Yeni Üyelik
9.
Bölüm

"Asansör..."

@gulay.karademir

Asiye hayatını baştan aşağıya değiştirecek Üsküdar'daki şirketin önündeydi. Karahanlı Şirketler Grubu... Hastaneden çıkalı iki hafta olmuştu. Bileğinin burkulması işine geldi. Bebeğinin düşük tehlikesini atlattığından emin oldu.

Dinlenirken günlerdir aklından çıkmayan defileyi düşündü. Bileğini burkuşu... Adamın kucağına düşüşü... Odaya kilitlenmesi... Kaçışı... Hasta odasında algıladığı çam kokusu... Yaşadıkları kaderin bir cilvesiydi sanki. Destan Karahanlının hastaneye kadar gelmesi ve orkide getirmesini aklı almıyordu. Adamın bunu yapacağına ihtimal vermiyordu. “Alo...”

Sesini duyar duymaz yatağında doğruldu. “E-Efendim.” Genç kız nereye kaçtığını bilmediği sesiyle konuştu. Normal değil mi heyecanlanması, idolüyle konuşuyordu. “Uyandırmadım değil mi?” Asiye saate baktı. 10:00'a geldiğini görünce başını salladı. Görebilecekmiş gibi. “Hayır.”

“Nasılsın? İyi misin? Bileğin nasıl?” Kadının sorularına kısa cevaplar verdi. Kendi ve ortağı adına özür diledi.

“Asiye artık benimle çalışmanı istiyorum yüz yüze.” Hayat Hanım direk konuya girdi. “Reddetmeden önce beni dinle.” Asiye peki diyerek kabul etti. Hayat Hanım bir süre ne diyeceğini düşündükten sonra devam etti. “Asiye sen kimsenin yerini almıyorsun bu bir, sana bu teklifi sunan benim. Torpille elde etmedin, kendi yeteneğinle bu iki. Anladığım kadarıyla sen üniversiteyi okumadan benimle çalışmayacaksın. Sana teklifim yanımda staj yapman, tecrübe kazanmak amacıyla. Hem senin içinde iyi olacak." Asiye sessiz kalınca, “Reddetmeden önce düşün ondan sonra kararını bildir.”

“Pekala sizin hatırınıza düşüneceğim.”

“Harika Asiye çok teşekkürler.” Kadının sesindeki sevinç kıza kadar ulaştı. Gizleyememişti Hayat Hanım, kabul edeceğine dair bir umut vardı içinde. “Ben seni daha fazla rahatsız etmeyeyim, sen dinlen bir an önce toparlan tekrar geçmiş olsun.”

“Teşekkür ederim.” Karşılıklı ikiside telefonları kapattılar. İlk kez bu kadar ısrar etti. Acaba Destan Karahanlı mı istiyor beni. Aklınca hesap mı ödetmek derdinde. Orkideyi yapacağı eziyetlere şimdiden özür dilemeye mi gönderdi. Eğer öyleyse kendi pişman olur, karşısında emrinde çalışanlarından biri yok. Kimseye kendini ezdirmem. Hamile olmasa kabul eder ve Destan Karahanlıyla uğraşırdı. Koşullar uygun değil, bebeği için stresten uzak durmalıydı. Öte yandan Destan Karahanlı düşerken tutmasaydı bebeği kaybedecekti. Can borcunu Hayat Hanımla çalışarak ödeyebilirdi, sonuçta ortağı, oda kazanacak.

Asiye günler önceki konuşmanın hatırasından silkindi. Hayat Hanım onu bekliyordu. Heyecandan avuç içi terledi. Yerinden çıkacakmış gibi atan kalbimin üzerine elini koydu. Gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Astım krizi geçirmek istemiyordu. İçinden ona kadar sayıp gözlerini açtı. Güç almak için elini karnına koydu. Bebeğim gelişinle bana şans getirdin. Bugün annen hayallerine kavuşacak. Allah'ım girdiğim bu yeni yolda sen beni utandırma. Güvenlik görevlisi genç kızı süzdü. “Kime bakmıştınız?”

“Hayat Hanıma, beni bekliyor.”

“Tamam, şimdi hatırladım. Hayat Hanım sizin geleceğini bildirmişti. Asiye Hanım değil mi?” Asiye başını sallayarak onaylayınca adam devam etti. “Lobideki sekreter size yardımcı olacaktır.” Teşekkür etti. İçinden besmele çekerek içeriye girdi. Kendinden emin adımlarla ilerledi. Esmer güzeli kadına güvenliğe söylediklerini tekrarladı. “Hayat Hanım beni bekliyor.”

Kadın işinden başını kaldırıp Asiye'yi baştan aşağıya süzdü. Aşağılayıcı bir tonda konuştu. “Sizi mi bekliyor?” Asiye şıklığa önem veren birisi değildi, o daha çok rahatlığa önem verirdi. Bol cepli siyah pantolon, beyaz badi ve kareli oduncu gömleğiyle birlikte kot ceketini giymişti. Hatta sabah halası sitemde bulundu. “Elbise giyseydin keşke, ne bu halin erkek fatma gibi giyinmişsin.”

“İsterseniz kendisini arayıp lobide olduğumu söyleyebilirim ne dersiniz?

“Ben sadece...” Kadın gevelemeye başladığında sözünü kesti. “Siz görüntüme bakarak yargıladınız, yaptığınız çok yanlış bir davranış. Şimdi söyler misiniz kendisi kaçıncı katta?” Bu sırada cipinden inen genç adam binaya girerken güvenlik görevlisinin günaydınına başıyla karşılık verdi. İçeriye girdiğinde ise sekreterle konuşan kıza gözleri ilişti. Sesinden tanıdı. “Sonunda gelebildin.”

Defiledeki geceden çok farklı görünüyordu. Rahat giyinmişti. Demek ki kendini başkalarına beğendirmek gibi bir düşüncesi yok. “20. katta ve kendisi toplantıda.”

Asiye iyi günler dileyip asansöre yöneldi. Gelmesini beklerken arkasındaki adamla tüyleri diken diken oldu. Burnuna sirayet eden çam kokusuyla kalbi hızla çarptı. Vücudunu saran titremeye anlam veremedi. Neyse ki asansör imdadına yetişti. Açılan kapıyla kendini içeriye attı, arkasından da o.

Destan 20. kat düğmesine bastı. Hareket eden asansörle demire tutundu, nefes almakta zorlanıyordu. İçinden sakin ol Asi her şey yolunda gidecek birazdan 20. kata varacağız. Sakin ol, kendini sakinleştirmeye çalıştı. Genç kız işe yaramadığını hissediyordu, nefesi sıklaşmaya başlamıştı. Kriz geçirmenin zamanı değildi.

Destan hareket eden asansörle göz ucuyla genç kıza baktı. Demire koala gibi sıkıca tutunmuştu. Hızlı hızlı nefes alıyordu ama neden? Korku... Hastanede arkadaşının doktora söylediği kelime zihninde yankılandı. Astım hastası...

Asansör 19. ve 20. kat arasında durdu. Arıza düğmeleri yanıp söndü. “Bozuldu mu asansör.” Kendi kendine söylenen kızın mırıldanmasını duymuştu. Krize girmeden bir an önce tamir edilmesi gerekiyordu. Göz ucuyla baktığında takım elbiseli adam birkaç adımda telefonu alıp güvenliği aradı. Konuşmasına dikkat kesildi. Aklını başka şeylerle meşgul etmeye çalıştı. Sert sesini duyduğunda tanıdık hissine kapıldı. Nereden diye düşünürken kucağına düştüğü adam, “Des...” fısıltısı yarım kaldı. Duydukları şüphesini doğruladı.

“Ben Destan Karahanlı asansörde mahsur kaldım. 20. kata gelmeden, hemen müdahale edin. Yalnız değilim, astım hastası bir kız var, acele edin.” Asiye başını kaldırdığında göz göze geldiler. Adamın astımını nereden bildiğini sorgulamadı bile. Destan mavilerini son gördüğünden bu yana özlemişti. Gözlerini sertçe kapatıp açtı, düşüncelerini beyninin en üçra köşesine gömdü. Açılmamak üzere. Genç adamın bilmediği kaderden de aşktan da kaçış yok. Soluğunu sert vererek telefonu kapattı.

Asiye kalp atışlarının hızlanmaya başladığını hissetti. Anne karnındaki bebeğin kalp atışları gibiydi. Bir şey boğazını tıkayıp nefes almasını zorlaştırıyordu. Sanki bir el tarafından boğuluyordu. Yüzü ter içindeydi, eliyle önüne gelen saçı kulağının arkasına atarken tokası kırılıp düştü. Siyah gür saçları omuzlarına döküldü.

Destan boğazını tutan, terliyen kıza yardım için bir adım attığında şelale misali omuzlarına dökülen saçlarıyla aklı başından gitti. Siyah saçlarına elini daldırmak istedi. Bugüne kadar hiçbir kadının saçı avucunun içinin karıncalanmasına neden olmamıştı. Saçlarına dokunma arzusuyla yanıyordu. Genelde bedeni arzularken şimdi kızın saçlarına dokunmayı arzuluyordu. Eklem parmaklarının ağrıması nedeniyle elini salık bıraktı. Sesiyle büyüsünden kurtulan adam kriz geçiren kıza odaklandı. “Nefes alamıyorum, boğuluyorum.”

“Nefes alamıyorum.” Sayıkladı, dizlerinin üzerine düşecekken tuttu Destan. “Küçük Hanım iyi misin?” Birlikte yere çöktüler. “Nefes alamıyorum çantam. Çantam...” Genç kızın ağzından kelimeler boğuk hatta anlamsız çıkıyordu. Destan, “Spreyin çantada mı?” Diye sorduğunda başını salladı. Çantasını omuzlarından indirip hızla açtı. “Gözlü bölümde.” Fısıltılı sesi nefes almakta zorlandığını gösteriyordu. Kendi sesini duymakta zorlandı, adamın duymuş olmasını umut etti. Spreyini elinde görünce uzanıp almaya çalıştı. Düşürdü.

Destan kızdan önce davranıp nefesinin açılması için dudaklarına götürdü. Elinden tuttuğunu önemsemeden nefes açıcının boğazına yayılmasına izin verdi. Destan parmaklarına değen yumuşacık narin parmakları düşünmemeye çalıştı. Çok zordu parmaklarından yayılan sıcaklığı düşünmemek. Asiye'nin nefesleri hızlandı. Destan kızı sakinleştirmeye çalıştı. “Sakin ol, yavaş yavaş nefes al.” Yüzünü ellerinin arasına aldı. “Ufaklık, yalnız değilsin ben yanındayım.”

“Nefes almakta zorlanıyorum.” Dedi gözlerinin içine bakan adama. “Kapalı alandasın seni etkiliyor.” Genç kızın küçücük bedenini kollarının arasına aldı. Kendisinden uzaklaşmaya çalışan Asiye'yi kollarına hapsetti. “Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz, dokunmayın bana.” Sözler hızlı hızlı nefes alırken güçlükle döküldü dudaklarından.

Destan şaşkındı. Nasıl bir kız böyle, yerinde olmak için her şeylerini verecek kadınlar varken küçük hanım kendinden uzaklaştırıyordu. “Kriz geçirmek üzeresin, sana sarılmazsam durumun daha kötüye gidebilir, tamir edilene kadar kollarımdasın. Gevşe, sıkma kendini, derin derin nefes al.” Genç adam göğsüne sokmak istercesine bastırdı. Masumiyeti, saflığı, koruma iç güdüsü uyandırıyordu. Gömleğinin yakasını kavrarken tırnakları tenine işledi. Sinek ısırığı acısını hisseden adam kızı rahatlatmak için az önce dokunmayı istediği saçlar elinin altındaydı. Gerçekten yumuşacıktı, ipeksiydi. Parmaklarının arasında yağ gibi akıyordu. Bu kadar hızlı kabul edileceğini bilseydi...

“Destan, kardeşim beni duyuyor musun?”

Murat Destan'ın asansörde kaldığını öğrendiğinde yönetim kuruluyla toplantıdaydı. Telefon bağlama demesine rağmen bağlanmasına sinirlenerek açtı. Asistanının endişeli sesiyle kaşlarını çatarak ne olduğunu sordu. Öğrenir öğrenmez de soluğu asansörün önünde aldı. Güvenlik çoktan çalışmaya başlamıştı.

“Murat acele etsinler yanımdaki ufaklık nefes almakta zorlanıyor, bir an önce açın.”

“Merak etme kardeşim az kaldı.”

Tabii söylemesi kolay tehlikede olan kendisi değil içinden söylendi Destan. Acaba içerdeki manzarayı bilseydi Murat, açmak için acele eder miydi. İşte orası meçhul.

“Duydun mu az kaldı?” Parmaklarını ayıramadığı yumuşak saçlarını okşadı. Genç kızın düşüncelerini başka bir tarafa yöneltmeliydi. Aklına geleni dile getirdi. “Bak ufaklık seninle bir oyun oynayacağız!” Asiye gömleğinin yakasını sıktı. “Bana ufaklık deme 18 yaşına gireceğim.” Ne oyunu sormasını bekleyen Destan ufaklık deme demesine şaşırdı. “Tamam ufaklık!”

“Bana ufaklık deme!” Adamın göğsünün inip kalkmasından güldüğünü anladı Asiye. Asansörde mahsur kalmışız, kriz geçiriyor ve ufaklık deme diyor helal olsun.

“Oyunun ne olduğunu öğrenmek ister misin?” Asiye başını evet anlamında sallayınca devam etti. “Gözlerini kapat. Denizdesin ve yüzüyorsun.”

“Yüzme bilmiyorum.”

“Bu yaşta yüzme bilmiyorsun birde bana ufaklık deme diyorsun.” Adamın sesinde hem şaşkınlık hem de alay vardı. Ne demek yüzme bilmiyorum bu devirde bilmeyen mi kaldı. “Neden öğrenmedin?”

“Sudan korkuyorum.” Küçükken yaşadığı boğulma tetiklemişti. Son anda babası yetişmeseydi hayatta kalamazdı. O olaydan sonra yanında biri olmadan suya yaklaşamıyor.

“Tamam, sende sahilde olduğunu ayaklarının kumsala değdiğini hayal et.” Asiye masmavi bir denizi gözlerinin önüne getirdi. Suyun vurduğu yerde yürüyordu. Ayakları çıplaktı, yaş kumun soğukluğunu hissediyordu. Yalnız değildi, tekmesiyle bende buradayım diyen bebeği gülümsemesine neden oldu. Yürürken bileği güçlü bir el tarafından kavrandı. Dönüp baktığında karşısındaki adam Destan'dan başkası değildi. Bir dakika ya bu adamın hayalimde ne işi var. Şu an kollarında olduğumdan mı?

Kendi oyununa kendini de dahil etti farkında olmadan. Gözlerini kapattığında denizin kumsala vuran sesi kulaklarını doldurdu. Kumların üzerine uzanmış elleri başının altında gökyüzünü izleyip sessizliğin keyfini çıkardı. Güneş gözlerini kamaştırınca kapattı. Kısa süre sonra önünde bir gölgelik oluştu. Gözlerini açtığında ıslak saçlarıyla okyanus güzeli ufaklığı beklemiyordu. Gözleriyle aynı renk bikiniyle muhteşem görünüyordu. Yanağından bir damla boynuna oradan göğüslerine yol aldı ve genç adam bakışlarıyla takip etti. Vücudundaki damlalar kanını karıncalandırıyordu.

Hızla gözlerini açtı sakinleşmeliydi yoksa uyarılan yerini kollarının arasındaki ufaklık fark edebilirdi. İmdadına tamir edilen asansör yetişti. Güvenlik görevlileriyle birlikte kapıyı açtılar, karşılaştıkları manzarayla bir anlığına afalladılar.

🌗🌗🌗🌗🌗

Asiye hala yaşadıklarını atlatabilmiş değildi. Otuz beş metre kare alanda aşık olmam dediği adamla dip dibeydi. Babası ve abisi dışında kimseyle yakın olmamıştı. Sağlığı içinde olsa rahatsızlık duymaması, kendini güvende hissetmesi genç kızı çok şaşırttı. Birkaç haftadır tanıdığı adama güvenmesi... “Asiye iyi misin?”

Hayat Hanımın sesi endişeli çıkmıştı. “E-Evet.” hala nefes almakta biraz zorlanıyordu ve Hayat Hanımla böyle tanışmayı hiç düşünmemişti. Destan'ın asistanı Nazlıgül, genç kıza suyu uzattı. Asiye'den önce aldı. “Ufaklık içmelisin kendini iyi hissedeceksin.” Asiye'nin mavileri köpürse de uzattığı bardağı geri çevirmedi. Genç adam bırakmadı, yumuşak tenini tekrar hissetmek iyi gelmemişti. Başını kaldırıp baktığında gözleri buluştu. Bardağı dudağına götürürken bakmaya devam etti, gece karası gözlerinden kendini alamıyordu. Birkaç yudum aldıktan sonra tamam anlamında başını salladı.

“İyi misin?” Adamın zeytin gözlerinde bir anlığına kendisi için endişelendiğini gördü ama hemen kayboldu. Yanlış gördüğünü düşündürecek kadar hızlıydı. Hayat Hanım elini omzuna koydu.

“Gelir gelmez yaşadıkların hiç olmadı, üzgünüm canım.” Neden özür diliyordu ki onun hatası değil, hiç kimsenin hatası değil, asansör bozuldu yaşanacağı varmış yaşandı. Omzundaki elinin üzerine elini koyarak gözlerinin içine baktı. Sizin bir suçunuz yok dercesine. Bağırıp da sesi kısılmış gibi konuşamıyordu.

“Vay vay defileyi karıştıran kaçak kızımız gelmiş.” Adamın sözleri utandırdı Asiye'yi. “Ben Murat Kara, Destan'ın kuzeniyim.” Kendini tanıttı. Asiye başını kaldırıp gözlerinin içine baktı. Buğday teniyle uyumlu kahve gözleri, hafif dalgalı saçları, yeni çıkan kirli sakallarıyla çok yakışıklı görünüyordu. Dikkat çeken özelliği gülümsediğinde ortaya çıkan beyaz dişleri. Bir insana gülmek bu kadar mı yakışır. Kim bilir kaç kadını gülümsemesiyle aşık ediyordur. Baş selamı verdi. “Asiye Karaca Karabey...”

“Kardeşim gömleğindeki leke mi yoksa kan mı?” Murat başını eğdi. Nasıl olduğunu merak etti. Destan yarasına bakmış sonrasındaysa gözleri Asiye'ye kaymıştı. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Şimdi anlaşıldı, yaranın nasıl olduğu.

Gömlekteki kan lekesiyle tırnaklarına baktı Asiye. Kan vardı uçlarında. Destan elini gömleğinin yakasına götürdü. Asiye önce davranıp yakasından tutup açtı. Şaşırmıştı genç adam, kızdan beklemediği bir hareketti. “Özür dilerim, hepsi benim yüzümden canınızı yaktım, gerçekten özür dilerim.” dedi hızlı konuşarak.

Destan tek kelime etmeden kızın elinden gömleğini kurtardı. Arkasını dönüp ofisine doğru adımladığında küçük kızın emir veren sesiyle durdu. “Önce pansuman yaptır sonra gidersin.” Emir kipiyle adamın tek kaşı havalandı. Hızla kıza döndü. “Patron benim. Emir vermeyi aklının ucundan dahi geçirme ufaklık!” Adam bilerek son kelimeyi söyledi. Son kez kızın gözlerine baktığında öfkeden laciverte dönmüştü. Destan istediğini almanın zevkiyle döndü.

Genç kızın son cümlesiyle kan beynine sıçradı. Asansörde bana ufaklık deme demiştim. Anlaşılan o ki bir kulağından girmiş diğerinden çıkmış. diye arkasından bağırdı. Aklından geçen ilk kelime ağzından bir anda fırlayıvermişti. “Egoist kas yığını.”

Egoist olduğunu kabul ediyordu genç adam ama... Kas beyinliden sonra şimdi kas yığını. Haddini aşıyor benimle bu tarzda konuşamayacağını öğrenmeli. Öfke damarlarını ele geçirerek hışımla döndüğünde ateş saçan lacivert gözlerle kendinden geçti, bunu beklemiyordu.

Adamın gece karası gözleri koyulaşmıştı. Zifiriye dönmüş bakışlarından korktu. Mantıklı tarafı kızım bu adam seni bakışlarıyla bile öldürür arkana bakmadan kaç kendini ve çocuğunu kurtar diyordu. Deli tarafıysa kaçma, karşısında dimdik dur korktuğunu belli etme diyordu. Asiye kendisine yürüyen adama karşı geri adım atmadı. Korktuğunu düşünmesine izin vermeyecekti. Birkaç adım attı gözlerinin içine bakmaktan da geri durmadı. Aralarında biraz mesafe kaldığında ikiside aynı anda durdu. “Sen bana az önce ne dedin?”

“Kas yığını...”

“Bacak kadar boyunla benimle bu tarzda konuşmaya nasıl cüret edersin?” Dudaklarından kelimeleri tükürürcesine çıkmıştı. “Asıl siz,” derken işaret parmağını göğsüne gelecek hizada kaldırdı. Geri adım atacak değildi bu saatten sonra. “Benimle bu tarzda konuşamazsınız, karşınızdakinin bir bayan olduğunu unutmayın.” Horoz gibi diklendi. Kendini horoza benzetmesini es geçti.

“Ne oldu önce reşit değilim diyordun şimdi bayan mı oldu.”

Asiye alaycı konuşmasına sinirlendi. “Evet bayanım, evet kızım, evet reşit değilim ama bu size bana ufaklık deme hakkını vermez.” Adama aynı alaycı karşılık verdi. Aynı şekilde karşılık vermesi adamın hoşuna gidiyordu ve belli etmeye de niyeti yoktu.

“Ben istediğime istediğim şekilde hitap ederim kimsede engel olamaz. Ben Destan Karahanlıyım.”

Asiye adamın özgüvenine sinirlendi. “Benim adım Asiye Karaca Karabey.” Adamın dikkatini üzerine çekmeyi başardı. Sözlerine devam etti: “Kimse bana adım dışında hitap edemez, ha eden biri olursa benden aynı karşılığı alır. Yani bana ufaklık dediğiniz sürece benden kas yığını hitabını duyacaksınız, adınızı değil.” Adamın sert bakışları karşısında aslan yüreği yemiş cesaretiyle duruyordu. Üzerine bir adım atsa aslan cesareti yerini tavuk yüreğine bırakıp arkasına bakmadan kaçmasına neden olurdu.

Destan hayatında gördüğü en cesur kızla karşı karşıyaydı. Korksa bile üzerine gitmekten çekinmeyen bir yapısı var. Bugüne kadar karşısındaki haklı bile olsa ondan korkuyordu. İlk defa korkusuzca dikilebilen biriyle karşı karşıyaydı.

“Demek benimle inatlaşacaksın.” Genç kız dimdik durup başını salladı. “Dikkat et ben tanıdığın hiç bir erkeğe benzemem ufaklık.” Yine mi ya sinir oluyordu şu kelimeye ve Destan'ın bilerek yaptığını düşünmeye başlayacaktı.

“Dikkat et bende senin tanıdığın kadına, affedersin kıza benzemem kas yığını.” Kararlılıkla adamın gözlerinin içine baktı. Benzeme zaten hep saf ve doğal kal. Gülümsediğini gördü. Gerçekten gülümsemiş miydi yoksa yanlış mı gördü bilemedi.

🌗🌗🌗🌗🌗

Hayat Hanım dakikalardır ağlayan kızla ne yapacağını şaşırmıştı. Az önce Destan'a meydan okuyan o değilmiş gibi sarsılarak ağlamasına anlam veremedi. Asansörde yaşadıklarından etkilendi, şimdi de sinirleri boşaldı diye düşündü. Yerinden kalkıp genç kızın yanına oturdu. Elini omzuna koyup göğsüne çekti. Kadının beline elini kaydırarak sarıldı.

Asiye'nin sinirleri boşalmıştı. Günlerdir yaşadıklarının üzerine son olayda eklenince tutamamıştı gözyaşlarını. Dengesi bozulmuştu. Canı yansa da ağlamayan kız içini kanatırcasına ağlıyordu. Hayat Hanım elini sırtında gezdirdi. Saçlarını okşadı. Kadının anne şefkati Asiye'ye iyi gelmişti. Hıçkırıkları iç çekmelere döndüğünde başını kadının göğsünden kaldırdı. Gözyaşlarını sildi. Burnunu çekti. “Özür dilerim.”

“İyi misin?” Peçete kutusundan peçete alıp genç kıza uzattı. Elinden alıp gözyaşlarını ve burnunu sildi. “İyiyim.” Sesi ağlamaktan tarazlı çıktı. Kırmızıya çalan gözlerini kaldırdı. Anne şefkatiyle karşılaştı. Lal dili çözüldü. Başından geçenleri anlattı. Anlatacakları bittiğinde burnunu çekti. Kucağındaki peçeteden bir tane daha alıp silerek diğerlerinin üstüne attı.

Hayat Hanım yaşadıklarını anlatırken ağlayan kızın kucağına peçete kutusunu koymuştu. Sözünü kesmeden sonuna kadarda dinledi. Duyduklarına inanamadı. Kazara hamile kalmasına tamam, taşıyıcı anne olmasına tamam, kendi öz çocuğunu öldürmek istemesini aklı bir türlü almıyordu. Kalbi taş kesmiş kadın kim bilmek istedi. Başı yerde kızın çenesini tutup kaldırdı.

“Hayatımda gördüğüm en güçlü kızsın. Sana bir kez daha hayran kaldım.”

Asiye övmesini beklemiyordu. Aldırıp hayatına devam etmeliydin, daha gençsin, taşıyıcı anne olmak yerine evlendiğinde kendi çocuğunu taşırsın gibi sözler duyduğundan, onun aynı şeyleri söyleyeceğini düşünmüştü. Gözlerinde aptalsın görmek istemediğinden gözlerine bakamamış, başını eğmişti. Ama Hayat Hanımın gözlerinde gurur vardı. “Bir canı dünyaya getirmek, hele ki başkasına ait canı kolay değildir. Sakın başını eğme. Sen utanacak bir şey yapmadın.”

“Biliyorum, sadece çekindim. Kime baksam dile dökemediklerini gözleriyle söylüyorlardı. Ayıplayıcı, suçlayıcı, aptal olduğumu haykıran bakışlardan sıkıldım...”

"Açsınlar kendi kıçlarına... Tövbe tövbe...” Genç kız gülümsedi. “Kimsenin ne dediğini umursama. Karar sana ait. Senin hayatın, senin kararın...” Desteğini elini tutarak gösterdi. Asiye minnetle baktı. “İstediğin zaman gidebilirsin canım, akşama kadar çalışmana gerek yok.”

“Ben çalışmak istiyorum.”

“Tamam ama bir şartla.” Asiye merakla kadının yüzüne baktı. “Kendini yormayacaksın.” Genç kız başını sallayarak kabul etti. Asiye ayağa kalkıp büyük panoya ilerledi. Hayat Hanım verdiği karardan memnundu. Destan Karahanlıya yakışan biri. Bebeği öğrendiğinde ne olurdu bilmiyordu ama aşk her şeyin üstündedir.

Asiye Hayat Hanımla birlikte atölyeye indi. Onları cansız mankenler karşıladı. Prenses modelinden, yırtmacına kadar birçok farklı tasarım mankenlerin üzerinde sergileniyordu. İçeriye girdiklerinde tüm gözler genç kıza döndü. Bütün çalışanları etrafında topladı. Sırasıyla tanıştırdı. Uzun zamandır adını duydukları tasarımcının yaşının küçük olmasıyla hayrete düştüler. “Hayat Hanımın dilinden düşüremediği tasarımcı küçük kız mı?” Kendi aralarında kızı küçümseyerek konuştular.

Asiye kumaşların arasında kendinden geçmişti. Konuşulanlardan habersizdi. Hayat Hanım üzerinde çalıştığı elbiseyi tamamlamaya çağırdı. Sevinçten havalara uçtu. Ama sevincini içinden yaşadı. Ağır başlılığı elden bırakmadı. Parmaklarının ipek kumaşa değdiğindeki heyecanını unutamıyordu.

🌗🌗🌗🌗🌗

Asiye tasarım dosyasını kapattı, ayağa kalktı. Eşyalarını toplayıp odadan çıktığında sert kayaya çarptı, dengesini kaybedip düşecekken belinden tutup kendine çekti. Narin elleri göğsündeydi. Kimdi bu adam? Nasıl bir kalıba sahip ki duvara çarpmışa döndüm?

Saçına neden elimi daldırmak istiyorum?

Kalbi neden hızlı atıyor? Kokusu neden tanıdık? Asiye kendi kendine soracağına gözünü aç öğren. Yavaşça gözlerini açtığında gece karası gözlerin esiri oldu. Allah'ım sonumun bu adamın elinden olmasına izin verme.

Okyanus vadisi gözlerinden alamıyordu kendini. Hiç bu kadar güzel bakan birini görmemişti. Okyanus gözleri derin bakıyordu ve saf, çocukça, korunmaya muhtaç yapısı ve kırılganlığı... Bağımlılık yapmasından korkuyordu genç adam. Sonsuza kadar onu kollarında hapsedeceğini hissetti. Yine yanlış düşünceler Destan... Kendisini toplayarak kollarını serbest bıraktı.

“Önüne bakarsan kimse seni kurtarmak zorunda kalmaz.” Dedi damarına basacağını bile bile. Duydukları Asiye'yi incitti, çok geçmeden gözleri alevlendi giden adamı durdurdu. “Siz bilerek mi yaptığımı düşüyorsunuz?”

“Hayır dikkatli olman gerektiğini söylüyorum.”

“Hayır si...”

“Dikkatli olmazsan sakarlığın başına işler açmaya devam eder.” Asiye'nin gözleri doldu. Bir damla yaş akarken hassas döneminden nefret etti. Genç kızın telefonu çaldı. Arayan babasıydı, elinin tersiyle silip cevapladı.

“Efendim aşkım.”

Destan kaşlarını çattı. Bir sevgilisi var hem de içtenlikle aşkım diyecek kadar çok sevdiği birisi.

“Tamam aşkım geliyorum.” Telefonunu kapattı. “İzninizle aşkım beni bekliyor, iyi akşamlar.” Adamın gözlerinde gördüğü öfkeyi umursamayarak asansöre gitti. Asiye arkasında öfkeden kudurmuş adamı bıraktığının farkında değildi.

 

Loading...
0%