Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2.BÖLÜM "TANIŞMA"

@gizzemasllan

Selammm :)

Biliyorum biliyorum çok hızlıyım, çok da mütevazıyım değil mi :) neyse sizi çok tutmuyor ve bölüme uğurluyorum.

Başlamadan hemen önce sol alt köşedeki yıldıza dokunarak bana destek olabilirsiniz.

Ben de size birer yıldız veriyorum.⭐ Sizinkileri de bekliyorum.

Keyifli okumalar ♡

.

.

.

2. BÖLÜM "TANIŞMA"

Önümdeki matematik problemi beni fazlasıyla zorlamış olsa da sonunda cevabı bulabilmiştim. Bu konuda zorlanmış olmak sinirimi bozarken bunu not defterime not ettim, eve gidince bu konu üzerine yeniden çalışsam çok iyi olacaktı. Dönem sınavında ve üniversite sınavında bu tarz bir soru çıkarsa çözmek için bu kadar zamanım olmayacaktı.

Notumu aldıktan sonra saate baktım, ders zilinin çalmasına henüz daha vardı, birkaç soru daha çözerim diye içimden geçirdim, bir alttaki soruya yöneldim. Tam soruyu okumaya başlamışken önümde bir karartı belirdi, soruya odaklanmama engel oldu.

Başımı usulca kaldırdım, önümde duran kıza baktım. Bu, o kızdı. Rehberlik dersi için oluşturulan ve içinde yer aldığım gruptaki kız. Sanırım ismi Tuana'ydı. Onu yakından görmek çok güzel olduğunu anlamam neden oldu. Omzunda biten, siyah saçları vardı. Ne beyaz tenliydi ne de çok esmerdi. İri ve siyah gözleri vardı, şimdi o iri gözlerini bana dikmiş, gülümsüyordu. Bir şeyler söylemek yerine sustum, onun konuşmasını bekledim. Fakat yaptığı şey elindeki minik kağıdı önüme bırakmak oldu.

Başımı önüme eğdim, bıraktığı kağıda baktım. Neden böyle bir şey yaptığını anlamaya çalışırken kağıdı aldım, yazdığı şeyi okudum. "Merhaba." Okuduğum şeyle afalladım, bunu söylemek yerine neden yazdı ki? Başımı kaldırdım, iri gözleri olan kıza baktım.

"Merhaba." Sesim hiç istemediğim kadar cılız çıktı ve merakla onun bir şeyler söylemesini bekledim. Fakat o bunu yapmak yerine elindeki bir diğer kağıdı önüme bıraktı, kaşlarımı çattım. Yine mi kağıt? Gözlerim istemsizce kızın arkadaşlarına gitti, benimle dalga filan mı geçiyorlardı?

Üçünün de hararetle bir şeyler konuştuklarını gördüm. Gözlerimi onlardan çektim, kızın önüme bıraktığı bir diğer kağıdı aldım ve okudum. "Birlikte bir ödev yapacağız, bunun için de öncellikle tanışmamız lazım. Biz kantine iniyoruz, gelmek ister misin?" Okuduğum şeyle başımı kaldırdım, yeniden kıza baktım.

"Neden konuşmak yerine yazıyorsun?" diye sordum, gülümsemesi daha da büyüdü. Buna bir anlam veremedim ama istemsizce ben de gülümsedim. Kız çok tatlı gülümsüyordu çünkü.

"Merhaba." Bir erkek sesiyle başımı çevirdim, yanımıza gelen çocuğa baktım. Onun da ismi Doğu'ydu sanırım, hani şu kıvırcık saçlı çocuk var ya? O işte.

"Merhaba," dedim, o sırada benimle kağıt aracılığıyla konuşan kızın omzuna kolunu attı. "Ben Doğu," doye kendini tanıttı.

"Defne," demekle yetindim, Tuana Doğu'dan biraz uzaklaştı, el hareketleriyle bir şeyler yaptı, Doğu da onun ellerini izledi.

İşaret dili miydi bu?

Şaşkınca onlara bakarken Doğu Tuana'yı izledikten hemen sonra bana döndü. "Ona neden konuşmak yerine yazdığını sormuşsun," dedi, başımı salladım, devam etti.

"Tuana konuşma engelli, işaret dili bilmeyen herkesle yazışarak anlaşır." Şaşkınlığım daha da arttı, hâlâ oturduğum için ayağa kalktım. Dördüncü derse geçmek üzereydik ve ben ilk ders gelip oturduğum yerden ilk defa kalkmıştım.

"Çok özür dilerim," dedim Tuana'ya bakarak. "Bilmediğim için öyle davrandım, kabalık etmek istemedim." Kız bir kez daha gülümsedi, elleriyle bir şeyler anlattı bana, gözlerim Doğu'yu buldu. O da Tuana'yı izledikten sonra bana döndü.

"Bunun kendisi için sorun olmadığını söylüyor." Dedikten sonra ekledi. "Takma, o böyle şeyleri umursamaz," diye de kendi düşüncesini dile getirdi, göz ucuyla yanımıza gelmeyen iki arkadaşına baktı, gözleri yeniden beni buldu.

"Eee söyleyin bakalım kantine iniyor muyuz?" Bakışlarımı önüme çevirdim, ne kadar sıradan bir soru değil mi? Benim için değildi işte. Benim için bu, büyük bir sorundu. Eğer annem kendisinin tanımadığı kişilerle konuştuğumu öğrenirse muhtemelen benim için yeni bir okul bakmaya başlardı bile. Bu çok saçma, hatta hayattaki en saçma şey tam olarak bu ama onun kuralları bu yönde ve on iki yıldır değişmedi, hiçbir zamanda değişmeyecekti. Bunu çok iyi biliyorum.

"Evlenme teklifi etmedim." Gözlerimi Doğu'ya çevirdim, bana mı demişti? Bana baktığına göre tabii ki bana demişti! "Kantine inecek miyiz diye sordum." Uzun düşünmemle alay etti, bu da beni rahatsız etti ama takılmadım yine de.

"Olur," dedim az önce düşündüğüm şeye rağmen, bir an önce şu ödev konusunu halletmek benim için çok daha iyi olacaktı çünkü. Ne kadar çabuk biterse o kadar gizli olurdu bu iş.

"Abi hadi kalkın ya bir türlü kalkmak bilmediniz," diye seslendi Doğu arkaya doğru. "Kantine iniyoruz." O bunu söylerken saatime baktım, ders zilinin çalmasına sadece birkaç dakika kalmıştı.

"Ders başlayacak," dediğimde Doğu ve Tuana'nın gözleri beni buldu. "Bir sonraki arada inmemiz daha doğru olur." Gayet ciddi bir ifadeyle söylediğim şeyi fazla rahat bir ifadeyle karşıladılar. Tuana bir şeyler anlatmak için ellerini kaldırdı. Fakat işaret dili bilmediğim aklına gelmiş olacak ki elini boş ver anlamında salladı, Doğu'ya baktı. Onun yerine benimle konuşan Doğu oldu.

"Dördüncü dersimiz Tarih, Tarihçi Fehmi hoca iki haftadır okulda değil, derslerimiz boş. Rahatız yani." Boş ders mi? Ama ben boş derslerde hep ders çalışırım. Fakat bu kez bir istisna yapabilirdim.

"Peki." Bu kabullenişten yaklaşık beş dakika sonra kantine indik. Herkes sınıflarına çıkarken biz iniyorduk ve ders saati olduğu için kantin boştu, birkaç öğrenci vardı sadece. Hiç konuşmadan hepsi anlaşmış gibi en köşedeki masaya yöneldiler, peşlerinden gittim.

Henüz hiç iletişime girmediğim Melih ve Aras yan yana, ben Aras'ın karşısına, Tuana benim yanıma oturmuştu. Doğu da masanın ince kısmında tek oturuyordu. "Abi ben çok acıktım ya," dedi Doğu elini karnının üzerine koydu. "Birer sosisli mi alsak?" Kimse ona cevap vermedi.

"Madem tekim, geliyorum iki dakikaya," dedi ve yanımızdan kalktı, sosisli almak için uzaklaştı. O gidince bir sessizlik oldu, kimseden çıt çıkmıyordu. İlk defa böyle bir ortamdaydım. Çok gergindim bu yüzden de.

İnsanlar nasıl tanışırdı? Şu an onlara karşı nasıl davranmalıydım? Hiçbir şey bilmiyorum, birileriyle bu şekilde oturmak bana çok yabancı. Çok normal farkındayım ama çok da yabancı işte. Ayrıca hadi ben susuyorum, onlar neden susuyor? Neyse en iyisi konuyu açmak, ödev mevzusunu konuşmak, buradan kaçmak ve yine test kitabıma gömülmek olacaktı.

"Önce filozofu seçmemiz lazım," diye girdim konuya, bence çok iyi bir giriş cümlesi olmuştu.

"Af buyur?" dedi Melih bir anda afallamış bir şekilde ve bana döndü. Daha sonra ani verdiği tepkiyi kendisi de yadırgadı, bunu yüz ifadesinde belli etti.

"Doğru ya ilk önce filozofu seçmek lazım," diye konuya girdi Aras arkadaşını kurtarmak istercesine, ona döndüm. O sırada Tuana elleriyle bir şeyler anlattı ama işaret dili bilmediğim için hiçbir şey anlamadım, bunu fark eden Aras olmuş olacak ki konuştu.

"Filozofu seçmek konusunda felsefeciden yardım alabiliriz diyor." Tuana'nın söylemek istediği şey Aras'ın dudaklarından döküldü. O sırada Doğu da yanımıza döndü. Sanırım hepsi işaret dili biliyorlardı ve bu çok güzel bir şeydi. Arkadaşlarıyla iletişime geçmek için bunu öğrenmiş olmaları çok tatlıydı.

"Haklı," dedim. "Bize yardımcı olabilecek tek kişi Felsefeci," diye ekledim. "Düşünce tarzı en basit olan, kafa karıştırıcı olmayan birini seçmeliyiz ki biz de onun gibi düşünüp bir şeyler yapabilelim." Fikrimi sundum, fakat öyle bir şey hisettim ki bu beni rahatsız etti. Sanki şu an bu grup ödevi umurlarında değildi, öyle davranıyorlardı.

"Sizce?" diye sordum hisettiğim şeyden emin olmak için.

"Ya abi özellikle mayonez olmasın dedim ama yine koymuş, yemin ederim delirtecek bu adam beni!" Konuşmaya giren Doğu'ya baktım, bu ödev en çok da onun umurunda değildi.

"Oğlum o sana özel mi yapıldı zannediyorsun? Adam yapıp bir köşeye koyuyor, isteyen olursa da veriyor." Aras bunu alay edercesine söyledi.

"Kardeşim o zaman biraz da mayonezsiz yapıp koysun bir köşeye! Mayonez sevmeyenler insan değil mi?" Doğu isyan etmeye devam ederken arkama yaslandım, hiçbir şekilde müdahele etmedim.

"Abi istersen git bir de mayonez sevmeyenler derneği falan kur! Amma abarttın be oğlum, ye yemeğini doyur işte karnını." Bunu diyen Melih'ti, ilk defa uzun bir cümle kurmuştu. Daha doğrusu ilk defa doğru düzgün konuşmuştu.

"Of tamam bir şey demedim." Doğu oflarken Tuana masaya vurdu, hepimiz ona döndük. Masadaki arkadaşlarına kızgın bakışlar attıktan sonra işaret diliyle bir şeyler söyledi, anında Aras onun söylediklerini dile döktü.

"Konuyu kapatmamızı yoksa..." deyip sustu, gözlerim onu buldu. Alt dudağını ısırıp Tuana'ya kınayıcı bakışlar attıktan hemen sonra Doğu ve Melih'e döndü.

"Abi gördünüz değil mi söylediğini?" O böyle deyince Tuana'nın ne söylediğini merak etmiştim. Doğu ve Melih Aras'ın tepkisine güldü. Aras Tuanaya döndü.

"Çok ayıp bir daha elinden asla böyle bir şey kaçmasın," dedi gülerek, Tuana omuz silkti, bana döndü ve sanki anlayacakmışım gibi bana doğru işaret diliyle bir şeyler söyledi, yine ona yardımcı olan Aras oldu.

"Dersi daha sonra konuşalım, şimdi sadece tanışalım diyor." Gözlerimi önüme çevirdim, tanışmak mı? Benim böyle bir şeye ihtiyacım yoktu ki, ne de olsa onlarla en fazla birkaç kez görüşecektim, sadece grup ödevi için. Fakat şu an hayır tanışmak istemiyorum, ödev konuşalım ve bitsin diyecek hâlim yoktu ya. Sanırım bunu da hızlı hızlı geçiştirsem iyi olacaktı. Yerdeki bakışlarımı kaldırdım, istemsizce Melih'e bakarak konuştum.

"Defne," diye kendimi tanıttım, sanki ismimi bilmiyorlarmış gibi ve devam ettim. "18 yaşındayım." Bu kadar yeterliydi, onlara anlatacak başka bir şeyim yoktu.

"Bu kadar mı?" Bu soru Doğu'dan geldi, ona baktım. Başka ne diyebilirdim ki? İnsanlar kendini tanıtırken ne söylerlerdi? Hem ismimi ve yaşımı söyledim işte, başka bir şey bilmelerine gerek var mıydı?

"Sıradan bir hayatım var," diye geçiştirdim, sıradan olmayan bir hayatım var aslında. Fakat anlatmaya gerek yok ki.

"O zaman ben başlıyorum," dedi Doğu, ellerini birbirine vurdu, kendince temizledi ve konuşmaya başladı.

"Ben Cafer, boyum 1.10, kilom 25, gözlerimin rengini bilmiyorum." Ancak buraya kadar ciddi olabildi, daha sonra gülmeye başladı. Tuana ona eşlik ederken Aras'ın ve Melih'in de onlara katılması uzun sürmedi. Ben ise hepsine boş boş baktım, neden gülüyorlar ki? Hem Doğu kendini niye böyle tanıtmıştı?

"Abi iki dakika ciddi olsana sen ya!" dedi Melih ama bunu dediği hâlde hâlâ gülüyordu. Benim anlamadığım komik bir şey olmuştu, Doğu'nun söylediği şeylerin bir esprisi olması lazımdı.

"Defne'ye komik gelmedi sanırım, bir tek o gülmedi," derken Doğu bana döndü, dürüst oldum.

"Ne yapmaya çalıştığını anlamadım çünkü." Doğruyu söyledim, şaşırdı. Sadece o da değil, diğerleri de. Dürüst olmam mı onları şaşırttı acaba?

"Ya illa ki görmüşsündür sen de, hani var ya bir video? Çocuk kendini bu şekilde tanıtıyor, görmedin mi yoksa?" diye sordu, başımı olumsuz anlamda salladım, bu onu daha da şaşırttı.

"Sosyal medyada bayağı viral olmuştu ya nasıl görmedin?" Sosyal medya mı? İşte o zaman görmem daha da imkânsızdı.

"Sosyal medya kullanmıyorum." Sanki sosyal medya kullanmıyorum dememişim de atomu ben parçaladım demişim gibi şaşkınca baktılar.

"Ciddi olamazsın," dedi Aras, ona döndüm. Başta çok sert birisi zannetmiştim onu ama şu an öyle birisi olmadığını anlıyordum.

"Ciddiyim," dedim, ağzı açık kaldı, kaşları şaşkınlıkla havalandı.

"Abi buldum işte ya! O kutsal kişiyi buldum!" diyen Doğu'ya döndüm. "Dedemin bile Instagram hesabı olduğu bu dönemde böyle birini bulmak bir mucize." Tepkisini biraz abartı bulurken bunu hiç belli etmedim.

"Lan Mustafa dedenin Instagram hesabımı mı var?" Aras şaşkınca sordu, Doğu gülerek başını salladı.

"Var tabii oğlum, bana da dün istek atmış," dedi, güldü. Masadaki herkes gülüyordu şu an, ben hariç. "Bu sabah da hikaye paylaşmış, bak bak yazdığı şeye bak," dedi, telefonundan bir şeyler yaptı ve ciddi bir ifadeyle okudu.

"Bazen diyorum ki kendi kendime ne çok değer vermişim değersizlere," deyip kahkaha attı ve başını telefondan kaldırarak devam etti.

"Dede kime yazdın diyorum, yazdım işte birine diyor." Masadakiler Doğu'nun dedesiyle ilgili anlattığı şeyler yüzünden gülmekten ölmek üzereydiler.

"Abi bir gün Instagram'dan biriyle tanışmasından, bana cici babaanne getirmesinden çok korkuyorum. Yaşlılara akıllı telefon kullanımı yasaklanmalı. Lan hiç değilse sosyal medya yasaklansın, geçen benim paylaştığım fotoğrafa ateş atmıştı dedem." İşte bu cümleyle yıkıldı masadakiler, gözlerim Melih'i buldu.

Sınıftaki ciddi hâlinden eser yoktu, gülmekten kendinden geçmek üzereydi. Gülerken bir anda bana dönünce gözlerimi Doğu'ya çevirdim. Anlattıkları diğerlerinin aksine bana komik gelmedi, belki de sosyal medyadan çok uzak olduğum ve hiçbir şey anlamadığım içindir. Bu zamana kadar hiç kullanmadım ki, sadece öyle şeylerin olduğunu biliyorum. Nasıl bir şey olduklarından bile bihaberim. Fakat yine de komik gelmiş gibi tebessüm ettim.

"Hemen Mustafa dedeye istek atmam lazım benim," dedi Aras, telefonunu eline aldı. Onun ardından Tuana da aldı, muhtemelen o da aynı şeyi yapacak diye düşünürken Melih'te farklı hiçbir şey yapmadı.

"Abi hemen kabul etti ya," dedi Aras, bir kez daha gülmeye başladılar.

"Kalkmıyor oğlum telefonun başından, kim bilir kime ateş atıyordur. Bu adam bir gün fena şekilde başımızı belaya sokacak bizim." Gözlerimi önüme çevirdim, kendimi kötü hisettim. Ateş atmak ne demekti ki? Kötü bir anlamı mı vardı? Neyse canım banane? Güldüklerine göre çok da kötü bir şey değildir.

"Tamam lan bırakın telefonları!" dedi Melih, gözlerim onu buldu, bakışları bendeydi. Ben ona bakınca da Aras'a döndü. O sırada Tuana elleriyle bir şeyler anlattı, bu kez onu bana tercüme eden Doğu oldu.

"Konuşmaya devam edelim diyor," dedikten sonra arkasına yaslandı. "Ben sıramı savdım abi, dedemi bile anlattım, daha ne anlatayım?" dedi, Tuana yine ellerini kaldırdı, Aras konuştu.

"Tamam o zaman sıra ben de diyor." Bunu Aras söyledi ama Tuana'nın el hareketleriyle söylediği şeyi dile getiriyordu sadece. Yani şu an Tuana'yı anlatan o olacaktı. "Ben Tuana, 18 yaşına girmek üzereyim, aranızda en küçük benim, çocuk diyeni döverim, son günlerde yaptığım tek şey ders çalışmak, çünkü derslerim kötü gidiyor ve toparlamam lazım." Aras'ın ağzından Tuana'yı dinlerken yüzümdeki gülümsemeye engel olamamıştım. Aralarında en çok onu sevmiştim.

"Derslerim kötü gidiyor mu dedi o?" diyen Doğu'ya döndüm, güldü. "Abi benim notlarım seninkiler gibi olsa babam sevinçten havalara uçar, gelir alnımdan filan öper herhalde." Böyle deyince meraklanmıştım.

"Senin ortalaman kaç?" diye sordum, normalde merak ettiğim her şeyi içimde tutardım ama bu kez bunu yapamadım.

"50," dedi, dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. 50 mi demişti o? Ciddi miydi?

"Neden öyle baktın ki şimdi bana?" diye sordu, sosislisi elinde kalmış, yiyemiyordu. "Geçiyorum sonuçta." Kendini teselli ediyordu bir de.

"Abi kız şoke oldu, yavaş yavaş mı söyleseydin acaba?" diye sordu Aras ve aynı zamanda güldü de. Merakla ona döndüm.

"Seninki peki?" Arkasına yaslandı, omuzları dikleşti. O an iyi bir notu olduğunu anlamış oldum. Tek Doğu'nun dersleri kötüydü sanırım.

"Benimki çok iyi." Bunu yüzünden de anlıyordum zaten. "55," diye ekledi, bu kez de gözlerim irileşti. 55 mi? Benim ki çok iyi demişti o değil mi?

"55." Yineledim, başını salladı.

"Evet, çok iyi, yani bana göre iyi." Hiçbir şey demedim, acaba gerçekten normal bir durum muydu? Bilmiyorum ki. Ben daha önce kimseye böyle bir şey sormadım. İlk defa kendi notum dışında başkalarının notlarını öğreniyordum. Zaten on iki yıllık öğrencilik hayatımda konuştuğum, sohbet ettiğim ilk insanlar onlar olmuşlardı. Diğerleriyle merhaba merhabaydı sadece. Hem onlarla da sadece grup ödevi için bir aradayım, bu durum da kısa sürecek yani.

"Niye öyle bakıyorsun ki? İyi değil mi?" diye sordu Aras, kim bilir çocuğa nasıl bir ifadeyle bakmıştım. Onun sorusuna cevap veremeden Melih'e döndüm. Bunu neden yaptım bilmiyorum ama merakla ona da sordum.

"Sen peki?" Bakışlarımız kesiştiği an gerildi, sanki benimle konuşmak onu geriyordu ya da bana öyle geliyordu. Belki de konuştuğu her yabancı ona aynı şeyi hissettiriyordur.

"63." Aynı şaşkın bakışlarımdan o da nasibini alırken Aras onun omzuna kolunu attı.

"Kardeşim benim be! Doktor olacak bundan doktor!" diyerek alay etti, Doğu ve Tuana güldüğünde ona döndüm, bu dönüşten hangi sorunun geleceğini anlamış olacak ki cevap vermek için ellerini kaldırdı. Önce yedi işareti sonra da üç işareti yaptı, ortalamasının '73' olduğunu anlamış oldum. Aralarında en başarılısı oydu.

"Bir dakika bir dakika." Gözlerim bunu diyen Doğu'yu buldu. "Yani bu notlara öyle bir bakış attın ki sanki senin ortalaman 90-95'miş gibi! Senin ki kaç ki?" diye sordu ve güldü.

"98," dedim anında, sanki yıllardır birinin bana bu soruyu sormasını bekliyormuş gibi davranmıştım bir anda. Masadaki herkes olağanüstü bir şey söylemişim gibi bakıyordu şu an bana. Fakat bunda bu kadar büyütülecek bir şey yoktu ki. Biz öğrenciydik, tek amacımız ders çalışmaktı, bizden beklenen tek şey buydu ve ben de bunu yapmıştım. Yapmaya da devam ediyordum. Onların notlarını öğrenene kadar herkes de benim gibi zannediyordum.

"98 mi dedin sen?" diye sordu Aras, ona döndüm, başımı salladım.

"Evet." Şaşkınlığı daha da arttı, aralarında tuhaf bir bakışma geçti.

"Özel bir şey soracağım, müsaade edersen sorayım," diyen Doğu'ya baktım, ne soracağını merak edip başımı salladım. O sırada Melih yine araya girdi.

"Abi iki dakika ciddi ol lütfen ya, her gördüğün videoyu canlandırmak zorunda değilsin." Aras'ın söylediği şeyle kaşlarımı çattım, Doğu yine mi dalga geçecekti benimle?

"Dalga filan geçmiyorum lan!" deyip gözlerini bana çevirdi, sordu. "O iki puanının nereden kırıldığını öğrenebilir miyim?" Ciddi ifadeyle sorduğu bu soru yüzünden kıkırdadım.

"Bakın gülüyor, demek ki yüz kasları çalışıyormuş," deyip yine güldü Doğu, bu hemen kendimi toparlamama neden oldu, ona cevap verdim.

"İlk matematik sınavımda yanlış yaptığım iki soru olmuştu, ondan kaybettim," dedim, doğrusu da tam olarak buydu zaten. Sonra yanlış yaptığım o soru yüzünden özel matematik dersi almaya başlamıştım. Gün içinde kendime ayırmam için annemin verdiği 3 saatin, iki saati de özel derse gitmişti ve artık gün içinde kendime sadece bir saat ayırabiliyordum. Tabii bazen gizli kaçamaklarım oluyordu.

"İlk defa not ortalaması 85' in üzerinde birini görüyorum. Abi A sınıfında inek dedikleri kızın ortalaması bile 83." Bakışlarımı kaçırdım, nefret ettiğim tabirlerden biriydi bu.

"Sen şu edebiyat sınavından 95 aldığı için ağlayan kızdan bahsetmiyor musun? Oğlum kız sinir krizi geçirdi lan 95 yüzünden," dedi Aras. "Nasıl 83'müş ortalaması? Abi madem böyle niye ağlarsın ki 95'e?" Aras isyan ederken Melih araya girdi.

"Bir gün büyük bir mucize olur da 95 almayı başarırsan konuşalım bunu seninle," diye alay etti, o sırada muhabbetin çok boş olduğuna kanaat getirdim, ders konuşmak için geldim ama bu şu an hiç kimsenin umurunda değildi.

"Bak bak hemen korumaya geçti bizim kız," diyen Aras Tuana'ya bakıyor, hatta diğerleri de ona bakıyorlardı ve Tuana elleriyle bir şeyler anlatıyordu. Komik bir şeyler anlatıyor olsa gerek ki hepsini güldürüyordu. Kolumdaki saate baktım, boş dersimizin bitmesine henüz yirmi dakika vardı ve ben daha fazla burada oturmaya devam etmek istemedim, bu yüzden ayağa kalktım, hepsinin bakışları beni buldu.

"Ben artık gitsem iyi olacak, ders çalışmam lazım." Muhtemelen ben gittikten sonra da arkamdan 'İnek' diye dalga geçilecekti ama umurumda bile değildi. Ben arkamdan konuşulmasına, hareketlerimin yadırganmasına alışmıştım. "Ödevi daha sonra konuşuruz," diye de ekledim, hepsi aniden kalkmış olmamdan dolayı şaşkındı, yaptığım şeye bir anlam veremiyor gibiydiler.

"Sizinle tanıştığıma sevindim," dedim, kibarlık etmek istedim ve başka da hiçbir şey demeyip onlara arkamı döndüm, kantinin çıkışına doğru attığım bir adımda arkamdan bir ses geldi.

"Biz de." Duraksadım, ayaklarım daha fazla ileriye gitmedi, arkamı döndüm, bunu diyen Melih'e baktım. Tanıştığımız ilk andan beri ilk defa gözlerimin içine bu kadar dikkatli bakıyordu, yeşili andıran gözlerini net görüyordum.

"Biz de seninle tanıştığımıza memnun olduk," diye tamamladı cümlesini ve küçük bir tebessüm etti, o an tuhaf bir şey hisettim. İlk defa bu kadar sıcacık gülümseyen birini görmüştüm. Hayatımdaki soğukluktan uzak bu gülümseme benim de ona gülümsememi göstermeme neden olurken bakışlarımı ondan çektim, diğerlerinin de yüzünde aynı gülümseyi gördüm. Hisettiğim sıcaklığın sadece Melih'e ait olmadığını anladım, ben de hepsine gülümsedim.

Onlara yeniden arkamı döndüğümde yüz ifadem hemen eski, düz hâline döndü. Onları arkamda bırakıp sınıfa çıktığımda ise dersin bitmesine sadece on beş dakika kalmıştı, on dakika da tenefüsü sayarsak soru çözmem için yeterince zamanım vardı.

Boş sınıfa girip yerime oturduğumda derin bir iç çektim. Aslında onlarla biraz eğlenmiştim. Vaktim boş geçmiş olsa da her şeyden uzak sadece konuşmak iyi bir şeymiş meğerse. Keşke bunu yapmak için daha çok fırsatım olsa ama bu mümkün değildi. Benim hayatımı yaşayan hiçbir zaman ben olmadım, annem oldu. Beni camdan bir fanusun içinde saklarcasına büyüttü ve şimdi o fanusun içinden istesem de çıkamam, oranın kurallarına göre yaşamaya devam etmem lazım.

Düşündüğüm şeyler canımı sıkarken başımı sağa sola salladım, düşüncelerimden sıyrıldım ve yapmam gereken tek şeye, soru çözmeye odaklandım. Kalemimi elime alıp da önümdeki test kitabını açtığımda bir anda gördüğüm şeyle şaşkınca kaldım.

Yeni bir not mu vardı orada?

Defterimin arasına bırakılmış olan notu aldım. Tıpkı diğerleri gibi bu not da düzgünce kesilmiş olan kare kağıda yazılmıştı. El yazısına dikkatli bakınca aynı kişi olduğundan emin oldum, yazdığı notu okudum.

"Buradasın, inanamıyorum gerçekten buradasın. Aynı okuldayız, her gün göreceğim seni bundan sonra. Okul daha çekilir bir yer hâline gelecek. Hatta belki... Belki bir gün sesini de duyarım, konuşuruz seninle. Sen beni tanımazsın ama olsun, buradasın ya artık, bu yeter bana."

Şaşırdım, hem de çok şaşırdım. Aynı zamanda gülümsüyordum da. Sınıfta yalnız olduğumu bildiğim hâlde etrafa bakındım. O buradaydı, bu okulda. İlk defa yakınımda hissediyordum onu. Belki de görmüşümdür bile çoktan. Kimdi acaba? Koskoca okulda bu notu kimin bıraktığını nasıl bulabilirim ki?

Gözlerimi önüme çevirdim, sıkıntıyla ofladım. Bulmak mı? Bulmak istiyor muyum ki? Tabii ki hayır. Neden bulayım ki? Bulsam ne olacak? Hiç. En iyisi gizli kalmasıydı, böylesi çok daha iyiydi.

Hâlâ elimde tuttuğum notu bir kez daha okudum, bir kez daha tebessüm ettim. Normalde bir kitapta, şarkıda, şiirde geçen küçük dizeleri yazıyor, yalnızca benim bulabileceğim bir yere bırakıyordu. Bu kez ilk defa bir yazara, şaire, besteciye ait olmayan bir şeyler yazmıştı. Elimde ilk kez ona ait cümlelerin olduğu bir kağıdı tutuyordum. Tamam sadece şaşkınlığını yazmıştı ama olsun, bu bile özel geliyordu bana. Hem de çok özel. Ayrıca tüm olumsuz düşünceler bir yana bu notların sahibi beni içten bir şekilde gülümseten tek kişiydi ve ben o kişiyle artık aynı okuldayım.

Sanırım bu, hayatın bana verdiği en büyük ödüldü.

Bölüm Sonu

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Beni Instagram'dan ve Twitter'dan takip etmeyi unutmayın ♡

Yeni bir bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.♡

Instagram: gizzemasslan

Twitter: gizzemasslan

Sizi Çok Seviyorum ♡

Loading...
0%