Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.BÖLÜM "BENİMLE MİSİN?"

@gizzemasllan

Merhaba <3

Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok teşekkür ederim, bu bölüm için de yorumlarınızı bekliyorum.

Oy vermeyi de unutmayın lütfen♡

Keyifli okumalar!

.

.

.

4.BÖLÜM "BENİMLE MİSİN?"

Vücudumdaki şiddetli ağrıyla gözlerimi açtım ve hiç tanımadığım bir odada olduğumu gördüm.

"Merhaba Bade." Zorlukla sesin geldiği yöne başımı çevirdim ve onu gördüm. Oturduğu yerden kalkarak yanıma geldi ve yatağın kenarına oturdu. Üzerinde siyah bir kazak vardı. Yüzündeki yara izleri yavaş yavaş geçmeye başlamıştı. "Sana gönderdiğim küçük hediye bayağı işimize yaradı." diyerek az önce kalktığı koltuğun üzerinde duran yeleği gösterdi ve devam etti. "Canın biraz acıdı ama olsun. Hiç değilse yaşıyorsun." Kaşlarımı çatarak zorlukla konuştum.

"Hediye göndereceğim dediğinde bir çelik yelekten bahsettiğini bilmiyordum." Her kelimemde kaburgalarım daha da şiddetli ağrıyordu.

"İşe yaradı ama." deyince onu başımla onayladım.

"Yaradı." Güldü, sağ yanağında ki gamze yine dikkatimi çekmişti. Ne zaman gülse orada beliriyordu ve ben ona bakmaktan kendimi alamıyordum. Dikkatle ona bakmaya devam ederken o ellerini iki yana açarak konuştu.

"O zaman yeni hayatına hoş geldin Bade Karahanlı."

"Hoş buldum." dedim ve devam ettim. "Ama merak etme, burada senin yanında kalıp da başına bela olmayacağım." Gayet ciddi bir ifadeyle konuştu.

"Ben de bu kız başıma kaldı, ne yapacağım diye düşünüyordum."

"Tamam o zaman rahatla işte, kalıcı değilim." Cevap vermedi, saçmalıyormuşum gibi bakıyordu. Onun bu bakışlarını boş verip kendimle ilgilendim. Her ne kadar yaralanmamış olsam da karnımda ve göğsümde çok şiddetli bir ağrı vardı.

"Nasıl hissediyorsun?" Ona bakmadan üzerimdeki örtüyü biraz açtım. Üzerimde başka birinin kıyafetleri vardı. Karnıma ve göğsüme dokunarak ona döndüm.

"Sayende bok gibiyim." Kaşlarını çattı.

"Tam senin sevdiğin gibi heyecan dolu oldu bu kurtarma. Seversin diye düşünmüştüm."

"Kim vücuduna 3 mermi isabet etmesini sever sence?"

"Hiç kimse."

"Aynen öyle." dedim ve her yerim acısa da yavaş bir şekilde doğrularak konuştum. "Ben hayatımda bu kadar saçma başka bir plan daha görmedim." Bana şaşkınca bakarken devam ettim. "İlla beni vurmaları mı gerekiyordu oradan alabilmen için?"

"Hayır aslında seni vurmadan da oradan kurtarabilirdim. Hem de çok basit bir şekilde kurtarabilirdim." Kaşlarımı çatmış ona bakarken tekrar konuştu. "Ama o zaman baban senin yaşadığını bilir ve peşine düşerdi." diyerek güldü ve devam etti. "Fakat şimdi seni ölü olarak biliyor. Sen istemediğin sürece de yaşadığını öğrenemeyecek."

"İşte tam da bu yüzden adamın beni vurduğu için sana kızmıyorum." Gülmesini bekledim ama o tam aksine kaşlarını çattı. Aniden değişen ruh hâli beni şaşırtsa da belli etmedim.

"Bu arada gerçekten kalbimi kırdın." Söylediği şey beni daha da çok şaşırtmıştı.

"Ben mi?"

"Evet sen."

"Ne yaptım ki?"

"Sana bu hayatta benim için en önemli olan şeylerden biri olan badem şekerlerimden göndermiştim ama sen yememişsin."

"Badem şekeri mi?"

"Evet, badem şekeri. Neden yemedin?" Biraz düşündüm. Ben kutunun içinde şeker falan görmemiştim.

"Ben badem falan görmedim." Bana göndermiş olduğu yeleği göstererek konuştu.

"Onun cebine koymuştum."

"Onun cebi mi vardı?"

"Evet, özellikle cebi olan bir yelek göndermiştim ama sen gönderdiğim bademleri yememişsin." Gülmek istesem de o ciddi olduğu için ben de ciddi bir şekilde konuştum.

"Hayatım boyunca yaptığım bu hatayı unutmayacağım. Bu utançla nasıl yaşarım hiç bilmiyorum ama telafi etmek için elimden geleni yapacağım." dedim ve ona elimi uzattım. "Bu yüzden geç olsa da o bademleri yemek istiyorum." Başını olumsuz anlamda salladı.

"Artık çok geç."

"Neden?"

"Çünkü ben yedim." Daha fazla dayanamadım ve güldüm. O da gülerek yanımda kalktı.

"Şimdi seni utanman için yalnız bırakıyorum. Hem biraz dinlenmiş olursun sonra yine konuşuruz. Konuşmamız gereken çok şey var." diyerek gidecekken konuşarak ona engel oldum.

"Umarım üzerimi değiştiren kişi sen değilsindir. Yoksa benden çekeceğin var." Ağır hareketlerle bana döndü. Kirli sakallarına dokundu ve gözlerini benden kaçırarak konuştu.

"Hiçbir şey görmedim." dedi ve tekrar gözlerime baktı. "Gözlerim kapalıydı." Doğru mu söylüyor yalan mı söylüyor diye anlamaya çalışırken gülmeye başladı. Yalan söylediğini anlayınca ellerimi göğsümün altında birleştirerek sessizce beklemeye başladım. Bir süre sonra gülmesini durdurup bana baktı.

"Yüz ifaden çok komikti." Alayla güldüm.

"Doğruyu söylüyor olsaydın. Sana yapacaklarımdan sonra aynaya bakar kendi yüz ifadene gülerdin." Şaşkınca bana baktı. Sonra yine kaşlarını çattı.

"Kendine çok güveniyorsun."

"Kendimden başka güvenebileceğim hiç kimse yok çünkü."

"Tanıdığım hiç kimseye benzemiyorsun." deyip gözlerimin içine baktı. Ona; 'Çünkü tanıdığın hiç kimsenin hayatı benim gibi değildir, benimki gibi bir babaları yoktur, benim yaşadığım gibi bir çocukluk yaşamamışlardır ve o hiç kimse benim yalnız geçirdiğim tek bir gecede hissettiğim acıları tüm hayatları boyunca hissetmemiş, hissedemeyeceklerdir.' demek istemiştim ama ağzımdan dökülen kelimeler çok başka şeyler olmuştu.

"Bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum." dedim ve önüme döndüm. Her zamanki gibi gerçek benliğimi, gerçek Bade'yi ruhumun en derinine saklamış ve maskemi takmıştım. Güçlü olmak da bunu gerektirmez miydi zaten? Ne kadar acı çekersen çek, canın ne kadar yanmış olursa olsun, yaşadığın her şeyi gülüşünün arkasına saklamak güçlü gibi görünmenin en temel kuralı değil miydi? Benim için öyleydi. Bu yüzden de 22 yıldır gülüyordum. Yaşadığım her şeye rağmen gülüyordum.

"İltifat olarak kabul ettiysen iltifat etmiş olalım o zaman." dedi ve birkaç saniye oyalandıktan sonra cevap vermeyeceğimi anlamış olacak ki konuşmadan odadan çıktı. O çıkınca bulunduğum odaya bir kez daha baktım. Siyahın hakim olduğu bir odaydı. Perdelerden yatak örtüsüne kadar neredeyse her şey siyahtı. İnsanın ruhunu daraltacak, canını sıkacak kadar siyahtı. Bu oda bana kendi hayatımdaki karanlığı hatırlatmıştı. Bu yüzden burada çok fazla kalmak istemedim. Zaten tüm hayatım ev bile diyemediğim o hapishanenin tek bir odasında geçmişti.

"Şimdi özgürüm." diyerek derin bir nefes aldım. "O evden kurtuldum." dedim ve üzerimdeki örtüyü kenara atarak yataktan çıkmaya çalıştım. Elimden geldiği kadar yavaş hareket etmeye çalışıyordum. Çünkü ne kadar çelik yelek giymiş olsam da çok yakından yediğim 3 kurşun yüzünden kaburgalarım kırılacak kadar çok ağrıyorlardı.

Ağır haraketlerle yataktan çıkınca banyo olduğunu düşündüğüm yere doğru yürüdüm. Önüne gelince kapıyı açtım ve içeriye doğru bir adım attım ama fark ettiğim şeyle durmak zorunda kalmıştım çünkü burası banyo değil giyinme odasıydı. Bu yüzden kapıyı tekrar kapattım ve hemen diğer tarafta duran diğer kapıya yöneldim. Banyodan İçeriye girince aynanın karşına geçtim ve yansımama baktım. Yüzümdeki tırnak izlerini gördükçe sinirim bozuluyordu. Boynumda ki morlukların da uzun süre geçmeyeceğine emindim ama bunun için moralimi bozacak değildim. Elbet bir gün geçecekti, sonsuza kadar böyle kalacak değildi ve geçeceğini bildiğim bir şey için üzülmek aptallıktan başka bir şey değildi. Bu yüzden kendime bakmayı bırakarak elimi yüzümü yıkayıp saçlarımı biraz toparlayarak banyodan çıktım.

Banyodan çıkınca karnımın daha çok ağrımaya başladığını hissettim. Sanırım karnıma 2 mermi yediğim için göğsümden çok ağrıyordu ama olsun. Birazcık canımın yanması hiç önemli değildi. Birazcık canım yanmıştı ama hayatım kurtulmuştu. Şimdi geriye sadece karanlık olan hayatımı aydınlatmak kalmıştı. Yavaş adımlarla odadan çıktığımda duyduğum bağırma sesleriyle durdum.

"Bana bunu yapamazsın!" Bu ses bir kadına aitti. Şaşkınca merdivenlere yürüdüm. Hâlâ aşağıda birisi deli gibi bağırıyordu. Merdivenlerin başına gelince inmek yerine durdum ve dinlemeye başladım. Ben inersem susacaklardı ama ben konunun ne olduğunu çok merak etmiştim.

"Sana kimsenin bir şey yaptığı yok! Bağırıp durma evin içinde!" Bu ses Karan'a aitti.

"Yeter artık bıktım senden!" diye bağırdı aynı kadın.

"Bıktıysan siktir git o zaman! Bitti dememe rağmen hala dönüp dolaşıp gelen sensin!" Karan'ın söylediği şey şaşırmama neden olurken merdivenlerden indim. Onları görebileceğim bir yere gelince durdum ve dikkatle salona doğru baktım.

Karan ellerini arkasına koymuş, kaşlarını çatmış, sinirli bir şekilde salonun ortasında duruyordu. Tam karşısında benim yaşlarımda bir kız duruyordu. Siyah kısa saçlı, esmer, zayıf ve orta boylu bir kızdı. Onun da sinirli olduğu her halinden belliydi. İkisinin tam yanında da başka bir kız vardı. Bu kız biraz küçük duruyordu. 19 ya da 20 yaşında görünüyordu. Uzun sarı saçları ve kısa boyu vardı. Tuhaf olan ise gülerek Karan'la esmer olan kızın kavgasını izliyordu fakat ne kadar gülüyor olsa da sinirli olduğu çok belliydi.

"Sanırım bu evdeki herkes sinirli." diyen ve koltukta oturan diğer adama baktım. Arkası dönük olduğu için yüzünü göremiyordum.

"Ya sen nasıl bana siktir git dersin? Bitti ne demek ya! Bitti ne demek?" Esmer olan kız tekrar bağırdı ama bu sefer sesi ağlamaklı çıkmıştı.

"Sana bağırıp durma diyorum! Yeter artık!" Karan da bağırdı, şu an saçma sapan bir şeyin ortasında kalmıştım ve ne yapacağımı hiç bilmiyorum.

"Ben haklıyım, haklı olduğum için benimle konuşmaktan kaçıyorsun? Bu zamana kadar odama tek bir adım bile atmama izin vermedin! Hatta değil odana girmem, üst kata çıkmamı bile yasakladın ama şimdi bir başka kız senin odanda, senin yatağında yatıyor!" Kızın söylediklerini duyunca kendimi gösterdim.

"Benden mi bahsediyor bu ya?" dedim ve kıza bakmaya devam ettim. Tabii ki de benden bahsediyordu. Şu an gerçekten de çok saçma bir kıskançlık olayının tam ortasına düşmüştüm ve bu durumla uğraşmayı hiç istemiyordum.

"Ya yeter artık Ezgi! Şu evin içinde bağırıp durma! Sabah sabah senin sesini dinlemek zorunda değiliz!" Bunu söyleyen Karan'ın yanında duran ve gülerek olayı izleyen sarışın kız olmuştu. Onun sayesinde esmer kızın adının Ezgi olduğunu öğrenmiş olmuştum.

"Tabii abinin eve başka bir kadın getirmesi senin işine geliyor değil mi Selen? Senin için abin benden başka herkesle görüşebilir, yeter ki benimle görüşmesin değil mi?" Ne yani sarışın kız Karan'ın kız kardeşi miydi? Dikkatle yüzüne bir kez daha baktım. Birbirlerine hiç benzemiyorlardı.

"Aynen öyle sen hariç herkesle olabilir ama umarım büyük bir hata yapıp seninle evlenmez."

"Selen yeter!" Karan Selen'i susturmuş ve Ezgi'ye dönmüştü. "Sen de bağırıp durma artık Ezgi! Evime kimi getirip getirmeyeceğim seni hiç ilgilendirmez! Benim asabımı bozma, çık git buradan! Yoksa attıracağım seni!" Karan son sözünü de söyleyip susunca ortamda büyük bir sessizlik oldu. Eğer beni burada görürlerse onları dinlediğimi anlayacaklar ve rezil olacağım. Bu yüzden onlar beni fark etmeden ben kendimi fark ettirmek için konuştum.

"Merhaba." Bir anda hepsi bana döndü. Karan, Ezgi, Selen ve bir saattir hiç sesi çıkmadan koltukta oturan adam hepsi birden beni incelemeye başlamışlardı. Hayatımda ilk defa utanmıştım ama hemen kendime gelerek son kalan birkaç merdiveni de indim.

"Niye kalktın sen?" diyen Karan'a baktım. Yanıma doğru gelecekken Ezgi kolundan tutarak onu durdurmuştu.

"Merhaba." dedi ismini bilmediğim adam ve tekrar önüne döndü. Rahatlığı beni içten içe güldürürken diğerlerine döndüm. Ezgi kaşlarını çatmış bana bakarken Selen gülüyordu. Karan da... Karan'ın şu an ki yüz ifadesinden ne hissettiğini anlamak pek de mümkün değildi.

"Merhaba." dedi Selen ve gülümseyerek yanıma geldi, elini uzattı.

"Selen." Kendini tanıttı, uzattığı elini tuttum ve gülümsedim.

"Bade." Ben de kendimi tanıttım, Selen tekrar konuşacak gibi olurken Ezgi'in sesi yine aramıza girmişti.

"Bu kız bu evden hemen gidecek!" diyen Ezgi'ye baktım. Öfkeyle Karan'a bakıyordu.

"Lan sana ne?" diye bağırdı Karan yine, tekrar kavga edeceklerini anladım. Fakat onları dinleyecek hâlim yoktu çünkü başım çok ağrıyordu. Bu yüzden etrafıma baktım. Salonda ki bahçe kapısını fark edince gülerek o tarafa yöneldim. Biraz hava almak iyi gelebilirdi.

"Nereye?" Karan'ın sesini duyunca durdum ve ona baktım. Yine bana doğru gelecekken yine Ezgi tarafından engellenmişti. Tam ona cevap verecekken Ezgi araya girdi.

"Sana ne? Nereye giderse gitsin, sana ne? Bir de nereye diye soruyor ya! Delireceğim şimdi!" Kaşlarımı çatarak Ezgi'ye baktım. Ona karşılık verebilirdim ama misafir olduğum evde olay çıkaracak kadar, yani onun kadar, terbiyesiz birisi değildim. Bu yüzden hiçbir şey söylemeden onlara arkamı döndüm.

Dışarıya çıkarken Selen'in "Ezgi sen zaten delisin." dediğini duyup sessizce güldüm.

Dışarıya çıkar çıkmaz derin bir nefes aldım. Artık aldığım nefesin bana huzur verdiğini hissediyordum çünkü onlara büyük bir darbe vurup o evden ayrılmıştım. Beni şimdi ölü olarak bilmeleri keyfimi yerime getiriyordu. Onların karşılarına çıktığım ilk an yüzlerinde oluşacak olan o ifadeyi şimdiden merak ediyor ve görmek için sabırsızlanıyorum.

"Tamamen özgürüm, bundan sonra ben ne istersem o olacak. Hepsi bana yaptıklarını tek tek ödeyecekler, ben ödeteceğim." Kendi kendime mırıldanırken bir anda birisi beni kolumdan tutarak sürüklemeye başladı.

"Ah!" diye bağırdım, çünkü aniden hareket ettiğim için karnıma ve göğsüme şiddetli bir ağrı girmişti.

"Bu evden defolup gideceksin." Sinirle kolumu Ezgi'den kurtardım.

"Ezgi!" Karan bağırarak yanımıza gelse de kendimi toparlayarak Ezgi'ye doğru birkaç adım attım ve tam karşısında durdum.

"Sen ne yaptığını zannediyorsun?" Yüzüne düşen saçlarını çekti ve o da bana yaklaştı.

"Burada kalmayacaksın, hemen defolup gideceksin." Alayla güldüm.

"Az önce siktir git denilen kişi ben değildim yalnız." deyince gülme sesi duydum. Arkamı dönüp baktığımda Selen'in güldüğünü gördüm ama Karan da ona dönünce susmak zorunda kalmıştı.

"Sen benimle nasıl böyle konuşuyorsun ya?"

"Neden, sen kimsin ki?"

"Sen ne utanmaz bir şeysin ya? Daha dün bir bugün iki ne oluyor sana?"

"Bak bu konuda çok haklısın daha dün bir bugün iki benden neden bu kadar nefret ettin anlamadım doğrusu." Tam konuşacakken ona engel oldum. "Anladığım kadarıyla siz birliktesiniz." diyerek elimle önce Karan'ı sonra Ezgi'yi göstererek konuştum. "Doğru mu anlamışım?"

"Aynen öyle birlikteyiz." diyen Ezgi'ye tekrar döndüm. Tam o sırada Selen araya girdi.

"Hayır, ayrıldı onlar." dedi, Karan bu durum hakkında sessiz kalırken Selen'in değil de Ezgi'nin söylediği şeye yönelik konuştum.

"Sen de tam bu yüzden sevmedin beni. Çünkü ya kendine güvenin yok ya da onun..." dedim ve yine elimle Karan'ı göstererek konuştum. "Onun seni sevmediğine inanıyorsun."

"Bu söylediklerinin seni sevmememle hiçbir ilgisi yok. Seni sadece bu evde istemiyorum hepsi bu." Derin bir nefes aldım ve sakince konuşmaya karar verdim.

"Bak ben burada zaten kalıcı değilim. En fazla yarına kadar gitmiş olacağım. Yani yarın orta da hiçbir sorun kalmayacak. Bence sende daha fazla kendini yorup bağırıp çağırma. Çünkü benim başım çok ağrıyor ve seni çekemeyeceğim." diyerek biraz ileride duran bahçe koltuklarına doğru yürüyerek oturdum. Vücudumdaki ağrılar sinirimi bozmaya başlamışlardı.

"Hayır, şimdi gideceksin! Tek bir gece bile burada kalmayacaksın!" Ezgi bağırmaya devam edince göz devirdim. Üzerime doğru gelirken Karan bir an da kolundan tuttu ve az önce onun bana yapmaya çalıştığı şeyi yaparak kapıya doğru götürdü.

"Bırak beni! Bırak dedim sana Karan! O kız bu evde kalmayacak!" Onlara bakma gereği duymadan başımı geriye doğru yaslayarak yüzümü güneşe döndüm ve gözlerimi kapattım. Bugün yeni hayatımın ilk günüydü ve bugün moralimi hiç kimse bozamazdı.

"Sen onu çok takma. O normal konuşurken bile böyle bağırır." Duyduğum sesle tekrar gözlerimi açarak başımı kaldırdım ve Selen'e baktım.

"Sence onu takıyormuş gibi bir hâlim mi var?" Güldü ve ayak ayak üstüne atarak konuştu.

"Yok vallahi, hem ne güzel verdin ağzının payını öyle. Yemin ederim onu tanıdığım ilk günden beri yapmak istediğimi yaptın."

"Yapsaydın ya seni tutan şey neydi?"

"Tabii ki abim." Alayla güldüm.

"O zaman abin sevgilisinin arkasından böyle konuştuğunu duymasın."

"Eski sevgilisi." dedi. "Bakma burada olduğuna, manyağın teki o kadın. Kabul edemiyor abimle ayrıldıklarını ve her gün burada. Abim de işte çok fazla umursamayınca böyle tepemize çıktı." Sessiz kalmayı tercih ettim ve arkamı dönerek Ezgi'yle Karan'a baktım. Hâlâ kapının önünde kavga ediyorlardı. Umursamayarak tekrar önüme döndüğümde bahçe kapısından az önce salonda oturan adamın çıktığını gördüm. Uzun boyu ve kaslı bir vücudu vardı. Aynı zamanda hafif kahve ve kısa saçları vardı. Saç rengiyle göz rengi birbirine çok yakındı. Üzerindeki beyaz gömlek ve siyah pantolonla gerçekten de yakışıklı görünüyordu.

"Gitti mi?" diyerek yanımıza geldi ve tam karşıma oturdu.

"Gitti gitti umarım bir daha da gelmez." diyerek Selen cebinden telefonu çıkardı ve oynamaya başladı.

"Bu arada tanışamadık biz, ben Özgür." Bana doğru eğilip elini uzatınca ben de ona doğru eğildim ve uzattığı elini tutarak kendimi tanıttım.

"Bade." Elini tekrar çekti ve oturduğu koltukta geriye doğru yaslandı.

"Ne güzel karşıladık seni değil mi Bade?" İmayla söylediği şeye güldüm.

"Ya ne demezsin!" Burnunu çekerek kapıya doğru baktı ve derin bir nefes aldı.

"Bu hep böyle bağırır çağırır durur, Karan başımıza bela etti bir kere. Şimdi kendini bile kurtaramıyor, alış sen de." Kaşlarımı çattım.

"Neden alışayım ki? Yarından sonra onu bir daha hiçbir zaman görmeyeceğim."

"Aaa sen yarın gideceğim derken ciddi miydin?" diyen Selen'e baktım.

"Evet."

"Ben Ezgi'yi başından savmak için söyledin zannettim."

"Hayır alakası yok. Siz burada kalacağımı mı düşünüyordunuz?"

"Evet." Hem Özgür hem Selen aynı anda cevap verince güldüm.

"Büyük yanılmışsınız, yarın gideceğim." O anda Karan yanımıza gelmiş ve Selen'in yanına oturmuştu.

"Hayırdır, kim nereye gidiyor?"

"Bade yarın gidiyormuş da onu söylüyor." Karan'ın gözleri beni buldu.

"Nereye gideceksin?"

"Belli bir yer yok." Kaşlarını çattı.

"Gidecek kimsen yok mu? Bir arkadaşın, akraban falan."

"Yok." Karan bana cevap verecekken Özgür araya girdi.

"Burada kal o zaman." Ona şaşkınca baktım.

"Sebep?"

"Gidecek yerin yokmuş."

"Bu olmayacağı anlamına gelmiyor."

"Ne demek bu?" diyen Karan'a döndüm.

"Kalacak yeri halledeceğim demek."

"Tamam işte ben de nasıl halledeceksin onu soruyorum." Ellerimi göğsümün altında birleştirerek konuştum.

"Kendime ev tutacağım."

"Para?" Bu durumu neden bu kadar sorguluyordu anlamıyordum.

"Param var, hem de çok param var." Bana şaşkınca baktı.

"Anladığım ve öğrendiğim kadarıyla o evden hiç çıkmıyordun. Nasıl çok paran var o zaman?"

"Yakında öğrenirsiniz."

"Peki, öyle olsun." diyerek elini cebine attı ve bir telefon çıkartarak bana uzattı.

"Bu senin." Elindeki telefona bakarken devam etti. "Bana o gece verdiğin telefon." Uzanıp telefonu aldım, alırken konuştum.

"O gece başıma silah dayadığını unutmadım."

"Abim senin başına silah mı dayadı?" Selen'in bağırarak sordu, Özgür Selen'e doğru eğildi ve başına yavaşça vurdu.

"Kız sağır değil, bağırmana gerek yok." Özgür'e gülerek tekrar Selen'e döndüm.

"Evet, dayadı." Karan umursamazca cebinden badem şekeri çıkardı ve bana uzattı.

"Bunu bir barışma teklifi olarak kabul edebilirsin." Elindeki bademlere bakarak güldüm.

"Ooo abim birine badem şekerlerinden veriyor." Selen yine araya girince bu sefer ona cevap vermedim ve Karan'ın elinden bademleri aldım.

"Kabul ediyorum o zaman." Dudakları yana kıvrıldı, elini tekrar cebine attı ve yine badem şekeri çıkararak kendisi yemeye başladı.

"Hani bana ya, bana yok mu?" Selen kaşlarını çatmış Karan'a bakarken ben elimdeki bademleri çoktan yemeye başlamıştım. Karan Selen'e göz ucuyla baktıktan sonra tek bir tane badem şekerini ona uzattı.

"Sana bu yeter."

"Aşk olsun abi. Bade'ye bir avuç bana bir tane öyle mi?"

"O, onun barışma hediyesiydi. Yoksa kimseye o kadar çok vermem." Alayla güldüm.

"Davet gecesi otelin tuvaletinde de tam bir avuç vermiştin hatırlarsan."

"O zaman yanıma çok almıştım. Az olsaydı tek bir tane yine vermezdim." Selen ve Özgür gülünce bende güldüm ve elimdeki bademden bir tane yiyerek konuştum.

"Öyle olsun." Herkes bir anda susmuş ve ortada yine büyük bir sessizlik olmuştu. "Bir şey söyleyeceğim." Hepsinin bakışları bir anda beni buldu.

"Söyle." diyen Karan'a baktım.

"Ben çok acıktım." Hiçbirinden ses çıkmamış ve sadece yüzüme bakmışlardı. "Ne bakıyorsunuz öyle ya? İki gündür hiçbir şey yemiyorum ben utanmamı falan beklemeyin yani benden. Sonuçta ben de bir insanım ve gerçekten karnım çok aç." Hepsi birden bana gülmüşlerdi.

"Dur ben sana bir şeyler hazırlayayım da ye." diyerek Selen ayağa kalktı.

"Teşekkür ederim." Bana gülümseyip yanımızdan uzaklaşırken Özgür konuştu.

"Neden iki gündür açsın?" Sessiz kaldım, ne diyecektim ki? En son davet günü sabah kahvaltı yaptım, sonra otelden eve gelince Emir bana tecavüz etmeye çalıştı ben de onu vurup odaya kilitlendim. Sonra da babam eve gelip beni ormana götürürken yemek yemek aklıma gelmedi mi diyecektim? Bu yüzden her zaman ki gibi gülerek konuştum.

"Evde yemek yoktu." Karan ve Özgür bana şaşkın bir ifadeyle bakınca onlara bakmayarak konuştum. "Yani anlatmak istemiyorum çok soru sormayın demek istedim."

"Anladım." diyen Özgür'e hiçbir şey söylemedim. Kendimi çok tuhaf hissediyordum. Mutlu, heyecanlı, keyifli, ve özgür. Ben kendimi özgür hissediyordum. Hayatımda ilk defa o evin dışında birileriyle oturmuş sohbet ediyordum. İlk defa başka bir evdeydim ve ilk defa birileriyle savaşmak zorunda değildim. Bu yüzden de ilk defa kendim gibi olabilecektim.

"Yemeğini ye sonra seninle konuşmam gereken şeyler var." Tekrar Karan'a döndüm. Benimle ne konuşabilirdi ki?

"Ne konuşacaksın?"

"Yemeğini ye, o zaman ne konuşacağımızı öğrenirsin." Söylemeyeceğini bildiğim için sormaya devam etmedim. Muhtemelen Emir'i neden vurduğumu falan soracaktı. Öğrendiğini biliyordum, çünkü öğrenmesini ben istemiştim.

Bir süre üçümüz de sessizce bahçe de oturduk. Her ne kadar belli etmemeye çalışsam da kurşunun isabet ettiği yerler çok fazla acıyordu. Sanırım yemeğimi yedikten sonra bir tane ağrı kesici istesem iyi olacaktı çünkü bu acıya dayanabileceğimi hiç zannetmiyorum. Düşüncelere dalmışken önüme bırakılan tepsiyle kendime geldim.

"Çalışan kız bugün izinli benim de elimden ancak bu kadar geliyor." Selen'in söylediği şeyle önümdeki tepsiye baktım. Tepsinin içinde büyük bir tost yanında da büyük bir bardakta meyve suyu vardı.

"Ellerine sağlık."

"Ben yaptım, ama tost sevmezsen dışarıdan da bir şeyler söyleyebiliriz." Başımı olumsuz anlamda sallayarak tostu elime aldım.

"Hayır, gerek yok. Çok severim." diyerek tosttan bir ısırık aldım.

"Afiyet olsun o zaman sana." diyen Selen'e cevap vermedim çünkü şu an tost yemekle meşguldüm.

"Sen bayağı açmışsın ya." Başımı kaldırarak bunu söyleyen Özgür'e baktım. Bana güldüğünü görünce ağzımdaki lokmayı yutarak kaşlarımı çattım.

"Dalga mı geçiyorsun benimle?" Başını olumlu anlamda salladı.

"Evet." Yalandan güldüm.

"Çok komik gerçekten."

"Bence komik."

"Sen de iki gündür aç olsaydın o zaman kim daha komikmiş görürdük hep beraber." Özgür bana cevap verecekken Karan araya girdi.

"Onunla uğraşacağına yemeğini ye de karnın doysun." Karan'a bakarak tostumdan bir ısırık daha aldım.

"Ben her ikisini de yapabilecek zekaya sahibim." Selen'in gülme sesini duydum. Ona baktığımda abisiyle Özgür'ü göstererek konuştu.

"İlk defa bunların ikisini aynı an da susturabilen birini görüyorum." Selen'e gülerek önüme döndüm ve tostumu yemeye devam ettim.

"Sen de hemen sattın be kızım bizi." Bunu Özgür söylemişti. Selen'le Özgür birbirleriyle şakalaşmaya başlarken Karan onları umursamamış ve cebinden çıkardığı badem şekerlerini yemeye başlamıştı. Karan'la Selen'in kardeş olduklarını anlamıştım ama Özgür'ün tam olarak kim olduğunu anlayamamıştım. Acaba o da kardeşleri miydi yoksa bir arkadaş ya da akraba falan mıydı? Meraklı ve düşünceli bir sekilde onlara bakarken aklıma elimdeki tostum geldi ve onu daha fazla soğutmamak için düşünmeyi bırakarak yemeye başladım.

Selen'in benim için yaptığı tost bitince meyve suyunu da bir kere içtim ve tepsinin içine bırakarak Selen'e baktım.

"Eline sağlık çok güzel olmuş." Başını elindeki telefondan kaldırarak bana baktı.

"Afiyet olsun."

"Madem karnın doydu artık konuşabiliriz." diyen Karan'a baktım.

"Olur, konuşabilirsin." Gözlerini benden çekerek yanında oturan Selen'e baktı.

"Hadi sen odana çık. Ders falan çalış." Selen kaşlarını çattı.

"Ne dersi abi ya?"

"Selen." Karan uyarır gibi konuşunca Selen ayağa kalktı.

"Tamam tamam konuşun siz ben gidiyorum." diyerek başka hiçbir şey söylemeden arkasını döndü ve eve doğru yürüdü. Karan bu sefer de Özgür'e bakınca Özgür önce Karan'a sonra bana baktı ve ayağa kalktı.

"Ben de evime gideyim o zaman." Bu cümleden sonra Özgür'ün kardeşleri olmadığını anlamıştım.

"Bir zahmet." diyen Karan'a Özgür hiçbir şey demeden kapıya doğru yürüdü.

"Sonra görüşürüz." Bunu bize bakmadan söylemiş ve yürümeye devam etmişti.

"Herkes gittiğine göre artık konuşabilirsin sanırım." Karan'ın gözleri beni buldu. Ben gözlerime bakmasını beklerken onun gözleri önce yüzümde sonra boynumda dolaştı.

"Ne oldu sana?" Yüzümdeki tırnak izlerinden ve boynumdaki morluklardan bahsettiğini anlamak zor olmadı.

"Ne olmuş bana?"

"Sen neyden bahsettiğimi çok iyi anladın bence."

"Bunu mu soracaktın?"

"Hayır başka soracağım şeyler de var ama önce bunu cevaplaman gerekiyor." Oturduğum koltukta geriye doğru yaslanarak konuştum.

"Ama canım bu soruyu cevaplamak istemiyor." O da benim gibi rahat bir şekilde konuştu.

"İki gündür aç olman, yüzündeki ve boynundaki izler bir de Emir'i vurman sanırım bunların hepsi tek bir sebebe bağlı." Onu başımla onayladım.

"Evet, aynen öyle." Ellerini yumruk yaptığını fark ettim.

"Sana bir şey mi yaptı?" Alayla güldüm.

"O bana hiçbir şey yapamaz."

"Neden vurdun o zaman onu?"

"Yapabileceğini düşündü çünkü."

"Şerefsiz piç." Gözlerimi ondan kaçırarak ayağa kalktım.

"Her neyse bunları konuşmak istemiyorum." diyerek gidecekken aniden ayağa kalktı ve kolumdan tutarak beni durdurdu.

"Konuşmam gereken başka bir şey daha var." Beni tuttuğu koluma doğru bakınca kolumu bıraktı. Gözlerimi kolumdan çekip ona baktım.

"Seni dinliyorum." Derin bir nefes aldı. Gergin olduğunun farkındaydım ama bunun nedenini anlayamıyordum.

"Herkes seni ölü olarak biliyor." Bunu duymak sebepsiz yere keyfimi yerine getiriyordu.

"Evet, sayende."

"Onların karşısına çıkacak mısın yoksa arkanı dönüp kaçacak mısın?" Neden merak ettiğini merak etmiştim ama her zamanki gibi sormadım.

"İkisini de yapmayacağım."

"Ne yapmayı düşünüyorsun o zaman?" Biraz düşündükten sonra konuştum.

"Şimdilik sadece sessizce ortadan kaybolacağım ama sonra bir gün hesap sormak için karşılarına çıkacağım."

"Buna hiçbir zaman gücün yetmez." Ona doğru bir adım atarak gözlerinin içine baktım.

"Beni hiç tanımıyorsun, benim yapamayacağım hiçbir şey yok bu hayatta. Neden biliyor musun?" Merakla yüzüme baktı ve o da bana doğru bir adım attı. Artık aramızda çok fazla mesafe kalmamıştı.

"Neden?" Ondan uzaklaşmadan, gözlerimi gözlerinden çekmeden cevap verdim.

"Çünkü kaybedeceğim hiçbir şeyim yok."

"Kendini kaybedebilirsin, o adamın hayatına tekrar dönmek zorunda kalabilirsin." Bu sefer gözlerimi ondan kaçırdım.

"Dönmek zorunda kalırsam, dönerim ben de."

"Geri dönmek senin için bu kadar basit mi?" Dönersem öleceğimi ya da ölmek zorunda kalacağımı bilmiyordu. Bu yüzden ona cevap vermedim. "Şimdi gözlerimin içine bak ve bana bir cevap ver Bade." Ona doğru döndüm ve söylediği gibi gözlerinin içine baktım. "İntikam alacak kadar cesur musun yoksa o adamın seni hapsettiği karanlığa dönecek kadar korkak mısın?" Bu soruya verebileceğim tek bir cevap vardı.

"İntikam alacak kadar cesurum."

"Madem intikam alacak kadar cesursun. O cesaretini görmek istiyorum." Gülerek devam ettim.

"Ama aynı zamanda o karanlığa tüm hayatım boyunca hapsolmamak için kaçacak kadar korkağım da."

"O zaman da yanında ben olacağım. Ne zaman korkarsan seni saklayacağım, seni kendinden bile saklayacağım." Neden böyle konuştuğunu anlayamazken "Şimdi söyle benimle misin değil misin?" diye sordu.

"Tam olarak ne teklif ettiğini anlayamadım. Şimdi lafı evirip çevirmeden açıkça söyle. Benden ne istiyorsun?"

"Peki, seninle açık konuşacağım."

"Çok güzel, dinliyorum seni." Tekrar derin bir nefes aldı.

"Benimle birlik ol. Babandan birlikte intikam alalım."

"Babamı öldüreceğini düşünüyordum."

"Acı çekmeden ölmemeli."

"Ne derdin var onunla?" Sorduğum soru karşısında afalladığını fark ettim ve devam ettim. "Yani sırf seni kaçırıp, eziyet etti diye intikam almak istemiyorsundur." Cevap vermedi. "Daha büyük bir şey olması lazım."

"Daha büyük bir şey?" diye sorunca biraz daha ona yaklaştım.

"Canını fiziksel olarak değil de..." dedim ve elimi tam kalbinin üzerine koyarak konuştum. "Tam buranı acıtmış olması lazım. Hem de çok acıtmış olması lazım." Gözleri kalbinin üzerinde duran elime kaydı ve bir süre orada kaldı. Tekrar gözleri beni bulduğunda dikkatle ona baktım ama ne hissettiğini anlayamadım. Acı, hüzün, kırgınlık ve öfke hepsi vardı gözlerinin içinde. Sanki o yeşil gözlerinin arkasında herkesten, hatta kendinden bile gizlediği bir şeyler vardı. Belki de sadece o da benim gibi bir maske takınmıştı. Aramızda ki tek fark benim maskem gülüyorken onun ki öfkeyle bakıyordu.

"Belki de." Ağzından çıkan bu sözcük her şeyi açıklamıştı zaten bana. Anlatamadığı acılarını, yarım kalmışlıklarını ve bastırdığı duygularını tek bir kelimeyle ifade edebilmişti. Bir an için onda kendimi görmüştüm. Kendi acılarımı, kendi öfkemi görmüştüm. Sanki aynaya bakıyormuş gibi hissedince kendimi toparladım.

"Peki, benden ne istiyorsun?"

"Dediğim gibi benimle birlik ol. Babana karşı beraber savaşalım."

"Bana ihtiyacın yok, hem de hiç yok. Ben olmadan da ondan istediğin gibi intikam alabilirsin."

"Seninle yaparsak daha çok canını acıtırız ama."

"Sen bir benim gözlerimin içine baksana." Sanki bunu dememi bekliyormuş gibi anında yaptı bunu

"Bakıyorum."

"Sence ben..." dedim ve kendimi göstererek konuştum. "Senin beni kullanmana izin verir miyim?"

"Vermezsin."

"Aynen öyle."

"Ama ben sana seni kullanacağım demedim. Sana benimle birlik ol, yanımda ol dedim."

"Beni babama karşı yem olarak kullanacaksın." Kaşlarını çatmış bana bakarken devam ettim. "Balıkçıyla balık gibi düşün bunu. Birisi av birisi avcı. Hangisi daha zekiyse o kazanır bu savaşı."

"Ne demek istiyorsun?"

"Yani demek istiyorum ki bu durumda avcı sen, av babam, yem de ben olacağım. Avcı..." Diyerek onu gösterdim ve devam ettim. "Yani sen, zekanın verdiği güçle balığı avlayacak ve istediğini elde edeceksin. Av yani babam, aptallığının bedelini ödeyip biraz canı yandıktan sonra ölecek. Peki ya yeme ne olacak?" Karan bana merakla bakarken elimle kendimi gösterdim ve devam ettim.

"Bana ne olacak? Yem kaderini yaşayıp balıkçıyla balığın arasında sessizce kaybolup gidecek." dedim ve devam ettim. "Sence ben senin yemin olup sessizce ortadan kaybolacak birisi miyim?"

"Peki ya ben sana yem olmayı değil de balıkçının avladığı balığı beraber yediği arkadaşı olmayı teklif ediyorsam?"

"O zaman işler değişir." dedim ve devam ettim. "Hem de çok değişir ama bu sefer de o balığı avlamak için yeni bir yeme ihtiyacımız olacak, büyük bir yeme." Gülerek konuştu.

"İşte tam da burada ikimizde taşın altına elimizi koyacağız." Merakla ona bakarken devam etti. "Seninle ona öyle bir şey yapacağız, öyle çok canını yakacağız ki, ona kurduğumuz bu oyun bizim balığı avlamak için en büyük ve tek yemimiz olacak."

"Nasıl bir oyun kuracağız?"

"Bunu, soruma cevap verdikten sonra öğrenmen çok daha iyi olur."

"Soru?" Hangi ara çıkardığını fark etmediğim badem şekerini ağzına atarak konuştu.

"Benimle balığı yemeye var mısın? Yoksa ben balık avlarken bir köşede beni izleyecek misin?" Soruyu değiştirmesi beni güldürmüştü.

"Seninle o balığı yiyeceğim." Memnun olmuş bir şekilde gülünce devam ettim. "Ama önce o yemi öğrenmem lazım. Tutmaya hazır olmadığım bir balığı avlamaya çalışmak hiç bana göre bir şey değil. Çünkü kaybetmeyi hiç sevmem."

"Peki o zaman yemini öğrenmeye hazır mısın?"

"Hazırım." Etrafına bakarak derin bir nefes aldı. Büyük bir şey söyleyeceğini anlamıştım çünkü çok fazla gergindi.

"Karım olacaksın." dedi ve bir anda gözleri beni buldu. "Benimle evleneceksin." Ona şaşkınca bakarken şaşkınlığımı umursamadan konuşmaya devam etti. "Ve bizim evliliğimiz balığımız için çok can acıtıcı, çok büyük bir yem olacak." İlk defa şaşkınlığımı gizleyemiyordum, hayatımda ilk defa ağzımı açıp tek bir kelime edemiyordum çünkü gerçekten çok şaşkındım. Bana ne teklif ettiğinin kendisi farkında mıydı acaba? Yoksa karşımda delirmiş birisi mi vardı bilmiyorum. Ben ona şaşkın bir ifadeyle bakmaya devam ederken o günün son ve en büyük bombasını patlattı.

"En önemlisi de bu gerçek bir evlilik olacak, sahte olmayacak."

Bölüm Sonu!

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Beni Instagram'dan ve Twitter'dan takip etmeyi unutmayın ♡

Yeni bir bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.♡

Instagram: gizzemasslan

Twitter: gizzemasslan

Sizi Çok Seviyorum ♡

Loading...
0%