Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7.BÖLÜM "YALAN"

@gizzemasllan

Merhaba <3

Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok teşekkür ederim, bu bölüm için de yorumlarınızı bekliyorum.

Oy vermeyi de unutmayın lütfen♡

Keyifli okumalar!

.

.

.

7.BÖLÜM "YALAN"

Hayatım boyunca tesadüflere inanan biri olmamıştım. Bir şeyin tesadüfen gerçekleşmiş olması bana hep saçma gelirdi. Fakat şimdi karşımda gördüğüm, elimi ağzına bastıran adamın arkasında duran adamın varlığı beni buna inandırmaya başlamıştı. Onun bu evde ne işi vardı? Bu kadar büyük bir tesadüf olması normal miydi? Ya da gerçekten tesadüf müydü?

"Şimdi ağzını açacağım ama sesini çıkarmayacaksın tamam mı?" Gözlerimi arkadaki adamdan çekerek bana bunu söyleyen ve beni içeriye çeken adama baktım. "Tamam mı dedim?" Sorusunu tekrar edince itiraz etmeden başımı salladım. Elini yavaş bir şekilde ağzımdan çekince derin bir nefes aldım. Adam hiçbir şey söylemeden odadan çıkıp giderken odanın içindeki diğer adama baktım. O gözlere bakınca onu tanımak çok da zor olmamıştı. Ne yapacağımı bilmez bir şekilde ona bakarken eliyle beni yanına çağırdı.

Sakin ol Bade, sakin ol... Hiçbir sorun çıkmayacak. Kendi kendimi cesaretlendirerek yanına doğru yürüdüm. Gözlerini bir an olsun üzerimden ayırmamıştı.

"Ne istiyorsunuz benden?" Ondan birkaç adım uzakta durmuştum.

"Hiçbir şey." Sesi kulaklarıma gelince ister istemez o günkü bağırmasını hatırladım.

"Kimsiniz siz?" Tekerlekli sandalyesinin düğmesine basarak bana biraz yaklaştı.

"Beni tanımış olman lazımdı. Yoksa unuttun mu?"

"Ben hiçbir şeyi unutmam. Sizi gayet iyi hatırlıyorum. Sormak istediğim şey bu evde ne işiniz olduğu."

"Burası benim evim." Şaşkınlığım giderek artıyordu.

"Sizin eviniz mi?"

"Evet, sen de benim gelinim oluyorsun." Ne yani bu adam Karan'ın babası mıydı?

"Sizin oğlunuz olduğunu bilmiyordum."

"Bilmediğini çok iyi biliyorum."

"Bu bir tesadüf mü yoksa oyun mu? Çok merak ettim doğrusu."

"Kader diyelim." Onu dikkatle inceledim. Çok değişmişti ama yine de onu tanımak zor olmamıştı. O günkü o gözleri unutmam mümkün değildi.

"Öldüğünüzü düşünüyordum."

"Ölmedim sadece 14 yıldır bu tekerlekli sandalyeye mahkumum hepsi bu."

"Babamın yaptığı şeyin cezasını ben mi çekeceğim şimdi? Çektiremezsiniz orası ayrı bir konu ama sadece böyle bir şey yapmayı düşünüyor musunuz merak ediyorum." Gözlerimin içine baktı.

"O günü sen de çok iyi hatırlıyorsun değil mi?" Hiç düşünmeden cevap verdim.

"Hiç unutmadım." Beni baştan aşağı inceleyerek konuştu.

"Çok küçüktün."

"8 yaşındaydım."

"Ama kalbin 8 yaşındaki bir kıza göre çok büyüktü." Derin bir nefes aldım.

"Bunları konuşmak için mi beni buraya getirttiniz?"

"Tam 14 yıl önce benim hayatımı 14 yıl sonra da oğlumun hayatını kurtardın."

"Kendi çıkarlarım için yaptım. Ben zaten her şeyi kendim için yaparım. Daha önce bir başkasının iyiliğini hiç düşünmedim. Bu yüzden ikinizin de bu durumu kişisel olarak algılamaması daha doğru olur."

"Çok açık sözlüsün."

"Bu cümleyi bugünlerde çok duymaya başladım." dedim iç geçirerek.

"Madem kendi çıkarların için yaptın. Beni kurtararak eline ne geçti onu da söyle o zaman." Söyleyecek hiçbir şey bulamamıştım. Bu yüzden sessiz kaldım. "8 yaşındaki bir çocuğun birini kurtarmak için hiçbir çıkarı olamaz. Sen beni sadece iyi birisi olduğun için kurtardın." Bu konudan artık sıkılmaya başlamıştım.

"Yani?"

"Yanisi hem kendim için hem de oğlum için sana borçluyum." Birkaç adım geri giderek ondan uzaklaştım.

"İsminiz neydi?"

"Hasan." Başımla onayladım.

"Bakın Hasan Bey sizin bana hiçbir borcunuz yok. Oğlunuz da bana olan borcunu ödedi merak etmeyin."

"Ödedi demek." Hiçbir şey söylemeden sadece gözlerimle onu onayladım. "Nasıl ödedi?" Yalan söylemek istemiyordum.

"Ben onu babamın evinden ölmekten kurtardım o da beni babamın evinden başka biriyle evlenmekten kurtardı ve bana olan borcunu ödedi."

"Bu iş gitgide daha karışık bir hâl almaya başladı."

"Siz boş verin bunları. Sadece bana hiçbir borcunuz olmadığını bilin yeter, şimdi müsaadenizle." Dikkatle bana bakarken cevap vermesini beklemeden kapıya doğru yürüdüm.

"Hâlâ seninle konuşmam gereken çok şey var." Çıkmadan önce durdum ve ona baktım.

"Benim yok."

"Beni dinledikten sonra senin de olacak." Derin bir nefes aldım.

"Kusura bakmayın konuşmak istemiyorum." diyerek odadan çıktım.

"Kader." diye mırıldandım. Az önce çıktığım odanın kapısına tekrar baktım. "Ben sizin kader dediğiniz o şeyin ne olduğunu çok iyi biliyorum." Karan'ın odasına gitmekten vazgeçerek tekrar bahçeye çıktım. Çok büyük bir oyunun içindeydim ve bu oyuna bile isteye girmiştim.

Bahçeye çıkınca herkesin hâlâ bahçedeki koltuklarda oturduğunu gördüm. Bir tek Karan ayaktaydı ve o da bahçede bir sağa bir sola gidip duruyordu. Onu umursamayarak arka tarafa doğru yürüdüm. Arka bahçeye geçince sırtımı duvara yasladım ve derin derin nefes almaya başladım.

Günlerce rüyamdan çıkmayan o adam Karan'ın babasıydı ve eminim o gün sesini bile duymadığım o kadın da annesiydi.

Gözlerimin önünde ölen o kadın onun annesiydi...

"Benim hiçbir suçum yok." Kendi kendime mırıldanıp yere oturdum. "Ben küçüktüm, yine de ona yardım etmeye çalıştım." O kadının ölmesi de bu adamın sakat kalması da benim suçum değildi.

"Çok insanın hayatını mahvettin baba. En başta da benim. Bu kadar şeyin bedelini nasıl ödeyeceksin çok merak ediyorum." Başımı geriye doğru yasladım ve gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. O adamla karşılaşmak bana hiç iyi gelmemişti. Kendimi uzun süre sonra ilk kez bu kadar kötü hissediyordum.

"İyi misin?" Duyduğum sesle gözlerimi açıp başımda dikilen adama baktım. Uzun boylu, esmer bir adamdı. Kendimi toparlayarak ayağa kalktım ve üzerimdeki tozları temizleyerek yüzüne baktım. Karanlıkta göz rengini tam olarak anlayamamıştım ama uzun saçları ve kirli sakalları vardı.

"İyiyim." O da dikkatle bana baktı.

"Niye ağlıyordun?"

"Ağladığımı da nereden çıkardın?"

"Bilmem öyle bir hissiyata kapıldım seni görünce."

"Yanılmışsın, sadece oturuyordum öyle." dedim ve rahat görünmek için omuz silktim.

"Arka bahçede tek başına yerde oturuyordun yani?" diye sorguladı, gayet normal olan bir şeyin sorgulanmasından nefret ederdim. Bu yüzden sinirlendim ama elimden geldiği kadar sakin kalmaya çalıştım.

"Hayırdır bu evde arka bahçeye geçmek yasak mı?"

"Yoo değil."

"Sorun ne o zaman?" Kaşlarını çattı.

"Sen biraz sinirli misin?"

"Biraz yalnız kalmak istemiştim ama görüyorum ki bu evde her yerden her odadan birisi çıkıyor."

"Sanırım birisi seni çok fena sinirlendirmiş." Hiçbir şey söylemeden etrafa bakınca bana elini uzattı. "Biraz tatsız bir tanışma oldu ama olsun, Alp." Uzattığı elini tutarak sıktım.

"Bade."

"Peki sinirlenmeyeceksen sana bir soru sorabilir miyim?" Gülerek onu başımla onayladım.

"Tabii?"

"Bu evde ne işin var?"

"Bu aileye yeni katıldım diyelim."

"O zaman şöyle sorayım ne olarak katıldın bu aileye?"

"Gelin kategorisinden." dedim, güldü ve ellerini cebine koydu.

"Demek gelin kategorisinden."

"Öyle."

"Kiminle evleniyorsun Özgür'le mi?" Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum.

"Hayır Karan'la." Yüz ifadesi bir anda sertleşti ve gözlerini kaçırdı.

"Karan'la demek." Bir anda değişen modunu umursamayarak konuştum.

"Sen kimsin peki? Ben tüm aileyle tanıştığımı düşünüyordum."

"Ben Karan'ın amcasının oğluyum." deyince Alp'in o anlaşamadığım adamın oğlu olduğunu anlamak zor olmadı.

"Hayırdır ne oluyor burada?" Sesin geldiği yöne baktığımda Karan'ın yanımıza geldiğini gördüm. Hâlâ çok sinirli görünüyordu.

"Kuzeninle tanışıyordum." Bana cevap vermeden Alp'e baktı ama ona bir selam bile vermeden kolumdan tuttu.

"Gel benimle." dedi ve yine beni çekiştirmeye başladı.

"Ne oluyor?" Şaşkınca sorsam da cevap vermeden çekiştirmeye devam etti. Ön bahçeye geçince beni bahçe kapısına doğru çekiştirmeye başlamıştı. Daha fazla dayanamayacağımı anlayınca ayağının kenarına sinirle tekme atarak kolumu ondan kurtardım.

"Lan!" Bağırıp ayağını tutunca birkaç adım geri giderek konuştum.

"Bana böyle davranamazsın!" diye çıkıştım, ayağını bırakarak doğruldu ve işaret parmağını kaldırıp yüzümün önünde salladı.

"Eğer bir daha..." Tamamlasına izin vermeden konuştum.

"Bir daha sana bunu yapmamamı söyleyeceksin değil mi?" Kaşlarını çatmış bana bakarken konuştum. "Sen beni dinlemediğin sürece ben de seni dinlemeyeceğim. Şimdi söyle ne oldu?" Etrafa bakarak konuştu.

"Eve gir."

"Sebep?"

"Bade eve gir dedim. Konuşmamız gerekiyor." Hiçbir şey söylemeden kapıya doğru yürüdüm. Bahçedekilerin gözü yine üzerimizdeydi. Evden içeriye girip salona geçince durdum ve ona baktım.

"Yukarıya çık yukarıya." diyerek sinirli bir şekilde o da içeriye girince itiraz etmeden merdivenlere yöneldim ve üst kata çıktım. Üst kata çıkar çıkmaz yine onun sesini duymuştum.

"Odaya." Sakin kalmaya çalışarak dediğini yaptım ve odaya doğru yürüdüm. Az önce beni zorla içeriye çektikleri odanın önünden geçerken bir an duraksasam da Karan'ın odasından içeriye girdim. O da hemen peşimden içeriye girmişti. Çok fazla sinirliydi. Acaba hâlâ aşağıda ona söylediklerim için mi sinirliydi yoksa bilmeden yine bir şey mi yaptım diye düşünürken bir anda bana yaklaştı ve işaret parmağını kaldırarak konuştu.

"Bundan sonra o herife selam bile vermeyeceksin." Kendi kuzeninden mi bahsediyordu bu?

"Kuzenine mi?"

"O benim kuzenim falan değil. Hatta hiçbir şeyim değil. Sen de uzak duracaksın ondan."

"Sebep?" Kaşlarını çattı.

"Ne sebebi?"

"Ondan neden uzak durayım? Bana kötü bir şey yapmadı."

"Sen benim karım olacaksın ve benim konuşmadığım biriyle sen de konuşamazsın."

"Kendi kuzeninle neden konuşmuyorsun?" Derin bir nefes aldı.

"Sana ne?" Tavrı sinirlerimi bozdu.

"Benim kiminle konuşup konuşmayacağımdan sana ne?" diye sordum ters bir tavırla.

"Bak bu evdeki herkes bizim onunla yan yana bile duramayacak kadar birbirimizden nefret ettiğimizi bilir."

"Yani?"

"Yanisi benim konuşmadığım biriyle karım olacak olan birinin de konuşmaması gerekir."

"Benden 'Karım olacak olan birisi' diye bahsetmen beni duygulandırdı doğrusu." Derin bir nefes aldı.

"Konumuz bu değil. O herifle konuşmayacaksın dedim bitti."

"Biliyor musun aslında bunu bana düzgünce anlatsaydın itiraz etmeden kabul ederdim ama sen bana böyle emir verince benim senin söylediklerini yapasım gelmiyor." Elini ensesine götürdü ve bir süre sustu daha sonra tekrar bana bakarak konuştu.

"Bak senin inadın benim hiç umurumda değil. 3 gün daha buradayız ve sen bu 3 gün içinde o herifin yanından yine geçmeyeceksin."

"Senin de sinirin benim umurumda değil." Aslında beni birazcık tanısaydı zaten onunla konuşmayacağımı çok iyi bilirdi. Şimdilik onunla uğraşıyordum çünkü ben böyleydim. Beni bir şeye zorlayanları bu şekilde sinirlendirmek hoşuma gidiyordu.

"Bade yeter bak sinirleniyorum."

"Bence de yeter uzatmaya gerek hiç gerek yok. Şimdi odadan çıkarsan uyuyacağım."

"Çıkıyorum..." dedi ve güldü. "Bence de uzatmaya gerek yok çünkü sen benim istediklerimi yapmak zorundasın." Alayla baktım gözlerinin içine.

"Değilim."

"Böyle inat etmeye devam mı edeceksin?" Onu başımla onayladım.

"Sen bana böyle davranmaya devam ettikçe ben de inat etmeye devam edeceğim."

"Sen beni anlamıyorsun galiba inadın falan umurumda değil sana o herifle görüşmeyeceksin diyorum." Öfkesi gözlerinden belli oluyordu. Neden bu kadar öfkelendiğini anlamamıştım.

"Yoo çok iyi anlıyorum ama sana en başında da söylediğim gibi sen benim ne yapacağıma karışamazsın." Birkaç adım atarak bana iyice yaklaştı. Çene kaslarının hareket ettiğini fark edince kendisini kastığını anlamıştım.

"Ben de sana yapacaklarının bir sınırı olacak demiştim." Dişlerini sıkarak konuşmuştu.

"Sınırı aştığımı düşünmüyorum eğer sen aştığımı düşünüyorsan senin o sınır dediğin şey çok yanlış bir yerde olmalı ve emin ol bu beni hiç ilgilendirmiyor." Elini saçlarına daldırdı ve sinirle saçlarını karıştırdı. Çok sinirliydi ama bu benim umurumda bile değildi.

"Benim istemediğim başka biriyle görüşemezsin demiştim sana."

"Kiminle görüşüp kiminle görüşmeyeceğimi kendim karar verebilecek yaştayım."

"Bak sakin kalmaya çalışıyorum ama gerçekten çok sinirlenmeye başladım." Sanırım bu böyle olmayacaktı.

"Sana fiziksel temas yok dedim bahçede bunu ihlal ettin, sözlerine ve hareketlerine dikkat edeceksin dedim umurunda bile olmadı, hayatıma karışmayacaksın dedim ve gördüğüm kadarıyla ona da bayağı karışıyorsun." Merakla bana bakarken gözlerinin içine bakarak konuşmaya devam ettim.

"Sen beni çok hafife aldın Karan Atasoy. Kuralları daha en başından çiğnedin. Ben öyle karşında susup oturacak birisi değilim. Sana vazgeçerim dedim ve tam da şu an vazgeçiyorum." Kaşlarını çatmış bana bakarken ona doğru bir adım attım.

"Sen bu saatten sonra o evlilik işi tamamen unut."

"Ne?" Şaşkınca bana bakarken devam ettim.

"Duydun işte; seninle evlenmekten vazgeçtim." Gergince dudaklarını ısırdı.

"Bu iş çocuk oyuncağı değil."

"Biliyorum değil, bu yüzden en başından vazgeçmek en doğrusu."

"Vazgeçemezsin."

"Geçtim bile, şimdi de buradan gidiyorum." diyerek yanından geçtim ve kapıyı açarak dışarıya çıktım ama bir anda yine kolumdan tutarak beni durdurdu.

"Hiçbir yere gidemezsin."

"Buna sen mi karar veriyorsun?"

"Evet ben veriyorum." Kolumu sertçe ondan çektim.

"Ben gidiyorum." dedim ve hızlı bir şekilde koridorda yürüyerek merdivenlere ulaştım, salona indim. Hâlâ salonda hiç kimse yoktu. Bahçe kapısından dışarıya çıkarken herkes bir anda önüme çıkmıştı.

"Bade sen uyumaya gitmemiş miydin?" diyen Selen'e baktım. Diğer herkes de merakla bana bakıyordu. Merdivenlerden duyduğum ayak sesiyle Karan'ın geldiğini anladım ve hiçbir şey söylemeden bahçeye çıkarak hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdüm.

"Dur!" Karan'ın sesini duysam da umursamadan yürümeye devam ettim ama bir anda önüme adamlar durmuştu.

"Ne oluyor?" Cevap vermeden kapının önünde etten bir duvar gibi durmaya devam ettiler. "Çekilin önümden." Yine cevap vermediler.

"Ben istemediğim sürece hiçbir yere gidemezsin." Karan'ın sesini duyunca arkamı dönüp ona baktım.

"Söyle şu adamlara çekilsinler önümden."

"Nereye gideceksin gecenin bu saatinde?"

"Sana ne?" Bağırdım, yanıma ulaştı.

"Hadi odaya çık."

"Ne odasından bahsediyorsun sen ya? Gideceğim diyorum duymuyor musun?"

"Ben de sana ben istemediğim sürece hiçbir yere gidemezsin diyorum." Güldüm ve ona yaklaştım.

"Demek öyle." Keyifli bir şekilde gülerek başını salladı.

"Aynen öyle."

"Ne yani sen şimdi beni burada zorla mı tutacaksın?"

"Tutuyorum zaten."

Sinirle gülerken "Şimdi senin dediklerini yapıp sessizce odaya geçip bir başka emrini yerine getirmek için seni beklemem gerekiyor değil mi?" diye sordum.

"Sanırım öyle yapman gerekiyor." Ona doğru bir adım atıp öfkeyle gözlerinin içine baktım.

"Peki ben şimdi ne yapacağım biliyor musun?"

"Ne yapacaksın?" Sordu, evi gösterdim.

"Şimdi gideceğim ve herkese her şeyin büyük bir yalan olduğunu, hepsini kandırdığımızı söyleyeceğim." Başını sağa sola salladı.

"Yapamazsın."

"Emin misin?" Cevap vermeyince güldüm. "Değilsin." diyerek bu sefer de adamları gösterdim.

"Şimdi söyle sessiz sedasız bu evden gitmeme izin veriyor musun yoksa olay çıkartmamı istiyorsun?" Hiçbir şey söylemeden yüzüme bakmaya devam edince cevabımı almış olmuştum.

"Sanırım ben cevabımı aldım." dedim ve cevap vermesini beklemeden tekrar eve doğru yürüdüm. Tam evden içeriye girecekken önümde durdu.

"Çekil önümden."

"Biraz sakinleş, öyle konuşalım." dedi gayet sakince, sanki daha az önce Alp yüzünden öfkeden deliren kendisi değilmiş gibi davranıyordu.

"Ben gayet sakinim zaten."

"Tamam Bade, özür dilerim." Şaşkınca kaldım karşısında, özür mü diledi o benden? "Bir daha sana öyle davranmayacağım ve kurallara da uyacağım." Ciddi ciddi özür diledi ve hatasını kabul etti. Bu fazlasıyla hoşuma gitse de elimden geldiği kadar bunu belli etmedim.

"Neden sana inanayım?" Kaşlarını çattı.

"Uzatma bence özür diledik işte." Cevap vermeden yüzüne bakmaya devam edince tekrar konuştu. "Aynı şeylerin bir daha olmayacağından emin olabilirsin." Biraz düşünür gibi yaptıktan sonra konuştum.

"Normalde sana ikinci şansı vermemem gerekiyor ama bence bir daha deneyebiliriz." Göz devirdiğini görsem de umursamadım.

"Tamam anlaştık." dedi sabır dilercesine.

"Anlaştık." dedim ben de.

"Ama yukarıda söylediğim şeyler geçerli." Gözlerimi kısarak ona bakınca tekrar konuştu. "Ondan uzak duracaksın ve emin ol bunu hem senin hem de kendim için söylüyorum."

"Tamam dururum."

"Söz ver."

"Neden bu kadar abartıyorsun bu olayı anlamıyorum."

"Nedenini boş ver."

"Üff tamam çok uzadı bu konu. Bu evdeki diğerleri gibi onunla da samimi olmayı falan düşünmüyordum zaten, merak etme."

"İyi, şimdi sakince odaya çık ve uyu yarın çok işimiz var." Onu başımla onayladım ama gitmek yerine aklıma gelen şeyle konuştum.

"Sana bir şey sorabilir miyim?" O da beni başıyla onayladı.

"Tabii ki."

"Annenle baban neredeler yani sen ailemle tanışacaksın deyince ben onların yanına geliyoruz zannettim de." Yüz ifadesi bir anda sertleşti. Ellerini yumruk yaptığını görmüştüm. Sonuçta karşısında annesinin katilinin kızı duruyordu. Bana yalan söyleyip söylemeyeceğini merak ediyordum.

"İkisi de vefat etti." Derin bir nefes aldım.

Yalan söylemeyi tercih etmişti...

"İkisi de mi?" Son bir kez sordum ve dikkatle yüzüne baktım.

"Evet ikisi de." Hiç düşünmeden cevap vermişti.

"Üzüldüm." Hiçbir şey söylemeden evi gösterdi.

"Hadi çok geç oldu, git uyu biraz." Sanırım ona güvenmemek de çok haklıydım. Şu an bundan tam anlamıyla emin olmuştum.

"İyi geceler." dedim düşüncelerimi hiç belli etmeden.

"Sana da." deyince eve doğru yürüdüm. Karan'ın amacını öğrenmem gerekiyordu. Beni kullandığının farkındaydım ama beni neden kullandığını da bilmem gerekiyordu. Büyük bir ihtimal beni annesinin intikamını almak için kullanacaktı ama asıl soru bana ne yapacağıydı.

Karan'ın odasından içeriye girince yatağın üzerine oturdum. Onun aklındaki planı bir an önce öğrenmem ve ona göre hareket etmem gerekiyordu. Bu konuda da bana yardım edecek sadece bir kişi vardı fakat ben onun yanına tekrar gidip ona ihtiyacım olduğunu belli edemezdim. Yine beni kendisinin çağırmasını bekleyecektim.

Düşünmeyi bırakarak yatağa uzandım ve gözlerimi kapattım. Yarın çok zor bir gün olacaktı, hem de çok zor olacaktı çünkü yine bu evde bu kalabalıkta olmak zorundaydım. Daha önceleri yalnızlıktan ve sessizlikten şikayet ediyordum ama maalesef ben o yalnızlığa ve sessizliğe alışmıştım.

Bunları yarın sabah düşünmeye kadar vererek uykuya daldım. Sabah uyanır uyanmaz ise yine hep beraber salonda kahvaltı yapmıştık. Bir de dün gece olanları açıklamak zorunda kalmış ve basit bir kavga ettiğimizi şimdi ise aramızın düzgün olduğunu söyleyerek yalandan aşıkmış gibi davranmaya devam etmiştik.

Kahvaltıdan sonra ise mağazaya gitmek yerine salonda oturmuş ve dergilerden gelinlik bakmak zorunda kalmıştım. Karan da işleri olduğunu ve nikâh tarihi alması gerektiğini söyleyerek gitmişti.

Salonda oturmuş gelinlik dergilerine bakmaya devam ederken sıkıldığımı hissettim. Aslında gelinlik giymem çok saçmaydı ama maalesef inandırıcı olmak için bunu yapmak zorundaydım ve madem yapmak zorundaydım en güzelini seçmiştim. Omuzları hafif düşük, çok az kabarık, sarmaşık dantelli ve birazcık parlak bir modeldi. Ğöğüs dekoltesi ve sırt dekoltesi vardı.

Gelinlik seçtikten sonra ise benim işim bitmişti daha doğrusu ben bittiğini zannetmiştim. Çünkü onlar kuaförü, nikah masasının düzenini, bahçeyi nasıl süsleyeceklerini, kendi kıyafetlerini ayarlarken ben de yanlarında durup hevesli ve mutlu gibi görünmeye çalışmıştım. Aslında hepsi çok samimi ve iyi insanlardı ama yaşanan bu kadar şey hiç bana göre değildi. Ben bir an önce nikâhın hızlı bir şekilde geçmesini ve babamların karşısına çıkmayı bekliyordum çünkü bu işe sadece bunun için girmiştim ve babamları bitirmeden, bana yaptıkları her şey için tek tek pişman etmeden geri adım atmayacaktım.

Diğer tüm işleri de sırasıyla ayarlarken daha doğrusu ayarlamaya çalışırken akşam olmuştu. Herkes farklı bir şey söylediği için sadece masanın üzerindeki çiçeğin rengine karar vermeleri bile tam 1 saat sürmüştü ve bu artık benim sinirimi bozmaya başlamıştı.

Sanki masanın üzerindeki çiçeğin rengi gelinlik ve damatlıkla uyumlu olmazsa evlenemezsin diye bir kurar vardı. Fakat yine de bu saçmalıklara rağmen sakin kalmaya çalışmıştım ama daha ne kadar dayanabilirdim bilmiyorum.

Akşam saat 8'e gelirken Karan gelmiş ve nikahın yarın olduğunu söylemişti. Herkes Karan'a nikâh tarihini yarına aldığı için kızmıştı. Çünkü bir de o saatten sonra her şeyin yetişmesi için yeni bir telaş başlamıştı. Fakat bu Karan'ın umurunda bile olmamış ve üzerimi değiştireceğim diyerek onları telaşlarıyla yalnız bırakıp odasına çıkmıştı.

Gelinlik ve diğer her şeyin yarın hazır olması için bir sürü telefon görüşmeleri yapılmıştı. Sanırım bir tek bu durum benim hoşuma gitmişti çünkü yarın bu telaş bitecek ve herkes beni rahat bırakacaktı. Yani şimdilik öyle olmasını umut ediyordum.

Onlar her şey yetişsin diye uğraşırken ben rahat bir şekilde salonda öylece oturmuştum. Uzun bir sürenin sonunda ise Karan tekrar salona inmiş ve yanıma gelmişti.

"Güzelim seninle biraz konuşalım mı?" İstediği zaman ne kadar da kibar birisi olabiliyordu böyle.

"Tabii." dedim ve ayağa kalktım.

"Tabii tabii konuşun siz. Ortaya bir bomba atıp hepimizin iki ayağını bir pabuca soktunuz. Şimdi gidip rahatça köşelerde öpüşüp koklaşın." Mine halanın söylediği şey gözlerinin ayrılmasına neden olurken başka yerlere bakmaya başladım. İster istemez utanmıştım.

"Hala düzgün konuş." Karan'dan duyduğum şeyle Mine halaya baktım ve bozulduğunu gördüm.

"Tamam oğlum, bir şey demedim. Şaka yaptım sadece."

"Yapma hala. Bize şaka falan yapma." diyerek bana baktı. "Peşimden gel." Karan salondan çıkarken Mine halaya baktım ve çok da fazla umursamadığını gördüm. Sanırım onlar bu duruma alışıklardı. Bu yüzden ben de bu konunun üzerinde çok durmayarak Karan'ın peşinden bahçeye çıktım. Yanına gider gitmez hemen konuya girdi.

"Biraz daha mutluymuş gibi davranmaya çalış." Derin bir nefes aldım.

"Ben gayet iyi gittiğimi düşünüyorum."

"Kötü gidiyorsun demedim ama daha mutluymuş gibi davranabilirsin." Gözlerimi kapattım ve bir kaç saniye öyle durdum. Daha sonra bıkkınca nefesimi dışarıya vererek ona baktım.

"Denerim."

"İyi."

"Bunu söylemek için mi çağırdın beni?" O da bana doğru döndü. Sanki başka bir şey daha söylemeye çalışıyormuş gibiydi.

"Ezgi kinusunu tamamen hallettim. Daha önce de dediğim gibi; çok önceden bitmişti ama gelip gidiyordu yine de. Artık bu da olmayacak, Ezgi konusu kapandı yani." dedi, omuz silktim.

"Senin kararın bir şey diyemem."

"Bir şey de diye söylemedim zaten haberin olsun diye söyledim." Göz devirdim.

"İyi, haberim oldu." dedim ve sordum. "Ne yaptı peki, ne dedi?"

"Hiçbir şey." Kaşlarımı çattım.

"Hiçbir şey." diye yineledim.

"Evet hiçbir şey söylemedi."

"Tuhaf."

"Bence gayet normal." dedi, güldüm.

"Normal mi? O kızı sadece birkaç gündür tanıyorum ve sen ona tamamen hayatımdan çıkmalısın dediğinde hiçbir şey söylememiş olması bana hiç de normal gelmiyor." dedim, iç geçirdi.

"Boş ver o zaman." dedi sıkıntıyla, büyük bir ihtimal olay çıkmıştı ve bunu anlatmak istemiyordu.

"Boş verelim o zaman." dedim ve sordum. "Yarın buradan gidiyoruz değil mi?"

"Hayır."

"Hayır mı, hani sadece nikâha kadar burada kalacaktık?" Yanıma geldi ve ellerini cebine koydu.

"Biz nikâhta hemen sonra buradan gidersek o içerideki meraklıların hepsi bizi evli bir çift olarak görmek için ertesi gün peşimizden gelecekler." Merakla onu dinlerken devam etti. "Sonrada ne zaman giderler hiç bilmiyorum. Kovmak da bize yakışmaz. Yani anlayacağın 2 gün daha sabret sonra döneriz eve, yoksa değil 2 gün en az 1 hafta da benim evimde onlarla olmak zorunda kalırsın ama yine de sen bilirsin."

"Yok, kalalım o zaman biz burada. Hem 2 günden ne olacak?" dedim telaşla.

"Neden sevmedin onları?" Rahat bir şekilde cevap verdim.

"Sevmediğimi söylemedim."

"Niye sürekli gitmek istiyorsun o zaman." Derin bir nefes aldım.

"Alışık değilim."

"Neye?"

"Kalabalığa, ilgiye, sese..." Tek kaşı kalkık bir şekilde konuştu.

"Söylediklerinin arasında kötü bir şey göremedim."

"Boş ver görmesende olur. Ben içeriye geçiyorum." dedim ve eve doğru yürüdüm. Salona girince vakit geçmiş olmasına rağmen herkesin yemek yediğini gördüm.

"Gel kızım sen de bir şeyler ye." Nesrin yengeye bakarak gülümsedim.

"Ben çok acıkmıştım, birkaç saat önce bir şeyler atıştırdım size afiyet olsun."

"İyi, sen bilirsin. Hadi o zaman, çık odana da güzelce dinlen biraz. Yarın yorucu bir gün olacak." Gülümsedim ve masanın başında oturan Haldun dedeyle Haluk amcaya baktım. Aralarında sessizce bir şeyler konuşuyorlardı. Sanırım bu nikâh işini onlar çok fazla umursamıyorlardı.

"Otursana sen de, niye dikiliyorsun burada böyle?" Ne ara yanıma geldiğini fark etmediğim Karan'a baktım.

"Aç değilim."

"Sen bilirsin." dedi ve masaya giderek yerine, amcasının karşısına, oturdu. Onlara bakmayı bırakarak üst kata çıktım. Odaya doğru yürürken yine Karan'ın babasının odasının önünde durdum. Neden bu odadan çıkmıyordu, neden o da diğerleri gibi aşağıda değildi, niye büyük bir sır gibi kendini saklıyordu? Çok merak ediyordum. Peki ya Karan, neden bana babasının öldüğünü söylemiş ve beni kandırmaya çalışmıştı? Aklımdaki soru işaretleri giderek artarken olaylar kontrolümden çıkmış gibi hissediyordum.

"Bade." Birinin bana seslenmesiyle kendimi toparladım ve merdivenlere doğru baktım. Özge hızlıca yanıma gelmişti.

"Ne yapıyorsun burada?" Yüzümü buruşturarak başımı tuttum.

"Odaya gidiyordum bir an başım dönünce düşeceğim zannettim." Sıkıca kolumdan tuttu.

"İyi misin şimdi?"

"İyiyim iyiyim merak etme."

"Karan abime haber vereyim mi istersen?"

"Hayır hiç gerek yok. Şimdi boşuna telaşlanmasın."

"Emin misin?" Derin bir nefes aldım.

"Eminim Özge."

"Uyuyacak mısın hemen?" Evet deyip kaçmak istiyordum ama belki ondan bir şeyler öğrenebilirdim. Elime geçen her fırsatı değerlendirmem lazımdı.

"Hayır hiç uykum yok, işin yoksa gelsene konuşalım biraz."

"Olur, benim de canım sıkılıyordu zaten." Gülümsedim.

"Gel hadi." diyerek odaya doğru yürüdüm. Onunla beraber odadan içeriye girince ikimiz de yatağın üzerine oturduk.

"Heyecanlı mısın?"

Hayır hiç değilim...

"Evet çok fazla heyecanlıyım. Sonuçta evleniyorum ve bu hayatımın en önemli günlerinden birisi değil mi?"

"Haklısın, senin yerine kendimi koyuyorum da herhalde ben heyecandan ölürdüm." Gözlerimi ondan çektim ve derin bir nefes aldım. Belki ben de gerçek bir evlilik yapıyor olsaydım, yanımda gerçekten sevdiğim adam olsaydı ben de heyecanlı olabilirdim ama şimdi tek heyecanlı olduğum konu hafta sonu katılacağımız ve babamların karşısına çıkacağımız davetti.

"Öyle." İçimden başka hiçbir şey söylemek gelmemişti.

"Sen biraz gergin misin?" Tekrar Özge'ye baktım.

"Bilmem belki de." dediğinde elimi tuttu.

"Bence bu kadar gerilmene hiç gerek yok." Gülümsedim ve samimiyetine güvenip konuya girdim.

"Sana bir şey sorabilir miyim?"

"Tabii ki." dedi tatlı tatlı gülümserken.

"Aramızda kalacak ama söz mü?" diye sordum, önce bundan emin olmam gerekiyordu.

"Bana güvenebilirsin." Az önce değil ama sanki şimdi biraz gerilmiştim.

"Ben Karan'a çok sordum ama sanırım bu konuyu konuşmak onu rahatsız ediyor. Bu yüzden her seferinde bana cevap vermeden kapattı konuyu ama ben çok merak ediyorum."

"Hangi konuyu?"

"Karan'la Selen'in anne babasına ne oldu? Yaşayıp yaşamadıklarını bile bilmiyorum." Gözlerini kaçırdı. Dudağını ısırdığını ve yatağın çarşafını sıktığını gördüm.

Gerilmişti...

"İkisi de vefat ettiler." Yine bana yalan söyleniyordu. Artık bu evde benim hakkımda bir şeylerin döndüğüne emindim.

"Anladım."

"Benim biraz uykum geldi de. Sabah annem de erkenden uyandırır zaten. Odama gidip uyusam iyi olacak." dedi ve hızla ayağa kalktı. "İyi geceler sana."

"Sana da." Gülümsedi ve odadan çıktı. Benim dışımda bir şeyler dönüyordu ve ben kendimi köşeye sıkışmış gibi hissediyordum. Hata yapmak istemiyordum çünkü hata yaparsam tek kaybeden ben olacaktım, her zaman olduğu gibi... Fakat ben bu sefer kaybetmek istemiyordum.

"Sana kıyafet getirdim." Selen neşeli bir şekilde odadan içeriye girmiş ve tam karşımda elindeki eşofmanlarla durmuştu. Ayağa kalkarak elinden eşofmanları aldım ve gülümsedim.

"Teşekkür ederim." dedim ve üstümde onun olan kıyafetleri göstererek konuştum. "Gelirken burada kalacağımızı bilmediğim için iki gündür aynı kıyafetleri giyiyorum."

"Abim de fark etmiş olacak ki o getirmemi istedi." Tekrar gülümsedim. "Bu arada sanırım abimle Ezgi arasında bir şeyler olmuş, bilmek istersin diye düşündüm." dedi sanki biri duyacakmış gibi sessizce.

"Ya öyle mi?" Bilmiyormuş gibi yapmayı tercih etmiştim.

"Evet, abim masada yanımda oturuyordu Ezgi defalarca aradı ama açmadı telefonu."

"Evlilik işi yüzünden Karan tamamen bitirmiş olabilir." dedim, dudakları yana kıvrıldı.

"Hadi inşallah." Tek kaşımı kaldırdım.

"Neden istemiyorsun Ezgi'yi?"

"O kız abimi sevmiyor." Şaşırmıştım.

"Bana hiç öyle gelmedi ama."

"Boş ver sen şimdi Ezgi'yi. Ne güzel işte artık tamamen çıktı hayatımızdan." Cevap vermedim. "Hadi o zaman sana iyi geceler."

"Sana da." Kapıya doğru yürüdü. Odadan çıkmadan önce durdu ve tekrar bana baktı.

"Bu arada çok geçmeden uyu sen de çünkü halam ve yengem sabah sana rahat vermeyeceklerdir hiç değilse uykunu almış olursun."

"Peki." Selen odadan çıkıp gidince getirdiği eşofmanları giyerek yatağa uzandım ve gözlerimi kapatarak uyumaya çalıştım.

Sabahın erken saatlerinde bir anda herkes odama dalmış ve neredeyse beni sürükleyerek yataktan çıkarmışlardı. Sanırım hayatım boyunca ilk defa bu kadar erken kalmıştım. Onlar kahvaltı yapmak için salona inerlerken ben de hızlıca banyoya girmiş ve duş almıştım. Daha sonra ise saçlarımı yine örerek ben de salona inmiş ve rahat bir şekilde kahvaltımı yapmıştım.

Kahvaltıdan sonra ise kuaförler gelince hep beraber Karan'ın odasına çıkmış ve hazırlanmaya başlamıştık. Herkes çok fazla heyecanlıydı ve ister istemez ben de heyecanlanmaya başlamıştım.

Kuaförlerden birisi benim saçımı yapmaya başlarken diğeri de sırayla kızların saçını yapmaya başlamıştı. Tabii o sırada mağazadan gelinlik de gelmişti. Dergide göründüğünden daha da güzel bir gelinlik gelmişti ve bu beni nedensizce mutlu etmişti. Sanki gerçekten evleniyordum...

Kuaförlerin saçlarımızla işi bitince makyajlarımızı da yapmışlardı. Gelinliğime en uygun olan dağınık topuz yaptırmıştım. Makyajlarımız da bitince Mine halanın yardımıyla gelinliği de giymiş ve aynadaki yansımama bakmıştım. Kendimi ilk defa bu kadar güzel görüyordum ve bu hoşuma gitmişti.

"Bade çok güzel oldun." Bana hayranca bakan Selen'e döndüm.

"Teşekkür ederim." dedim ve diğerlerine döndüm. Hepsi benim gibi giyinmişlerdi çünkü nikâh saattine çok az kalmıştı.

Mine hala birkaç adım atarak yanıma geldi. Gözleri dolmuştu ama gülümsüyordu. Omuzlarıma dokunarak konuştu.

"Umarım çok mutlu olursunuz."

Yalandan bir mutluluk...

"Umarım." O geri çekilince Nesrin yenge yanıma gelmişti.

"Bundan sonra her şey sizin istediğiniz gibi olsun. Hiçbir zaman ayrılmamanızı ve birbirinize olan sevginizin hiçbir zaman bitmemesini diliyorum."

Yalandan bir sevgi...

"Birbirinize çok yakışıyorsunuz zaten. Çok da güzel bir evliliğinizin olacağına inanıyorum."

Ve yalandan bir evlilik...

"Teşekkür ederim." Gülümsedi daha sonra ise kızları ve Mine halayı da alarak odadan çıktı. Bana ise son anda bir aksilik olmasın ve gelinliğe bir şey olmasın diye odada kalmamı söylemişti

Uzun bir sürenin sonunda yalnız kalabilmiştim.

Aynanın karşısına geçerek tekrar kendime baktım. Derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım. Her zaman gözlerimi kapattığımda olan şey yine olmuştu.

"Anne ben senin beyaz bir elbiseyle resimlerini gördüm. Bana da o elbisenin aynısından alır mısın?" Gülümsemişti.

"Çok mu beğendin?"

"Çok beğendim. Bana anlattığını masallardaki prenseslere benziyordun." Yüzüme dokundu.

"Sen zaten prenses gibisin beyaz bir elbise giymene hiç gerek yok."

"Olsun ben de o elbiseden istiyorum." Yine güldü.

"O elbise değil ama ona gelinlik denir ve bir gün büyüdüğün zaman sen de giyeceksin. Hem o zaman yanında sana anlattığım o masallardaki gibi bir prens olacak."

"Prens mi olacak, bembeyaz bir atı da olacak mı?"

Bembeyaz bir atı yoktu ama simsiyah hayatı vardı...

"Tabii ki olacak."

"Peki ya askerleri, onlarda olacak mı?"

Peşinde onlarca adamı vardı...

"Onlar da olacak."

"Senin beni sevdiğim gibi o da beni sevecek mi?"

Beni sevmesi imkânsızdı, benim de onu...

"Seni sevmese seninle neden evlensin?"

İntikam için...

"O gün sen de yanımda olacak mısın?"

O gün geldi ama yanımda yoktu...

"Tabii ki olacağım. Ben seni hiçbir zaman bırakmam."

Bıraktın...

Tekrar gözlerimi açtım ve göz yaşlarımı engellemeye çalıştım. Şimdi hiç sırası değildi. Odada canım sıkılınca çıkmak için kapıya doğru yöneldim ama gördüğüm şeyle bir an duraksadım.

"O ne ya öyle?" Gelinliğin eteklerini düşmemek için toplayarak hızlıca kapıya doğru yürüdüm ve yerde duran kırmızı, küçük zarfı elime aldım. Önce önüne ve arkasına baksam da bir şey görememiştim. Merakla zarfı açarak içindeki kağıdı aldım ve beyaz kağıdın üzerinde yazılanları okudum.

"Benimle konuşmadan o masaya oturmak istemezsin, bana güven."

Kimin gönderdiğini anlamak zor olmamıştı. Bu adam benden ne istiyorduki şimdi?

"Gidelim madem." Kendi kendime mırıldanarak odadan çıktım ve hemen yan taraftaki odaya gidip kapıya birkaç defa vurarak içeriye girdim.

"Geleceğini biliyordum." Yine gelinliğimin eteğini toplayarak ona yaklaştım.

"Ne istiyorsunuz?"

"Karan seni kandırıyor." Kaşlarımı çattım.

"Anlamadım?"

"Seni babana karşı kullanmak için seninle evleniyor." Güldüm.

"Bunu çok iyi biliyorum."

"Neden evlenmeyi kabul ettin o zaman?"

"Ben de onu babama karşı kullanacağım çünkü ve emin olun o da bunu biliyor." Tek kaşını kaldırdı. Bu şekilde Karan'a benzemişti.

"İkinizde birbirinizi kullanıyorsunuz yani?" Onu başımla onayladım.

"Evet." Derin bir nefes aldı.

"Yapma bunu." Şaşırmıştım.

"Neden?"

"Hem kendinin hem de oğlumun hayatını tehlikeye atıyorsun. Vazgeç bu evlilik işinden."

"Bunu oğlunuza da söyleyebilirsiniz."

"O beni dinlemez." dedi çaresizce.

"Kusura bakmayın ama ben de sizi dinlemeyeceğim."

"Hata yapıyorsunuz." Bıkkınca nefesimi dışarıya verdim.

"Hata ya da değil biz bir yola girdik artık."

"O zaman seninle bir anlaşma yapalım." diyerek elini bana uzattı. Eline baktım ama tutmadım.

"Ne gibi bir anlaşma?" Elini indirmedi.

"Onunla atacağınız her adımı bana haber vereceksin."

"Bu sanki anlaşma gibi değil de emir gibi oldu."

"Bak kızım bana güven, bunun karşılığında sana da yardım edeceğim." Duvardaki saatte baktım. Nikâh saatti gelmişti bile ve en az beş dakika içinde birisi yukarıya gelecekti. Burada yakalanmayı hiç istemezdim.

"Bunu nikahtan sonra daha ayrıntılı konuşalım benim de size soracağım sorular var. Sizinle anlaşabiliriz bence."

"Bence de."

"Ben gidiyorum o zaman sizden haber bekleyeceğim." Beni başıyla onayladı.

"En kısa zamanda tekrar görüşeceğiz." Hiçbir şey söylemeden yine eteğimi toplayarak odadan çıktım. Merdivenlere doğru yürürken Özge ile karşılaşmıştım.

"Ben de seni çağırmaya geliyordum. Nikâh memuru gelmek üzere." Gülümsedim.

"Geliyorum."

"Yardım etmemi ister misin?" Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum.

"Hayır, ben hallederim." dedim ve merdivenlerden zorlukla indim. Salona inince Karan'ı gördüm. Özge hızla salondan bahçeye çıkarak bizi onunla yalnız bıraktı. Karan elindeki telefondan başını kaldırıp bana baktı. Uzun bir süre beni inceledi. Gözlerini bir an olsun üstümden ayırmamıştı. Onun da üzerinde ne ara giydiğini bilmediğim siyah bir takım elbise vardı. Gömleğine kadar her şeyi simsiyahtı. Zaten onu tanıdığımdan beri başka bir renk giydiğini görmemiştim.

"Hazırlanmışsın." Sonunda beni incelemeyi bırakmış ve konuşmuştu.

"Evet." Birkaç adımda yanıma geldi ve gözlerimin içine bakarak konuştu.

"Güzel olmuş." Şaşkınca ona bakarken devam etti. "Yani inandırıcı olmuş."

"Sevindim."

"Daha da inandırıcı olması gerekiyor ama." Ne söylemek istediğini anlamaya çalışırken elini ceketinin iç cebine attı ve bir yüzük kutusu çıkardı. Şimdi ne söylemeye çalıştığını anlamıştım.

"Al, tak bunu." Hiçbir şey söylemeden elinden kutuyu aldım ve içindeki tektaş ile alyansı parmağıma taktım. O da o sırada cebinden çıkardığı diğer alyansı kendi parmağına takmıştı.

"Evet işte bu kadar." dedi ve önce benim elime sonra kendi eline bakarak tekrar konuştu. "Hadi artık bahçeye çıkalım memur gelmek üzere." Başımla onayladım ve bahçe kapısına doğru yürüdüm. Tam bahçe kapısından dışarıya çıkacakken duyduğum bağırma sesiyle durdum.

"Karan!" Ezgi'nin öfkeli sesini duyar duymaz Karan'a döndüm. Kaşlarını çatmıştı O da sesi tanımış olacakki anında boynundaki tüm damarlar belirginleşti, küfür ederek hızla yanımdan geçip bahçeye çıktı. Ben de peşinden çıktım.

Bahçeye çıkınca herkesin şaşkın olduğunu gördüm. Ezgi'nin gelmesi hiç iyi olmamıştı.

"Sana beni bu şekilde bırakamayacağını söylemiştim!" Ezgi tekrar bağırınca ona doğru baktım. Adamlar kolundan tutarak bize yaklaşmasına engel oluyorlardı. Karan bir süre uzakta durup ona baktıktan sonra hızla yanına doğru gitti. O Ezgi'nin yanına gittiğinde adamlar Ezgi'yi bırakmıştı. Karan Ezgi'nin kolundan tutup bir şeyler söylemeye başladığında ne söylediğini merak etmiş ama uzakta oldukları için duyamamıştım.

"İnanmıyorum sana, bırak beni!" diye bağırdı Ezgi ve Karan'dan kolunu kurtardı. Fakat uzaklaşmak yerine az önce yüzük taktığı parmağına tuttu. Karan'ın parmağına bakarken bir anda bana çevirdi bakışlarını. Gözlerinin parmağımın üzerinde olduğunu fark edince elim istemsizce arkama gitti.

"Ne oluyor kızım burada kim bu kız?" Yanıma gelen Mine halaya baktım ama cevap veremedim. Çünkü ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Onunla beraber Karan'nın dedesi, amcası ve diğer herkes de yanıma gelmiş ve benden bir açıklama bekler gibi yüzüme bakmaya başlamışlardı.

"Bir şey söylemeyecek misin?" diyen Haluk amcaya baktım ama yine sessiz kalmayı tercih etmiştim.

"Herkes buraya baksın!" Ezgi'nin tekrar bağırdığını duyunca ona doğru döndüm benim gibi diğer herkes de ona bakmaya başlamıştı.

"Bunlar sizi kandırıyorlar! Burada yaşanan hiçbir şey gerçek değil, her şey sahte! Sahte bir evlilik yapacaklar, sizi de bu oyuna alet etmeye çalışıyorlar! İnanmayın bunlara!" dedi ve Karan'ı gösterdi. "Bu adam daha düne kadar benim sevgilimdi!" Duyduğum şeylerle elimle yüzümü kapattım ve derin bir nefes aldım.

Her şey şimdiden ortaya çıkmıştı bile. Elimi yüzümden indirip Karan'a baktığımda gözlerinin benim üstümde olduğunu gördüm. O da son anda böyle bir şey olmasını beklemiyordu ve fazlasıyla şaşkındı. Çünkü tüm yalanımız ortaya çıkmıştı hem de onun yüzünden. Sanırım her şey başlamadan bitmişti.

Bölüm Sonu!

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Oy verip yorum yaparak bana destek olabilirsiniz.♡

Beni Instagram'dan ve Twitter'dan takip etmeyi unutmayın.

Yeni bir bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.♡

Instagram: gizzemasslan

Twitter: gizzemasslan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%