@fevkalbeser
|
Kendimi onun kollarında tıpkı bir kuş gibi hissediyordum. Allahım bu nasıl bir koku böyle. Aklım başımdan gitmek üzere. Beni hala sımsıkı sarıyor. -Sakın ağzını açma. Biraz daha izin ver bana. Sesinde sanki koca savaşları kazanmış bir edayla sözlerine tabilerini ekledi; -Bana bilerek acı çektirdin. Umrumda bile değil. Keşke her acının sonunda bu kadar mutlu olsaydım şu hayatta. Söylediklerini duyamıyordum neredeyse. O kısık ve titriyordu sesi. -Bade. Ben... Kendime verdiğim binbir türlü söz geldi o an aklıma. Ne diyeceğini adım gibi biliyorum. Ama duymak istemiyorum. Çünkü daha bu sabah beni kapının önünde her zaman ki gibi azarlar şekilde konuşmuştu. Ben onun bumerangı değilim. Her fırlattığın da tekrar dönüp geri gelemezdim. Şu an olduğum hal benim hayalimden daha muhteşemdi. Ama buna izin verirsem kendime olan saygımı yitirebilirim. İstemiyorum. En azından tüm sevgisinden emin olup, bana karşı olan önyargısını tamamen yitirene kadar. -Geri çekilin. Ben çekilemiyorum. Duvarla aranızdayım şu an. Sözlerinde ki kararlılık beni ikna etmeye yetmeyecek. Duvara dayadığı elinin altından kendimi kurtardım. Artık aramızda metreler vardı. Salona doğru yürüdüm bir yandan da ellerimle yüzümü kontrol ediyordum. Ateşten çıkmış gibiydi. Eminim kıpkırmızı olduğuma. Peşimden salona kadar geldi. Evimde olmaması gerekiyor. Ama hiç söz dinlemiyor. -Evim de ne işiniz var. Ben size bana dokunmayın demiştim beni yine öpmeye kalkıyorsunuz. Delirdiniz mi? -Aslında öpmeye çalışmıyordum. Beni bu kadar öpmek istediğini bilmiyordum. -Ne diyorsunuz Allah aşkına. Ben niye sizi öpmek istiyim. -Bilmem. Onu sen söyle. -Lütfen niye geldiğinizi söyleyin ve çıkın evimden. -Beni kovuyor musun? -Evet tıpkı sizin beni kovduğunuz gibi. -Ben seni kovmadım. -Kovdunuz! Bunları konuşurken bile yüzündeki gülümsemesini yitirmiyordu. Sinirlenmeli miyim bilmiyorum. Ama gülmek için çok beklediğim aşikardı. -Bade az önce konuşuyordum. Susturdun. Şimdi konuş diyorsun. -Sabah araba da konuştuğumuz gibi artık saçma sapan konuşmalar yapmak istemiyorum sizinle. Eğer önemli bişey varsa dinliyorum. Yoksa çıkmanızı rica ediyorum. Burada olmamanız gerekiyor. -Bade. Neden yalan söyledin? -Ne yalanı söylemişim? -Selim için evet sevgilim niye diyorsun kızım sen? -Hay sizin kızınıza! -Şşşşş. Çok ayıp. -Yemin ederim. Bilerek yapıyorsunuz bunu. Ben yalan falan söylemedim evet selim benim sevgilim. -Beni sinirlendirme. Sesinde kızmışlığın verdiği yükselmeler vardı. Üzerine doğru yürüdüm. Dibine kadar girmiştim. Gözerlimi önce gözlerine sonra dudaklarına indirdim. Sonra tekrar gözlerine baktım. -Sinirlenirseniz ne olur? Ne yaparsınız? Siz yaptığınız herşeyi unutuyorsunuz zaten. Ben de unuttum yaptıklarınızı. -Öyle mi? Unuttun mu sahiden. Hiç sanmıyorum. diyerek iyice gülmeye başladı. Bu beni çok sinirlendirdi. -Neye gülüyorsunuz. Komik birşey mi var? -Yok yok. Az önce titriyordun da şimdi böyle konuşmana gülüyorum. Benim titrememle alay ediyordu resmen. Kütüphane döktüğü terleri unutmuşa benziyordu. Hatırlatmak boynumuzun borcu o zaman. -Evet. Haklısınız. -Tıpkı kütüphane deki size benziyordu halim. Ama tek fark ben ter dökmedim. SİZİN GİBİ. Söylediğim şey hoşuna gitmiş gibi bir hali vardı. Hala gülümsüyor. Bu kadar güzel gülme be adam karşında ki insan evladı. Put değil ki tepkisiz kalsın. Hiç acıması yok. -Evet tıpkı bana benziyordun. Ne söylemek istediğini anlamıştım. -Hocam. Niye geldiniz siz bana sarılmak için mi? -Konuşmak istiyorum. -Ne yazık ki ben hiç konuşmak istemiyorum. Başımda anlamsız bir ağrı var yatıp dinlenmek istiyorum. İzninizle. Dedim gitmesini istercesine. -Ne söyleyeceğimi merak etmiyor musun gerçekten. -İnanın hiç etmiyorum. ( Meraktan ölebilirim). -Ama ben seninle konuşmadan gitmek istemiyorum. -Bakın. Size karşı saygısızlık yapmak istemiyorum, sizin aksinize. O yüzden lütfen ısrar etmeyin. Biz konuşulacak herşeyi konuştuk zaten. -Hiçbirşey bildiğin yok. Ama beklerim. Milyonlarca yıl beklememi söyle, ben seni ömrüm vefa edene kadar beklerim. -Çok beklersiniz. -Olur. Aheste aheste. Sözlerim onu incitmişe benzemiyordu. Yüzünü hiç düşürmedi. Kapıya doğru yöneldi. Birkaç adım atıp geri döndü; -Yarın kampa geliyorsun değil mi? -Maalesef. -Hayatımın en güzel haftasonu beni bekliyor desene. -Benimse en kötü. -Niyeymiş O. -Bişey değil. Yürümeye devam etti. Az önce sarıldığımız duvara baktı. Gülümsedi. Ve evden hiçbirşey demeden çıktı. Anıl evden çıktıktan sonra kendini sahile attı yine. Ama bu kez yanında içki şişeleri değil sadece Bade'nin hayali vardı. Çok mutluydu. Badenin söyledikleri onu gerçekten de hiç incitmedi. Çünkü sinirle belki de küçük tatlı bir intikamla söylenen sözler olduğunu çok iyi biliyordu. Herşeyi düşündü, ne söyleyeceğini, şimdiye kadar olan bütün davranışlarının bir açıklaması olduğunu anlatacak. Bu kamp onlar için herşeyin gerçek başlangıcı olmalıydı. Konuşmak için beklemeyecekti artık. Bekledikçe araya aşılamayacak sorunlar girecek ve birbirlerini iyice kırıp, parçalayacaklar.
Herkes okul bahçesinde bütün öğrenciler büyük bir hevesle bekliyorlardı. Gül hoca, Anıl, Talha, ve diğer bir kaç hoca daha. Melisa dışarda bir kaç işini halletmişti. O yüzden Badeyle birlikte gelmemişti. Melisa Okul bahçesine girdiğinde herkes sanki podyuma çıkacakmış gibi hazırlanmıştı. İçinden gülmek gelmişti. Sonuçta deniz kenarına gidiliyor. Gerçekten bu kadar hazırlığa gerek var mıydı? Gözleri Bade'yi aradı ama henüz gelmemişti. Gül hocaya doğru ilerledi. Anıl ve Talha'yla birlikte sohbet ediyorlardı. -Merhaba Gül abla. Nasılsınız? Anıl Melisa'nın yanında Bade'yi görememişti gözleri onu arıyordu. Herkesten önce öne atladı; -Bade nerede? Gelemeyecek mi yoksa? Bade'yi sorması Melisa'nın hoşuna gitmişti. Ama doğru söylüyordu nerede kalmıştı bu kız. Herkes gelmiş sadece o yok. -Bilmiyorum ki. Benim dışarda bir kaç işim vardı sonra da direk buraya geldim. Sizin haberiniz yok mu? -Yok gelmekten vazmı geçti yoksa? Dedi Gül yüzün deki endişeyle. -Herşeyi bekliyorum. Dün şeyi duyduktan sonra da hevesi kaçmıştı. Melisa ağzından kaçırdığı sözün farkına geçte olsa vardı. Pişmanlıkla nasıl toparlayacağını düşünüyordu. -Neyi duyduktan sonra? -Vallahi çok kızacağım gelmezse eğer. Gerçekten gelemeyecek miydi? Anıl'ında yüzü düşmüştü. Sırf Bade için gidiyordu oysa ki. Eğer o gelmezse gitmesinin ne anlamı vardı? Artık geri de dönemezdi. Okulun bahçesine kadar gelmişti. İçinde yine bir boşluk oluşmuştu. Arkasını döndü okulu'un içine girmek istedi. Bir iki adım attı. Ve arkasından dünyanın en güzel sesinden bir cümle duydu. -Herkes beni bekliyor sanırım. Oh be. Bu Bade'nin sesiydi. Gelmişti. Vazgeçmemişti gelmekten. Anıl arkasını döndü. Güzelliği karşısında bir kez daha büyülenmişti. Üzerinde kot bir şort vardı ilk defa onu elbise dışında bir kıyafetle görmüştü. Üzerin de ise tek omzu düşük beyaz bir bluz. Parmak arası terlikleri, saçı yine dalgalı. Saçının dalgaları, Anılı'ın aklını da dalgalandırıyor. -Ohh be kızım gelmeyeceksin sanmıştık. Merak etmiştim. -Söz verdim ya. Mecbur. -Badecim sırf mecburiyetten gelmek eziyet gibi gelir insana. Lütfen eğlencenin tadını çıkar. Dedi Gül uyarıcı bir sesle. -Öyle yapacağım Hocam merak etmeyin. Anıl yüzünde ki çapkın gülüşle Bade'yi izliyordu. Bade izlendiğinin farkındaydı. Anıl'a bakmıyordu. Çünkü bakarsa içinin gideceğini biliyordu. Anıl'da pek özenliydi bugün. Altında açık mavi bir şort,üzerinde ise kısa kollu beyaz bir gömlek. Gömleğin ilk üç düğmesi açık. Bu bayağı tahrik edici. "Gel beni kendinden mahrum etme nolur, Bu hayat sen yoksan zehrolur. Aşk dediğin elbet bir yol bulur...." Majeste- aşk dediğin. Herkes şarkının büyüsüne kapılmıştı. Anıl kafasını koltuğa yaslamış Bade'yi seyrediyordu. Bade sadece yola bakıyordu. Birden elinde ki tokası yere düştü. İkisi de aynı anda tokayı almak için uzandılar. Elleri birbirine karışmıştı. Kafalarını kaldırıp birbirlerinin yüzüne baktılar. Anıl gülümsüyordu. -Çok sakarsın. -Evet çok sakarım. Niye sabahtan beri bana bakıyorsunuz. Fark edecekler. -Neyi? Güzelliğini mi? Fark edilmeyecek gibi değil ki? -Lütfen işleri zorlaştırmayın. Tokayı Anıl aldı eline. Hemen bileğine geçirdi. Bade şaşkınlıkla bakıyordu. Verin der gibi elini uzattı. Anıl geriye doğru yaslanıp gözlerini kapattı. Şarkının ahengi içinde koyboluyordu. -Tamam bırak kalsın onda. Ay ne romantiksiniz yemin ederim. Ağlayacağım galiba. Tutmayın beni. Hahaha -Tokamı bileğine taktı vermiyor. -Görüyorum. Tamam kalsın. Biraz daha baksaydınız insanlar ne oluyor diye meraklanacaktı. Yapmayın kızım şöyle. Dedi, muzurluk edercesine. Bade de kafasını yaslayıp gözlerini kapadı. Yolun sonuna gelmişlerdi. Herkes araçtan inip kamp alanına doğru ilerledi. Küçük bir orman yolundan geçtiler önce ve sonra çıktıkları deniz kenarı Muhteşem bir manzaraya sahipti. Hem yeşil Hem mavi. Dünyanın en iyi kombinasyonu. Herkes bayıldı buraya. Gül hoca Anıl'a dönerek -Nasıl ama hocam? Harika değil mi? -Evet çok güzelmiş gerçekten. -Dünyanın en iyi Manzarası vallahi. Anıl kafasını Bade'ye çevirerek; -Dünyanın en iyi ikinci manzarası. Bade, Melisa'ya baktı. Melisa resmen çıldıracak gibi olmuştu; -Bade bu adamın konuşmaları şaka mı? -Manyak gibi iyi laf yapıyor ağzı. Yemin ederim ben çıldırıyorum burda sen nasıl dayanıyorsun. Ahh arkadaşım sana kolaylıklar diliyorum. -Amma da abarttın. Sen çok sevdin herhalde Anıl'ı -Sevdim yalan yok. Ama sevgim sana olan tavırlarıyla doğru orantılı. Ne kadar severse o kadar sevilir. Ahhaha -Aman Melisaaa sana da eğlence çıktı gerçekten. Herkes sırayla Çadırlarına yerleştiriliyordu. Melisa, Bade ve bir kız öğrenci daha aynı çadırda kalacaklardı. Anıl da iki erkek öğretmenle birlikte hemen yan çadırda. -Çocuklar herkes eşyalarını bıraksın, sonra plajın orada buluşalım. Lütfen çok dağılmayalım. Hava iyice soğumadan denize girmek isteyenler girebilir. Herkes mayolarını giymiş plajın oraya gidiyorlardı. Çok güzel bir ortam vardı. Herkes denize giriyordu. Bade ve Melisa da plajın oraya gelmişlerdi. Melisa hemen suya daldı. Gül Talha herkes suyun içindelerdi. Bade sıcak kumların üzerinde oturmayı tercih etti. Suyun soğuk olduğunu düşünüyordu. -Neden girmiyorsun suya? Anıl üzerin deki gömleği çıkardı. Çıplak vücudundan gözünü alamıyordu Bade. Rüyasında gördüğü gibi çok yakışıklıydı bu haliyle. Ama tek bir fark vardı. Tam omzunda pusulaya benzeyen bir dövme vardı. Çok güzel ve etkileyici gözüküyordu. Gömleği Bade'nin yanına bıraktı. Bütün yakışıklılığıyla daldı sulara. Bade gerçekten de sadece onu izliyordu. Her hareketi gözüne muhteşem gözüküyordu. Bu kadar etkilendiğine kendisi bile inanamıyordu. Üzerinde ki pareoyu çıkarak suya girmeye karar verdi. Bir iki adım attıktan sonra aslında o kadar da soğuk olmadığını anladı. Anıl'ın gözü Bade'ye kaymıştı. Üzerinde kırmızı, belinde altın rengi Halka olan sırtı açık bir mayo vardı. Az önce fark etmemişti. Saçları ondan önce suya değiyordu. Çok güzel görünüyordu. Tıpkı bir deniz kızı gibiydi. Karşıdan bir kaç öğrenci olmayan kişinin Bade'yi işaret ederek aralarında konuştuklarını fark etti. Kafasını iki yana sinirli bir biçim de salladı. Hemen yüzerek Bade'nin yanına gitti. -Bade. Üzerindekiyle giysen olmaz mı? Aslında anlamıştı neden öyle dediğini. Ama hoşuna gittiği için daha çok sinirlendirmeye çalışıyordu. -Ya hem su soğuk bak sen beni dinle. Tamam mayo güzel sana da çok yakışmış. Oldu mu? Bade suyun içinde ilerleyerek uzaklaştı ANIL'dan. Anıl hem konuşan çocuklara hem Bade'ye bakıyordu. Melisa'nın yanına kadar gitmişti. Badenin oturduğu yere oturdu. Telefonunu eline alarak bir kaç görüşme yaptı. Gözü hala Bade'nin üzerindeydi. Çok eğleniyor gibi gözüküyordu. Tekrar suya girmek için ayağa kalktı. -Bade çok ilerlediniz. Geri dönün. Gelgitler var suda. Anıl kafasını bağırdığı yöne çevirdi. Bade ve Melisa çok ilerlemişlerdi. Oldukları yerde neredeyse hiç kimse yoktu. Korkmuştu. Çünkü o kadar derine gidebileceklerini düşünmüyordu. Yavaşça yüzmeye başladılar Diğerlerinin yanlarına doğru. Ama her kulaç sanki onları daha çok geri itiyordu. Denizin gelgit seviyesi çok fazlaydı hesap edememişlerdi. Talha kızlara doğru yüzmeye başladı. Gelemediklerini anlamışlardı. Anıl' da ani bir hareketle hızla yüzmeye başladı. Talha Melisayı tutmuştu ikisini birden götüremeyeceği için Badeyi sonra alırım diye düşünüyordu. Tam o sıra da Anıl'ın geldiğini fark etti. -Anıl sen Bade'yi alır mısın ben Melisayı götüreyim. Anıl git gide Badeye yaklaşmıştı. Sonunda vardı. -Ya sen deli misin niye buraya kadar yüzüyorsun. Kendini tehlikeye atıyorsun. -Fark etmedik gilgit olduğunu niye kızıyorsunuz. -Ne demek niye kızıyorum. Ya bişey olsa. Anıl hızlı bir hareketle Badeye iyice yaklaştı. Kulağına eğilip; -Hiçbir yere kaybolamazsın. Seni asla bırakmam. Bade herkesin bu tarafa baktığını fark etti -Gidelim herkes buraya bakıyor. Anıl bade'nin beline doladı elini. Birlikte yüzmeye başladılar. Derinlik giderek azalıyordu. Sonunda diğerlerinin yanına gelmişlerdi. Bade hemen sudan çıktı. Pareosunu üzerine giydi olduğu yere oturdu. Melisa yanına gelerek. -Denizin ortasında ne bulup konuştunuz çok merak ediyorum. -Ayy resmen kahraman gibi. çok romantik. -Kızım sen salak mısın ben ne diyorum sen ne diyorsun. -Valla salak olan ben miyim tartışılır. Baksana şuraya. Bade kafasını gösterdiği tarafa çevirdi. Anıl sudan çıkmış şezlongların orada tanımadıkları iki kızla konuşuyordu. Eliyle bir yerleri işaret ediyordu. -Salak olan sensin. Soru sorma bahanesiyle yakınlaşmaya çalışıyorlar. Farkında değil misin. Adam fark edilmeyecek gibi değil. Benden sana tavsiye içinde birşeyler varsa uzatma bu işi. Kapıverirler gül gibi çocuğu. Bade hala Anılı izliyordu. Kızlarla konuşurken gülümsüyordu. Anıl da bi an arkasını dönüp Badeye baktı. Bade oturduğu yerden kalkıp çadırına doğru yürümeye başladı. Melisa kıskandığını anlamıştı. Anılın da Badenin arkasından ilerlediğini fark etti. Yalnız kalmaları için burada durup. Diğerleriyle ilgilenmesi gerekiyordu. -Bade gelebilir miyim? Bade çadırın kapısına doğru ilerledi. -Hayırdır? Niye geldiniz. -Sinirli değilim. Hem siz niye geldiniz. Kız arkadaşlarınızla ilgilensenize. Anıl güldü. -Ne kız arkadaşı? Tam o sıra da Melisa geldi. Yüzün de utanmış bir ifadeyle. -Kusura bakmayın bölüyorum ama Gül Abla herkesi beklediğini söyledi. Yemek sipariş edeceklermiş sanırım. -Geliyoruz Melisa. Zaten önemli birşey konuşmuyorduk. Anıl Bade'nin onu kıskandığını anladı. Yüzünde serseri bir gülüş hakimdi. Kızlar önde o arkada ilerliyorlardı. Siparişler verildi. Yemekler yendi böylelikle akşam olmuştu bile. Herkes mayolarını değiştirip kıyafetlerini giyerek tekrar denize yakın bi yere oturdular sohbetler ediliyor kahkahalar yükseliyordu. Ortaya bir ateş yaktılar. Yanında gitar getiren bir öğrenci çalmaya başladı. Herkes sustu. Gitarın nağmeleriyle dinleniyorlardı sanki. Talha ve Gül birbirlerine küçük öpücükler kondurarak el ele romantik anlar yaşıyorlardı. Melisa Bade'nin dizine uzandı. Yanan ateşin yansıması eşliğinde gayet loş bir ışık hakimdi. -Bade hadi bi şarkı söyle bize. Herkes şaşkınlıkla Bade'ye bakıyordu. En başta Anıl. Gül neden özellikle Bade'den istemişti şarkıyı. -Evet Bade hadi. -Söyleyebileceğimi sanmıyorum. -Niye söylemeyemiyorsun? Hadi Talha ve bizim şarkımızı söyle senden rica ediyoruz. -Sizin şarkınız hangisi? -Özcan deniz - Sevdanın rengi. Dedi gitar çalan öğrenciye dönerek. Hemen telefondan istedikleri şarkının notlarına bakıp çalabileceğini söyledi. Anıl hala şaşkınlıkla olan biteni izliyordu. "Sevdanın rengini bulmadım bulamıyorum Bade söylüyor herkes hayranlıkla onu izliyordu. Başta Anıl olmak üzere herkes hayran hayran yüzüne bakıyordu. Çok güzel söylüyordu. Sesinde huzuru andıran birşey vardı Anıl için. -Teşekkür ederim kırmadığın için. Çok güzel söyledin. -Evet Bade. Teşekkür ederiz . Gül'e aşık olduğumu anladığımda bu şarkıyı dinliyordum hep. Dedi Talha Aşk dolu gözlerle Gül' e bakarak. Herkes bir ağızdan"oooooo " demeye başlayıp Gülüyorlardı. Birden Bade'ye gelen mesajla gözlerini Anıl'dan çekti. Mesajı atan Selimden başkası değildi. -Bade seninle konuşmamız gerekiyor. Yüz yüze. Evin önündeyim yine evde değilsin. -Biz okulca kampa geldik. Yarın akşama döneceğiz gelince konuşalım. -Tamam şu an gelemem zaten araç başkasında. Yarın gelirim ben alırım seni . Sonra da sakin bir yerde konuşuruz. Bade'nin tüm neşesi kaçmıştı. Yüzü solmuştu adeta. Ne konuşulacağını az çok tahmin edebiliyordu. Ve bu durumu tekrar yaşamak istemiyordu. Kabul etmese o kadar senenin hatırı yokmuş diye nankör damgası yiyecekti. Hem Selimle belki güzellikle anlaşabileceklerini düşünüyordu. Melisa telefona eğilmiş herşeyi okumuştu. -Niye kabul ediyorsun. Gelmiyorum diyip engelleseydin. -Farkındayım ve korkutuyor beni. İnsanlar anlayacak kime ne açıklama yapacaksın sonra. -Doğru aslında. Ama çok aşık ya kıyamam. -Konuşacaktı herhalde sen geldin üstüne. -Neyse gece konuşun sizde. -Gece oturacaksın benimle birlikte söz verdin seni gebertirim. -Tamam canım bişey demedik. Anıl Badenin neşesinin kaçtığının farkındaydı. Ne olduğunu merak ediyordu. Herkes yavaş yavaş çadırlarına geçiyordu. Saat gece yarısını geçiyordu. Yorulmuşlardı. Bade Melisa'ya kıyamıyordu. Gözlerinden uyku akıyordu çünkü. Küçük bir yalan söyledi; -Uykum geldi hadi çadıra geçelim. Herkese iyi geceler dileyip çadırlarına doğru ilerlediler. Her ne kadar aşk şarkısı olarak düşünülse de o şarkı çalarken anne ve babasını düşünüyordu. Onlar yokken heryer soğuktu. Herşey çok zordu. Buraya gelirken bile herkesin Annesi aranmış izin alınmıştı. Ama Bade'nin kendisine sorulmuştu. Bunu herkes anlayamaz belki ama çok ağırdı. Ne kadar kalabalık olursa olsun etrafı, o kalabalığın için de bile kendini yalnız hissediyordu. Denizin diğer tarafımda yanıp sönen deniz fenerine bakıyordu. Tıpkı onun gibi koca denizlerin ortasında tek başına ayakta kalmaya çalışıyordu. Etrafına ışık saçıyor ama içi kapkaranlık. Kendini bu düşüncelerden alamıyordu. Birden omzuna konan küçük battaniyeyi hissetti. Ürkerek arkasını döndü. -Niye uyumadınız? -O ne demek öyle? -Baksanıza etrafına ne kadar ışık saçsa da tek başına ayakta durmaya çalıştığını kimse anlayamıyor. İçi kapkaranlık. Tıpkı bana benzemiyor mu? Anıl yutkundu. Bade'nin nasıl bir durum içinde olduğu yine onu hüzünlendirmişti. -Etrafına ışık saçması konusunda haklısın. Tıpkı sana benziyor. Ama diğerlerine katılmıyorum. Çünkü sen yalnız değilsin bak etrafında seni seven ne kadar insan var. -Öyle mi dersiniz. -Evet öyle. Hem bundan sonra bende varım. Seni asla bırakmam. -Böyle şeyler söylemeyin lütfen. Bu kadar büyük konuşmak beni hep korkutuyor. -Yanımdasınız ya işte. Bakın neredeyse diz dize oturuyoruz. Dedi Bade. Yüzlerinde koca bir tebessüm belirdi. -Doğru. Ama ben her mana da demek istemiştim. Niye gözlerin o kadar kızarmış. -Çünkü yorgunum ve uykum var. Ama saçma sapan sebeplerden uyuyamıyorum. İşte bu yüzden belkide aklınızda ki herşeyden vazgeçseniz sizin için de en iyisi olacak. -Aklımda tek birşey var. O da sensin. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Anıl konuşmaya çok hevesliydi belli ki. Bade içinden gelen ani bir hareketle etrafına baktı ve kimsenin olmadığından emin oldu. Anıla doğru kendini kaydırarak, -Başımı omzuna yaslayabilir miyim. Bade gözleriyle gülümseyerek başını Anılın omzuna yerleştirdi. Orası çok rahattı. Gözleri kendini neredeyse uykuya teslim edecekti. Son bir hamleyle Anıl'ın yüzüne baktı. -Neden bana bunu yapıyorsun? -Ne yapıyorum. -Kendine alıştırıyorsun. Sonra herşey bir öncekinden daha kötü oluyor. Ben çok yoruldum. Anıl Bade'nin alnından öptü yüzünü ellerinin arasına aldı gözlerinin içine bakıyordu. -Bende sana alıştım Bade. Alıştım hafif kalır. Ben artık sen oldum. Görmediğim her dakika deliye dönecek gibi oluyorum. Eriyorum usul usul görmüyorsun. -Görüyorum. Ama korkuyorum. Sanki her an kötü birşey olacakmışta ben yine yalnız kalacakmışım gibi hissediyorum. Bu çok büyük bir engel. -Eğer sen gitmemi istemezsen ben hiçbir yere gitmem. Sana söz veriyorum. Sadece bana güvenmen gerekiyor. -Herşey çok ani oluyor. Bu kadar zamanda böyle hissetmem normal mi? -Sen yine şanslısın. Peki benim seni ilk gördüğüm de bunların hepsini hissetmem normal mi? ikisi de gülerek birbirlerine bakıyorlardı. İşte bu an. Bozulmasından korktukları bu an sonunda gelmişti. İkisi de birbirine deli gibi aşıklar ama ikisi de birbirilerinden inatlar. Belkide bu onların en büyük sınavıydı. Ama sınavı geçmişler gibi geliyordu artık. Birbirlerine o kadar güzel bakıyorlardı ki. Sanki gözleriyle birbirlerine herşeyi anlatıyorlardı. -Bugünde sen benim dizim de uyumak ister misin ? -Bilmem. -Gel hadi. Uzan şöyle eminim çok rahat edersin. -Çok iddialısın. -Her zaman öyleyimdir. Anıl'ın dizlerine başını koydu Bade. Gerçekten çok rahattı. Rahat olan uzandığı diz değildi. O dizin sahibinin verdiği güvendi. Anıl getirdiği Battaniyeyle Badenin üzerini örttü. Bu kez de O Bade'nin saçlarını okşuyordu. Her teli sanki yüreğinde bir mıh gibi saplanıyordu. Bade gözlerini kapadı. Sonun da kendini uykuya teslim etmişti. Anıl'sa karşısında ki manzara karşısında dili tutulmuş vaziyette öylece baka kalmıştı. Hayalleri resmen dizin de uyuyordu. Belli bir süre inanmadı. Herşeyin bir rüya olmasından korkuyordu. İçinden şunları geçirdi. Her ne kadar güzel anlar olsa da artık sabah olmak üzereydi gerçekten de oracıkta uyumuştu ikisi de. Sabahın ayazı hafif hafif yüzlerine vuruyordu. Anıl gözlerini eşsiz bir manzara karşı açmıştı. Bu nasıl olmuştu anlayamadı. Bade kolları arasında uyuyor. ikiside uzanmış haldeler. En son dizlerinde uyuyordu. Nasıl bu hale geldiler anlamıyordu. Çokta sorgulamadı. Sonunda sabaha badenin kokusuyla kavuşmuştu. İnanılmaz birşey bu. Yavaşça Bade'ye seslendi. -Bade. Artık uyanma vakti. Sabah olmuş. Uyanır herkes birazdan. -Biraz daha lütfen. -İnan ben daha çok istiyorum. Hiç bitmemesini ama herkes kalkar birazdan. Yine kollarımın arasında uyumana izin veririm merak etme. Bade duyduğu cümle karşısında hızla gözlerini açtı. Gerçekten de kollarının arasındaydı. Hiç anlamamıştı o da nasıl bu şekle geldiklerini. Hemen uzandığı yerden kalktı. Üzerini silkeledi. -Ben çadıra dönsem iyi olur. Melisa birazdan uyanır. Görmesin. -Tamam ben buradayım. -Teşekkür ederim. -Beni yalnız bırakmadığın için. -Neyse. Ben gidiyorum görüşürüz. -Görüşürüz. Bade hemen çadıra döndü. Sabaha kadar deliksiz uyumuştu. Hemen üzerini değiştirdi. Herkes uyanmaya başlamıştı. Melisa da uyandı. Badenin uyuduğunu düşünüyordu. O da hazırlanmaya başladı. Kahvaltı edildi. Artık gitme varkti yaklaşıyordu. Herkes son kez denize girmek istiyordu. Çocuklar gibi eğleniyorlardı. Bade ve Melisa girmedi bu kez. Bugün su gerçekten soğuktu. Anıl da onlarla birlikte kumun üstünde oturuyordu. Gözleri sürekli buluşuyordu. Yüzlerinde gülücükler. Kalplerinde büyük bir heyecan vardı. Bade oturduğu yerden telefonunu almak için kalktı Telefon çadırda kalmıştı. Çadıra doğru ilerledi. Çadırın içine girdi. Eşyalarını hızlıca toparladı ve telefonunu eline aldı. Arkasını döndüğünde gördüğü karşısında dehşete düştü. -Ne işin var burda? -Evet öyle. Gayet açık ifade ettiğimi düşünüyorum. Selim Badenin bileğinden tutup çekiştirerek Çadırdan çıkardı. Bade ne kadar istese de engel olamıyordu. Melisa Anıla dönerek -Şu Bade değil mi noluyor orda Anıl hızla ayağa kalktı. İkisi de koşarak yanlarına gittiler. Selim Bade'ye bağırarak çekiştirmeye devam ediyordu. Bade bırakmasını söylüyordu. Anıl hızlı adımlarla ilerledi. Melisa da onun arkasından. Anıl -Noluyor burda. Ne yaptığını sanıyorsun sen bırak kızı. -Sana ne sen kimsin ya. Sevgilim benim sana laf düşmez işine bak hadi. -Bırak diyorum. Yoksa gerisine karışmam. Bade hala bileğini kurtarmaya çalışıyordu. Anıl canının yandığını anlamıştı. Melisa Badenin elini kurtarmaya çalışıyordu. Selim iyice delirmişti bırakmıyordu. Anıl Selimin kolunu tuttu. Ben sana bırak demiştim diyerek Selimin gözüne Bindirdi yumruğu. Yere yatırmış vurmaya devam ediyordu. Melisa Badeye sarılmış onları izliyorlardı. Selimin heryerinden kanlar fışkırmaya başladı. Anıl aynı zaman da; -Sen kime dokunduğunu zannediyorsun. Senin o elini kırarım.. senin kafanı gözünü dağıtırım. Bade çok korkuyordu. Ağlayarak olduğu yerden bağırdı. -Bırakın hocam yeter. Lütfen bırakın. Heryer kan oldu. Anıl asla duymuyordu. -Sana dokunamaz. Sana temas edemez. Sana bağıramaz. diyerek yumruklarını selimin yüzüne indirmeye devam ediyordu.Bade son bir güçle Bağırdı aynı zaman da Anılın hava da kalan elini tutuyordu. -Anıl yeter. Benim için lütfen bırak öldüreceksin. Anıl kıpkırmızı olan yüzünü Bade'ye çevirdi. Ne kadar korktuğunu anlamıştı hemen kalktı Selimin üstünden. Bade'nin elini tutup oradan uzaklaşmaya başladı. -Melisa Badenin eşyalarını unutma Gül hanıma gereken açıklamayı yap. Şu gerizekalıyı da Ambulansa atın. İnsanları rahatsız etmesin. Badenin elinden tutup hızlı adımlarla ormanın içine gelmişlerdi. Bir yandan sorular soruyordu? -Ne işi var onun burda? Bade ağzını açmadı. İlerde bekleyen taksilerden birine atladılar 1 saatlik yol hiç konuşmadan geçmişti neredeyse. Arada göz göze geliyorlardı. Ama Anıl hala çok sinirliydi. Bade'ye Selimden daha çok sinirlenmişti. Kulaklarından duman çıkıyordu neredeyse Bade çok korkmuştu hala kalbini turarak nefes almaya çalışıyordu. Taksi okulun önünde durdu. Anıl Badenin elinden tutarak indirdi yine. Kendi aracını okulun önüne park etmişti. Hemen kapısını açıp Bade'yi içine bindirdi sertçe kapattı kapıyı. Ağzını bıçak açmıyordu. Bade iyice korkuyordu. Arabayı son sürat Badeyi ilk gördüğü yere doğru çekmişti. Akşam olmuştu çok kalabalık bir yer değildi. Anıl hiçbirşey söylemden ani bir frenle arabayı durdurdu. İndi ve iskeleye doğru ilerledi. Bade arabanın içinde arkasından Bakıryordu. Korkudan inmiyordu. Anıl kendi kendine konuşuyor gibi hareketler yapıyordu. Bade en sonunda dayanamadan arabadan indi. Yavaş adımlarla Anıl'ın yanına doğru ilerledi. -Özür dilerim benim hatam. Elin yara olmuş bakabilir miyim? Anıl Badeye doğru döndü. Badenin uzattığı elini tutup kendine doğru çekti. Göğsüne yapıştırdı. Belini kavrayarak dudaklarına yapıştı. Diğer elini saçlarının arasından geçirip delice öpmeye devam ediyordu. Bade neye uğradığını şaşırmıştı. Ama karşı koyamazdı artık. Gözlerini kapatıp kendini Anılın kollarına teslim etti. Anıl kollarında ki kadına sanki bir elmas gibi kibar dokunuyor aynı zaman da kayıp gitmesin diye sımsıkı sarılıyordu. Artık Bade de bu çekime karşılık vermeliydi. Ellerini Anılın boynuna götürdü. Ve o da öpücüklerine kaşılık vermeye başladı. Bu tutku, bu aşk, bu karşı konulamaz derin bir mesele. Anıl dudaklarını Bade'den ayırdı alnını Alnına yaslayıp. -Seni seviyorum. Seni çok seviyorum. Sesi titriyordu. Sesi sanki denizde ki gelgitler gibi dalgalanıyordu. Bade'ye sözlerine karşılık bekler gibi bakıyordu. -Bende seni seviyorum. Bunu istemiyorum ama engel olamıyorum. Bende seni çok seviyorum. Sende sakın beni bırakma. Tekrar birbirine değiyordu dudakları. Hiç bitmesin ister gibi öpüyorlardı birbirlerini. Ne de olsa çok beklemişlerdi bu anı. Sonra Anıl Badeyi bağrına basıp, sımsıkı sarıldı. Bade de ona sımsıkı sarılıyordu. Tüm dünya durmuş bu aşktan sıçarayan alevleri izliyorlardı sanki. Ne yaşarsalar yaşasınlar, engel ne olursa olsun, insan yüreğine söz geçiremiyor. Herşey en sonunda en korkulan yere, yani olacağına varıyor. İkisi de yıllardır birbirilerinden ayrı düşmüş gibi hasret gideriyorlar sanki. "Ve insanın en güzel tesadüfleri, kendi kalbinin benzerine rastladığı an başlar."
|
0% |