Yeni Üyelik
11.
Bölüm

"Kıskançlık..."

@gulay.karademir

Asiye arabanın durmasıyla indi. İç içe geçmiş PP arması, tavus kuşunun tüylerini andıran tenteni, kırmızı panjurları, hotelin görkemini artıran ışıklı aydınlatma ve yıllara meydan okuyan taş bloklarla Pera Palas Hotel'di. Hakkında birçok şey okumuştu ama görme fırsatı yakalayamamıştı. Mesela; Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün cephelerden döndüğünde kaldığı ve polisiye yazarı Agatha Christienin on bir gün kaldığı hoteldi...
“Asiye...” Murat'ın sesiyle adımları harekete geçti. Döner kapıdan geçip içeriye girdiler. Kırmızı halı serili birkaç basamaktan oluşan merdivenleri çıktıklarında bordo ve sarının muhteşem uyumuyla birleştiği kubbeli salon karşıladı. Kraliyet sarayını aratmayan mobilyalar, tablolar, perdeler... Tarihe meydan okuyordu. Genç kız kulağına sirayet eden canlı müziğe hayran kaldı.
Asiye Murat'ın yönlendirmesiyle restoran bölümüne geçip iki kişilikli masaya oturdular. Satranç masasını andırıyordu yer döşemesi ve sandalyeler. Duvara sabitlenen koltuklar ise çizgiliydi. Tavandan sarkan ince avizeler hoş bir görüntü oluşturmuştu. Genç kızın hayranlıkla restorantı izleyişine gülümsedi. “Asiye ne yemek istersin?”
“Bilmem...”
“Menüye bakmaya ne dersin?”
Asiye baksada bir türlü karar veremedi. Murat'a bıraktı. “Siz karar verin.” Murat çok sevdiği polenli balkabağı çorbasını sipariş etti ilk etapta. “Umarım beğenirsin Asiye.” Murat'a gülümseyerek karşılık verdi. Mavi hareleri duvardaki tablolarda gezerken gördüğü simayla gerildi. Asiye gözlerine inanamadı. Destan Karahanlı...
Neden geldi ki? Bendeki de soru? Bir anlığına gözleri buluştu, hemen kaçırdı bakışlarını. Murat genç kızın çehresinden gerildiğini anlamış ve bakışlarını takip ettiğinde kardeşini gördü. Asiye'yle birkaç saniyeliğine bakıştılar, önüne döndü genç kız.
Murat atölyeden çıkan kızı asansöre binmeden yakalamıştı. “Asiye, yemeğe çıkalım mı?” Genç kız gözlerini kocaman açarak karşılık verdi. “Konuşmak istediklerim var.” Diye devam etti genç adam. Her şey o kadar hızlı gelişti ki kendini arabada giderken buldu. Asiye'nin elinden gelen tek babasına haber vermek oldu.
Destan üniversiten ortak arkadaşları Fuat'la gelmişti. Murat'ı gören Fuat el salladı. Fuat'ın hafif eğerek fısıldamasıyla Destan gözlerini yavaş yavaş üzerlerine çevirdi. Onlara çok uzak olmayan masaya geçip oturdu, belli etmemeye çalışsada bakmadan duramıyordu.
Murat'ın sesiyle başını kaldırdı. “Asiye.”
“Efendim Murat Bey!”
“Rica etsem elini tutabilir miyim?” Adama şaşkınlıkla bakakaldı. Şimdi neden istedi ki? Sorunun cevabını çok geçmeden öğrendi. Murat hayır dememesi için nedenini hemen açıkladı. “Sakın arkanı dönüp bakma, bana kafayı takan biri var ve ona sevgilim olduğunu, uzak durmasını söyledim. Deminden beri gözleri üzerimizde. Eğer elini tutmazsam beni rahat bırakmaz. Sevgili olduğumuza inanırsa gideceğinden eminim. Sadece birkaç dakika.”
Demek arkamızda. Ya takıntılıysa ya bana zarar vermeye kalkarsa. İyice saçmaladın sende, alt tarafı yardım. En fazla ne olabilir ki. Bir bilse neler olacağını asla izin vermezdi. Biraz düşündükten sonra başını sallayarak kabul etti. Adamın yalvaran gözlerini reddedemedi. Murat bu kadar kolay kabul edeceğini düşünmemişti, çok iyi kız.
Murat'ın kızın elini tuttuğunu görünce sinirden elindeki çatalı eğdi. Gözleri alev saçtı. Ateşinde genç adamı yakabilirdi. Avucunun ağrımasıyla çatalı bıraktı.
Asiye'nin elini kavrayıp kendine çekti ve dudaklarını eline değdirmek için eğildiğinde kıza öpecekmiş gibi yapacağını açıkladı. Destan'ın gördüğü manzara başkaydı. Asiye'nin tenine değecek olmasıydı. Oturduğu yerden kalkıp hızlı adımlarla yanlarına gitti. Bir anda karar verdi. Elini öpmesine izin veremezdi. Bildiği elini elinde görünce kan beynine sıçradığıydı.
“Ufaklık!”
Asiye adamın sert sesini duyduğunda yerinde sıçradı. Korkuyla elini hemen çekip bakışlarını yanında zebellah gibi dikilen adama çevirdi. Gece karası gözleri öfkeyle daha da koyulaşmıştı. Neden bana öyle bakıyor?
“D-Destan Bey siz burada ne yapıyorsunuz?”
Kardeşinin yanına gelmesine şaşıran Murat'ın yüzü asıldı. “Kardeşim ne işin var burada?” Murat'a öfkeli bakışını atıp Asiye'ye döndü. “Tasarımla ilgili bir sorun oldu. Benimle gelmen gerekiyor bende şirkete dönüyordum.” Aklına ilk geleni söyledi düşünmeden. Genç kızı masadan kaldırdı. İtiraz etmesine izin vermedi. “Sorun olsaydı beni ararlardı.”
“Beni aradılar, patron olduğumu unutuyorsun ayrıca senin tasarımlarında var şimdi kalk ve benimle gel.” Genç adamın emrivakisine sinirlendi.
Murat Asiye'nin nasıl sinirlendiğini gördü. Genç kız özür diledi mahcubiyetle. Yerde duran çantasını alıp omzuna taktı. “Başka zaman tekrarlarız.”
“Kesinlikle tekrarlayacağız iyi akşamlar.” Murat Destan'a inat konuştu. “Sana da.” Asiye sinirinden topuklarını vura vura restoranttan çıktı. Destan'a, “Kardeşim bunu unutmayacağım.” demeyi ihmal etmedi Murat. Destan sert bakışlarını Murat'tan çekip Fuat'a başıyla selam vererek Asiye'yi takip etti. Masada yalnız kalan Fuat'la geceyi birlikte tamamladılar.
🌗🌗🌗🌗🌗
Asiye valeyi beklerken bakmadı konuşmadı da. Yemeği bana zehir etti. Hem suçlu hem güçlü... Adama bakya ya... Kendini beğenmiş, kibirli, egoist... İçinden saydırmaya devam ederken sesiyle gerçek dünyaya döndü. Ne demişti o. “Bin.”
Adam utanmadan birde emir veriyor. “Bana emir veremezsiniz.” Asiye öfkesini dizginlemeye çalışsa da sesinden anlaşılıyordu. “Sana bin dedim.” Genç adam dişlerinin arasından tehlikeli tonda fısıldadı. Asiye ürpersede kuyruğu dik tuttu. “Hayır.”
“Ufaklık!”
“Kaç kere söyleyeceğim size, bana ufaklık demeyin diye aşırı gelişmiş
kas yığını.” Genç kız öfkeyle patladı. Elini ensesine götürüp mırıldandı. Arabasına binmeyecekti. Taksiye yürüdü Asiye. “Nereye gittiğini sanıyorsun sen?” Asiye kaşlarını sence dercesine imayla kaldırdı, kendisinden olabildiğince uzağa. “Taksiyle eve döneceğim ve hatalı tasarımı Hayat Hanımla düzelteceğim. O sizin gibi hemen suçlamaz.” Adamı iğnelemeyi unutmadı.
Hakketmişti ama Asiye'nin gitmesine izin veremezdi. Birkaç adım atmıştı ki kolundan tutulup çekilmesi bir oldu. Ne olduğunu soramadan kendini ön koltukta otururken buldu. Asiye arabadan inmek için hamlede bulundu. Ama genç adam önceden tahmin ettiğinden kapıyı kilitlemişti. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın açamadı. Destan yerine oturduğunda genç kıza baktı. Kapıyı açmak için uğraşıyordu. Yanında olmak için can atan kadınlar varken o kaçmak için can atıyordu. Ne ironi ama.
“Boşuna uğraşma.” Adamın sesi istemesede sert çıktı. Asiye kapıyı açmaya odaklandığından arabaya bindiğini duymamıştı. Sesiyle yerinden sıçradı. Elini kalbinin üstüne koydu. Destan korkutmak istememişti. Yanında durmak istememesine sinirlenmişti. Veba mı varda kaçıyordu. Kıza yaşattıklarını hatırlayınca istemesede hak veriyordu. “Korkutmak is...”
“Kapıyı hemen aç.”
“Kemerini tak.” Asiye, duymazlıktan gelen adama sinirlendi. “Kapıyı he...”
“Kemerini tak.” Genç kız sinirle adama döndü. Gece karası irislerde kapıyı açmayacağını gördü. Adama direnmenin bir anlamı yoktu. Güçlüydü ve istediğini yapacaktı. Fırtınaya karşı kürek çekmek gibiydi. Kendini ve en önemlisi de bebeğini yoracaktı. Yoğun bakışlardan göz temasını kesti. Sinirle kemerini çekiştirdi. Başaramadı. Ne kadar çekerse çeksin gelmiyordu, sıkışmıştı. Hıncını kemerden çıkarınca isyan etti.
Asiye tenine değen sıcaklıkla başını çevirdiğinde dudakları sakallarına değdi. Dudağına batıyordu. Bu yakınlık bir yandan kalbini hızlı attırırken, midesinde kelebekler uçuşturdu, diğer yandan rahatsızlık hissetmesine neden oldu. “Bana bırak.” Adamın tok sesini duydu. Kendine gelerek başını koltuğa bastırdı. Araya mesafe koyunca rahatladı. Elini çekip kucağında birleştirdi, beklemeye başladı. Zorlanmadan kemerini takıp yerine oturdu ve kemerini taktı. Bu süre zarfı içinde birkez bile bakmadı. Çok meraklıydı da zeytin gözlerine... Aralarındaki sessizlik çığ gibi büyüdü. Konuşmak istemedi, camdan dışarı seyretti. Arada adamın bakışlarını üzerinde hissetti.
“Şirkete giden yolda değiliz Destan Bey.” Adam saniyelik bakışlarını kıza çevirdi. Tekrar yola döndü. Sessiz kalmasına sinirlenen Asiye yüksek sesle soruyu yineledi.
“Bağırma.” Asiye'nin istediği cevap değildi. “Sizde cevap verin soruma.” Adam çıkıştı. Herhalde duvara konuşuyordu. Ha betona konuşmuş ha ona bir farkı yoktu.
“Destan Bey.”
“Murat'la baş başa yemek yemek zorunda mıydın?” Öfkesine yenik düştü adam. Sözlerinin anlamını ilk başta algılayamadı Asiye. “Ne demek istiyorsunuz?”
“Murat ya da bir başkasıyla görüş...” Destan sözünü yarıda kesti. Öfkeyle kurduğu cümlenin sonunu nereye gideceğini anladı. Şimdi neden bahsettiğini anlamıştı Asiye. “Devam edin.” Asiye kendinden emin bir tonda konuştu. Sustu. Suskunluğu Asiye'yi çileden çıkardı. “Siz kimsiniz bana karışabileceğinizi sanıyorsunuz. İstediğimle yemek yerim, istediğimle konuşurum sizi ilgilendirmez.” Destan direksiyonu sıktı. Eklem boğumları beyazladı ama umursamadı Asiye. Devam etti. “Annem, babam, değilsiniz, sevgilim ya da kocam da değilsiniz, bana karışmaya hakkınız...”
“Yeterrrr!” Kızı bağırarak susturdu.
“Sus artık, görüşme ne Murat'la ne de şirketten herhangi biriyle. Çalışanlarımın iş haricinde görüşmesini istemiyorum açık mı?” Destan bakışlarını Asiye'ye çevirdi. Önüne dönecekken gözünden akan yaşı görüp durdu. “Durdurun arabayı.” Asiye gözyaşlarını sildi. Değil aynı arabada aynı ortamda kalmaya bile tahammülü yoktu Asiye'nin.
“Ufaklık...”
“Arabayı durdurun!”
“Ufaklık...”
“Ya arabayı durdurursunuz ya da...” Derken bir eliyle kemeri açtı diğeriyle kapıyı. “Kendimi arabadan atarım.” Adamın şaşkın bakışları altında tehdit etti. Başta blöf yaptığını sandı ama kapıyı açınca ciddiyetini anladı. Arabayı kenara çekip durdurdu. Asiye hemen inip yürümeye başladı. Rüzgar yüzüne vurunca içi ürperdi. Kot ceketine sarılırken sözleri kadar içi titrememişti. Elbette ki kendini arabadan atmayacaktı blöftü ama onun bilmesine de gerek yoktu. Kıza yetişmesi zor olmadı leylek bacaklarıyla. “Ufaklık beni dinle.”
“Sizi dinlemek istemiyorum rahat bırakın beni!” Adamın yüzüne bakmadan bağırdı. Kendini yok saymasına sinirlendi. Bileğinden tutup kendine çevirdi. Rüzgarın sert melteminin yanağına çarptığını düşünse de, yeni yeni kendini gösteren sızı tam aksini gösteriyordu. Yanağı ayazda kalmış gibi sızlıyordu. Beklemediği tokatla gözleri irileşti. İlk defa bir kızdan tokat yemişti üstelik sonuna kadar haklıydı.
Genç kız için ise durum farklıydı. Vücudu sıtmaya tutulmuş gibi titriyordu. Titremesi karşısında duran adamdan korkması değil, öfkesini her zaman kontrol eden kız bugün onuruna hakaret eden adama, öfkesine yenik düşerek tokat atmıştı. Her ne kadar hak ediyor olsada. Titreyen ellerini yumruk yaptı. Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı Asiye. İşaret parmağını adama sallayarak kısık ama sert konuştu. “Bana dokunamazsınız, bana hakaret edemezsiniz haddinizi bilin.”
“Ufaklık ben sadece...”
“Siz ne.” Adamı tüm gücüyle göğsünden ittirdi. “Bana hakaret etmeye hakkınız yok, tanımıyorsunuz beni.” Asiye yanından geçip arabaya yürümeye başladı. Arkasından gitti Destan. “Ufaklık sana hakaret etmek istemedim ama...” Asiye aniden durdu ve öfkeyle döndü.
“Demek istemedin öyle mi?” Adam başını sallayınca kahkaha attı. Kaşlarını çatarak bakan adamla aniden kahkahasını kesti. “Canımı nasıl yakacağını düşünmediniz. Neden düşünesiniz ki?” Cevabını beklemeden yanından ayrılmak istedi. Adım atmasıyla kollarından tutulup sırtının arabaya yaslanması bir oldu. Dinlemeden çekip gitmesine izin vermeyecekti. Asiye kollarından kurtulmaya çalıştı, itti başaramadı milim bile oynatamadı. “Ne yaptığınızı sanıyorsunuz bırakın beni.” Genç adamın ellerinden kurtulmaya çalıştı. “Çekin ellerinizi üzerimden.” Asiye'nin çemkirmesine karşılık adamın sesi kesin ve emrivaki çıkmıştı. “Beni dinleyeceksin.”
“Hayır o kadar sözden sonra sizi dinlemeyeceğim bırakın beni.”
“Dinleyeceksin.”
“Hayır.” Asiye'nin sesi de kararlı çıktı. Kollarından kurtulmaya çalıştı başaramayınca dinlemek istemediğini vücut diliyle gösterdi. Başını sağa çevirdi. “Öfkeyle söylemek istemediklerimi söyledim.”
“Öfkeyle...” Mavileri irileşti. “Ağır sözlerinizi öfkelendiğiniz için mi duydum ben?” Destan başını sallamakla yetindi. Sinirlerine yenildi Asiye. “Her öfkelendiğinizde ben hakketmediğim laflar mı işiteceğim?” Akmak için zorlayan gözyaşlarını kirpiklerini kırpıştırarak engelledi.
“Hayır.”
“Hayır.” Asiye alayla kelimesini yineledi. “Az önce öfkenizin kurbanı oldum. Ben size ne yaptım da bütün öfkenizi benden çıkartıyorsunuz?”
“Hiçbir şey.” Destan benliğiyle savaşıyordu. “Neden o zaman, neden?” Asiye duyduğu tek kelimeyle sesi boğazına kaçtı. “Kıskanıyorum!” Hayatında ilk defa birine kıskanıyorum dedi. Babasına aşkım demesi bile delirtiyordu genç adamı.
“Ne?” Asiye kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı. Destan'ın gözleri ıslaklıkla parlayan dudaklarına kaydı. Tehlikeli yakınlığa sahiptiler. Gözleri tekrar buluşunca dudaklarını araladı. “Murat elini tutunca kendime engel olamadım. Nevrim döndü, öfkeden deliye döndüm.” Adamın gözleri zifiri karanlığa büründü. Olanları hatırlayınca kızın kollarını sıkıp canını yaktı öfkesine yenik düşerek.
“Canımı yakıyorsun!” Kollarını bıraktı, sıktığı yerin moraracağından emindi. Nazik bedene sahipti. Küçük bir çarpmada bile morarıyordu. Ellerini kollarının arasından arabaya dayadı. Genç adamla araba arasında sıkışıp kaldı. Gözleri buluştu. “Kıskandım!” Kelimesiyle yanakları kızardı. Havanın rüzgarlı olması ilk kez işine yaradı. Başını yere eğdi, kendisine bakmasını isteyince başıyla reddetti.
“Sana yüzüme bak dedim ufaklık.” Hala anlamadı mı emirle istediklerini yaptıramayacağını. Yine reddetti. Çenesinden tutup gözlerinin içine bakmasını sağladı. İkisi içinde hayatlarının dönüm noktasıydı ama birbirleriyle savaştıklarından farkında değillerdi. Yaklaşıp saçlarını kokladı, bir an bile gözlerini mavilerden ayırmadan. “Hindistan cevizi, kokun yatıştırıyor beni, uyuşturucu gibi.” Adamın mırıldanışını duymuştu Asiye. Yutkundu, hızlı hızlı nefes alıp verdi. İstemsizce gözünden yaşlar aktı, elinde değildi durduramıyordu. Destan yanaklarını avuç içine alıp gözyaşlarını sildi. Yanağını okşarken ne yapacağını bilmeden birbirlerine baktılar.
Rüyası aklına geldi. Ya öperse ya engel olamazsam Allah'ım sen koru bizi bu günahtan. Alnına değen dudakları değdiği yeri ateş gibi yakarken ruhu adeta ısındı. Kokusunu içine çekebileceği kadar yakınındaydı, korkusuzca içine çekti. Nereden tanıdığını sonra düşüneceğini aklının kenarına not etti. Destan'ı tanımamasına rağmen kendini evindeymiş gibi güvende hissetti. Birbirlerini esir alan kokularını içlerine çekerken Asiye'nin dudaklarından, “Hamileyim,” kelimesi bir anda dökülüverdi. Genç adamın elleri boşluğa düştü, dudakları teninden uzaklaşınca ruhu üşüdü. Adam geriye birkaç adım atarak sordu. “Ne dedin sen?”
“Hamileyim!”
Asiye Destan'ın kendisinden uzaklaşmasını izledi; gözlerindeki pişmanlığı, hayal kırıklığı ve daha bir çok duyguyla birlikte gözlerinin yaşardığını da. Hamileyim dediğim için mi? Yoksa... Hayır, hayır benden hoşlanıyor olamaz... Gerçekleri söylemek için hareketlendiğinde genç adam arkasını dönüp yoldan geçen taksiye el kaldırdı. Durdurduğu taksi şoförüne adresini verip parasını ödedi. Yanına gelip nazikçe kolundan tutarak arabaya bindirdi.
“Lütfen beni dinleyin, düşündüğünüz gibi değil.” Kızın açıklamaya çalışmasını dinlemedi, dinleyecek durumda değildi. Taksiciye hiç durmadan adrese gitmesini, yolda dikkatli sürmesini ve hız yapmamasını tembihledi. Kızın yüzüne bakmadan, “Kemerini tak,” deyip arkasını dönüp
gitti. Araba hareket edince arkadan baktı. Arabanın kaputuna vuruyordu.
“Hamileyim.” Kızın dudaklarından dökülen tek kelime kulaklarında çınlayıp durdu. Arabaya attığı her yumrukta. “Hayırrrrr!” Başını ellerinin arasına aldı beyninde dönüp duran kelimeyi yok etmesi gerekiyordu yoksa derilecekti.
Allah'ım sen yardım et bana, beni yanlış anlamasına izin verme. Derdimi anlatayım sonra... Neden benim hakkımda yanlış düşünmesini istemiyorum. Neden? Oysa kimin ne düşündüğü umurumda bile değilken onun benim hakkımdaki düşünceleri neden umurumda. Şakaklarını ovalamaya başladı, çok düşünmekten başı ağrımaya başlamıştı.
“İyi misin hanım kızım?” Şoför mendil uzattı. Mendile kaşlarını çatarak baktı, dudaklarından tuz tadını aldı. Ağlıyordu. “İyiyim, teşekkür ederim.” Mendili aldı. Gözyaşlarını silerken radyoda çalan şarkı dikkatini çekti.
Kendime bile itiraf edemiyorken, gönlümün sesini nasıl dinleyeyim.
Asiye şoförden sesini açmasını istedi. Çok sonrasında anlayacaktı aklıyla kalbinin mücadelesini. Şu an aklı Destan'la yaşadıklarıyla doluydu.
Siyahla beyaz kadar farklıyız, bu aşkı başlamadan bitirmeliyim.
Ah nasıl bir mücadele, sakın diyen aklım ile yaşa diyen kalbimin arasında kalmışım.
Allah'ım sana sığındım bana yardım et!
Yanlış insana tutuldum sonum esaret!
Mecnuna dönerim bu gidişle ruhum derbeder,
Yanlış insana tutuldum bana yol göster(gençliğime ver...)

 

 

Loading...
0%