@gizzemasllan
|
Merhaba <3 Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok teşekkür ederim, bu bölüm için de yorumlarınızı bekliyorum. Oy vermeyi de unutmayın lütfen♡ Keyifli okumalar! . . . 11. BÖLÜM "KAVGA" Hızla yere eğilerek havluyu aldım ve vücuduma tutarak kendimi saklamaya çalıştım. Karan'ın bakışları vücudumdan gözlerime çıkınca onunla göz göze gelmiştik. Birkaç saniye gözlerimin içine baktıktan sonra bir şey söylemek için ağzını araladı ama hemen ona engel oldum. "Çık odadan!" Sinirden elim ayağım titriyordu. "Bade ben..." Yine konuşmasına izin verdim ve bu sefer bağırdım. "Çık dedim sana!" Çıkmak yerine dudaklarını yaladı ve elini kirli sakallarına götürdü. "Duymuyor musun beni çık dedim sana!" Dudakları yana kıvrıldı. Sinirle ona bakarken elini sakalından çekti ve pantolonun cebine attı. Daha sonra elini tekrar cebinden çıkararak bana uzattı. "Al badem şekeri ye." Ağzım şaşkınlıktan ayrıldı. Bu durumda bile badem şekeri mi? Havluyu bu sefer daha sıkı tutarak hemen yanında durduğum makyaj masasının üzerindeki tarağı aldım ve ona fırlattım. Tarak onun göğsüne çarpıp yere düşerken o arsız bir şekilde gülmeye devam etti. Şu an da ona olan sinirim utancımın önüne geçmişti. "Çık dedim sana çık, duymuyor musun beni sen ya? Kime söylüyorum ben?" Yine bağırdım, sadece başını salladı ve odanın kapısına doğru yürüdü. Kapının yanına ulaştığında kapıyı biraz zorladı ama açamamıştı. "Kilitli o kapı!" Bakışları tekrar beni buldu. "Doğru ya balkondan gelmiştim." dedi ve balkon kapısına doğru yürüdü. Kapıyı açtıktan sonra çıkmadan önce bana kısa bir bakış atarak balkona geçti. O çıkar çıkmaz yatağımın kenarına oturdum. Az önce olanlara inanmak istemiyordum. Oflayarak alnıma vurdum. Ben şimdi nasıl odadan çıkacaktım? Onun yüzüne nasıl bakacaktım? Sadece beş dakika önce onun karşısında çıplak bir şekilde durduğuma inanamıyordum. Kendime olan sinirim artarken yatağın kenarından kalktım ve dolabıma doğru gittim. Elime ilk gelen günlük bir elbise aldım ve giyerek odanın içinde volta atmaya başladım. Olanları aklımdan silip atmak istiyordum. Daha doğrusu Karan'ın aklından silip atmak istiyordum. Sanırım şu an için yapmam gereken en doğru şey; aşağıya inip işim olduğunu söyleyip hemen evden çıkmaktı. Hem zaten emlakçıya gitmem gerekiyordu. Alelacele bir şekilde saçlarımı toplayarak, spor ayakkabılarımı giydim. Daha sonra çantamı da alarak odadan çıktım. Merdivenlerde salondan gelen sesleri duymuştum. Sanırım kahvaltı yapıyorlardı. Merdivenlerin başında durdum ve derin bir nefes alarak kendimi toparladım. Olan olmuştu zaten yapacak bir şey yoktu artık. Bu yüzden hızlıca salona indim. Salona inip masaya doğru yürüdüğümde hem Selen'in hem de Karan'ın bakışları beni buldu. Karan'ın alttan alttan güldüğünü fark etmiştim. Bu daha da çok sinirimi bozdu. "Günaydın Bade." Selen'e baktım. "Günaydın." Bakışlarım tekrar Karan'ı buldu. Sanki beni daha çok utandırmak istiyormuş gibi gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu. Eğer utandığımı belli edersem daha çok üzerime geleceğini bildiğim için ben de ona bakmaya devam ettim. "Ne dikiliyorsun orada? Oturmak için davet etmemizi falan mı bekliyorsun? Yoksa utanıyor musun?" Kaşlarımı çattım. "Ne utanacağım ben senden ya?" Yakında bu yalanlar yüzünden başıma bir iş açacaktım. "Gel otur da bir şeyler ye o zaman." Kaşlarımı hayır anlamında kaldırarak konuştum. "Canım istemiyor. Hem acelem var benim çıkacağım." Yüz ifadesi bir anda sertleşti. "Nereye?" "İşim var." Elindeki çatalı tabağın içine bıraktı ve kaşlarını çattı. "Ne işi?" Aklıma Selen'in bana söylediği şeyler geldi. Yakında sana da karışmaya başlayacak demişti ve Karan şu an da onu haklı çıkarıyordu. Aklıma gelen şeyle sırıttım. Madem ben onun yüzünden rezil olup utandım, o da biraz sinir olup delirsin. "Özel bir iş." Emlakçıyla buluşmak ne kadar özel bir işse artık... Dikkatle Karan'a baktım. Hareket eden adem elmasından yutkunduğunu fark ettim. Sanırım istediğim olmuştu. Ağır hareketlerle ayağa kalktı ve yanıma geldi. "Özel demek." Başımı salladım. "Öyle." "Önce seninle bir şey konuşmam lazım." "Eve gelince ne konuşacaksan konuşursun şimdi gerçekten gitmem lazım." "Her neyse o işin geç kalırsan ben götürürüm seni merak etme." dedi ve kolumdan tuttu. "Şimdi benimle gel." Beni ilk kattaki odalardan birine götürdü ve kapıyı kapattı. Onunla yalnız kalınca ister istemez yine utanmıştım ama belli etmemeye çalışarak konuştum. "Ne oldu?" "Bir şey söyleyeceğim sana." Başımı salladım. "Söyle." desem de konuşmadı ve bana bakmaya devam etti. "Niye konuşmuyorsun?" "Sabah olan şey..." dedi ve sustu. Bastırmaya çalıştığım utanç duygusu yine kendini belli etmişti. "Yani odana öyle girdiğim için kusura bakma bir daha olmaz." Güldüm. "Olan oldu zaten daha ne olabilir ki?" Gözlerimin içine baktı. "Böyle bir şey olacağını tahmin edemedim ama sonuçta ben girdiğimde üzerinde havlu vardı. Sinirlenip havluyu düşüren sendin. Bu konuda benim hiçbir suçum yok." "Sen odaya öyle dalmasaydın zaten ben sinirlenmeyecektim böyle bir şey de yaşanmamış olacaktı." "Tamam haklısın bir şey demiyorum." "Ben gidiyorum o zaman." Arkamı dönmüş gidecekken bileğimden tuttu. "Bir şey sormam lazım sana." Bileğimi yavaşça çektim ve tekrar ona döndüm. "Sor." "Bunu seni utandırmak için söylemiyorum yanlış anlama ama havlu düşünce vücudunu gördüm." Yanaklarımın kızardığına yemin edebilirdim. Terleyen ellerimi o fark etmeden üzerime sildim. Fakat titrediğimi fark edince ellerimi ondan saklamak için arkamda birleştirdim. "Bunu mu söyleyeceksin yani?" Başını olumsuz anlamda sallayarak konuştu. "Göğsünde ve karnında morluklar gördüm. Yani tam seni vurduğumuz yerdeydi." "Yani?" "Hâlâ acıyor mu diyecektim?" Evet hâlâ acıyordu ama bunu söylememe gerek yoktu. "Hayır acımıyor." Gözlerini kıstı. "Emin misin?" Başımı salladım. "Evet." "Eğer istersen seni hastaneye falan götürebilirim." Derin bir nefes aldım. "Gerek yok, olursa da ben giderim zaten." "Sen bilirsin." "Akşam görüşürüz." deyip gidecekken yine beni durdurdu. "Ben seni götürürüm. Nereye gideceksin?" Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Nereye gideceğimi öğrenmeye çalıştığını anlamak zor olmadı. "Yoo hiç gerek yok. Geç kalmadım zaten ben kendim giderim." Derin bir nefes aldı, sakin kalmaya çalışıyor gibiydi. "İyi o zaman git kendin ama yine eve geç kalma." Güldüm. "Merak etme 2 gün sonra sarhoş bir şekilde dönmem." Tek kaşı kalktı. "Sen bana laf mı sokmaya çalışıyorsun?" "Evet." Kaşlarını çatmış bana bakarken gülmeye devam ettim. Fakat bir anda aklıma gelen şeyle ciddileştim. Benim şu an da ona yaptıklarının hesabını sormam gerekiyordu. Sabah olan şey her şeyin aklımdan uçup gitmesine neden olmuştu. "Çok konuşma da çık hadi." Bu sefer onu durduran ben oldum. "Yok öyle hemen çıkıp gitmek önce yaptıklarının hesabını vereceksin." Dudakları yana kıvrıldı. "Ben hesap vermem." "Bana vereceksin ama..." "Sebep?" "Sebep mi? Sence de yaptığın o kadar şeyi bana da açıklaman gerekmiyor mu?" "Bence gerekmiyor." "Bence gerekiyor." Derin bir nefes aldı. "Tamam sor hadi ne soracaksan." "Hiçbir şey sormayacağım sen o gün bana orada neler oldu onu anlatacaksın." "Hiçbir şey olmadı Bade. Merak etme baban hâlâ yaşıyor." "Emin ol ölmesi umurumda bile değil." "Niye bu kadar merak ediyorsun o zaman?" Bıkkınca ofladım. "Biz neden evlendik?" Ellerini cebine koydu. "Bilmem neden evlendik?" Gözlerimi kapattım ve sakin kalmaya çalıştım. "Gerçekten artık sinirimi bozmaya başlıyorsun. Şu an seni boğmamak için kendimi zor tutuyorum." "Tamam işte o gün tam da böyle bir şey oldu. Baban benim sinirimi bozmaya başlamıştı. Tabii ben senin kadar sabırlı birisi olmadığım için kendimi tutamadım ve olay patladı." "Yalan söyleme." Kaşlarını çattı. "Yalan söylediğimi de nereden çıkardın?" "Dediğin gibi aniden olan bir şey olsaydı o kadar adamın yanımızda olmazdı. Hem o gün bana ben buraya tam da bunun için geldim diyen sendin." "O adamlar her zaman benim yanımda zaten. O gün bu evden çıkarken hayalini kurduğum tek şey o Emir şerefsizinin yüzüne inen yumruklarımdı. Elime fırsat geçmişken de yapayım dedim." Kaşlarımı çatmış bir şekilde ona bakarken devam etti. "Yani anlayacağın oyunumuz hâlâ devam ediyor. Babanı birlikte yavaş yavaş bitireceğiz. O gece sadece hesapta olmayan bir şekilde kavga çıktı hepsi bu. Seninle evlenmemin başka sebebi yok yani." "Peki senin anlattığın gibi olsun ama umarım bundan sonra hesapta olmayan bir şey daha yaşamayız." "Söz veremem. Onları görünce nasıl davranacağımı ben bile kestiremiyorum." "Ben ne söylersem söyleyeyim sen yine bildiğini yapacaksın değil mi?" diye sordu. "Evet." "İyi ne hâlin varsa gör." dedim sinirle. "Görürüm." Göz devirdim ve odadan çıkarak doğrudan kapıya doğru yürüdüm. Evden çıkmadan önce Karan'a kısa bir bakış attım. Ellerini cebine koymuş bana bakıyordu. Hiçbir şey söylemeden bahçeye çıktım. Evden çıkıp hemen bir taksi bularak emlakçıya gittim. Emlakçıdan içeriye girip adamla selamlaştıktan sonra boş bir yere oturdum ve hemen konuya girdim. "Her şey halloldu değil mi? Bugün evi alabiliyor muyum?" "Tabii ki alabiliyorsunuz ben gereken her şeyi hallettim." dedi ve masasının üzerinde duran birkaç dosyayı alarak ayağa kalktı. Merakla ona bakarken bana doğru geldi ve karşıma oturarak elindeki dosyaları uzattı. "Benim başka bir yere yetişmem gerekiyor da bir an önce halledelim şu işi." Başımı salladım ve elinden dosyaları aldım. "Bunları imzalayın ev sizindir. Sonra hemen hesabıma para transferini yaparsınız." Kaşlarımı çattım. "Bu işlerin böyle yürüdüğünü bilmiyordum. Ev sahibiyle görüşmedik bile." Gülümsedi. "Ev sahibi şu anda şehir dışında. Onun adına ben her şeyi hallediyorum. Elinizdeki belgeleri satış için kendisi imzaladı zaten. Siz de imzalarsanız evi üzerinize almış olacaksınız. Geriye de bir tek ödeme kalmış olacak. Onu da hemen bankaya gidip sizinle hallederiz." "Peki tamam kalem alabilir miyim?" deyince adam hemen elindeki kalemi bana uzattı. Elimdeki belgeleri sehpanın üzerine koydum ve okumaya başladım. Tabii ki de okumadan imza falan atmayacaktım. "Okumanıza hiç gerek yok, zaten benim de biraz acelem var. Hemen halledersek sevineceğim." Adama baktım ve gergin olduğunu gördüm. Bir tuhaflık olduğunu sezmiştim. "Ben yine de bir okuyayım." Adamın yutkunduğunu fark etmiştim. Hızla tekrar önüme döndüm ve okumaya devam ettim. Satış belgesindeki adres kısmına geldiğimde tuhaflığın burada olduğunu fark etmiştim. Geçen gün o eve gittiğimizde adrese iyice bakmıştım ama şu an bu belgede başka bir yerin adresi yazıyordu. Bu adam beni dolandırmaya çalışıyordu. Eminim başka bir yeri bana satmaya çalışıyordu. Kendi kendime güldüm ve adama baktım. "Sen beni salak mı zannediyorsun?" "Anlamadım?" "Sence ben, beni dolandırmaya çalıştığını anlamayacak mıydım?" Hızla ayağa kalktı. "Siz ne demeye çalışıyorsunuz? Ben öyle birisi değilim." "Adres neden farklı o zaman burada?" "Adres falan farklı değil size öyle gelmiş." Ben de onun gibi ayağa kalktım ve tam karşısında durdum. "Bak ben o eve gittiğimizde adrese baktım ve şu an bu belge de yazan adresle hiçbir ilgisi yok." Sehpanın üzerinde duran belgeleri eline aldı. "Attığınız bu iftirayı kabul etmiyorum. Size ev falan da satmıyorum. Şimdi lütfen burayı terk edin." Güldüm. "Senin gibi dolandırıcıyı hemen bırakacağımı mı zannettin?" Kaşlarını çattı. "Bir kez daha bana dolandırıcı derseniz sizi şikayet edeceğim." Çantamdan telefonu çıkardım. "Peki çağırayım ben polisi şikayet et beni. Bakalım kimi tutuklayacaklar." Adam bana şaşkınca bakarken telefona döndüm. Tam polisi arayacakken bir anda ayak bileğime yediğim tekme ile kendimi yerde buldum. Canımın acısıyla ağzımdan küçük bir çığlık kaçarken adamın kaçmaya çalıştığını fark ettim ve hızla uzanarak ayağından tuttum. Adam kaçmak için bir adım atınca o da benim gibi kendini yerde bulmuştu. Ayak bileğim acısa da hızla ayağa kalktım. Adam yere oturmuş küfür ediyordu. Elimden yere düşen telefonu aldım. Tekrar polisi arayacakken adam bir anda ayağa kalktı. "Bak bunu aramızda da halledebiliriz." dedi, daha da sinirlendim. "Bence polisin halletmesi daha doğru olur." dedim, adam bir anda dükkanın kapısına yöneldi. Kaçmasına engel olmak için kolundan tuttum fakat bir anda beni içeriye doğru itti ve kapıyı tuttu. Cam kapıyı açmak için tüm gücümü kullandım fakat başaramadım. Adamın cebinden anahtar çıkardığını görünce şaşkınca ona baktım. Beni içeriye kilitleyip kaçacaktı. Ama o daha beni tanımıyordu... Etrafıma baktım ve gördüğüm şeyle dudaklarım yana kıvrıldı. Adam kapıyı kilitlemeye çalışırken biraz önce oturduğum sandalyeyi aldım ve tüm gücümle kapıya fırlattım. Cam kapı bir anda paramparça olurken adamın geri çekildiğini gördüm. Cam parçalarına dikkat ederek dükkandan çıktım. Bir anda çevredeki herkes etrafımıza toplanmıştı. Adam bana sinirle bakıp küfür ettikten sonra kaçmak için hareket etti ama bu sefer de onu engelleyen şey tam yanında duran polis arabası olmuştu. Sanırım etraftaki insanlardan birisi aramıştı polisi ya da olayı gördükleri için kendileri gelmişti. "Şimdi ne yapacaksın çok merak ediyorum." Hızla bana yaklaştı. "Ben hep kurtuldum yine kurtulurum. Sen kendini düşün." Kaşlarımı çatmış ona bakarken polisler yanımıza geldi. "Ne oluyor burada?" diyen sarışın uzun boylu polise baktım ve elimle emlakçıyı göstererek konuştum. "Bu adam beni dolandırmaya çalıştı. Aynı zamanda darp ederek beni buraya kilitledi. Bu yüzden bu adamdan şikayetçiyim." "Yalan söylüyor, bir anda olay çıkardı ve kendisi beni darp etti. Sakin olmasını söyledim ama bağırmaya devam etti. Polisi arayacağım dediğim için de bütün camı çerçeveyi indirdi. Asıl ben ondan şikayetçiyim." Hemen araya girdim. "Öyle mi?" Adam başını salladı. "Evet öyle." Polise döndüm. "Bir dakikada bekleyin lütfen." dedim ve tekrar dükkandan içeriye girdim. Yere düşen satış belgelerini alarak dışarıya çıktım ve polise uzattım. "Buyurun memur bey." Polis belgeyi elimden alınca devam ettim. "Bakın orada yazan adresle bu adamın iki gün önce beni götürdüğü adres çok farklı yerler." Emlakçı yine araya girmişti. "Ben seni tam da orada yazan yere götürdüm." Ona güldüm ve polise bakarak konuşmaya devam ettim. "Beni götürdüğü evin karşısında bit market vardı. Eminim güvenlik kamerası da vardır. O gün bu adamın beni başka bir eve götürdüğünü kanıtlayabilirim yani." Memur elindeki belgeyi yanındaki diğer polise verdi ve bize baktı. "Madem ikinizde birbirinizden şikayetçisiniz ikiniz de bizimle karakola kadar geleceksiniz. Orada kimin suçlu kimin suçsuz olduğu anlaşılır." dedi ve yanındaki adama baktı. "İkisini de alıyoruz." Hemen araya girdim. "Benim ne suçum var ya?" Polisin bakışları beni buldu. "Size suçlusunuz demedim ama bizimle gelmek zorundasınız." Başıma gelmeyen bir bu kalmıştı. Ev alayım derken karakolluk olmuştum. Karan bunu öğrendiğinde ne yapacak çok merak ediyorum. Polislerle beraber polis arabasına binerek karakola gitmiştik. Karakola gelince ikimizi de ayrı yere götürmüş ve ifademizi almışlardı. İfademi verdikten sonra bırakacaklar zannetmiştim ama hakkımda şikayet olduğu için şu anda nezaretteydim. Sadece bir ara eşinize haber verildi demek için yanıma bir polis gelmişti. Ondan sonra da gelen giden olmamıştı. Geri zekalı adam kaçmak için ayak bileğime vurduğu için şu anda çok kötü ağrıyordu. Ayağıma baktığımda morardığını gördüm ve oflayarak dudaklarımı büzdüm. Karan'ın tutuklandığımı öğrendiğinde ne yapacağını çok merak ediyordum. Bir de emlakçıya ne olduğunu merak ediyordum. Beni tutuklamışlardı ama o etrafta görünmüyordu. Kaç saat oturduğumu bilmiyordum ama çoktan öğlen olduğuna emindim. Bugün için bir sürü planım varken şimdi oturmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum ve bu durum sinirlerimi bozuyordu. Bir insanın hiçbir işi mi yolunda gitmezdi? Benimki gitmiyordu işte... Sinirli bir şekilde oturmaya devam ederken ileriden gelen Karan'ı gördüm. Şimdi bir de onunla uğraşacaktım. Hızlı adımlarla benim olduğum tarafa doğru geldi. Yüzündeki alaylı ifadeyi görünce göz devirdim. Dikkatle ona bakarken parmaklıkların arkasında durdu ve ellerini cebine koydu. "Nasılsın karıcığım?" Nefesimi dışarıya verdim. Karıcığım kelimesinden tiksinmiştim artık. "İyiyim kocacığım sen nasılsın?" "Ben hiç iyi değilim." Kaşlarımı çattım. "Neden?" "Karım karakola düşmüşte onu toplamakla uğraşıyorum." "İyi, Allah kolaylık versin." Güldü. "Amin." Gülmeye devam edince ayağa kalktım ve ayağımdaki ağrı yüzünden yavaşça yürüyerek ona yaklaştım. "Bana bak zaten sinirlerim bozuk gülüp durma." "Sinirlerinin bozuk olduğu belli zaten. Olayın ne olduğunu öğrendim eğer sakin olup kavga çıkarmasaydın şimdi burada olmak zorunda olmayacaktın." Cevap vermedim ama o gülmeye devam etti. "Buraya kadar dalga geçmek için mi geldin yoksa beni buradan çıkarmak için mi geldin?" Güldü. "Dalga geçmek için." Ona vurmak için kolumu uzattım ama geri çekildi. "İşte senin gibilerini tam da bu yüzden parmaklıkların arkasına koyuyorlar. Bizim gibi masum insanlara zarar vermeyin diye." Alayla güldüm. "Masum insan sen mi oluyorsun?" diye sordum, başını salladı ve cevap verdi. "Evet." Daha çok güldüm. "Masumluk anlayışına hayran kaldım." dedim alay ederek. "Sen bana bir şey mi ima etmeye çalışıyorsun?" dedi sanki anlamamış gibi, omuz silktim. "Yoo açıkça söylüyorum." "Şu an parmaklıkların arkasında olan sensin yalnız." "İstisnalar kaideyi değiştirmez." Tek kaşı kalktı. "Şu an bana ihtiyacın olduğunun farkındasın değil mi? Bence şansını fazla zorlama derim. Arkamı döner giderim kalırsın burada." diye bir de tehdit etti. "Gidersen git çok da umurumda değilsin." "Emin misin?" "Evet eminim." Cebinden badem şekeri çıkardı ve yiyerek konuştu. "İyi kal o zaman burada. Belki biraz aklın başına gelir." dedi ve ciddi ciddi arkasını dönerek gitti. "Gitti ya." Dudaklarımı büzerek az önce oturduğum yere geri döndüm. Bir süre tek başıma oturduktan sonra ileriden polislerin getirdiği emlakçıyı gördüm. Hızla ayağa kalktım. Fakat bir anda ayağımın üzerine bastığım için canım acımıştı. Yine de unutmaya çalışarak parmaklıklara yaklaştım. Her şey bu salak adam yüzünden gelmişti başıma. Polisler adamı benim bulunduğum yerin yanına koyup yanımızdan uzaklaşınca adama baktım. "Yemin ederim şu parmaklıklar olmasa seni öldürürdüm." Bana baktı ve güldü. "Bu parmaklıkları buraya tam da bu yüzden koyuyorlar zaten." Göz devirdim. Niye herkes bunu söylüyordu ki? "Sen var ya bittin bu sefer. Senin peşini bırakmayacağım sürüm sürüm süründüreceğim." Alayla güldü ve oturma yerlerine giderek oturdu. Ben de hemen kendi yerime oturdum ve devam ettim. "Sen niye bu kadar rahatsın?" Etrafa baktı ve gülerek konuştu. "Sen bir tek kendini mi akıllı zannediyorsun? Bu durum defalarca kez başıma geldi benim. Hepsinde bir şekilde yırttım yine yırtarım." Şaşkınca ona baktım. Bir de utanmadan defalarca başıma geldi diyordu. Bu ne yüzsüz bir adamdı böyle? Ama bu sefer sert kayaya çarptığını bilmiyordu. Bu adam cezasını almadan peşini bırakmayacaktım. Önüme dönüp sabırla beklemeye devam ettim. Acaba Karan gerçekten gitmiş miydi yoksa beni buradan çıkarmak için mi uğraşıyordu? Umarım beni çıkarmak için uğraşıyordur. Sana ihtiyacım falan yok demiştim ama şu an gerçekten de ona ihtiyacım vardı çünkü burada kalmak istemiyordum. Meraklı ve sinirli bir şekilde oturmaya devam ederken beni buraya getiren polis geldi. Ne yapacak diye beklerken benim olduğum yeri açtı. Bu sefer ayağıma dikkat ederek yavaşça kalktım ve polisin yanına gittim. "Çıkıyor muyum?" Başını salladı. "Evet çıkıyorsunuz." Gülümsedim ve emlakçıya baktım. Onu gördüğüm an gülümsemem yüzümde soldu. "Senin cezanı çekmen için elimden geleni yapacağım." Adam kaşlarını çatınca umursamadan polisle birlikte nezarethanelerin olduğu yerden çıkarak ifademi aldıkları yere tekrar gittim. İmzalamalarımı söyledikleri belgeleri imzalayarak eşyalarımı aldım ve odadan çıktım. Çıkar çıkmaz beni kapıda Karan karşılamıştı. "Ne işin var senin burada?" Tek kaşı kalktı. "İnsan bir teşekkür eder. Kaç saattir seni içeriden çıkarmak için uğraşıyorum." "Sen mi uğraşıyorsun?" "Evet." "Hani sen gidiyordun?" Bana bakmadan konuştu. "Sahte falan ama aldık seni bir kere... Karımsın yani, burada bırakacak değildim herhalde." Cevap verecekken işaret parmağını kaldırdı. "Bence o ağzını açıp tek kelime bile etme, zaten çok sinirliyim." dedi uyarıcı bir tavırla, kaşlarımı çattım. "Sebep?" "Sebep mi? Şu an bulunduğumuz yer bence yeterince iyi bir sebep." "Ben haklıydım, o adam beni dolandırmaya çalıştı." dedim, o adam yüzünden suçluluk duyacak değildim ya! "Biliyorum Bade ama baktın seni dolandırmaya çalışıyor beni arasaydın." Tam ağzımı açmış bir şey söyleyecekken devam etti. "Her şeyi geçtin polisi arasaydın Bade. Ne diye kendin uğraşıyorsun adamla?" Göz devirdim. "Sanki ben düşünemedim bunu. Tam arayacaktım vurdu bana." Yüzü ifadesi bir anda sertleşti. "Ne yaptı?" Sinirlendiğini fark etmiştim. Biraz ileride duran sandalyelerden birine oturarak bileğimi gösterdim. "Baksana ayağıma morardı resmen." Başımı kaldırıp ona baktım. Hızla yanıma geldi ve diz çökerek moraran bileğime dokundu. Dokunur dokunmaz hemen ayağımı çektim. "Acıyor dokunma." Başını kaldırdı ve bana baktı. "Kalkma buradan." diyerek kendisi ayağa kalktı. "Geliyorum hemen." "Nereye?" Cevap verecekken orta yaşlarda takım elbise giymiş bir adam yanımıza geldi. "Karan Bey." Adamın kim olduğunu anlamaya çalışırken Karan adamın yanına gitti. "Ben de senin yanına geliyordum avukat." Demek beni dışarıya çıkaran adam buydu. "Buyurun Karan Bey." "O herifi de çıkar içeriden." Şaşkınca Karan'a baktım. "Emlakçıyı mı?" "Evet onu, çıkar o şerefsizi içeriden." Ben adama cezanı çekeceksin derken bu adamı çıkararak yardım ediyordu resmen. "Ama Karan Bey..." "Aması falan yok. Akşam olmadan çıkar onu da buradan. Gerekirse Bade'nin şikayetini geri çek avukatı olarak ama çıkar o herifi oradan. Çıkınca da bana haber ver." Hemen araya girdim. "Ben şikayetimi falan geri çekmem!" Karan'ın öfkeli bakışları beni buldu. "Sen karışma!" Sinirle ayağa kalktım ama bir anda ayağımın üzerine basınca canım acımıştı. "Ah!" deyip ayağımı tutunca hemen yanıma geldi. "Kalkma dedim değil mi sana?" diyerek bir de kızdı, gözlerinin içine bakarak konuştum. "Ben şikayetimi asla geri çekmem. O adam cezasını çekecek." "Tabii ki cezasını çekecek senin o konu da hiç şüphen olmasın." "Bu nasıl ceza ya? Ben hiç anlamadım. Adamı çıkartıyorsun resmen içeriden." Dudakları yana kıvrıldı. "Onun belası dışarıda çünkü." Kaşlarımı çattım. Ne yapacağını anlamıştım. "Karan..." Konuşmama izin vermedi. "Tamam kapandı bu konu, daha fazla uzamasın." dedi ve üzerindeki ceketi çıkardı. Merakla ona bakarken bana doğru eğildi ve ceketi belime bağladı. "Ne yapıyorsun sen ya?" Cevap vermedi. Tekrar konuşacakken kendimi bir anda onun kucağında buldum. "Karan ne yapıyorsun?" Bakışları beni buldu. "Ayağım acıyor demedin mi?" "Bu kadar da acımıyor. Kendim yürüyebiliyorum." Beni umursamadan yürümeye başladı. "Üzerine basarsan daha kötü olur." dediğinde çoktan karakoldan çıkmıştık bile... Karakoldan çıkınca ileride duran arabasına doğru yürdü ve beni ön tarafa bindirdi. Daha sonra sinirle kapıyı çarparak kapattı. Kaşlarımı çatmış ona bakarken arabanın etrafında dolandı ve kendisi de bindi. "Ya sen bana niye kızıyorsun?" Bakışları beni buldu. "Sen niye böyle adamlarla uğraşıyorsun? Madem ev alacaktın söyleseydin ben hallederdim. Ya sana daha çok zarar verseydi?" Cevap vermedim. "Böyle susarsın işte." "Daha çok uzatma diye susuyorum." dedim ve dışarıya bakmaya başladım. Ona cevap verseydim kendini haklı çıkarana kadar konuşacağını çok iyi biliyordum. "Bundan sonra benden yardım iste. Ben sana yardım ederim. Kendi başına bir şey yapmaya kalkma." Sanırım şimdi tam sırasıydı. Ondan bu konu hakkında yardım istemeyi zaten düşünüyordum. Bu yüzden tekrar ona döndüm. "Sen bana gerçekten yardım etmek istiyor musun?" "Böyle konularda evet, yardım etmek istiyorum." "Güzel, o zaman senden bir şey isteyeceğim." Tamamen bana doğru döndü ve meraklı bir ifadeyle bakmaya başladı. "Dinliyorum seni." Bunu ondan istemem ne kadar doğru olacak bilmiyorum ama bu konuda tek başıma hiçbir şey yapamayacağımı bildiğim için de ondan yardım istemekten başka çarem yoktu. "12 yıl önce babamın yanında çalışan bir adam vardı ismi Faruk soyadını bilmiyorum. Bana o adamı bulabilir misin?" Kaşları hemen çatıldı. "Ne yapacaksın sen o adamı?" "Soru sormak yok." "O adamı bulmam yarım saatini yine almaz benim ama ne yapacağını bilmem lazım." "Ondan öğrenmem gereken bir şey var." "Neymiş o?" Cevap vermedim. "12 yıl önce babanın yanında çalışan adamdan ne öğrenebilirsin Bade?" Anlatmak istemiyordum. Bu yüzden konuyu değiştirdim. "Ayağım acıyor eve gidelim. Biraz dinlenmek istiyorum." dedim ve ona arkamı dönerek dışarıya bakmaya başladım. Bir süre sonra araba çalışmıştı. Sessiz bir yolculuğun ardından sonunda eve gelebilmiştik. Sanki bugün hiç bitmeyecekmiş gibi hissediyordum. Arabanın kapısını açıp inmek için bir adım atmışken Karan önümde belirdi. Ona kendim yürüyebileceğimi söyleyecekken o benden önce davrandı ve kucağına aldı. "Ya ben kendim yürüyebilirim." Bakışları beni buldu. Yüzlerimizin arasında çok fazla mesafe yoktu. Nefesi yüzüme çarpıyordu ve bu çok tuhaf hissetmeme neden oluyordu. "Hani ayağın acıyordu?" diye sordu muzip bir tavırla. "Acıyor zaten." Gözlerini kıstı. "Cevap vermemek için bunu bahane ediyor olmayasın?" dedi, omuz silktim. "Öyleyse ne olmuş?" dedim ben de. "O zaman sana bunun hesabını çok kötü sorarım." "Gerçekten acıyor ama yalan söylemiyorum." "Öyle olsun." dedi. "Olsun." Gülmeye devam ederek evin içine doğru yürüdü ama bir anda arkamızdan gelen alkış sesiyle durdu. Arkama doğru baktığımda Ezgi'yi gördüm. "Ezgi." diye mırıldandım ve Karan'a baktım. Yüz ifadesi değişmişti. "Yüzüme bile bakmayacak mısın artık?" Ezgi'nin sorusuyla Karan gözlerini kapattı ve derin derin nefes almaya başladı. "İndir beni." Gözlerini açtı ve bakışları beni buldu. "Onunla konuşmalısın." Cevap vermeden beni yavaşça yere indirdi ve Ezgi'ye doğru döndü. "Ne işin var senin burada?" Karan'ın sorusuyla ben de Ezgi'ye baktım. "Benim aksime sen çok mutlu görünüyorsun. Nereden böyle, balayına mı gittiniz?" Bıkkınca ofladım. "Saçmalama Ezgi. Hadi git buradan." "Beni bu şekilde terk etmene izin vermeyeceğim." "Ezgi zorluk çıkarma git hadi buradan." Onlar konuşurken eve girmek için hareket ettim. Fakat Ezgi'nin yanımıza doğru geldiğini görünce durdum ve ona baktım. Hızlı bir şekilde Karan'ın yanına gelmiş ve dolu gözleriyle konuşmaya devam etmişti. "Sen de beni seviyordun. Biz bu kız hayatımıza girmeden önce çok mutluyduk Karan. Hatta evlenecektik bile biz hatırlıyor musun?" "Ben bu zamana kadar sana bir kere bile evlilik hakkında bir şey söylemedim. Evlilik hayalleri kuran sendin." "Çünkü ben seni çok seviyordum hâlâ da çok seviyorum. Bu yüzden benden gitmene izin veremem." dedi, Karan iç çekti. "Ezgi biz zaten çoktan ayrılmıştık, sen de bunu biliyorsun. Buna rağmen böyle düşünmeye..." Devam edemedi Karan, çünkü Ezgi ona sımsıkı sarıldı. Ezgi Karan'a sarılır sarılmaz Karan'ın bakışları beni bulmuştu. Onlara bakmayı bırakarak eve doğru yürüdüm. "Ne olur benden ayrılma. Biliyorum evlisin ama her şeyin sahte olduğunu anlattın bana. Bu yüzden seni unutmak istemiyorum. Ben... Ben bu şekilde de seni sevmeye devam edebilirim. Bu yüzden ne olur ayrılma benden. Bu saçma evlilik bitene kadar gizli devam ederiz." Ezgi'nin söylediklerini duyunca kaşlarımı çattım, neden ayrıldıklarını kabul etmiyordu? Karan, bu iş senden önce bitmişti demişti bana, az önce ona da söyledi hatta ama Ezgi bir türlü kabul etmiyordu. Aklıma Selen'in söyledikleri geldi, abim birinin ağlamasına dayanamaz demişti ve Ezgi şu an ağlıyordu. Gözlerimi Ezgi'den çekip Karan'a baktım. Kabul edecek miydi? Merakla ona doğru bakarken Ezgi'ye sarıldığını gördüm ve onlara arkamı döndüm. Kabul etmişti... Yavaş adımlarla bahçeye girdim. Adamların önünden geçerek eve de girdim ve ayağımı zorlayarak üst kata çıktım. Selen ortalarda görünmüyordu. Odamdan içeriye girerek önce odanın kapısını sonra da balkon kapısını kilitledim. Sabahki gibi bir şeyin yeniden yaşanmasını asla istemezdim. Çantamı bir köşeye bırakarak hâlâ belinde olan Karan'ın ceketini de çıkarak çantamın yanına bıraktım. Daha sonra üzerimdeki elbiseden kurtulup eşofmanlarımı giydikten sonra yatağa uzandım ve gözlerimi kapattım. Bugün gerçekten de çok zor bir gün olmuştu. Ayağım çok fazla acımaya başlamıştı. Bu yüzden uyumaya çalıştım. Hastaneye gitmek istemediğim için en iyisi uyuyarak acıyı unutmaktı. Bir süre sonra yastığıma sarılmış uykuya dalacakken odanın kapısına birkaç defa vurulmuştu. Ses vermedim. Çok geçmeden kapıya bir daha vurulmuş ve birisi kapıyı açmaya çalışmıştı. Bu kapı kilitliyken neden içeriye zorla girmeye çalışırlar hiç anlamıyorum. "Uyuyacağım." diyerek seslendim ve tekrar gözlerimi kapattım. Bir daha ses gelmemişti zaten. Kapıdaki her kimse gitti diye sevinirken bu sefer de balkon kapısı zorlanmaya başlanmıştı. Balkon kapısı zorlandığına göre gelenin kim olduğunu tahmin etmek zor olmamıştı. "Bade açsana şu kapıyı." Derin bir nefes aldım. Bu adam niye laftan anlamıyordu ki? "Uyuyacağım dedim duymadın mı?" dedim, kapıyı zorlamaya devam etti. "Sonra uyursun aç kapıyı." Sinirle yastığıma vurdum. "Ne yapacaksın benim odamda?" "Ayağına bakacağım aç şimdi şu kapıyı." Gülümsedim ama yine de açmadım kapıyı. Çünkü şu an evde Ezgi'nin olduğunu çok iyi biliyordum ve o kızla karşılaşmayı hiç istemiyordum. "İyiyim ben." dedim ve tekrar gelmemesi için devam ettim. "Yemek falan da yemeyeceğim, uyuyacağım rahat bırak beni." dedikten sonra bir süre bekledim. Ses gelmeyince gittiğini anlamış ve tekrar uyumaya çalışmıştım. Uykumun arasında bir ara gözlerimi aralayıp etrafa baktığımda havanın epey bir karardığını gördüm. Karanlıktan dolayı dikkatli bir şekilde ayağa kalkarak çantamı buldum ve telefonumu çıkararak saatte baktım. Saattin gece 3 olduğunu görünce ne kadar çok uyuduğumu fark etmiştim ama sanki hiç uyumamışım gibi daha da uykum vardı. Biraz hava almak için balkon kapısına doğru yürüdüm. Ayağımın üzerine bastıkça daha da çok ağrıyordu. Camdan olan balkon kapısının perdesini çekip kapıyı açacakken gördüğüm şeyle durdum. Karan balkondaki koltukta oturuyordu. Dikkatle ona baktım. Ellerini göğsünün altında birleştirmiş karşıya bakıyordu. Onunla konuşmak istemediğim için geri çekildim. Tam perdeyi tekrar kapatacakken göz göze gelmiştik. Gözlerim onun yeşil gözleriyle temas edince olduğum yerde kaldım. Ne geri gidebildim ne de ona gidebildim... Beni görünce önce şaşırdı. Sonra kaşlarını çattı ve bana bakmaya devam etti. Gözlerimi ondan kaçırdım ve perdeyi kapatarak yatağımın üzerine oturdum. Onun gözlerinin içine bir dakikadan fazla bakamıyordum. Neden böyle oluyordu ki? Ben her zaman herkesle arama mesafe koyup insanlardan kaçan birisi olmuştum ama ondan daha çok kaçmak istiyordum. Benden olabildiğince uzak dursun istiyordum. Sanırım ben onu sevmekten korkuyordum. Acıyan ayak bileğime bakarken balkon kapısına vuruldu. Beni uyanık gördüğünü bildiğim için ayağa kalktım ve kapının kilidini açarak tekrar yatağımın üzerine oturdum. Daha sonra ayağımdaki büyük morluğu görmemesi için üzerime örtüyü çektim. O sırada o da peşimden odaya girmişti. "Ne yapıyorsun sen böyle karanlıkta?" diye sordu ve odanın ışıklarını açtı. "Şimdi uyandım." Yatağın kenarına oturdu. "Beni görünce neden içeriye kaçtın?" "Kaçmadım, hava almak için balkona çıkacaktım seni görünce rahatsız etmek istemedim." Başını salladı. "Ayağın nasıl oldu?" Çok kötüydü... Çok fazla acıyordu ve üstüne basamıyordum. Sanırım yarın hastaneye gitsem iyi olacaktı. "Daha iyi." Gözlerini kıstı ve tek kaşını kaldırdı. "Bakayım şu iyi dediğin ayağına bir." Dese de ona göstermedim. Fakat o bir anda üzerimden örtüyü çekti ve ayağıma baktı. "Siktir." Küfür ettiği için şaşkınca ona bakarken bakışları beni buldu. "Bir de iyi diyor. Kızım mosmor olmuş ayağın." "Biraz sert vurmuş sanırım." Dişlerini sıkarak konuştu. "Ben o piçe bunun hesabını sorarım sen merak etme hadi kalk şimdi bir hastaneye falan giderim." Ayağa kalkacakken elinden tutarak ona engel oldum. "Bu saatte hiç gerek yok. Ben yarın giderim." Derin bir nefes aldı. "Neden böyle birisin sen?" "Nasıl birisi?" "Niye her şeyi tek başına yapmaya çalışıyorsun? Niye sürekli yalnız kalmak istiyorsun?" Gözlerimi ondan kaçırdım. Ben çünkü yalnız kalmaya alışmıştım. Yalnızlık içimde büyüttüğüm şeylerden sadece biriydi. Karanlık, yalnızlık ve sessizlik beni ben yapan şeylerdi... "Böyle olmasını seviyorum, yalnızlığımı seviyorum." "Kimse böyle olmayı sevmez." "Ben seviyorum ama." Gözlerimin içine baktı ama hiçbir şey söylemedi. "Niye bakıyorsun öyle?" "Hiç." dedi ve ayağa kalktı. "Uyuma bekle beni." Balkon kapısını kullanarak odadan çıktı. Nereye gitmişti şimdi bu? Uyuma dediği için yatağın içinde oturarak onu beklemeye devam ettim. Çok geçmeden tekrar odaya gelmişti zaten. "Onlar ne?" diyerek gözlerimle elindekileri işaret ettim. "Ağrı kesici krem ve buz." deyip yanıma oturdu. "Şu kremi ayağına sürelim, sonra da buz koyalım ayağına." Ona gülümsedim. İlk defa birisi benim için bir şeyler yapıyordu. Karan tüy gibi dokunuşlarla elindeki kremi ayağıma sürdü. Kremle işi bittikten sonra da buz torbasını bileğimin üzerine koymuştu. Vaktin çok geç olduğunu fark edince elinden buz torbasını aldım ve ayağıma tutarak konuştum. "Hadi sen git uyu çok geç oldu." Cevap vermeden elini pantolonun cebine attı. Ben bana yine badem şekeri vermesini beklerken o elindeki kağıdı bana uzattı. Elinden kağıdı alarak konuştum. "Bu ne?" "Bana sorduğun adamın adresi. Burada kalıyor. Ne öğreneceksen gidip öğrenebilirsin." Elimdeki kağıda şaşkınca baktım. "Gerçekten buldun mu onu?" Başını salladı. "Buldum." "Bu kadar çabuk mu?" "Sana bulabileceğimi söylemiştim." Gülümsedim ve elimdeki buz torbasını bırakarak ona sarıldım. "Çok teşekkür ederim. Benim için çok önemliydi." Ellerini belimde hissettikten bir süre sonra ondan ayrıldım. "Neden?" diye sordu aniden. "Ne, neden?" "Bu adam senin için neden bu kadar önemli." Cevap vermedim. "Konuşmayacak mısın?" "Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum." Başını salladı. "İyi peki sen bilirsin." Hemen konuyu değiştirdim. "Ezgi'yle barıştınız mı?" "Neden sordun?" "Merak." "Boş ver Ezgi'yi." diyerek ayağa kalktı. "Hadi iyi geceler sana." "Sana da." deyince odadan çıktı. Ezgi sorusuna neden cevap vermemişti merak etmiştim. Karan gittikten sonra elimdeki kağıdı masamın üzerine bırakarak bir süre daha buzu ayağıma tuttum. Buz erimeye başlarken ise ayağımdaki acı biraz da olsun azalmıştı. Bu yüzden tekrar ağrımaya başlamadan uyumaya çalıştım ve başarılı da oldum. Yarın sabah Karan'dan aldığım adresteki adamın yanına gideceğimi düşünerek yeniden uykuya dalabildim. ***** Bir süredir önünde durduğum eve bir kez daha baktım. Bir türlü cesaretimi toplayamıyordum fakat daha fazla oyalanmak istemediğim için kendimi toparlayarak evin bahçesine girdim. Etrafıma bakarken ileride onu gördüm. Hayatımı mahveden birkaç adamdan birisi şu anda tam karşımda duruyordu. Yutkunarak boğazımdaki yumrudan kurtuldum ve ona doğru yürüdüm. Bahçede kızıyla oyun oynuyordu. Her katil gibi o da masum görünüyordu. "Baba ya topu yine uzağa attın ama!" diyen kıza baktım. 6 ya da 7 yaşlarında sarışın çok tatlı bir kızdı. "Hadi koş getir topu." Kız koşarak topun peşinden bahçenin diğer ucuna giderken o da yerden kalktı ve gülerek kızının arkasından baktı. Son bir kez derin bir nefes aldım. Elimi yumruk yaparak sinirime hakim olmaya çalışarak konuştum. "Çok mutlu görünüyorsun." Bakışları bir anda beni buldu. Gözlerini kıstı ve dikkatle bana baktı. Sanırım beni tanımaya çalışıyordu. Karşısında dimdik durdum ve gözlerinin içine bakmaya devam ettim. "Sen..." dedi ve sustu. Tanıdığını fark etmiştim. "Hemen tanıdın beni." Kaşlarını çatmış bana bakarken tekrar konuştum. "Sen de benim gibi hiç unutmadın değil mi?" "Burada ne işin var?" Biraz daha yaklaştım ona. "Sana bir gün karşına çıkacağım demiştim." Gözlerini benden kaçırdı. "Beni nasıl buldun?" Güldüm. "Ne önemi var bunun?" Arkasına dönüp kızına baktı. Sonra bakışları tekrar beni buldu. "Git buradan." Biraz daha yaklaştım ona. "Neden rahatsız mı oldun benden?" "Benim hiçbir suçum yok sen de çok iyi biliyorsun." Başımı salladım. "Aynen öyle ben her şeyi çok iyi biliyorum." dedim ve aramızdaki mesafeyi kapatarak gözlerinin içine baktım. "Annemin sana yalvardığını ama senin umurunda bile olmadığını kendi gözlerimle gördüğüm için çok iyi biliyorum mesela." "Sus lütfen." "Olanlar senin de aklına geliyor değil mi?" Bakışlarını benden kaçırınca beni görebileceği bir yerde durdum ve devam ettim. "Yalvarırım bırak bizi Faruk diyordu." Başını öne eğdi. "Sen ne yaptın peki? Bırakmadın bizi." "Anneni öldüreceğini bilmiyordum." dedi, sinirle güldüm. "Biliyordun ama işine gelmedi. Kendi canını kurtarmak için annemin ölümüne sebep oldun." Başını olumsuz anlamda salladı. "Tahmin edemedim yemin ederim tahmin edemedim. Yoksa kaçmanıza izin verirdim." Ona cevap verecekken kızı yanımıza geldi. "Baba bu abla kim?" Kıza baktım. Merakla bana bakıyordu. "Kızım hadi sen ileride biraz oyna ben hemen geleceğim yanına." Kız tekrar yanımızdan uzaklaşınca tekrar ona baktım. "Seni çok seviyor değil mi?" Başını salladı. "Babasıyım ben onun." Kirpiklerimin yine ıslandığını hissetmiştim. "Biliyor musun? Ben de annemi çok seviyordum." Gözleri beni bulunca devam ettim. "Hem de çok seviyordum." Dikkatle beni dinlerken devam ettim. "Biz de onunla oyun oynardık böyle. Babam bizi o eve hapsetmişti ama biz onunla yine de mutluyduk. Ben onunla mutluydum ama sen aldın onu benden." Gözlerini kaçırdı ve başını tekrar öne eğdi. "Ben hiçbir şey yapmadım. Onu öldüren ben değildim." "Öldürmelerine sebep olan sendin ama... O gün annem sana bizi bırak dediğinde bıraksaydın eğer annem şimdi yaşıyor olacaktı ve ben yine mutlu olacaktım." "Özür dilerim." Histerik bir şekilde güldüm. "Özür dilemen hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Sen özür diledin ama hani bak annem gelmedi yanıma." Cevap vermemişti. "Benim annem gitti bir daha da asla gelmeyecek." İleride duran küçük kıza baktım ve devam ettim. "Kızın babasının katil olduğunu biliyor mu?" Hızla başını kaldırdı ve korkak gözlerle bana baktı. Korktuğunu görmek hoşuma gitmişti. "Sen benden annemi aldın şimdi söyle ben neden kızından babasını almayayım?" Kaşlarını çattı ama hiçbir şey söylemedi. "Kızın babasının katil olduğunu öğrenince ne kadar üzülür tahmin edebiliyor musun?" Başını olumsuz anlamda sallayarak konuştu. "Yapamazsın." Güldüm. "Neden yapmayayım ki? İntikam almak istiyor olamaz mıyım?" "Senin anneni baban öldürdü. Benim sizi o evde tutmaktan başka hiçbir suçum yoktu." "Senin o tek suçun her şeyi başlatan şey oldu zaten." "Yapma o daha çok küçük. Katil ne demek ölüm ne demek onu bile bilmiyor." Güldüm. "Ölümün ne demek olduğunu öğrendiğimde ben çok küçüktüm." Derin bir nefes aldı. "Her şey geçmişte kaldı." "Benim için hiçbir zaman geçmişte kalmadı. Ben o günde takılıp kaldım. Sen unutmuş, hayatına devam edebiliyor olabilirsin ama ben unutmadım." "Ne yapacaksın peki küçücük kızın karşısına geçip baban katil diyebilecek misin?" Tabii ki de böyle bir şey yapmayacaktım. Bunu yapmak için en az onlar kadar vicdansız bir insan olmam gerekiyordu ama benim vicdanım hâlâ vardı. Fakat bunu onun bilmesine gerek yoktu. Korkusunu hissetmek istiyordum. "Emin ol ben böyle birisiyim. Kızının karşısına geçip baban katil diyebilecek birisiyim." "Buna izin vereceğimi mi zannediyorsun?" Güldüm. "Yıllar sonra seni buldum. Kızını herhangi bir yerde yalnız bulamaz mıyım zannediyorsun? Kızın babasının katil olduğunu öğrendiğinde ne yapacak çok merak ediyorum." Kolumu tuttu. "Kızımdan uzak duracaksın. Senin derdin benimle küçücük çocuğu karıştırma araya." Kolumu ondan çektim ve öfkeyle konuşmaya devam ettim. "Nasıl intikam alacağıma ben karar veririm, sen değil." Tekrar kolumu tutacakken geri çekilerek ona engel oldum ve asıl konuya geçtim. "Ama seninle anlaşırsak kızından sonsuza kadar uzak durabilirim hatta senden bile." "Ne anlaşması?" "Beni bir yere götüreceksin." Kaşlarını çattı. "Nereye?" "Annemin yanına." Şaşkınca konuştu "Ne?" "Babamın annemi öldürdükten sonra onu evden çıkaranın sen olduğunu gördüm. Babam cesedi senin yok etmeni istedi. Eminim bir ormanın içinde herhangi bir ağacın altına gömmüşsündür annemi. Bana onun yerini söyleyeceksin." "Yapmadım." Artık sinirlenmiştim. "Yapmadım deyip durma bana. Ben her şeyi kendi gözlerimle gördüm." Yine başını öne eğerek konuştu. "Anneni ormana gömmedim." Duyacağım cevaptan korksam da sordum. "Ne yaptın peki ona, nasıl yok ettin?" "Başka bir isimle kimsesizler mezarlığına gömdüm." "Bu imkânsız. Mezarlık olabilmesi için bir sürü prosedür gerekiyor. Çoktan hepiniz yakalanmış olurdunuz." "Zamanında bir şekilde halletmiştim. Annen bir ormanda değil mezarlıkta gömülü." Gözlerim dolmuştu. Kalbimdeki acıyı tarif edebilecek kelimeler bulamıyordum. "O zaman beni ona götürmeni istiyorum. Emin ol o zaman senden sonsuza kadar uzak duracağım." Derin bir nefes aldı ve başını salladı. "Tamam sana annenin mezarının yerini söyleyeceğim ama sen de sözünü tutup kızımdan uzak duracaksın." "Duracağım dedim zaten." İleride duran kızına baktı. "Geliyorum hemen." dedi ve yanımdan uzaklaştı. Merakla arkasından baktım. Evden içeriye girdi. Sabırla beklemeye devam ederken bir süre sonra tekrar kapıda belirdi. Dikkatle ona baktım elinde küçük bir kâğıt parçası vardı. Yanıma gelince elindeki kağıdı bana uzattı ve gözlerimin içine bakarak konuştu. "Al bunu." Elinden kağıdı alarak okudum. Gideceğim mezarlığın ismi yazıyordu. En altta da daha önce hiç duymadığım bir kadının ismi yazıyordu. Meral Korkmaz İsmi okuduktan sonra başımı kaldırdım ve adama baktım. "Bu ne?" "Annenin mezar taşında bu isim yazıyor. Tarihi de sen zaten biliyorsun. Onu oraya gömdükten sonra bir daha hiç gitmedim. Aradan 12 yıl geçti. Tam olarak neresi olduğunu unuttum. Bu yüzden oradaki güvenlikten yardım alarak mezarın yerini bulabilirsin. Elimden başka hiçbir şey gelmez zaten." Elimdeki kağıdı sıkı sıkı tuttum ve hiçbir şey söylemeden ona arkamı döndüm. Evin kapısına doğru yürürken adamın sesiyle tekrar durdum. "Ben çok pişmanım, böyle olacağını bilseydim o gün evden kaçmanıza izin verirdim. Babanın beni öldürmesi umurumda bile olmazdı." Ona bakmadım. "O günden beri ne zaman gözlerimi kapatsam sen ve annen geldi aklıma." Gözlerim acıyla sızlamaya başlamıştı. "Senin o gün bana olan bakışın hiçbir zaman çıkmadı aklımdan. Nefreti ve öfkeni hep hissettim." Cevap vermedim... "Özür dilerim. Anneni ben öldürmedim ama yine de özür dilerim." Ağlamamak için derin bir nefes aldım ve tuttuğum nefesimi bıraktım. Daha sonra ona döndüm. "Kızına iyi bir baba ol. Kötü birisi olsan bile kızın için iyi olmaya çalış." Başını sallayınca tekrar ona arkamı döndüm ve hemen o evden uzaklaştım. Evin köşesine gelince durdum ve sırtımı duvara yaslayarak elimi kalbimin üzerine koydum. Çok acıyordu... Annemin ölümünün üzerinden tam 12 yıl geçmişti. Koskoca 12 yıl. Sadece 10 yaşındaydım onu kaybettiğimde. Babam gözlerimin önünde hiç acımadan öldürmüştü onu. Biz yine de her şeye rağmen savaşmıştık onunla. Annem babası yüzünden yani dedem yüzünden zorla evlenmiş babamla. Sonra da hep şiddet görmüş defalarca kez hastanelik olmuştu. Birçok kez kendi gözlerimle görmüştüm onun dayak yediğini. Babam onu her dövdüğünde benim de canım yanardı. O evin içindeki çığlıklarını hiçbir zaman unutamamıştım. Bir gün kaçmayı denemiştik onunla, başarmıştıkta ama dedem bulmuştu bizi... Annemin beni bir daha o adama verme diye yalvarmalarına rağmen tekrar göndermişti bizi o eve... O eve dönünce aynı gün içinde yine kaçmaya çalışmıştık ama bu sefer de az önceki adam yakalamıştı bizi... O gün babam sırf kaçtık diye gözlerimin önünde öldürmüştü annemi... Ölümünün her anını izletmişti bana... Daha sonra ise yanıma gelmiş ve kulağıma hayatım boyunca aklımdan çıkmayacak olan o cümleyi fısıldamıştı. "Bu benden öğrendiğin ilk şey olsun; kaybetmek. Sen bugün kaybetmeyi öğrendin." Ben o gün kaybetmeyi öğrenmiştim. Bu yüzden kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyordum. Ben çok kaybetmiştim... Yanmaya başlayan gözlerimi açıp kapatarak göz yaşlarımın aksamasına her zamanki gibi yine izin vermedim. Kendimi toparladım ve caddeye doğru yürüdüm. Caddeden bir taksi durdurdum ve kağıtta yazan mezarlığın ismini söyleyerek yola çıktım. Kendimi çok tuhaf hissediyordum. İlk defa anneme gidiyordum. Onu göremeyeceğimi çok iyi biliyordum ama sanki görecekmiş gibi heyacanlıydım. Bir süre sonra mezarlığın önüne gelince taksinin ücretini ödeyerek arabadan indim. Annemin mezarını bulmak için bana yardım edecek olan görevliyi ararken tam karşımda gördüğüm kişiyle olduğum yerde kaldım. Tam karşımda babam ve arkasında onlarca adamı duruyordu. Babamın yüzünde memnuniyet vardı. "Bu sefer benden nasıl kurtulacaksın çok merak ediyorum." diyerek keyifle gülmeye başladı. Cevap vermedim, vermemeyi tercih ettim. Arkasındaki adamlarla biraz daha bana yaklaştı. Babamın gözlerinin içine bakarken verdiği emirle etrafım bir anda onun adamlarıyla dolmuştu. Sanırım yakalanmıştım... Bölüm Sonu! Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum. Oy verip yorum yaparak bana destek olabilirsiniz.♡ Beni Instagram'dan ve Twitter'dan takip etmeyi unutmayın. Yeni bir bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.♡ Instagram: gizzemasllan Twitter: gizzemasllan |
0% |