Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left4.
Bölüm
keyboard_arrow_right
@gamzzeeli
Keyifli okumalar.
..

İpek böceğimin teklifini kabul ettikten sonra yine saatlerdir süren düşünme aşamasına geçtim.
Her şey iyi güzel de peki tekrar onunla karşılaşırsam ne yapacağım? İşte cevabını veremediğim sorulardan bir tanesi.
Hadi her şeyi geçtim ben nasıl diyeceğim canavarlarıma "hoop bir karar aldım, sizin düşünceleriniz benim için önemli değil, ben sizin annenizim, ben ne istersem o olur!" mu diyeceğim. Yapamam ki ben bunu onlara, onları her şeyden, herkesten korurken, onlara zarar veremem. Canavarlarıma dürüstlüğü, doğruluğu, kendi haklarını savunmayı, fikirlerini savunmayı öğretirken onlara söz hakkı tanımamış gibi yapamam. Her ne kadar şu an kendimi kandırıp teselli etmeye çalışsam da sonuç belli aslında.
Benim canavarlar Türkiye'ye dönmeye dünden razı.

Sessizliğin artık bana huzur vermediğini fark ettim. Artık benim hayatımda sessizliğe yer yok, benim kahkahalara, fısıltılara ihtiyacım var. Canavarlarım doğdu sanki benim de yaşamak için bir sebebim oldu. Onlar ağladı sessizlik yok oldu, onlar güldü sessizlik hiç oldu, onlar konuştu sessizlik masal oldu.

Yani benim bir an önce bu sessizlikten kurtulmam gerek. Beynim bu düşünceyi kabul edip hemen atağa geçmemi sağladı. Önce sabahtan beri üstümde bulunan sabahlığımı çıkardım. Bir yandan da kendime hayret ettim. Ben nasıl fark edememiştim, üşüdüğümü, hatta yavaş yavaş burnumun akmasını, hastalanma belirtilerini ve hatta titredigimi.
**
Sıcak bir duşun beni kendime getireceğini bildiğim için ilk işim duşa girmek oldu. Duştan çıktıktan sonra bir yandan saçlarımı kuruturken bir yandan telefonumu elime aldım. Canavarlarımın öğretmenleri Seda hanımdan gelen cevapsız aramalar yazısını görünce saç kurutma işlemine ara verip endişe içerisinde tekrar geri aradım.

Çalıyor, çalıyor, çalıyor.

"Alo Seda hanım bir sorun yok değil mi? Ca... Çocuklarım iyi mi? Bir şeyleri yok değil mi? Konuşsanıza Seda hanım!" ben tek nefeste bunları dile getirirken bir yandan dolapları hızlı hızlı karıştırıp bir yandan duştan önce yatağın üstüne hazırladığım şu an elimde bulunan iç çamaşırlarımı giymeye çalışıyordum.

"Esmeray hanım sakin olun sadece her zamanki gibi üçüzleriniz kavga etti. Büyütülecek bir şey yok. Ama bir sorunumuz var kavga ettikleri çocuğun aileleri şikayetçi olacaklarmış, gelip bir el atın isterseniz. Üstelik onlar yabancı, bilirsiniz yabancılar her zaman daha fazla sorun çıkartırlar, yani benim şimdiye kadar gördüğüm yabancılara dayanarak söylüyorum."
"Tamam ben hemen geliyorum. Siz onları oyalayın.

"Merak etmeyin, bekliyoruz biz sizi."

**


Telefonu kapattıktan on beş dakika sonra hazırlanıp evden alel acele çıktım. Amcamın hala eve gelmediğini fark ettim. Düşünceli adam Vesselam. Babam olsa hayatta böyle bir incelik yapmazdı. Babam deyince onu çok özlediğimi fark ettim. Dile kolay tam tamına dört buçuk sene oldu onu görmeyeli.
Arabama atlayıp son gaz yola devam ettim. Özellikle yurt dışında olduğumuz için bazı yerlerde hız limitinin olmaması kreşe çabuk gelmemi sağladı.



**


Bir insan günde kaç kez şok yaşar, sanırım ben bunun canlı örneğiydim. Hala da çıkabilmiş sayılmam ama neyse. Geldiğim andan itibaren olduğu gibi bir kez daha sordum Aycan'a.

"Kızım! Annecim! Tamam kız İlkay'a gülümsemiş olabilir ama sen niye kızın saçını çekiyorsun bitanem! Yani olabilir gülümseyebilir a-"

Aydan sözümü yarıda keserken bir yandan kollarını çiçek olma hareketi yaptı, sağ ayağı ile de yerde şıp şıp diye ses çıkarttı.
"Gü-lüm-se-ye-mez. O kız BENİM üçüzüme gülümseyemez. Anne gülmesin ya çok çirkin gülüyor.
Aydan ve İlkay ise Aycan'ın bu tatlı ve birazcıkta çirkef hallerine gülmekle meşgullerdi.
Taa ki saçı çekilen kız lafa atlayana kadar.

"Sensin çirkin."

Aydan lafa atladı.
"Bana bak! Düzgün konuş. Iıhm ağzını burnunu kırarım senin ona göre."

Biz Seda hanım ile tekrar bir kavga çıkmasını önlemeye çalışırken sarı cadının annesi lafa atladı.
"Kim kimin ağzını kırıyor! Küçük! Benim kızım hakkında düzgün konuş!"

Benim kızıma hadsiz birinin haddini bildirmeye çalışmasıyla ben lafa karıştım.
"Birinci olarak benim kızıma kimse Küçük diyemez! İkincisi sende bir annesin çocuğunu kavgadan ayırmak yerine gelmiş kızıma sataşıyorsun. "

Seda hanımın olayın daha fazla uzamaması için polisi aramasıyla kavgamız sona erdi.
**
"Evet! Sizi dinliyorum canavarlar! Bana hemen kreşte yaptığınız saçmalığı açıklıyorsunuz! Hemen!"
Polisler geldikten sonra ifadeler alınmış, karşı taraf şikayette bulunmayınca bizde ilk önce kreşteki dağınıklığı toplayıp sonra eve dönmüştük. Şimdi de ben salonda üçlü koltukta oturan canavarlardan hesap soruyordum.
"Anne, ya ben ne yapayım? İlkay'a gülmeseydi o kız."

"Annecim niye güldü peki kız?"
"Babamız yok diye! İlkay dedi ki babalar öyle bir şey yapmaz. Hemen dalga geçti, senin baban yok ki diye. Ben saçını çekerken Aydan da kafasına yastık fırlattı. Ohh olsun o sarı cadıya."
Sustum. Sadece sustum. Bir gün mutlaka böyle olacağını biliyordum ama benim attığım adımın bu kadar üzüleceğime yol açacağını bilmiyordum.

Babam geldi aklıma, bir gün dedi ki bana "Hayatta attığımız adımlara dikkat etmeliyiz. Onlar bizim hayatımızı yönlendirir. Her attığımız adımın iyi veya kötü bir sonucu vardır; ve iyi veya kötü bu sonuçlara katlanmak zorundayız."
Bana göre sonuç belli değil. Karmakarışık... Hem iyi hem kötü...
İyi tarafı; üç tane evladım oldu. Kötü tarafı; hem ailemi kaybettim, hem de ülkemi terk ettim.
Sessizliği bozmak için konuştum.

"Hazırlanın! Türkiye'ye dönüyoruz!"

"Oha"

"Olllley"

"Yok artık"

Şaşırma ve sevinç nidaları havada uçuşurken Aycan koşarak bana sarıldı.
Öperken bağırdı.
"Yaşasın! Yaşasın! Ya-şa-sın!"
"İpek teyzeniz bir karar aldı biliyorsunuz ki. Bana da Türkiye'ye beraber dönme teklifi sundu. Bende kabul ettim. Bugün kreşten kaydınızı sildirdim. En kısa zamanda gidiyoruz buradan."

Beni pür dikkat dinleyen canavarlarım koşarak odalarına gittiler.
Aydan ise gitmeden önce şu sözleri fısıldadı.

"Her şey çok güzel olacak."


..


oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
modal aç
modal aç
modal aç