@gececik_65
|
Keyifli okumalarr Kararsızlık ne peki? Ya da çaresizlik? Kafa karışıklığı.... Şu an beynimin içinde olan üç farklı duygu. Hangisiyle başa çıkmalıyım ben? Anneme bir şey olmasından o kadar çok korkuyordum ki. Beni tek anlayan, her zaman desteğini hissettiren, babamın kabul etmeyeceği hatalar bile yapsam beni koruyan anneme bir şey olmasına ölesiye korkuyordum. Kim ona bir şey yapmak isterdi ki? Tamam kraliyet ailesindeki herkese belli tehditler geliyordu. Ama bunlar sarayın bahçesine kadar sızıp yüzyüze gelen tehditler değillerdi. Şu anda kafamda bu düşüncelerle odamda depoya gitmek üzere hazırlanıyordum. Saat gelmek üzereydi. Herkes beni uyudu sanacagi ve kimsenin odama girmeyeceğini bildiğimden rahattım. Simsiyah savaşçı gibi giyinip belimdeki kemere de bıçağımi koydum. Saçlarımi davette topuz yaptırmıştım ama şimdi o topuzu çözmüştum. Düz saçlarım dalgalanmisti ve çok güzel görünüyordu. Üstüme pelerinimi de alınca hazırdım. Leo'ya hazırım harekete geçiyoruz işaretini vermek için kapıya sessizce iki kere tiklattim. Oda hemen harekete geçmiş ve beni kısa sürede güvenli bir biçimde saraydan çıkarmıştı. Kâh yürüyerek kâh koşarak deponun önüne varmıştım. Leo sarayda bırakmıştım. Bir sıkıntı olursa beni idare etmesi daha kolay olurdu. Deponun önünde karanlıkta beklerken. Tahta kapı açıldı ve bir kadın yanıma geldi. Benim gibi simsiyah giyimli, saçları iki balıksırtı örgüyle tutturulmuştu. "Gece'nin ışığı hoşgeldin. Buradan." Diyerek kapıyı eliyle kapıyı gösterdi. Bana Gece'nin ışığı demesine kızmıştım. Ne kadar pelerinin sapkasindan yuzum gözükmesede biri taniyabilirdi. Kapıya tereddüt ile bakarken ani bir cesaretle içeriye adım attım. Deponuun içi bom bostu. Sadece köşesinde bir koltuk ve kitaplık vardı. Kitaplık şaşırtıcıydı. Bir örgütün kitap okuyacağını sanmıyordum. Adımlarımı kitaplığa atıp büyük kitapligi duvardan uzaklaştirdim. Altında eski bir gazete kağıdı çıktı onu da kaldırınca büyük bir kapi. Aslında kare birseydi ama aşağıya açıldigina emin olduğum için kapı demek daha iyiydi. Arkamdaki kadın şaşkın gözlerle bana bakarken benim ona döndüğümu anlayınca bakışlarını toparladı. "İniyorum buradan." Deyip kapıyı kaldırdım ve içerideki merdivene adım attım. Tek tek basamakları inip zemine ulaşınca arkamı döndüm ve gördüğüm manzara değişik gelmisti. İçerdeki siyah maskeli adamlar ve iki kadın daha vardı. Onlarla anlamsızca bakisikirken bir adamın gözleri dikkatimi çekmişti. Koyu kahve bir çift göz neden tanidiklik hissiyle doldurmuştu içimi? Onun gözlerine bakarken oda bana bakıyordu. İçerdeki sesizligi masanın arkasında duran adam öksürük sesiyle bozdu. "Gece'nin ışığı sensin demek. Namını bütün Etna gibi bizde duyduk. Lakin sen bizi duymamissindir. Biz daha çok ülke sınırı caliyoruz normal." Kahve gözlü maskeli adam bana bunları söylerken bir yandan oturduğu koltuktan kalktı. Tam önümde durup elini uzattı. Sesi bile tanıdık gelmişti. Nerden tanıyordum acaba? "Gölge örgütünün kurucusu ve lideri Yeloğlu." Bir eline bir ona bakarken sonunda karar verip elini sıktım. "Yeloğlu lakabin değil mi? Gercek isimleri ne zaman söylüyoruz? Çünkü ben daha gerçek ismini bilmediğim bir adama ve örgütüne inanmam. Yardım işi de çöp olur." Net bir şekilde söylediğim şeyler karşısında gözleri parildadi. Niye parildamisti ki? Yüzünün burnuna kadar olan kısmı maskeyle kapalı olduğu için mimiklerini tam olarak cozemiyordum. Arkadan bir ses geldi. "Ne yardımı? Asıl yardımı biz yapıyoruz ona? Düzgünce anlatmadiniz mi Gece'nin ışığına." Diyerek bana ima yapınca yüzüm saniyker içinde sertleşti. Ne demek asıl yardımı biz yapıyoruz? Neler dönüyordu burda? Beni tuzaga mi düşürmüşlerdi? Elimin hala karşımdaki adamın elinin içinde olduğunu fark etmemle çekmem bir oldu. "Ne demek bu? Beni tuzaga mi dusurdunuz yoksa" diyerek iki adım geriledim. "Aferin lan. Onun için çağırdık zaten Gece'nin ışığını." Başka bir ses daha konuştu. "Yav kardeşim bir sussana sen. Yeloğlu konuşacak işte." Hâlâ tereddütle onumde duran insanlara bakarken elim kendimi koruma iç güdüsüyle kemerimdeki bıçağa gitti. Bununla beraber hepsi hızla bıçaklarıni çekip liderlerinin yanına geçtiler. Karşımda 13 kişi vardı. İkisi kadın, biri lider olmak üzere 13 kişi. Koyu kahve adam bana bakarken ben gözlerimi hepsinin üstünde gezdirmistim. En son yine onda durunca bakışlarimiz kesişti. "Elini ordan çek sana her şeyi anlatayım yel kızı. Böyle olunca bizi zora sokuyorsun." Yel kizi mi? Benim adım Gece'nin ışığı yanlız hoduk. Ama sözünü dinledim. Haklıydı, tuzak olsa şu ana kadar yaparlardı. Prenses ayaklarına gelmişti sonuçta. Elimi yavaşça kemerimden indirdim. Yeloğlu da arkasına işaret verip bıçakları yerlerine geri sokmalarini söyledi. Aynen dinlediler onu. Sözü saniyesinde yapılıyordu. Aramizdaki iki adımı kapatıp karşımda durdu Yeloğlu. "Ayakta dinlerim dersen sıkıntı yok ama oturmak istersen de yerimiz var." Deyip seçim senin bakışı attı. Burnumdan yavaşça nefes verip arkasında olan büyük masanın sandalyesine oturdum. Örgüt üyeleri bana şaşkınca bakarken bana dönen yeloglunun yüzünde bir gülümseme oluştuğuna emindim. Çünkü gözleri hafiften kisilmisti. Sadece alnimi kapatan pelerinin sapkasini indirdim. Yine çoğu bakış benim bu harektimi sorgularcasina bakarken bazıları umursamadı bile. Yeloğlu masanın karşısındaki büyük koltuğa oturup sağ ayak bileğini öbür bacağının diz.kapagina dayadı. Sağ tarafına iki erkek, sol tarafina iki erkek oturdu. Kizlar benim masanın yan taraflarına gelirken diğeride boş bulduklari her yeri doldurdular. Beklentiyle yelogluna bakarken sonunda konuşmaya başladı. "Evet Gece'nin ışığı seni bir konu hakkında bilgilendirmek için çağırdık aslında. Öğrendiğimize bilgilere göre bir çete anneni öldürmek istiyor. Sonrasında direk olarak tahta göz koymuşlar. Ve bunu sana destek ayağı altında yapicaklar. Biz buna engel olurduk her türlü ama daha güvenli ve dengeli olabilmesj için Gece'nin ışığına ihtiyacımız vardı. Seni aylardır arıyoruz. Kim olduğunu öğrenmek çok zor oldu ama öğrendik. Bu süre zarfında anneni yani kraliçemizi korumak için her turlu şeyi yaptık. Bize yardım edip etmemek senin tercihin yel kızı. Annen söz konusu sonuçta mantıklı kararlar vereceğini umuyorum. Kendim hallederim deyip geçme ama bu bizim bile boyumuzu aştıysa senin hayli hayli aşar." Oturduğu yerden kalktı. Gözlerini gözlerimden cekmezsen tekrar konuştu. "Kararını şimdi de verebilirsin yarında. Yarin buraya aynı saatte gelirsen bizimle olduğunu kabul etmiş olursun. Gelmezsen Gece'nin ışığı kimliği bizde gizli kalır." Arkasını dönüp giderken aklıma takılan soru aniden dudaklarımdan döküldü. "Beni nasıl tanıdınız? Maske ve pelerinim hep yanımda neremi gördünüz de bu prenses dediniz? Merak ettim doğrusu" adımları yavaşlayıp durdu. Arkasını tam dönmedi ama omzunun üstünden bana baktığını fark ediliyordu. "Yanında küçük çocuklar bile olsa, masken takılı, pelerinin her tarafını kapatıyor gibi görünse de gözlerinin ucunu dahi gösterme. Ben tanıdım seni." Madem sorularıma suallerime cevap veriyordu sormaya devamdi. "Neden? Başka ela gözlü insanlar yok mu? Belkide oyuna getirdim sizi? Hı? Ben değilim Gece'nin ışığı başkası. Siz sadece gözlerime bakarak tahmin yürüttünüz, gelip göz korkuttunuz bende içi içine sığmayip geldim. Çünkü masllarda öyle olur. Prenses macera arar. Değil mi Yeloğlu? Hata yaptınız." Son cumlemi üstüne basa basa söylemiştim. Amacım yoktu aslında normal halimdi bu benim. Bütün yolları tek tek sorgulardim. Yeloğlu arkasini dönüp masanın önüne geldi. İki elini masanın üstüne yaslayıp önüme doğru eğildi. Herkesin bize değişik gözlerle baktığını hissedebiliyordum. "Ben hata yapmam Gece'nin ışığı. Sen olduğunu tekte anladım çünkü.." deyip sustu. Gözlerimi yüzümü inceleyip tekrar gözlerime çıkınca görünmese bile dudağının kenarınin kivrildigi kesindi. "Çünkü kimsenin elaları seninki kadar gerçek ve canlı bakamaz." Yaptığı itiraf karşısinda sasirsamda belli etmedim. Sarayda ilk öğrendiğin şeyde buydu. Üzülsün de, kırılsan da, mutlu da olsan saklaman gerekiyorsa saklardin. Yeloğlu dikleşip adımlarını başka bir odaya dkgru attı. Arkasından göz ucuyla baktım. Tekrar önüme dönerken ayaklandim. Herkes pür dikkat bana bakarken adımlarımı merdivene attım. Merdivenin başına gelince beni buraya getiren kadına döndüm. Gözleri ciddiyetle buruluydu. Hafif bı tebessüm ile "Yolu gösterdiğin için sağol" dedim. Pelerinimi kapatıp yeraltindan çıktım. Depodan da çıkınca karanlık, sessiz yerlerden geçerek saraya döndüm. Leo sayesinde yine güvenle odama geldim. Leo yorgunluğumu fark etmiş ve beni yanlız bırakmıştı. Üstümdekileri çıkarıp geceliğimi giydim. Kendimi yatağa atıp bir şey düşünmek istemeden uykuya daldım. Biliyordum çünkü düşünürsem bu gece sabahın olduğunu bile anlamadan gecirecektim. Yeloğlu'nun anlatımından Prenses düşündüğümden bile zeki çıkmıştı. Aniden söylediği sözlerle kısaca afallamistim. Sözlerine değil ama zekasına afallamistim. Böyle bir şey diyebileceğini zaten tahmin etmiştim lakin ilk günden böyle cümle sasirmama neden olmuştu. Güzelliği ile herkesi büyüklerken beni onun yanında zekası ile de etkilemeyi başarmıştı yel kızı. Davette düşmeden önce onu tutarken tuttuğum kişinin prenses olduğunu bilmiyordum. Bilseydim daha profesyonel mimikler yapardım kesin ve bu kadın bunu anlayabilirdi. Onu görmemiş olmam hayatın bana bir şansı olmuştu. Giydiği yeşil elbise ile beline kadar vücudu mükemmel görünmüştü. Kabarık eteği ise ayrı bir hava katmıştı ona. Ela gözleri ile yeşil elbisesi ahenkli bir uyum içindeydi. Yine geçirmiştim aklımdan bu cümleyi 'o naif, nazik görünen kadın nasıl geceleri bir savaşçıya dönüşüp mükemmel derecede iyi dövüşebiliyordu' Dhaa önce güzel bulduğum bir çok kadın olmuştu. Hatta ela gözlü olan bir kadınla da ilişki yapmıştım. Ama dusununce onun gözlerindeki o diriliği hiç birinde bulamıyordum. İçimi bir anda onun hakkında en ince ayrıntıya kadar öğrenme isteği doldurdu. Her şeyini bilmek istiyordum. Her şeyini... Oturduğum yataktan kalkıp balkona çıktım. Etna'nin sınırindan biraz uzak iki katlı geniş bir evde 13 kişi kalıyorduk. Depoda ki 13 kişiyle yani. Elime aldığım bardaktaki bir kaç yudum içkiyi tekte içtim ve önümdeki simsiyah ormana bakmaya devam ettim. Sınırdaki çatışmalari, sözleşmeleri,kanunları devlet ile ilgili her şeyi aklımdan tek tek geçiriyordum o an bir rüzgar esti. Sert ama insanı kendine getiren bir rüzgar... Aynı anda ise ela gozler belirdi sanki karanlığın içinde. Onu ilk gördüğümde de sarayda saçlarını rüzgara karsi açmışti. Ona seslendiğim ismin ne kadar doğru olduğunu tekrardan fark ettim. Yel kızı... Prenses Gloria'nin anlatımından Sabah her zamnaki işlerimi halletmis kahvaltıya inmistim. Klasik bir kahvalti düzeninden sonra tekrar odama çıktım. Hizmetliden kendim için bir çay isteyip odamadaki terasa çıktım. Rüzgar sert estiğinden küçük bir battaniye almıştım. Küçük tekli koltuga oturup kendimi hizmetlinin gelip çayı bıraktığını fark etmeyecek kadar derin dusuncelere daldirmistim. Bütün yollari düşünmüştüm. Her yoldan onlarla olmam gerekiyor gibi geliyordu. Ki zaten mantıklı düşününce de yardım almadan zor yapardım. İllaki yapardım tek başıma ama söz konusu annem'di. Tek bir düşünmeden yaptığım hareket onun canına mâl olabilirdi. Kabul etsem belkide benim düşünmediklerimi düşünürlerdi. Sonuçta bunları bana anlatan onlardı. Aslında yardım etmek isteyen de onlardı. Düşünceler içinde kaybolmusken Darla'nin koluma dokunmasiyla irkildim. Kız da anı irkilmem ile panik yapmıştı ve hemen geri çekilip kendini açıklamaya çalışıyordu. "Prensesim ben.. ben çağırdım ama duymadınız. Korkutmak istemezdim af diliyorum lütfen. Akşam yemeği vakti geliyor. Saatlerdir terasta olduğunuz için merak ettim aynı zamanda da haber vermek için gelmiştim. Özür diliyorum." Sözlerini bitirince ayaklandim. Elimi koluna koyup "sağol Darla. Hem merak ettiğin hem haber verdiğin için. Ve özür dilenicek bir şey yok. Kendini rahat hissedebilirsin yanımda." Küçük bir tebessümle söylediğim şeyler ile oda tebessüm etti. Odamdan çıkıp aşağı yemek salonuna indim. Yine babam dışında herkes yerindeydi. Bende kendi yerime oturunca sessizce beklemeye başladım. Anneme özellikle bakmamaya çalışıyordum. Ona bakarsam ağlayabilirdim çünkü. Masada herkes kendince sohbet ediyordu. Bende sanki onlari dinliyormuş gibi yapıyordum. Babamın gelicegi haberini veren hizmetli geldi. Ardından babam. Alismistim artık onun bu ihtişamli yürüyüşüne. Geçip yerine oturdu bize de işaret verince oturduk ve yemeğe başladık. Herkes konuşmamaya sozlenmis gibi susuyordu. Sessizligi kral bozdu. "Bugün bir haber aldım. Kasrı Ülkesinin prensi Charles seninle evlenmeye talipmiş Gloria." Masadaki herkes bana bakarken babamda pür dikkat vereceğim tepkiye bakıyordu. Bır yandan konuşmaya devam etti. "Yaşının geldiğini, birini bulup hanedani buyutmen gerektiğini söylediler. Onalri gerekli cevabı verdim. Kimse benim aileme karışamaz ama bir yandan da haklılar Gloria. Kasrı hanedani hem Charles ile evlenmenin devlet işlerinde de kolaylık sağlayacağını söyledi. Bunda da haklılar. Seni zorlamak istemem ama devlet için önemli bir şey bu. Ve bu duruma kalbinle değil Etna ülkesinin prensesi, varisi Gloria olarak bakmalısın. Ben evlenmenizi uygun buldum. Henüz onlara bir şey demedim lakin bana bir eş adayı göstermez isen bu gerçekleşir. Zaten Charles'in sana olan hislerini bilmeyen yoktur. Sana harika bakar." Babamdan ilk defa böyle cümleler duyuyordum. Hani ben ne zaman istersem öyle olucakti? Hani? Ben Charles psikopatı ile bir ömrü bırak bir saati zor gecirirdim. Babamın sözleriyle hem verdiği sözü tutmadığı için hayal kırıklığı hem de benim fikrimi sormadan kendine göre bunu onayladığı için sinirle baktım ona. "Ben evlenmek istemiyorum. Özellikle o Charles ile hiç evlenmek istemiyorum. Bir işe de sadece devlet olarak bakmaz mısın baba? Kızını istemediği bir evliliğe razı mi goruceksin gerçekten?" Karışık duygular içinde söylediklerime babam sadece boş gözlerle baktı. "Ben son sözümu söyledim. Gerekirse Etna için." Oturduğum sandalyeden hızla kalktim. Sandalyenin arkasında durup Kralın gözlerime baktım ve çekinmeden bu cümleleri kurdum. " Etna için ha? Etna ne zamandır kendini bu kadar belli edip her şeyiyle diğer ülkelere fark koyup saygı kazanıyor? Hı? Ben soyliyim 15 senedir. Son 5 senede ise büyük yükselişteyiz. Doğru dimi? Doğru... Bu 15 senede kim devlet işlerinde daha ön planda peki? Ben! O toplantılarda ben olmasaydım siz bir arpa boyu yol alamazdiniz. Sana kalsa limanları Kasrı ülkesine veriyordun ya?! Kim engelledi? Ben.. Kim o limanları temizletip, düzenleyip, çalışmaya hazır hale getirip üstüne bir de orda mükemmel ticaret yapmaya başlanmasını sağladı? Ben! Madem Etna'yi bu kadar önemsiyorsun kızının, Gloria'nin da Etna için yaptıklarını unutma olur mu? Baba... İzninizle." Arkamı dönmeden direk odama çıktım. Hızla üstüme yine siyah seyler giydim. Saraydan çıkıp ahıra yöneldim. Leo'nun beni görmesiyle ayaklanip yanıma gelmesi bir oldu. "Leo Kızılı hazırla." Bir yandan yürüyüp bir yandan konuşarak söylediklerimle Leo şaşkınca bana baktı ama hemen toparladı. Kolumu tutup beni durdurdu. "Neler oluyor? Nereye gidiyorsun?" Derin bir nefes verip ona döndüm. "Depoya. Kabul ettiğimi söyleyeceğim." "Emin misin? Her şekilde arkandayım ama hata yapmanı istemem." "Eminim Leon eminim." Ciddiyetimi bozmadan söylemiştim. Sorgularcasina yüzüme baktıktan sonra vazgeçmeyeceğimi anlamış olmalı ki Kızılı getirmeye gitti. Kısa sürede Kızılı getirdi. Tekte atima binerken Leo'nun sesini duydum. "Gelmemi ister misin?" "Seni başka zaman götüreceğim. Onları daha yeni tanıyorum. Ben bir guveneyim sonra benden çok git." "Tamam ama dikkatli ol. Lütfen... Sevdiğim birini daha kaybetmek istemiyorum." Duylanmama neden olmuştu son cümlesi. Hafif bı gülümseme ile "Kaybetmeyeceksin kardeşim. Yemin ederim ki hep birlikte olucaz." Leo da hafifçe gülümseyince atımı şehir merkezine yönlendirdim. Saraydan çıkarken çoğu kişi beni gördüğü için takip edilmediğimi anlamam gerekiyordu. Şehir merkezinde, ormanda, yolda her yerde boş boş at kosturduktan sonra takip edilmedigim tanısına vardım. Deponun önüne gelince kızılı az illerdeki sık ağaçların arasına görünmeyecek şekilde bağladım. Zaten iki ev dışında bu bölgede çok bır yerleşke yoktu. Evler 10 dk uzaklıktaki köyden sonra başlıyordu. Deponun kapısını hafif yumruklayıp birinin burda oldufunu omalra anlatmaya çalıştım. Kapıyı açacağım sıra kapı kendisi açıldı. Gecenki kadın kapıyı açıp beni karşısında görünce boş boş göz kirpistirdi. Ardından kapının önünden çekilip geçmem için yol verdi. Geçip direk olarak kitaplığın yanına geçtim. Kapağın zaten açık lldugunu fark edince adımlarımı merdivene attım ve aşağı indim. Son basamağı da atıp arkami döndüm. Yine bana bakan degisik bakışlarla değil şaşkın ve hayranlık dolu bakışlar gördüm. Şaşkınlık tamam da neden hayranlıkla bakıyorlardı ki? Hepsiyle tek tek göz geldim. En sonunda biri konusmaya başladı. "Gece'nin ışığı? Kararını verdin anlaşılan. Tekrardan hoşgeldin diyelim mi?" Benden olumlu ceval bekleyen insalara tekrar bakıp konuşan adama döndum. "Deyin." Tek bir cümle bile herkesin yüzünde tebessüm olmasına sebep olmuştu. Önce konuşan adam geldi yanıma ve elini uzattı. "Hoşgeldin Gece'nin ışığı. Alex ben gerçek adım bu. Lakabim ise Kara." Önce eline sonra yüzüne bakıp elini sıktım. "Hoşbuldum Kara" Kara yanımdan ayrilirken arkamdan gözlerini bir yerden hatırladığım adamın sesi kulaklarıma doldu. "Oo Gece'nin ışığı da gelmiş hoş gelmiş." Arkamı döndüğümde onun yüzünu o kadar yakınımda gormeyi beklemiyordum. Bir adım var ya da yok gibi geriye adimladim. Yeloğlu suratıma bakmaya devam ederken ben konuştum. "Hoşbuldum Yeloğlu." "Demek kabul ettin. Tahminimden erken geldin ama hizli karar verebildiğini bilmiyordum." Yüzümde anlamsız bir gülümseme oluştu. "Ee bir Gece'nin ışığı kolay yetişmiyor ve evet kabul ettim." Onunda yüzünde tebessüm oluşmasını izlerken elini uzatmıştı. "Aramıza hoşgeldin prenses Gloria, Gece'nin ışığı ve yel kızı." Bana seslenildigi iki hitap ve kendisinin benim için söylediği lakapla beni resmen her ismimle aralarına aldığını anlatmış oldu. Uzattgi elini sıkıp. "Hoşbuldum Yeloğlu ve Boris." Yüzünde bariz bir şaşırma belli olurken omuz silkerek tekrar konuştum. "Demiştim bir Gece'nin ışığı kolay yetişmiyor. Bir daha ne kadar güvendiğin insanlarin olduğu odada olsan bile öncesinde birinin gördüğü kulak arkanda biraz aşağıda kalan küçük kesik izini kimseye gösterme. Ben seni buldum çünkü daha önce gördüğüm hiç bir yara benim canımı yakacak kadar dikkatimi cekmemişti."
Bölüm sonu
- Yeni bölümu nasıl buldunuz? - Bu bölüm tahminimden geç geldi bazı sebeplerden dolayı kusura bakmayın lütfen - Sizce kraliçe Jessica'nin kendisine böyle bir oyun oynandığı hakkında az çok haberi var mıdır? - bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakınn Her şey gönlünüzce olsunn
|
0% |