@gulsumblgn
|
Merhabaaaaağğ ❤ Pamuk parmaklar yıldıza efenim... KEYİFLİ OKUMALAR! 🌹🌹🌹 Genç adam burnundan öfkeyle solurken bir güllere birde adamın verdiği notu okuyan Narin'e bakıyordu. Kadının yüzündeki ifadenin anbean değişmesine şahitlik ederken, öfkesi dizginleyemeyeceği bir raddeye geliyordu. Az çok tahmin ediyordu bu çiçekleri kimin gönderdiğini, lakin ondan bu kadar erken bir atak beklemiyordu. Bu nasıl bir hadsizlikti böyle? Narin, girdiği şoktan kısa süre içinde çıkıp elinde tuttuğu not kâğıdını parçalara ayırdı. "Bana bak Bey ağabey," dedi hırsla. "Sen emir kulusun diye sana laf edemem ama seni buraya gönderen o ğançkaya (Lazcada; kene anlamına gelmektedir) benden iki çift laf götür." Parçaladığı kâğıtları adamın giymiş olduğu gömleğin cebine sıkıştırdı. "Eğer bir daha böyle bir hadsizliği tekrarlarsa beni görmek istediği aklını başından alır, görmek istediği gözlerini oyar eline veririm." Berfin'in az önce ettiği sözler aklına gelince devam etti. "Ha şunu da ekle, eğer iki gram adamlığı varsa gencecik kızı sıkıştıran ırz düşmanı kardeşini jandarmaya teslim etsin." Adam şaşkınlıkla karşısındaki Narin'e bakarken, "Olur yenge söyleyeyim de tuhaf bir şey dedin arada ğa'lı bir şey. O ne demektir öyle, vallaha ben bilmiyomkine?" diye sordu masumca. "Ula yenge nedir? Sensin yenge! Nereden yengen oluyom ben senin? Vallahi yararım başına Bey ağabey, hele yıkıl git!" Berfin ve Boran ellerini dudaklarına siper edip gülüşlerini gizlemeye çalışırken, Ayçiçek Hanım genç kadına ağzı açık şekilde bakıyordu. Ferman, Narin'i duyuyordu duymasına ama Rasim'e yapacağı işkenceleri düşünmekten ortada dönen muhabbete odaklanamıyordu bile. Adam ellerini önünde birleştirip koşarak Narin'den kaçarken patronuna vereceği hesabı şimdiden düşünmeye başlamıştı. O kadar tembihlemişti çiçekleri Narin Hanıma bırak diye ama kadın öyle çirkefti ki kendini ellerinden zor kurtardığını nasıl anlatacaktı? Demeyecek miydi ona kadından mı korktun diye? Kamyonetine binip başına taktığı şapkasını çıkartarak alnında biriken terleri sildi. "Ah patron ah," dedi sitemle. "Aklı başında normal bir kadına sevdalandığını görsem dişimi kıracağım vallaha da billaha." Hâlâ daha onu izleyen Narin'e korkuyla baktı. "Gözlere bak gözlere, felfecir okuyor namıssızım. Evlerden ırak." Narin kaçamak bakışlarla Ferman'ı izlerken vereceği tepkilerden çekinmiyor değildi. Bir celallense her şeyi meydana döküverirdi bu adam. Alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırıp, Ayçiçek Hanıma baktı. Onunla göz göze geldiğinde ise yaşlı kadına, çenesiyle oğlunu işaret etti. Kadının bakışları oğluna kaydığında gördüğü manzara hiç hoşuna gitmemişti. Ferman'ın yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuş, elleri yumruk hâlini almış ve gözleri kısılı biçimde bahçeden çıkan kamyonetin ardından bakıyordu. Hiçbiri genç adamın içinde kopan kıyameti bilemezdi ama Narin hariç hepsi, Ferman'ın öfkesini çok bilirdi. Ayçiçek Hanım oğluna doğru yaklaşıp elini koluna yasladı. "Yavrum?" Genç adam annesini duydu fakat bir cevap vermedi. Kadının bakışları yardım dilenircesine diğer oğlu Boran döndü. "Boran, babanı çağır." "Bu ne cüret?" dedi Ferman sıktığı dişlerinin arasından. "Bu nasıl bir hadsizliktir anne? Benim-" Durdu, soluklandı. "Evimizdeki misafire, üstelik kardeşinin yaraladığı kadına göz koymak ne demektir? Hangi fıtratta yazar bu!" "Oğlum, Narin gereken cevabı verip gönderdi. Bir daha tekrarlanmayacaktır." Dili bunu söylese de son olmayacağını çok iyi biliyordu Ayçiçek Hanım. Rasim kadar arsız bir adam görmemişti daha evvel. Boran koşarak ayrıldığı bahçeye Haşmet Bey ve Demir ile geri döndü. İki adam Ferman'ın hâlini görünce birbirine baktı. Bu mevzu uzar giderdi. Demir, elini kuzeninin omzuma yerleştirip destek verircesine sıktı. "Kardeşim?" "Koca bir kamyonetin kasasıyla gül göndermiş Narin'e." "Duyduk," dedi Demir, genç adamı sakinleştirmek için doğru kelimeleri seçmeye çalışıyordu. "Narin'in de verdiği cevabı duyduk Ferman, önemli olan bu değil mi?" Haşmet Bey araya girdi. "Kuzenin doğru söylüyor, oğul. Hallolmayacak şey değil, hele sen bir sakinle buluruz bir hâl çaresini." Ferman'ın içindeki öfke azalmak şöyle dursun susmak zorunda kaldıkça daha da büyüyordu. Olay söylediğiniz kadar basit değil diye bağırmak istiyordu. Rasim'in işlerime burun soktuğu yetmezmiş gibi sevdiğim kadına da göz dikmesi kaldırabileceğim şey değil diye haykırmak istiyordu. Fakat şu hâliyle bile Narin'i zor duruma sokmamak için kendini tutuyordu. "Kardeşim gel biz seninle çıkıp dolaşalım," dedi Demir. Öfkesini bir şekilde atması gerektiğini biliyordu. Bunu da evde kaldığı süre boyunca yapamazdı. Cevap verme gereği duymadan harekete geçen Ferman arabasına doğru ilerliyordu ki ardında bıraktığı kadının adını söylemesiyle duraksadı. Narin, genç adamın hâlini gördükçe içi gidiyordu. Anlıyordu onu. Kendi için sessiz kalmak zorunda kaldığının farkındaydı. Keza aynı şey onun başına gelse neler yapardı bilemiyordu. Yaralı bacağının izin verdiğince hızlı adımlarla Ferman'ın yanına varıp alttan bakışlar atarken, "Gitmesen olmaz mı?" diye sordu kısık bir tonda. Evden çıkarsa nereye gideceğini tahmin edebiliyordu. Başına bela açsın istemiyordu. Ferman gözlerini sıkıca yumup derin bir nefes aldı. Burnuna dolan gül kokusu bile şu an sinirlerini yatıştırmıyordu çünkü kasa kasa gelen güller, zihnini tamamen kaplamış durumdaydı. "Gideyim gülüm, gideyim ki sakinleşebileyim. Eğer bu öfkeyle kalırsam ne ağzımdan çıkanlara mukayyet olabilirim ne yapacaklarıma. Benden istediğin zamana saygı duymak zorundayım." Mahcup bir ifadeyle bakıyordu Narin. "Olsun sen yine gitme. Başına bela açacan diye korkuyom, Ferman." "Başıma bela falan açmam. Ne yapmam gerekiyorsa onu yapacağım. O hadsiz herif bir daha adını ağzına alamayacak, Narin." "Yahu gidip ne yapacan sanki? Dayakla uslanacak mı sanıyorsun? Laf söylesen zoruna mı gidecek sanki? Sende söylüyorsun hadsiz işte. Hele sen şimdi sükût dur eğer aynı şeyi bir daha yapmaya kalk-" "Aynı şeyi bir daha tekrarlayamaz, Narin!" Ferman'ın bağırışı genç kadını korkuyla zıplatırken, "Bana ne bağırıyon efendi!" diye bağırarak karşılık verdi. Koltuk değneğinin tekini havalandırıp genç adamın bacağına hafifçe vurdu. "Bana bak, ananın babanın önündeyiz demem seni bu bastonla kovalarım ha!" Arabanın kaputuna yaslanıp kollarını göğsünde kavuşturarak karşısındaki manzarayı izleyen Demir, duyduklarından sonra kıkırdadı. İkizler kahkahayı basmamak için kendilerini zor tutarken, Haşmet Bey ve Ayçiçek Hanım bıyık altı gülüyorlardı. "Narin," dedi Ferman, sabır dilercesine. "Güzelim, bırak beni de gideyim. Halledeyim şu işi." Narin, adamın söylediklerini duymazdan gelerek Ayçiçek Hanıma döndü. "Hanımanne, sen hiç bunu terlikle dövmedin herhal?" Yaşlı kadın kıkırdadı. "Dövmez olur muyum güzel kızım, az yemedi sopamı. Çocukken de aynı böyleydi. İnadı tuttu mu tutuyor." Narin kaşları havalandı. "O inatsa ben daha da inadım ula, hem de bende ki Laz inadı. Hodri meydan Ferman Efendi!" Olayları uzak bir köşeden izleyen teyze yeğen kol kola girmiş konuşulanları dinlerken, "Teyze," dedi Şermin alayla. "Bu köylü, Ferman'a karşı gelmeye devam ederse bizim çok bir şey yapmamıza gerek kalmayacak gibi. Baksana Ferman'ın yüzüne. Sinirden kıpkırmızı oldu." "İşi şansa bırakamayız," dedi Berivan Hanım. "Biz eşeği sağlam kazığa bağlayayım. Narin kendi ipini keserse ne âlâ ama hiçbir şey yapmadan o ipi kendi kendine kesmesini de bekleyemeyiz." Genç adamla zıtlaşmaya devam eden Narin, "De hele bana şimdi," diye sordu meydan okurcasına tek kaşını havalandırdı. "Gidiyon mu gitmiyon mu?" "Gidiyorum ve bu olayı kökünden kapatıyorum." Bu böyle olmayacak diye düşündü genç kadın. Dediğim dedik çaldığım düdük diyorsa o düdüğü kırarım anacım! "İyi git ama ben sana yapacağımı bilirim Ferman Efendi!" Eliyle yüzünü yellemeye başladı. Zaten sıcak olduğundan işi çokta zor değildi. Ferman arkasını dönüp arabaya doğru yürümeye başladığında elini alnına yaslayarak geriye doğru sendeledi. Onun bu hâlini gören Demir yaslandığı arabadan ayrılıp, "Narin!" diye seslendi. Haydi ula Narin, yaparsın. O kıvrak Ayşe bu numarayı az kullanmadı. Sende başarırsın kız! Allah verede düşünce kafamı gözümü yarmasam. Barim yavaş atayım kendimi. Ferman, kuzeninin bağırışıyla birlikte arkasını döndüğünde Narin'in yere düşen bedenini gördü. Hiç beklemeden kadına doğru koşarken, "Boran, Kadir'i getir hemen!" diye bağırmayı ihmal etmedi. Berfin ve Ayçiçek Hanımın çığlığı bahçeden yankılanırken Haşmet Bey panikle yürümeye başladı. Boran bulduğu ilk arabaya hışımla binerken, Ferman yerde boylu boyunca yatan kadını kucakladığı gibi eve koşmaya başladı. Yaşadığı panik o kadar güçlüydü ki bacakları bile titriyordu. "Ay ne oldu kıza bir anda," Ağlamaklı sesiyle konuşan Ayçiçek Hanım, "Sultan!" diye bağırdı. "Sultan kolonya getir!" Kusura bakma hanımanne, seni de korkuttuk ama işte laftan anlamaz oğlun beni ne işlere sürüklüyor bak gör. Mutfakta çalışan kadınlar, hanımlarının bağırışıyla kapıya koştururken Ferman'ın kucağında baygınca duran Narin’i görünce Menekşe panikle çığlık attı. "Narin!" Kolonyayı kaptığı gibi salona koşan Sultan bile Narin'in hâline öyle üzülmüştü ki neredeyse ağlayacaktı. Hepsinin aklında tek soru vardı; gayet iyiydi, bir anda ne olmuştu ki? Ferman, kucağındaki kadını dünyanın en kırılgan şeyiymiş gibi yavaşça koltuğa bırakırken, "Narin," dedi. "Güzelim aç gözünü." Yüzüne düşen saçlarını geriye doğru itiyor, yanağını hafifçe okşuyordu. "Hadi güzelim, aç gözlerini." Çatla da patla Ferman Efendi. Nah açarım gözlerimi! Haşmet Bey oğlunu dikkatle izlerken bakışlarını karısına çevirdi. Karı koca gözleriyle konuşurken ikisinin de dudaklarında minik bir gülümseme oluştu. Belli ki oğulları kalbini bu Laz kızına kaptırmıştı. Pekte güzel yapmıştı. Hancıoğlu konağı Narin'in bayılmasıyla ayaklanırken bu sırada Rasim, karşısındaki adama doğru yürüyüp ellerini pantolonunun ceplerine sıkıştırdı. "Ne dedi ne dedi, bir daha anlat bakayım?" Adamın önünde birleştirdiği elleri terlemeye başlarken, "Eğer bir daha böyle bir hadsizliği tekrarlarsa beni görmek istediği aklını başından alır, görmek istediği gözlerini oyar eline veririm, dedi patron," dedi. "Farklı bir dilde laf etti ama yemin olsun ne demek istedi bilmiyom. O ne demek yenge dedim, demediği kalmadı. Bir dövmediği kaldı, canımı zor kurtardım vallaha." Rasim keyifle sakalını kaşırken kadının ona vermiş olduğu karşılık hoşuna gitmişti. Söylediklerinden sonra gocunur, geri çekilir sanmıştı ama aksine, Rasim için Narin daha çekici bir hâle gelmişti. İstediğini kolaylıkla elde eden adam zorlu bir sınava girişmişti fakat bu onu asla caydırmayacaktı. "Çiçekleri ne yaptın, Mahmut?" "Götürdüğüm gibi geri getirdim, patron. Ne yapayım onları?" Rasim, koltuğuna yayvan bir şekilde otururken, "Yarısını bizim konağa götür diğer yarısını Nurşen'e gönder." dedi rahat bir tavırla. 🌹🌹🌹 Kadir elindeki çantayı orta sehpaya bırakırken, "Lütfen siz dışarıya çıkın," dedi mesleğinin verdiği ciddiyetle. "Muayene etmem gerekiyor." "Ben hiçbir yere gitmiyorum." Bir saniye bile Narin'in yanından ayrılmayan Ferman elbette ki şimdi de kadını burada bırakıp gitmeyecekti. Kadir'e güvenmediğinden değildi elbette. Sadece içindeki korku öyle yoğundu ki Narin'in yanından ayrılırsa ve ne olduğunu hemen öğrenmezse kafayı yiyecek gibi hissediyordu. Kadir yardım dilenir gibi Haşmet Bey'e baktı. Yaşlı adam manevi oğlunun bakışlarını anlayınca bastonunu hafifçe yere vurarak oturduğu koltuktan kalktı. "Ferman, hadi oğlum." "Baba olmaz," Ferman'ın itirazı Haşmet Beyi kararından vazgeçirmedi. "Oğlum, bırak da Kadir işini yapsın. Sen ne kadar üstlersen o kadar geç kalıyoruz. Baksana kız hâlâ uyanmadı." Kızına döndü. "Berfin, sen burada Kadir ağabeyinle kal. Diğer herkes dışarıya, hayde!" Kadir ağabeyinle… Berfin, babasının ettiği laf yüzünden başını önüne eğerken, "Ta-tabii baba." dedi. Demir, kuzeninin hareket etmeyeceğini anladığında koluna girip çekiştirmeye başladı. Ferman gözlerini melekler gibi uyuyan kadından ayıramadan salondan çıktığında sırtını duvara yaslayarak, ellerini şakaklarına bastırdı. Ayçiçek Hanım oğlunun yanına gidip omzunu sıvazladı. Kimsenin duymayacağı bir tonda, "Ferman'ım," dedi şefkatle. "Yandın sen bu kıza değil mi, aslan parçam?" Genç adam gözyaşlarının parlattığı çikolata rengi harelerini annesine çevirdiğinde titreyen dudaklarını ağzının içine doğru yuvarladı. Cevap vermeyecekti ama biliyordu annesi hâlinden anlayacaktı. Zaten anlamıştı da. Tek kelam etmesine gerek yoktu. Ayçiçek Hanım dudaklarını oğlunun omzuna yaslayıp, "Aferin oğlum," dedi fısıltıyla. "Aferin aslanım. Kendin gibi yiğit, kendin gibi yüreği güzel bir eş bulabildin kendine. Aferin." "Neden bayıldı anne, iyiydi. Ne olmuş olabilir ki?" "Sıkma canını aslanım. Kızcağız buraların havasına alışkın değil, musibetlerde peşini bırakmadı bir türlü. Sıkıntı stresten olmuştur ne olduysa ben eminim, hiçbir şeyciği yoktur güzel kızımın." Bu sırada Kadir çantasından çıkarttığı steteskopu kulağına takarken, "Berfin, Narin'in elbisesinin birkaç düğmesini açar mısın?" diye sordu. "Tamam." Berfin, Narin'in elbisesine uzandığı an baygınlık taklidi yapan genç kadın tek gözünü açtı. "Kız ballı lokma," dedi fısıldayarak. "Herkes çıktı mı?" Berfin kocaman açılmış gözleriyle ablasına bakarken, "Narin abla çok şükür uyandın," dedi. "İyi misin? Ne oldu bir anda sana böyle?" Yattığı yerden doğrulmaya çalışan Narin'i Kadir engelledi. "Narin dur ayaklanma hemen bir muayene edeyim." "Ağabey yok benim bir şeyim," derken ses tonunu dışarıdakiler duymasın diye biraz daha alçalttı. "Sana da boşu boşuna zahmet verdik ama ben essahtan bayılmadım. Yalan yaptım." "Ne!" Narin, bağıran Berfin'in ağzını eliyle kapatıp kapıya baktı. "Ne bağıyon öyle, az bi sus anlatacam!" Berfin merakla genç kadını izlerken aynı merak Kadir'de de yok değildi. Ne olmuştu ki böyle bir numara yapma gereği duymuştu? "Şimdi bu Rasim deyyusu bana bir kamyonet gül gönderdi ya?" Berfin onaylarcasına başını salladı. Narin elini geri çekti. "Ferman'da dellendi tabii. İlla gidecem, karşına dikilecem, hesap soracam diye inat edince aklıma bu geldi işte. Ne yapsaydım? Gidip benim yüzümden adamın yakasına yapışsaydı da iş mi çıksaydı başına?" İkili şaşkınlıkla Narin'i izleye dururken, genç kadın hiçbir şey olmamış gibi sehpanın üzerindeki kolonyayı alıp eline döktü. "Şimdilik iyi idare ettik bundan sonrası Allaha emanet artık." Kolonya döktüğü avucunu burnuna yanaştırıp derin bir nefes aldı. "Oh mis. Kız ballı lokma, tütün kolonyası mı bu? Pek güzelmiş ha." Berfin, Narin'in elindeki kolonya şişesini hırsla alıp kendi avucuna döktü. "Şimdi ben bayılacağım şurada ama gerçekten bayılacağım yani! Biz öldük öldük dirildik kıza durup dururken ne oldu diye, o da durmuş bu tütün kolonyası mı diye soruyor. Şimdi yangın var diye bağıracağım ya!" Narin tam ağzını açıp cevap verecekti ki salonun kapısı önce tıklandı ardından Ferman'ın sesi duyuldu. "Bitmedi mi hâlâ? Kadir endişeleniyorum artık bırak da gireyim!" Genç kadın hemencecik kendini koltuğa geri bırakırken, "Sakın ola bozuntuya vermeyin yemin olsun karabasan gibi çökerim tepenize!" dedikten sonra bakışlarını baygın bir hâle getirdi. Ey gidim Ayşe ey, sen benim yanımda halt yemişsin. Gel de oyunculuk gör anam. Kadir'in "Gel kardeşim gel," demesiyle salonun kapısı anında açıldı. Ferman, Narin'in uyanmış olduğunu görünce derin bir soluk bırakıp şükretti. Hızlı adımlarla kadının yanına varıp koltuğun önünde dizlerinin üzerine çöktü. "İyi misin gül güzeli?" Kadın dilini dudaklarının üzerinde gezdirip yorgunmuş gibi başını salladı. "İyiyim." Ferman Kadir'e baktı. "Neden bir anda bayıldı?" "Yaşadığı sıkıntı stresle birlikte sanırım Çukurova'nın havasına henüz alışamamış. Merak etme mühim bir şeyi yok." "Emin misin? Burada yaptığın muayene ne kadar doğru olabilir ki, hastaneye gidelim birde öyle bak." Kadir, Narin'e baktı. Kadın kaşlarını kaldırıp indirirken, "İnan bana gerek yok," dedi adam. "Önemli bir şey olsa bırakır mıyım Narin'i burada?" Ferman tekrar sevdiğinin yüzüne baktı. Bakışlarındaki korku öyle büyüktü ki Narin elini uzatsa tutabilirdi sanki. Yaptığı şeyden bir an için pişmanlık duydu. Bu kadar stres yapmasını beklemiyordu ama dönüp bakınca onun iyiliği içindi. Ya başına bir iş gelseydi? Korkmuş olmasını zarar görmesine tercih ederdi. "İyiyim Ferman," dedi. "Güneş çarptı herhal. Bir şey yok, iki dinlenir turp gibi olurum evelallah." "Emin misin?" Gülümsedi Narin. "Pek tabii. Hatta yardım ette az biraz doğrulayım. Manda gibi yayıldım koltuğa kimselerde gelemiyor. Ayıptır." Ferman gözlerini devirdi. "Ayıbı mı var bu işin Narin? Daha az evvel yığıldın kaldın bahçede. Kimse ayıplamaz seni merak etme." Dilini damağına vurdu kadın. "Yok, olmaz öyle. İçim rahat etmez hem. Hele çekil de kalkayım." "Hayır." "Ula çekilsene!" "Çekilmem. Yatacaksın." "Nenem Yarabbi, ula yatmak istemiyom. Çekil!" "Çekilmiyorum." Bir köprüde iki inatçı keçi. Biri Çamlıhemşin yaylalarında inadıyla, güzelliğiyle nam salmış Narin diğeri ise Çukurova'nın güzide Beyi Ferman. Şimdi birbirlerine ettikleri inat gün gelecek hayatlarındaki en vazgeçilmez eğlenceleri olacaktı. Sevdalarını da sormayın gitsin. Dillerden dile dolanacak olan bu ikili için asıl hikâye şimdi başlıyordu. 🌹🌹🌹 Karanlığın hâkim olduğu gökyüzünde saat gece yarısını gösterirken Hancıoğlu konağındaki herkes odalarına çekilmiş bazıları uyurken bazıları ise gelecekleri için hayaller kuruyordu. Ferman ise soluğu Narin'in yanında almış, bugün yaşadığı korkunun kırıntılarından kurtulabilmek için kadının kokusuna sığınmıştı. "Seni öyle yerde görünce tüm bedenim titredi biliyor musun?" Kadın, başını adamın göğsüne yaslamış oynanan saçları yüzünden mayışmaya başlamıştı. "Ödüm patladı, Narin. Bir daha bana böyle bir şey yaşatma." "Hıı," dedi Narin. "Bayılmam gelince söylerim, Ferman çok korkuyormuş gelme diye." Genç adam gülümsedi. "Sen yine de çok bayılmamaya çalış. Tabii güzel bir nedeni yoksa şayet." Narin gözlerini açıp başını geriye doğru yaslayarak adama baktı. "Bayılmanın güzel nedeni mi olurmuş?" "Tabii olur," dedi. "Hani kadınlar hamileyken bayılır ya? Güzel bir baygınlık sebebi değil mi?" Narin'in tüm uykusu ışık hızıyla kaçarken yattığı yerden doğruldu. "Ula senin ağzın ne der öyle? Ben sana evet demişim, evlenmişiz birde hamileliği mi kalmış? Uy nenem Yarrabi!" Ferman bir kolunu başının altına koyup rahat bir pozisyona geçerken dudaklarındaki gülümsemeyi gizleme gereği duymuyordu. "Eninde sonunda evet diyeceksin, evleneceğiz ve sen hamile kalacaksın." Kadının gözleri kocaman açılırken adamın açık sözlülüğüne hayret ediyordu. "Sen," dedi. "Sen," Bir türlü devamını getiremedi. "Ben ne?" "Bulamadım işte!" Ferman kahkahayı basıverdiğinde Narin panikle elini adamın dudaklarına dayadı. "Yahu ne diye böğürüyon ikidir? Yakalanalım mı istiyon sen Efendi?" Genç adam dudaklarına yaslı duran elin incecik bileğini kavrayıp kadının avuç içine öpücük bıraktı. Narin anında mest olurken gülmemek için dudaklarını ısırdı. Ne de güzel öpüyor zalim, içim titriyor yemin olsun. Tam sinirleneceğim, aklımı fikrimi alıyor yahu. Kadın kendi içinde konuşa dururken adamın bakışlarının farkında değildi. Ferman yine büyülenmiş gibiydi. Aklı da kalbi de karşısındaki kadının adını haykırırken düştüğü sevdayla bir ömür boyu huzur içinde yaşamak istiyordu. Parmaklarını sardığı bileğe hafif bir baskı uygulayıp dudaklarının üzerinden çekerken, "Narin," dedi boğuk bir ses tonuyla. "Ne zaman tamam diyeceksin bana? Seni zorlamak istemiyorum ama gizli saklı yaşamak istemiyorum bu sevdayı. Omzumu gere gere ben bu kadına ilk görüşte âşık oldum demek istiyorum." Narin'in bakışları hüzünlendi. Ne anası ve teyzesinden vazgeçebiliyordu ne de yeni yeni tatmaya başladığı bu güzel duygulardan. Öyle bir arafta kalmıştı ki isyan etmemek kendini zor tutuyordu. Adam kadının hâlini anladı. Yanaklarını kavrayıp, "Asma o gül yüzünü, doldurma siyah incilerini yaşlarla," dedi. "Hiç sormadım say tamam mı?" Narin başını iki yana salladı. "Sende haklısın. Ne zamana kadar bekleyeceksin ki sanki beni?" Bir an için kendinden sıkıldığını düşündü. Ya daha fazla beklemek istemediğini söyleyip vazcayarsa? Düşüncesi bile yüreğinde derin bir sızı oluşturdu kadının. İçi titredi ama bu sefer iyiden değildi bu. "Sen evet diyene kadar bekleyeceğim. On gün, on ay, on yıl. Allah ne kadar ömür verdiyse o ömür bitene kadar senden cevap beklerim ben Narin. Gocunmam, sıkılmam, öfkelenmem. Sonunda benim olacaksan ne kadar istersen o kadar beklerim. Benim demek istediğim şey farklıydı." Yattığı yerden doğruldu adam. "Benim istediğim şey sana olan sevdamı gizleyerek yaşamamak. Bak bugün olanlara? Gelen adama Narin benim yavuklum deyip kovamamak ne kadar zoruma gitti biliyor musun? O patronuna söyle benim sevdalandığım kadından uzak dursun diyememek ne kadar canımı yaktı tahmin bile edemezsin." Yüreği yerinden fırlayıp Ferman'a atılmak istercesine atmaya başladığında adamın etmiş olduğu hitap şekline takılıp kalmıştı. Yavuklun mu demişti o? Narin'in artık bir yavuklusu mu vardı? Duy da inanma yahu! "Yavuklun muyum essahtan?" Ferman, ettiği onca lafa rağmen kadının takılmış olduğu noktaya karşı gülümsedi. "Değil misin?" Kadının yanakları utançla kızardı yanakları. Adam al al olmuş o yanakları iç çeke çeke, tekrar tekrar öptü. "Gecenin bu saatinde yanındayım, seni öpüyorum. Hem yanağından hem dudağından. Yavuklu değiliz de neyiz?" "Hii!" diye inledi Narin. "Yapınca değil de dile getirince pek bir edepsiz şey gibi geldi. Deme öyle deme. Hem sen niye gelip duruyon odama bilmem ki? Yakalanacağız bir gün sonra al başına belayı." Ellerini adamın göğsüne yaslayıp ittirmeye başladı. "Kalk git kendi odana hayde." Allah biliyor ya dilinin söylediğini kalbi bir çimdik bile istemiyordu. Gitmesin kalsın, saçlarıyla oynasın istiyordu. "Gideyim gitmesine de uyuyamam ki." "Saat gecenin bilmem kaçı, uyumayıp da ne yapacan Efendi?" Adam muzipçe sırıttı. "Dün ne dedim ben sana? Önceden seni görmeden yatamazdım ama artık o bal dudakları öpmeden yatamam demedim mi? Vermedin sen bugün öpücüğümü, nasıl yatarım ki ben?" Narin gözkapaklarını kıstı. "Bir kere öpmeye gör dadanıp durursun artık." "Sen birde evlenince gör." "Ne olacakmış evlenince?" "Seni birkaç gün yataktan çıkarmayacağım ki dudaklarınla hasretimi gidereyim." "Vu-vu! İyice oldun arsız!" Ferman kıkırdamaya başlayınca Narin'de dayanamayıp güldü. Onun bu dediklerini başka biri söylese ateşte kül bırakmaz, adamın dünyasını başına yıkardı da karşısındaki Ferman olunca bi hoşuna gidiyordu ettiği kelamlar. Kızıyordu, utanıyordu ama duyunca da içi bir hoş oluyordu. Tüm benliği çorak topraklara dönmüş de tek can suyu karşısındaki adamdı sanki. Birini sevmek böyle bir şey miydi? Genç adamın ise Narin'le geçirdiği her bir anın değeri diğer günlerinin yanında hiçbir şeydi. Bu zamana kadar yaşadığından bile şüphe duymaya başlamıştı artık. Bir Narin'den önceki hayatı vardı birde Narin'den sonrası. İki farklı yaşam, iki farklı Ferman. "Yetti ettiğin edepsiz laflar git haydi yatağına," dedi Narin. "Seste yapıyoz zaten, basılacaz bir gün birine görecen o zaman anyayı konyayı Ferman Efendi." "Basılalım işime gelir." Narin'in kaşları çatıldı. "He gecenin bu vaktinde birine basılalım da adımız çıksın demi?" "Basılacaksak kime basılacağız sanki? Aileme basılırız alt tarafı." "Onlarda ne kadar edepli kız, uşağı odasına atmış diye bana görücü gelirler zaten demi?" Ferman, kadının söylediklerine karşılık, "Ben seni istedikten sonra kimse laf edemez merak etme," dedi. "Ne anam ne atam, kararlarımı asla sorgulamaz. Hem ayrıca seni onlara gelin getireceğimi bilseler benden daha çok mutlu olurlar." Annesinin mevzuyu öğrendiğini söyleyip kadını utandırmayacaktı. Eğer bilirse rahat etmeyeceğinin farkındaydı. Evin içinde çekinceyle hareket etmesini istemiyordu. "Bi'lema bu deliyi nerden başımıza aldık deme durumları var tabii." "Bende derim ki böyle deliye can kurban." Yüzlerinin arasındaki mesafeyi kapattı. "Şimdi uzat bakayım o bal dudakları gecem daha da güzelleşsin değil mi?"
-BÖLÜM SONU-
Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoooook iyi bakın. Sizi seviyorum...❤
Instagram: gulsumm.bilgin |
0% |