Yeni Üyelik
16.
Bölüm

GÜL GÜZELİ- 15

@gulsumblgn

Merhabaaaaağğ

Pamuk parmaklar yıldıza efenim...

KEYİFLİ OKUMALAR!

🌹🌹🌹

Fokur fokur kaynayan kazandan hallice olan ağızlar Ferman ve Narin'in arkasından konuşmaya başlamıştı bile. Kimisi çifti birbirine çok yakıştırırken kimisi hasetliğini göstermekten çekinmeyerek, giyim kuşamından arada kayan şivesine kadar yerip durmuştu Narin'i. Koskoca Çukurova Beyine yakışan biri değildi gözlerinde. Konuşmak ne haddimize diye düşünmek şöyle dursun, herkes, ortada dönen dedikodulara bir fazlasını ekleyerek konuşuyordu.

Diğer yandan Şermin ortada dönen dedikoduları keyifle dinliyordu. Narin ne kadar yerilirise şansı o kadar artıyordu kendince. Keyifle içtiği kahvesinden bir yudum alırken, yan masadaki kadınların konuşmalarını dinledi.

"Ay ben dün meydanda gördüm onları. Ferman Bey hediyelik dükkânında gezdiriyordu kızı." dedi kadınlardan biri. "Ayol kız öyle bir konuşuyordu ki ağzım açık kaldı, şekerim. Resmen sokak ağzı. Ferman Bey gibi efendi, eğitimli bir adamın öyle bir kızla ne işi olur anlamıyorum gerçekten."

"Yahu ne işi olacak hayatım," dedi diğeri. "Bu şimdi Berfin'i kurtardı ya, karşılığını veriyorlardır hediyelerle filan. Vefa borcu şekerim vefa borcu. Eh koskoca Hancıoğlu ailesi de iki parça bir şey verip göndermeyeceklerdi sonuçta. Gönlünü hoş tutmaya çalışıyorlardır. Bilirsiniz Ayçiçek Hanımcığım pek düşüncelidir."

"Kız pek güzeldi ama," dedi kadın. "Vallahi ay parçası gibi."

"Ay güzel olsa ne yazar Esma'cığım. Her şey dış görünüş değil ki. Ayol ne diyorum sana, kızın konuşması bile vasattı. Düşünsenize bir davete getirdiklerini? Başkanla, valiyle konuştuğunu?"

Şermin'in dudaklarındaki sinsi sırıtma büyürken bakışlarını karşısında oturan arkadaşına çevirdi. "Abarttığım kadar varmış değil mi, Leman? Kız tam bir görgüsüz."

"Vallahi ne yalan söyleyeyim gerçekten abarttığını düşünüyordum ama duyduklarıma bakılırsa az bile söylüyormuşsun, Şermin." Leman saçını savurdu. "Demir'in gönlü kayar diye korkmadım değil. Malum görgüsüzlüğü ne kadar konuşuluyorsa güzelliği de bir o kadar konuşuluyor, hayatım."

"Merak etme canım," dedi Şermin kendinden emin şekilde. "Demir ağabeyim kardeşi gibi görüyor."

Leman şüpheyle baktı arkadaşına. "Peki ya Ferman?"

Genç kadının dudaklarındaki gülümseme hızla kayboldu. Elbette ki Narin ve Ferman'ın arasındaki durumdan bahsetmeyecekti. Köylü bir kıza tercih edildiğini söyleyeceğine ölseydi daha iyiydi.

Böyle bir şeydi işte gurur. İnsanı rezilde ederdi vezirde.

"Sence ben dururken onu istemesi mümkün mü, Leman? Aynı evde kalıyoruz diyorum sana, aynı evde. Hatta geçen gün kahve pişirip getirdim çalışma odasına," Gülümsedi. "Tam çıkacaktım ki otur sohbet edelim dedi."

Leman, arkadaşının kendini kandırdığından habersiz heyecanla girdi araya. "Ee, ne konuştunuz?"

"Havadan sudan şekerim. Yavaş yavaş yaklaşıyoruz birbirimize. Sonuçta ailesinin evinde kalıyorum öyle şak diye olmaz her şey. Demir ağabeyimde de çekiniyor belli." Kahvesinden bir yudum daha aldı. "Ama şunu söyleyebilirim ki güzel haberlerin duyulması yakındır."

Leman kıskançlıkla bakıyordu Şermin'e. "Şanslısın vallahi. Evleneceğin adamla daha şimdiden aynı evde yaşıyorsun. Sürekli görüyorsun, birde bana baksana. Davet olsa da Demir'i görsem diye bekliyorum. Lamia'da aynı şekilde. Gerçi o arada sıra karşılaşıyormuş Boran’la."

"Bak ne diyeceğim," dedi Şermin. "Sen yarın Lamia'yı da al kahve bahanesiyle teyzemlere gel. Sen Demir ağabeyimi kardeşin de Boran'ı görür. Hem hep birlikte bir randevuya çıkmış gibi oluruz, ne dersin?"

Keyifle kıkırdadı kadın. "Ay olur mu ki öyle? İşe gitmeyecekler mi?"

"Öyle bir saatte gelin ki yemeğe kalmanız için ısrar edilebilsin. Ben teyzeme söylerim o halleder merak etme."

İki kadın kurdukları planla daha bir keyiflenirken kahvelerini içmeye devam ettiler. Tam o sırada lokalden içeriye giren bir başka kadın tüm masaların dikkatini üzerine çekti. Nurşen, sevgilisinin hediye ettiği pahalı elbisesi ve parıl parıl mücevherleriyle kapının girişinde dururken yanında duran arkadaşına boş bir masayı işaret etti.

"Bu da Sungurlu'nun parasıyla gününü gün ediyor," dedi kadınlardan biri. "Şevval Hanım nasıl müsaade ediyor aklım almıyor. Biricik oğlu bir pavyon şarkıcısı ile düşüp kalkıyor. Benim oğlum yapsa kalpten giderdim yahu."

"Dinlemiyormuş ki Rasim," dedi bir başkası. "İlle de Nurşen diyormuş. Hatta aldığım duyuma göre annesine rest bile çekmiş."

O dedikodu senin bu dedikodu benim diye diye susmayan diller yine bine bin katarak konuşmasını sürdürürken, Şermin'in oturduğu masanın yanından geçen Nurşen, genç kadına küçümseyici bir bakış gönderdi.

"Aa sende mi buradaydın, Şermin'ciğim?"

Şermin kibirle gülümsedi. "Gördüğün gibi buradayım, Nurşen'ciğim."

Aslına bakarsanız ikili arasında herhangi bir atışma, tartışma geçmemişti şu zamana kadar. Durum şundan ibaretti; Üstünlük kazanmak isteyen iki şımarık kadın birbirine asla tahammül edemiyordu. En güzel giyinen, en pahalı kuaförlerde bakım yaptıran, en şaşalı mücevherleri takan savaşın galibi olurdu. Bu savaşta yıllarca bir sonuca varamamıştı.

"Seni buralarda görmeyi beklemiyordum hayatım," dedi Nurşen, Şermin'in sinirine dokunan bir gülümseme eşliğinde.

"Neden böyle düşünüyordun?"

"Malum dönen dedikodular canını epey sıkmıştır diye düşünmüştüm. Ferman Hancıoğlu güzeller güzeli bir kızı koluna takmış, Çukurova'da gerine gerine yürüyor diye duydum."

Altta kalır mıydı Şermin? Asla. Dudaklarına alaycı bir kıvrım kondururken fincanını eline aldı. "Bilirsin dedikodular her daim vardır. Ferman'ın gezdirdiği kız, Berfin'in hayatını kurtaran kız. Malum bir can borcumuz var Narin'e, gönlünü hoş tutmalıyız değil mi?" Narin'i rakip olarak görmediğini, kim olduğunu bildiğini bu şekilde belli etti. "Yani abartılacak bir durum yok ortada. Gerçi benim için yok ama aynı şeyi senin için söyleyemeyeceğim şekerim."

Nurşen'in tek kaşı havalandı. "Beni alakadar eden ne var ki?"

Şermin kahvesinden bir yudum aldı. "Geçen gün konağın bahçesinde otururken koca bir kamyonet geldi," Fincanı masaya bırakıp bedenini ayakta dikilen kadına çevirdi. "Bir baktık ki kamyonetin kasası yüzlerce gülle kaynıyor. Bir şaşırdık bir şaşırdık ki sorma. Tabii hemen kimden geldi bu güller diye sorduk," Sırıttı. "Adam demesin ki, Rasim Sungurlu bu çiçekleri Narin Hanıma gönderdi. Ay şaştık kaldık öylece." Genç kadın bile isteye yüksek sesli konuşuyordu ki, dedikoducular için yeni bir malzeme çıksın ortaya.

Nurşen duyduklarından sonra dudaklarına sürdüğü kırmızı ruj gibi allanıp morlanırken öfkeyle soluyordu. "Böyle bir şeyin şakası olmaz, Şermin."

"Ayol ne şakası hayatım? Vallahi de billahi de gönderdi. Tabii Narin çiçekleri kabul etmedi orası ayrı."

Geçen gün evine gelen çiçekleri düşündü Nurşen. O kadar çoklardı ki aşkından kafayı sıyırdı adam diye düşünmüştü. Yani evime artık çiçek mi göndermişti? Kadının öfkesi tüm Çukurova'yı yakıp yok edebilecek güçteyken, "Umarım yalan söylemiyorsundur Şermin," dedi tehlike teşkil eden bir ses tonuyla. "Aksi takdirde bunun hesabını sana sorarım."

Şermin kaşlarını çattı. "Sen beni tehdit mi ediyorsun?"

"Hayır," dedi. "Sadece olacakları söylüyorum."

Şermin şuh bir kahkaha attı. "Pavyon gülüne de bakın siz, aklı sıra beni yalancı çıkartmaya çalışıp tehditler savuruyor."

Nurşen, arsızca sırıtan kadının saçlarına yapışacaktı ki arkadaşının kolunu tutmasıyla durmak zorunda kaldı. "Sakin ol, Nurşen. Burası ne yeri ne de zamanı. Hadi biz çıkalım, durumun aslını astarını bir öğrenelim."

"Gidin tabii gidin," diyen Şermin'in keyfine diyecek yoktu. Sen misin beni küçük düşürmeye çalışan? Küçük düşmek böyle olurdu işte. "Rasim Beye sorun bakalım, ne cevap verecek. Hatta gönderdiği notu da sor olur mu, Nurşen'ciğim?"

İki kadın arasındaki soğuk savaş, iki adamın üzerine sıçrayacaktı.

🌹🌹🌹

Şu an oldukları durum o kadar komikti ki, Narin kendini bir an için boş bıraksa kahkahalar atarak gülebilirdi. Kadir, kadının dikişlerini alıyor Berfin ise içli içli adama bakarken ağzının kenarından akacak olan salyalara sahip çıkamayacak gibiydi.

Ne yapsındı kız? Sevdiği adama yakın olabildiği nadir anlardan birindeydi. Yüzünü inceliyor, kokusunu rahat rahat soluyordu. Bu bile iyi geliyordu yüreği yaralı kıza.

Narin ise işlerin planladığı gibi ilerlemesinden dolayı keyifliydi. Odasında üçü haricinde kimse yoktu. Kadir’in gelmesine yakın güya ağrısı olmuştu da Berfin’den yardım isteyerek odasına çekilmişlerdi. Şimdi yapacağı tek şey kalmıştı; bu iki utangacı yalnız bırakmak. Allah’tan evdeki erkeklerin hepsi dışarıdaydı, kadınları da oyalayacak bir şeyler bulurdu elbet.

“Sağ olasın Kadir ağabey sana da zahmet verdim buralara kadar,” dedi Narin gülüşünü zorlukla bastırırken. “Hakkını helal et hemi?”

“O nasıl laf öyle, Narin? Helali hoş olsun.”

Genç kadın Berfin’e döndü. “Kız ballı lokma, dilim damağım kurudu be bacım. Allah rızası için bir bardak su getirir misin?”

Kızcağız zamanın geldiğini anlayınca eli ayağına karıştı. Oturduğu yerden bir hışımla kalkınca yanında oturan Kadir ürkerek baktı genç kıza. “Sen iyi misin, Berfin?”

Berfin başını onaylarcasına salladı. “Şey,” dedi. “Şey öyle sen,” Yardım dilenir gibi Narin’e baktı ama belli ki o da lafa girmeyecekti. “Seni izlerken içim kalktı.” Kendi ağzından çıkan sözlere kendi daha çok şaşırdı. “Yani sana değil. Of! Dikişleri alışını izledim ya içim bir fena oldu işte.”

Narin, ayakta dikilen kızın yüzüne kocaman açılmış gözlerle bakarken, nereye düştüm ben diye bağıracaktı neredeyse. Bu kadar da alık olunmaz ki anacım.

Kadir şaşkınlık içinde Berfin’i izlerken, “Peki,” diyebildi sadece ve işine geri döndü. Narin genç kıza kaş göz edip odadan postalarken kapıdan çıkan Berfin neredeyse ağlayacaktı. Elini başına vura vura mutfağa doğru ilerlerken kendine söylenmeyi ihmal etmiyordu.

“Ağabey ne kadar kaldı?”

Kadir son dikişi de çekip tasa attı. “İşte bu kadar. Dikişleri aldık diye hemen koşup zıplamaya falan kalkma tabii. Küçük küçük adımlarla başla, çok ani hareketler yapma. Günden güne daha iyi hissedeceksin zaten.”

Adamın söyledikleri kadının bir kulağından girip diğerinden çıkarken yatağa uzattığı bacağını hızla aşağıya sarkıtıp, “He he,” dedi. “Tamam, ben hallederim onu da benim sana diyeceklerim var.”

Kadının hareketlerini takip eden Kadir kaşlarını çattı. “Daha az evvel uyardım ama Narin.”

“Yav ağabey bırak sen benim bacağımı hele beni bir dinle diyeceklerim var diyom.”

Kadir, ellerine takmış olduğu eldivenleri çıkartıp komodinin üzerindeki tasın içine bıraktı. “Ne konuşacakmışsın benimle?” Meraklanmıştı adam. Ne konuşabilirdi ki Narin onunla?

“Şimdi beni iyi dinle. Ettiğim laflardan sonra senin ne haddine, ne karışıyorsun diyebilirsin hakkın var lakin ben gördüklerimden sonra susarsam taş olurum.” Narin’in hızlı hızlı konuşması genç adamı daha da meraklandırıyordu. Oturduğu sandalyenin ucuna doğru kayıp ellerini birleştirdi. “Narin direkt konuya mı girsen? Sen böyle konuştukça ben işkilleniyorum da.”

Genç kadın, Berfin’e planının hepsini değil sadece son kısmını anlatmıştı. Çünkü önce kendi emin olmak zorundaydı. Eğer ki kıza boş umutlar vermiş olursam öteki tarafta zebaniler yakama yapışır diye düşünüyordu.

Ya Hak bismillah, Narin! Ya herro ya merro. Bugün bu iş bitecek.

“Berfin’e görücü geldi.” Kadir duyduklarından emin olmamakla birlikte duyduklarını kavrayamamış gibi karşısındaki kadına bakarken dudakları aralanıp aralanıp kapanıyordu. “Duyduğuma göre komşu şeherden bir adammış. Yaşı Berfin’den büyükmüş ama anladığım kadarıyla bey babalar yaşı çok dert etmiyorlar da, kızlarının cevabına göre hareket edeceylermiş.” Adamın kısılan bakışları, nefes aldıkça genişleyen burun deliklerini izledikçe emin olmaya başlıyordu Narin ama yetmezdi. Bir şey demesi lazımdı. “Berfin’i nerede, nasıl gördü orasını bilmem de pek bi ısrarcı. Muhallebi yemek istiyomuş.”

Kadir’in yüreğinde peyda olan acı nefesini kesmeye yetti. Elini kaldırıp göğsüne yaslamamak, tırnaklarını etine geçirmemek için kendini zor tutuyordu. Birbirine kenetlediği ellerini sıkarken, “Berfin,” dedi, boğazına oturan nefesin izin verdiğince. “O ne düşünüyor bu konuda? Gördü mü hiç adamı?”

“Yok,” dedi Narin. “Görmedi, görmekte istemiyormuş.”

Rahatlama hissetti adam ama yeterli değildi. Ne yüreğindeki sızı azalmıştı ne de boğazına oturan yumru yok olmuştu. Sevdiğinin bir gün ellerinin arasından kayıp gideceğini biliyordu da, bu anın kapıya dayanacağı güne hazır değildi.

“Neden?”

“Gönlü başkasından da ondan.”

Adamın gözleri karardı. Ama bu öfkeden değildi. Saf acıdandı. Olmuştu işte, o an gelmiş, kapıya dayanmıştı ve elinden hiçbir şey gelmezdi. Ne çıkıp engel olabilirdi ne tek kelam edebilirdi. Geç kalmıştı.

“Sormayacan mı kimde diye?”

Kadir başını iki yana salladı. “Haddim değil ki. Belki bilmemi istemez.”

Daha fazla dayanamayacaktı Narin. “Ağabey,” dedi. “Şimdi sana bir soru soracam ama bana dürüst olacan tamam mı?” Bilinçsizce başını salladı genç adam. Bir şey düşünemiyordu ki zaten. Kalbi öyle acıyordu ki doktor olmasaydı şayet ölüyor olduğunu bile düşünebilirdi. Gerçi bu ölümden daha kötü değil miydi? “Sen bizim bu ballı lokmaya sevdalı mısın?”

Kadir kala kaldı. Yıllardır gizliden gizliye sürdürdüğü sevdasını kimseler, özellikte de Ferman fark etmesin diye üstün bir çaba sarf ederken, toplasan üç kere gördüğü bu kadının anlaması benliğini şokla sarstı. Nereden anlamıştı ki? Az evvel ki halinden mi? “Sen,” dedi. “Sen bunu nere-nereden çıkarttın?” Kekelemesine engel olamadı.

Artık emindi Narin. Yanlış düşünmemişti. İkisinin de gönlü vardı. Gülümsedi. “Ben aldım cevabımı sen oraları hiç karıştırma.”

“Narin bak-“ Adamın konuşmasına engel olarak devam etti kadın. “Daha konuşmaya başlamadan evvel sana ne dediğimi hatırlıyon mu? Haddi mi aştığımı, karışmamam gerektiğimi söyleyebilirsin, hakkında var demiştim demi? Ama sevenleri kavuşturmak sevaptır derler. Bulmuşum sevap işleyecek mevzu, kaçırır mıyım? Hiç kusuruma bakma vallahi sokacağım burnumu.” Kadir şaşkın şaşkın kadına bakarken olayı kavrama hızı biraz yavaştı. Narin bunu fark edince gözlerini devirdi. “Ula neyi anlamıyon, anlamıyom ki!”

Kadir anlamak istediği gibi mi anlıyordu yoksa aklının bir oyunu muydu idrak edemezken, “Narin,” dedi. “Anlayamıyorum gerçekten.”

Ula bu herif nasıl doktor oldu!

Düşüncelerini dile getirmeden bu sefer tane tane konuşmaya başladı. “Bak ağabeyim, Berfin’e görücü geldi dediğimde suratının aldığı şekli şemali kendi gözlerimle gördüm. Bi yandın, kavruldun sen. Niye? Çünkü Berfin’e sevdalısın.”

Kadir oturduğu yerden kalkıp odada volta atmaya başladı. “Narin, lütfen bunu bu evde dile getirme. Biri duyarsa kendimi izah edemem!”

“Bizim oralarda bir söz vardır. Mjas qorop na pucisti qoropt’aginon. Anlayacağın dilde söyleyeyim, süt seviyorsan ineği de sevecen. Yani diyom ki, birine sevdalandıysan bunu getirilerine de hazır olmak zorundasın. Ne zamana kadar kıza olan duygularını saklayacan? İş işten geçinceye kadar mı?”

Kadir başını ellerinin arasına aldı. Koca adam ağlamamak için kendini zor tutuyordu. “Kabul etmez. Kabul etmeyecek. Beni ağabeyi gibi görüyor!”

“Ne biliyon, sordun mu hiç?”

Genç adam duraksadı. Cevapsız kalışı Narin’i konuşmaya itti. “Sen ağa ben ağa inekleri kim sağa? Ula doğru düzgün oturup konuşmadan ne demeye bir karara varıyorsunuz siz? Geçip giden yıllara yazık değil mi?” Kapı tıklandı. Genç kadın oturduğu yataktan kalkıp elbisesini elleriyle düzeltti. “Hele gel Berfin, gel.”

Berfin yüreğinin heyecanına kapılıp gitmişken bardağı düşürmemek için iki eliyle tutmuştu. Kalbi öyle güçlü atıyordu ki koca odada yankı yapacak diye korkuyordu. Narin, kızın zor bela tuttuğu bardağı alıp kapıya doğru ilerledi. “Şimdi ben gidiyom sizde konuşadurun. Kapıyı gözetleyecem ama çokta salmayın kendinizi. Her an odaya dalabilirim.”

Tabii kişi kendinden bilir işi demi kuduruk Narin? Odanın dili olsa konuşsa utançtan yaşayabilir misin acaba? Allah verede ballı lokma ağabeyine çekmemiş olsa. Bir anda herifin dudağına yapışırsa gör o zaman curcunayı.

Kendi düşüncelerini elini savurarak dağıtmaya çalışırken odadan çıkıp özellerine saygı duyarak kapıdan birkaç adım öteye gitti. Bir yandan suyunu yudumluyor bir yandan da koridoru kontrol ediyordu. Kimse gelmese de kavuşsa bari garibanlar. Sırtını duvara yasladı. Acaba Ferman ne yapıyordu? Ne zaman gelirdi ki? Dün karar vermişlerdi, ailelere konuyu açacaklardı ama ne zaman olacağını konuşamamışlardı ki.

Aklı olmadık şeylere kayarken, omzunun üzerinden göğsüne doğru dökülen saçından bir tutamı parmaklarının arasına alarak döndürmeye başladı. Dudaklarını talan eden dudakları, ciciklerini emen ağzının sıcaklığı bir bir gözünde canlanırken sertçe yutkundu. O nasıl bir ateşti ki hem yaktı hem rahatlattı öyle? Ettiği sözler, yaptığı şeyler aklının bir ucuna yapışıp kalmıştı da gidecek gibi görünmüyordu. Bu daha hiçbir şey demişti. Sana öyle anlar yaşatacağım ki demişti…Kendini tutamıyordu kadın, merak ediyordu. Kabul etmeye utanıyordu ama sevmişti. Dün akşam ettikleri şeyi, adamın üzerinde bıraktığı etkiyi sevmişti. Hele ki bunu Ferman’la tatmış olması daha güzel geliyordu gözünde.

Sevdiği gibi sevildiğini bilmek mutlu ediyordu onu. Annesiyle babasını şimdi anlıyordu. Birbirilerine bakışlarını izleyerek büyümüştü ama hiçbir zaman o bakışlardaki duyguların nasıl bir his yarattığını bilememişti. Artık biliyordu. Gülüşünü bastıramadı. He demişti adama. Ablam doğum yaptıktan sonra gel iste anamla teyzemden demişti.

Ula evleniyom ya ben?

Orada ne kadar süre kaldı bilmiyordu Narin. Sıkıntıyla solumaya başlamıştı ki koridora giren Ayçiçek Hanımı görünce hızla doğruldu. “Uy nenem Yarabbi basıldık!” Sessizce çıktığı odaya bodoslama dalarken gördüğü manzara karşısında rahatlasa mıydı yoksa daha mı panik olsaydı bilmiyordu. Berfin gözyaşları içinde sevdiği adamın göğsüne sığınmış, kollarını beline dolamıştı. Adamın ise kızdan bir farkı yoktu. Gözleri dolu dolu şekilde sarılışına karşılık vermişti.

“Ula ayrılın, Hanımanne geliyi. Temizleyin suratınızı!” Narin kendini yatağa atıp elbisesinin eteğini baldırına kadar çekti. “Berfin yanıma gel, Kadir ağabey sandalyeye otur, eldivenlerini de yeni çıkartıyormuş gibi yap.”

Berfin ve Kadir bir bir Narin’in isteklerini yerine getirirken, odanın kapısı tıklanıp açıldı. “Yavrularım,” dedi Ayçiçek Hanım sevecenlikle. “Ne kadar işiniz kaldı? Çay demlemişti kızlar, hep birlikte bahçe-“ Yaşlı kadın kızının yaşla parlayan gözlerini gördüğünde panikledi. “Berfin? Annem? Neden ağladın yavrum sen?” Allah’tan Kadir’in arkası dönükte adamın yüzünü görmüyordu.

“Benim yüzümden,” diye lafa daldı Narin. Belli ki Berfin ya kederden ya sevinçten dilini neyim yutmuştu ki alık alık bakıyordu annesine. “Dikişler alınırken mıkırdandım. Canım yandı diye kendini suçlamaya başladı, Hanımanne. Korkulacak bir şey yok merak etme. İşimizde bitti zaten. Sen çayları hazırlat biz geliriz birazdan.”

Ayçiçek Hanım rahatlayarak elini göğsüne yasladı. “Aklım çıktı Berfin. Ağlama kızım bak Narin ablan çok iyi. Dert etme artık yüreğine.”

Berfin başını onaylarcasına salladı. Yaşlı kadın gerisin geri odadan çıkarken Narin derin bir soluk bıraktı. Bakışları ikisi arasında gidip gelirken, “Ee,” dedi merakla. “Bu yaşlar sevinç gözyaşı mı yoksam değil mi?”

Genç kız ani bir hareketle kollarını Narin’in boynuna dolarken, “Teşekkür ederim,” diye fısıldadı. “Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.” Genç kadın gülümseyerek Berfin’in sarılışına karşılık verirken Kadir’e baktı. Adamın dudaklarında yer eder huzur dolu gülümsemeyi görünce, “Oh,” dedi keyifle. “Resmen havada sevap kaptım ula!”

🌹🌹🌹

Saat akşam altıyı gösterdiği zaman Hancıoğlu erkekleri bir bir konağa dönmeye başlamıştı. Ayçiçek Hanımın ısrarı üzerine Kadir'in yemeğe kalması hiç şüphesiz ki en çok Berfin'i sevindirmişti. Genç kızın mutluluktan ayakları yere basmıyor, bir o yana bir bu yana koşturuyordu. Narin dışında hiçbirinin fikri olmaması da herkesi meraka düşürüyordu.

Sofranın etrafında toplanan ev ahalisi ve misafirler sohbet eşliğinde karnını doyururken Boran haricindeki tüm gençler kaçamak bakışlarla sevdiğini kontrol ediyordu. Ferman, Narin'in ağzına attığı her lokmada sanki kendi doyuyormuş gibi hissederken, Demir arada sırada servis için yanlarına gelen Menekşe'yi süzüp duruyordu. Taze çiftimiz Kadir ve Berfin ise dudaklarındaki kıvrımları ağızlarını yemekle doldurarak gizlemeye çalışıyordu.

"Dikişlerin alınmış bugün Hanım kızım," dedi Haşmet Bey. "Ağrın sızın yok değil mi?"

"Yok bey baba," dedi Narin. "Kadir ağabey sağ olsun çok güzel ilgilendi. Eminim eskisinden daha rahat hareket edeceğim artık."

"Sen yine de kendini çok zorlamamaya çalış cesur yürek," diye araya girdi Hikmet Bey. "Yara hâlâ taze. Dikişlerin alındı diye her şeye koşmaya kalkma."

"Hikmet amca haklı, Narin. Söylediklerimi unutma. Dikişlerini almam yaranın düzeldiği anlamına gelmez, yavaş yavaş toparlanacaksın."

"Unutmam Kadir ağabey unutmam, merak etme."

Ağzındaki lokmayı yutan Demir meydan okurcasına baktı Narin'e. "Ben bir şeyi merak ediyorum Kadir. Narin ne zaman atış talimi yapabilir?"

Narin gülümsedi. "Bu kadar istekli olduğunu bilmiyordum, Demir ağabey. Bileydim yaralı halimle bile yapardım."

"O kadar eminsin yani kendinden?"

"Şüphe duyman beni üzer, ağabey."

Boran yakaladığı eğlenceyi kolay kolay bırakmazdı. "Sahi Kadir ağabey, ne zaman yapabilir? Hepimiz merakla o günü bekliyoruz da."

"Biliyorsunuz, silahı ateşlemeden önce bacaklarına kuvvet vermesi gerekecek.
Bunun için erken, tüm desteği sağlam olan bacağından alması gerekiyor bir süre."

"Kız kaçmıyor ya," dedi Ferman kestiği et parçasını ağzına atarken. "Bekleyin biraz daha."

"Doktor ne diyorsa o," dedi Ayçiçek Hanım anaç bir tavırla. "İyileşme arifesinde rahat durun. Ferman'ımın da dediği gibi kız bir yere kaçmıyor."

"Tabii canım," dedi Berivan Hanım. "Arada sırada gelir yine. Yaparsınız istediğiniz kadar atış."

Ferman yengesinin yaptığı imayı anlamıştı. Gerçi herkes anlamıştı da genç adamın sabrı nereye kadar dayanırdı bilinmez. Elinde tuttuğu çatal bıçağı hırsla tabağına bırakırken çıkan ses herkesi susturdu. "Arada sırada gelir derken yenge?"

Hikmet Bey karısına öfkeyle bakarken, Haşmet Bey'de kardeşinden halliceydi. Yeğeni için tek laf etmemişlerdi de bu kadın ne demeye benim misafirime dolaylı yoldan git diyebiliyordu diye düşünüyordu yaşlı adam.

Berivan Hanım tutamadığı ağzının karşılığını öfkeli bakışlarla alırken lokmasını sertçe yuttu. "Ya-yani yanlış anlaşılmasın ablası doğum yapacak ya, o yüzden dedim ben."

"Deme Berivan," diye çıkıştı Haşmet Bey. "Yorum yapacağın bir konu değil bu, o yüzden hiçbir şey deme."

Şermin teyzesinin haline acıyıp araya girmek istedi. "Haşmet amca sen teyze-" Ama cümlesini tamamlama fırsatı bulamadı. "Sen karışma!" diye çıkışan bu sefer Hikmet Bey olmuştu.

Ferman, karşısında oturan yengesine öldürücü bakışlar atarken kuzenini aklından çıkarmıyordu. Ne olursa olsun annesiydi, ağzından çıkacak kelimelere dikkat etmesi gerekiyordu. Gerçi kuzenine bir baksa kendinden farkı olmadığını görecekti. Demir'de aynı öfkeyle bakıyordu annesine.

Narin araya girip durumu bir nebze olsun yumuşatabilirdi ama ne yalan söylesindi hiç içinden gelmiyordu. Hiç demiyor ki ben Narin'e laf vuruyom da aha yanımda oturan yeğenimde burada misafir. Ya bir şey derlerse diye? İnsan bi'lema yüzsüz olunca böyle oluyor zannımca.

"Yeğeninde bu evde misafir yenge," dedi Ferman sanki kadının düşüncelerini okumuş gibi. Narin'in gözleri kocaman açıldı. Uy nenem, duydu ya beni? Konuş yiğidim, konuş aslan parçam ben arkandayım! Savun az sevdiğini ki o cicikleri sonra zor bulursun. Kendi arsız düşünceleriyle kendini utandırdı. "Hangimiz yeğenine bugüne kadar misafir gibi davrandı? Hangimiz gidişi hakkında tek kelam laf söyledi?"

Berivan Hanım sıkıntıyla kıpırdandı. "Siz beni yanlış anladınız Ferman oğlum, az çok hepimiz tanıdık Narin'i. Aklı hep ablasında olduğundan rahat edemiyor. O yüzden dedim."

Çevir kazı yanmasın Berivan Hanım, çevir. Dur bak ben sana neler edeceğim.

“Belma’nın yanında Cavidan var Berivan,” dedi Ayçiçek Hanım. “Gözü arkasında kalmaz Narin’in. Sen bunları dert etme kendine.”

Narin, daha fazla sıkıntı çıkmasın diye sessizliğini bozdu. “Hele siz şimdi boş verin bunları. Ben kendi derdime kendim yanarım evelallah. Kimse benim derdimi kendine yük etmesin. Dikişlerimin alınması şerefine içmez misiniz elimden bir acı kahve?” Haşmet ve Hikmet’e baktı. “Övünmek gibi olmasın ama pek güzel yaparım.”

Haşmet Bey bakışlarını ağır ağır Narin’e çevirdi. Bir an önce bu konuyu kardeşiyle konuşması gerekiyordu. Karısının yaptığı hadsizliklere daha fazla tahammül edemeyecekti. “Yap kızım yap,” dedi derin bir soluk bırakırken. “Yap da ağzımızın tadı yerine gelsin.”

Şermin, Narin’e yükledi öfkeyle ayaklandı. Dudaklarına sahte bir gülümseme yerleştirirken, “Bende sana yardım edeyim Narin’ciğim, sen kahveleri pişirirsin ben tepsiyi taşırım. Malum bacağına çok yüklenmemen gerekiyormuş ya?” dedi.

Narin gözlerini kısarak Şermin’i izlerken, “Olur,” dedi. “Et bakalım yardımını.”

İki kadın birlikte mutfağa girdiğinde Menekşe ayaklandı. “Bir şey mi istemiştin Narin?”

“Yok gülüm yok, kahve pişirecem. Sen yemeğini yemeğine devam et.”

“Sen zahmet etmeseydin ben hallederdim hemen?”

Narin kaşlarını çattı. “Menekşe oradan kötürüm kalmış gibi mi görünüyom? Sen karnını doyurmaya devam et bakayım.”

Şermin gerekli malzemeleri tezgâha çıkartırken amacı yardım etmek değildi. Bak her şeyin yerini bilen benim demeye getiriyordu. Narin gözlerini devirip kahveyi yapmaya başladığında, “Keyif aldın mı Narin’ciğim?” diye sordu.

“Neyden keyif alacaydım, Şermin?”

“Herkes teyzemin üzerine giderken diyorum, keyif alabildin mi? Senin yüzünden çıkıştılar ya hani?”

Narin güldü. “Sen olayı tam anlamamışsın herhal? Ben anlatayım sana,” Kahveyi cezveye döktü. “Senin teyzen kendi kendine etti ne ettiyse. İkidir bana kapı gösteriyor da hiç demiyor ki Narin’in misafir olduğu kadar benim yeğenimde bu evde misafirdir. Ama bak Ferman açtı ağzını yumdu gözünü, teyzenin düşünemediğini şak diye attı ortaya. Şimdi sen niye benden bela arıyon onu anlamıyom ben.”

Şermin kollarını göğsünde kavuşturdu. “Sen neden kendini benimle bir tutuyorsun ki? Daha birkaç gün önce hayatımıza giren birisin, bense yıllardır bu ailenin içindeyim.”

Fincanlara pay ettiği suyu kahvenin üzerine döktü Narin. “Bence senin de, teyzenin de çekemediği şey bu biliyon mu, Şermin? Daha birkaç günlük insanken tüm Hancıoğlu ailesinin etrafımda pervane olması sinirine dokunuyor. Çünkü niye? Yıllardır ailenin içinde olan sana bile bunca hizmeti sunmadılar demi?”

“Yaralı olduğun için olmasın o?”

Narin gülümseyerek Menekşe’ye baktı. “Duydun mu kız? Yaralı olduğum için seviyorlarmış beni.” Menekşe tırnaklarını yiye yiye izliyordu ikiliyi. Demir’e iki kaş göz etse de çağırsa mıydı acaba? Narin tekrar Şermin’e döndü. “Haydi gidip soralım o vakit?” Gülümsemesini büyüttü. “Özellikle de Ferman’a soralım ama tamam mı?”

Genç kadın beklemediği atak karşısında şaşırsa da geri durmadı. “Amacın bu değil mi? Şimdi anladım ben seni Narin. Ferman’ı oltana alıp bu eve gelin gelmek istiyorsun değil mi? Tabii buldun yağlı kapıyı kaçırır mısın hiç. Ama merak etme, ben senin planlarını seve seve bozacağım.”

Ocağa koyduğu cezvenin içindeki kahveyi karıştırmaya başladı Narin. “Bir balık oltaya gelmek istiyorsa senin yapacak bir şeyin kalmaz, Şermin’ciğim. Ferman aklı başında bir adam, ne istediğini ne istemediğini çok biliyor. Bende biliyom, biliyon mu? Yani Ferman’ın ne istediğini.”

Şermin bir kahkaha attı. “Seni mi istiyor yani? Bir köylü kızını?”

Narin omuz silkti. “Aynı fabrikadan çıkmış gibi birbirinin aynı olan sosyetik karılardan sıkıldıysa zaar.”

Şermin hırsla Menekşe’ye baktı. “Şahitsin, duyuyorsun değil mi? Ferman hakkında planlarını kendi ağzıyla itiraf etti.”

“Oho,” dedi Narin pişen kahveleri fincanlara dökerken. “Sen sade planlarımı duydun birde o planları gerçekleştirince gör.”

Şermin, kadının üzerine doğru bir adım attı. “İzin vermem,” dedi sıktığı dişlerinin arasından.

Narin üzerine doğru gelen kadının bir ayaklarına birde öfkeden kızaran suratına bakarken sabrının sınırındaydı. “Senden izin isteyen kim, Şermin?”

Haydi emin olmama yetecek tek kelam dökülsün ağzından. O oyulasıca gözlerinin benim sevdiğim adamda olduğunu bana bi’lema belli et sarı çıyan.

“Sana bir şey diyeyim mi,” diye sordu Narin karşısındaki kadını daha da kışkırtmak istercesine. “Ben burada ne kadar istersem o kadar kalırım ve emin ol hepsi de keyifle ağırlamaya devam eder beni. Ferman’a gelince, sen niye bu denli rahatsız oldun anlamadım ben?” Güldü. “Yoksam geçen gece bahsettiğin herif, Ferman mıydı?”

Şermin hırsla solurken, “Sana ne,” dedi. “Ayrıca bende sana bir şey diyeyim mi, Narin? Bu konakta at koşturmana müsaade etmem.”

“Peki bundan sana ne, Şermin? Sonuçta sende misafirsin, birkaç gün içinde evine döneceksin.”

“Benim teyzemde bu evde yaşıyor!” dedi Şermin ilk bulduğu bahaneye sığınarak.

“Aldığım duyuma göre bu ev bey babanınmış,” dedi Narin. “O da beni çok sevdiğine göre at koşturmama izin verecek gibi görünüyor.” Genç kadın karşısındaki kadının yaptığı hareketi tekrarlayarak öne doğru bir adım attı. “Bugün nedense hep bizim oralardan bir söz söyleyesim geliyo biliyon mu? Bak sana da yakışacak bir şey buldum. Didi çxvindi giğun nati, k’arta şuras mo aşur. Türkçe meallini de söyleyeyim de meraktan çatlama hemi? Büyük burnun varsa da her kokuyu koklama, Şermin.” Göz kırptı. “Anladın mı, şekerim?”

Narin cevap beklemeden Menekşe’ye döndü. “Gülüm, hele şu tepsiyi al da peşimden getir.”

İki kadın peşi sıra mutfaktan çıkarken Menekşe kendini tutamayıp kıkırdadı. “Kız Narin, bir an dedim ki karı sinirden patlayacak.”

“Sen dur,” dedi genç kadın. “Ben daha buna neler yapacam sen gör.”

Benim olanda gözü vardı öyle mi? Ben o gözü oyar misket oynardım!

Bahçedeki sedir mobilyalara geçen ev ahalisi kendi aralarında sohbet ederken, Narin’in geldiği fark eden Ferman omuzlarını dikleştirip boğazını temizledi. “Rica etsem beni dinler misiniz?” Herkesin meraklı bakışları genç adamı buldu. “Yarın sizinle çok önemli bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Lütfen hepiniz öğleden sonra evde olun olur mu?” Annesine döndü. “Hatta Belma ve Recep’i de davet et, anne.”

Uy nenem Yarabbi, adam lahanayı görüyordu da çeperi göremiyordu! Salacaktı vallahi bombayı ortaya.

 

-BÖLÜM SONU-

 

Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoooook iyi bakın. Sizi seviyorum...❤

 

Instagram: gulsumm.bilgin

Loading...
0%