@gulay.karademir
|
Ayda uzun zamandır kendini eve hapseden arkadaşına sürpriz hazırladı. Beğeneceğinden adı kadar emindi. Yaşadıkları düşünülürse bu mutluluğu hak ediyordu. Başta bebeği sakladığına kızsada neden böyle davrandığını anladı. Asiye'nin çığlıkları hala kulaklarında çınlıyordu. Gecelerce uyutmadı. Hangi insan yaşama tutunmaya çalışan bebeği anne karnından zorla söküp alır ki. Düşündükçe aklı hafızası almıyordu. Böylesine bir vicdansızlığı yapan insanda kalp de merhamet de aramamak gerekiyordu. Arkadaşını uzun zamandır mutlu etmenin yollarını ararken aklına Asiye'nin en büyük hayali geldi. Hayat Tektaş'la tanışmak. Ayda bu isteğini gerçekleştirecekti. Mail üzerinden tasarım gönderdiğini biliyordu. Bir gün Asiye uyurken telefonunu alıp mail attı. Maile cevap çok gecikmedi. Tanışmaktan onur duyacağını, düzenleyeceği defileye onur konukları olarak beklediğini yazmıştı. Şimdi tek yapması gereken ikna edip, hazırlayarak defileye götürmek. “Ayda ben çıkmak istemiyorum.” “İtiraz istemiyorum.” Sesi heyecanlı çıktı. “Senden kurtuluş yok mu?” Diye mırıldandı. Ayda hemen yok cevabı yapıştırdı. Asiye gözlerini devirdi. “Kalk hadi kalk sürpriz diyorum sana ya, sürpriz!" Gözleri ışık saçıyordu. “Sürpriz falan istemiyorum.” İtiraz etsede arkadaşını durdurmayacağını biliyordu. “Ben anlamam kalk hazırlan, gidiyoruz.” Ayda yataktan kalkıp dolaba yöneldi. “Nereye gidiyoruz?” Diye sordu yenilmişlikle. “Gittiğimizde görürsün, hadi kalk da hazırlanalım!” Yalandan kızdı genç kıza. "Tamam." Üst tarafı -kolları da dahil- işlemeli pudra esintili abiye. Gri işlemeli el çantası da yanında duruyordu. Kendi tasarımıydı ve halası dikmişti. Dakikalar sonra aynanın karşısında makyajını yapıyordu Ayda. Mavi gözlerini ortaya çıkaran aşırıya kaçmayan siyah far, iri gözlerini ortaya çıkaran eyeliner, kirpiklerini belirginleştiren maskara, pastel renginde ruj ve elmacık kemiklerine allıkla makyajı tamamladı. Saçlarını dalgalı yapıp salık bıraktı. “Tamamdır çok güzel oldun.” Ayda eserine hayran hayran baktı. “Ayda.” Kızı duymamazlıktan geldi. “Şimdi sıra bende.” Dolaptan kendine seçtiği keten gri tulumu giydi. Saçlarını ensede topuz yapıp makyajını yapmaya başladı. “Nereye gideceğiz?” Diye sordu söylemeyeceğini bilerek. İçi içini yiyordu nereye gidecekler? Neden şık giyindiler merak ediyordu. “Sürpriz Asiye, söylersem sürpriz olmaz değil mi?” “Evet ama...” Asiye gözlerini deviren kızla susmak zorunda kaldı. Ayda hızlıca makyajını tamamlayıp kalktı, koluna girerek odadan çıkardı. Ömer Bey kızları tembihledi. “Bir sorun olursa hemen beni arayın.” Ayda gri topuklu ayakkabıları eğilip önüne koydu. İçgüdüleri harekete geçti. Ya ayağı takılıp da düşerse, bebeğine zarar gelirse. “Ayda ben topuklu ayakkabı yerine babet ayakkabımı giysem daha iyi olur.” “Nedenmiş o?” “Çünkü ben sakarım biliyorsun düşüp bileğimi incitebilirim.” "Ben yanındayım düşmene izin vermem.” Ayda arkadaşına güven verircesine gülümsedi. Dışarıdan korna sesi geldi. “Asiye giy hadi yoksa taksici gidecek.” Kızın sesi sitem dolu çıkmıştı. Teslim olarak giydi elinden tutmasıyla kendini kapının önünde bekleyen taksiye binmiş buldu. Ayda Asiye'nin duymaması için şoföre adres yazılı kağıdı vererek arkasına yaslandı. İçinde tarifi imkansız bir duygu vardı. Nedenini bilmiyordu ama bu akşam hayatının dönüm noktası olacağını düşünüyordu. Anında eli karnını buldu. Bebeğine zarar geleceği düşüncesi bile iliklerine kadar donduruyordu. Son kontrolde Adalet Hanım düşük tehlikesini tamamen atlattığını, okuluna dönebileceğini söylesede, içi rahat etmemiş raporunu uzatmasını istemişti. Ayda'yı dinleyen aklına lanetler ediyordu. Evde neden kalmadım. Allah'ım bebeğim sana emanet, sen onu koru. İlahi güçler de onun dışarıya çıkmasını istiyordu. Kaderi onu bekliyordu. Taksiye parasını ödeyip indikten sonra ışıklarla önü aydınlatılmış Çırağan Sarayına ağzı açık bakakaldı. Organizasyonların ve düğünlerin tercih edilen bir numarasıydı. “Ayda, Hayat Hanım defileyi burada yapıyor.” Asiye inanamıyordu ağzından çıkanlara. Nasıl? Ama daha Hayat Hanımla tanışmadım ki? Kafasındaki soruları duymuş gibi Ayda cevapladı. “Birkaç gün önce seni görmek için geldiğimde telefonunu aldım ve mail'ine girerek Hayat Hanıma mesaj gönderdim. Çok sevindi. Girişi ben halle...” “Sana inanmıyorum. Şimdi defileyi mi izleyeceğiz?" Heyecanını tarif etmesi mümkün değildi. İdolüyle tanışmak bu hayatta istediği ilk dileklerindendi ve bu gece deli arkadaşı sayesinde gerçekleşecekti. Korumaları görünce yüzü düştü. Ayda'nın dikkatini çekti. “Ne oldu?” “Ayda korumalar 18 yaşından küçükleri içeriye almazlar.” Ayda kahkaha attı. Koluna girerek korumalara yönlendirdi. Güvenlik görevlisi durdurdu. “Durun bakalım, yaşınız kaç?” “17 abi...” “İçeriye giremezsiniz kapatıldı, özel bir gece için. Şimdi evinize dönün.” “Abi biz Hayat Hanımın misafiriyiz.” Adam tek kaşını kaldırdı. Ayda, “İsterseniz kendisini arayıp sorabilirsiniz. Arkadaşım...” Genç kızın omzuna elini gururla koyarak devam etti. “Hayat Hanıma tasarım yapıyor ve bu gece Asiye'yle tanışmayı büyük bir sabırsızlıkla bekliyor.” “Kendisini arayıp teyit edeceğim o zamana kadar bekleyin.” Adam telefonunu çıkartıp konuşmaya başladı. Konuşmasını bitirdikten sonra kızlara döndü. “Sizi bekliyor, buyurun girebilirsiniz.” “Teşekkürler.” Ayda'yla hayran hayran Çırağan Sarayının görkemine daldılar. Tarihin izlerini taşıyan bu saray her köşesiyle muhteşemdi. “Düşünsene kızım bir gün sende bu muazzam sarayda defile düzenliyorsun, süper olmaz mı?” “Olmaz mı ama çok lüks, ben sade ve şık olmasını isterim.” “Senin kılasın o canım!” 🌗🌗🌗🌗🌗 Destan sabahın köründe hazırlıkların başındaydı. Podyum, kaleografi, mankenler, müzik, davetlilerin oturacağı yerler... Titizlikle ve hızla çalışmaların bitirilmesi için avına her an atlayacak aslan gibi başlarında durdu. En ufak hataya tahammülü yoktu. Sakınan göze çöp batar misali Nazlıgül telaşlı adımlarla geldi. “Destan Bey!” “Evet.” “Efendim ajansla ilgili...” Nazlıgül koşar adımlarla yetişmeye çalıştı. Ajans kelimesiyle aniden durdu. Nazlıgül duramayıp genç adamın sırtına çarptı. Özür diledi... Sert bir dille keserek ajansla ilgili sorusunu sordu. “Şey efendim...” “Ne?” Adam karşısında gevelenmesine tahammülü yoktu. Yutkundu. “Efendim ajansın sahibi aradı; mankenin biri ufak bir kaza geçirmiş.” Ne soracağını bilerek hızla açıkladı. “Bacağı kırılmış ve bir ay boyunca podyuma çıkamazmış.” “Hangi manken?” “Özge Hanım yani Özge Sert.” “Kahretsin tam zamanıydı, en önemli tasarımlardan ikisini taşıyacaktı.” Destan elini sinirle ensesine attı. Tam zamanında gerçekleşti. Ben şimdi kısa sürede nereden bulacağım mankeni. “Neyse geçmiş olsun yazılı kartla karışık buket gönder. Ben daha sonra kendisini ararım.” Destan ayırttığı odaya yönelmeden önce sordu. “Başka sorun var mı?” “Hayır.” “Kahve.” Bir an önce manken sorununu çözmeliyim. Ajans dosyalarına bakarken Nazlıgül kahvesini getirip çıkmıştı. Aklını saatlerdir manken bulmaya kaptırmıştı. Hayat Hanımla Murat'ın içeriye girdiklerini duymadı. “Destan...” “Ne zaman geldiniz?” “Dalmışsın kardeşim geldiğimizi duymadın, hayırdır.” “Özge Sert kaza geçirmiş onun yerine birini bakıyordum. Siz neden geldiniz?” “Destan konuşmamız gerekiyor.” Destan Hayat Hanımı ilk defa heyecanlı görüyordu. “Ne hakkında...” “Geldi, sonunda geldi. Onunla tanışacağım.” Kadının gözlerinin içi gülüyordu. Kimden bahsediyor? Onu bu kadar heyecanlandıran kim? Ondan bahsederken bile gözlerinin içi parlıyordu. Uzun zaman olmuştu onu böyle görmeyeli. Benden sonra onu böylesine etkileyen kişiyi tanımak isterim. Herkesin idol olarak gördüğü dünyaca tanınan kadını kolay kolay etkileyemezsin. Yıllardır onu tek etkileyenin ben olduğumu sanırken şimdi başka biri daha var. “Kimden bahsediyorsunuz?” İki adam aynı anda sordu. “Uzun zamandır bana tasarım gönderen biri.” “Kim o?” “Bilmiyorum sadece adını biliyorum tasarımları e-postama gönderiyor.” “Hiç yüz yüze gelmediniz mi?” "Hayır Murat ama dakikalar sonra tanışacağım.” Kadının telefonu çaldı. Arayan güvenlik görevlisiydi, hemen açtı. Kısa konuşmalarının ardından telefonu kapatıp ayağa kalktı. “Geldi... Geldi...” Heyecanla ellerini birbirine çarptı. Daha önce böyle bir heyecanı; ilk defilesinde, aşık olduğunda, istemeye geldiklerinde, evlendiğinde, anne olduğunda hissetmişti. “Ben gidiyorum defilede görüşürüz.” Arkasında şaşkın iki adam bıraktı. “Ne yalan söyleyeyim bende merak ediyorum bu kızı.” Murat'ın ayaklanmasıyla genç adamda ayaklandı. Salona yaklaştıkça uğultuda yükseldi. “Destan...” “Işıl, mankenle konuştun mu? Neredeymiş?” “Konuştum, saraya giriş yapmış.” “Güzel, bizzat senin ilgilenmeni istiyorum.” Onaylayan kadının üzerindeki siyah irisleri Hayat Hanımı buldu. Konukların arasında misafirlerine bakınıyordu. Yanına doğru adımladı. Varlığından bi haber etrafa bakan kadının omzuna dokundu. “İyi misiniz?” “Evet.” “Zamanı geldi...” Hayat Hanım son kez misafirlerin üzerinde gözlerini gezdirdi. Yoklardı. Son anda vazgeçmesinden korktu. İmkansızdı. Güvenlik görevlisini arayıp içeriye girdiklerini teyit etti. Koskoca saray, kaybolma ihtimalleri çok yüksek. “Değerli misafirlerimiz hoş geldiniz.” Adamın yüzünde flaşlar patladı. “Bugün bizim için özel bir gün.” Hayat Hanımla göz göze geldi. Başını misafirlere çevirip konuşmaya devam etti. “Biliyorsunuz, Hayat Hanımla ortaklığımız beş yıl önce başladı. Ve bugün bir ilke imza atıyoruz. Bildiğiniz üzere geçtiğimiz haftalarda defile düzenledik. NEW STYLE markasının yeni yaşına yepyeni bir kreasyonla giriş yapmasını uygun gördük.” Hayat Hanım devam etti. “Üst üste kreasyon hazırlamak kolay değil. Bu süreçte emeği geçen bütün ekip arkadaşlarımıza teşekkür ederim.” Alkış koptu. “Onlar olmasaydı NEW STYLE yeni kreasyonla karşınızda olamazdı. Keyifli seyirler...” 🌗🌗🌗🌗🌗 Asiye loş ışıklarla aydınlatılmış podyuma mankenle çıktığında yöneltilen beyaz ışıkla far görmüş ceylan gibi kalakaldı. Ne oldu? Nasıl oldu da kendini podyumda buldu hatırlamıyordu. Her şey birkaç saniyede olup bitivermişti. Ne kadar dil dökse de kimseye manken olmadığına inandıramamıştı. Ayda'nın kollarından koparılıp tüm karşı koymalarına rağmen aslanın önüne attılar. Yanındaki kadının sesiyle kendine geldi. “Sakin ol yürümezsen daha kötü olur.” Sahnemde bu kızın ne işi vardı. Zifiri irisleri daha da karardı. “Sahnemde ne işi var küçük kızın, benimle dalga mı geçiyorsunuz.” Dişlerinin arasından tıslayan adamla genç kadın korktu. “Hemen ilgileniyorum.” Koşar adımlarla öfkeden içişleri kararan adımın yanından ayrıldı. Bu sırada mankene kendini anlatmaya çalışıyordu Asiye. “Ben manken değilim, ne yapmam gerektiğini bile bilmiyorum.” Kadın yüzüne acıyarak baktı. “Benimle birlikte yürü.” Asiye istemeye istemeye onunla birlikte yürüdü. Yürürken gözü sınıfındaki kızların yürüyen heykel, kas fışkırıyor dedikleri adam ilişince eli ayağı birbirine dolandı. Kızların haklı oldukları ortadaydı, adamda şeytan tüyü var. Genç adamın kartal bakışları podyumdaki kıza odaklandı. Avını gözünden ayırmayan avcıydı. Avını incelerken buldu kendini. Reşit bile değildi, uzun siyah saçları dalgalı salık bırakılmıştı. Makyaj yok denecek kadar azdı, dolgun dudakları hafif aralıktı. Acaba dudaklarının tadı nasıl? Başını sallayarak gözünün önünde canlanan anları savuşturdu. Üzerinde üst tarafı -kolları da dahil -işlemeli pudra esintili abiye giymişti. Tasarımı hatırlıyordu Hayat Hanımın gösterdiği koleksiyondan. Nasıl küçük kızın üzerinde olabilirdi? Ama itiraf etmeliydi ki çok güzel görünüyor. Gözleri bir anlığına birbirini bulduğunda korkuyu, şaşkınlığı gördü. Uzaktan göz renginin maviliği görülüyordu, tabi yanılmıyorsa. Gece karası gözleri gözlerine ilişince sinirleri boşaldı, eli ayağı birbirine dolandı. Ne olduğunu anlayamadan burkulan bileğiyle düşerken buldu kendini. Çok yüksek değildi belki kalçasını incitirdi fakat hamile bir kızın bu yükseklikten düşmesiyse bebeği kaybetmesi demekti. Ne yazık ki başına gelmemesi gereken geliyordu. Tökezleyen kızla birkaç adımda platformun önündeydi. Aslında düşmesine izin vermeliydim ama insanlık bende kalsın. Tam zamanında, küçücük narin beden kollarının arasındaydı. Teni tenine çarptığında vücudu sarsıldı. Bu hissi hatırlıyordu. Kalbi hızlanmaya başladı. O kızdı. Hastanede çarpıştığım, günlerdir aklımdan çıkmayan küçük kız. Nasıl bilmiyorum ama o?.. Çok güzel... Kalemle çizilmiş kaşları, kıvrık kirpikleri, hokka burnu, belirgin elmacık kemikleri, keskin ve oval yüz hatlarıyla çok çok güzeldi. Gözleri kapalıydı. Gerçekten mavi mi değil mi, ancak gözlerini açtığında görebilecekti. Ama kokusu dört bir yandan burnuna hücum edip genzine doldu. Nasıl bir koku? Hindistan cevizi mi yoksa kendi kokusu mu? Hiçbir tende ya da kadında böyle bir koku almadı. Aralık dudakları dikkatini çekti parlıyordu. Dolgun dudakları acaba yumuşacık mı? Destan kendine gel, kucağındaki kız, kokusundan dahi etkilendiğin kız, reşit değil ve senin defileni mahvetti. Yok olan öfkesi hatırlamasıyla geri geldi. Kucağında hareketlenince etraftaki bakışını kızın yüzüne çevirdi. Kaşlarını çattı, yavaşça gözlerini kırpıştırarak açtı. Kendisini acıya hazırlamışken boşlukta hissetti. Düşerken sert yüzeye çarpan eli acımıştı ama sevinçten düşünecek durumda değildi. Bebeği hala karnındaydı, Allah'a içinden şükrederken otuz iki diş sırıtmaya başladı. Buraya gelmem büyük hata, topuklu ayakkabı giymem daha büyük hata. Belindeki el sıkınca önce ele sonra elin sahibine baktı. Kahramanına sıcacık gülümseme sunmak istedi ama keşke bakmaz olaydı. Gülümsemesi solarken öfke saçan simsiyah irislerle karşılaşmayı beklemiyordu. Öfkeden daha da koyulaşan gözlerine bakmaktan kendini alamıyordu. Siyah irislere öfke bu kadar mı yakışır. Nasıl bir gülmeydi öyle gözlerinin içi gülüyordu. Gülmek küçük kıza çok yakışıyor. Yanılmamıştı gözleri mavi, sanki mavinin tüm tonları renk şöleni sunuyordu genç adama. Bir an için kendini uçsuz bucaksız okyanusta yüzerken buldu. Boğulduğunu mavilerine esir olduğunu, kaybolduğunu hissetti. Allah’ım nasıl bakıştı öyle. Ayda'nın sesiyle dönsede öfkeyle harmanlanan bakışların etkisinden kurtulamamıştı Asiye. Arkadaşına uzaylı görmüş gibi bakıyordu. Ayda'nın endişeli ve sert sesiyle biri transtan diğeri de esir alan düşüncelerden sıyrıldı. “Asiye...” Okyanus vadisinin adı Asiye demek. Ayda önünde durup, “İyi misin?” diye sorarken adamın kucağından inmeye çalıştı ama kızı bırakmadı. Gece karası gözlerine bakmamaya çalıştı. “Beni indirir misiniz?” Genç kızın sesi naif ve heyecanlı çıkmıştı. Destan ikiletmeden ayaklarının üzerine basması için bıraktı. Burkulan bileğinin acısıyla basamadı. Acıyla yere kapaklanacakken tekrar kucağına aldı. “İyi misin?” Ayda yürümeye başlayan adamla arkasından koşar adımlarla takip etti. Işıl üzerinde staplez derin yırtmaçlı elbisesiyle hızlı adımlarla geldi. Destan'ın öfkesini bildiğinden kendini savunmaya geçti. “Destan bunun nasıl olduğunu bende bilmiyorum.” Destan konuşacakken yakasındaki el daha da sıkı tuttu, tırnakları derisine battı. Hissettiği sinek ısırığıyla başını eğdi. Gözlerini acıyla sımsıkı kapatmış, dudakları aralık kızın inlemesini duyan genç adam son sözünü söyleyip kadının konuşmasını beklemeden koridora yürüdü. “Defileye devam et Işıl.” “Beni indir kendim yürüyebilirim.” Asiye karşılık vermeyen adamla kucağından inmek için elinden geleni yaptı. “Kime diyorum!” Destan sesini yükselten kıza otoriter sesiyle emir verdi. “Kapa çeneni.” “Siz bana emir veremezsiz, yere indirin beni!” Bir kez daha şansını denedi. “Defilemi mahvetmenin hesabını vermeden bir yere gidemezsin küçük hanım.” Dişlerinin arasından sertçe konuşan adam en büyük hatasını yapıp sert ve delici gece karası gözlerini kıza çevirdi. Hırçınlaşıp köpüren okyanus mavileriyle dumura uğradı. Allah'ım sana geliyorum. İkisinin de aynı anda içlerinden dökülen sözlerdi. Öfke bir kıza bu kadar mı yakışır. Verdiği tepkiden kızın lakaplardan hoşlanmadığı ortada. Hoşuna gitti bu durum. Saraya geldiğinde her an müdahale edebileceği defileye yakın oda istemişti. Koridordaki adamına emir verip içeriye girdi. “Buz getir.” Genç kızı koltuğa oturtup buzu bekledi. “Beni zorla tutamazsınız.” Destan ayağa kalkmaya çalışan kıza koridordaki sözlerini tekrarlayıp yerine oturttu. Bileğine rahat bakabilmek için topuklu ayakkabısını çıkartacağı sırada ayağını kendine çeken kıza izin vermedi. “Bana dokunamazsın?” Destan duymamış gibi davranıp işini yapmaya devam etti ciddiyetle. Asiye adamın vurdumduymazlığına sinir oldu. “Kime diyorum?” “Kes sesini.” Adamın sesi sert ve emir dolu çıktı. “Kesmezsem...” “O zaman görürsün.” Gece karası irislerini kızın mavilere dikti. Keşke bakmasaydı, boğulduğunu hissetti. “Neyi?” “Çok konuşuyorsun.” “Sinir...” “Sinirlendiriyorsun beni, çok konuşanlardan nefret ederim ayrıca küçük kızlara dokunmayı aklımın ucundan bile geçirmem. Tipim bile değilsin ve bileğine buzu koymazsam şişer. Uzun süre üzerine basamazsın.” Asiye'nin gözleri doldu, hamilelikten belki, belki de adamın sözleri incitmişti. Tipim değilsin demişti, gerçekten yakışıklı, dergilerden fırlamış adamın ilgisini çekemeyecek kadar güzel değil miydim. Siyah irisleri başka kadınlara mı bakıyordu. İçini bilmediği bir duygu kapladı. Aklımı kaybediyorum ben. Silkelenerek kendine geldi. Okyanus mavilerin buğulanması genç adamı şaşkına çevirsede belli etmedi. Bugün kaçıncı hatırlamıyordu. Duyduklarıyla sakinleşen irisleri daha da koyulaştı. “Ben de kadınlara dokunmayı kendine hak görenlerden nefret ederim ve yaşlılarla ilgilenmem.” Genç kız kaşını havaya kaldırdı, karşılık vermesi Asiye'ye iyi gelmişti. Adamın üsten üsten konuşması sinirlerini bozmuştu. İşte böyle adamı alt ederler bir sıfır öndeyim kas yığını. Şimdi adamla neden savaşa girdi onu da bilmiyordu? Sadece kendisini hor görmesine izin vermeyeceğini biliyordu. Yaşlı dedi, bacak kadar boyuyla yaşlı dedi. Masum olmasa seve seve yaşlıyı gösterirdi. Ciddi mi diye baktığında öyle masum bakıyordu ki dudağı kıvrıldı. Daha önce arzulu, şehvetli bakışlara maruz kalmıştı ama masum bakışlara ilk defa şahit oluyordu. Adamının sesiyle kızın mavilerinden bakışlarını çekip buzu uzatan adamına baktı. Birkaç saniyeliğine duran beyni işlevini geri kazandığında alıp, buzu bileğine koydu. Refleksle kendine çekince yine izin vermedi. “Buzu sakın bileğinden çekme.” Kızın yanında kalmak istemedi yoksa mavilerin esiri olacaktı. Sanki olmadın diyen sesini susturup adamına, “Ben gelene kadar ikisi de burada kalacak.” Arkasında hem şaşkın hem de öfkeli kızı bırakarak çıktı. Adamın emirlerine sinirlenen Asiye tüm gücüyle arkasından bağırdı. “Bizi alıkoymanın hesabını vereceksin, seni polise şikayet edeceğim duydun mu beni kas beyinli herif. Reşit olmayan kızları alıkoymanın hesabını vereceksin.” Kesik kesik nefes alan adamdan habersiz tehditlerini bir bir savurdu. Destan kendini sakinleştirmeye çalıştı. Yanlış bir söz ya da davranışta bulunmak istemiyordu. Nefesini sert şekilde verip aniden içeriye girdiğinde genç kız yerinden sıçradı. Karşısında kırmızı görmüş boğa gibi nefesini veren adama belli etmemeye çalıştı ama Destan ilk andan beri farkındaydı. “Küçük Hanım dediğimde öfkeden gözlerin hırçınlaşıyor işine gelmeyince de reşit değilim diyorsun. Sözlerin birbiriyle çelişiyor küçük hanım.” Dişlerinin arasından tısladı. Sesi bile öfkesini gözler önüne seriyordu. Tepkilerine dikkat etmesi içten içe sevindirsede kuyruğu dik tutma peşindeydi. Altta kalamazdı. “Ne o kas beyinli dememe mi kızdınız.” "Fesuphanallah!" |
0% |