Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6.BÖLÜM "RESİTAL"

@gizzemasllan

Selam güneşlerim :)

Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok çok teşekkür ederim :) bu bölüme de yorumlarınızı bekliyorum.♡

Başlamadan önce sol alt köşedeki yıldıza dokunarak bana destek olabilirsiniz. ❥

Ben de buraya sizin için bir yıldız bırakıyorum.⭐ Sizinkileri de bekliyorum :)

Keyifli okumalar.♡

.

.

.

6. BÖLÜM "RESİTAL"

Elimi yüzüme koydum, sıkıntıyla ofladım. Aklım çok karışıktı. O kadar karışık ki bir türlü derslere bile odaklanamıyorum ve bu ciddi anlamda sinirimi bozuyordu. Kendim için kaybedecek tek bir dakikam bile yokken son yarım saattir kendimi bir türlü toplayamıyordum. Onun numarasını engelleyip de kendimi geri çektiğim için kendimi kötü hissetmiştim. Sanki bir suç işlemiş gibi hissediyorum.

Ders zili çaldığında yalnız olduğum sınıfa baktım. Ders beden eğitimiydi ve spor salonuna yeniden inmem gerekiyordu. Fakat canım bunu yapmayı hiç istemiyordu. İlk defa bir derse girmek istemiyordum ama böyle bir şansım yoktu.

Eşyalarımı toparladım, sıranın altına koydum. Telefonumu cebime koyup sınıftan çıktım. Sınıfın olduğu koridordan, merdivenin olduğu koridora doğru dönecekken bir anda birine çarptım. Geriye doğru savruldum, kolumu duvara çarptım.

"Yavaş olsana!" Duyduğum bu cümleyle kaşlarımı çattım, elim koluma giderken yüzümü de buruşturdum.

"Bana çarpan sendin." Dedim sakince ve karşımdakine baktım. Uzun boylu, esmer biriydi. Masmavi gözleri vardı. Saç rengi kumraldı. Esmer oluşuna rağmen gözlerindeki mavilik çok güzel görünüyordu.

Ona çok dikkatli baktığımı fark edince kendimi toparladım. O da benim gözlerimin içine baktı, afallamış gibi bir hâli vardı. Bu yüzden şüphelendim, fakat o da kendini çabuk toparladı

"Ben miydim? Ben yolumda gidiyordum, köşeyi dönerken dikkat etmeyen sendin asıl." Dedi az öncekinden daha sakin bir ses tonuyla ve gözleriyle tuttuğum kolumu gösterdi.

"Kendini de yaraladın." Tek kaşımı kaldırdım, zeytinyağı gibi üste çıkmıştı bir de. Fakat uzatmaya hiç niyetim yoktu, çünkü derse geç kalıyordum.

"Tamam, her neyse. Madem suçlu benim, özür dilerim. Şimdi derse yetişmem lazım, sana da iyi dersler." Deyip zoraki bir şekilde gülümsedim, yanından uzaklaştım. Uzaklaştığım ilk an yüzümdeki gülümseme soldu.

"Suç benimmiş!" Diye söylenirken arkamdan "Sen Defne misin?" diye sordu, olduğum yerde kaldım. Kaşlarımı çattım, ismimi nereden bildi bu? Yoksa, o muydu bu çocuk? Olabilir miydi? Hızla döndüm ona, şüpheyle baktım yüzüne.

"Sen benim ismimi nereden biliyorsun?" Sordum, sorarken yeniden yanına dönmüştüm.

"Demek Defne'sin." Dedi, gözleri üzerimde gezindi. Bu kaşlarımı biraz daha çatmama neden olurken gözleri gözlerimi buldu.

"Bilmiyordum ismini, tahmin ettim." Alayla güldüm.

"Daha inandırıcı bir yalan söyleyebilirsin." Ellerini pantolunun cebine koydu, omuz silkti.

"Yalan söylemedim. Müdür 12/C'den Defne'yi çağır dedi, ben de onun için geldim. Geldiğin koridoda tek bir sınıf var, o da 12/C. Yani başka bir yerden çıkıyor olamazdın. Ayrıca o sınıftaki herkesi tanırım, bir tek seni tanımıyorum. Yeni gelen kız olduğunu anlamak zor olmadı." Şaşkınca kaldım, yaptığı açıklamadan tatmin olmuş olmak daha fazla hiçbir şey soramama neden oldu.

"Cevabım yeterli olduysa benimle geliyorsun ve müdürün yanına gidiyoruz." Dedi, bunun farkına ancak o an varabildim. Doğru ya cümlesinin başında müdürün beni çağırdığından bahsetmişti.

"Hadi." Dedi henüz ismini bilmediğim çocuk ve önden yürüdü, telaşla peşinden gittim.

"Neden çağırıyor peki beni?" Sordum, yine omuz silkti.

"Bilmiyorum." Doğru ya, nereden bilebilirdi ki?

"Sinirli değildi ama rahat ol, bir hata yapmış olamazsın." Yüzümde alaylı bir ifade oluştu. Böyle bir şey aklımın ucundan dahi geçmemişti. Benim, okulun müdürünü kızdırmak için bir şey yapmam mümkün bile değildi.

"Gerçi senin gibi birisi zaten böyle bir şeyden korkmaz ama neyse." Bu cümlesi bir kez daha şüphelenmeme neden oldu.

"Senin gibi birisi derken?" Diye sordum, o sırada merdivenleri iniyorduk.

"Bilmem böyle işte."

"Nasıl işte?" Israrla sormaya devam ettim, ben son günlerde çok mu konuşmaya başlamıştım?

"Hmm." Dedi, yürürken merakla ona bakıyordum. Konuşmadan hemen önce dudaklarını yaladı. O sırada müdürün odasının bulunduğu kata ulaştık ama o daha hiçbir şey söylememişti.

Müdürün odasına ulaştık, girmek yerine hâlâ ona bakarken beni daha fazla bekletmedi. "Çıtkırıldım." Dedi, şaşkınca kaldım. O, bunu bana mı demişti?

"Çıtkırıldım." Diye yineledim, başını salladı.

"Evet, öyle görünüyorsun." Tek kaşımı kaldırdım, o sırada başka bir ses araya girdi.

"Kuzey." Sesin geldiği yöne baktım, koridorun başında duran iki çocuğu gördüm. "Hadi abi derse geç kaldık." Dediklerinde karşımda duran çocuk "Siz çıkın, geliyorum hemen." deyip bana döndü.

"Neyse, benim derse yetişmem lazım." Dedi, arkadaşları sayesinde isminin Kuzey olduğunu öğrenmiştim. Gözleriyle önünde durduğumuz odayı gösterdi. "Sana da kolay gelsin Çıtkırıldım." İsmimi söylemek yerine çıtkırıldım dedi, sinirlenmeme neden oldu. O ise alaylı bir ifadeyle baktı gözlerime ve başka hiçbir şey demeden yanımdan uzaklaştı.

"Çıtkırıldımmış!" Söylenerek müdürün odasına döndüm. Kapıya birkaç kez vurdum. "Gel." Sesini duyar duymaz da odaya girdim. Girdiğim an gördüğüm annemle şoke oldum, kapının önünde durup kaldım. Ne diye gelmişti şimdi?

"Gel Defne." Dedi müdür, göz ucuyla ona baktım. Bu kez bir müdür olarak değil de Aras'ın babası olarak baktım adama ve çok benzediklerinin farkına ancak o an varabildim.

"Defne." Annemin sesiyle gözlerimi ona çevirdim.

"Anne." Dedim, tebessüm etti.

"Annen kontrol için gelmiş." Dedi İlhan müdür, o an çok utandım. Lise son sınıftaki bir öğrencinin annesi okula kontrole geliyordu. Daha utanç verici bir şey olamazdı.

"Ne de olsa burası yabancısı olduğu bir yer, nasıl olduğunu bilmeye hakkı var." İlhan müdür belki de bunu hissettiğim şeyi anladığı için söylemişti bilmiyorum ama bu hislerimin değişmesine neden olmadı.

Sesimi çıkarmadım, sustum. Annem hisettiğim şeyin hiç farkında olmayıp gülümseyerek bana bakarken İlhan müdür "Sınıfını sevdin mi?" diye sordu, gözlerim onu buldu.

"Evet." Demekle yetindim, bir an önce bu görüşme bitsin istiyordum.

"Oğlumla aynı sınıftasın. Fakat benim keratanın dersleri seninkiler kadar pek iyi değil." Müdürün bu söylediği annemin kaşlarını çatmasına neden oldu. Muhtemelen Aras'la tanışıp tanışmadığımı merak ediyordu. Ne de olsa derslerinin iyi olmadığını duymuştu. Artık bu onun için yeterince büyük bir problemdi.

"Aras Leventoğlu." Dedim, annemin bakışları sertleşti. "Sadece sizin oğlunuz olduğunu duydum, sınıfta konuşuluyordu. Tanışmış sayılmazyı, aynı sınıfta olduğumuzu biliyorum bir tek." İşte yalanın büyüğü buydu. Tanışmış sayılmayız öyle mi? İlk iki ders birlikte ders çalıştık. Bundan önceki dört günde de sürekli iletişim hâlindeydik. Hatta bir WhatsApp grubumuz var. Doğu ve neferleri diye. Ödevimiz bitmediği için de uzun süre görüşmeye devam edecek gibiyiz.

"Aras'ın en nefret ettiği şeydir ondan bahsedilirken benim ismimin kullanılması." Diyen İlhan müdüre yalandan gülümsedim. İyi niyetli bir adamdı, tatlı dilli ve güler yüzlüydü. Gerginliğimi fark edip benimle sohbet etmeye çalışıyordu ama ben şu an bunu yapabilecek durumda değildim.

"Bir sorun yaşıyor musun peki?" Diye sordu annem, bakışlarım onu buldu. "Sınıfınla ilgili." Dalgınlığıma geldi ve başımı olumsuz anlamda salladım, sessiz kaldım. Fakat yaptığım şeyi annemin sert bakışlarıyla karşılaşınca fark ettim.

"Hayır anne, bir sorun yok." Diyerek doğru düzgün bir cevap verdim. Birkaç sorunun daha ardından derse girmediğim için müdürden bir izin kağıdı alıp annemle birlikte odasından çıktığımızda hiç yapmayacağım bir şey yaptım ve annemin karşısında durdum.

"Bunu neden yapıyorsun?" Afalladı.

"Neyi?"

"Bunu işte, neden beni utandırıyorsun?" Kaşlarını çattı.

"Ben seni utandırıyor muyum?" Sordu, tereddüt etmeden yanıtladım.

"Evet, bu yaptığın ben utandırıyor. Ben çocuk değilim ama sen bana çocuk gibi davranıyorsun." Dediğimde bana doğru bir adım attı.

"Defne." Dedi, ben de bir adım geri gittim.

"Lütfen anne, lütfen bunu yapma." Derken sesim ağlayacakmışım gibi çıktı. "Ben sana yakışır bir kız olmak, seni memnun etmek, mutlu etmek için her şeyi yapıyorum." İlk defa ona karşı böyle şeyler söylediğim için suskundu, konuşmuyordu.

"Ben seni anlıyorum, senin istediğin her şeyi yapıyorum. Sözünden çıkmıyorum, başarı istiyorsun ve ben sana elimden geldiği kadar bunu veriyorum. Tüm bunları da sen mutlu ol diye yapmaya devam edeceğim." Bunları derken gözlerim doldu.

"Fakat lütfen anne, lütfen sen de beni anla biraz." Hiçbir şey diyemiyordu, sadece şaşkındı. "Bunları söylediğim için de kızma bana ama sadece senin de bana biraz saygılı olmanı istiyorum. Başka hiçbir şey değil." Yine sessiz kaldı.

"Şimdi müsadenle derse daha fazla geç kalmak istemiyorum." Diyerek ona arkamı döndüm. Evet, evet bunu yaptım. İlk defa hem de. Ben, kendimi aştım. Telaşlı adımlarla uzaklaştım yanından. Umarım bu yaptığım bana pahalıya patlamazdı ama artık ona da bir uyarı vermenin zamanı gelmişti. Fakat keşke yine de o kadar ileri gitmeseydim.

Bunları düşünürken spor salonuna indim. Sınıfımdakilerin tek sıra hâlinde durduğunu gördüm. Henüz ilk defa karşılaşacağım beden eğitimi öğretmeninin yanına gittim. İzin kağıdımı verip geç kalma nedenimi kısa bir şekilde açıkladıktan sonra sıranın en başına yöneldim. Ta ki bir anda birisi bileğimden kavrayıp da beni çekene kadar.

Düşeceğim korkusuyla küçük bir çığlık attım. Fakat düşmedim ve kendimi birinin kollarında buldum. Pembe dizi tadındaki ağır çekimin ardından bunu kimin yaptığına bakmak için romantik anların vazgeçilmezi olan yavaşlıkla başımı usulca kaldırdım, beni tutana baktım.

Bu, Tuana'dan başkası değildi.

Onu görünce afalladım, göz kırptı. Dengemi sağladıktan sonra kollarından kurtuldum, bana gülümsedi. "Gençler sessiz." Dedi beden eğitimi öğretmeni benim çığlığım yüzünden. Göz ucuyla ona baktım, uyarıcı bir bakışın ardından o önüne döndü ben de Tuana'ya.

"Vallahi biz de isterdik seni kaslı bir vücuda sahip olan, 1.80 boyundaki, Can Yaman kılıklı başrolün tutmasını ama elimizde Tuana vardı. O hallediverdi." Gözlerimi Tuana'dan çektim, arkamda kalmış olan Doğu'ya baktım.

"Ne?" Dedim, Can Yaman da kimdi?

"Can Yaman kim tanımıyorsun değil mi?" Diye sordu, bana umutsuz bir vakaymışım gibi bakarken, başımı salladım.

"Tanımıyorum."

"Biliyordum, o zaman boş ver. Ben sana bir ara anlatırım kim olduğunu." Deyip önüne döndüğü sırada onun ve Tuana'nın arasındaydım. Tuana'nın diğer yanında Aras, Doğu'nun da diğer yanında Melih vardı. Ben tam ortalarında kalmıştım.

Kumral öğretmen yoklama almaya başlarken başımı çevirip Melih'e baktım, yoklamayı dikkatle dinliyordu. Gözlerim hemen yanımda duran Doğu'yu buldu. Ellerini arkasında birleştirmiş, başını önüne eğmiş, bir ileri bir geri sallanıyordu.

"Deden tanıyor mu?" Diye sorduğum an bakışları beni buldu.

"Ne?"

"Şu Can Yaman'ı diyorum deden tanıyor mu? Hani benim bilmediklerimi hep deden bile biliyor oluyor ya." Tek kaşını kaldırdı, sanırım başta sitem ettiğimi düşündü ama sonradan şaka yaptığımdan emin olmuş olacak ki hafifçe bana eğildi.

"İnanamayacaksın ama adamdan imzalı fotoğrafını bile almış Defne." Deyip güldü, gülerken hocanın bakışlarıyla karşılaştı, sustu.

"Doğu!" Dedi hoca, Doğu hemen kendini savunmaya geçti.

"Hocam tamam atmayın hemen dersten, valla konuşmayacağım bir daha ya." Şaşırdım, hemen atar mıydı ki dersten?

"Oğlum yoklama alıyorum." Dedi hoca, Doğu bu kez de güldü.

"He." Dedi bir aydınlanma yaşarmışcasına ve devam etti. "Öyle desenize hocam, ben de kızdınız sandım. Neyse, buradayım hocam. Zaten bir saatir konuşuyoruz anlamışsınızdır burada olduğumu." Doğu kendince yine bir espiri yaparken henüz ismini bilmediğim Hoca derin bir nefes aldı, sınıf defterine döndü.

"Murat." Dedi, anında "Buradayım." Cevabını aldı. "Melih." Dedi, Melih de hemen "Buradayım." Dedi, sesi sıkıntılı çıkmıştı. Bunu nasıl fark ettim bilmiyorum ama canı sıkkındı, sesinden belliydi.

"Defne." Diyen hocaya baktım. "Buradayım." Deyip yeniden Melih'e döndüm. O sırada Doğu onun kulağına bir şeyler söyledi, Melih bir anda sessizce gülmeye başladı, ben de önüme döndüm. Sanırım ben yanlış anlamıştım. Bunu düşünürken omzumdan dürten Tuana'ya döndüm. Bir anda refleksle ellerini kaldırdı. Dikkatle ona bakarken bunu benim anlamayacağımı hatırlamış olacak ki ellerini indirdi, dudaklarından titrek bir nefes bıraktı.

Tam o an öyle bir şey hisettim ki canım sıkıldı. Tuhaf bir histi bu. Konuşmak istedim onunla, anlaşmak istedim. O beni ne kadar anlıyorsa ben de onu o kadar anlamak istedim ama işaret diliyle bildiğim tek bir kelime bile yoktu. Tuana Aras'a döndü. Diğer tarafta kendi hâlinde takılan Aras'ı dürttü. Aras hemen ona döndü, Tuana elleriyle bir şeyler söyledi ona. Aras başını salladıktan sonra da Tuana yeniden bana döndü, işaret diliyle bir şeyler anlattı. Eş zamanlı olarak da Aras arkadan onu seslendirdi.

"Derse neden geç kaldığını soruyor." Bunu diyen Aras'a hiç bakmadım, sadece Tuana'ya bakıyordum. Ne diyecektim şimdi? Aras da beni dinliyordu şu an. Yalan söylemek zordu bu kez. Ya Aras babasından bugün annemin geldiğini öğrenirse? O zaman yalancı durumuna düşecektim.

"Şey..." Sustum, ikisi de dikkatle bana bakarken "...annem önemli bir şey söylemek için gelmiş de onun yanındaydım. Aramış ama duymamışım. İş için şehir dışına çıkacaktı, mecburen onu haber vermek için gelmiş." Söyleyebileceğim tek yalan buydu. Baskı altında büyüyen birisi olarak çok iyi yalan söyleyebiliyordum.

Tuana yine ellerini kaldırdı, bir şeyler anlattı bana. O sırada Aras konuştu. "Madem akşam annen yok, buluşalım, ödev hakkında konuşalım diyor." Olduğum yerde kaldım, şimdi ne diyecektim?

"Bizim halı saha var Tuana, tabii ödevi ikimiz yaparız size hiç gerek yok diye düşünüyorsanız bize hava hoş." Onlar kendi aralarında bu tartışmaya girerlerken ben önüme döndüm, sessizliğimi korudum.

"Başlayabiliriz." Dedi hoca, o sırada biri ona "Ferdi Hocam." diye seslendi, isminin Ferdi olduğunu öğrendim. Ferdi hoca ona seslenen öğrenciyle bir şeyler konuştuktan sonra sıranın sağ başına döndü.

"3 tam tur attıktan sonra ısınma hareketleri yapacaksınız. Hadi! Koş! Koş!" Onun bu cümlesiyle sağ baştan sıra ilerledi, koşmaya başladık.

Üç turun ardından nefes nefese kaldım, elimi karnımın üzerine koydum, iki büklüm oldum, derin derin nefes aldım. "Sen de amma çıtkırıldımmışsın." Hızla başımı kaldırdım, başımda duran Melih'e baktım, kaşlarımı çattım.

"Üç turda bu hâle geldiysen bir daha Ferdi'nin derslerine gelme."

"Çıtkırıldım kelimesini bu okulda özel olarak öğretiyorlar mı? Herkesin dilinde aynı kelime var da." Tek kaşını kaldırdı.

"Başka kim söyledi?"

"Boş versene, ayrıca yorulmadım." Deyip yanıdan uzaklaştım, az önceki sıraya yeniden girdik. Belli aralıklarla durduk, ısınma hareketleri yaptık.

"Abi bu hareketlerin hepsini boşuna yapıyoruz resmen!" Yanımda duran Doğu söylenirken Ferdi hoca ellerimizi havaya kaldırıp birbirine vurmamızı, aynı zamanda da zıplamamızı istedi. Tuhaf gelen bu hareketi yaparken yanımda kendinden geçmiş olan Doğu'nun eli bir anda yüzüme çarptı.

"Ah!" Deyip yüzüme dokundum, ıslaklık hissettim.

"Siktir!" Dedi Doğu ve ellerini yüzümde hisettim. Bu durumda bile ettiği küfürden rahatsız oldum. "Defne iyi misin?" Sordu, elimi yüzümden çektim, elimdeki kanı gördüm, başım döndü.

"Oğlum ne yaptın lan kıza?" Aras bunu sorarken Doğu endişeyle bakıyordu. Tuana ise arkasını dönmüştü bize. Elimdeki kana bakarken midem bulandı.

"Abi biraz dikkat etsene!" Diyerek söylenen Melih elindeki peçeteyi uzattı, aldım. Burnumdan akan kanı silmeye çalışırken midemdeki bulantı biraz daha arttı. Gözlerimin önü kararıyormuş gibi oldu ama kendime sahip çıktım. Beni kan tutardı ve şu an elimde benim kanım vardı. Çok az bir şey de olsa etkilemişti bu beni.

"Defne iyi misin?" Doğu bunu sordu, başımı salladım.

"Kızım iyi misin?" Diyen Ferdi hocaya baktım.

"Evet." Derken başımdaki dönme hissi biraz daha artmıştı.

"Elimi yıkamam lazım, lavaboya gidebilir miyim?" Hoca beni başıyla onaylarken telaşla ayrıldım yanlarından. Düşmemek için adımlarımı sağlam attım.

Bir üst kata çıkıp hemen lavaboya gittim ve ellerimi yıkadım. Aynaya bakmadan burnumdaki kanı da temizledim. Hemen ardından elimi yüzümü bol suyla yıkadım, kendimi toparladım. Kan gördüğüm zaman hemen böyle kötü oluyordum.

Kendimi biraz toparladıktan sonra lavabodan çıktım. Hemen karşıdaki duvara yaslanmış, ellerini göğsünün altında birleştirmiş olan Melih'i gördüm, şaşırdım. Beni görünce duvardan uzaklaştı, yanıma geldi.

"İyi misin?" Bunu düz bir ifadeyle sordu, endişeli gibi değildi.

"İyiyim."

"Ferdi Hoca peşinden gönderdi de o yüzden geldim." Tek kaşımı kaldırdım.

"Peşimden seni mi gönderdi?" Diye sorduğumda afalladı. "Kızlar tuvaletine giremezsin bile." Ellerini eşofmanın cebine koydu, omuz silkti.

"Gönderdi işte, ne yapsaydım ben gidemem mi deseydim? Neyse, hadi derse dönelim." Deyip merdivenlere yöneldi. O sırada gözlerim üst kattan inen birine takıldı, bunun Kuzey olduğunu gördüm. Elindeki telefonuyla ilgilenirken başını kaldırdı. Bir bana bir de Melih'e baktı. Sonra da gözlerini yeniden telefona çevirdi, yanımızdan geçti ve kantine doğru gitti.

"Hadi Defne." Diyen Melih'e döndüm, merdivenleri iniyordu.

"Geliyorum." Deyip peşinden indim ben de, spor salonuna yeniden indiğimizde Tuana telaşla yanıma geldi. Endişeli gözleri bir şeyler anlatmaya çalışmasını gerektirmedi, ne sormak istediğiniz anladım, cevap verdim.

"İyiyim." Dedim, mahcup bir şekilde bana bakan Doğu'ya döndüm. Öyle bir bakıyordu ki ona kızmamı çoktan kabullenmişti.

"Hani sürekli dedem bile biliyor diyorsun ya bana?" Diye sordum, afalladı. Bunu beklemiyordu, diğerleri de beklemiyordu. "Mustafa dedenin bildiği şeyleri bana da öğretirsen seni affedebilirim." Dedim, bir anda dudakları yana kıvrıldı, keyfi yerine geldi,

"Öğretmem mi hiç? Sen ister yeter ki." Deyip bir anda kolunu omzuma attı, bu kez şaşkınca kalan ben oldum. "Seni seksenlerden 2022'ye koşturarak getiririm." Kıkırdadım.

"Hatta uçururum, nasıl geldiğini bile anlamazsın." O bana bunu söylerken kendimi hiç olmadığım kadar mutlu hisettim. O sırada Aras hafifçe Doğu'nun başına vurdu.

"Kızı yolda öldürmede başka bir şey istemez. Ders ayağına kızın yüzünü dağıttın." Doğu kolunu omzumdan çekti, o da Aras'a vurdu.

"Vurup durma lan bana! Ben dedemden bile bu kadar dayak yemedim." Yine dedem demişti. Anne ve babasından çok dedesinden bahsediyordu.

"Az dövmüş Mustafa Dede seni, biraz daha dövseydi böyle olmazdın işte." Onlar yine aralarında küçük bir tartışmaya girerlerken Ferdi Hoca geldi.

"Kızım iyi misin?"

"İyiyim hocam." Dedim, tebessüm ettim. Ferdi hoca bundan emin olduktan sonra serbest olduğumuzu söyleyip giderken sınıftaki herkes etrafa dağılmış, bir şeyler yapmaya başlamışlardı.

"Abi yeter kavga ettiğiniz, gidip oturalım bir yere." Dedi ve Melih önden yürüdü. Aras ve Doğu tartışmayı çoktan bırakmış, bir konu hakkında konuşurlarken Tuana da peşlerine takıldı, ben burada kaldım. Peşlerinden gidemedim, aralarında olmaya hakkım yoktu ki. Hep peşlerine mi takılacağım böyle? Hem benim onların yanında olmam da benim için doğru bir şey değil ki.

Onlar giderken ben etrafa bakındım. Bazıları bir köşede oturmuş konuşuyorlardı, bazıları basketbol, bazıları da voleybol oynuyorlardı. Yalnız kalan bir ben olmuştum. Sakin bir yer aradım, keşke çantam yanımda olsaydı. Kitap filan okurum diye düşünürken biri "Defne." diye seslendi, gözlerimi benden uzaklaşan dörtlüye çevirdim, bana seslenenin Doğu olduğunu gördüm.

"Gelsene, niye öyle ortada duruyorsun?" Dedi ve Tuana'ya döndü. "Dedem olsaydı kınası yakılacak kız gibi niye öyle ortadasın diye sorardı." Ve yine dedesinden bahsetti. Tuana elini kaldırıp yanına gitmem için beni çağırırken yapacak hiçbir şey olmadığından peşlerinden gittim.

Sabah ders çalıştığımız köşeye gittiler, yine çember şeklinde oturup bağdaş kurdular. Sağımda Tuana solumda da Doğu oturuyordu. Doğu'un yanında Melih, onun da yanında Aras vardı. "Abi bu akşam halı saha için bir kişi daha bulmamız lazım biliyorsunuz değil mi?" Diye sordu Doğu, Melih hemen atıldı.

"B sınıfından Erkan'ı alalım, çok iyi oynuyor çocuk." Onlar yine futbol konuşmaya başladıklarında Tuana'ya döndüm. Elini yüzüne koymuş, sıkıntıyla dinliyordu futbol muhabbetini.

"Ya abi git! Bayağı bildiğin şike vardı o maçta!" Dedi Aras, Melih araya girdi.

"Öyleydi, bayağı bildiğin bilerek kaybedildi oyun. Bir sonraki maçtan da bir bok beklemeyin, ben izlemeyeceğim. Sinirim bozuluyor abi." Futboldan anlamadığım için bana da sıkıcı geldi bu konuşma, yeniden Tuana'ya döndüm.

"Bir şey sorabilir miyim?" Bakışları hemen beni buldu, gözlerinin içi parladı, kocaman gülümsedi. İnsanı huzura sürükleyecek kadar sıcak ve samimi bir gülümsemesi vardı. Çok güzel biz kızdı, gülünce çok daha güzel oluyordu. Sorduğum soru yüzünden başını sallarken ondan onay almış oldum ama bir an tereddüte düştüm, ya beni yanlış anlarsa? Acaba gerçekten sormak istediğim şeyi erteleyip başka bir şey mi sorsaydım?

Tuana merakla bana bakarken emin olamadım. O da bunu fark etmiş olacak ki gülümsemesi daha da büyüdü. Elini koluma koydu, derin bir nefes aldı, güldüm. Elini 'Hadi' dercesine sallayınca ne istediğini anladım ve istediği şeyi yapıp ben de derin bir nefes aldım. Tuana buna gülerken elini 'Dur' anlamında kaldırdı, kıkırdadım.

"Sakin mi olayım?" Diye sordum, heyecanla başını salladı. Onu anlamam mutlu etmişti onu. Bu beni de mutlu ederken işaret parmağı ve baş parmağıyla elini şıklattı, konuşmamı istedi. Onun bu samimiyetine güvenerek beni yanlış anlamayacağına inandım ve sordum.

"Neden konuşamıyorsun? Doğuştan mı?" Bunu sorduktan sonra az önceki güvenim yok oldu, beni yanlış anlamasından korktum. "Yani şey... Iıı..." Eveleyip geveledim, nasıl devam edeceğimi bilemedim. Tuana gülümsedi, o kadar güzel gülümsedi ki korkum yok oldu, sakinleştim.

İşaret parmağını kaldırdı, bir dakika dedi kendince. Ben de onu anladığım için başımı salladım. Ceketinin cebinden küçük bir not defteriyle kalem çıkardı. Merakla ona bakarken deftere bir şeyler yazdı, kağıdı bana çevirdi.

"Hayır, doğuştan değil."

Okuduğum şeyle gözlerim yeniden onu buldu. Sormaya devam edemedim. Birini üzmek en çok korktuğum şeydi ve ben sanki şu an ona bir şey daha sorsam kalbini kıracak gibiydim. Bundan korktum, dudaklarımı birbirine bastırdım, başka bir şey soramadım.

"Dur ben anlatayım." Dedi Doğu bir anda ve ona döndüm. Futbol muhabbetleri bitmiş olacak ki bize dönmüşlerdi. Doğu, Tuana'ya göz kırptıktan hemen sonra bana döndü. O an yine bir şeyler yapacağını anladım.

"Doğuştan değil, doğduğunda sağlıklıymış. Doğumdan sonra hemşire bunu almış, ameliyathaneden çıkartırken Tuana bir anda aynadan kendini görmüş, güzelliğinden dili tutulmuş bir daha da açılmamış." Doğu'nun söylediği şeyi şaşkınca dinledim.

Nasıl olur da bu kadar hassas bir konu hakkında böyle konuşurdu ki? Diğerlerinin bir tepki vermesini, onu uyarmalarını bekledim ama diğerlerinin de yaptığı tek şey Doğu'nun söylediği şeye gülmek oldu. Yaptıkları şeye benim bile kalbim kırılırken gözlerimi Tuana'ya çevirdim. Onu üzgün görmeyi beklerken gördüğüm şeyle şoke oldum. O da gülüyordu. Hatta baş parmağını gösterdi Doğu'ya. Bu şekilde onu onayladı ve elini kaldırdı. Doğu hemen ona doğru eğildi, eline vurdu, geri çekildi.

"Bakma öyle." Dedi Doğu ve gülerek devam etti. "Dalga geçmedim, sana anlatabilseydi o da aynı şeyleri de söylerdi." Tuana'ya döndüm, gülerek başını salladı.

"Tuana bu soruya her zaman bu şekilde cevap verir." Diyen Melih'e baktım, devam etti. "Doğduğunda sağlıklıymış, güzelliğinden dili tutulmuş, bir daha da açılmamış." Melih'in bu söylediğiyle bu kez gülen Tuana oldu. Aynı zamanda umursamadığını belli etmek için de omuz silkti. O an Doğu'ya olan kızgınlığım geçti. Bir an için onunla dalga geçiyorlar zannetmiştim. Nereden bilebilirim ki Tuana'nın da her şeyi böyle anlattığını?

"İşaret dilini ne zaman öğrendiniz?" Diye sordum bir anda, Aras atıldı.

"Tuana 3 yaşında öğrenmişti." Tuana'ya döndüm, gözlerinde küçük bir hüzün gördüm ama hemen onu sildi, yine gülümsedi. O an anladım, bu sessiz kız tüm acısını gülümseyerek bastırıyordu.

"Biz de 5 yaşında öğrendik, onunla anlaşmak için." Diyen Aras'a baktım.

"5 yaşında?" Sorguladım, başını salladı.

"Evet."

"Siz o zamanlardan beri birlikte misiniz?" Hepsinin dudakları yana kıvrıldı, gülümsediler.

"Biz doğdumuz günden beri birlikteyiz Defne." Dedi Doğu, işte buna şaşırdım, onları lisede tanışmışlar zannediyordum.

"Babalarımız lise arkadaşlarıymış, üniversitede de beraber okumuşlar. Sonra da bir daha hiç ayrılmamışlar. Evlenmişler, onda bile ayrılmamışlar. Biz de doğduğumuzdan beri bir aradayız işte." Doğu bunu anlatırken tatlı bir tebessümle dinledim onları. İçimden bir an keşke benim de böyle bir hayatım olsaydı diye geçirmeden edemedim.

Buruk bir tebessümün ardından başımı önüme eğdim. Sessiz kaldım. O sırada Tuana güldü, bakışlarım onu buldu. Ellerini kaldırıp bir şeyler anlattı, bir anda hepsi gülmeye başladılar. Ben ise hiçbir şey anlamadığım için tepki vermedim.

"Melih'in annesi, Aras'ın babası İlhan amca için her zaman benim kumam der. Tuana ondan bahsediyor." Gülümsedim.

"Abi ileride bizim çocuklarımızda bizden böyle bahsederse yemin ederim mutluluktan ağlarım ben." Dedi Doğu, diğerlerinin de gözlerinde bir an öyle bir düşünce gördüm. Onlar bunlar hakkında konuşmaya devam ederlerken kendimi bir an için çok fazla hissettim burada.

O gün onların sohbetlerine hiç dahil olmadan dinledim onları. Bir süre sonra o fazlalık hissi geçmişti. Her şey aklımdan çıkmıştı. Annemi, dersleri ve diğer her şeyi unutmuş ve sadece onlarla sohbet etmiştim. O kadar çok eğlenmiştim ki hayatımda ilk defa böyle bir gün yaşamıştım.

Beden eğitimi dersinden sonra soyunma odasına gittik. Tuanayla ben kızlarla ait olan yere, diğerleri erkeklere ait olan yere gittiler. Okul üniformalarımızı giyip derse çıktık. Beşinci dersten sonra da öğle arası olmuştu zaten.

Öğle arasında kantine iniyorlarken beni de çağırdılar ama gitmedim, sınıfta kalıp ders çalıştım. Öğleden sonra ne ben onların yanına gittim ne de onlar benim yanıma geldiler. Okul çıkışında doğrudan eve gitmek yerine yine sıraya geldik, İstiklal Marşı töreninden hemen sonra da hafta sonu tatiline girmiş olduk.

Kapıda beni bekleyen arabaya doğru giderken okuldan çıkanları gördüm. Melih, Aras, Doğu ve Tuana beraber çıkmışlardı. Tuana elleriyle bir şey anlatıyor, diğerleri de kahkahalar içinde gülüyorlardı. Bekleyen arabalardan ya da servislerden birine binmediler, okulun önündeki kaldırımdan yürüyerek okuldan uzaklaştılar.

Onlar giderken iç geçirdim, özenmeden edemiyordum. Başımı sağa sola salladım, zihnimi dağıttım. Bunu düşünmem bile hataydı. Bir saatir yanında durduğum arabaya bindim, eve gittim. Eve ulaştığımda annemle kısa bir sohbet ettik ve yine odama kapandım, derslere gömüldüm.

Ertesi gün, sabah erkenden uyandım ve yine derslerin başına oturdum. Öğlene kadar ders çalıştım, bugünkü programımı erkenden bitirdim. Öğleden sonra ise akşam yemeğine kadar Valerie ile piyano çalıştık. Cumartesi günüm böyle geçti. Pazar sabahı da erken kalktım ve yine öğlene kadar ders çalıştım. Öğleden sonra ise hazırlandım ve annemle evden çıktım.

İstanbul'da, yaşadığımız ilçenin kültür ve sanat merkezine geldiğimizde içimde tuhaf bir his vardı. Bizi kapıda siyah takım elbise giymiş bir adam karşıladı. Bizi bir odaya aldı. Paravanın arkasına geçtim. Daha önceden ayarlanmış olan siyah elbiseyi giydim. Dizimin birkaç parmak üstünde biten, kısa kollu, sade ve klasik bir elbiseydi.

Giyindim, paravanın arkasından çıktım. Bir saat kadar oyalandık odada. Daha sonra odadan çıktık. Sahnenin girişinde durdum. Annem birkaç bir şey söyledi, yanımdan uzaklaştı. O giderken ben de sahneye çıktım, piyanonun başına oturdum. Büyük salonun perdeleri kapalı olduğu için henüz heyecanlı değildim, kimse beni görmüyordu çünkü.

Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım. İçimden ona kadar saydım, kendimi sakinleştirdim. Gözlerimi yeniden açıp da piyanonun tuşuna baktığımda üstünde gördüğüm kağıt parçasıyla gülümsedim. O an o kağıt parçası bana nerede olduğumu unutturdu, mutlu etti. Kağıdı aldım, açarım ve hemen okudum.

"İnanıyorum, başaracaksın."

Gülümsedim, alttaki diğer cümleyi okudum.

"Yaklaşık bir saat sonra Beethoven ve ben seninle gurur duyuyor olacağız."

Sessizce güldüm, engellediğim hâlde vazgeçmemişti. Vazgeçecek gibi de değildi. Gülümsemem daha da büyüdü. Kağıdı yeniden katladım. Kalkarken almak üzere bir kenara bıraktım. Hemen ardından bir anda salonun kocaman perdeleri açıldı. Hemen ardından sahne ışığı parladı üzerime. Salonda kimseden çıt çıkmazken parmaklarımı piyanonun üzerine koydum, günlerdir evde çaldığım besteyi bir de burada çalmaya başladım.

Sadece birkaç dakikanın ardından gerginliğim yok oldu ve daha rahat davrandım. Ta ki bir ara başımı kaldırıp da kalabalığa bakana kadar. İşte o an en arkada gördüğüm biriyle afalladım. Yüzü görünmüyordu, uzun boyluydu. Kendini göstermiyordu. Gözlerimi önüme çevirdim, parmaklarım piyanonun üzerinde gezinmeye devam ederken ellerim titremeye başladı.

Bu o muydu? Beni mi izliyordu? Başka kim bu şekilde izler ki beni? Ellerimdeki titreme arttı. Heyecanlandım, aklım karıştı. Ne yapacağımı bilemedim, başım döndü. Her heyecanlandığımda olduğu gibi bir kez daha nefesim kesildi. Nefes alamadım, buna rağmen parmaklarım piyonunun üzerinde gezinmeye devam etti.

Kalbim hızlandı, notalar karıştı. Bunu yapmak korkmama neden oldu. Salondan fısıldaşmalar gelmeye başladı. Korkum ve gerginliğim daha da arttı. Tam o anda burnumda ıslaklık hissetim. Burnumun kanadığını anladım. Ne zaman çok gerilsem, heyecanlansam bu olurdu zaten, bu yüzden şaşırmadım.

Ellerim durdu, devam edemedim. Kalp atışım biraz daha hızlandı. Nefesim biraz daha kesildi. O an ileriden, görünmeyen kısımdan beni izleyen annemi gördüm, öfkeli olduğunu fark ettim ve bu korkumu daha da arttırdı.

Piyanoya döndüm, bu hâlde bile devam etmeye çalıştım. Onu utandırmak istemedim. Fakat notalar biraz daha karıştı, göz yaşlarım aktı. Burnumdaki kan dudaklarıma ulaştı. Baş dönmem daha da arttı. Salondaki sesler de giderek daha yoğun bir hâle geldi, hepsini uğultu gibi duydum. Başımı dik tutmaya çalıştım. Elimden geldiği kadar bunu yaptım ama olmadı, başım piyanonun tuşlarının üzerine düştü, gözlerim kapandı ve çok geçmeden bilincimi kaybettim.

Bölüm Sonu!

Selamlarrr :) nasılsınız? Neler yapıyorsunuz

Ya sanki Defne'yi ben yazmıyormuşum gibi kıza çok üzülmeye başladım. Son sahneyi yazarken sanki o değil de ben kötü oluyormuşum gibi hissediyordum :( her şey o gizemli beyin yüzünden oldu jsjsjjsjshsb

Sizce Defne'nin gördüğü kişi gerçekten de o muydu?

Tabii bir de hikâyeye Kuzey girdi, sizce nasıl birisi? İyi mi kötü mü devam eder dersiniz? Belki de gizemli beydir, kim bilir? Ben de akıl karıştırmakta ustayım he jdjsjjsjsjsj

Yeni bölümde neler olacak dersiniz? Annesi nasıl karşılar bu durumu?

Buraya bölümde en çok sevdiğiniz sahneyi yazabilirsiniz :)

Buraya da bölümü en iyi anlatan emojiyi bekliyorum.♡

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle, kendinize çok iyi bakın. Sağlıkla ve sevgiyle kalın.♡

Duyuru ve alıntılar için sosyal medya hesaplarımı bırakıyorum, takip etmeyi ihmal etmeyin :)

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SEVİYORUM SİZİ🦋

Loading...
0%