Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5.BÖLÜM "ZOR KARAR"

@gizzemasllan

Merhaba <3

Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok teşekkür ederim, bu bölüm için de yorumlarınızı bekliyorum.

Oy vermeyi de unutmayın lütfen♡

Keyifli okumalar!

.

.

.

5.BÖLÜM "ZOR KARAR"

Duyduklarımın doğru olup olmadığını anlamak belki de dakikalarımı aldı. Bu adam ciddi miydi? Yoksa benimle alay mı ediyordu? Ya da doğrudan ağzından çıkanları kulağı duymuyordu. Çünkü ağzından çıkanlar büyük bir saçmalıktan başka bir şey değildi. Bunları düşünürken söylediği cümle yüzünden sinirlerim bozuldu ve gülmeye başladım.

"Neden gülüyorsun?" Gülmekten ona cevap veremedim. "Sana neden gülüyorsun dedim?" Gülerek konuştum.

"Dur gülmem geçsin de ondan sonra hayır diyeceğim." dedim ve gülmeye devam ettim ama Karan'ın kaşlarını çatmış bir şekilde bana baktığını fark edince kendimi toparlayarak konuştum.

"Sen ciddi misin?"

"Çok ciddiyim Bade, zaten şaka yapmayı da hiç sevmem." Gülmeyi bırakıp yüz ifademi topladım.

"Ne yani sırf intikam alacaksın diye bana evlenme teklifi ediyorsun hem de gerçek bir evlilik olacak diyorsun öyle mi?" Başını olumlu anlamda salladı.

"Evet."

"Hani senin odanda sana demiştim ya ben hayatımda bu kadar saçma başka bir plan daha görmedim diye? Şimdi gördüm işte. Bu plan beni kurtarma planından daha da saçma."

"Önce biraz düşün bence."

"Düşünmeme falan gerek yok. Sen sadece saçmalıyorsun bu yüzden bu teklifi ne sen yapmış ol ne de ben duymuş olayım." dedim ve eve doğru yürüdüm ama arkamdan gelmiş ve kolumdan tutarak beni durdurmuştu.

"Sanırım sen gerçek bir evlilik olacak dediğim kısma takıldın."

"Hayır ben o söylediğin şeyin tamamına takıldım." Hiçbir şey söylemeden yüzüme bakınca elindeki badem şekerlerini göstererek devam ettim. "Sen o bademleri biraz azalt bence. Çünkü senin şekerin yükselmiş ne dediğini bilmiyorsun." dedim ve cevap vermesini beklemeden eve doğru yürüdüm ama aklıma gelen şeyle durarak tekrar ona baktım.

"Bu arada o az önceki kız senin bana bu söylediklerini duymasın. Çünkü eğer duyarsa o kız seni parçalar." diyerek güldüm ve bahçe kapısına doğru yürümeye devam ettim.

"Bade!" Selen bağırarak evden çıkmış ve koşarak yanıma gelmişti.

"Sakin ol, ne oldu böyle? Niye bağırıyorsun?" Elindeki tableti göstererek konuştu.

"Haberlere çıkmışsın." Şaşkınca
kendimi gösterdim.

"Ben mi?"

"Evet sen, al bak." dedi ve tableti uzattı. Aldım ve açık olan videoyu başlattım.

"Karahanlı holdingin ortaklarından Ünal Karahanlı'nın oğlu Emir Karahan'lı dün gece evinde saldırıya uğradı. Saldırı sonucunda Emir Karahanlı hastaneye kaldırılırken saldırganın kimliğinin tespit edilemediği ortaya çıktı."

Alayla güldüm ve dinlemeye devam ettim.

"2 gün sonra kuzeni Bade Karahanlı ile dünya evine girmeye hazırlanan Emir Karahanlı'nın sağlık durumunun iyi olduğu babası tarafından bildirilirken Nikâh tarihinin ileri bir tarihe ertelendiği bilgisi de elimize ulaştı."

Video bitince tableti Selen'e uzattım. Karan da çoktan yanımıza gelmişti bile. Emir'i benim vurduğumu o biliyordu ama Selen bilmiyordu.

"Sen kuzeninle mi evlenecektin?" diyen Selen'e baktım.

"Evet."

"Neden kaçtın o zaman evden?" Ona cevap verecekken Karan araya girdi.

"Sen çok soru sorma, hadi içeriye."

"Abi ya! Sende beni sürekli kovuyorsun, hem benim size göstermem gereken başka bir şey daha var."

"Öyle mi neymiş o?" diyerek hemen araya girdim.

"Bu gösterdiğim düne ait bir haber. Baban birazdan basın açıklaması yapacakmış." Kim bilir yine hangi yalanları söyleyecek ve bulunduğu durumu toparlayacaktı. Eğer onu birazcık tanıyorsam iki gün içinde olan her şeyi tek tek yalanlayacaktı.

"Tam olarak saat kaçta yapacak?" Selen tabletten saatte bakarak konuştu.

"Başlamak üzere hadi gelin televizyonda izleyelim." Selen koşarak içeriye girince peşinden gidecektim ama Karan yine kolumdan tutarak beni durdurdu.

"Babanın ne söyleyeceğini ben çok iyi biliyorum."

"Ben de çok iyi biliyorum."

"Sen sadece tahmin ediyorsun."

"Ne demek bu?"

"Babanın birazdan söyleceklerine hazır ol demek." Şüpheyle ona baktım. Bir şeyler bildiği çok belliydi.

"Sen bir şeyler biliyorsun."

"Evet, biliyorum. Aslında ben o evde olan her şeyi çok iyi biliyorum." dedi ve kolumdan sıkıca tuttu. "Gel hadi sen de öğren."

"Ne yapıyorsun?" Beni salona doğru çekiştirdi. "Bırak!" dediğimde çoktan salona gelmiştik bile. Televizyonun yanına gelince kolumu bıraktı. Koluma baktığımda tuttuğu yerin kızardığını gördüm ve sinirle ona döndüm.

"Eğer bir daha bana böyle davranırsan..." Tamamlamama izin vermeden televizyonu gösterdi.

"İzle!" Bana emir veriyordu ve ben bana emir verilmesinden nefret ederdim. Bu yüzden dediğini yapmadım ve ona bakmaya devam ettim.

"Ailemizin geçirdiği bu zor günlerde yanımızda olan herkese teşekkür ederim."

Televizyonda duyduğum sesle hemen ekrana baktım. Babam ve amcam bir hastanenin önünde kameraların karşısına geçmişlerdi.

"Burada toplanmamızın aslında tek bir sebebi var. Yeğenim Emir'in geçirdiği talihsiz kaza."

"Kazaymış yalancı." Kendi kendime mırıldanırken Karan ve Selen'in bana baktıklarını fark ettim ve susarak dinlemeye devam ettim.

"Saldırganların en kısa zamanda güvenlik güçlerimiz tarafından yakalanacağına kardeşim Ünal ve ben tüm kalbimizle inanıyoruz."

"Kalp mi?" dedim ve alayla güldüm. Bir kalbi olduğuna gerçekten de inanıyor muydu acaba? Onun kalbi kan pompalamaktan başka hiçbir işe yaramıyordu çünkü o duygusuz pisliğin tekiydi.

"Hepinizin bildiği üzere bugün kızımla yeğenimin nikahı vardı ama yaşadığımız bu talihsiz olay maalesef bu nikahı ertelememize neden oldu."

"Soysal Bey kızınız Bade Hanım bu konuda ne düşünüyorlar? Aldığımız bilgilere göre Emir Bey'in yanına hastaneye hiç gelmemiş. Aralarında bir sorun mu var?"

Muhabirden gelen soruyla ben de merakla babamın vereceği cevabı bekledim. Beni öldürdüğünü söyleyemeyeceği için ortadan kaybolmama güzel bir sebep bulmuş olması gerekiyordu.

"Hayır aralarında hiçbir sorun yok. İkisi de gerçekten birbirlerini çok seviyorlar ama dediğim gibi ailecek çok zor zamanlar geçiriyoruz. Üst üste yaşadığımız bu olaylar kızımın psikolojisini olumsuz yönde etkiledi. Zaten her zaman duygusal ve güçsüz birisiydi ve bu yaşadıklarımız ona çok ağır geldi."

"Ne demek istiyor bunlar ya?" dedim ve daha dikkatli dinlemeye devam ettim.

"Kendine ve çevresindekilere zarar vermeye başladı. Biz de ailesi olarak bir karar aldık ve düzgün bir tedavi alabilmesi için tam teşekküllü bir hastaneye yatırdık. Bu dönemde de doktorları kamera karşısına çıkmasını çok doğru bulmuyorlar."

Şaşkınca Selen'e baktım ve tıpkı onun da benim gibi şaşkın olduğunu gördüm. Karan'a döndüğümde onun gayet rahat olduğunu gördüm. Dışarıda bana ima ettiği şey bu muydu acaba?

"Soysal Bey Bade Hanım da mı Emir Bey'le aynı hastanede kalıyor?"

"Hayır hâlâ İstanbul'da ama daha iyi tedavi görebileceği başka bir hastanede kalıyor."

"Normal bir hastane mi yoksa ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde mi kalıyor?"

Daha fazla dayanamayacağımı fark edince hızla Selen'in elinden kumandayı alarak televizyonun sesini iyice kıstım.

"Yeter bu kadar saçmalık dinlediğimiz." diyerek kumandayı koltuğun üzerine attım ve salonda volta atmaya başladım.

"Resmen bana deli diyorlar ya!"

"Biraz sakin ol." diyen Karan'a baktım.

"Ne sakin olması ya, duymadın mı ne söylediklerini? Resmen bana deli diyorlar. Kendisine ve çevresindekilere zarar veriyordu ne demek ya?"

"Emir'i vuran sendin yalnız." Sinirle Karan'a baktım.

"O pislik bana tecavüz etmeye çalıştı, ben de vurdum! Şimdi olsa yine aynı şeyi yaparım! Psikolojimle bir alakası yok bunun!" İkisi de bana şaşkınca bakarken ağzımdan kaçırdığım şeyi fark ettim.

"Tecavüz mü?" Karan'a cevap veremedim. Daha doğrusu verecek bir cevap bulamadım.

"Şey ben en iyisi odama çıkayım siz konuşun." Selen yanımızdan kaçar gibi ayrılınca Karan birkaç adım atarak bana yaklaştı.

"O piç sana tecavüz etmeye mi çalıştı?"

"Duydun işte daha niye sorup duruyorsun?"

"Az önce bahçede bana bir şeyler yapabileceğini zannetti derken bundan mı bahsediyordun?"

"Evet bundan bahsediyordum."

"Şerefsiz pezevenk." Kendi kendine söylenerek bana baktı. "Ben bir şey yapmaya çalıştı derken dövmeye falan kalktı zannettim." Alayla güldüm.

"Çok masumca düşünüyorsun."

"Seni dövdüğünü düşünmem masumca mı?" Gözlerimi ondan kaçırdım.

"Benim yaşadıklarımın yanında dayak en masumu kalıyor." Yanıma geldiğini fark ettim ama ona bakmadım.

"Onlar sana ne yaptılar?" diye sordu ve gözlerimin içine bakarak konuşmaya devam etti. "Canını çok yaktılar değil mi?" O kadar yakındı ki konuşurken nefesi boynuma değiyordu. "Seninkisi basit bir nefret değil." dedi ve elimi tuttu. Şaşkınca öylece kalırken elimi kalbime doğru götürdü ve tam kalbimin üzerine koydu. "Senin de tam buranı acıtmış olması lazım." Benim ona yaptığımı şimdi o bana yapıyordu. "Hem de çok acıtmış olması lazım." Birkaç adım geri giderek ondan uzaklaştım.

"Nefretin basiti olmaz. Bütün nefretler gerçek ve büyüktür." dedim ve gözlerinin içine baktım. "Öyle her önüne gelene de ben senden nefret ediyorum denmez." Karan dikkatle beni dinlerken devam ettim. "Bir insandan nefret etmek için çok şey gerekir. Canının çok yanması gerekir, kalbimin çok kırılması gerekir ki ancak birinden nefret edebilesin." dedim ve elimle hâlâ muhabirlerin sorularına cevap veren babamla amcamı göstererek konuştum. "Onlar, kötülük kavramının altına sayabileceğin her şeyi bana tek tek yaptılar. Bu yüzden onlardan nefret ediyorum hem de çok nefret ediyorum."

"Anlıyorum."

"Anlayamazsın, hiç kimse beni anlayamaz." diyerek tekrar televizyona baktım. "Birkaç hafta sonra tekrar çıkacak o kameraların karşısına kızım iyi değil diyecek. Yaşadıklarını atlatamadı henüz diyecek, sonra birkaç ay sonra yine çıkacak bu sefer gözü yaşlı çıkacak. Benim için üzüldüğüne inandıracak herkesi. Üzgün baba rolünü oynayıp iyileşemediğimi akli dengemi kaybettiğimi söyleyecek." dedim ve Karan'a baktım. "Sonra ne olacak peki biliyor musun?"

"Ne olacak?" Tekrar televizyona dönerek babam ve amcama baktım.

"Sonra benim için bir daha kameraların karşısına çıkmayacak. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra bir haber yayılacak; 'Ünlü iş adamı Soysal Karahanlı'nın uzun zamandır psikolojik tedavi gören kızı Bade Karahanlı intihar etti.' denilecek. Haberin nereden, kimden yayıldığı hiçbir zaman öğrenilemeyecek. Sonra bir cenaze düzenlenecek, sahte bir cenaze. Babam, amcam hatta Emir bile orada olacak. Boş mezarın ya da hiç tanımadıkları birinin cenazesi için gözyaşı dökecekler. Tıpkı cenaze gibi sahte olacak o gözyaşları da. Sonuçta birinin kızı, diğerinin yeğeni, bir diğerinin de sevdiği kadın ölmüş olacak." diyerek tekrar ona döndüm.

"Sana bahsettiğim o yem gibi ortadan kaybedecekler beni. Bu sayede beni öldürdüğünü hiçbir zaman hiç kimse öğrenemeyecek." dedim ve alayla güldüm. "Anlayacağın Soysal Karahanlı'yı tanıyan herkes çok güzel hazırlanmış, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş bir tiyatro izleyecekler. Hatta onlar için üzülenler bile olacak. Sonuçta hayırsever işadamının canından bile çok sevdiği kızı öldü değil mi?" dedim ve önüme döndüm. "Tıpkı anneme olduğu gibi." diyerek kendi kendime mırıldandım.

"Ne dedin?" diyen Karan'a baktım. Söylediklerimi sonuna kadar büyük bir dikkatle dinlemişti.

"Buna izin vermeyeceğim dedim."

"Ne yapacaksın?" Alayla güldüm.

"Hiçbir şey, hiçbir şey yapmayacağım. Bırakacağım oyunculuklarını sergilesinler ve tiyatroyu oynasınlar." dedim ve keyifle ekledim. "Ama sahne kapanmadan önce seyirciler karşılarında hiç görmeyi beklemedikleri o yüzü görecekler." diyerek elimle kendi yüzümü gösterdim.

"Tam olarak ne yapmayı düşünüyorsun?" Karan merakla bana bakıyordu.

"Dediğim gibi ben hiçbir şey yapamayacağım. Onlar kameralara sana anlattığım oyunu oynayacaklar ama sonra hiç beklemedikleri bir şey olacak ve ben ortaya çıkacağım. O kadar yalandan dolandan sonra beni karşılarında gördüğünde yüz ifadelerini bir düşünsene."

"Seni anında öldürürler."

"Ben de beni öldüremeyecekleri bir yerde çıkarım karşılarına. Beni ölü olarak bilen herkesin ve kameraların olduğu bir yerde çıkarım. Hem daha eğlenceli olmaz mı sence de?" Bana yaklaştı ve aramızdaki mesafeyi birkaç adımda kapattı. Şaşkınca ona bakarken geri geri gitmeye çalıştım ama arkamdaki koltuk buna izin vermemişti.

"Ne oluyor ya?" Bana cevap vermeden biraz daha yaklaştı artık aramızda çok fazla mesafe kalmamıştı.

"Biliyor musun?"

"Neyi?"

"Ben hayatımda bu kadar saçma başka bir plan daha görmedim." Alayla güldüm.

"Sen de sürekli beni, benim cümlelerimle vurmaya çalışıyorsun."

"Duruma çok uyuyor ama." Omuzundan iterek onu kendimden uzaklaştırdım ve evin içinde sağa sola gitmeye başladım. "Neden tedavi görüyor demelerine bu kadar sinirlendin?" deyince ona baktım. Gözlerini kısarak şüpheyle konuştu. "İlla bir yalan söyleyeceklerini biliyordun zaten. Evden kaçtı falan deselerdi de bu kadar sinirlenecek miydin yoksa gülüp geçecek miydin?"

"Ne demek istiyorsun?"

"Diyorum ki tedavi görüyor demelerine kızmanın, bu kadar sinirlenmenin başka bir sebebi var doğru mu?"

"Belki de." dedim ve ona bakmadan evin içinde volta atmaya devam ettim. O ise beni umursamadan salondaki koltuğa oturdu.

"Merak etme cenazene gelirim. Bir dua edeninin olması lazım arkandan değil mi?"

"Ne cenazesi?"

"O kurduğun planla onların karşısına çıkmak intihar gibi bir şey. İntihar ettikten sonra da büyük bir ihtimal öleceksin. Ben de cenazene gelirim artık. Yani anlayacağın o saçma planı uygulamaya kalkarsan onların kuracağı o tiyatro, hayatın senin için acı, onlar için kurtuluş olan gerçeğine dönüşecek." Tam karşısındaki koltuğa oturdum.

"Ne ima etmeye çalıştığını anlıyorum."

"Allah Allah ne ima etmeye çalışıyormuşum?"

"Evlenme teklifini kabul etmemi istiyorsun ve bunu böyle ima ediyorsun. Sonuçta senin karın olarak karşılarına çıkarsam bana bir şey yapamazlar değil mi?"

"Birincisi; ben ima etmem, açıkça söylerim ki söyledim de bahçede. İkincisi; çok doğru benim karım olarak karşılaşılarına çıkarsan sana hiç kimse dokunamaz."

"Seninle evlenip hayatımı mahveder miyim sence ben? Babamın karanlığından kaçarken seninkine mi sığınacağım zannediyorsun?"

"Bak gerçek bir evlilik derken bizim dışımızda herkes öyle bilecek demek istedim. Yoksa sana benimle evlen 9 ay sonra da çocuk doğur diyen yok. Yataklarımız bile ayrı olacak."

"Niye bunu bu kadar çok istiyorsun? Bu kadar çok istemen beni şüphelendiriyor."

"Bak kızım bizde söz ağızdan bir kere çıkar. Şimdi git düşün akşama kadar vaktin var. Ya kabul edersin ya da reddeder nereye gitmek istiyorsan gidersin." dedi ve ayağa kalkarak devam etti. "Kararını iyi ver ya benimle savaşırsın ya da ben seni oyundan çıkartmak zorunda kalırım."

"Ne demek oyundan çıkartmak zorunda kalırım?"

"Babandan intikam alacağım. Sen yanımda olsan da olmasan da alacağım. Yanımda olursan beraber büyük bir darbe vuracağız ona yok eğer olmazsan seni bir kenara çekmek zorundayım ki o zevki tek başıma yaşayabileyim." Alayla güldüm ve ben de ayağa kalkarak yanıma gittim.

"Sen beni tehdit mi ediyorsun? Ne yapacaksın seninle evlenmezsem beni öldürecek misin ya da dövecek misin?" Kaşlarını çatmış bana bakarken devam ettim. "Belki de beni babama geri verirsin daha iyi olur senin için. O zaman ne beni öldürerek elini kana bulanmış olursun ne de döverek yorulmuş... Sence de çok temiz iş değil mi? Hem böylece vicdanın da rahat eder sonuçta beni öldüren sen olmayacaksın." Bir anda kolumdan tuttu ve beni kendine çekti. Ondan kurtulmaya çalışsam da buna engel olmuştu.

"Bana bak kızım ben senin o şerefsiz babana benzemem. Ben, bana yardım edene ihanet etmem. Bu yüzden o ağzından çıkanlara dikkat et anladın mı?" Gözlerinin içine baktım. Sinirliydi ve bu sinirinin tek nedeni bendim.

"Kolumu bırak!" deyince kolumu bıraktı ama aynı zamanda beni de itmişti. Birkaç adım atarak bu sefer ben ona yaklaştım.

"Eğer tek bir kere daha bana böyle davranırsan sana yemin ederim seni bu yaptığına pişman ederim." Alayla güldü.

"Beni sinirlendirme ben de sana düzgün davranayım." dedi ve cebinden çıkardığı badem şekerlerini yiyerek bahçeye doğru yürüdü. "Bu arada..." deyip bana döndü ve devam etti. "Dinlenmek istersen çıktığın odaya geri gir." dedi ve bahçeye çıktı.

Arkasından bakmayı bırakarak üst kata çıktım ama onun odasına girmek yerine hemen yan taraftaki odanın kapısına birkaç defa vurdum. Ses gelmeyince içeriye girdim ve buranın da yatak odası olduğunu gördüm. Tek kişilik bir yatak ve küçük bir dolap dışında başka hiçbir şey yoktu. Sanırım bu oda kullanılmıyordu. İçeriye girmeden tekrar kapıyı kapatarak bu sefer de Karan'ın odasının tam karşısındaki odanın kapısını çaldım.

"Gel." Selen'in sesini duyunca oyalanmadan hemen içeriye girdim. Bembeyaz mobilyalarla döşenmiş çok şık bir odaydı. Odanın tam ortasında büyük bir yatak. Yatağın sağ tarafında orta boy kıyafet dolabı, sol tarafında da çalışma masası vardı. Masanın yanında da beyaz bir koltuk duruyordu. Aynı evde iki farklı oda. Birisi bembeyaz diğeri simsiyah. "Sen miydin?" diyen Selen'e baktım. Yatağın üzerinde uzanmış kitap okuyordu.

"Gelebilir miyim?" Beni görünce gülümsedi ve doğrularak oturur pozisyona geldi.

"Tabii ki." Birkaç adımda içeriye girdim ve yanına doğru yürüdüm.

"Bana buranın adresini verir misin?"

"Neden?"

"Bir arkadaşım benim için bir şey getirecek." Gözlerini benden kaçırdı ve eliyle boynunu kaşıdı. Bir şeyden çekindiğini anlamıştım. "Bir sorun mu var?" deyince gözleri tekrar beni buldu.

"Ben adresi tabii ki veririm ama arkadaşın gelse bile kapıda kalır."

"Kapıda mı kalır, neden?"

"Eve abimin izni olmadan hiç kimse giremez, adamlar almazlar yani. Ben yine sana adresi söyleyeyim ama sen önce abime sor bence sonra arkadaşına mahçup olma." Derin bir nefes aldım.

"Peki, tamam. Ben abinle konuşayım." deyince beni başıyla onayladı. Ona başka hiçbir şey söylemeden odadan tekrar çıktım ve salona indim. Salona inince de oyalanmadan bahçeye çıktım ve Karan'ı yanındaki 3 adamla konuşurken gördüm. Hızlı adımlarla yanına doğru gittim.

"Konuşabilir miyiz?" Hem onun hem de yanındaki adamların bakışları beni buldu.

"Sonra." diyerek önüne dönünce ona göz devirdim.

"Sonra olmaz acil bir şey." Tekrar bana baktı.

"Bekle o zaman."

"Tamam bekliyorum." diyerek ellerimi göğsümün altında birleştirerek ona bakmaya başladım.

"Söylediğim gibi evin etrafına birkaç adam daha..." dedi ve susarak bana döndü. "Uzakta bekle." Derin bir nefes aldım ve birkaç adım geri giderek uzaklaştım. Adamlarla konuştuktan sonra cebinden telefonu çıkardı ve onunla oynayarak yanıma doğru geldi. Ben yanıma gelip konuşmasını beklerken o telefonla oynayarak yanımdan geçmiş ve gitmişti.

"Hey, konuşacaktık unuttun mu?" Yine bana bakmadan cevap verdi.

"Konuş seni tutan mı var?" Oflayarak peşinden gittim ve yanında yürüyerek konuştum.

"Arkadaşım gelecek." deyince durdu ve sonunda bana baktı.

"Sebep?"

"Benim için bir şey getirecek." Kaşlarını çattı.

"Ne getirecek?"

"Pardon da bundan sana ne?"

"Cinsiyeti ne?" Şaşkınca ona baktım.

"Anlamadım?"

"Anlamayacak bir şey yok. Gayet açık bir soruydu bence."

"Yok hayır soruyu anladım da o kadar saçma bir soruyu neden sordun onu anlamadım?"

"Evde kız kardeşim var tanımadığım bir adamı eve alacak değilim."

"İyi tamam, kız arkadaşım gelecek. Hatta sen de tanıyorsun yeleği gönderdiğinde bana getiren kız, Merve yani."

"Ben Merve falan tanımıyorum. O işleri benim yerime adamlar halleder." Sabrım taşıyordu ama sakin kalmaya çalıştım.

"Bize yardım ettiğine göre iyi birisi olmalı değil mi? Bence evine gelmesinde de bir sakınca yoktur."

"İyi tamam söyle gelsin." Yanımdan geçip gidecekken kolundan tuttum.

"Adresi de verirsen." Bana doğru döndü ve bir süre yüzüme baktı. Daha sonra kolumdan tutarak beni kendine çekti.

"Ne yapıyorsun ya?" Cevap vermeden elini cebime doğru götürdü ve bana verdiği telefonu aldı. "Ne oluyor?" diyerek tekrar sordum ama yine cevap vermeden telefonda bir şeyler yaptıktan sonra bana uzattı.

"Al adres." Uzattığı telefonu alarak ekrana baktım ve adresi yazdığını gördüm. Hiçbir şey söylemeden yanından uzaklaşacakken tekrar konuştu. "Bu arada sadece 1 saat daha fazlası olmaz. Evimde yabancı birilerini görmeyi sevmem."

"Ben de senin için yabancıyım yalnız."

"Sen istisnasın." dedi ve ona cevap vermemi beklemeden eve doğru yürüdü.

"Bu ne biçim adam ya?" Kendi kendime mırıldanarak ezbere bildiğim tek numarayı yani Merve'nin numarasını yazarak önce ona evin adresini attım. Sonra da aradım. Telefon birkaç çalıştan sonra açılmıştı.

"Bade Hanım siz misiniz?"

"Benim."

"Yaşıyorsunuz." Sesi heyecanlı ve mutlu çıkmıştı.

"Kurtuldum artık."

"Herkes sizi öldü diye biliyor."

"Biliyorum, şimdilik böylesi daha iyi."

"Her şey bitti mi yani artık?

"Bitti." dedim ve derin bir nefes alarak devam ettim. "Sana söylediklerimi hatırlıyor musun?"

"Tabii ki hatırlıyorum, hatta her şeyi hazırladım bile sizden haber bekliyordum."

"Teşekkür ederim."

"Teşekküre hiç gerek yok Bade Hanım. Siz kurtuldunuz ya benim için yeter." deyince gülümsedim.

"Sana bir mesaj attım. Kaldığım yerin adresi yazıyor mesajda. Senden istediklerimi bana getirir misin?"

"Tabii ki getiririm, hatta hemen getirebilirim. Zaten bugün izinliyim." Hafta içi babamın Merve'ye izin vermesi mümkün değildi, bu yüzden şaşırmıştım.

"İzinli misin? Hem de hafta içi."

"Evet size anlatmam gereken çok şey var. Yanınıza gelince konuşalım."

"Tamam bekliyorum."

"Görüşürüz." deyince cevap vermedim ve telefonu kapattım.

"Sizin ev biraz karışık bence." Bir anda kulağımın dibinde duyduğum sesle irkildim ve hızla arkamı dönerek Karan'a baktım. Bu adam niye sürekli bana bu kadar yakın oluyordu anlamıyorum.

"Sen beni mi dinliyorsun?" Kaşlarını çattı.

"Ben kimseyi dinlemem, çok yüksek sesle konuşuyordun duydum."

"Bu kadar yakınımda olmasaydın duymazdın. Basbayağı dinliyordun işte."

"Konumuz bu değil."

"Konumuz ne?"

"Sizin ev diyorum baya karışmış." Gülerek konuştum.

"Amacım da buydu zaten."

"Bir insan ailesinin huzurunu kaçırdı diye niye bu kadar sevinir anlamıyorum."

"Onlar benim ailem değiller çünkü." dedim ve yanından uzaklaşarak bahçedeki koltuklardan birine oturdum. Başım çok fazla ağrıyordu. Sessiz olan hayatım bir anda hareketlenmişti ve ben buna alışık değildim. Karan bir süre uzaktan bana baktıktan sonra yine cebinden telefonunu çıkardı ve konuşmaya başladı. Bu adam ne çok telefon görüşmesi yapıyordu böyle?

"Bade Hanım." Yine kulağımın dibinde duyduğum sesle irkildim ve sinirle arkamı döndüm. Bu evde herkes niye sessiz sessiz yaklaşıyordu ki birbirine?

"Nasılsınız görüşmeyeli?" diyen adama dikkatle baktım. Tanımak zor olmamıştı.

"Senin ne işin var burada?"

"Ben burada çalışıyorum." Kaşlarımı çattım.

"Sen bizim evde koruma değil miydin?"

"Evet ama Karan abim sizin için göndermişti beni oraya." deyince güldüm.

"Peki dün o kadar saçmalayacağına bunu bana neden söylemedin?"

"Heyecan olsun diye." Ona göz devirdim.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?"

"Siz de bana salak demiştiniz."

"Ben sana salak demedim."

"Ama ima ettiniz."

"Hak ettin."

"Olabilir yine de kalbimi kırdınız." Derin bir nefes aldım.

"Tamam özür dilerim."

"Aslında hiç gerek yoktu ama dilediniz bir kere sanırım sizi affedebilirim."

"Ben de beni affetmezsen ne yaparım diye düşünüyordum."

"Bakın yine bir şeyler ima ettiniz."

"Tahmin ettiğim kadar salak değilmişsin."

"Ama olmuyor ki böyle daha yeni özür dilediniz fakat hemen yine salak dediniz bana."

"Ya Allah aşkına sen nasıl korumasın? Seni nasıl işe alıyorlar ben anlamıyorum."

"Bence bunu Karan Bey'in yanında söylemeyin sizin yüzünüzden işsiz kalabilirim."

"Ya söylersem?"

"Ben de herkese sizin herkesin arkasından dedikodu yaptığınızı söylerim." Biraz daha ona doğru döndüm ve şaşkınca konuştum.

"Yalan söyleme ya yok öyle bir şey."

"Biliyorum ama herkesin şüphelenmesi için yeter bence."

"Yani bana iftira atacaksın?"

"Biraz öyle oluyor ama olsun. İşsiz kalmaktan iyidir." Ona şaşkınca bakarken bana elini uzattı. "Bence sizinle anlaşabiliriz. Siz bir daha bana salak demeyin ben de böyle bir şey yapmayayım." Gülmemek için kendimi zor tutarak uzattığı elini tuttum ve sıktım.

"Anlaştık." deyince güldü.

"Bu arada hiç sormadınız ama ismim Mert."

"Tanıştığıma hiç memnun olmadım Mert." Kaşlarını çatarak bana baktı.

"Aşk olsun ben tam aksine çok memnun oldum diyecektim." Tam ona cevap verecekken Karan yanımıza geldi.

"Ne oluyor burada?" Kaşlarını çatmış bize bakıyordu. Elimi Mert'ten çekerek rahat bir şekilde konuştum.

"Aşırı zeki korumanla sohbet ediyorduk." dedim ve Mert'e baktım. "Bak nasıl uydum anlaşmaya." Bir saattir susmadan konuşuyordu ama şimdi bana cevap vermemişti. Sanırım patronu geldiği içindi.

"Senin işin burada sohbet etmek değil. İşinin başına dön."

"Hemen abi." diyerek giden Mert'e baktım. İstediği zaman nasıl da ciddi oluyordu.

"Hani senin arkadaşın geliyordu?" Telefondan saatte baktım. Merve'yi aramamın üzerinden yarım saat geçmişti.

"Gelir birazdan." Bana cevap vermeden karşıdaki koltuğa da kendisi oturdu ve badem şekeri yemeye başladı.

"Senin bu bademlerin hiç bitmez mi?" Gözleri beni buldu.

"Bitmesine izin vermem."

"Bu kadar çok yerken mi?"

"Merak etme evde yeterince var." deyince güldüm.

"Neden bu kadar çok seviyorsun bademleri?" Elindeki bademe baktı ve bir süre düşündü.

"Tadı çok güzel." dedi ve baktığı bademi ağzına attı. Ona gülerek önüme döndüm. Bir süre ikimizden de ses çıkmamıştı. Aramızdaki sessizliği bozan ise kapıdan gelen sesler olmuştu. Kapıya doğru baktığımda Merve'nin geldiğini ama adamların onu içeriye almadıklarını gördüm.

"Merve geldi." diyerek ayağa kalktım. Karan kapıya doğru bakmış ve adamlara içeriye almalarını işaret etmişti.

"Hadi git arkadaşının yanına ama dediğim gibi 1 saatti geçmesin geçecekse de ev dışında başka bir yere gidin."

"Emrin olur." diyerek ona göz devirdim ve Merve'nin yanına doğru yürüdüm. Merve adamların yanından geçip eve doğru girince etrafına baktı. Beni görür görmez ise hızla yanıma geldi ve elindekileri yere bırakarak bir anda boynuma sarıldı.

"İyisiniz." Gülümseyerek ondan ayrıldım.

"İyiyim."

"Bade Hanım..." Tamamlamasına izin vermeden konuştum.

"Artık hanım yok, sadece Bade var."

"Ama..."

"Aması falan yok Merve biz seninle arkadaşız. O evde sırf babam kızmasın diye bana hanım demene izin veriyordum ama şimdi orada değiliz."

"Peki o zaman." deyince arkama baktım. Karan'ın eve girdiğini görünce tekrar Merve'ye döndüm.

"Hadi biraz oturalım öyle konuşuruz." Bana cevap vermeden yerdeki küçük sırt çantasını aldı ve bana uzattı.

"Bunlar benden istediğin şeyler." Çantayı elinden aldım.

"Babam fark etmedi değil mi bunları odadan aldığını?"

"Hayır merak etmeyin. Ruhu bile duymadı. Zaten sürekli hastanede Emir Bey'in yanındaydılar benim de bunları almam zor olmadı." Yeniden gülümsedim.

"Gel hadi benimle." diyerek koltuklara doğru yürüdüm. O da peşimden geliyordu. Koltuğa oturup çantanın içine baktığımda istediğim her şeyin burada olduğunu gördüm. Annemin fotoğrafı ve annemin doğum günümde bana aldığı birkaç parça hediye hepsi çantanın içindeydiler. O evde vazgeçemediğim bir tek bunlar vardı.

"Bir de bu var." Çantanın fermuarını kapattım ve Merve'ye baktım.

"Ne bu?" diyerek uzattığı zarfı elinden aldım.

"Banka hesabı, bütün paran bunun içinde."

"Hesap kimin adına?"

"Tabii ki benim adıma." Onu başımla onayladım. Çünkü hesap benim adıma olmuş olsaydı bundan babamın mutlaka haberi olacaktı. "Bana verdiğin paranın hepsi bu hesabın içinde toplam 5 milyon var." Sanırım tek güvencem buydu.

"Yeni bir ev almama ve yeni bir hayat kurmama yeter gibi."

"Aynen öyle." dedi, güldü.

"Neden gülüyorsun?"

"Bu parayı aldığımız günü hatırlıyor musun? Az kalsın yakalanıyorduk." Ben de güldüm.

"Yakalanmadık sonuçta, senin de dediğin gibi biraz heyecan yaşadık. Ne kadar komikti ama değil mi? Paranın gittikten 3 gün sonra haberleri oldu. Aradan 2 yıl geçti ve hâlâ kimin aldığını bulamadılar." dedim ve alay edercesine devam ettim.

"Babamın hâlâ geceleri paranın nasıl yok olduğunu düşündüğüne yemin edebilirim."

"Hep kaçmayı düşünüyordun değil mi? Bu yüzden kaçtıktan sonra yapacağın şeyleri tek tek planladın."

"O evde yaşamaya devam etmem mümkün değildi. Akılsız gibi sonrasını düşünmeden beş parasız ve nereye gideceğimi bilmeden kaçmam da beni yakalatacaktı. Bu yüzden kaçmak için her şeyin hazır olmasını bekledim ve şimdi buradayım." Merve etrafına bakararak konuştu.

"Bu evdekileri tanıyor musun sen?"

"Hayır, isimleri dışında hiçbir şey bilmiyorum."

"Sana neden yardım ediyorlar o zaman?"

"Bende onlara yardım ettim çünkü. Sen şimdi bunları boş ver evde neler oluyor?"

"Ev çok karışık. Bu yüzden de baban herkese izin verdi, herkesi evden uzaklaştırdı."

"Nasıl karışık?"

"Emir Bey hastaneden eve dönünce sizi öğrendi. Yani baban senin onlara ihanet ettiğini bu yüzden de seni öldürdüğünü söyledi. Emir Bey deliye döndü. Babanı vurmaya falan çalıştı. Hatta kolundan yaraladı ama kurşun sıyırmış sadece." Şaşkınca konuştum.

"Emir babamı mı yaraladı?"

"Evet."

"Ne zaman oldu tüm bunlar?"

"Dün gece oldu."

"Daha bu sabah Emir'in yanında hastanedeydiler sen dün gece Emir evdeydi diyorsun."

"Kameralara oynadılar. Emir Bey hastanede falan değildi. Çoktan eve gelmişti."

"O bile yalandı yani."

"Evet, öyleydi." dedi.

"Benim için de hastanede yatıyor dediler."

"Biliyorum ben de izledim, peki ne yapacaksın?" diye sordu.

"Bilmiyorum ama düşüneceğim bir şeyler. Bu şekilde yalan söylemesi daha iyi oldu. Kendi ayağına sıktı resmen." dedim keyifle.

"Seni ölü olarak bildiği için böyle oldu."

"Bu da benim işime yaradı." dedim, o sırada ayağa kalktı. "Ne oldu niye kalktın?"

"Ben artık gitsem iyi olacak."

"Daha yeni geldin."

"Evden çıkarken hemen döneceğim dedim. Geç kalmak istemiyorum."

"Peki, sen bilirsin ama yine görüşelim."

"Burada mı kalmaya devam edeceksin?" Bu soruyla aklıma Karan'ın evlenme teklifi geldi. Eğer kabul edersem burada kalacaktım, etmezsem de başka bir yere geçmek zorundaydım.

"Bilmiyorum, ben sana haber ederim."

"Peki tamam, görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz." dedim, yine sarıldı ve kulağıma fısıldadı.

"Kendine iyi bak, bir şeye ihtiyacın olursa da beni ara." Gülümsedim.

"Sen de kendine iyi bak." dedim, benden ayrıldı ve gülümseyerek kapıya doğru yürüdü. Arkasından bakarak ben de gülümsedim. Sanırım beni bu hayatta seven bir tek o vardı. Benim de sevdiğim ondan başka kimse yoktu zaten.

"Tahmin ettiğimden kısa sürdü konuşmanız." Arkamda yine Karan'ın sesini duyunca ona baktım.

"Bir şey verip gidecekti zaten." Koltuğun üzerinde duran çantaya baktı.

"Ne getirdi?" Çantayı elime aldım.

"Özel." Bir süre yüzüme baktı ve koltuğa oturdu.

"Öyle olsun."

"Ben biraz dinleneceğim." Önüne döndü ve elindeki telefona bakarak konuştu.

"Sabah çıktığın odaya girebilirsin."

"Yine sıkıntı olmasın." İmayla söylediğim şeyle bana baktı.

"Olmaz, merak etme." deyince ona cevap vermeden evden girdim ve üst kata çıkarak onun odasına girdim.

Karan'ın odasından içeriye girerek elimdeki çantayı koltuğun üzerine bıraktım ve düşünmeye başladım. Akşam olmadan bir karar vermem ve bunu ona söylemem gerekiyordu ama aklım çok karışıktı. İlk defa mantıklı düşünemiyordum. Birdenbire değişen hayatım mantığımı alıp götürmüş gibi hissediyordum ama toparlanmam gerekiyordu. Ben bu değildim. Bu yüzden derin bir nefes alarak odanın içinde volta atmaya başladım. Düşünürken ve sinirliyken yürümek hep bana iyi gelmişti. Şimdi de geleceğine inanıyordum.

Neredeyse bir saat boyunca dönüp durdum odanın içinde. Fakat başım dönünce gidip yatağın üzerine oturdum. Yarın buradan gitmem gerekiyordu. Gidersem en doğru şeyi yapmış ve Karan'ın evlilik teklifine hayır demiş olacaktım ama yapamıyordum çünkü o haklıydı. Eğer babamın karşısına tek başıma çıkarsam beni öldürürdü. Karan'a söylediğim gibi bana zarar veremeyeceği bir yerde de karşısına çıkabilirdim. Tüm yalanını, oyununu ortaya çıkartıp onu rezil edebilirdim. Hatta belki bu onun sonu bile olabilirdi ama ona bunu yaptığım için yine beni öldürürdü.

"Ölmek istemiyorum." diyerek tekrar ayağa kalktım. "Onun beni öldürmesine izin veremem." Kendi kendime mırıldandım ve odadaki aynanın karşısına geçtim. "Anneme bir söz verdim onu tutmam lazım." dedim ve oflayarak devam ettim. "Ama onunla da evlenmek istemiyorum." Aynaya bakmayı bırakarak odada tekrar volta atmaya başladım.

"Başka çaren yok Bade. Ya kaçıp gideceksin ve bir daha buraya geri dönmeyeceksin ya da intikam almak için kalacaksın, hem de burada." diyerek etrafıma baktım ve derin bir nefes alarak konuştum. "Sadece iki gün önce tanıdığın bir adamın karısı olarak." Söylediğim şeye ben bile inanmak istemiyordum. Hiç tanımadığım, hiç güvenmediğim bir adamla evlenme fikri bana çok saçma geliyordu. Hem zaten bu işin içinde başka bir şey daha vardı. Yoksa onun da bu kadar kolay bir şekilde evlenme teklifi edemeyeceği çok belliydi. Başka bir şeyler planlıyordu ve bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı.

"Madem deliyim, madem herkes şu an beni deli olarak biliyor o zaman bunun hakkını vermek lazım değil mi? Babamı yalancı çıkarmamam lazım. Çok üzülür sonra." Söylediğim şeye kendim gülerek odadan çıktım ve hemen salona indim. Salona inince Özgür ve Ezgi'nin de burada olduğunu gördüm. Hep beraber yemek yiyorlardı.

"Afiyet olsun." Hepsi bir anda bana baktılar. Ezgi elindeki çatalı tabağın üzerine sinirle bırakmış ve sessiz ortamda büyük bir gürültü yapmıştı. Bu kız beni hiç sevmemişti ve sanırım sevmemekte de çok haklıydı.

"Ne oluyor?" diyen Karan'a baktım. Kaşlarını çatmış Ezgi'ye bakıyordu.

"İştahım kaçtı birdenbire." dedi Ezgi ve imayla bana baktı.

"İyi, kalk o zaman masadan." diyerek Karan Ezgi'nin bir cevap vermesini beklemeden "Zaten yeniden neden geldin onu da anlamadım ya." diye mırıldandı ve bana çevirdi bakışlarını. "Sen de otur hadi, bir şeyler ye."

"Ya sana ne ondan? İster yer ister yemez sana ne? Niye bu kadar ilgileniyorsun onunla?" diye bağıran Ezgi'ye bakarak göz devirdim.

"İşte yine başladık." diyerek Selen ellerini göğsünün altında birleştirerek Ezgi'ye bakmaya başlamıştı.

"Kusura bakmayın ama hiç sizin kavganızı çekemeyeceğim." diyen Özgür'e baktım. Masadan bir peçete alarak ağzını sildi ve salona doğru yürüdü.

"Başlama yine Ezgi. Yiyeceksen sessizce ye yemeğini yemeyeceksen de kalk masadan. Bağırıp durma sinirimi bozuyorsun." dedi Karan ve tekrar bana baktı. "Sen de dikilip durma orada oturacaksan otur masaya." Ona cevap vermeden yanına doğru gittim.

"Konuşmamız lazım."

"Sen kimsin ya, kimsin ki onunla konuşacaksın?" Ezgi'ye bakarak ciddi bir şekilde konuştum.

"Sen karışma." Tekrar Karan'a döndüğümde başını kaldırıp bana baktığını gördüm.

"Dinliyorum seni." Ona tam cevap verecekken Ezgi sinirle ayağa kalkarak araya girdi.

"Ne demek sen karışma ya! Bana bak kızım yemin ederim seni..." Tamamlayamamıştı çünkü aynı sinirle Karan'da masaya vurarak ayağa kalkmıştı.

"Yeter Ezgi, gerçekten yeter! O kadar şeyin hatrına kalbini kırmak istemiyorum ama böyle devam edersen seni bu evden attırırım, bir daha da önünden bile geçemezsin!" Bağırdı, kızla ayrılmış oldukları belliydi. Bu eve gelmesinden de rahatsız oluyordu ama buna engel olabileceği hâlde olmuyor, sadece uyarmakla yetiniyordu. Bu işte bir şeyler var ama neyse diye içimden geçirirken Karan'ın gözleri beni buldu.

"Dinliyorum, ne söyleyeceksen söyle." Gözümle Ezgi'yi göstererek konuştum.

"Bence burada konuşmak istemezsin."

"Ne demek bu?" diyen Ezgi'yi umursamadım ve Karan'a bakmaya devam ettim. Hiçbir şey söylemeden bana bakınca tekrar konuştum.

"Kararımı verdim diyorum burada mı açıklamamı istersin?" Karan önce Ezgi'ye baktı. Sonra rahat bir şekilde bana döndü.

"Sıkıntı yok, söyle kabul ediyor musun etmiyor musun?"

"Neyi kabul ediyor mu, ne dönüyor burada, bize de açıklayacak mısınız?" Ezgi yine üst üste soru sormaya başlayınca ona baktım. Birazdan söyleyeceklerimden sonra ne yapacaktı çok merak ediyorum. "Ne bakıyorsun yüzüme söylesene ne oluyor burada?" Ona cevap vermeden Selen'e baktım. O da merakla bana bakıyordu ama sanırım o vereceğim cevaptan memnun kalacaktı. Çünkü Ezgi'yi hiç sevmiyordu. Birazdan olacaklara kendimi hazırlayarak Karan'a döndüm.

"Evlenme teklifini kabul ediyorum." Hayatımı değiştiren soru hayatını kurtardığım o adamdan gelmişti ve ona verdiğim bu cevabın tüm hayatımı değiştireceğini ve beni sonu olmayan dipsiz bir kuyuya sürükleyeceğini bilememiştim. Dikkatle Karan'a bakmaya devam ederken Sert yüz ifadesinin yumuşadığını ve güldüğünü gördüm. Sanırım cevabımdan memnun kalmıştı ama bilmediği ve hiçbir zaman öğrenemeyeceği çok şey vardı.

Bu onun oyunu değil, hiçbir zaman da olmayacaktı. Bu benim oyunumdu hem babama hem ona karşı oynadığım çok büyük bir oyundu. Tıpkı o geceki gibi, onu kurtardığım geceki gibi bir kumar oynamıştım ve bu sefer neler olacağını ben bile tahmin edemiyordum.

Hayatımda ilk defa sonunu düşünmeden hareket etmiş, etmek zorunda kalmıştım. Bu işin sonunda kazanmak da kaybetmek de vardı. Kendimi zafere de yenilgiye de hazırlamıştım. Sanırım hayat denilen şey tam olarak buydu ve ben kendi hayatımı kendi kararlarımla yaşamaya başlamıştım. Doğru da olsa yanlış da olsa ben bir seçim yapmıştım.

Her seçim bir vazgeçiştir ve ben bugün kendi hayatımdan vazgeçip intikamı seçmiştim. Karan gülerek bana bakarken derin bir nefes aldım.

Herkesin doğduğu günden beri yaşadığı bir hikâyesi vardı ve benim hikâyem şimdi başlıyordu.

Bölüm Sonu!

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Oy verip yorum yaparak bana destek olabilirsiniz.♡

Beni Instagram'dan ve Twitter'dan takip etmeyi unutmayın.

Yeni bir bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.♡

Instagram: gizzemasslan

Twitter: gizzemasslan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%