Yeni Üyelik
2.
Bölüm

BÖLÜM 2: İTTİFAK DEĞİŞİMİ

@freeconn7

Yaşamak diye adını verdiğimiz ve herkesin de yapmakta olduğu şey neden bu kadar zordu? Herkesin yaşamakla ilgili amacı farklıydı ancak hepimizi ortak noktada buluşturan bir şey vardı: mutluluk. Oda en az yaşamak kadar zordu.

Peki bana gelecek olursak eğer, bana biçilen bu zorluk biraz fazla değil miydi?

Aklımın sınırını aşan şeyler yaşıyorken ne yapmam gerektiğini bir türlü kestiremiyordum. Bilmediğim bir gezegende bilmediğim yaratıkların arasındaydım. Üstelik benden tam olarak ne istediklerini de bilmiyordum. Ancak beni olayların merkezine dahil etmeyi amaçladıklarını anlamıştım dün geceden sonra.

Saatlerdir gözlerimi diktiğim tavandan çevirdim bakışlarımı. Yumruk yaptığım ellerimle gözlerimi ovaladım. Benjamin ile dün gece konuştuklarımızdan sonra sabaha kadar uyuyamamıştım düşünmekten. Yine de anlam veremiyordum hiçbir şeye.

Yavaşça yataktan kalkıp lavaboya gittim ve yüzümü yıkadım. Düşüncelerimden sıyrılmak istiyordum artık gerçek bir sonuca varmalıydım. Bunun içinde önce o uzaylıyla konuşmam gerekiyordu.

Saatler süren düşünme maratonumda vardığım tek sonuç uzaylıların huyuna gitmekten yanaydı. Aksi takdirde çirkinleşmelerinden korkuyordum. Zaten Dougles alenen beni öldürmekle tehdit etmişken en doğru seçenek buydu. Kabul etmek istemesem de iplerim onun elindeydi.

 

Lavabodan çıkıp odanın içerisindeki beyaz koltuklardan birine oturdum. Aniden açılan kapının mekanik sesiyle o tarafa çevirdim bakışlarımı.

"Merak ediyorum Benjamin ne zaman kapımı çalarak müsait olup olmadığımı öğrenince gireceksin içeri?" dedim bezgince. Burada hiçbir şeyin benim kontrolümde olmaması sinirimi bozuyordu. En azından kaldığım odaya kimlerin ne zaman gireceğine karar verebilmeliydim.

 

"Ben seslenmiştim size." derken içeri de girmişti.

"Cevap alabildin mi? Ayrıca Dougles'in yanına giderkenki gibi seslendiysen hatırlatırım ben insanım. Sizin gibi öyle her boku duymuyorum." yüzünü buruşturdu.

"Birincisi üzgünüm, sizin işitme mekanizmanızın bizimki kadar gelişmemiş olduğunu unutmuşum. İkincisi ağzınıza böyle kelimeler hiç yakışmıyor. Rica ederim benim yanımda kullanmayın." şaka yapıyor olmalıydı. Ben içinde bulunduğum durumdan ötürü kafayı yemek üzereydim ama onun umrunda bile değildi.

"Neden geldin?" dedim sözlerini duymazdan gelerek.

"Dougles sizinle konuşmak istiyor."

"Gerçekten mi? Hadi gidelim." heyecanla ayaklanmıştım ki durdurdu beni.

"Hiç uyumadınız mı?"

"Nereden anladın?"

"Çünkü berbat görünüyorsunuz. Mavi gözleriniz de yorgun bakıyor." bu adam ya çok dobraydı ya da kadınlarla nasıl konuşulacağını bilmiyordu.

"Gidelim Benjamin." dedim sinirli bir ses tonuyla.

Tekrar geçtik beyaz koridorlardan. İçeri girdiğimde bu sefer Benjamin de geldi benimle. Dougles yüzünü buruşturdu bana bakınca.

"Siyah mı? Etraf böylesine beyazken bence siyah sevmediğimi belli ediyorumdur." dedi üzerime bakmaya devam ederken. Geldiğim gün giydiğim siyah eşofman ve cropu çıkarmamıştım.

"Belli oluyor merak etme. Hem Yin ve Yang gibi. Beyazın içinde ufak da olsa bir siyah vardır öyle değil mi?"

Çapkın bir sırıtış peyda oldu dudaklarında "Beyazımın içindeki o minik siyah nokta olduğunu mu söylüyorsun?"

"Senin beyazında değilim. Olmayacağım da. Gitmek istiyorum. Hemen." dedim tane tane.

"Kurduğun bu cümleleri beyninden ve dilinden sil. Unut, çünkü bir süre böyle bir şey olmayacak."

Öfkeyle karşısına dikildim. "Beni zorla alıkoyamazsınız. Hangi devirde yaşıyoruz?"

"Hangi devirde yaşadığımız hiç önemli değil kızıl. Önemli olan nerede yaşadığımız." kollarını iki yana açarak bana baktı "Satürndeyiz. Ve burada ben ne istersem o olur. Herkes bana itaat etmek zorunda ve buna sende dahilsin."

Meydan okurcasına baktım gözlerine "Henüz değil ama." dediğimde kaşlarını çattı. Ne demek istediğimi anlamamıştı. "İktidar savaşını kazanırsan eğer bu dediklerin olacak. Rakibin pek bir dişliymiş." sözlerimden sonra öfkeyle Benjamin'e baktığında oda başını çevirdi. Bana anlattığı için kızmıştı.

"Evet henüz değil ama yinede dediklerim bu tesis içerisinde geçerli. Ayrıca senin için her yerde geçerli. Avucumun içindesin Almira o yüzden yerini bil. Aldığın nefes için bana şükretmelisin çünkü gün gelir yalvarırsın bana bir nefes için." Onun üzerimde böyle bir hakimiyet kurması beni ne kadar öfkelendirse de kendime hakim olmayı başarmıştım.

"Bu iktidar savaşının beni de ilgilendirdiğini söyledi Benjamin. Ne demek oluyor? Ne istiyorsun benden?"

Yavaş adımlarla yürürken planını anlatmaya başladı.

"Kısaca özetleyeyim Almira. Karşıtaraf benim en büyük düşmanım, onu mağlup ettiğim an sen özgürlüğüne bende hak ettiğim güce kavuşacağım. Bu iktidar savaşının kanlı tarafında olacaksın kızıl. Seni onun tesisine casus olarak göndereceğim sen de bu sayede bana bilgiler getireceksin. Onu içten çökerteceğim." aklında kurduğu plan ona öyle bir haz veriyordu ki heyecanla anlatmayı sürdürdü.

"Draven Nepein, her ne kadar kabul etmek istemesem de gücüm ve zekamla alt etmeyi başaramadığım tek adam. Ama çok yakında bu değişmiş ve ben onu alt etmiş olacağım." tekrar tam karşıma geçip gözlerini gözlerime odakladı. "Bak kızıl, bu gezegenin bir yöneticisi yok. Yüzlerce aday var ancak bir türlü seçilemiyor. En güçlü adaylardan biri benim diğeri ise Draven Nepein. Her aday buradaki yaşamı kolaylaştırmak ve iyileştirmek için teknolojik şeyler üretiyor. Zamanı geldiğinde bunları halka sunuyoruz. Ama aynı zamanda arka planda gerçek bir savaş veriyoruz. Tesislerimizde bizi desteklemek isteyenleri eğitiyoruz. Sen de Draven'in tesisinde kalacaksın. Orada benim gözüm, kulağım olacaksın. Bir saldırı mı düzenliyor önceden haberim olacak. Yeni bir şey mi geliştiriyor hemen bana anlatacaksın."

"Bekle, Dougles ben bunları yapamam. Ben ne dövüşmeyi bilirim nede silah kullanmayı. Üstelik ben bir doktorum amacım insanları yaşatmak onları öldürmek değil. Benim bir hayatım orada da bir rolüm vardı. Öylece kullanamazsın beni. İstemiyorum."

"Senin kendine ait bir hayatın yok Almira bunu kafana sok artık. Sana seçim şansı sunmuyorum yada bir şey rica etmiyorum. Emir veriyorum ve sen de tüm bunları gerçekleştireceksin." yumruk yaptığım ellerime alayla baktı.

"Ayrıca gerektiği zaman öyle de öldürürsün ki. Çünkü bileceksin öldürmezsen öldürüleceğini."

"Madem aciz bir insanım madem üstün bir ırksınız öyleyse kendi tesisinden birini gönder bu işe. Neden ben neden?"

"Yine başlama. Öyle olması gerekti ve oldu bu kadar. Sorgulamayı kes ve bir an önce adapte olmaya bak Almira. Ne kadar kısa sürede Draven'i yok edersek o kadar kısa sürede dünyaya dönersin." gözleriyle tüm bedenimi inceleyip yine yüzünü buruşturduktan sonra devam etti.

"Bir ay boyunca silah kullanma ve dövüş eğitimi alacaksın. Tesise gönderilmeden önce hazırlıklı olmanda fayda var. Benjamin sana Draven'i ve Satürn'ü anlatacak. Planın devamını daha sonra konuşuruz."

"İstemiyorum ya istemiyorum! Bırak beni gideyim! Senin aklın almıyor mu? Ben hayatımda hiç dövüşmedim, silah kullanmadım! Ayrıca kimseyi de öldüremem, yapamam!" Dougles'in ellerini tuttum sımsıkı "Yalvarırım Dougles ne olur bırak beni. Yapamam, yapamam. Ben böyle biri değilim." Sertçe ellerini çektiğinde geri çekildim.

"Yapacaksın! Sana seçim sunmuyorum ben. Tek bir şansın var oda dediklerimi harfiyen yapmak. Aksi takdirde ölürsün!" belindeki silahı çıkarıp tam alnıma yasladığında gözlerim dolu doluydu.

"İnan bana şu tetiğe basmakta zerre tereddüt etmem. Karar vereceğin tek nokta şu an Almira. Ölecek misin yoksa dediklerimi mi yapacaksın?" Korkuyla Benjamin'e baktığımda yüzünde yine mimik oynamadan bizi izliyordu. Tekrar Dougles'e baktığımda gözlerinden ateş fışkıracağını düşünmüştüm. Saf kötülük böyle oluyordu demek. Hayatımda ilk kez birinden bu kadar çok nefret ediyordum. Kafamı salladım yavaşça. "Duyamadım."

Öfkeyle "Ne dersen onu yapacağım." dediğimde silahı yeniden beline koydu.

"Güzel, şimdi Benjamin Almira'yı odasına götür." gözlerini bir an bile gözlerimden ayırmazken devam etti. "Bugün boyunca odasına kimse girmeyecek sen de dahil. Yemekte vermeyin. Bana itaatsizlik etmek ne demekmiş görsün. Yarında Almira'ya bundan sonraki hayatının akışıyla ilgili bilgilendirme yap."

Gitmek için hareketlendiğimde tek kaşını kaldırarak bana baktığında öfkeyle gözlerimi kapattım sıkıca. "Gidebilir miyim?" yüzünde yine sinir bozucu bir gülümseme olduğuna emindim. "Tabiki." sesindeki eğlenen tını midemi bulandırırken Benjamin ile birlikte odadan çıktım.

"Patronundan iğreniyorum." arkamda belli bir mesafe bırakarak peşimden geliyordu Benjamin.

"O kötü biri değildir Almira. Siz anlayamıyorsunuz şu an ama," dönüp ona baktığımda aynı ifadesizlikle bakıyordu bana.

"Ben mi anlayamıyorum? Anlayamayan sizsiniz Benjamin. Beni alıkoyuyor, öldürmekle tehdit ediyor. Ve kötü biri değil mi? O kötü biri ve sende bunu göremeyecek kadar kör olmuşsun." ardından tekrar ilerlemeye devam ettim.

Odaya kadar geldiğimizde Benjamin kapının önüne geçti. Ardından mekanik bir ses eşliğinde açıldı. Nasıl oluyorda açılıyordu anlayamıyordum. İçeri girmem için bana yol verdiğinde "O benim tek arkadaşım, ailem. Belkide haklısınız ben körümdür." dediğinde cevap vermeden içeri girdim.

Kapı ardımdan kapandığında bende odadaki beyaz koltuklardan birine oturdum. Omuzlarım çökerken gözlerimden yaşlar akıyordu. Kendime bir çıkış yolu arıyordum ama yoktu, bulamıyordum.

Saatler geçmişti ve ben çok acıkmıştım. Karnım gurulduyordu üstelik ağrımaya da başlamıştı. Su bile vermemişti. Uyursam zamanın daha hızlı geçeceğini düşünerek yatağa uzandım. Dakikalar sonra kapı açıldığında korkuyla ayağa kalktım hemen. "Endişelenmeyin benim." diyen Benjamin'e baktım. Elinde bir tepsinin üzerinde yemek vardı.

"Size gizlice getirmek için zaman kolluyordum. Çok acıkmış olmalısınız." kaşlarım çatılırken yavaşça ona yaklaştım.

"Neden bunu yapıyorsun Benjamin?" sözlerim onu şaşırtırken devam ettim. "Dougles'in mi planı yoksa seni bana yaklaştırmak? Böylece beni daha kolay yola getirmeyi düşünüyorsa söyle ona böyle oyunlara gerek yok. Tehditleri yeterli oluyor zaten."

Benjamin yüzüme öyle bir ifade ile bakmıştı ki neredeyse kendimi kötü hissedecektim. "Ben aşağılık birisi değilim Almira. Beni suçlamayın. Sizin ne kadar zor durumda olduğunuzun farkındayım ancak elimden bir şey gelmiyor. Ben de emir kuluyum." tepsiyi masanın üzerine koyduktan sonra yeniden gözlerini gözlerime dikti.

"Daha önce de söylediğim gibi sizinle arkadaş olmaya çalışıyordum. Ama istemediğinizi yeterince belli ettiniz. Bakın sizi anlıyorum, korkmanız da tereddütle yaklaşmanız da çok normal ancak ben size kötü niyetle yaklaşmıyorum." bu sözlerin ardından odadan çıktı. İstemsizce kendimi kötü hissetmiştim.

Tamam bana iyi niyetle yaklaşıyor olabilirdi ama ona öylece güvenmemi bekleyemezdi benden. Adımlarımı masanın olduğu yöne doğru çevirdim. Tam tepsiye uzanmıştım kianiden kapı açıldı.

"Kızıl.." sıkıca gözlerimi yumdum ve derin bir nefesi çektim içime."Benim tesisimde kendine müttefik mi edindin? Hem de bu kadar kısa bir sürede."

Gözlerimi ona çevirdiğimde kendime hakim olmaya çalışıyordum. "Biz insanlar buna merhamet diyoruz. Vicdan herkeste olan bir şey değil zaten anlamaman çok normal." yüzündeki aşalayıcı ifade ile birlikte içeri girdi. Tam karşıma dikildiğinde durdu.

"Durma al tepsiyi. Bir gün boyunca aç kalabilirim." gözleri ile baştan aşağı beni süzerken yüzünde ufak bir gülümseme vardı.

"Bu hikayenin kötü kahramanı ben değilim Almira. Ama sana kızmıyorum zaten Draven ile tanıştığında bana hak vereceksin."

"O adam kim bilmiyorum merakta etmiyorum zaten. Ama Dougles, sen kötüsün. Ne olursa olsun kötü olduğunu biliyorum." derin mavi harelerine baktım "Görebiliyorum, gözlerin gizleyemiyor içindeki siyahı." öfkeden damarları belirginleşsede tavrında gizlemeye çalıştı. Anlamıştım içindeki siyahı gizlemek içindi beyaza tutkusu.

Eğilip masanın üzerinden tepsiyi alıp "Açlık aklını başına getirir belki." dedikten sonra odadan çıktı.

Bir anda içim ürperirken ellerimle kollarımı sardım. Birden bire hava mı soğumuştu bu kadar? Yatağa örtünün altına girdim. Kollarımı ovmaya devam ederken öylece oturup düşünüyordum. Yine uyumayacaktım bu gece..

*

İçeri Benjamin girdiğinde sabah olduğunu anlamıştım. Uykusuzluktan iflas etmek üzere olan bedenime karşı gelmeye devam ediyordum hâlâ.

"Günaydın diyeceğim ama hiç uyumamışsınız yine." Yavaşça ayağa kalkıp lavaboya gittim. Kendime gelmek için yüzüme su çarptım biraz. Ardından tekrar içeri gittiğimde koltuklardan birine oturdum.

"Anlat Benjamin, bundan sonraki hayatım nasıl olacak?" Oda karşımdaki koltuğa oturup öne doğru eğildi.

"Böyle olmaz Almira. Sizin dinlenmeye de yemek yemeye de ihtiyacınız var. Direncinizi düşürüyorsunuz." elini ellerimin üzerine koyduğunda hızla çektim.

"Sesini keşke Dougles'in yanında da çıkarabilsen." guruldayan karnıma sardım kollarımı.

"Her neyse Benjamin. Anlat artık ne yapacağım?" gözleri karnıma gittiğinde üzgün bakıyordu.

"Bir aylık eğitime tutulacaksınız Almira. Haftada yedi gün boyunca beş saat dövüş, beş saatte silah eğitimi alacaksınız. Onun dışındaki saatlerde ben de size Satürn'ü ve üst düzey teknolojimizin kullanımını anlatacak ve öğreteceğim."

"Anladım çok güzel, peki ne zaman ve hangi aralıklarla nefes alacağım? Buna da karar verdiniz mi?" benimle dalga geçiyor olmalıydılar.

"Çok haklısınız Almira, farkındayım zor. Ama ben size yardımcı olacağım. Bir aylık süreçte hep yanınızdayım."

"Ne yani teşekkür etmem mi gerekiyor?" derin bir nefes aldı.

"Almira bakın size elimden geldiğince yardımcı ve sabırlı olmaya çalışıyorum. Bana yardımcı olur musunuz?" bundan kaçışım da kurtuluşum da yoktu anlamıştım. Bu tesisten tek çıkış yolum Draven Nepein'e gitmekti belkide ondan yardım isteyebilirdim.

"Tamam ne zaman başlayacağız?" dedim yenilgimi kabul ederek. Ne de olsa anlamıştım artık başka seçeneğim yoktu onlara boyun eğmek zorundaydım. Bu iş fazlasıyla zor olacağa benziyordu.

“Aslına bakarsanız hemen bugün başlamak çok iyi olacak Almira. Sizin için bazı şeyleri kolaylaştırmak adına elimden gelen her şeyi yapacağıma emin olabilirsiniz. Her ne kadar kabul etmek istemesenizde size yardımcı olmak istiyorum.” güven vermek istercesine gözlerimin içine bakıyordu. İçimden bir his Benjamin’in bana karşı dürüst olduğunu söylüyordu. O Dougles gibi kötü biri değildi sanki.

“Pekala dediğin gibi olsun. İlk ne ile başlıyoruz, ne öğreteceksin bana?” Hala guruldamaya devam eden karnıma bir bakış attıktan sonra tekrardan ona döndüm. “Tabi öncesinde bir şeyler yemeliyim yoksa bayılacağım açlıktan.”

Vicdansız Dougles gerçekten hiçbir şey yememe müsaade etmemişti. “Çok haklısınız Almira hemen bir şeyler hazırlatacağım size.” ardından hemen odadan çıktı.

Yaklaşık yarım saat sonra elinde kocaman bir tepsiyle odaya gelmişti. Aslında kocaman demek bile hafif kalırdı. Elinde neredeyse orta boy masa büyüklüğünde bir tepsi vardı. Kocaman bir bardakta çay, menemen, kuymak, sucuklu yumurta, kaşarlı yumurta, haşlanmış yumurta, sosis, patates kızartması, çikolatalı ekmek…

Kocaman gözlerle baktım bir tepsiye bir de Benjamin’e. “Evet açım dedim de bunlar ne Benjamin?”

“Kahvaltıda ne yemeyi seversiniz bilemedim ben de aklıma gelenleri hazırlattım.” dedikten sonra tepsiyi masanın üzerine koydu. Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadım.

“Teşekkür ederim Benjamin, gerçekten.” masanın etrafındaki sandalyelerden birine oturduğumda Benjamin de başını eğip gülümsemekle yetinmişti. Ayakta bekliyor, oturmuyordu. “

Eşlik etmek istemez misin? Hepsini tek başıma yiyemem.” Yavaş adımlarla tam karşıma oturdu.

“Ben yeni kahvaltı yaptım ama bir çay içerim.” dediğinde tepsideki çaydanlığı alıp boş bardağa koydu. Bir saat boyunca kahvaltı ederken aynı zamanda sohbette etmiştik Benjamin ile. Bana Amy’den bahsetmesini istemiştim. Ama bu konuyu açmamamı söylemiş, hiçbir şey anlatmamıştı. Bir süre Dougles’in özünde iyi biri olduğuyla ilgili bir şeyler söylemişti ancak umurumda bile olmamıştı.

Odadan ayrıldığında bana yarım saat müsaade vermişti hazırlanmam için. Bugün daha yeni başlayacağımdan ötürü sadece silah kullanmam için eğitim verecek ardından bana Satürn’ü gösterecekti. Bunun için heyecanlıydım.

Yarım saat sonra Benjamin beni almış bir odaya getirmişti. Burası kendi tesislerinde silah eğitimi verilen yermiş dolayısıyla her şey gerektiği gibi hazırlanmıştı. Ancak kimse yoktu, diğer eğitim görenlerin olmadığı zamanlarda eğitim alacaktım beni bilmemeleri için.

Elinde bir silahla geldiğinde karşımda durdu. Öncesinde bana silahın bölümleriyle ilgili kısa bir bilgi vermişti. Ardından nasıl hiza almam, elimi ve parmaklarımı nasıl konumlandırmam gerektiğini gösterdi. Ardından hedefe dönüp bir kaç atış yaparak bana hünerlerini gösterdi. Yaptığı tüm atışlarla hedefi tam on ikiden vurmuştu.

“Sıra sizde.” elindeki silahı bana uzattığında endişeyle bakıyordum. Görünürde kolay gibiydi ama yapabileceğimden emin değildim. Tedirgin olduğumu anlayınca iç ısıtan bir gülümseme gönderdi. “Bu bir deneme Almira, sizden harika bir atış beklemiyorum zaten şu an.”

Kafamı sallayıp silahı aldım. Derin bir nefes alarak bana söylediklerini ve gözlemlediklerini uygulamaya çalıştım. Hazır olduğumda hedef aldığım noktaya ilk atışımı yaptım. Silah elimden kayıp düşüyordu az daha. Ayrıca hedef dışında karşıda bambaşka bir noktayı vurmuştum.

“Silahı daha sıkı kavramanız gerekiyor Almira. Yoksa böyle silah kayar ve hedefi tutturamazsınız.” Kafamla onaylayıp tekrar önüme döndüm. Bu kez silahı daha iyi kavradım ardından karşıya hedefe odaklandım yeniden. Derin bir nefes daha aldım ardından tetiğe bastım. Ama hayır yine olmamıştı.

Öfkeyle Benjamin’e döndüğümde hızla eğildi. Elimden bir kaza çıkmasından korkmuştu ve bu daha da sinirlenmeme neden olmuştu. “Olmuyor işte yapamıyorum!”

“Olacak Almira, bu zaman isteyen bir süreç.” Tekrar denedim ve tekrar…

Ama olmuyordu bir türlü hedefi vuramıyordum.

Silahı bir kenara bıraktım. “Neden olmuyor anlamıyorum. Dediğin her şeyi yapıyorum ama hedefi geçtim yanına bile yaklaşmıyor. Bu kadar zor olamaz, izlerken hiç böyle gözükmüyordu.”

“Daha ilk dersimiz Almira, böyle olması çok normal. Bakın bugünlük bu kadar yeter. Hadi gelin size Satürn’ü gösterelim.” Yenilgiyle kafamı salladım. Ardından peşinden ilerledim. Yine Dougles’in odasına geldiğimizde ayaklarım geri gidiyordu.

“O mu gösterecek bana?”

“Böyle istedi.” dedikten sonra kapının açılmasını sağlarken içeri girmem için yol verdi. Benimle gelmeyecekti.

Dougles’i baştan aşağıya beyaz gördüğümde şaşırmıyordum artık. Herhangi bir şey dememe bırakmadan "Gel." dedi terasa çıkarken. Peşinden bende ilerledim. Terasa çıktığımda heyecanla etrafı inceledim.

Uçan arabalar, uzay gemileri, uçan trenler vardı etrafta. Bazı binalar hava da asılıydı adeta, yerle bağlantısı yoktu. Binanın altına geldiklerinde kol saatlerine basıp havalanarak içeri giriyorlardı uzaylılar. Üstelik nefes alabilmek için kimse de özel bir kıyafet yoktu.

"Nasıl yani? Uçabiliyorlar mı? Nasıl nefes alıyorsunuz? Neden her şey havada?" heyecanla sorduğum sorulara karşılık küçümseyici bir bakış attı.

"Sana anlatırdım ama kafanın içindeki o kıvrımlı beynin bunu algılayabileceğini sanmıyorum." dediğinde böyle bir şey olacağını tahmin etmiştim. Fırsat buldukça aşağılıyordu ama bu sefer umursamayacaktım. Çünkü Satürn ile ilgili şeyleri merak ediyor ve öğrenmek istiyordum.

"Anlat sen." Dedim sözlerini umursamadan.

"Satürnü görünmez bir şekilde çevreleyen örtü oluşturduk ve bunun sayesinde nefes alabiliyoruz. Tabiki Satürnün dışına çıktığımız da özel kıyafet giymek zorunda kalıyoruz nefes almak için. Binalar ve ulaşım araçları havada, çünkü yerlerin tamamen yayalara ait olmasını istedik. Olası tüm kazaları engellemek maksadımız. Yayalar aşağıda, araçlar yukarıda özgürce hareket edebilsin diye."

"İnanılmaz ve çok mantıklı." hayran kalmıştım oluşturdukları sisteme.

"Yalnızca okullar, eğlence merkezleri, kafeler, alışveriş merkezleri ve evler gibi binalar yerle bağlantılı. Hastane, adliye sarayı, şirketler.. Kısacası iş alanları yukarıda. Yani sosyal hayat ve iş hayatını ayırıyoruz."

"Peki hepiniz uçabiliyor musunuz?" merakla sorduğum soruya karşılık güldü.

"İzin verdiğimiz oranda. Herkesin uçma yetisi kazanmasına izin vermiyoruz çünkü yeri ve göğü ayırmamızın sebebi olası kazalar. Herkes uçarsa bu sefer de gökte kazalar olur. Yalnızca binalara özel yaptığımız saatlerle havalanarak giriş yapabiliyorlar." büyülenmişçesine izliyordum. Aşağıda gençler kafelerde oturuyor, öğrenciler okullara gidiyor, çocuklar oyunlar oynuyor.. Yukarıda ise uzaylılar, uçan araçlarıyla iş yerlerine gidiyor ve çalışıyor. Tüm bunlar gerçekten olağan üstüydü.

“Bunların hepsi çağımızın çok ötesinde Dougles. Siz bunları nasıl yapabildiniz?” derken hala etrafı inceliyordum. Hem harika hemde dehşet verici bir görüntüydü. Alaylı bir ifade ile güldü.

“Tam da bu yüzden sizden daha üstün bir ırkız ya. Siz insanlar aptalsınız Almira. Beyin hepimizde aynı biz sadece kullanmayı biliyoruz.” aslında bu noktada haklı olabilirdi. Biz gerçekten düşünmeyi bırakmıştık. Ve bu yüzden de gerideydik, geriliyorduk.

“Haklı olduğumu biliyorsun ki sustun.”dedi cevap vermediğimi fark ettiğinde.

“Bana söyleyecek başka bir şeyin yoksa odama gitmek istiyorum.” uykusuzluktan bayılmak üzereydim artık.

“Alışıyorsun kızıl, bu güzel bir haber. Gidebilirsin.” arkamı dönüp odadan çıktığımda kapının önünde bekleyen Benjamin odama kadar eşlik etti bana. Yine anlamadığım şekilde kapı açılmıştı.

“Bu kapıları nasıl açıyorsunuz anlayamıyorum bir türlü. Artık anlaştığımıza göre söylemeyecek misin?”

“Üzgünüm Almira kaçma ihtimaline karşılık bunu sana söylemeyeceğim. Dougles’in kesin emri var.” kafamı sallayıp odaya girdim. Kapı otomatikman arkamdan kapandığında yatağa uzandım bende. Gerçekten çok uykum vardı dolayısıyla uykuya dalmam hiçte uzun sürmemişti..

*

Gözlerimi araladığımda etrafta gezdirdim bir süre. Bu kadar beyaz fazlaydı artık gerçekten midemi bulandırıyordu. Yataktan kalkıp lavaboya gidip yüzümü yıkadım. Ardından üzerime başka bir siyah eşofman takımı tercih ettim. Dakikalar sonra odaya Benjamin geldi elinde kahvaltı tepsisiyle.

“Günaydın Almira, dinlenmişsiniz daha iyi görünüyorsunuz.” birlikte masanın etrafına oturduk.

“Günaydın Benjamin.” bu defa tepside iki tabak ve kaşık vardı. Bana eşlik etmek için kahvaltı yapmamıştı.

“Dünyadaki hayatınızdan söz etmek ister misiniz bana?” Benjamin’in sorusuyla yemek yemeyi bıraktım.

“Ne anlatabilirim ki benimle ilgili her şeyi öğrenmediniz mi zaten?”kendine ikinci kez çay doldururken bana bir bakış attı.

“İllaki bilmediğimiz bir şey vardır. Ayrıca ben sizden dinlemek istiyorum.”çayımdan bir yudum aldıktan sonra konuşmaya başladım.

“Normal bir hayatım vardı Benjamin. Okula gidiyor, çalışıyordum. Mutluydum olduğum yerden ve kişiden ötürü. Anlayacağın şu anki halimden çok daha iyi bir hayatım vardı. Siz mahvetmeseydiniz her şey daha da iyiye gidiyor olacaktı.” bunları düşündükçe onlara olan öfkem daha da artıyordu.

“Özür dilerim Almira, burada işiniz bittikten sonra her şeyin daha iyi olması için elimden geleni yapacağım." söylediklerini umursamamıştım. Çünkü burada kaybedeceğim vaktin telafisi yoktu. Benim tamda şu an dünyada olmam gerekiyordu.

“Staj yaptığım hastanedeki hocam beni bir araştırma ekibine dahil etmişti. Çok önemli bir projeye imza atacaktık birlikte. Bu araştırma ekibine girmek için çok çalışmıştım Benjamin." omuzlarım çöktü birden.

“Bir hastalık üzerine çalışacaktık. İşler istediğim gibi giderse eğer en büyük hayalim ve hedefime yaklaşmış olacaktım. Bilim insanı olmam için çok büyük bir şanstı Benjamin. Ve siz bu şansı benim elimden aldınız. Üstelik Dougles’in umurunda bile değil.”dolan gözlerimi gizledim.

“Hani beni araştırdınız ya Cerrahpaşa Tıp kazandı, beşinci sınıf öğrencisi falan diye. Peki benim tüm bunlar için ne kadar çok çalışıp didindiğimden haberiniz var mı? Araştırmanıza bunları da dahil ettiniz mi? Ben tüm bunları elde etmek için gece gündüz çalıştım Benjamin. Hayatımı adadım bu noktaya gelebilmek için ve siz benim tüm bu çabalarımı, emeklerimi silip attınız.”burdan dönüp dönmeyeceğim bile belli değildi. Hayatımı çöpe atmışlardı.

“Çok üzgünüm Almira, sizi temin ederim ki böyle olsun istemezdim. Gücüm sizi geri döndürmeye yetmez ama yapabilecek olsam bir an bile düşünmezdim.” Benjamin gerçekten iyi niyetli biriydi bunu anlamıştım artık. Peki neden Dougles’e itaat ediyordu anlayamıyordum bir türlü.

“Benjamin sen nasıl tanıştın Dougles ile? Sen iyi birisin bunu görebiliyorum ama Dougles.. Nasıl kesişti onunla yollarınız?” sözlerimle gülümsedi önce ardından gözlerini yere çevirip anlatmaya başladı.

“Dougles’in hayat hikayesinin tamamını bilmiyorum yani aslında kimse bilmez. Ama benim bir ailem yok. Bir çöp kenarına bırakmışlar beni. Sokaklarda yaşıyordum tek başıma. Ben 17 yaşındaydım o zaman. Dougles bizden altı yaş büyük Almira. O 17 yaşında bu tesisi kurdu ve 23 yaşına kadar epey tanınmış, zengin bir adam olmuştu. Halktan çok seveni vardı ancak kimsesi yoktu. Bir gün benimle karşılaştı bir ilkokulun önünde. Orada ne işi vardı bilmiyorum hiçbir zaman da söylemedi. Okulda okuyan küçük bir çocukla tanışmıştım. Çocuğun annesi yaşamıyor babası da çalışıyordu. Dolayısıyla eve yalnız gitmesi gerekiyordu ve yolu bulmakta zorlanıyordu her seferinde. Zihinsel bir sorunu vardı bende bu yüzden okuldan evine kadar giden yol boyunca kaldırımlara renkli boyalarla hayvan resimleri çizmiştim. Evi zaten uzak değildi ve hayvanlar ilgisini çekiyordu. Çizimlerimi takip ederek evine dönebiliyordu artık. Dougles’te benim bunları yaptığımı görmüştü. O zaman tanıştık bizde.” yere odaklanmış parmaklarıyla oynuyordu.

“Yemek alacak param yoktu ama o boyaları alabilmek için dilenmiştim. Dougles o gün bana ‘Sen iyi birisin ama hayat iyileri asla sevmez. Kendin için kötü olmayı dene.’demişti. Dougles’i tanıyordum bende o zaman, adını çokça duymuştum ve ondan hoşlanmıyordum. ‘Sizin gibi mi?’demiştim ona. Sözlerimden sonra dona kalmıştı sonra yavaşça yere oturup ağlamıştı. O kadar çok ağlamıştı ki Almira omuzları sarsıla sarsıla. Tam da o an kötü biri olmadığını en azından bunu istemediğini anlamıştım.” nihayet odaklandığı yerden gözlerini kaldırdığında bana baktı.

“Hiç kimse bilmiyor Almira onun neler yaşadığını bende dahil. Ama biliyorum özünde iyi biri.” aklımda onun da yaralı bir adam olduğunu düşündüm. İyi olmayı, iyiliği bilmeyen.. Öncesi yokmuşta kimse bilmiyordu sanki. Neler yaşamıştı da hayat onu bu noktaya getirmişti? Ya da yaşadıkları yaptıklarının hafifletici sebebi olabilir miydi?

“O yüzden Almira, Dougles ile biz kardeş gibiyizdir. O benim ben de onun tek ailesiyim.” şimdi her şey kafamda daha iyi netleşmişti. Benjamin, Dougles’in bana yaptıklarını doğru bulmuyordu evet ama ona da karşı gelemiyordu. Kendimi onun yerine koydum eğer kardeşim yıllardır bir şey için çaba veriyor olsaydı ve bunu yapmaya çok yaklaşsaydı seçimlerini onaylamasam bile yardım ederdim. Kahvaltımızı bitirdiğimizde ona baktım.

“Dougles ile konuşabilir miyim?”

“Almira bunları size beni anlamanız için anlattım. Dougles’e bildiğinizi söyleyemezsiniz çok sinirlenir." Benjamin’in gözlerinde gördüğüm korku sanki Dougles’ten ötürü değildi. Yani onun kızmasından değil de incinmesinden korkuyor gibiydi.

“Tamam bir şey belli etmeyeceğim, sadece konuşmak istiyorum Benjamin.”güven vermek istercesine koluna dokundum. Oda daha fazla direnmek yerine pes etti. Kapıyı açıp geçmem için yol verdi bana. Birlikte Dougles’in odasına giderek içimde tuhaf bir his vardı. Sanki tüm olanları dinledikten sonra ona karşı yumuşamış gibiydim. Aklım onun hala çok kötü birisi olduğunu haykırırken içimde bir şeyler belkide öyle değildir diyordu. Yaşadıklarının tamamını bilmiyordum ne de olsa. Onu bu hale iten bazı sebepler olmalıydı.

Önce içeri Benjamin girdi ardından dışarı çıktığında içeri girmemem için yol verdi bana. İçeri girdiğimde Dougles arkası dönük beni bekliyordu. Yavaş adımlarla ona yaklaştığımda arkasını döndü. Saçları ile aynı renk beyaz bir gömlek giymişti üzerine ancak üstten çoğu düğmesi açıktı. Üstelik sanki kavga etmiş gibi saçları dağınık, gömleği ise kırışıktı. Elinde içi alkolle dolu bir bardak vardı. Mavi gözlerindeki yorgunluk beni bozguna uğrattı. Neyi vardı da bu kadar kötü görünüyordu?

Karşısına geçene kadar öylece duygusuzca izlemişti beni.

“Sen iyi misin Dougles?” Tedirgince kurduğum cümleye karşı biraz bekledi. Gözleri yere eğikti. Onu görmek için başımı eğdiğimde kafasını kaldırıp benim mavilerime baktı.

“İyi mi?” kaşlarını kaldırarak sormuştu bu soruyu. Ardından yorgun bir gülüş attı. “O kelimeyle adımın aynı cümlede geçmeyeli baya zaman olmuştu.” ifadesinden hislerini anlamaya çalışıyordum ama çok tuhaftı. Sarhoştu ve hiç iyi değildi. Geriye doğru adımladım.

“Ben başka zaman geleyim, sen iyi değilsin.” Gitmek için hareketlendiğimde kolumdan tutup duvara yasladı beni.

“Evet işte böyle, iyi değilim ben kötüyüm. Kötü bir adamım.” Gözlerimi gözlerinden ayıramıyordum. Kafası yerinde değildi ve beni korkutuyordu.

“Söyle devam et, ne kadar kötü bir adam olduğumdan bahset. İğrenç biri olduğumu söyle.” Kolumu sıkıyordu ve kendine hakim olamadığının farkındaydım. Acıyla yüzümü buruşturdum.

“Canımı acıtıyorsun, bırak kolumu.”gözlerini sıktığı koluma çevirdi. Kolumu bıraktığında yeniden gözlerime baktı.

“Neyin var bilmiyorum. Ne yaşadın, başına neler geldi bunları da bilmiyorum. Ama içinde bir iyilik olduğuna inanmak istiyorum.” Gözlerini başka bir yere çevirdi. Dalmış gibi kafasını salladı.

“Bu iş bittiğinde özgürlüğüne kavuşacaksın.” fısıldar gibi konuşurken sadece onu dinliyordum. Tekrardan mavilerimi çevirdi bakışlarını. Gözlerine odaklanmıştım, sanki baktıkça içine çekiyor gibiydi. Onun mavi tonu benimkinden farklıydı. Okyanus mavisi gibi derin, buz mavisi kadar soğuk.

İstemsizce içim ürpermişti. Bir eliyle önüme gelen kızıl saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra elini yanağım ile boynum arasında bir yere sabitledi. Baş parmağıyla yanağımı okşarken “Ama belkide bu kez kendi isteğinle kalmak istersin..” diye fısıldadı.

Parmağını dudağımın üzerinde gezdirdi. “Benimle.”

Yutkundum “Sanmıyorum.” sesim o kadar kısık çıkmıştı ki ben bile zor duymuştum.

Parmağını dudağımın üzerinden çektiğinde dudağının bir kenarı kıvrıldı. Eliyle başımı hafifçe kaldırmamı sağlarken oda üzerime doğru eğildi. O kadar yakındık ki birbirimize nefeslerimiz çarpıyordu. “Nefesin sıklaştı..”

Dudakları saniyelikte olsa dudaklarıma değdiğinde kalbim çok hızlı atıyordu. Öpüşünü derinleştirmeye çalıştığında ellerimle göğsüne baskı uygulayarak uzaklaştırdım. Hızlı nefesler alıyordum, yutkundum.

“İstemiyorum.” Hızla kapıya doğru ilerledim açıldığında zaman kaybetmeden çıktım.

Derin derin nefesler alıyordum. Benjamin telaşla yanıma geldiğinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. “Ne oldu içerde? Bir şey mi yaptı size?” Öyle bir sormuştu ki evet desem sanki Dougles’in karşısına alacaktı. Tek dostunu benim için ezip geçecek gibiydi.

Kafamı salladım olumsuzca ardından odama doğru ilerledim. Benjamin kapıyı açtığında içeri girdim. Yalnız kalmak istediğimi söylediğimde daha fazla diretmeden gitti. Sırtımı kapıya yaslayıp yere çöktüm.

O, kötü biriydi. İçinde iyiliğe dair hiçbir şey yoktu. Kötüydü, saf kötü.

Hızla banyoya gidip ılık bir duş aldım kendime gelmek için. Gün boyunca ne Dougles ne de Benjamin gelmişti yanıma. Bende uyumuştum sadece başka hiçbir şey yapmamıştım.

1 Ay Sonra

Bir aylık eğitimimin sonuna gelmiştik. Dövüş ve silah konusunda bir ilerleme kaydetmiştim. Ancak asla yeterli olmadığımın farkındaydım. En azından bir şeyler biliyordum. Özellikle dövüş adına. Ancak silah kullanımı çok zordu. Onu bir türlü yapamıyordum. Üstelik bu süreçte Dougles ile bir daha konuşmamıştım. Görmemiştim bile, tek iletişim halinde olduğum kişi Benjamin’ di. Onunla da bu süreçte çok yakın arkadaş olmuştuk. Bana oldukça yardımcı oluyor iyi bir arkadaşlık yapıyordu.

Benjamin odama geldiğinde koltuklara oturduk. “Dün son eğitimimizi tamamladık Almira. Artık plana başlama zamanımız geldi. Öncesinde sana düşmanımızı tanıtacağım.”

Masanın üzerine basık yuvarlak, gri bir cihaz koydu. "Bu nedir?" dedim merakla.

"Bununla iletişim kuracağız. Bende de var." dedi aynısından ikinci bir tane daha çıkararak. Onunki beyazdı. Bir şeylere bastı ve önümdeki cihazda telefon işareti çıktı.

"Tıklayın bir defa üstüne." dediğini yaptım ve sanal bir görüntüyle Benjamin çıktı karşıma. Onunla görüntülü konuşuyordum, aynı şekilde onun elindeki cihazda da ben vardım.

"Bir defa tıklarsanız aramayı cevaplamış olursunuz. Çift tıklayarak da reddedersiniz." bu şekilde iletişimde kalacaktık. Şaşkınlıkla onu izliyordum, mesajlaşmayı falan da gösteriyordu.

“Siz normal telefonlar kullanmıyor musunuz?” dedim merakla.

“Kullanıyoruz tabii, ancak tesislerde yasak sizler için. Dolayısıyla bununla iletişime geçeceğiz.” dediğinde kafamı salladım anladığımı belirtmek için. Bir an önce bu tesisten ve Dougles’ten uzaklaşmak istiyordum. Ama gideceğim yer de korkutuyordu. Ajan olarak gidecektim ve çok tehlikeliydi. Yakalanırsam öldürürlerdi beni.

"Almira size Draven Nepein hakkında bilgi vereceğim biraz." kafamı salladım onaylarcasına. Elimdeki cihazda bir fotoğraf belirdi.

"Bu Draven Nepein." bakışlarımı oraya yönlendirdim; açık tenine tezat simsiyah saçları vardı. Baştan aşağı siyah giyinmişti. Bu karanlık görüşünü hafifletmek içindi sanki gri gözleri. Siyah gömleğinin kol kısmını dirseğine kadar katlamış olması, kol kaslarını öne çıkarıyordu. Üstelik karın kasları da belli oluyordu, uzun bir boyu vardı. Gerçekten karizmatik ve yakışıklıydı. İnsanda, bir kere baktıktan sonra dönüp bir defa daha bakma isteği uyandırıyordu. Görüntüyü incelemeye devam ederken, anlatmaya başladı Benjamin.

"25 yaşında ve oda bu işe erken atılanlardan. Halktan seveni çok fazla. Dougles'in beyaza olan tutkusuna karşın onun da siyaha özel bir tutkusu var, dikkat et. Çok zekidir ki Dougles ile yarışabilmesinden belli. Yani onu kandırmak kolay olmayacak. Çok etkili oynamanız gerekiyor. Sert bir kişiliği var ve fazla sabırlı değil. Benimle veya Dougles ile konuştuğunuz gibi konuşamazsınız onunla. Merhametli değildir." öyle bir anlatıyordu ki Benjamin sanki Draven Dougles’in daha kötü versiyonu gibiydi. Fotoğraftan bile bu kadar ürkütücüyken yüz yüze gelince nasıl saklayacaktım ondan duygularımı?

"Etkileyici bir karşılaşma olmalı onunla karşılaşmanız. Üzerinde iyi bir etki bırakmanız gerekiyor. Draven korkak insanlardan haz etmez ki bu sizin için çok büyük bir eksi." onaylamazca baktım ona ve hemen karşı çıktım.

"Uzaylılar tarafından başka bir gezegene kaçırıldım ve zekasıyla tanınan bir uzaylıyı kandırmamı istiyorsunuz ki bu kişi beni kolayca parçalarıma ayırabilir. Hiç bilmediğim bir gezegendeyim. Üzerime çok zor bir görev yıktınız kendi adamlarınızın bile yapamayacağı. Ne bekliyorsun? Ayrıca ben fazla bile cesaretliyim." haklıydım.

"Madem öyle, cesaretinizi Draven'e göstererek üzerinde iyi bir izlenim bırakabilirsiniz." çıldırmamak elde değil gerçekten. Hiç sinirlenmiyor, sakince konuşuyor ve ben daha çok sinirleniyorum.

"Draven'in evine girişinizi biz sağlayacağız bu da oldukça iyi bir cesaret gösterisi çünkü yanından geçmeye bile korkarlar."

"Sonra? Sonra ne yapacağım? Şans eseri girdiğimi söyleyemem ya."

"Tabiki söyleyemezsiniz, bile isteye girdiğinizi belli etmeniz gerekiyor."

"O nasıl olacak?"

"Arkadan girişinizi sağlayacağız Almira. Biz oradaki adamları indireceğiz ardından içeri gireceksiniz. İçeri girdiğinizde yakalanmanız gerekiyor Draven’e. Tesise girmek istediğinize bu savaşta onun yanında yer almak istediğinizi söyleyeceksiniz. Arkadaki adamları öldürdüğünüzü de söyleyince sizdeki potansiyele inanacaktır."

"Tek başıma onca adamı öldürdüğüme inanacak mı sence? Mantığa uymuyor bir kere." dedim öfkeyle.

“Haklısınız yapamazsınız, ama Almira o sizin insan olduğunuzu bilmiyor. Dolayısıyla inanacaktır. Tesise girdiğinizde oradakilerin neler neler yaptığını görünce anlayacaksınız demek istediklerimi.” yenilgiyle kafamı salladım. Bu defa cihazda sarışın bir kadınla esmer bir adamın fotoğrafları belirdi.

“Amy Riberio ve Boris Darwell.” Şaşkınlıkla ona döndüğümde konuşmama izin vermeden cevap verdi.

“Evet o Amy.” Dediğinde daha çok inceledim. Çok güzel bir kadındı, sapsarı saçlarını sıkı bir topuz yapmış. Yeşil gözleriyle sert bir bakışı vardı.

“Onlar Draven Nepein’in en yakın arkadaşları ve sırdaşları.”

“Anladım, peki ne istiyorsunuz benden? Oraya gidince ne yapacağım?” dedim merakla.

“Önce bir ay alışma süreci olacak. Hem onlar sana hem de sen onlara alışacaksın. Bu süreçte dahil olacağın ekibindeki arkadaşlarından tesisle ilgili bilgiler öğrenip bize anlatacaksın. Ardından bize bilgiler getirmen gerekiyor teknoloji kısmıyla ilgili. Yeni geliştirdiğİ sistemleri, icatları.. Her ne varsa artık bize anlatacaksın. Ve tabiki en önemlisi: saldırı. Haberimiz olacak Almira; kime, ne zaman, nasıl bir saldırı düzenliyor. Özellikle bize karşı hazırlanıyorsa derhal haber vermelisiniz onu mağlup edelim.” bunun geri dönüşü ya da başka bir seçeneğim yoktu. Hiç istemesem de kabul etmiştim.

“Yarın sabah erkenden başlayacağız plana. Siz şimdi dinlenin.”odadan gittiğinde bir süre oturup düşündüm. Ardından üzerime salaş diz üstü siyah bir elbise giydim. Dougles'e inat siyah tercih etmiştim. Hiç bir şey yemediğimi fark ettiğimde kapımın önünde dikilmiş yarım saat kadar; aç olduğumu ve yemek istediğimi bütün binayı inletecek kadar yüksek sesle bağırarak söylemiştim. Ardından bir tepsiyle yemek getirmişti çalışanlardan biri onu da yedikten sonra odanın içinde boş boş dolanmıştım.

Tüm odayı turlama seansımda on beşten sonrasını saymamıştım ki Dougles girdi içeri. Üzerimdeki siyah elbiseye bakarak yüzünü buruşturdu. Hiç birşey demeden beyaz koltuklara ilerleyip oturdu göz temasını kesmeden.

"Saat gece bir Almira. Uyu ve dinlen en azından biraz da olsa. Beş saat sonra seni Draven'e bırakacağız. Plan başlayacak." yutkundum önce. Hiç istemiyordum bunu yapmak. Kendime güvenmiyordum. Üstelik Draven denen adam Dougles'in daha merhametsiz ve gaddar olanı anlatılanlara göre.

"Bu iş benim için çok önemli Almira. Sakın bir hata yapayım deme."mavi gözleri rahatsız edici bir hisse sebep olacak duygular barındırıyordu.

"Madem bu kadar önemli neden aceleye getiriyorsun? Bir aylık eğitimle olacak iş mi bu? Ben hiçbir şeye hazır değilim. Bu kadar hazırlıksızken bocalayacağım ve plan başlamadan bitecek."

"Almira uzatma. Bu plan için ne zamandır uğraştığımı bilemezsin. Senin açından yeni başlıyor olabilir ama benim açımdan değil. Ve sabrım kalmadı artık, yarın başlıyoruz." sesinde itiraz istemeyen bir ton vardı.

"Anlamıyorum ama neden ben? Neden beni aldınız dünyadan?"

"Bu konuyu kapatmadık mı Almira? Sen olmalıydın ve oldu bu kadar."

"Ama neden? Dougles, herhangi biri değil de neden ben? Söyle artık, bu bilinmezlik canımı sıkıyor. Bir aydır kafamda türlü senaryolar kuruyorum ama bir noktadan sonra çıkmaza giriyor." kafayı yemekten korkuyordum artık.

"Düşünme, düşünerek anlayabileceğin bir şey değil. Ayrıca dediğim gibi her şeyin bir zamanı var. Zamansız her işin sonu kötü olur. Alınan bilginin bile." dedi ve odadan çıktı.

Yine hiçbir şeyi öğrenememişliğimin verdiği yenilgiyle uyumaya çalıştım.

*

Üzerime haki renk kargo pantolon, siyah crop ve siyah bot giyerek kombinimi tamamlamıştım. Kızıl saçlarımı balık sırtı örmeye çalışmıştım. Pek iyi örememiş; saç tutamları çıkmış ve boldu. Yine de hoş duruyordu. Sabah erkenden yola çıkmıştık. Şu an Dougles'in uçan arabasının içindeyim. Ve birazdan Draven'in evine gireceğim. Çok endişeli ve heyecanlı olduğumdan karnıma kramplar girmişti. Planın saçmalığı ise içime korku tohumları ekerken hiç yardımcı olmuyordu. Beni birazdan arabadan indireceklerdi ve saat tam yedide evin arkasına geçmem söylendi.

Eve girdiğim andan itibaren en fazla on dakika içinde ne yapıp edip Draven ile karşılaşmam gerektiğinin de altını çizdiler.

"Unutma Almira, cesur ol. Değilsen bile hissettirme ve sakın kendini öldürecek kadar ileri gitme. Yani cesaretli davran ama aptallık sınırına erişme." dedi Dougles bilmem kaçıncı kez. Cevap vermeyi bırakmıştım beşinci söyleyişinden sonra.

"Çok dikkatli olun Almira. Tehdit altında hissettiğiniz an ve risk altındaysanız size gösterdiğim şekilde çağrı gönderin cihazdan." dedi Benjamin yüzüncü kez tekrar ederken.

Gülümsedim ona "Tamam, peki." dedim a'ları uzatarak.

Eve yaklaştığımızda beni de indirdiler yere. Tekrar uçan araç havaya yükseldi ardından.

Kocaman, simsiyah ve şato kadar büyük evin önünde seyre daldım. Ürkütücü bir havası vardı. Elimdeki cihazdan saate baktığımda on dakikam olduğunu görünce yavaş ve temkinli adımlarla arkaya doğru ilerledim. On dakika sonra arka tarafa geçtiğimde ne bir koruma vardı ne de başka bir şey, üstelik tüm kapılar açıktı. Az bir vaktim olduğunu bilerek eve yöneldim. Evin bahçeye açılan kapısı açıktı, bunu nasıl ayarladığını anlayamasamda girdim içeri.

İçerisi de dışı gibi siyah ve kasvetliydi. Simsiyah duvarlarla kaplı koridorda ilerlerken ses çıkarmamaya özen gösteriyordum. Bundan sonrası benim iyi bir oyun sergileme kabiliyetime kalmıştı. Ona çok bağlı olduğumu ve iktidar savaşında yanında yer almak istediğimi söyleyecektim. Zaten içeri girerek hem becerikliliğimi hem de cesaretimi kanıtlamış oluyordum.

Siyah kapısı olan bir odanın yanından geçtiğimde içeri girecektim. Fırsat bulduğunda odaları gez demişti Dougles. On dakikalık sürede ne kadar hızlı olabilirim bilmiyorum ama yine de riske girmeyi tercih ettim.

Kapıya doğru uzanan elim bükülerek diğer elimle birlikte sırtımda birleştirildi, ardından duvara yaslandım. Sırtım beni tutan ellerin sahibine değiyordu.

Kollarımı çekiştirerek, nefes nefese "Bırak beni!" dedim yüksek sesle. Draven'in adamlarına yakalandıysam eğer bu benim açımdan hiç iyi olmazdı.

"Kimsin sen?" dedi arkamdaki ses. Ellerimi çok sıkı tutuyordu, ne kadar çekiştirsemde kurtulamıyordum.

Sık nefeslerimin arasında "Bırak beni! Seninle işim yok! Draven Nepein ile görüşeceğim!" dedim.

"Neden?" dedi, bırak işte sanane.

"Bu sen ilgilendirmez! Eğer şimdi beni bırakmazsan, iki dakika önce bırakmadığına pişman olursun!" dedim blöf yaparak. Ama ben pişman olacakmışım gibi bir his vardı içimde.

Kollarımı tutup, sırtımı sertçe duvara vurarak çevirdi beni kendine doğru, ardından ellerimi başımın üstünde kenetleyerek sıkıca tuttu. Yüzünü yüzüme doğru eğdi ve "Dinliyorum." dedi.

Mavi harelerim beni delip geçecek kadar sert bakan gri harelerle buluştu.

Draven Nepein tam karşımdaydı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evvet ikinci bölümümüzünde sonuna geldik.

Hâla anlamlandıramadığınız çok şey var farkındayım ama daha başlardayız ve hiç bir şeyin ucunu açık bırakmayacağım.

İlerleyen bölümlerde anlayacağız.

Pekiii bu bölümü nasıl buldunuz??

Draven ile de karşılaştık sizce nasıl biri Benjamin biraz anlatmıştı?

Almira hakkındaki düşünceleriniz neler?

Dougles'i sevdiniz mi?

Benjamin dı̇yorum devamını size bırakıyorumm

Yeni bölüm için beklemede kalınn sizleri seviyorum 💕

Allah'a emanet olunn 💜

Tik tok: free.con73

 

Loading...
0%