Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.BÖLÜMM

@gece.nerminbasturk

Denizlerden gelen satırları dinledi Alicia. Dalgaların arasında, yazılmış gizli şiirleri buldu. Saklanmış bir kuytu köşeye, ona kendi hislerini yazma isteği veren balıkların fısıltılarını dinledi. “Yaz.” dedi balıklar. “Şuan da içinde hissettiğin duyguları yaz. Çünkü sen gitsen dahi kağıtların hissettiklerini hatırlatacak. Birlikte geldiğiniz bu deniz kıyısını yaz. Bizi yaz. Bu gece, senin çıktığın tüm bu yolculuğa şahitlik yapan gökyüzünü yaz.”

Balıklar sustu sanki. Dalgalar kıyıya çarpmaya devam ederken sanatçı kişiliğe sahip bu iki kişi, geldikleri deniz kenarında kumların üzerine oturmuş, kendi içlerindeki sesleri susturmaya çalışıyordu. Biri, içindeki notalara dur demeye çalışırken diğeri yazma isteğini durdurmaya çalışıyordu. İkisi de tek kelime etmeden öylece karşıdaki kıyıya vuran dalgaları izliyordu.

Başını yanına doğru çeviren ilk Gabriel oldu. Konuşmak istedi ama elleri terliyordu. Tedirgindi. Onu tanımak istiyordu ancak söze nasıl girmesi gerektiğini bilmiyordu.

“ Sen...” dedi. Sustu. Dili bağlandı. Alicia başını sola çevirip Gabriel’e baktığında Gabriel başını önüne doğru çevirdi. Utandı. ‘ Erkekler utanır mı? ‘ derler. Ama Gabriel o erkeklerden değildi sanırım. Utanmakta insani duygulardan biriydi. Ancak maalesef ki dünyadaki erkekler üzerine insani duygularını göstermemeleri, bunun “ erkekçe “ olmadığı öğretildi. Alicia, Gabriel’ in insani duygularını göstermesinin onu ne kadar gerçek kıldığını fark etti. Bu Alicia’ yı gülümsetti. Gabriel başını önüne eğdi. Saçları, gözünün üzerine doğru düştü. Şimdi yüzü daha az görünüyordu.

Alicia yüzünde ki gülümsemeyle “ Karadut ‘u sever misin?” diye sordu. Duyduğu soruya rağmen başını yana çevirmedi Gabriel. Hala utanmış ve gergin hissediyordu. “ Evet. “ duraksadı. “ Severim ama neden böyle bir soru sordun ki? “ dedi.

Alicia, O’nun uzun -gözlerinin önüne kadar değen -gür, siyah,dalgalı saçlarını inceledi. Ne kadar parlaktılar.” Ay kadar güzel.” diye düşündü. Yüzündeki gülümseme gitti.

“ Çalıştığın mekanın adından dolayı. Belki o sebeptendir diye düşünmüştüm.” Önüne döndü. Şimdi utanma sırası ona geçmişti. Saçma bir konuşmayı başlattığı için kendini ahmak gibi hissetti. “ Saçma bir soruydu farkındayım.” Dedi.

Gabriel başını Alicia ya çevirdi. “ Hayır saçma değildi. Düşüncelerin neden saçma olsun?” kızın ne yapmaya çalıştığını anlamıştı. Yavaş yavaş içinde hissettiği utanç duygusundan sıyrıldığını hissediyordu. Yüzüne kocaman, çok içten bir gülümseme yerleşti.

“ Ne yapmaya çalıştığını biliyorum. Üzgünüm...ben düzgün bir konuşma yakalayamadım. Ne sormak istiyorsan sor, konuşmak istediğin şey neyse konuşalım. Çünkü ben utanıyorum. Buraya gelene kadar konuşmak istediğim çok fazla şey vardı. Ama senin yanında elim ayağım dolanıyor ve yapmamam gereken hatalar yapabilirim. Yeni tanıştık ve hakkımda yanlış düşünmeni de istemiyorum.” Dedi. Dürüstçe içinden geçenleri ifade etmek, sosyal hayatı sağlıklı her bireyin yapması gereken şeydi.

Alicia Gabriel’e baktığında hissettiği bütün utanmışlık hissi gitti. Nasıl oluyordu en ufak bir fikri yoktu. Ama yanındaki adamın, kendisini ne söylerse söylesin yargılamayacağını hissetti.

Konuşmadan birkaç saniye boyunca sadece bakıştılar. Daha sonrasında Gabriel, Alicia’nın yanındaki sol yanından, onun önüne geçti. Dizlerini karnına doğru çekip kollarını etrafında sardı ve parmaklarını birbirine kenetledi. Şimdi tam karşı karşıya birbirlerinin gözlerinin içine odaklı biçimde oturuyorlardı. Gabriel yüzündeki gülümsemesi hızla büyürken bakışlarını yere doğru çevirdi. Başı yere eğilmemişti sadece gözleri aşağıdaydı.

Kirpikleri , ayda kaybolan bir mücevher gibiydi. İmkansız derecede güzel. Baktıkça daha çok bakası geliyordu Alicia’nın. Yüzünde istemsizce bir gülümseme oluştu.

“ Sen? Sen sever misin Karadut’u ? “ dedi Gabriel.

“ Severim. “ Genç adamın gözleri, kızınkileri buldu. Yüzündeki kocaman gülüşü hala yerinde duruyordu. Kız, adamın yaptığı gibi dizlerini karnına doğru çekip parmaklarını bacaklarının etrafında birleştirdi. Heyecanlı bir ses tonu vardı. “Çocukken hep ağaçlardan toplar üstümü başımı kirletirdim. Hiç bir zaman temiz bir şekilde meyve yiyen bir çocuk olmadım. Annem çok kızardı ağaç tepelerine çıkmama. Düşmemden korktuğu için sonrasında hep kendi toplamaya başladı.” Diye devam etti. Adam kızın gülen dudaklarına, çocuksu bir heyecanla konuşurken kırpıştırdığı kirpiklerine baktı. Kız farkında mıydı bilmiyordu Gabriel. Ama kız kirpiklerini kırpıştırdıkça gözleri, kutup yıldızı gibi parlamaya başlıyordu. “ İzle beni “ der gibi bir aura yayılıyordu etrafa.

“ Çok güzelsin.” Diye fısıldadı genç adam. Ama kız duymamıştı son cümlesini heyecanla anlatırken. Genç adamın gülümsemesi yavaşça yüzünden silinirken, kız “Keman çalmaya ne zaman karar verdin ?” diye bir soru yöneltti.

“ Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum bir şeydi. Sadece bir kişi bile olsa müziğimi duyurmak istedim.” Yüzünde tekrar bir gülümseme peydah oldu genç adamın. “ Aslında babam kemancıydı benim. Onun gibi olmak istedim de diyebiliriz. Yani onun izinden gittim.” diye devam etti.

“ Baban kemancı mıydı? Ne kadar güzel.” Dedi Alicia hayranlıkla. “ Ama neden kemancıydı dedin? Keman çalmayı bıraktı mı ? “

Gabriel soruyu cevaplamadan önce bir süre sustu. Birkaç saniye birkaç yıl gibi gelmişti genç kadına. “ Patavatsızlık ettim.” diye düşündü.

“ Benim babam ben bebekken öldü. Onu hiç tanıyamadım. “ dedi. Aldığı cevapla beraber buz dağına çarpmış gibi hissetti Alicia. Sorduğu soru dolayısıyla büyük bir pişmanlık hissediyordu. Ama Gabriel gülümsemeye devam etti. Kendisiyle ilgili özel bir şeyi karşısındaki kıza söylemekten çekinmemişti . Sadece onunla konuşmak istemişti. O'nun kendisini kötü hissetmesini istemedi.

Ellerini birbirine çarpıp “ Heyy neden gülümsemen düştü? Yoksa yıldızlar gülümsemeni mi çaldı? “ dedi. Sağ elinin işaret parmağı ve baş parmağıyla kendi dudaklarına götürüp ‘gülümse’ işareti yaptı. “ Gül lütfen. Kendini kötü hisset diye demedim sana bunları. Bil istedim sadece.”

Alicia tebessüm etti. Fakat kendisini kötü hissetmeye devam ediyordu. “ Üzgünüm.” Dedi.

“ Ama sorumu cevaplamadınız hanımefendi.”

Gabriel Moris ışıl ışıl gözleri ve sıcakkanlı ruh haliyle sahip olduğu ve olmadığı her şeye şükretmesini bilen, iyi bir müzisyendi. Karşısındaki insanın, kendisini kötü hissettiğini anladığında ona çılgınca şakalar yapar, güldürmek için her yolu denerdi. Ancak o anda sorduğu soru moral düzeltmekten çok daha fazlasıydı. Gerçekten de kızın gülümsemesinin, yıldızların kıskanacağı kadar güzel olduğunu düşünüyordu. Sadece bu düşüncesini şakaya vurarak belirtmişti.

Kızın bu evrenden olamazmış hissi veren güzelliği olduğunu hissediyordu. Halbuki dışarıdaki bir insana sorsalardı belki de o kadar güzel bulunmazdı Alicia. Evet güzel bir kızdı. Ama ondan çok daha güzelleri vardı. Alicia Clark’ı eşsiz hale getiren kızın görüntüsü müydü? Yoksa Gabriel Moris’in, başka hiç kimsenin göremediği o güzelliği gören gözleri mi?

“ Ciddi olarak sorduğunu düşünmemiştim.” Dedi Alicia. Parmaklarıyla oynamaya başladı.

Gabriel bunu fark etti. “ Gergin misin?” diye sordu. Alicia parmaklarıyla oynamaya devam ederken,

“ Değilim. Aslında ne hissettiğimi bilmiyorum. Şuan da saçmalıyor olabilirim. Yanlış bir şey söylersem uyar. “ diye cevapladı. Genelde insanların yanında kendisini güvende hissetmediği için doğal davranamazdı. Fakat Gabriel’ e bir şey anlatmasına gerek yoktu. O çoktan anlamıştı. Belki de onu gerçekten anlayan bu zamana kadar ki tek kişi o oldu. Gabriel de aynı süreçlerden geçmemiş miydi? Müziğine , kemanına sığınmamış mıydı hiçbir yerde kendi gibi hissedemediği için.

Gabriel dizlerinin üzerinde kalktı ve kıza biraz daha yaklaştı. “ Şimdi elini tutacağım. Eğer rahatsız olursan bunu belirtmekten çekinme. “ dedi ellerini uzatıp kızın ellerini tutmadan önce. Bakışları kızın gözlerinin içine içine bakıyordu. En ufak bir rahatsızlık belirtisinde ellerini kızın ellerinden çekecekti. Çünkü Gabriel Moris, bir kadına onun izni dışında dokunmanın ne kadar uygunsuz olduğunu bilecek kadar bilinçli bir adamdı. Ama kız hiçbir tepki vermedi. Konuşmasa da karşısındaki kişinin onu anladığını hissetti. Gabriel gülümsedi. Kızın ellerini tutuşunu sıkılaştırdı.

Dokunuşu, art niyetli değildi. Belki de daha önce hiç bir erkek Alicia Clark ‘a bu şekilde dokunmamıştı.

“ Sen yalnız değilsin. Ve yanlış olan bir şey de yapmadın. Hepsi bir deneyimdi. Yeni tanıştığımızı biliyorum ve seninle ilgili bilmediğim çok şey var. Ama şunu biliyorum ki geçmişte sana böyle hissettiren insanlar olmuş olması, senin değersiz olduğun yada sürekli hata yapan biri olduğun anlamına gelmez. Söylediğin yada yaptığın her şey için üzgün hissetmen gerekmiyor. Benim yanımda, kendinden utanmamalısın. Seni, sen yapan özelliklerin neden saçmalık olsun ki? Ben...seni tanımak istiyorum Alicia. Lütfen seni tanımama izin ver.”

Alicia Clark bedeninin titrediğini hissetti. Ancak İçinde bir yerlerde kör bir alev harlanıyordu. Sıcacık hissediyordu. Gabriel sıkı sıkı tuttuğu ellerin titremeye başladığını fark edince “ Ellerin titriyor üşüyor musun? “ diye sordu. Alicia, hayır anlamında başını salladı.

Fakat Gabriel, kızın ellerini tutarken ayağa kalkıp kızında kalkmasını sağladıktan sonra tutmuş olduğu elleri bıraktı.

“ Saat geç oldu. Seni eve bırakayım.” Dedi.

“ Peki. “ aralarındaki konuşma kıvılcımı Alicia’ nın son söylediğiyle beraber gitti.

Yol boyunca tek kelime bile konuşmadan yürümeye devam ettiler. Yolu gösteren Alicia nın adımlarıydı. Gabriel, kıza adresini sormamıştı. Sadece kız nereye giderse gitsin, onun yanında eşlik etmişti.

Evinin olduğu sokağa geldiklerinde genç kadın sağ elinin işaret parmağıyla gösterdi. “ İşte ilerideki bina-“ sözünü tamamlamasına izin vermedi Gabriel Moris.

“ Bana evinin yerini gösterme “ dedi. Yüzünde varla yok arası bir tebessüm oluştu. “ Bana evinin yerini gösterme Alicia. Yeni tanıştık ve beni tanımıyorsun. Yabancı birine evinin adresini verdiğin için sonrasında kendini güvensiz hissedebilirsin. Kendini evde güvende hissetmeni isterim. “ diye devam etti. Gabriel Moris, Alicia Clark'ın eliyle gösterdiği yere bakmamıştı. Gözleri, sadece kızınkilere odaklıydı.

Evet. Tam olarak buydu. Gabriel Moris, genç bir kadın yalnız yürümesin diye ona gideceği yere kadar eşlik eden ancak kendini güvende hissetsin diye asla tam anlamıyla adresi öğrenmeye yeltenmeyen, nazik bir adamdı.

Alicia Clark yirmi beş yıllık hayatı boyunca, belki de ilk defa bu kadar ince düşünceli bir adamla karşılaşmıştı. Aslında Gabriel’ in yaptıklarında abartılacak bir şey yoktu. Zaten olması gereken davranışlar; yozlaşmış insanlar tarafından göz ardı edildiğinde gerçek insani davranışlar sergileyen birini gördüğünde toplum, bunu tuhaf bulur yada altında başka bir düşünce arardı. Ama aslında bu, tam olarak olması gereken şeydi. Bir erkeğin yada bir kadının yeni tanıştığı birinin evine gitmeye çalışmaması yada adresi tam olarak öğrenmemesi normal olandı. Bir insanın, başka bir insana izni dışında dokunmaması gerekirdi. Ona dokunacağı zaman, karşısındaki kişinin iznini alması gerekirdi. Bu olması gerekendi. Fakat maalesef ki dünyadaki insanlar, bu insani değerleri yitirmeye başlamıştı.

Gabriel’ in elleri karıncalanıyordu. Alicia Clark’ın çok güzel kahverengi saçları vardı. Ve Gabriel tutkuyla mücadele ediyordu kendi zihniyle. Kızın uzun dalgalı saçlarıyla oynayabilecek bir konumda olabilmeyi isterdi. “ Saçlarının güzelliğini görseydi kemanım, seni kıskanırdı üzerine müzik yapamadığı için.” diye içinden geçirdi.

Gabriel Moris bir büyünün etkisinden çıkmış gibi dalgın, gözlerini kapatıp açtı. Bilseydi karşısındaki kızında kendisiyle aynı düşünceler içerisinde olduğunu bu kadar utanmış hisseder miydi?

“ Kaç yaşındasın ?” diye sordu kız. Gabriel gülümsedi. Dişleri görünür cinsten bir gülümsemeydi.

Kız, yetenekli bir ressamın ellerinden çıkmışçasına muhteşem olan kirpikleri inceledi bir an. O kirpiklerin arasında yer alan gözlere baktı. Yine, yeniden ‘ Ne kadar güzel gözleri var.’ Diye düşündü Alicia. Kahverengi...

Hiçbir tanımla adlandırılamayacak kadar güzel olan kahverengi gözler...

Tam karşısındaydı Gabriel. Işıl ışıl kahverengi gözleri ve içini sıcacık eden gülümsemesiyle Alicia ‘nın kalbinde yerini oluşturmaya başlamıştı. O saatten sonra, belki de yazılan her satır da ondan izler olacaktı.

“ 27 yaşındayım. “ dedi.

“ Neredeyse aynı yaştayız. Benden iki yaş büyüksün. “ dedi genç kadın.

Gabriel Moris başını yere eğip iki elini önünde birleştirdi. Yüzünde artık öncekine kıyasla daha küçük bir gülümseme vardı. Huzur vaat eden gülümsemesiyle “ Neredeyse...” dedi.

Başını kıza doğru çevirip “ Yarın ...” devam edemeden sözünü tamamladı Alicia “ Yarın, yine aynı yerde” dedi.

Gabriel Moris başını sola yatırdı. Bir erkeğin hareketleri bu kadar zarif olabilir miydi?

Her hareketini ilgiyle takip eden Alicia yüzünden okunan hevesle: “ Her gün çalıyor musun? “ diye sordu.

Sorulan soruyla ne kastedildiğini anlayan adam: “ Her gün değil. Ama artık her gün çalacağım.” Dedi. Ve içinden “ Sen dinlersin belki diye” cümlenin devamını getirdi. Ancak bunu kız hiç duyamayacaktı.

“ Geleceğim. “ dedi kız.

“ Bekleyeceğim.” Dedi adam.

“ Ben eve gidiyorum. “ dedi kız. Başını ‘tamam’ anlamında salladı adam.

Elleri önünde birleştirilmiş, kız evine doğru yönelirken o da arkasını dönmüş kendi yoluna gidiyordu. Aniden “ Bekle.” Diye seslendi kız. Kızın sesini duyduğu an başını arkasına çevirdi adam. “ Bir şey söylemeyi unuttum. “ diye devam etti kız.

Gittiği iki adım yolu da koşup adamın yanına geldiğinde dudaklarının kenarları gökyüzüne ulaşacak kadar güldü. Sağ elini adama doğru uzatıp “ Ben de seni tanımak istiyorum Gabriel.” Duraksadı. Derin bir nefes alıp “ Bunu söylememiştim. Bil istiyorum. Bunu sana söylemek istedim. Bende seni tanımak istiyorum.” dedi.

Adam şaşırmış, önünde kendisine uzatılan ele baktı. Heyecan içinde su olup akarken kızın kendisine kıyasla küçük olan elini tuttu. Dili tutulmuştu. Bir şey söylemedi. Söyleyemedi.

Ama öyle bir gülümsemişti ki. Mutluluğu yüzüne yansımıştı. Kız, adam hiçbir şey söylemese bile onun söylemek istediklerini de anlamıştı. Kız elini çekip gitmeden önce adamın önünde reverans yaptı. Eski bir film karakteri gibiydiler şimdi. Gabriel Moris de reveransa karşılık verdi.

“ Ben gidiyorum. Yarın yine aynı yerde. “ dedi Alicia Clark.

“ Söz verdin. Artık tutmak zorundasınız.” Dedi Gabriel. Her zamanki gibi söze sen diye başlayıp siz diye bitirmişti.

Başını yere doğru eğip gözlerini kapattı. Siyah, dalgalı, uzun saçları gözlerinin önüne düştü. Gözlerini açıp kıza son kez baktı. “ Unutma!” dedi.

O gece onların son konuşması bu şekilde bitti. Ne kız sözünü tutabildi ne de Gabriel gelebildi. Çünkü sonraki bir hafta boyunca Gabriel Moris ortadan hiç bir iz bırakmadan kaybolmuştu.

UNUTMA’ DA Kİ Şiirlerden satırlar

UNUTMA BENİ

Söylemeyi istediğim her şeyi söyleyemeden, gitme.

Demek isterdim.

Unutma beni, diyebilmeyi isterdim.

Şiir bitti. Hayal edilen tüm güzelliklerin de olduğu gibi ardında hiçbir iz bırakmadan gitti. Yeni satırlar mürekkep boyası gibi dağıldığında kağıtların arasına, sayfaların içinde ki yeni notalar yansıdı gökyüzüne. Belki bir gün yazılan şiirlerin anlamını hissederiz en derinden. Başka bir gün de yeni satırları keşfetmek dileğiyle.

DEVAM EDECEK

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%