@gmhikaye2017gmail.
|
Erdem Bey dayanmayarak “ Acaba buraya bakacak mısınız?” diye yakındı. Esra önce bana bakarak Erdem Bey’e döndü “ Ayy pardon beyefendi bu eleman biraz yavaş her şeye yetişemiyor.”
Tam ağzımı açıp bir şey diyecekken Erdem Bey lafa girdi “Hanımefendi o şuan meşgul farkındaysanız ama gördüğüm kadarıyla siz pek meşgul değilsiniz siparişimi siz alabilirsiniz” ben şuan olayları idrak edemezken Esra her zaman ki gibi bilmişliğini yapıyordu “Pardon da ben oradan garson gibi mi duruyorum? ben burada kasa görevlisiyim.” Daha fazla laf dalaşına girmeden araya girdim “Ben alayım siparişinizi.” Esra bana döndü ve “sende işini yap da böyle tiplerle uğraşmak zorunda kalmayayım.” Ben bu kızdan bıktım ya “ Esra işine dön uğraşma benimle.” Erdem Bey’e dönerek “ Kusura bakmayın lütfen.” Erdem Bey cevap olarak “ çaktırma ve sipariş alıyormuş gibi yap.” Kafam karışmıştı ama dediğini yaptım. “Hep böyle mi bu kız müşterilere ve sana?” cevap olarak kafa salladım ve Erdem Bey devam etti “ kendini ezdirme bu kıza . Ben bir çaresine bakıcam. Bir de çıkışta bekle beni önemli yardımcı olmanı istediğim bir konu var.” Ona cevap verdim “ Tamamdır efendim sade türk kahvesi ve limonlu cheesecake siparişinizi hazırlıyorum.”
Bana gülümseyip elindeki evraklarla uğraşmaya başlamıştı. Akşama kadar ben meraktan ölürdüm ama yaa. Ne için yardım isteyecekti acaba?
Tezgahın arkasına geçip Erdem Bey’in siparişini hazırlamaya başladım. Önce dolaptan cheesecake kabını aldım ve güzelce bir dilim tabağa koydum. Sonra kahve makinesine biraz kahve koydum ve makineye cevzeyi koydum. Kahve pişene kadar tepsiyi hazırladım. Makinenin muhteşem sesiyle kahveyi alıp fincana koydum. Hazırladığım tepsiyi alıp müşterilerin kısmına geçtim 13 numaralı masada ki Erdem Bey’e siparişini teslim ettim. Diğer müşterilerle ilgilenmeye başladım. Azıcık dinlenmek için kasanın arkasındaki tabureye oturdum. O sırada yanıma Emre geldi “ Görmüyor musun masa 13 hesap istiyor al şu kutuyu getir masaya” bunlar benim sinir ayarlarımı bozuyordu “Gördüysen alsaydın Emre sen napıyorsun akşama kadar anlamıyorum ki” sinirlenmiş olacak ki “bak kızım sakın bana ters düşme seni mahvederim. Ayağını denk al.” Sinirden gözüm seyirmeye başlamıştı “Bak Emre şansını fazla zorluyorsun yaa sizin benimle ne alıp veremediğiniz var. Gelmişim buraya kazancımı sağlamaya çalışıyorum sizinle hiçbir derdim yok ama siz beni kendinize rakip görüyorsunuz. Bir daha bana bulaşmayın.” Kalkıp sakinleşmeye çalışarak hesap kutusunu aldım ve masaya doğru ilerledim.
Erdem Bey bir sorun olduğunu anlamış olacak ki “ bir sıkıntı mı var?” diye sordu. Ben de karşılık olarak “ Halletim ben buyrun hesabınız.” Elimdeki hesap kutusunu Erdem Bey’e uzattım. Alıp içine hesabını koyduktan sonra “kolay gelsin“ dileklerini sunup Kafe’den ayrıldı. Öğle arasında yarım saatlik molamda yemeğimi yemiş, kahvemi yudumluyordum. Bugün dünden daha çok yorulmuştum. Kahvemden bir yudum daha alıp ayapğa kalktım saate baktığımda molanın sonuna geldiğimi anlamıştım. Müşterilerin olduğu kısma geçip görevimi yapmaya devam ettim. O sırada kafeye gelen kişi ve arkadaş grubunu görünce olduğum yerde kalakalmıştım.
Yeni yüzler görmek isteyen ve bu yüzden beni terkeden arkadaşım Helin ve yeni yüzler. Hemen bir masaya geçip oturdular ve etraflarına bakınmaya başladılar. Kendimi toplayıp siparişlerini almak için masalarına gittim. Her müşteriye yaptığım gibi samimiyetle gülümseyerek “Hoş geldiniz efendim siparişinizi alabilirim.” Helin’i tanımamazlıktan geldim o da öyle yapmıştı.
Sırayla siparişlerini aldıktan sonra kağıdı Derya’ya verdim. “ Derya senden bir şey istesem olur mu?” olumu şekilde kafasını salladı. Hangi masa olduğunu söyledim ve “teşekkür ederim canım benim yaa bu grupta biri ile aram iyi değil o yüzden gitmek istemedim.” Anlaşıyla gülümseyip “Anladım canımın içi o zaman ben hemen siparişi getireyim.” Ben de diğer müşterilerle ilgilenmek için geri dömdüm.
Çıkış saatine daha iki saat vardı ama çok şükür müşteriler azalmıştı. Anladım ki Pazar günleri burası yoğun geçiyordu. Çok tatlı aileler geliyordu ya da çok güzel arkadaş grupları geliyordu. Bazı öğrenciler ders notları ile gelip ders çalışyordu. Kendi üniversite zamanlarım aklıma geldi. Ben üniversite zamalarında Kafeler de oturmak yerine çalışıyordum. Bulduğum en ufak bir arada yanımda taşıdığım notlarımı çalışıyordum. Ben bu sayede okulda birinci olmuştum ama şuan mesleğimi yapamıyordum. Muğla’da yaşamanın zorluklarından biri turistik bir yer olduğu için otellerde ve restoranlar da haliyle tecrübe arıyorlardı. Bize hiçbir yerde şans vermedikleri için de tecrübe edinemiyorduk. Her ne kadar yaşadığım şehri değiştirmek istesem de bunu yapamazdım maalesef ekonomik durumum buna el vermiyordu.
Şuan Salih Amca’nın bana makul gördüğü düşük miktarda ki kirayı bile zor ödüyordum. Taşınmaya kalksam bu miktarda kira ücreti bulamazdım bile. Ben hayatımı düşünürken git gide çıkış saatine yaklaşıyorduk. Kafe de yok denilecek kadar az sayıdaydı. Etrafıma baktığımda Esra ve Emre’nin her zaman yaptıkları gibi sohbet ediyorlardı, Derya ise ders çalışıyordu.
Aklıma gelenle adeta yerimde sıçramıştım. Ben bugün kiramı ödeyecektim ve bunu unutmuştum. Hemen telefonumu alıp “ Ev Sahibi Salih Amca” yazısını tıklayarak aradım. Telefon üçüncü çalışta açıldı ve Salih Amca’nın sesini duydum “ efendim Beyza kızım.” Karşılık verdim “ Merhaba Salih Amca şey ben kiranı hazırladım müsait bir zamanda vermek isterim.” Salih Amca’nın sesi neşelenmişti adeta “Tamamdır kızım istersen bu akşam ben geleyim kirayı almaya.” Gelmesi benim için de iyi olacaktı evi biraz uzaktı ben de yorgundum oraya gitmek benim için zor olacaktı. “İyi olur Salih Amca o zaman akşam görüşürüz.” O da karşılık olarak “görüşürüz kızım.” Dedi ve görüşmeye sonlandırdık.
Müşterilerin hepsi gitmişti ve sonunda kapıdaki tabela kapalıya dönmüştü. Herkes hazırlanmaya gittiğinde ben ise paspası alıp yerleri paspaslamaya başladım önce müşterilerin olduğu kısmı paspasladım sonra kasa ve tezgahın orayı paspasladım. Yarım saat sonra herkes çıkmıştı. Ben de üstümü değiştirip Erdem Bey’i beklemeye başladım. Zaman geçtikçe heyecanım ve merakım artıyordu. Briaz daha zaman geçtikten sonra önce kapı iki kere tıklatıldı sonra ben “gel” dedikten sonra yavaşça kapı açıldı. Erdem Bey içeri geldi ve yanıma oturdu.
Erdem Bey'e dönüp "Hoş geldiniz" dedim. O da bana karşılık olarak "hoşbuldum" dedi ve konuşmasına devam etti. "Şimdi öncelikle nasılsın? Bugün farkettim ki Esra ve Emre seni çok zorluyor." Cevap olarak "İyiyim ve evet beni çok zorluyorlar düşmanlarıymışım gibi davranıyorlar. Derya'ya öyle davranmıyorlar ama bana öyle davranıyorlar. Herhalde yeni geldim diye."
Tekrardan bana dönerek "Herhalde ama dediğim gibi bir çaresine bakıcam. Emre'nin annesi hasta ona bakmak için üç yıldır burada çalışıyor. Buradakilerle iyi geçinmeye çalışırken biraz Esra'ya uydu. " Emre için üzülmüştüm. Demek annesi için burada çalışıp kovulamamak için Esra ile anlaşmak zorunda hissediyordu. Merakıma yenik düşerek "Peki ya Esra neden böyle davranıyor? " Biraz düşünerek "Esra burada en eski çalışan ve galiba bu yüzden üstünlük taslıyor ve seni de kendine rakip seçti. Derya okul bitince gidecek ama senin ilerlemenden korkuyor olabilir. Çok hırslı bir yapısı vardır. Emreyi de bu yüzden dolduruyor. " Anladığımı belirtmek için kafamı salladım.
Aklına bir şey gelmiş olacak ki heyecanla bana döndü. "Sana bir teklifim var. Bir daha ki hafta sonu Muğla'daki bazı otellerin sahibleri bir yatta toplantı yapacak. Ve bunun için yemek organizasyonunu bana verdiler. Güvendiğin bir Şef ile çalışmam söylendi. Hem senin içinde iyi bir başlangıç olur düşüncesi ile sana teklifte bulunuyorum." Ben doğru mu duydum bana güvenip böyle büyük bir organizasyonun yemeğini yapmamı istiyor. "Peki ben bunu becerebilir miyim? Ayy çok heyecanlandım. Ama benim bol bol pratik yapmam lazım " ben heyecanla hızlı hızlı konuşurken Erdem Bey ise gülümseyerek "Bence gözün kapalı yaparsın. İki günde nasıl güvendin deme çünkü önce seninle akşamları bazı çalışmalar yapıcaz çünkü pratik yapmam lazım dedin. Kabul mü?" Biraz daha düşünerek en fazla ne olabilir ki diyerek "Tamamdır kabul ediyorum." hoşuna gitmiş olmalı ki "Çok doğru bir karar verdin çok sevindim. Şimdi benim birazcık işim var istersen sen git. İyi akşamlar." Kafamı sallayıp aynı memnuniyetle "iyi akşamlar" dileyip Kafe'den çıktım. İçim içime sığmıyordu.
Büyük bir heyecanla eve gittim. Eve girince mutlulukla ışığı açmak için düğmeye bastım ama açılmayan ışıkla bir kez daha kendime kızdım. Ben elektrik faturasını ödemeyi unutmuştum. Telefonumun fenerini açıp mutfağa gittim en hızlısından bir sandiviç yapıp yedim. Bulaşıkları dün boşalttığım bulaşık makinesine doldurdum.
O sırada kapı çaldı kira ücretini almaya gelen Salih Amca'ya kira ücretini verdikten sonra. Geri kalan parayı da yarın elektirik faturasını ödemek için ayırdım. Saatin çok geç olduğunu farkedip hemen yatağıma geçtim. Alarmımı kurup, elektrik faturası için hatırlatma kurup kendimi uykuya teslim ettim Ertesi sabah alarmın tekrar tekrar çalmasına rağmen kalkmaya hiç halim yoktu ama daha yeni başladığım işi kaybetme riskini almamak için alarmı kapatıp kalktım. Odamdaki aynaya bakışlarım kaydığında darmadağın olmuş saçlarım gözüme çarptı. Hemen banyoda yüzümü yıkadıktan sonra saçlarıma çeki düzen verdim. Saçlarımla işim bittiğinde kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum, değişiklik olsun diye kahvaltı yaparken televizyonda rast geldiğim bir programı izledim. Kahvaltım bittiğinde hızlıca bulaşıkları toplayıp gündelik kıyafetlerimi giyindim. Çantamı da hazırladığımda kafenin açılmasına 10 dakika vardı, hızlıca evden çıkıp kafeye yürüdüm.
Kafeyi açan kişi beni oldukça şaşırtmıştı. Arkasından yaklaşıp ellerimi omuzlarına koyup “Selam!” diye bağırdığımda korkuyla sıçrayan Derya çatık kaşları ile bana dönse de gülüyordu. “Korkuttun beni, bugün erken gelerek sürpriz yapmak istemiştim ama şaşıran ben oldum.” Başımı sallarken gülüyordum “Başına taş mı düştü, ne oldu da ilk sen geldin?” Omzuma şakacı bir tavırla vururken “Ne yani ben erken gelemez miyim sanıyorsun, görürsün bundan sonra hep ilk ben geleceğim.” dedi. Ciddi ciddi söylediklerine ikimiz de inanmamış olacağız ki göz göze gelir gelmez gülmeye başladık. Kapının önünde daha fazla dikilmememiz gerektiğini bildiğimizden o önde ben arkada olmak üzere içeri geçtik.
Birkaç dakikanın ardından Esra ve Emre de kafeye giriş yapmışlardı. Üniformalarını giydikten sonra yerleri paspaslamaya başlamışlardı, fazla sessiz halleri beni şüpheye düşürse de üzerinde durmadım. Sonunda günün ilk müşterisinin geldiğini duyuran kapıdaki zil sesini duyduğumuzda gördüğüm yüz beni şaşırtmış ve sevindirmişti. Beni görür görmez el sallayan Remzi amca masaya oturmadan kasa arkasında duran benim yanıma geldi.
“Beyza, kızım nasılsın? Bakıyorum iş bulmuşsun hayırlı olsun.” ona samimi bir gülümsemeyle bakarken cevapladım. “Sağol Remzi amca, evet çok şükür sonunda bir iş buldum. Salih amcanın kirasını ödeyebildim sonunda.” Salih amca ile Remzi amca kuzenlerdi. Remzi amca da ailesiyle üst katımda oturuyordu, zor zamanımda güler yüzleriyle yardım etmişlikleri çok olmuştu. Karısı Remziye abla depresyonda olduğum ve evden çıkmadığım dönemde ara ara gelir yanında da benimle yaşıt iki kızını getirirdi. Moralimi düzeltmeye çalışır, biraz da olsa beni o depresif ruh halimden uzaklaştırırdı.
Bir kızı daha vardı ve adı Semra’ydı ama doğayla iç içe yaşamayı fazlaca sevdiğinden bu aralar bir doğa kampındaydı, kendisini uzun zamandır görmüyordum.
Remzi amca dostane bir tavırla omzumu patpatladıktan sonra söze girdi. “Yav kızım bizim Remziye’yi biliyorsun şu sıralar İntagram mıdır nedir takmış ona kafayı.” Gülerken onu düzelttim. “İnstagram amca instagram.” Kafasını kaşırken onayladı. “Ha evet evet, her neyse işte. Biliyorsun hesap açmış kendine, bir de bir isim takmıştı neydi dur bi düşüneyim…” Merakla dinlerken tahminde bulundum. “İnfluencer?” Başını sallarken onayladı. “Evet, evet ondan olduğunu söylüyor, 10 bin takipçisi olduğu için kutlamak için pasta yaptırmamı söyledi. Üstüne hesabının adını falan yazdıracakmış, sizin bu kafede özel pasta yaptırıyorlar mı?”
Kafenin yanında kafeye bağlı ufak bir pastane vardı ve çalışanlar ayrı olsa da oradan alınan pastaların parasını da müşteriler burada ödüyordu. Remzi amcaya cevap vermekte gecikmedim. “Hemen yan tarafta bir pastane var amca, buraya bağlı orada siparişini ver buradan yapıyoruz ödemeyi.” Remzi amca gülümserken başını salladı. “Tamam kızım, ben gidip konuşayım öyleyse, sonra konuşuruz.”
Onu onayladıktan sonra Remzi amca arkasını döndü ve ne olduysa o an oldu. Muhtemelen Emre ya da Derya’nın yere yanlışlıkla döktüğü deterjana basıp Remzi amcanın tam ayak ucunda yere yapışan Esra ile Remzi amca korkuyla bağırdı. “N’oluyo ya?! İyi misin kızım?” Derya gülmemek için ağzını elleriyle kaparken Remzi amcanın uzattığı eli tutan Esra yalpalayarak ayağa kalktı ve Remzi amcaya kısık bir teşekkür mırıldanıp ters bakışlarını Derya’ya yolladı, ardından Derya ve Emre ikilisine yükselmiş sesiyle “Kim buraya deterjan döktü?!” diye bağırdı. Bölüm sonu. Yorum atıp oy verirseniz bizi çok mutlu edersiniz :) ~GM |
0% |