkışa geldiğimizde kulağım kısa bir süreliğine sağır olsa da atlattım ve Ares'in yüzüne baktım.

"Ve teşekkür ederim?" Bunu soru olarak sorduğunu anladım ancak neden sorduğunu anlayamadım.

Bana dikkatle bakarken, teşekkür beklediği kafama dank etti.

"Evet, teşekkür ederim." Dudağının kenarı kendine has bir tavırla kıvrıldı.
"Ve?" Ona anlamamış bir şekilde baktım. Kaslarını kaldırdı ve sanki beni rahatlatmak istiyormuş gibi gülümsedi bu sefer.

"Rica ederim." Bir cümleye son noktayı koymuş gibiydi. Bu yakınlığı beni hem uyandırıp hem rahatsız ediyordu. Olmaması gereken biriyle fazla yakınlık kurmuşum gibi hissediyordum.

"İyi geceler." diye mırıldandım ve arkama dönerek yürümeye başladım. Onun yüzüne dönüp bakmadım çünkü eğer bunu yaparsam sanki aptal aşıklar gibi olacaktım.

Ama keşke bu düşüncemi es geçip dönseydim ve ona baksaydım. Çünkü onun arkamdan bakan yüzündeki tehlikeli gülüşü o zaman görebilirdim.

modal aç
modal aç
modal aç