@fullmoon
|
Heeelllloooo iyi geceler canlarımmm ... 3441 kelimelik bir bölüm oldu bu kez iyi okumalar dilerim. Yorumlarda buluşalım ve lütfen yıldızı parlatmayı unutmayalım aynı zamanda da bol bol yorum yapın sizin yorumlarınızı okumayı seviyorum. Daha fazla sizi tutmayayım da siz bölüme uçun ama bölüm sonunu okumayı unutmayın sizleri seviyorum... Mağaraya yapılan baskın için çok geç kalmıştı özel kuvvetler, elleri bağlı, vücutlarının çeşitli yerlerinde işkence izleri, yüzlerinde de darp izleri vardı ama tüm bunlara rağmen dudaklarında hafif bir tebessüm ile kapatmıştı hepsi gözlerini . Özel kuvvetler timi hücum yeleklerinden çıkardıkları Türk bayraklarını 6 şehittin üstüne örttüler. Tim komutanı telsiz ile karargaha bilgi geçmeye başladı. " Komutanım polislerimizin naaşına ulaşıldı" " Anlaşıldı binbaşı polislerimizin naaşı için helikopter gönderiliyor." Yarbay hava üstüne bilgi verirken derin nefes alıp gözlerini sıkıca kapattı. Gözlerini açtığında arkasına döndü masasına koyduğu elleri titreyen dağ gibi askerinin gözlerinden durmaksızın akıyordu yaşlar. " Ko.. Komutanım ba.. batı..." devam edememişti barış dili varmıyordu ikizinin şehit olduğunu söylemeye. " Oğlum acını anlıyorum ama kendine gelmelisin, ailene söylemeliyiz." " Komutanım anneme nasıl söylerim ben bunu nasıl derim, batı ŞEHİT oldu diye komutanım olmaz, nasıl derim ben komutanım" son cümlesinde feryat etmişti barış harekat odasında bulunan herkesin her şehadete eren silah arkadaşları için içinde bir hüzün çökerdi ama bu kez çok farklıydı. " Barış kendine gel oğlum hadi" barış hala aynı kelimeleri sayıklıyordu. " Teğmen YILDIRIM hemen kendine gel bu bir emirdir" Yarbay sert ve acı içindeki sesi ile vermişti bu emri. Barış komutanının emri ile az da olsa kendini toplamaya çalışmış ve kapıya doğru yürümeye başlamıştı arkasında kalan komutanına dönerek kurumuş dudaklarını araladı. " Hadi komutanım , oğullarının şehadet haberini vermemiz gereken bir YILDIRIM AİLESİ var." hüzün dolu sesi sonlara doğru sert çıkmıştı. 40 dakikalık yolculuğun sonunda askeri araç bayraklar ile süslenen sokakta durmuştu. Barış araçtan inerek iki katlı kahve tonlu eve doğru yürümeye başladı. Çelik kapıya ulaştığında titreyen eli ile zile basmıştı içeriden annesinin " yetiştim, yetiştim " diyen neşeli sesi duyulmuştu birazdan o neşe yerini bir ömür hüzün'e bırakacaktı barış tüm bunları düşündükçe koşarak buradan uzaklaşmak istiyordu. Komutanı da yanına geldiğinden bir süre sonra aygül hanım çiçekli önlüğü hafif toplu yanakları ve yüzünde olan hafif tebessüm ile görünmüştü. " Barış oğlum hoş geldiniz keşke haber verseydin komutanın ile gelmişsin birde, ah be oğlum" annesi onu tatlı tatlı azarlarken nasıl söyleyip te onu üzecekti ki. Komutanı barışın durumunu anlayıp söze başlamıştı. " Hanım efendi isterseniz şöyle oturun bir' aygül hanım bu cümle ile titremeye başladı' oğlunuz..." Daha devamını getiremeden aygül hanım hayır diyerek bağırmaya başladı. " Hayır olmaz siz yanılıyorsunuz barış oğlum bir şey söyle olamaz hayır, barış" annesi öyle bir söylemişti ki adını ilk defa adını sevmemişti genç adam. " Anne batı' derin nefes aldı barış, aldığı nefesi verirken sanki ruhu da çıkmıştı bedeninden gözlerinden süzülen yaşlar ile devam etti sözlerine' annem BATI ...ŞEHİT OLDU.. " Barış annesine durumu anlatırken arkasında olan babasından bir haberdi. " baba batı.." devam edememişti genç adam tam babasına dönecekti ki annesi gözlerinin önünde yere yığılı vermişti. Biraz geride hazırda bekleyen sağlık ekibi hızla aygül hanımın yanına geldi. Sağlık ekibi aygül hanıma sakinleştirici yapmış barış da annesini odasına taşımıştı, uyuyan kadını izliyordu baba oğul yaşlı gözlerle aygül hanım arada kendine geliyor ama her kendine geldiğinde batının adını ve oğlunun şehit olmadığını sayıklıyordu. O gün YILDIRIM ailesinin yaşadıkları beş evde daha yaşanmıştı. Aynı haber bazen bir babaya bazen bir kardeşe ve bazen de bir eşe verilmişti, onlara haberler verilirken şehitlerin naaşı hava filosuna getirilmişti. Tek tek hazırlanan şehit naaşları altı helikopter ile memleketlerine gönderilmişti. Batının naaşı Adana'ya getirildiğinde barış da dahil olmak üzere kendi görev arkadaşları da gelmiş hep birlikte ay yıldızlı tabutu arabaya yerleştirmişlerdi, iki zırhlı araç önde arkasında batının naaşının bulunduğu araba onun arkasında ise barışın içinde bulunduğu batının arabası vardı ne hayaller ile almıştı batı bu arabayı . ADANA POLİS ŞEHİTLİĞİNE giden yoldan geçen arabalar bu şehitti gördüklerinde kalplerinin en derin yerinden ince bir sızı başlıyor gözleri doluyor dudaklarında hem acılı hem de gururlu hafif bir gülümseme oluyordu. Ay yıldızlı tabutu ilk kez gören küçük çocuklar annelerine babalarına ne olduğunu soruyorlardı. " Anne bu ne" küçük kız minik işaret parmağını tabuta doğru uzatmış annesine gösteriyordu. Genç kadın kızına ne demesi gerektiğini biraz düşündü. " Bebeğim bizi koruyan polis ve asker abi ablaların var ya" " Evet anneciğim" küçük kız heyecanla dinliyordu annesini " O abi ablalarından biri melek olmuş bugün gördüğümüzde oydu bebeğim." küçük kız anlamamıştı çok annesinin dediğini, birden aklına dedesi gelmişti, dedesi içinde melek olduğu söylenmişti bu küçük kıza. Birden melek olan insanların bir daha geri gelmediğini hatırladı " Anneciğim peki o abi yada abla melek olduysa o bir daha gelmeyecek mi" " Maalesef, evet anneciğim" " Anne o melek olduysa ben onun yerine polis olabilir miyim?" Genç kadın bu soru karşısında donup kalmıştı adete, kendine geldiğinde yüzünde hüzünlü bir gülümseme ile cevapladı kızının sorusunu. " Olabilirisin tabi annecim ." 🔆 Şehitliğe geldiklerinde batının timi ve çalıştığı birlikte ki görevi olmayan bütün polisler şehitliğe gelmişti. Batıyı tanıyan tanımayan herkes oradaydı şehitlik dolup taşıyordu. Naaşın bulunduğu araba batı için hazırlanan mezarlığa doğru ilerledi, aygül hanım ayakta zor duruyordu ama o kadar dik ve gurur dolu bir duruştu bu aynı zamanda. Aslan beyin ise gözlerinde ki kızarıklık ve doluluğa rağmen yüzünde de duruşunda da gururlu bir ifade vardı. Naaş defnedilirken ne aygül hanım konuşmuştu ne de aslan bey dimdik duruşları ile sadece yüzlerinde ki hüzünde göz yaşları da artmıştı. Defin işlemleri bittiğinde okunan duaların ardından yavaş yavaş insanlar şehitliği terk etmeye başlamışlardı sadece YILDIRIM ailesi kaldığında aygül hanım mezarın başına oturmuştu. Aslan bey ve barış da hemen mezarın yanına omuzları çökmüşçesine oturdular. Aygül hanım sağ elini nemli toprak üzerinde dolaştırıyordu. " Barış... ' gözlerini oğlunun mezarından ayırmadan konuşmasına devam etti.' canı.. çok yanmış mıdır? İkizin o senin birbirinizi hissedersiniz siz .. yandı mı canı hissettin mi? " Barış annesinin sorusu ile yutkunamadı, hemen yanında olan alkımın elini ondan güç alırcasına sıkıca tutmuştu. Hiçbiri gözlerini mezardan ayırmıyordu, " Hissetmedim anne, canı yanmadı batının, sol yanağında ki gamze görünüyordu şehit olduğunda. O an farklı hissettiğim tek duygu az da olsa mutluluktu." Aygül hanım aldığı cevap karşısında gözlerinde ki yaşlara inat gülümsedi. O konuşma günün son konuşması olmuştu ta ki güneş batıp da Ay ve yıldızlar gökyüzünü kapladığında şehitlikten ayrılmışlardı. 🔆 Definden 4 gün sonra barış karargaha geri dönmüştü, şiwan'ın 2 defa daha görüldüğü ama iki seferde de izini kaybettirdiğini öğrendiğinde sinirlerine hakim olamamış ve o gün yaşadığı sinir krizi nedeni ile komutanları tarafından izin verilmişti 2 haftalık izinin son günündeydi. Barış'ın son günlerde aklında olan bir plan vardı ve bunun için çok büyük fedakarlık yapması gerekiyordu. Gökkuşağı salıncağı, ağacının altında alkımın dizlerine kafasını koymuş gözlerini kapatmıştı barış. " Bir tanem verdiğin karar da emin misin?" genç kadın merak ve endişe ile sormuştu sorusunu. " Evet gökkuşağım biliyorsun, zaten böyle bir teklif sunmuşlardı ama kararımı açıklayamamıştım" " Barış verdiğin bu karar görevin için mi yoksa intikam için mi ..." Devamını bile getirememişti gözlerindeki inciler pembe yanakları ıslatmaya başlamıştı. Yanaklarından yuvarlanan bir damla barışın alnın da son bulmuştu yüzündeki ıslaklığı hisseden adam hızla gözlerini açıp uzandığı yerden kalktı. Kızın yüzünü elleri arasına aldı barış " Gökkuşağım yapma böyle ama maviliğini sevdiğim gökyüzünü kara bulutlar ile doldurma" " Söz ver barış, kendine dikkat edeceğine, pervasız olmayacağına söz ver" " söz gökkuşağım çıktığım her görevde senin için dikkat edeceğim" 4 ay sonra Barış karargaha döndüğü andan itibaren içinde ki intikam duygusunu yok sayma çalışıyordu. Batı şehit olmadan 1hafta önce barışa komutanları onun saha görevine çıkabileceğini söylemişti ancak barış hiç bir zaman bunu düşünmemişti. O kodlarla oynamayı çok seviyordu ama bu kararını daha komutanlarına söyleyemeden canının yarısı ondan alınmıştı. Barış tekrar karargaha döndüğünde bu kararı yerine saha görevini kabul ettiğini dile getirdi. Ama yaşadığı son olaydan sonra böyle bir cevap vermesi komutanlarını şüpheye düşürmüştü ve komutanı bu cevabını ancak psikolojik muayeneden sorunsuz geçerse gidebileceğini söylemişti bugün ise o muayenenin sonucu gitmişti albay ÇETİN' e . Albay rapor kağıdını yavaşça açtı ve sonucu okumaya başladı. ' Teğmen Barış YILDIRIM'IN psikolojik testlerinde herhangi bir bulgu saptanmamıştır. Teğmen YILDIRIM görevini sorunsuzca yerine getirebilir.' Albay bağırarak postasını çağırdı ve ona teğmen YILDIRIM'IN yanına gelmesini söyledi. Barış albayın odasına geldiğinde tekmilini verip, komutanının çalışma masasının karşısına geçti " Barış raporun geldi, bir sorun yok ve ' komutanı derin bir nefes alarak devam etti' bir hafta sonra ilk saha görevine çıkacaksın." barış komutanının kurduğu her kelime ile düşüncelerine bir yenisi ekliyordu albay ÇETİN bu sessizliğe bir son verircesine boğazını temizledi " Bir sorun yok değil mi teğmen?" " yok komutanım " " Söyleyeceğin bir şey yok ise çıkabilirsin teğmen" Barış o odadan çıkarken aklında sadece alkımdan nasıl ayrılacağı vardı elbette o göreve gidecekti ama bu kadar erken olmasını beklemiyordu. Bütün planını düşünce evreninde kurduğu zaman hiçbir sorun yoktu ama aklına ne zaman alkıma yaşatacaklarını düşünse kendinden nefret ediyordu. O günden itibaren barış karargahta olmadığı her anını alkım ile geçirmeye çalışıyordu bazen onu kendinden soğutarak kalbini daha fazla kırmak istemese de zaten ondan ,kalan ömrünün sonuna kadar ayrı olacağı geldiğinde bencilik yapıp kalan 1 haftalarını dolu dolu geçirmek istiyordu. Barış kamuflajlarını değiştirerek arabasını park ettiği yere ilerledi kısa sürede karargahtan çıkmış bir sokağa sapmıştı bile gördüğü küçük dükkan ile arabası durdurup oraya ilerdi. Genç adam tabelasında 'HAYAL ÇİÇEKÇİSİ' yazan dükkanın kapısını açmasıyla kapının yukarısına asılan zil çalmıştı. " Hoş geldiniz ne istemiştiniz" " Merhaba, acaba rengarenk bir buket hazırlayabilir misiniz " leylak hanım gülümseyerek " Tabi ki başka istediğiniz bir şey" " yok hayır ama dediğim gibi buketin içinde her renkten olsun" Leylak hanım çiçekçinin içinde küçük bir koşuşturma ile buketi hazırlamaya başladı. Yaklaşık 20 dakika sonra buket hazır olmuş barış ödemeyi yapıp arabasına geri dönmüştü. Şimdi sırada adliyeye gidip alkımı almalıydı. 35 dakikalık yolculuk sonunda adliyeye gelmişti , arabayı park edip çiçek buketini almış Alkımın çıkmasını bekliyordu kısa bir bekleyişin ardından gökkuşağının merdivenlerden tatlı bir gülümseme eşliğinde indiğini görmüştü. Barışı elinde bir çiçek buketi ile gördüğünde çok şaşırmıştı. " Barış?" " Gökkuşağım senin kadar güzel renklere sahip değiller ama ne yapalım" elindeki çiçekleri alkıma uzatarak kurmuştu cümlesini. O günün sonu sinemada bitmişti ve diğer günlerde ise barış hep aynı çiçek buketinden yaptırarak alkımı alıyor sonra beraber bir şeyler yemek için kafeye bazen ise piknik yapmaya gidiyorlardı. Günü ise birbirlerine şarkı söyleyerek ya da kitap okuyarak ama çoğunlukla birlikte konuşarak bitiriyorlardı. Bu bir hafta alkım ve barış için hayallerin ötesinde geçmişti. Her hayal gibi onların da hayallerinin de sonu gelmişti. Barış o günün öncesinde ailesi ile konuşmuştu ama onlara sadece göreve gideceğini söylemiş, o görevden sonra geri gelmeyeceğini söylememişti. Birbirine tutsak iki kalp için son geceydi bu, son kez beraber yemek yemişler, gökkuşağı salıncağında biraz vakit geçirmişlerdi. Şuan ise alkımın odasında barış yatak başlığına sırtını yaslamış kolları ile de sıkıca alkıma sarılmıştı genç kızda başını aşık olduğu adamın göğsüne koymuş kalp atışlarını dinliyordu. Sessizlik hüküm sürüyordu odada alkıma görev ile ilgili hiçbir şey söylememişti barış, günün yorgunluğu ile alkımın uykusu gelmeye başlamıştı. " Sevgilim beni o güzel sesin ile uyutur musun?" Barış gülümseyerek başı ile onayladı alkımı, daha sonra sevdiği kadının anlından öperek başladı şarkıyı mırıldanmaya.  Barış duygularını saklayabilen biri hiç olmamıştı o anlatamasa bile gözleri ele verirdi onu ama şu bir haftadır sevdiğinden içindeki acıyı saklamıştı ya da o öyle düşünüyordu. Şarkının nakaratını söylerken gözleri dolmuştu barışın, elleri kızın sarı saçlarında geziniyordu. Şarkının son dörtlüğünü söylediği an dolmuş gözlerini kapattı ve sol gözünden iki damla yaş düştü başladığı yer kara gözlerdi ama yaktığı ve son bulacağı yer ise alkımın sol göğsü olmuştu. Şarkı bittiğinde başını eğerek alkıma baktı genç kadın huzurlu ifadesi ile uyuyordu ama bilmiyordu ki genç kız bunun son huzurlu uykusu olduğunu. Barış da kıza sıkıca sarılarak gözlerini kapattı. Saatler 04:15'i gösterdiğinde barış sevdiğinin kollarından zorla ayrılarak kalktı. Genç kadının saçlarını okşadı bir süre yüzüne tüy kadar hafif öpücüklerinden bıraktı, Yüzünde tarifi imkansız bir ifade vardı. " Özür dilerim gökkuşağı ,renklerini , güzel gülüşünü solduracağım için özür dilerim... Aşık olduğum mavilerine kara bulutlar getireceğim için özür dilerim... Kimse anlamadı alkım herkes alıştığımı düşündü ama olmuyor sevgilim beraber dünyaya gözlerimi açtığım kardeşimi aldılar benden, alışamam alkım o şerefsiz ölmeden ben kardeşimin şehadetine.. Beni affetme gökkuşağı ne olursa olsun affetme beni." Son defa sarıldı öptü sevdiği kadını, ayaklarının üzerinde duran örtüyü omuzlarına kadar örttü ve ilk anlından sonrada kalbinden öptü sevdiğini. " Ayrılık getirir diye hiç öptürmezdin mavilerinden sevgilim ayrılık bize artık çok yakın gökkuşağı" kapalı olduğu için görünmeyen mavilerinden öperek arkasına bakmadan çıktı odadan barış. Evine gelip hazırladığı küçük bavulu aldı, ne kadar sessiz olsa da annesi uyanmıştı onunla da vedalaşarak eline küçük bir not verdi alkıma vermesi için, elinde bavulu ile ayrıldı büyüdüğü ,aşık olduğu, ikizi ile top koşturduğu, şakalaştığı evden. 🔆 Karargaha geldiğinde ilk işi parmağındaki yüzüğü künyesine takmak olmuştu. Arkadaşları ile beraber hazırlıklarına başlamıştı 45 dakika sonra her şey bitmiş helikoptere biniyorlardı. Havalandıkları esnada barış camdan dışarıya bırakarak derin bir nefes aldı. Sabah olduğunda alkım mutlulukla açtı gözlerini ama yanının boş olduğunu gördüğünde biraz solmuştu gülüşü. Uyandığında barışı görmek istemişti, karargaha gitmiştir diye düşündü telefonunu eline alarak mesaj yazmaya başladı. " Günaydın teğmenim" Bekledi biraz işi olabilir diye ama iki saat olmasına rağmen hala bir mesaj gelmeyince bu kez de aramaya başladı. ARADIĞINIZ NUMARAYA ŞU ANDA ULAŞILAMIYOR.... Şaşırmıştı alkım barış telefonunu kapatmazdı ki tekrar denedi, ama cevap değişmemişti bu aramasında da, otuzuncu arayışında da. Hızla evden çıkarak barışın evine doğru koşmaya başladı eve geldiğinde adete kapıyı yumruklayarak bağırmaya başladı. " Aygül anne" Kapı hızla açıldı aygül hanım korkarak açmıştı kapıyı. " Ne oluyor kızım, ne bu halin" " Aygül anne barışa ulaşamıyorum telefonu kapalı sizi aradı mı?" Anlayamadı aygül hanım göreve gitmişti oğlu, alkım bilmiyor muydu ki. " Kızım barış göreve gitti ya artık saha görevinde." Alkım büyük bir şoka uğramıştı ona niye söylememişti sevgilisi neden saklama gereği duymuştu. " Sana not bıraktı barış kızım dur hemen getireyim" diyerek içeri geçmişti birkaç dakika sonra elin de küçük bir not kağıdı ile geri döndü. Elinde ki kağıdı şaşkın ve korkmuş genç kıza uzattı alkım kağıdı hızla açarak okumaya başladı. Gökkuşağım, göreve gittiğimi çoktan öğrenmiş olmalısın yüzünde şaşkınlığın verdiği tatlılık olmalı... Sevgilim özür dilerim sana yaşatacaklarım ve yaşattıklarım için. 'anlayamadı kız bunu ne demek istiyordu sevgilisi' Artık yokum alkım bu görevden sonra bir daha Adana'ya geri dönmeyeceğim. Batı şehit olmasaydı belki de evlenmiş ve çok güzel bir hayatımız olacaktı. Siyah ve yeşilden ibaret olan hayatıma birden girdin ve kendi renklerine boyadın ama artık olmaz alkım siyahım karanlığa dönüştü onu sende renklendiremezsin artık, korkum o karanlıkta benim ile beraber senin de kaybolman en son istediğim sevgilim bütün bunlar için özür dilerim. SENİ HER ZAMAN SEVMEYE DEVAM EDECEK OLAN TEĞMEN YILDIRIM. Alkım notu okumaya başladığından itibaren titreyen dizleri okumayı bitirdiği an daha fazla ayakta duramamış ve olduğu yere çöküvermişti. Ağlamaktan neredeyse yüzünde ve boynunda ıslanmadık yer kalmamıştı. Gücünün sonundaymışçasına bağırdı sevdiği adamın evinin kapısında " Neden barış, neden... neden yaptın bunu bize... gözlerimden akan bu yaşlar neden yüreğim de ki yangını söndürmüyor" Alkım son sözünü söyledikten sonra bir kez daha neden diye sayıklayıp bayılmıştı. OPERASYONUN SON GÜNÜ Bir haftadır sınırın kıyısında olan terör örgütünün kapını izliyorlardı. Sonunda bekledikleri Kemal SALIK adlı terörist bugün gelmişti, yüzbaşı BORA timi ile son defa kurdukları planın üstünden geçmişler ve operasyon başlamıştı. Çapraz ateş hattına almışlardı kampı, yarım saatin sonunda kamp ele geçirilmiş kemal etkisiz hale getirilmişti. Barış bir çadırdan önünde iki terörist ile çıkmıştı, timinin yanına ilerlerken sol tarafında bir hareketlilik hissetti hafif başını eğip bakmıştı ki şerefsizlerden biri kaçmaya çalışıyordu hemen çaprazında ki arkadaşına seslendi. " ÇATIK al bunları" " Sen ölmüştün öldürdüm ben seni.." barış karşında konuşan adama daha fazla dayanamayıp bir yumruk attı zaten zar zor ayakta duruyordu şiwan, yüzüne gelen sert yumruk ile tekrar yere düşmüştü . " Lan it ecelin geldi senin, altı şehidin intikamı için geldim lan... Azrail'in geldi şiwan. " barış son cümlesini sert ve alaylı söylemişti. Barış tekrar şiwanı kaldırdı yerden time ve komutanına yakalanmamak için yürümeye başladı şuan yaptığı ile meslekten men edilecekti belki ama barış bunları çoktan göze almıştı bunun için bırakmamış mıydı sevdiği kadını ona zarar gelmesin çok sevdiği mesleğinin tehlikeye girmesini istememişti barış. Sonunda kardeşlerinin intikamı alınacaktı. 1 HAFTA SONRA Barış kamptan neredeyse 2 saatlik uzaklıkta kayaların arasında bir mağara bulmuştu. O mağarada bir haftadır şiwan barışın çeşitli işkencelerine maruz kalıyordu. İlk gün barış ateşte ısıttığı kurşunu şiwanın alnının ortasına ve karnına basmıştı gecesine ise yumrukları konuşmuştu. İkinci gün komanda bıçağı ile kol pazularına , baldırlarına ve avuç içlerine delikler açmış ardından bıçağı ateşte kızdırarak kan kaybından ölmemesi için dağlamıştı. Üçüncü ve dördüncü gün barış dinlene dinlene dövmüştü şiwanı ,beşinci günde hassas derilerini bıçak yardımı ile güzel izler bırakmıştı. Altıncı gün ise mağaranın etrafında dolaşırken bulduğu engerek yılanı ile gelmişti şiwanın yanına. Koluna doladığı yılanın başından tutuyordu kendini ısırmaması için " Siz Kaynaşa durun benim ufak bir işim var " şiwan itiraz amaçlı sesler çıkarsa da koluna doladığı yılanı yere bırakmış onu umursamayarak mağaradan çıktı ilk günden itibaren kapalı olan telsizi açarak frekansı ayarlamaya başladı bir kaç saniye sonra istediğine ulaşmıştı telsizin düğmesine basarak dudaklarını araladı. " Yıldırımdan Boraya, ben teğmen YILDIRIM 7gün önce timden ayrılan teğmen." Özel ve güvenli frekans olduğu için rahattı barış. " Teğmen YILDIRIM konum ver hemen" Yüzbaşı bora sert sesi ile konuşmuştu, günlerdir aradığı askerine ulaşmıştı sonunda. " 36°51'37"N 37°06'10"E bekliyorum yüzbaşım" " Bekle teğmen bekle gelince sevicem seni ben, ne demek lan timden ayrılıp telsiz kapatmak barış canına mı susadın sen. Yarım saate oradayız o konumdan milim kıpırdarsan gömerim seni oraya teğmen " Yüzbaşı boranın konuşması telsizden duyulan son ses olmuştu. Barış tekrar mağaraya girdiğinde onu şiwanın bağırışları karşılamıştı, genç adamın yüzünde tehlikeli bir gülümse oluştu. Engerek şiwanın bacağını sarmıştı bile çoktan yayılmış ağzı ile konuşmaya çalıştı. " yalvarırım al şunu esger" " Aaa çok ayıp ama şiwan insan hiç arkadaşına şu bu der mi ayıp valla" barışın alayvari ve sert sesi doldurmuştu mağarayı. " Al şunu esger allah aşkına al şunu" " Sen Allah bilir misin be puşt. Siz sadece yalvarmayı bilirsiniz" Barış her kelimesinin ardından bir yumruk indirmişti şiwanın yüzüne Şiwan gözlerini açabildiği kadar açmış kafasını olumsuzca iki yana sallıyordu. Onların konuşması arasında engerek bacağın dağlanmış yerini ısırmıştı o anda şiwan dan küçük bir inilti yükseldi. Barış gülerek engereği dikkatlice aldı yerden ve mağaranın dışına saldı. " Beş dakika içinde bütün kanın pıhtılaşarak kalbin atmayı bırakacak ve sen bunların hepsini hissedeceksin şerefsiz.. Kendi kanında boğul puşt ." arkasını dönerek mağaradan çıktı. Mağarada ise şiwanın sesleri yükselmeye başlamıştı. Günümüz İlay duydukları ile adeta şaşkına dönmüştü soğuk birisi olarak gördükleri barış aslında ne çok şey yaşamıştı da bu hale gelmişti. " Ama bu yaptığın görevden ihraca giriyor." Barışın sağ dudak kenarı hüzün ile yukarıya kıvrıldı. "Bora Yüzbaşı şiwanı aldığım gün albaya bir teğmeni kaçan teröristi yakalaması için emir verdiğini söylemiş. Böylelikle sadece telsiz kapatma ve şiwana yaptıklarımdan dolayı rütbe yükseltmeme cezası verildi." ilay anladığını belirtircesine kafasını salladı. " Peki bu 4 yıldır alkım ile hiç konuştun mu ?" Barışın yüzündeki hüzün gülümsemesi gözlerinde ki acıya karışmıştı ve başını olumsuzca sağa sola salladı. " Eğer onun sesini yada onunla ilgili en ufak bir haber duysaydım asla kendimi tutamaz soluğu onun yanında alırdım ve kendime verdiğim zarardan daha fazlasını ona verirdim." Barış içinde tutuğu her şeyi başkasına anlattığı için biraz da olsa rahatlamış görünüyordu. " Belki bir gün hiç beklemediğin bir anda karşılaşırsınız barış" " Alkım ve ben artık imkansızız be ilay, hangi kadın seni seviyorum dediği, kucağında şarkılar söyleyerek uyuduğu gecenin sabahında terk edildiği adama geri döner." " Bizim işimiz imkansızlık teğmen unutma zoru başarırız da imkansız biraz zaman alır bizim için" İlay konuşmayı bitirdiğinde ay neredeyse gökyüzünü terk etmek üzereydi. Bir kaç dakika daha sessizce oturdular orada ardından ilay yerden kalkarak yürümeye başladı barışta onu takip etmiş karakolla geçmişlerdi. Sessizce onlara verilen yatakhaneye gidiyorlardı ta ki ilay'ın omuzuna çarpan birisine kadar. Genç kadın yavaşça başını uzun boylu adama bakabilmek için kaldırdı ve gördüğü bir çift siyah göz ile duraksadı yüzünü puşi ile kapattığı için sadece gözlerini görmüştü ilay, adam sakince ' kusura bakmayın ' diyerek yanından geçti, ilay kendine geldiğinde arkasını dönmüştü ama gizemli adam sert ve hızlı adımları ile çoktan karanlığa karışmıştı. Hiç görmediği bu gözlerin bakışları kalbini neden hızlandırmıştı ki. Alkımın yaşadığını siz yaşasaydınız tepkiniz ne olurdu merak ettim? Peki barışın yaşadıkları.... İlay'a çarpan kimdi dersiniz.. Birde KEHREBAN'A Instagram sayfası açmayı düşünüyorum takip eder misiniz? KEHREBAN'DA başka neler okumak istersiniz? 
|
0% |