Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10.BÖLÜM "UTANMAK"

@gizzemasllan

Merhaba <3

Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok teşekkür ederim, bu bölüm için de yorumlarınızı bekliyorum.

Oy vermeyi de unutmayın lütfen♡

Keyifli okumalar!

.

.

.

10. BÖLÜM "UTANMAK"

Evden çıkıp giden Karan'ın arkasından bakarken aklımda çok başka bir soru dönüp duruyordu. Az önceki konuşmamız yüzünden Selen de bana bakıyor ve sanırım anlamadığı o konuşmayı kendisine açıklamamı bekliyordu. Fakat açıklamayacağımı da anlamış, aynı zamanda dayanamamış da olacak ki konuştu.

"Ne balığı ya ben hiçbir şey anlamadım." Selen'e baktım ve ayağa kalktım.

"Geliyorum hemen." Selen'in meraklı bakışlarını göz ardı ederek Karan'ın peşinden ben de evden çıktım.

Bahçede etrafıma bakıp onu ileride, arabasının yanında, adamlarıyla konuştuğunu gördüm ve yanına gittim.

"Karan." Arkasını döndü. Beni görünce tek kaşı kalktı.

"Ne oldu?"

"Bir şey söylemem lazım sana."

"Bekle biraz." dedi ve tekrar adamlara döndü. Bir süre onlarla evin etrafını gösterip bir şeyler konuştuktan sonra yanında durduğu arabasına binmek yerine yanıma geldi.

"Ne oldu?" Meraklandığını fark etmiştim.

"Sana bir şey sormam lazım." Başını salladı.

"Sor."

"Dün gece babamın beni aradığını söyledin." Ellerini cebine koydu.

"Söyledim."

"Eğer beni arıyorsa yaşıyor olma ihtimalimi de göz önünde bulundurarak hastanelere, karakollara ve diğer aklına gelebilecek her yere bakıyor demektir."

"Yani?"

"Yanisi şu ki; biz şimdi seninle evlendik. Bu da kimliğimle bir işlem yapıldığını gösteriyor. Babamın bunu öğrenmesi zor olmayacaktır değil mi?" Güldü.

"Evet tedbir almış olmasaydık belki öğrenirdi ama merak etme ben hallettim o işi." Kaşlarımı çattım.

"Ne demek hallettim? Nasıl hallettin?"

"Bırak o kadarını da yapayım değil mi?" diye sordu güven verici bir şekilde, uzatmak istemedim.

"Neyse, tamam. Ben öğreneceğimi öğrendim, hadi güle güle." dedim ve arkamı döndüm. Eve doğru yürüyecekken bileğimden tuttu ve beni kendine çekti. Aniden çektiği için boşluğuma gelmiş ve göğsüne çarpmıştım.

Kendime gelip geri çekilince kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Ne yapıyorsun sen?" Söylediğim şeye kulak asmadan konuyu değiştirdi.

"Öğreneceğimi öğrendim derken ne demek istedin?" Tuttuğu bileğime baktım.

"Bırakır mısın?" Der demez hemen bırakmış ve ellerini tekrar cebine koymuştu. Sorduğu soruya cevap vermek için ona baktım.

"Soru sordum sen de cevap verdin. Yani öğreneceğimi öğrenmiş oldum." Kaşlarını yine çattı.

Ne çok kaşlarını çatıyordu bu adam?

Dün gece bana sürekli ağlayacak gibi duruyorsun dedi ama kendisi de sürekli bir şeyler kızıp, bağıracak gibi duruyordu.

"Sen sanki bir işler karıştırıyorsun." dedi, kendimi gösterdim.

"Ben mi?"

"Evet sen."

"Hiçbir şey karıştırmıyorum, ne karıştıracağım?" Gözlerini kıstı ve dikkatle yüzüme baktı. Sanırım doğru mu yoksa yalan mı söylediğimi anlamaya çalışıyordu.

"Yalan söylemiyorum, bakma bana öyle." dedim, başını salladı.

"İyi peki, öyle olsun."

"Olsun." diyerek arkamı döndüm ve eve doğru yürüdüm. O, arabayı çalıştırıp evden uzaklaşırken ben de içeriye girmiştim.

Masadaki yerime oturunca Selen'in yine bana bakıp kıs kıs güldüğünü fark ettim.

"Ne oldu, sen yine niye gülüyorsun?" Elindeki çatalı tabağın içine bıraktı.

"Bakıyorumda vedalaşmanız bayağı uzun sürdü." Ne ima ettiğini anlamamış gibi yaparak konuştum.

"Bir şey konuştuk sadece."

"Hı hı." Kaşlarımı çattım.

"Selen, abinle aramızda bir şey yok bizim. Her şey sahte, bunu sen de çok iyi biliyorsun. Bu yüzden sürekli böyle şeyler ima edip durma lütfen."

"Ya ne bu sahte evlilik saçmalığı? Ne güzel evlendiniz işte yakışıyorsunuz da niye uzatıyorsunuz ki?" Şaşkınca ona baktım.

"Sen ciddi misin?" Başını salladı.

"Evet çok ciddiyim." Önüme döndüm ve kahvaltımı yapmaya devam ederek konuştum.

"Bence sen o aklındakileri bir an önce unut."

"Neden hemen kestirip atıyorsun böyle?" Bıkkınca ofladım ve tekrar ona baktım.

"Çünkü abini sevmiyorum." Küçük bir çocuk gibi dudaklarını büzünce devam ettim.

"Peki sen neden bunu bu kadar istiyorsun?" Yüzü düştü.

"Çünkü sizin bu sahte evlilik işiniz bittiğinde Ezgi yeniden dönebilir. Bir şekilde yine abimin aklına girer o kız ve hayatımıza da girer. Bunun olmasını istemiyorum." Söylediklerine şaşırdım ve bunu belli etmekten hiç çekinmedim.

"O kız abimi sevmiyor Bade, abim de onu sevmiyor ama o kız gelip karşısında ağlayıp sızlayınca dayanamıyor. Benim abim de böyle biri işte, sen bakma onun bu hayatına. Ağlayan birine hiç dayanamaz. Ezgi bu zamana kadar böyle hayatımızda kaldı zaten, ta ki sen gelene kadar. Sen gelince abim artık mecburen göndermek zorunda kaldı onu." Daha fazla bu konuyu konuşmak istemedim.

"Benim biraz işlerim var onları halletmem gerekiyor." dedim, hiçbir yorum yapmadan konuyu kapattım ve ayağa kalktım. Selen hiçbir şey demezken odama çıktım. Ezgi'yi neden hiç sevmediğini anlamıyorum fakat güçlü bir sebebi olduğuna artık inanıyorum.

Yatağımın üzerinde duran telefonumu alarak dün emlakçıdan aldığım kartı buldum ve kartın üzerindeki numarayı aradım.

"Merhaba, Güven emlağı aradınız. Size nasıl yardımcı olabilirim?" Bu, dünkü adamdı. Sesinden tanımak kolay olmuştu.

"Sizinle dün görüşmüştük. Bade ben."

"Buyurun Bade Hanım. Bir sorun mu var?"

"Hayır bir sorun yok ama maalesef bugün sizin yanınıza gelemeyeceğim."

"Evi almaktan vaz mı geçtiniz?" Hemen itiraz ettim.

"Hayır tabii ki de vazgeçmedim ama bugün çok daha önemli bir işim çıktı. Siz tüm işlemleri halledin ben yarın erkenden mutlaka yarın yanınıza uğrayacağım."

"Maalesef yarın çok daha önemli işlerim var." dedi adam.

"Ertesi gün de olur benim için sorun yok." dedim ben de.

"Peki o zaman ertesi gün sizi bekliyorum." Rahat bir nefes aldım. Bir sorun çıkmaması iyi olmuştu. "İyi günler." Adam tekrar konuşunca sanki beni görecekmiş gibi başımı sallayarak karşılık verdim.

"Size de." Adam telefonu kapatınca ben de kapatarak yatağın kenarına oturdum.

Eğer bugün gidip ev işini halletseydim, evi bugün satın alsaydım, babamın bundan mutlaka anında haberi olacaktı. Sabah Karan'a da o soruyu tam da bu yüzden sormuştum zaten.

Yatağın kenarında boş boş otururken elimdeki badem şekerini fark ettim ve gülerek ağzıma attım. Aslında çok güzel bir tadı vardı bu şekerin ama Karan gibi de çok fazla yememek gerekiyordu.

Şekeri yedikten sonra bir kez daha etrafıma baktım ve derin bir nefes aldım.

Bugün çok işim vardı.

Bir yerden başlamam gerektiğini fark edince ayağa kalktım. İlk iş olarak hâlâ yerde poşetlerin içinde duran kıyafetlerimi düzgünce dolabıma yerleştirdim. Birkaç saat kıyafetleri dolaba yerleştirmekle uğraştıktan sonra sonunda kıyafetlerle olan işim bitmişti.

Odanın içindeki birkaç eşyanın yerini de kendi zevkime göre değiştirdikten sonra Merve'nin getirdiği siyah çantayı elime aldım ve çantanın içindekileri yavaşça yatağın üzerine boşalttım.

Sadece annem ve benim olduğum fotoğrafı alarak fotoğrafa bir süre baktım.

Annemle ben birbirimize çok fazla benzemiyorduk. Ben esmerdim fakat o kumraldı. Sanırım annemle tek ortak noktamız ela olan gözlerimizdi.

Parmaklarım istemsizce annemin fotoğrafının üstünde gezerken kirpiklerimin ıslandığını fark ettim.

Annemin yanında olması için her şeyimi verebilirdim.

Ağlamak bana göre bir şey olmadığı için fotoğrafı düzgünce hemen yatağımın yanındaki komodinin üzerine koydum. Daha sonra çantanın içinden çıkan diğer her şeyi de komodinin çekmecesine düzgünce yerleştirdikten sonra ayağa kalktım ve çantayı odadaki tekli koltuğun üzerine bıraktım.

Dün gece duş alarak uyumuştum ama terlediğim için kendimi kirli hissediyordum. Bu yüzden banyoya girerek hızlıca tekrar duş aldım.

Banyodan çıkınca üzerime hemen ilk elime gelen bir şortla tişörtü giydim ve yatağıma uzandım. Akşama daha çok vardı ve hemen hazırlanmama gerek yoktu.

Sadece bir hafta önce bugün tam da bu saatlerde kendi yatağıma uzanmış şimdi olduğu gibi akşamı düşünüyordum.

O gün, Karan'ın gelip gelmeyeceğini merak ederek tüm günümü geçirmiştim. Şimdi ise aynı adamla evliydim ve aynı davete bir çift olarak katılacaktık.

Sadece bir hafta gibi kısa bir sürede ne çok değişmişti hayatım.

Evet hayatım değişmişti peki ben neden hâlâ aynıydım?

"Ben niye burada tek başıma oturuyorum ya?" Kendi kendime mırıldanarak yataktan çıktım. Sanırım hayatım değişse de kendimi değiştirmem biraz uzun sürecek gibi görünüyordu.

Odadan çıkıp salona indiğimde televizyonun karşısında oturan Selen'i gördüm ve ben de yanına giderek koltuklardan birine oturdum. Beni fark edince gözlerini televizyondan çekerek bana baktı.

"Ne yapıyorsun sen ya kaç saattir yukarıda?"

"Dün bir şeyler almıştım kendime onları yerleştirdim sonra da duş aldım." Başını salladı ve tekrar televizyona döndü.

"Ne izliyorsun?" deyip televizyona baktım ve reklamları gordum. "Reklam mı izliyorsun?" Güldü.

"Ne yapayım ya izleyecek başka bir şey yok." Ben de güldüm.

"Neden sürekli evde oturuyorsun? Bir arkadaşın falan yok mu senin?" Bana baktı ve ofladı.

"Evden çıkmam için abimle saatlerce uğraşmam gerekiyor. Nereye gideceksin? Kiminle gideceksin? Ne yapacaksın? Neden gidiyorsun? Ne zaman geleceksin? Gibi binlerce soruyu cevaplamam gerekiyor." Kaşlarımı çattım.

"Gerçekten mi?" Başını salladı.

"Gerçekten." fedi ve gülerek devam etti. "Emin ol yakında sana da karışmaya başlayacaktır." Güldüm.

"İmkânsız."

"Neden?"

"Bu konuda anlaştık biz onunla. Hiçbir şekilde karışmayacak bana." Tek kaşını kaldırdı ve söylediklerime inanmadığını belli edecek bir ifadeyle bana bakmaya başladı.

"Niye bana öyle bakıyorsun?" Gülerek konuşmaya devam etti.

"Abimi çok iyi tanıyorum Bade. O, böyle anlaşma falan dinlemez. Canı ne isterse onu yapar ve emin ol etrafındaki herkesi kontrol etmeyi çok sever edemediği zaman da çok sinirlenir." Kaşlarımı çatmış ona bakarken devam etti.

"Yakın zamanda sana da karışmaya başlarsa hiç şaşırmam. Sen de şaşırma derim." Yapar mıydı böyle bir şey? Yok canım, tabii ki yapamaz! Belki yapmaya çalışır ama ben izin vermem böyle bir şeye.

"Ne oldu öyle daldın gittin?" Selen'in sesiyle kendime geldim.

"Sen de emin ol o söylediklerini abin bir tek sana yapabilir." Güldü.

"Peki öyle olsun." Derin bir nefes aldım. Nedense söylediği şeyler aklıma takılmıştı.

"Bu arada siz sabah ne balığından bahsediyordunuz? Gece gece balık tutmaya mı gidilir ya?" Gerçekten düşününce çok saçma geliyordu, bu yüzden güldüm.

"Balık tutacağız derken başka bir şeyden bahsediyordu."

"Başka bir şey?"

"Akşam bir davet var. Oraya gideceğiz."

"Öyle desenize ya ne balığı falan karıştırıyorsunuz araya?" Güldüm ve önüme döndüm. "Eee ne giyeceksin akşama?"

"Dün bir şeyler aldım ben."

"İyi bari yoksa niye hâlâ oturuyorsun diyecektim." Hiçbir şey söylemeden önüme döndüm. İyi ki de dün alışverişe çıktığımda bu gece için bir şeyler almışım.

Bir süre televizyondaki reklamlara baktım. Fakat canım çok fazla sıkılmaya başlamıştı.

"Bade?" Selen'in sesini duyunca ona döndüm. Şaşkınca elindeki telefona bakıyordu.

"Ne oldu?" Şaşkın gözleri bir anda beni buldu.

"Yine magazine çıkmışsın." Şaşırdım.

"Ben mi?" Başını salladı.

"Evet sen." Hızlı bir şekilde telefonu bıraktı ve eline kumandayı alarak televizyondan bir magazin programı açtı.

Babam yine kameraların karşısına geçmiş benim hakkımda açıklama yapıyordu. Gözleri kızarmış ve ağlayacakmış gibi duruyordu.

Ne güzel rol yapıyordu böyle...

Bir süre söylediği her şeyi dinledim. Önce duygu sömürüsü yapmış sonra da benim olmayan hastalığımın ilerlediğini bu yüzden de hastanede kalmak zorunda olduğumu söylemişti.

Her şey tam da tahmin ettiğim gibi ilerliyordu.

"Bu adam senden ne istiyor? Niye senden bu kadar nefret ediyor?" Selen'e döndüm. Yıllarca kendime sorduğum o soruyu şimdi de o bana soruyordu ama ben bu sorunun cevabını hiçbir zaman kendime verememiştim.

"Boş ver." dedim ve ayağa kalktım. "Bırak oyun oynamaya devam etsin. Çok kısa bir süre sonra tüm oyunu bozulacak." Selen merakla bana bakarken ona arkamı döndüm ve hızla üst kata odama çıktım.

Babam bugün kendi ayağına sıkmıştı.

Odama girer girmez telefonumun çaldığını duydum. Yatağımın üzerinde duran telefonu alarak ekrana baktım. Karan arıyordu.

Bu telefona onun numarası nasıl kaydolmuştu gerçekten hiçbir fikrim yok.

Telefonu açıp kulağıma götürdüğümde sadece gülme sesi duydum.

"Alo?"

"Karıcığım hayırlı olsun." Bu adam niye sürekli bana karıcığım diyor ya?

"Ne hayırlı olsun?"

"Tertemiz sıyırmışsın." Kaşlarımı çattım. Bizim izlediğimiz şeyi onun da izlediğini anlamıştım.

Bir de aramış benimle alay ediyordu.

"Bakıyorum da çok hoşuna gitmiş bu durum senin."

"Niye gitmesin?" Cevap vermedim. "Şu an herkes tarafından deli olarak bilinen biriyle evli olduğuma inanamıyorum." Güldüm.

"Sen sanki çok akıllısın da gelmiş burada bana laf söylüyorsun."

"Akıllı olsam seninle neden evleneyim?"

"Bana bak dalga geçme benimle. Yemin ederim öldürürüm seni." Cevap vermeden gülünce devam ettim.

"Zaten adım çıktı deliye... Emin ol hapis falan da yatmam." Yine cevap vermedi. "Ne oldu ya korktun mu benden? Birden sesin kesildi."

"Ben mi senden korkacağım? Kızım benim uğraştığım adamların yanında sen çerez gibi bir şey kalırsın."

"Havalara bak. Sanki çok iyi bir şey başarıyor gibi bir de övünüyor."

"Tamam hadi çok konuştuk kapat." Göz devirdim.

"Çok meraklıydım ben de seninle konuşmaya. Hem sen beni aradın."

"İyi şimdi de ben kapatıyorum." dedi ve telefonu yüzüme kapattı.

"Gıcık ya!" diyerek telefonu yatağın üzerine bıraktım. "Hem arayıp dalga geçiyor hem de çok konuştuk diye kızıyor." Söylenerek saatte baktım ve hâlâ 3 olduğunu gördüm. Sanki bir türlü akşam olmuyormuş gibi hissediyordum.

Tekrar aşağıya inmek istemediğim için balkona çıktım. Sabah burada Karan'la birlikte uyandığımızı hatırlayınca yine utanmıştım.

Nasıl olur da onunla beraber uyur ve bunu sabaha kadar fark etmezdim anlamıyorum.

Düşündükçe utanacağımı bildiğim için düşünmemeye çalışarak koltuğa oturdum ve gözlerimi kapatarak başımı arkaya yasladım.

Derin bir nefes alarak temiz havayı soludum. Bu balkonu çok sevmiştim. Sanırım bu evde kaldığım sürece en çok burayı kullanacaktım.

Uzun süre balkonda tek başına oturdum. Daha sonra akşam için hazırlanmam gerektiğini fark edince tekrar odaya geçtim. Saatin 5 olmak üzere olduğunu görünce şaşırmıştım.

Ben, balkonda bu kadar çok oturmuş muydum?

Saat 7 de hazır olmam gerektiği için dolabıma doğru gittim ve sabah askıya astığım elbisemi alarak yatağın üzerine bıraktım.

Kırmızı, kalın askılı, uzun fakat derin derin yırtmaçlı bir elbise tercih etmiştim. Tam göğüs altında ince gümüş bir kemeri vardı ve bu elbiseye ayrı bir hava katmıştı.

Aldığım elbiseye bakmayı bırakarak makyaj masasına oturdum. Hâlâ nemli olan saçlarımı kuruttuktan sonra hafif dalgalı yaparak doğal görünmesini sağladım. Daha sonra dün aldığım makyaj malzemeleriyle kendime geceye uygun bir makyaj yaptım. Her hafta yapılan bu davetlere itina ile katıldığım için makyaj ve saç konusunda kendimi epey bir geliştirmiştim.

Saçım ve makyajım bitince masadan kalktım ve yatağın üzerine bıraktığım kıyafeti alarak düzgünce giydim. Kıyafetten sonra ise gümüş renkli, ince topuklu, tek bantlı olan ayakkabımı da hızlıca giydim ve aynanın karşısına geçerek kendime baktım.

İşte şimdi akşam için hazırdım.

Yatağın üzerinde duran telefonumu alıp saatte baktığımda 7 olduğunu gördüm. Karan ne zaman gelecek diye düşünürken elimdeki telefon titredi. Ekranı açıp gelen mesaja baktığımda Karan'dan mesaj geldiğini gördüm.

"10 dakikaya evdeyim, hazır ol."

Cevap yazma gereği duymadan odadan çıktım ve ayağımdaki topuklular yüzünden yavaş bir şekilde alt kata indim.

Merdivenlerden inip salona doğru yürürken mutfaktan çıkan Selen'le karşılaştım.

"Bade?" dedi ve beni baştan aşağıya inceleyerek yanıma geldi. "Çok güzel olmuşsun kızım." Tepkisi gülmeme neden oldu.

"Teşekkür ederim." Selen etrafımda bir tur attı ve tekrar önüme geldi. Şaşkınca ona bakarken konuşmaya devam etti.

"Elbisen muhteşem sana da çok yakışmış. Gerçekten çok güzel olmuşsun." Gülümseyerek ona bakarken devam etti.

"Ben de kaç saattir yukarıda ne yapıyorsun diye düşünüyordum meğerse evrim geçiriyormuşsun." Kaşlarımı çattım.

"Yani şimdi sen bana önceden çirkindin falan demeye mi çalıyorsun yoksa gerçekten iltifat mı ediyorsun anlamadım ama yine de teşekkür ederim." deyip güldüm, o da güldü ve omzuma yavaşça vurarak konuştu.

"Ya Bade saçmalama sen her zaman güzelsin ama şimdi daha bir ayrı güzel olmuşsun demeye çalışıyorum." Güldüm.

"Şaka yaptım." Onunla konuşmaya devam ederken evin kapısı açıldı ve Karan içeriye girdi. Kapıyı kapatıp bizi görünce duraksadı.

Gözleri beni buldu. Önce tepeden tırnağa beni inceledi. Gözleri yavaş yavaş vücudumda gezdikten sonra yeşil gözleri gözlerimle temas etti.

"Hazır mısın?" Başımı salladım.

"Evet." Hiçbir şey söylemeden Selen'e baktı.

"Çok kalmayacağız en fazla 2 saat sonra evdeyiz. Çıkma evden."

"Abi zaten dışarıda bir sürü adam var. Sanki çıkabilecekmişim gibi konuşma. Hem bu saatte nereye gideceğim?"

"Ben uyarayım da seni sonra evden çıkmayı aklından falan geçirme." Selen cevap vermeden salona doğru yürürken araya girdim.

"Aklından geçirirse ne olur?" Bana döndü.

"Ne?" Selen'i göstererek konuştum.

"Bu kızı niye bu kadar sıkıyorsun? Onun da gezmeye, eğlenmeye hakkı yok mu?" Kaşlarını çattı.

"Tabii ki var ama gece gece eğlenmese de olur. Gündüz istediği yere gider." Ona cevap verecekken konuşmama engel oldu.

"Sen onu boş ver şimdi." dedi, saate baktı ve devam etti. "Vakit geçiyor, üzerimi değiştirip geliyorum." dedi ve üst kata çıktı.

O gözden kaybolunca kapıya doğru yürüdüm ve hemen kapının yanında duran aynada son bir kez kendime baktım.

İyi görünüyordum.

Kapının yanında sabırla beklerken çok geçmeden Karan'ı merdivenlerden inerken gördüm. Az önce üzerinde siyah bir tişört ve pantolon vardı ama şimdi siyah bir takım giymişti.

Sanırım bu adamın her şeyi siyah...

Elindeki badem şekerlerini yiyerek yanıma geldi ve badem şekeri dolu avucunu açarak bana uzattı.

"Yer misin?" Güldüm ve elinden birkaç tane alarak konuştum.

"Bakıyorum da bugünler de çok bonkörsün bu konuda."

"Dün biraz çok almışım ondan." Ciddi bir şekilde açıklama yapmış ve yanında durduğumuz kapıyı açmıştı. "Hadi gidelim artık." Salonda oturan Selen'e doğru baktıktan sonra Karan'ın peşinden evden çıktım.

Ben bahçeye çıktığımda o çoktan arabasına binmişti bile... Ben de hemen binerek emniyet kemerimi taktım.

"Çok kalmak yok." dedi, gözlerim onu buldu.

"Neden?"

"Ben sıkılırım öyle ortamlardan. Bu ikinci gidişim zaten. İlki de geçen haftaydı."

"Biliyorum daha önce gitmediğini." Arabayı çalıştırdı ve ilerleyerek konuştu.

"Nereden biliyorsun?" diye sordu merakla.

"Ben nerdeyse her hafta gidiyorum bu davete. Seni daha önce hiç görmedim." Gülümsedi.

"Sence de çok saçma değil mi?" diye sordum, bana bakmadan konuştu.

"Saçma olan ne?"

"Her hafta bu şekilde toplanıp birilerine ödül vermeleri?" Gözünün ucuyla baktı bana.

"Yaptıkları tek şey gösteriş. Magazine kendilerini iyi bir iş adamı olarak gösterip pis işlerini örtüyorlar. Ödül falan bahane yani." Merakla sordum.

"Oradaki herkes için mi geçerli bu durum?" Başını olumsuz anlamda sallayarak konuştu.

"Hayır tabii ki aralarında gerçekten iş adamı olup iyi işler yapanlar da var fakat onlarda çok nadiren katılırlar bu davetlere."

"Anladım." diyerek önüme döndüm ve dışarıyı izledim. Sanırım biraz heyecanlanmıştım.

Sadece dakikalar sonra beni deli olarak bilen herkesin karşısına sağlıklı bir şekilde çıkacaktım.

En çok da babamların yüzünde oluşacak olan ifadeyi merak ediyordum.

Uzun bir yolculuğun ardından her zamanki otelin önüne gelince Karan arabayı durdurdu. Arabadan inmeden etrafıma baktığımda derin bir nefes aldım.

Gazeteciler giriş kapısının önünde duruyorlardı.

"Ne oldu heyacanlandın mı?" Karan'a baktım. Yalan söylemeye hiç gerek yoktu.

"Biraz." Gözlerini benden çekti ve o da gazetecilere doğru baktı.

"Onlar için güzel haber olacağız. Epey bir malzeme vereceğiz ellerine." Yeşil gözleri tekrar beni buldu. "Hem hastanede psikolojik tedavi görüyor olarak bildikleri seni sağlıklı bir şekilde karşılarında görecekler hem de benimle evlendiğini öğrenecekler." Güldüm.

"Sen de benim sayemde bayağı ünlü olacaksın. Bir teşekkür edersin bana artık." Tek kaşı kalktı.

"Asıl sen benim sayemde bugün buraya böyle rahatlıkla gelebiliyorsun. Yoksa yıllarca babanların karşısına çıkamayacaktın. Sen de bana bir teşekkür edersin artık."

"Sen olmasaydın bile emin ol ben bugün burada olacaktım." Güldü.

"Hiç zannetmiyorum buranın önünden yine geçemezdin."

"Bu kadar emin olma."

"Eminim ama." Derin bir nefes aldım.

"Bilir misin bilmiyorum ama çok sevdiğim bir söz vardır benim. 'Ağaçta duran kuş, dalın kırılmasından hiç korkmaz. Onun güveni ağaca değil, kendi kanatlarınadır.' diye... Yani anlayacağın sen olmasaydın bile ben kanatlarımı çırpmaya çoktan hazırdım. Sen sadece benim için küçük bir tedbir oldun."

"Burada ağaç ben üstünde duran kuş da sen mi oluyorsun?" Başımı salladım.

"Aynen öyle oluyor. Yani anlayacağın sana güvendiğim için değil kendime güvendiğim için buradayım ben."

"Öyle olsun." Gözlerimi ondan çektim.

"Öyle zaten." İleride duran babamın adamlarını görmüştüm. Onlar gelmişlerdi bile...

"Hadi o zaman inelim arabadan." Cevap vermeden arabanın kapısını açtım.

"Pardon sen kuştun değil mi? Yanlış oldu. Ben ineyim sen de uç." Dalga geçince arabadan inmek yerine tekrar ona baktım.

"Evet ben kuştum sen de ağaç. Yani senin gibi odun olan birinin ağaç olması da pek manidar oldu." Tek kaşı kalkınca arabadan indim. Hemen peşimden o da inince gülerek konuştum.

"Çabuk indin ama sen ya... Ben hazmetmek için biraz beklersin diye düşünüyordum." Yanıma geldi.

"Çok konuşma da yürü hadi." Gülerek girişe doğru ilerlerken yanıma geldi ve elimden tuttu.

Elimi tutunca bir an duraksadım ve birleşik olan ellerimize baktım.

Neden yapıyordum ben böyle bir şeyi?

Hayatımı hep planlar üzerine kurmuş ve öyle yaşamıştım. Şimdi ise planlarımın arasında hiç olmayan bir adamın elini tutuyordum.

Ve o adam benim kocamdı...

O evden çıkarken aklımda olan tek şey; babamdan kaçmak, kendime yeni bir hayat kurarak daha güçlü birisi olmak ve yıllar sonra hesap sormak için karşısına çıkmaktı.

İlk defa hayatım hakkındaki planlarımı bir kenara itmiş ve plansız bir şekilde karar almıştım ve o karar doğrultusunda Karan'ın elini tutuyordum.

"Hadi Bade niye durdun?" Karan'ın sesiyle kendime geldim ve tuttuğum nefesimi dışarıya verdim.

"Hiç... Hadi girelim artık." Cevap vermeden sadece başını salladı ve girişe doğru yürümeye devam etti.

Başımı kaldırıp düşük olan omuzlarımı dikleştirdim. Kendimden emin ve güçlü bir duruş alarak adımlarımı hızlandırdım ve benden birkaç adım önde olan Karan'ın yanına ulaşarak yanında yürüdüm.

İleride duran gazeteciler bizi görünce hemen harekete geçtiler. Önce hepsi birbirlerine baktıktan sonra yanımıza doğru geldiler.

"Hazır mısın?" Göz ucuyla Karan'a baktım ve gülümsedim.

"Her zaman." Aldığı cevapla gayet ciddi bir tavırla önüne döndü. Sadece saniyeler sonra etrafımız gazetecilerle dolmuştu.

"Bade Hanım babanız Soysal Bey daha bu sabahki basın toplantısında hastanede olduğunuzu ve kötü olduğunuzu söylemişti. Buraya nasıl geldiniz?"

"Bade Hanım Emir Bey'le evlenecektiniz şimdi Karan Bey'le birliktesiniz. Bu konu hakkında bir şey söyleyecek misiniz?"

"Karan Bey Bade Hanım'la nasıl tanıştınız?"

Sorular art arda gelmeye başlayınca durdum ve Karan'ın da elinden sıkıca tutarak durmasını sağladım.

Şimdi babamı rezil etmenin tam sırasıydı...

Karan bana ne yapıyorsun der gibi baksa da bakışlarını görmemezlikten gelerek kameralara baktım ve gülümsedim.

"Merhaba arkadaşlar, aslında böyle şeyleri çok fazla sevmiyorum ama sorularınızı cevaplamak istiyorum." Göz ucuyla Karan'a baktım. Sinirlenmişti.

Bunu yapacağımdan onun bile haberi yoktu.

Yine de onu umursamayarak devam ettim.

"Şimdi sorularınızı tek tek alabilirim." dememle birisi hemen önüme mikrofon uzattı.

"Babanız bu sabah hastanede olduğunuzu ve psikolojik durumunuzun kötü olduğunu söyledi. Siz bu konu hakkında ne söyleyeceksiniz?" Güldüm.

"Gördüğünüz gibi gayet sağlıklı bir şekilde karşınızda duruyorum. Herhangi bir psikolojik sorunum yok."

"Peki Soysal Bey neden hastanede kaldığınızı iddia etti?" Tekrar güldüm.

"Ben sadece kendi söylediklerimden sorumlu olduğumu düşünüyorum ve ben size çok iyiyim hiçbir sorunum yok diyorum. Bence bu soruyu babama sormanız daha doğru. Emin olun neden hastanede olduğumu söylediğine dair en ufak bir fikrim bile yok. Ben de herkes gibi bu durumu televizyonlardan öğrendim ve çok şaşırdım."

"Peki Emir Bey'le evleneceğiniz söyleniyordu. Şimdi Karan Bey ile birlikte olduğunuzu görüyoruz." Karan'a baktım. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Hiçbir söylemiyordu fakat elimi de bırakmamıştı. Ona gülümseyerek tekrar kameralara döndüm. Tam ağzımı açmış bir şey söyleyecekken Karan araya girdi.

"Emir falan yok! Bu konu hakkında yazacaklarınıza da dikkat edin." dedi ve tuttuğu elimi biraz kaldırarak devam etti. "Biz evlendik, karımın o aileyle hiçbir ilgisi yok bundan sonra da olamaz." deyip bana döndü ve gülümsedi. Daha sonra ise tekrar girişe doğru yürüdü. Elimi tuttuğu için ben de peşinden gitmek zorunda kalmıştım.

"Ne zaman evlendiniz?"

"Evliliğinizi neden gizlediniz?"

"Karan Bey eşinizin ailesiyle neden görüşmüyorsunuz?"

Gelen soruları umursamadan otelden içeriye girdik. Girer girmez Karan elimi bırakmış ve karşıma geçmişti.

"Ne yapıyorsun sen?" Neden sinirlenmişti ki bu kadar?

"Ne yapıyormuşum?"

"Gazetecilerle konuşmak da ne demek?"

"Buraya bunun için geldim ben zaten. Şimdi herkes babamın neden yalan söylediğinin peşine düşecek ve herkes babamın nasıl bir yalancı olduğunu öğrenecek."

"Bunu bana daha önceden söylemeliydin."

"Bunu senin tahmin etmen gerekiyordu. Hem niye bu kadar çok kızdın anlamıyorum." Bana doğru bir adım attı.

"Kendi başına bir şeylere yapmaktan vazgeç. Madem benimle birlikte girdin bu yola her şeyi de benimle birlikte yap."

"Abim etrafındakileri kontrol etmeyi çok sever Bade edemediği zaman da çok sinirlenir. Emin ol yakında seni de kontrol etmeye çalışacaktır."

Selen'in söylediği şey kulaklarımda yankılanırken Karan'ın neden bu duruma bu kadar sinirlendiğini anlamıştım.

Bir an önce içeriye girmek için uzatmadım. Çünkü ben uzatırsam o daha da çok uzatacaktı.

"Tamam haklısın hadi artık girelim çok oyalandık." Hâlâ sinirliydi ama yine de başını salladı. Bu sefer ondan önce davranarak elini tuttum ve otelin balo salonuna doğru yürüdüm.

Salondan içeriye girer girmez gözlerim etrafta dört dönmeye başladı. Ağır adımlarla salonun içine doğru ilerlerken bir anda babamla göz göze geldim.

Gözleri şaşkınlıktan irileşti.

İnanmak ister gibi dikkatle inceledi beni. Daha sonra gözlerini kapattı ve birkaç saniye sonra geri açtı.

Sadece güldüm...

Kaşlarını çattı ve etrafına baktı.

Gözleri tekrar beni bulduğunda öfke, şaşkınlık ve korkuyu aynı anda gördüm.

Korkuyordu...

Onun gözlerindeki bu korkuyu görmek için yıllarca beklemiştim.

Salona doğru ilerlerken bu sefer de Emir'le göz göze geldim.

Elindeki kadehi yere düşürdü.

Düşen kadehi umursamadan bana bakmaya devam etti. Gözleri şaşkınlıktan ayrılmış ağzı açık kalmıştı.

Ona da güldüm.

Babam gibi o da önce etrafına sonra da bana bakmıştı. Şu an kendine 'Hayal mi görüyorum?' diye sorduğuna fazlasıyla emindim.

"Bade." Sesin geldiği yöne baktım. Amcam bizden birkaç adım ileride durmuş tıpkı babam ve Emir gibi şaşkınca bize bakıyordu.

"Sen yaşıyorsun." Karan'ın elimi daha sıkı tuttuğunu hissetmiştim.

"B-bu nasıl olur?" Kekelemesi beni güldürmüştü.

"Bade." Babamın yakından gelen sesini duyunca yavaş hareketlerle ona doğru döndüm. Tam karşımda durmuş fakat bana bakmak yerine Karan'la birleşik olan elime bakıyordu.

"Bu imkânsız." Kendi kendine mırıldandığı şeyi duyunca tekrar güldüm ve Karan'a baktım. Bulunduğumuz durumdan memnun olduğunu görmüştüm. Herkesin şaşkınlığı tıpkı benim gibi onu da mutlu etmişti.

"Sen nasıl yaşıyorsun? Senin... Senin bu adamla ne işin var lan?" Tekrar babama döndüm.

"Beni öldürmeyi beceremedin babacığım." Sinirle bize doğru bir adım attı.

"Oyun oynadın bana." Güldüm.

"Bunu bu kadar erken fark etmen ne güzel." Bir adım daha attı.

"Senin bu adamın yanında ne işin var? Bana bunu nasıl yaparsın? Sen buna nasıl cesaret edersin lan?" Bana doğru bir adım daha attı. Tam aramızdaki mesafe kapanmışken bir anda Karan beni geriye çekti ve aramıza girdi.

"Karımla düzgün konuş!"

"Karın mı?" Bunu söyleyen Emir'e baktım. Daha yeni yanımıza gelmişti.

"Ne demek karım lan?" Yüzümdeki alaylı gülümsemeyle Emir'e bakarken Karan'ın babamla olan konuşmasını fırsat bilmiş olacak ki yanında durduğumuz masanın etrafından dönerek bana ulaştı ve kolumu sıkıca tuttu.

"Ne diyor lan bu? Ne karısı?" Kolumu ondan kurtarmaya çalışırken Karan arkasını döndü ve bizi gördü. "Konuşsana lan!"

"Bırak kolumu!" desem de kolumu daha sıkı tuttu. Fakat bir anda Karan yanımıza gelmiş kolumu Emir'den kurtarmış ve Emir'e sinirle kafa atarak yere düşürmüştü. Salondaki insanların bazıları çığlık atarken bazıları da çoktan etrafımıza toplanmıştı bile...

Ben böyle olacağını tahmin etmemiştim. Olay çıkacağını biliyordum ama bunların herkesin içinde bu şekilde kavga edebilecekleri aklıma gelmemişti.

"Al bak konuştu seninle." Karan sinirle Emir'in başında dururken Emir aldığı kafa darbesinin etkisini hemen üzerinden atıp tekrar ayağa kalkmaya çalışmıştı. Şaşkınca onlarla bakarken bu sefer de babam tuttu kolumdan.

"Gebermedin bir türlü ama artık şansın yok. Bu sefer seni geberteceğim." Kolumu hızla ondan çektim.

"Sen bana hiçbir şey yapamazsın!" Sinirden titrediğini fark etmiştim.

"Evlendin mi onunla?" Güldüm.

"Evet evlendim. Seni çağırmayı çok istedim ama maalesef kısmet değilmiş." Tekrar kolumu tuttu ve beni kendine çekti.

Canım acısın diye tüm gücüyle sıkıyordu kolumu.

Etrafta insanlar olmasa çoktan bana vurmuş, silahını başıma dayamıştı bile...

"Bunu yapmış olamazsın onunla evlenmiş olamazsın."

"Yaptım ama... Onunla evlendim." Bana cevap verecekken arkadan gelen sesler ile arkamı döndüm ve Emir'le Karan'ın birbirlerine girdiklerini gördüm.

Onları ayırmak için yanlarına doğru gidecekken babam bir anda tekrar kolumdan tuttu.

Herkes bir anda salonu boşaltmaya başlamıştı. Yalnızca biz kalmıştık.

"Benimle geliyorsun." Tekrar kolumu kurtardım ondan. Karan ve Emir hâlâ kavga ediyorlardı.

"Sen bittin bunu biliyorsun değil mi?" diye sordum alayla, kaşlarını çattı.

"Beni hiç kimse bitiremez." Güldüm.

"Dışarıda tüm gazeteciler seni bekliyor. Neden yalan söylediğini onlara açıklaman gerekiyor. Ne diyeceksin çok merak ediyorum."

"Benim ne diyeceğimi görecek kadar çok yaşamayacaksın."

"Bu saatten sonra bana hiçbir şey yapamazsın." Ona arkamı döndüm ve Karan'a baktım. Döner dönmez gördüğüm şeyle olduğum yerde kaldım.

Karan Emir'in üzerine oturmuş yumruklarını art arda yüzüne indiriyordu.

Bugün böyle olmamalıydı.

Hızla yanlarına giderek zorlukla Karan'ı Emir'in üzerinden aldım ve onlardan biraz uzaklaştırarak bana bakmasını sağladım.

"Ne yapıyorsun sen ya?" Öfkeli gözleri beni buldu.

"Ne yapmışım?"

"Buraya bunun için mi geldik biz?"

"Ben bunun için geldim." Şaşkınca ona bakarken az önce boşalan salon bir anda adamlarla dolmuştu.

"Ne oluyor?" diyerek etrafıma baktım. Herkes bir anda birbirlerine silah çekmişlerdi. Hızla tekrar Karan'a döndüm.

"Karan bak bu böyle olmaz. Ben buraya bunun için gelmedim. Bu adamlar nereden çıktı?" Gözleri beni buldu.

"Korkma bir şey olmayacak. Hesap sormak istemiyor muydun? Biz de hesap soracağız işte." Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum.

"İstiyordum ama bu şekilde değil. Biz bu gece buraya sadece onu sinir etmek için geldik. Yalan söylediğini herkese göstermek için geldik. Her şeyden sonra seninle beraber yavaş yavaş onu bitirecektik. Bu yüzden evlenmedik mi zaten?"

"Ben, buraya tam da bunun için geldim. Ne zannediyordun gerçekten babanın bana yaptığı her şeyin yanına kalacağını falan mı? Hem ne oldu o hırslı kıza? Hani babandan nefret ediyordun sen? Şimdi ölecek diye mi korkuyorsun?"

"O umurumda bile değil ama böyle olmaz. Gidelim buradan."

"Bu gece hesap günü Bade. Baban yaptığının hesabını verecek." Bıkkınca ofladım.

"Benimle neden evlendin o zaman?" Cevap vermedi ve elini uzattı.

"Al badem şekeri ye." Şaşkınca ona baktım. Ben ne diyordum kendisi ne diyordu. Yine de sakin kalmaya çalışarak konuştum.

"Neden evlendin benimle Karan? Madem bu gece burada hesap sorup her şeyi bitirecektin biz bu saçma evliliği neden yaptık?" Derin bir nefes aldı ve gözlerini benden çekerek arkama doğru baktı.

Ben de arkamı döndüğümde hâlâ Karan'ın adamlarıyla babamın adamlarının karşı karşıya olduklarını ve birbirlerine silah çektiklerini gördüm. Babam ve amcam adamlarının arkasında durmuş bize bakıyorlardı. Gözlerim Emir'i bulduğunda burnundan soluduğunu gördüm.

Gözlerindeki kıskançlığı görmüştüm.

Önündeki adamlar olmasa bir dakika bile durmadan buraya geleceğini çok iyi biliyordum.

"Şahin!" Karan bağırınca adamlardan birisi koşarak yanımıza geldi.

"Buyur abi."

"Birkaç adamı daha yanına al. Yengeni arabaya götür. Ben gelene kadar da arabadan inmesin." Karan'a sinirle baktım.

"Bunu yapamazsın beni bir kenara itemezsin." Tekrar gözleri beni buldu.

"Seni bir kenara itmiyorum. Olması gerekeni yapıyorum."

"Olması gereken bu değil."

"Benim için bu." Yüzümün önüne gelen şaçlarımı geriye çekerek konuştum.

"Niye evlendin o zaman benimle? Her şeyi bu gece bitireceksen niye bu yola girdik biz?" Bana doğru eğildi.

"Çok güzeldin kaçırmayayım bu kızı dedim evlendim. Başka sebebe ihtiyacın var mı?" Gerçekten sinirlenmiştim.

"Benimle dalga geçmeyi bırak ve kendine gel. Hadi gidelim artık buradan."

"Gideriz güzelim gideriz acelemiz yok." dedi ve tekrar yanındaki adama döndü.

"Dediğimi yapın." Yanımdan geçip gidecekken kolundan tuttum.

"Yanlış yapıyorsun."

"Biliyorum." diyerek kolunu çekti ve uzaklaştı. Peşinden gidecekken az önceki adam önüne geçti.

"Yenge sen bizimle geliyorsun." Arkasına bile bakmadan giden Karan'a bakmayı bırakarak bakışlarımı önümde duran adama çevirdim.

"Zorluk çıkarma sen de duydun Karan abiyi." Tekrar Karan'a doğru baktım. Babamın karşısına geçmiş gülerek konuşuyordu. Babam onun aksine sinirli ve gergindi.

Gözlerim Emir'i aradığında onun salonda olmadığını gördüm. Sanırım amcam onu uzaklaştırmıştı.

Önümdeki adam hadi dercesine bana bakınca ben de otelden çıktım ve arabaların yanına gittim.

Karan'ın benimle evlenmek istemesinin altında yatan başka sebepler olduğunu zaten tahmin ediyordum ama bu gece böyle bir şey yapacak olması aklımın ucundan dahi geçmemişti.

Kendi yalanını bu şekilde ortaya çıkarmasını beklemiyordum ve ilk defa ne yapacağımı bilmiyordum.

Bir süre arabanın önünde sağa sola gidip durdum. Sabırla Karan'ın dışarıya çıkmasını bekledim.

Ona bu yaptığının hesabını soracaktım.

Arabanın önünde volta atarken arabanın filmli camında kendi yansımamı gördüm. O kadar da hazırlanmıştım ama daha salona giremeden her şey birbirine girmişti. Böyle olacağını bilsem eşofmanla gelirdim.

"Yenge." diyen adama baktım. "Karan abim eve dönmemizi söylüyor kendisi sonra gelecekmiş." Kaşlarımı çattım.

"Ne demek sonra gelecekmiş?"

"Bilmiyorum mesaj atarak eve dönmemizi söyledi." Bıkkınca ofladım.

"Neler oluyor içeride?"

"Biz eve dönelim yenge." Adamın boş bir anını yakalayıp gidecekken yine bana engel oldu.

Bunun hesabını Karan'a gerçekten de çok kötü soracaktım.

Çaresiz bir şekilde arabaya bindim ve eve döndüm. Eve gelince sinirle içeriye girdim. Üst üste sorular soran Selen'e cevap vermeyerek odama çıktım ve üzerimdeki elbiseden kurtuldum. O kadar sinirli bir şekilde çıkarmıştım ki elbiseyi fermuar kısmı yırtılmıştı.

Ne yaparsam yapayım hesap sormadan sinirimin geçmeyeceğini bildiğim için Karan'ın eve dönmesini beklemeye başladım.

Babamı gerçekten de öldürmüş müydü acaba?

O gece sabaha kadar onu bekledim ama gelmedi. Defalarca aramama rağmen de cevap vermedi. Sabahın ilk saatlerinde ise daha fazla dayanamadım ve uyudum.

Ertesi gün öğlen saatlerinde uyanıp ilk iş onun odasına gittim ama hâlâ gelmemişti. Odasından çıkıp salona indim, kahvaltı yaptıktan sonra Selen'e her şeyi anlattım. Tabii o arada yine birçok kez Karan'ı aradım ama yine hiçbir aramamı açmamış hatta geri dönmemişti bile.

Acaba ona hesap soracağımı bildiği için mi eve gelmiyordu?

Babam konusunu artık merak etmiyordum. Çünkü ölmüş olsaydı bugün televizyonda kesin görürdüm. Şu an merak ettiğim tek şey Karan'ın eve neden gelmediğiydi.

Hem dün gece olan şeyleri hem de onun hâlâ eve neden gelmediğini düşünmekten delirecek üzereyken çiftlik evindeki bütün kadınlar buraya gelmişti.

Mine hala, Nesrin yenge, Büşra ve Özge hepsi gelmişlerdi. Akşama kadar salonda onlarla oturmak ve neredeyse evliliğimiz hakkında sordukları her soruya yalan bir cevap vermek zorunda kalmıştım.

Akşam olmuştu fakat Karan hâlâ yoktu.

Başına bir şey mi geldi acaba diye düşünüyordum ama herkes çok rahat olduğu için onların rahatlıkları ister istemez beni de etkiliyordu.

Hep beraber yemek yedikten sonra tekrar salona geçtik. Başım çatlayacak kadar çok ağrımaya başladığında elimi yüzüme koydum ve sabırla oturmaya ve Karan'ı beklemeye devam ettim.

Şu an buradan yok olup gitmek istiyordum.

"Kızım Karan nerede? Eve ne zaman gelecek bir onu da görseydik." Mine halaya baktım ve yalandan gülümsedim.

Ben bir bilsem Karan'ın nerede olduğunu burada beş dakika bile durmaz yanına giderdim ama...

"İşleri vardı ne zaman biterse gelir, öyle dedi." Kısa ve net bir cevap vererek önüme döndüm. Bir bahane bulup buradan kaçmak istiyordum ama neyi bahane edeceğimi bulamıyordum. Bu yüzden sessizce oturmaya devam ettim.

Çok geçmeden aramızdaki sessizliği bozan şey evin kapısının açılması oldu.

Arkamı dönüp kapıya doğru baktığımda Karan'ı gördüm ve ona bakakaldım. Ayakta durmakta zorlanıyordu. Gözleri küçülmüştü.

Sarhoş muydu bu?

Ne yani bu kadar zaman sonra eve sarhoş bir şekilde mi dönmüştü?

"Ooo misafirlerimiz varmış." dedi ve evdekilere tek tek baktı. Şaşkınca ona bakarken bize doğru bir adım attı fakat aniden dengesini kaybetmişti.

Son anda açık olan kapıdan tutunmasaydı yere düşecekti.

Keşke düşseydi...

"Kızım kalk şunu odasına çıkar. Düşüp kalacak şimdi ayakta bile duramıyor." Nesrin yengenin sesini duyunca sadece başımı sallayarak ayağa kalktım ve yanına gittim.

Ne diye içmişti ki şimdi bu, bu kadar?

"Hadi yukarıya çıkalım." deyip koluna girdim.

"Neden, ne yapacağız yukarıda?" Göz devirdim ve derin bir nefes aldım.

"Çıkalım önce ben sana göstereceğim ne yapacağımızı." Dudakları yana kıvrıldı.

"Heyecanlandım bak şimdi." Konuşurken dili dolanıyordu. Bıkkınca ofladım ve onu yukarıya çıkarmaya çalıştım. Bir eliyle benden diğer eliyle de duvardan tutunmuştu. Onu üst kata bu şekilde çıkararak odasına götürdüm.

Odasından içeriye girince yatağına doğru yürüterek uzamasını sağladım.

"Leş gibi alkol kokuyorsun. Niye içtin bu kadar?" Göz ucuyla bana baktı ama hiçbir şey söylemedi.

Sanırım hesap sorma işini yarın sabaha bırakmak zorundaydım.

Giyinme odasına giderek onun için bir eşofman bir de tişört aldım ve tekrar yanına giderek yatağın kenarına bıraktım.

"Hadi kalk değiştir şu üstünü." Cevap vermedi.

"Kalksana." Yine cevap vermedi. İşim gücüm yok bir de bunun sarhoşluğuyla uğraşıyordum.

"İster değiştir ister değiştirme. Ben kendi odama gidiyorum sana iyi geceler." Arkamı dönmüş tam gidecekken bileğimden tuttu.

Sanki bir daha bırakmayacakmış gibi sımsıkı tuttu...

Tekrar ona doğru döndüm ve ne oldu der gibi yüzüne baktım. Hiçbir şey söylemeden bir anda beni çekerek yatağa düşürdü.

"Ne yapıyorsun sen ya?" Yataktan kalkmaya çalışırken bana engel oldu.

"Bırak beni!" Dudakları yine yana kıvrıldı ama bırakmadı.

"Karan bırak dedim sana!" Tekrar kalkmaya çalıştım ama o da tekrar engel olmuştu bana.

"Ne istiyorsun benden?" Yüzünde muzip bir ifade oluştu.

"Üzerimi değiştirmeni." Alayka güldüm.

"Sen üzerini değiştirmemi mi istiyorsun?" Cevap vermek yerine başını salladı.

"Olur paşam tabii ki değiştireyim. Sen iste yeter ki." Kaşlarını çatmış bana bakarken tüm gücümle karnına yumruk attım ve onu yana düşürdüm.

Zaten ona sinirliydim ve o sinirle sanırım biraz fazla hızlı vurmuştum ama hak etmişti.

Yatağın içinde iki büklüm olup acı içinde kıvranırken doğruldum ve sinirle ona baktım.

"Sarhoşsun diye daha fazla üzerine gelmiyorum ama benim sabrımı sınama." Yine güldü ve yine sessiz kaldı.

Sinirimi bozmaya başlamıştı.

"Serseri." Söylenerek yataktan kalktım. En iyisi balkon kapısını kullanıp kendi odama geçmekti fakat daha bir adım bile atamadan odanın kapısına vurulmuştu.

"Bade!" Nesrin yengenin sesini duyunca Karan'a doğru baktım. Canının acısı geçmiş olacak ki sırt üstü yatağa uzanmış yatıyordu.

"Bade kızım." Kapıya bir kez daha vurulunca bıkkınca ofladım.

Umarım bu sarhoş pot kırmazdı.

Kapıya doğru baktım. Karan'ın sarhoş olması beni tereddüte düşürse de 'Gel' demek için ağzımı açtım fakat daha sesim çıkmadan Karan bileğimden tutmuş ve beni tekrar yatağa çekmişti. Ağzımdan küçük bir çığlık kaçarken omuzuna vurdum.

"Ne yapıyorsun sen geri zekalı?" Dudakları yana kıvrıldı.

"Elimize bundan daha iyi bir fırsat geçemez karıcığım." Kaşlarımı çattım.

"Bade kızım bir sorun mu var?" Bu sefer de Mine halanın sesini duymuş fakat kulak asmadan Karan'la konuşmaya devam etmiştim.

"Ne fırsatı ya?" Yüzüme yaklaştı. Vurmak için elimi kaldırdım fakat o ani bir refleksle elimi tuttu.

"Seni bu konuda defalarca uyardım. Şimdi bırak beni!" Güldü.

"Merak etme seni öpmeyeceğim." Diğer elimle omuzuna vurdum.

"Bak kalk üzerimden yemin ederim avazım çıktığı kadar bağırırım." İşaret parmağını dudağının üstüne koydu ve susmamı işaret etti.

"Son 3." deyince kaşlarımı çattım.

"Ne oluyor?" Beni umursamadan devam etti.

"2." Etrafıma baktım. Bir şey olmuştu da ben mi kaçırmıştım acaba?

"Bana bak eğer beni oyalıyorsan..." Tamamlayamadan konuştu.

"1." Şaşkınca ona bakarken biraz daha yüzüme yaklaştı ama öpmedi, dudaklarımın üzerinde öylece durdu. Bir şey söyleyecekken bir anda odanın kapısı açıldı ve Mine hala ile Nesrin yenge içeriye girdi.

"Yakalandık." Karan'ın sadece benim duyabileceğim bir ses tonuyla söylediği şeyi duyunca ne yaptığını anlamıştım.

Tek kaşımı kaldırmış bir şekilde Karan'a bakarken o üzerimden kalktı ve içeridekilere baktı.

"Sizin kapı çalma gibi bir huyunuz yok mu?" İkisinin de yüzünün kızardığını gördüm. Aslında kadınlar kapıyı çalmıştı ama biz duymamazlıktan gelmiştik.

Bulunduğumuz durum yüzünden utanarak doğruldum. Bir şey yapmıyorduk ama onların yaptığımızı düşünmeleri bile utanmama neden oluyordu.

Yeni başlayan ve her şeyden utanmama neden olan bu duygudan hemen kurtulmam gerekiyordu. Çünkü böyle durumlarda sessiz kalıp bir köşede konuşulanları izlemekten nefret ediyordum.

"Biz şey... Ses gelmeyince bir şey oldu zannettik kapıya falan da vurduk ama duymadınız." diyen Mine halaya baktım

Ne kadar da çok utanmıştı böyle? Ben bile bu kadar çok utanmamıştım.

"Duymadık diye odaya dalmak zorunda mısınız?" Karan'ın söylediği şeye göz devirdim. Sanki gireceklerini bilmiyormuş gibi konuşuyordu.

"Biz şey yapalım en iyisi çıkalım. Siz de devam edin... Ay pardon uyuyun." Mine halanın telaşlı haline gülmeden edemedim.

Mine hala, Nesrin yengenin kolundan tutarak onu çekiştirdi ve beraber dışarıya çıktılar.

Onlara gülerken Karan'ın bana baktığını fark ettim ve hemen ciddileştim.

"Eminim artık bu evliliğin gerçek olduğuna tamamen inanmışlardır." Kaşlarımı çattım.

"Sen bayağı iyi görünüyorsun."

"İyiyim zaten." Güldüm.

"Sarhoş değilsin yani değil mi?" Başını salladı.

"Değilim." Tüm gücümle omuzuna vurdum. "Ne vuruyorsun kızım?" Sinirli bir şekilde konuştum.

"Madem sarhoş değilsin neden o kadar saçma şey yaptın? Bir de utanmadan üzerimi değiştir diyor." Güldü ve yatağa uzanarak elini başının altına koydu.

"Demek ki o kadar da ayık değilmişim." Sinirle yataktan çıktım ve işaret parmağımı kaldırarak konuştum.

"Madem biraz da olsa ayıksın şimdi söyle neydi o dün geceki saçmalık?"

"Uykum var." Söylediği şeye kulak asmadan devam ettim.

"Neden evlendin benimle?"

"Uykum var dedim. Boşuna kendini yorma cevap vermeyeceğim." Derin bir nefes aldım.

"Bunun hesabını sana soracağım. Sadece bekle." Gözlerini kapattı.

"Bekliyorum." dedi ve yan dönerek uyku pozisyonuna geçti. Başımı sağa sola sallayarak balkon kapısından kendi odama geçtim. Odama geçer geçmez ilk işim kapıyı kilitlemek olmuştu. Benim burada yattığımı görmeleri her şeyi anlamaları demekti.

Karan'a ne kadar sert davranırsam davranayım yine kendi bildiğini yapıyor, kendi istediği gibi hareket ediyordu.

Acaba ona karşı daha mı sert davranmam gerekiyordu yoksa daha yumuşak davranıp, huyuna suyuna mı gitmem gerekiyordu? Bilmiyorum.

Dolabımdan eşofmanlarımı alarak üzerimi değiştirdim ve yatağa uzandım. Yarın yine yapmam gereken çok şey vardı.

Yarının yorucu bir gün olacağı stresi şimdiden zihnimin içinde yerini alırken düşünmemeye çalıştım.

Yarın, benim için yeni bir gün olacaktı.

Yarın, yıllardır içimde gizlice biriktirdiğim nefreti hak edenlerin üzerine kusma vaktiydi...

Yarın, benim için hesap günüydü.

Herkes yaptığının hesabını verecek, tek tek vicdanlarıyla yüzleşecekti.

Bunu onlara ben yapacaktım.

Gözlerimi kapatarak yastığıma sıkıca sarıldım ve gözlerimi kapattım.

Bu sefer gerçekten yastığıma sarıldım...

Gözüme değen güneş ışığıyla gözlerimi araladım. Bu gece yatarken mutlaka şu perdeyi kapatacaktım. Bir gün daha bu şekilde uyanmak istemiyordum.

Kendime sinirlenerek doğruldum ve her uyandığımda yaptığım gibi dakikalarca etrafıma baktım. Dün gece ve ondan önceki gece Karan'ın yaptığı şey aklıma gelince yine sinirim bozulmuştu.

Komodinin üzerinde duran telefonumu alıp saatte baktığımda hâlâ 8 olduğunu gördüm. Erken uyanmaktan nefret eden ben, günlerdir erken uyanıyordum.

Yataktan çıkıp odadaki banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkamak yerine kıyafetlerimi çıkardım ve kendimi suyun altına attım.

O evde sıkıntıdan sürekli banyo yaptığım için şimdi de tek bir gün bile banyo yapmadığım zaman kendimi kirli hissediyorum.

Vücudum buruşana kadar suyun altında kalmış canım sıkılınca ise hızlıca saçımı yıkadım ve küvetten çıktım. Banyoda bir süre bornoz arasam da bulamadığım için bulduğum ilk havluyu vücuduma sararak odaya geçtim.

Odaya geçince dolabıma doğru yürüdüm. Fakat daha dolaba yaklaşamadan balkon kapısı bir anda açıldı ve Karan aniden içeriye girdi.

Beni görünce duraksadı. Baştan aşağıya beni inceledikten sonra gözlerini kaçırdı. Utanç uzuvlarımda gezerken olduğum yerde kalakaldım. Ellerimin titrediğini fark etmiştim.

"Kusura bakma ben... Ben şey yapamadım." Gevelediği şeye kulak asmadan sinirle konuştum.

"Dön arkanı!" Vücuduma sarılı olan havluyu sıkı sıkı tutuyordum.

"Bade ben..." Hâlâ bir şey olmamış gibi devam ediyordu ya.

"Arkanı dön dedim sana!" Sadece başını salladı ve arkasını döndü.

"Sen nasıl bir insansın ya? Daha birkaç gün önce kapıyı çalmadan girdim diye bana kızıyordun bugün aynısını sen de yapıyorsun!" Cevap vermedi. Sinirimin verdiği hırsla konuşmaya devam ettim.

"Sen ne düşüncesiz birisin ya? Nasıl girersin bu şekilde odama?"

"Kusura bakma dedik işte uzatma." Daha da sinirlenmiştim.

"Kusura bakarım daha yaptığın o kadar şeyi unutmadan şimdi de odama dalıyorsun. Sapık mısın sen ya?" Bir anda bana döndü. Gözleri beni bulduğunda sinirli olduğunu fark ettim. Sanki haklıymış gibi bir de kendisi sinirleniyordu.

"O ağzından çıkanlara dikkat et!"

"Sen de hareketlerine dikkat et!"

"Etmiyorum lan ne yapacaksın?" Yine benimle inatlaşıyordu.

"Ben de ağzımdan çıkanlara dikkat etmiyorum o zaman." İşaret parmağını kaldırdı ve bana doğru bir adım attı.

"Bana bak kızım." Hemen araya girdim.

"Kızım deme bana!" Ofladı.

"Seninle uğraşmak isterdim ama sabah sabah sinirimi bozmak istemiyorum."

"Sabah sabah benim sinirimi bozdun ama..." Ellerini cebine koydu ve derin bir nefes aldı.

"Gidiyorum ben." Arkasını dönünce konuştum.

"Defol git." Gitmek yerine tekrar bana döndü.

"Kaşınıyorsun."

"Defol git dedim sana." Dudaklarını yana kıvrıldı ve yüzünde muzip bir ifade oluştu. Kaşlarımı çatmış ona bakarken sanki beni daha da çok sinirlendirmek ister gibi gözlerini vücudumda gezdirmeye başladı. Bir an üzerimde havlu yokmuş gibi kendimi çıplak hissetmiştim.

"Sen ne bakıyorsun öyle be!" dedim ve ona doğru bir adım attım fakat aniden hareket ettiğim için vücudumdan sıyrılıp yere düşen havluya engel olamamıştım.

Şaşkınca olduğum yerde kalırken utancı iliklerime kadar hissetmiştim. Karan'a baktığımda onun da benden bir farkı olmadığını gördüm. Gözleri şaşkınlıktan irileşmiş ve hiçbir utanma duygusu hissetmeden hâlâ bana bakmaya devam ediyordu.

Çıplak hissetmeme gerek kalmamıştı çünkü şu anda tam karşısında çıplak bir şekilde duruyordum.

Bölüm Sonu!

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Oy verip yorum yaparak bana destek olabilirsiniz.♡

Beni Instagram'dan ve Twitter'dan takip etmeyi unutmayın.

Yeni bir bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%