Yeni Üyelik
10.
Bölüm

"Rüya..."

@gulay.karademir

 

Destan kollarında sarışın, mavi gözlü kadınla döndü. Kadının mavi gözleri; kaybolduğu, köpürdüğünde mavinin tonlarına bulanan nadir gözleri canlandırdı zihninde. Şimdi okyanus vadisi gözlerde başka biri kayboluyor, lanet olsun. İçimde çağlayan duyguda nedir? O adam karşısında olsa kemiklerini kırıp eline vermişti. Silkelenip yanındaki kadınla rahatlamalıydı. “İçki var mı?” Cilveli sesle sordu.
“Alt dolapta.”
Viskiyi iki kadehe koydu. “Al bakalım tatlım biraz içelim sonrada eğleniriz.” Bardağı bir dikişte içen Destan ikincisini doldurdu ne kadar içerse içsin okyanus gözleri unutamıyordu. Birgül kadehi alıp komodinin üzerine koydu. Genç adamın boynuna kollarını dolayıp cilveli cilveli konuşmaya başladı. “Çok yakışıklısın, seni gördüğüm andan beri istiyorum.”
Kadının susmasını isteyen Destan öpmek için yaklaştığında hiç beklemediği bir durumla karşılaştı. Göz bebekleri yanıltmıyorsa kadının yüzü Asiye'nin yüzüne dönüşmüştü. Sanki karşısında kendisine diklenen asi gözler vardı. Gözlerini ovuşturarak tekrar baktı. “Ne o yakışıklım çok mu güzelim.” Kadının kendini beğenmiş sözleri bir kulağından girip diğerinden çıktı. Öpmek için yaklaşan kadını kollarından kavrayıp durdurdu. Karşısındaki kadın ufaklık değildi biliyordu ama yinede dokunamadı, yapamadı.
“Yakışıklım neden durdun?” Kadın çok istekliydi ama istediğini bugün alamayacaktı. Çünkü ona dokunma isteğini yitirmişti. Kadının kollarından kurtulup geriye birkaç adım atıp arkasını döndü, odadan çıktı. Arkasında şaşkınlık yaşayan ve söylenen kadını bırakarak. Makbuşun, “Oğlum iyi misin?” sorusunu duymazlıktan geldi.
“İçerdeki kadını gönder sonrada zemin kata sert kahve.” Makbuşun cevabını beklemeden aşağıya indi. “Ne çabuk bitirdin işini!” Söylenmesine, “Dokunmadım.” Karşılığını verdi. Doğduğu andan beri elinde büyüyen oğlu gibi gördüğü Destan'ın hareketine anlam veremedi. Kadınla birlikte olmak için eve getirdi şimdiyse gönder demesi şaşırttı. İçten içe de seviniyor dokunmadı, günaha girmedi diye. Tek gecelik ilişki yaşamasındansa sevdiği kadınla olmasını istiyordu. Kader kısmet meselesi. Kadını gönderip oğlunun kahvesini yapmaya mutfağa gitti.
Gömleğini çıkartıp eldivenlerini giydi. Kum torbasını yumruklamaya başladı ve her yumruğunda gözünün önüne az önce yaşadıkları geldi. “Düşünme artık!” Sert yumruk attı. Kum torbası duvara çarptı, elleriyle tutarak durdurdu. “Lanet olsun neden kadının yüzü onun yüzüne dönüştü? Neden? Bir türlü aklımdan çıkaramıyorum, düşüncelerimi esir aldı. Düşünme, sevgilisi var. Daha bugün aşkı beklediğini söyledi. Sen onu...” Sakinleşmeye çalıştı. Murat elini omzuna koyduğunda boş bulundu. Kaşlarını kaldıran Murat onu kendisinden geçiren nedeni merak etti. Adamın sesi endişeliydi. “Seni korkutmak istememiştim kardeşim.”
“Önemli değil, dalmışım.”
“Hayırdır nereye daldın, doğrusu kimi düşünürken daldın.” Adam omuz silkmekle yetindi. Kum torbasını yumruklamaya devam etti. “Makbuşa kadını gönder demişsin dokunmadan, hayırdır kardeşim yoksa erkeklik...” Adamın öfkeli hareleriyle sustu. İleriye gitmişti. “Sen ne saçmalıyorsun, onunla ilgili bir sorun yok. Bu konuyu kapat yoksa...”
“Tamam kardeşim.” Murat ellerini teslimiyetle havaya kaldırdı. “Kahve içmek ister misin?”
“Hayır uyuyacağım.” Genç adam sinirle eldivenleri çıkartıp yürümeye başladı. Arkasından, “İyi uykular.” dediğini duydusada tepki vermedi. Bacak kadar boyuyla yaptığını başka kadınlar yapamadı. Sırtı ter içindeydi, duş alacak gücü kendinde bulamadı, yüzüstü yatağa bıraktı kendini.
“Destan nerede kahvesini getirdim.” Dedi Makbuş. Bu oğlana neler oldu böyle; önce kahve istiyor sonrada ortalarda yok. “Ben içerim Makbuş Sultan, sen yeterki üzülme.” Kadına göz kırptı. Makbuş kıkırdayarak işinin başına döndü. Murat'da keyifle kahvesini içti.
🌗🌗🌗🌗🌗
Ay ışığını genç kızın üzerine vurmuştu. Gelinliği pırıl pırıl parlıyordu. Cır cır öten ağustos böcekleri gecenin sessizliğini bozarken ateş böcekleri sarı, yeşil ışıklarıyla görsel şölen sunuyordu. Destan'ın kalbi her adımında yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Suyun akıntı sesini duyabiliyordu. Köprüye adımını attığında genzine dolan kokuyla çakılıp kaldı. Hindistan cevizi... Ufaklık... Kalbi ağzında adımladı. Birkaç adım mesafe kala durdu. “Ufaklık...”
Asiye karnında eli, ağır ağır döndü. Düz, kolları ve omuzları da dahil dantel işlemeli sade gelinlik giymişti. Gelinlik renkli simlerle parlıyordu. Duvağı dalgalı saçlarına yonca yapraklı pırlanta taçla takılmıştı. Genç adamın heyecandan avuç içi terledi. Gözlerini okyanus gözlerine dikti. Beline elini koyup kendine çekti, diğer elini yanağına koyup okşadı. Bir ten başka teni yakabilir mi? Yakıyordu. Yanağını okşarken okyanus gözleri koyulaştı, yutkunmakta zorlandı. Güzelliği nefesini kesti. Dudaklarından şu cümleler döküldü: “Nefesim, sonsuza kadar benimsin.”
“Evet nefesim, sonsuza kadar seninim.” Tadına bakmayı arzu ettiği şeker pembesi dudaklarından döküldü. Gülümseyerek eğilip alnından öptü. Gözleri birbirine kilitlendi, korkmaması için yavaşça yaklaştı dudaklarına.
Destan Asiye'nin alt dudağını dudaklarının arasına aldığında kalbi yerinden çıkacak gibi attı. Daha önce hiçbir dudaktan böyle bir tat almamıştı. Yumuşacıktı dudakları, şeker tadındaydı. Öpmeye devam etti. Ardından üst dudağını aldı. En sonunda şeker dudakları dudaklarının arasındaydı. Öpüşüne karşılık vermesi genç adamı bitirdi. Kızın elleri boynunda, ensesinde, saçlarında gezdi. Parmakları saçlarını çektiğinde ağzının içine inledi genç adam. Birçok kadın saçını çekmiş ama hiçbiri böyle hissettirmemişti, müthiş bir duyguydu. Nefes almak için ayrılıp alınlarını birleştirdi, göz göze nefes nefese. “Karıcığım.”
“Kocacığım." İlk defa duyduğu kelime, bir kadına aitlik hissini iliklerine kadar hissettirdi. “Benim güzel karım.” Şeker pembesi dudakları tekrar öptü.
Gözlerini açtı, yatakta doğrulurken hızlı hızlı nefes alıp verdi. Komodinin üzerinde duran suyu alıp içti. Vücudu uyarılmıştı. Bilinçsizce yaladı dudaklarını, sanki tadı hala dudaklarındaydı. Bu bile şiddetle uyarılmasını sağladı. Kolay kolay uyarılmazdı, ön sevişme gerekliydi, ama sadece yumuşacık dudaklarını öpmesi hızla uyarılmasına neden oldu. İlk defa bu kadar hızlı oluyor. Kanı tek noktaya hücum ediyordu. Yataktan kalkıp banyoya girdi.
Duşa kabine girip suyu açtı. Soğuk su başından aşağıya dökülürken irkilsede geri çekilmedi. Başını kaldırıp buz gibi suyun yüzüne işlemesine izin verdi. Su ateşini düşürmeye yetmedi. Yumuşak dudakları aklından bir türlü çıkartamıyordu. Avuç içini duvara yasladı. Gözlerini kapattı. Gözlerinin önünden film gibi geçti. Sevgilisi olan kızı düşünmeyi kendine yediremedi. Yumruğunu sinirle duvara geçirdi.
“Lanet olsun... Çık lan aklımdan, çık... Neden seni düşünmeden duramıyorum. Nedennn?" Kaçıncı yumruğunu geçirdi bilmiyordu. Kemiklerinin çatırdama seslerini duyacaktı neredeyse. Elinden damlayan kanlar düşer düşmez suyla yok oldu. Bana neler oluyor böyle? Kadına sırf yüzü ufaklığa benzedi diye dokunamadım.
Kaç dakika suyun altında kaldı bilmiyordu ama biraz daha kalırsa hastalanacağını biliyordu. Umurunda mıydı? Hayır... Suyu kapatıp duşa kabinden çıktı. Banyoda yere düşen suların sesi yankılandı. Sertçe tuttuğu nefesini bıraktı. Dolaptan havlu aldı. Beline saracakken ıslak kıyafetlerini fark etti. Akıl mı bıraktı bende. Kurtulup beline havluyu sardı. Odaya geri döndüğünde gün ağırmak üzereydi. Kendini tekli koltuğa bıraktı. Eli titriyordu, kan parmağından akıp yere düştü. Gözlerini kapatıp kafasını geriye attı. Elinde hissettiği yumuşak dokunuşla gözlerini açtı. Onu görmeyi beklemiyordu, dizlerinin üzerinde oturuyordu. “Ufaklık...” Kızın mavi gözleri siyah irislere dikiliydi.
“Senin burada ne işin var?” Cevap vermedi. Sadece gülümsedi. Kızın hayali karşısındaydı. Okyanus gözleri içtenlikle bakıyordu. “Mutlu musun?” Adamın sorusuna cevaben parmakları yaranın üzerinde tüy hafifliğinde gezdi. “Mutlu olmayıp da ne yapacaksın? Beni ne hale getirdiğini görüyor musun?" Başını aşağıya, kasıklarına çevirdi. Kızın gülümsemesi gözlerine yansımıştı.
“Gülersin tabi...”
“Bana ne yaptığına dair en ufak bir fikrin yok değil mi?”
“Kadınların yapamadığını sen yaptın? Söylesene be ufaklık...” Kızın mavileri köpürmedi. Fırtına sonrası durulan okyanus gibi bakıyordu. “Seni neden aklımdan çıkartamıyorum. Bana ne yaptın böyle.” Destan tenine dokunma arzusuyla elini uzattı. Yanağına dokunacağı an hayal yok oldu. Gözlerini kapatıp derince soludu. Kendine gel Destan. Sen küçücük kıza teslim olacak adam değilsin. Zayıf bir adamda. Kendine gel.
Genç adam oturduğu koltuktan kalkıp banyoya geçti. Üst dolaptan ilk yardım çantasını aldı. Önce yaralı eline pansumanını yaptı. Malzemeleri toplayıp ilk yardım çantasını aldığı yere koydu. Sonrada saç kurutma makinesiyle ıslak saçlarını kuruttu. Tarayıp topuz yaptı. Giyinme odasına geçip havluyu belinden çekerek pufun üzerine attı. Siyah, yelekli takımını giydi. Kendi adını taşıyan DK kol düğmesini ve Clup Polo WO47 Dijital saatini taktı. Ceketini giydiğinde hazırdı.
An itibariyle ne rüyayı ne de kızı düşünecekti. Kendisini kontrol etmesine izin vermeyecekti. Benim hayatım, benim beynim, benim kalbim... İstediği kadar uğraşsın istediği kadar inkar etsin, kalbine söz geçiremeyecekti. Öyle olsaydı, insanlar istediğine aşık olurdu. Ama kalp Allah'ın elinde. O kimi dilerse kalp ona meyleder.
“Günaydın kardeşim gel otur kahvaltımızı yapalım.” Murat çoktan masadaki yerini almıştı. “Destan kahvaltını yap oğlum.” Diyen Makbuşa çevirdi siyah irislerini. Kahvaltı yapmadan çıkartmazdı evden.
"Hayır Makbuş, canım istemiyor şirkette yerim, çıkalım Murat.” Kadının yanağından makas aldı. Murat'ı beklemeden çıktı. Murat çayından son bir yudum alıp ayağa kalktı. Çıkarken Makbuş tarafından tembihlendi. Destan'ın yediğinden, ilaç içtiğinden emin olmasını istedi. Kadının yanağına öpücük kondurup evden çıktı. Kardeşini bekletmek istemiyordu. Murat'ın binmesiyle hareket etti. Bir an önce işinin başına geçip beynini meşgul etmeliydi yoksa sinsi bir yılan gibi rüyası sokulacaktı.
Destan unutmak istedikce evren hatırlayacaksın diyordu. Murat'ın Şükrü'ye sordular sorulara verilen cevaplar rüyayı gözünün içine sokarcasınaydı. Şükrü'nün oğlu evlenmişti geçen yıl. Şimdi baba olmaya hazırlanıyormuş. Dede olacağı için Şükrü de heyecanlıydı. Ufaklığın hamileliği ve karnındaki bebeği hissettiği an... Yeter artık susun diye bağırmamak için kendini zor tutuyordu. Destan'ın elinde değildi düşünmeden duramıyordu. Bir çift mavi gözün esiri olmuştu.
🌗🌗🌗🌗🌗
Osman Bey günlerdir kendini işe veren oğlunun sağlığının bozulmasından korkuyordu. Yemek ve ilaç saatlerinde şaşmayan oğluna ya Murat ya da kendi hatırlatıyordu. Korkusunu Murat'a anlattı. “Ben de seninle aynı düşünüyorum enişte. Böyle devam ederse hastalanacak.”
“Neden kendini işe verdi. Tamam oğlum işkoliktir ama bu kadar değil. Ailesini ihmal etmez.”
“Kız meselesi olabilir mi?”
“Bir bildiğin mi var?”
Murat başını hayır anlamında salladı ve geçen hafta yaşanan olayı anlattı. Osman Bey duyduklarına inanmakta zorlandı. Nerede görülmüş oğlumun kadını dokunmadan gönderdiği. Bir hastalığı mı var? Ya da Murat'ın düşündüğü gibi kız meselesi mi? Kim bu kız? Oğlunu mu reddetti? Sorularının cevabını ancak oğlu verebilirdi. Ayağa kalktığında Murat, “Nereye enişte?”
“Destan'la konuşmaya...”
“Birlikte gidelim.”
Destan günlerdir gözünü kırpmadan kendini işine vermişti. Şeker pembesi dudakları düşünmemek için başka bir yol bulamadı. Önündeki dosyayı kapattı. Ağrıyan başını ovaladı. Kendini büyük baskı altında hissediyordu. Bir yanda rüyasının ne anlama geldiği diğer yanda kadınlarla birlikte olamaması... O geceden sonra birkaç sefer daha denedi. Aynı durum yine başına geldi. Her seferinde kadınların yüzü genç kızın yüzüne dönüyordu. Elini dahi süremiyordu. Lanetlenmişti. Baş ağrısı giderek arttı. Asistanını aradı. Cevap vermeyince yerinden kalktı. Kapıyı açtığında gördüğü güzellik karşısında donakaldı.
Osman Bey oğlunun hayranlıkla bir noktaya baktığını gördü. Başını çevirdiğinde hayrete düştü. Oğlumun aklını başından alan küçük kız mı? Gözleri tekrar oğlunu bulduğunda daha önce kimseye bakmadığı gibi kıza baktığını gördü. Yıllar sonra gözlerinin parlamasına ilk kez şahit oldu.
Okyanus harelerini cezbeden siyah kalem çekilmişti. Saçlarını dağınık topuz yapmıştı. Göğsü staples, omuzu ve kolları Dantel işlemeli beyaz elbisenin içinde melekler kadar güzeldi. Siyah kot ceketiyle kombinini tamamlamıştı. Destan sıradan elbiseyle güzel görünen kızın gelinlik giydiğinde nasıl gözükeceğini şimdiden merak etmeye başladı.
“Asiye...”
“Azra...”
Azra Murat'ın asistanı, şirkette anlaştığı sayılı insanlardan biriydi. Bebeğinden bahsedecek kadar olmasada. Asiye'nin arkasında 20'lilerin başlarında, kahve gözlü delikanlı belirdi. Deniz merakla bakan gözlere kendini tanıttı. “İyi günler ben Deniz.”
“Asiye, Deniz sevgilin mi?” Azra'nın sorusuna cevabı genç adam merakla bekledi.
“Hayır, Deniz benim çocukluk arkadaşım hatta abim diyebilirim.” Destan'la gözleri birleştiğinde ışıldayan gece karası gözleriyle yutkunamadı. Neden bana baktığını ya da gözlerindeki duygu değişimini merak etmiyorum dersem yalan söylemiş olurum.
“Karaca'm haklı biz arkadaşız.” Adam cebinden telefonu çıkartıp Asiye'ye uzattı. “Aşkın arayıp durdu.” Sevgilisinin yanındaki adamdan haberi yok sanırım. Ne biçim adam bu, ben onun yerinde olsam baş döndürücü güzelliğe sahip sevgilimi tek bırakacağım. İmkansız. Ufaklığın farkında olmadığı
güzelliği salak sevgiliside farkında değil. “Ne? Kesin duydu hesap sormaya aradı.”
“Ara konuş kendini yiyeceğine.”
“Ne söyleyeceğim ben?”
“Basit Karaca'm ya olduğu gibi ya da yalan söyleyeceksin haberim yoktu falan...” Kız kocaman gözlerle baktı. Deniz gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Yalan söylemeyi beceremeyen kızdan yalan söylemesini istemişti. Söylesede anında yakalanırdı. Yalan söylememi nasıl bekleyebilir, yapamadığımı bilmiyor mu?
“Sen kolay sanıyorsun galiba, aşkıma dediğini yapıp yalan söylesem sesimdeki tondan bile anlar ve onu üzer. O üzülürse bende üzülürüm. Hayatta üzülmesini istemediğim insanların başında geliyor.” Gerçekleri anlattığında kızmasından çok yüreğine inmesinden korkuyordu. İki canlı haliyle hayatını tehlikeye atmasına kızacağını biliyordu. Bende istemezdim ama Sevda'yı kendi haline de bırakamazdım. Beni babam yetiştirdi. Gördüğüm yanlışlara ses etmezsem bende o yanlışa ortak olurum.
Deniz kendisine değilde arkasına bakıyordu. Gözlerinde yaramazlık yapıp da yakalanan çocukların mahcubiyeti vardı. Deniz buraya kadar geleceğini tahmin etmemişti, evde azarlayacağını düşünmüştü ama yanıldığı ortada. Adamı baya sinirlendirmişlerdi. “Arkamda değil mi?” Kısık sesle sordu. Başını sallayarak onayladı.
“Aferin!”
Asiye hızla döndü, gözleri yumuşak bakmıyordu. Nadiren, sinirlendiğinde baktığı gibi. Sert...
“Aşkım!”
Günlerdir sevgilisi zannettiği ilk gördüğü yerde kemiklerini kırmayı istediği adam, ikinci baharında, kendine has duruşu, yürüyüşü ve yılların eskitemediği yakışıklığıyla hesap soran adam ufaklığın babası mıydı. Aşkım dediği adam babası, dudağı kıvrıldı genç adamın. Günlerdir olmayan sevgilisini kıskanıp durmuştu.
“Baba.”
Aşkla parıldayan gözlerle babasına bakıyordu. Kan beynine sıçradı. Deniz'in Karaca'm, ufaklığın aşkım demesi fazlaydı.
Ömer Bey yanlarına giderek Deniz'in ve Asiye'nin kulağını tuttu. Genç adamın canı yandı. Deniz, “Ömer baba benim bir suçum yok bütün iş Karaca'nın başının altından çıktı.” Suçu kızın üzerine attı. Asiye, “Gelmeseydin sende.” Adamın yüzüne çemkirerek karşılık verdi. “Yeter, kesin.” Kavga eden ikiliye son noktayı koydu. Kulaklarını serbest bıraktı. Bakışlarını kızına çevirdi. “Ben sana Sevda meselesinden uzak dur demedim mi?”
“Ama ba...”
“Aması maması yok, ben ne diyorsam o.” Denize döndü. “Ya sen Deniz, yardım edeceğine bana haber verebilirdin. Asiye'nin kendini tehlikeye atmasına nasıl izin verirsin.” Ohhh canıma değsin az önce beni satıyordu şimdi hesap versin bakayım. Çocuk gibi dil çıkartmayı da ihmal etmedi. Gözlerini kısan Deniz'le Ömer Beyde kızına döndü. Hiçbir şey yapmamış gibi etrafa baktı. Destan hem çocuk hem de olgun olmayı nasıl başardığını merak etti. Deniz Asiye'nin beklemediği anda burnunu parmaklarının arasına sıkıştırdı. Bu hareketi adamı sinirlendirmekten öteye gitmedi. Elini sıktı.
“Karaca'm sen benim hayatta tanıdığım en güçlü kızsın, deli dolusun, seni özel kılan da bu. Son nefesime kadar yanında olacağım taki hayatına karşılıksız seven erkek çıktığında ne yapacağım biliyor musun?” Asiye burnunu adamın parmaklarından kurtardı. Parmaklarını burnuna sürterken kaşlarını çattı. “Senin bütün deliliklerini ona devredip kendi hayatımı yaşayacağım.”
“Hain.”
“İnatçı.”
“İspiyoncu.”
“Küçük...”
“Baba ya şuna bir şey söyle.”
Deniz'e çemkirip babasına döndü kızması için. Ama Ömer Bey tartışmalarını hiç duymamış gibi davrandı. “Asiye toparlan eve gidiyoruz.” Asiye babasının mesafeli davranmasına kırılsada belli etmedi. “Baba aslında ben Hayat Hanıma yardım etmek için gelmiştim. Üzerinde çalıştığı benim tasarım.” Umut dolu bakışlarını yolladı. Başını sallayarak kızını onayladı. “İşini bitirir bitirmez evde olacaksın.” Ömer Bey’in sesi uyarı tonda çıktı. “Tamam.” Asiye başı yerde asansöre yöneldi.
Genç adamın içi burkuldu.

 

Loading...
0%