Yeni Üyelik
4.
Bölüm

GÜL GÜZELİ- 3

@gulsumblgn

Merhabaaaaağğ

Pamuk parmaklar yıldıza efenim...

KEYİFLİ OKUMALAR!

🌹🌹🌹

Yaşanan olaylar Hancıoğlu ailesinin kulağına gittiğinde hepsi bir hışımla hastaneye ulaşmış, her bir ferdi büyük öfke doluydu. En başta, tüm heybetiyle ilerleyen Haşmet Beyin bakışları etrafı tarıyor, biricik kızını görüp bir nebze olsun rahatlamak istiyordu. Bir adım gerisinde kalan Ayçiçek Hanım ise gözyaşlarına engel olamıyor kızını kurtaran Narin'in sağlığı için sessizce dualarını sıralıyordu. Ferman Bey ise bastıramadığı öfkesiyle sert adımlarını atarken, adamlara verdiği talimatın çabucak yerine getirilmesini istiyordu. O Rauf bulunacak, cezası kesilecekti. Başka türlüsü Ferman Hancıoğlu'nu asla rahata kavuşturmazdı.

Berfin'in ikizi Boran ise kız kardeşi için endişeliydi. Adı kadar emindi ki bu olayda Rauf'tan çok kendisini suçluyordu. Berfin böyle bir kızdı. Gençliğin vermiş olduğu deli kanıyla ve ailesinin her daim yanında olmasının bilinciyle cesur ama bir o kadar da narindi. Yaşadığı olaylardan kolaylıkla etkilenip bir süre bunun buhranıyla yaşardı.

Şu anda olduğu gibi...

Tırnaklarını kemirip duran Berfin, hastaneye yatağında bilinçsizce yatan Narin'i yaşlı gözlerle izliyordu. Duyduğu minnet o kadar büyüktü ki kendinin bile farkına varamadan abla yerine koyduğu Narin için dualar ediyordu.

"Ağlama artık Berfin," dedi Doktor Kadir. "O iyi."

Kadir... Berfin'in yürek yangını, Kadir. Her daim sesini duymasıyla bile kalbi bir kuş misali atan Berfin bugün o duyguları hissedemiyordu çünkü korku öyle baskındı ki bir türlü kendini sakinleştiremiyordu. "İyi diyorsun madem," dedi Berfin titrek çıkan sesiyle. "Niye hâlâ uyanmadı? Beti benzi de atık zaten."

"Bu gayet normal Berfin," dedi Kadir, bir nebze olsun kızı sakinleştirmek için yumuşak ses tonu kullanarak. "Kan kaybetti bu yüzden solgun gözükebilir. Uyanmamasının nedeni de serumuna eklenen ağrı kesici olabilir. Ağır bir ilaçtır."

Akıtmamak için kendini zor tuttuğu yaşlar bir anda mavi gözlerinden dökülmeye başladı. "İyi olsun," dedi. "Allah'ım ne olur iyi olsun, benim yüzümden başına gelen bak."

Berfin'in döktüğü yaşlar Kadir'i boğmaya başladığında beyaz önlüğünün ceplerine soktuğu ellerini yumruk hâline getirdi. Yüreği deli gibi atıyor, gök gözlüsüne sarılmamak için kendiyle savaş veriyordu. İki yaralı yürek birbiri için attığının farkında bile değildi. Kadir, en yakın dostumun bacısı diye kendini tutuyor, Berfin ise ağabeyimin kan kardeşi, beni bacısı biliyor diye duygularını gizliyordu. Hâlbuki bir baksalar birbirlerine göreceklerdi gözlerinin derinliğindeki o yaraları ama nafile. Bu genç çift birbirine on saniyeden fazla bakamıyorlardı bile.

"Ağabeyini neden dinlemezsin ki Berfin?" dedi, Kadir. "O kanı bozuk seni takıntı hâline getirmişken korumaları ne demeye istemezsin?"

Berfin omuzları ağlayışının şiddetiyle sarsılırken, "Bilemedim," dedi. "Yemin ederim bu kadar gözünü karartacağını bilemedim. Baş edebilirim sandım."

Kadir sadece başını sallamakla yetinip zaten kötü olan kızın üzerine gitmek istemedi. Canı yanıyordu sevdiğinin, onun canı yandıkça da kendi içimde kavruluyordu genç adam. "Üzülme," dedi, rahatlatmak adına. "Tüm kontrollerini ben sağlayacağım. Onu iyi edeceğim. Hem az önce de söyledim, olumsuz herhangi bir durum yok."

Berfin yanaklarını ıslatan yaşları elinin tersiyle silip bakışlarını Narin'e çevirdi. İlk gördüğü anda hayran kalmıştı genç kadına. Hem güzel hem de cesurdu ve tek başına Rauf'a kafa tutmuş olması Berfin'in gözünde Narin'i farklı bir kulvara çıkartmıştı. Uzanıp elini tuttu. "Sana ben bakacağım," dedi gülümseyerek. "Hatta öyle bir bakacağım ki eskisinden bile çok daha iyi koşacaksın, söz veriyorum." Tam o sırada odanın kapısı gürültüyle açıldığında Berfin korkuyla sıçradı.

Ferman Bey açık renkli harelerini odanın içinde gezdirip kardeşini bulduğunda durmadı. Büyük adımlarla Berfin'in yanına varıp küçük kardeşini kollarının arasına çekti. Saçlarını okşayan dokunuşları şefkat barındırsa da bakışları ters akan kanının habercisi gibi deli bakıyordu. "Aklımızı aldın Berfin!" dedi Ferman, tok ses sesiyle. "Bana karşı gelmenin sonucunu gördün mü?"

Berfin ağabeyinin güvenli kollarında nefeslenirken, "Özür dilerim," dedi mahcupça. "Yemin ederim ben olayların bu raddeye geleceğini düşünmedim. Düşünsem sana karşı çıkar mıydım? İki değil yirmi korumayla gezerdim, yemin olsun."

Oğlunun peşinden odaya giren Haşmet Bey, kızını gördüğü an rahat bir soluk bırakmış bakışlarını hemen Narin'e çevirmişti. "Kadir oğlum, Hanım kızımızın durumu nedir? İnşallah kötü bir havadis yoktur?"

"Yok Haşmet baba," dedi Kadir. "Narin Hanım gayet iyi. İyi bir bakımla da kısa sürede toparlanır."

Bu sürede bakışlarını bir saniye olsun Narin'den ayırmayan Ayçiçek Hanım, kızın güzelliğiyle büyülenmiş gibiydi. Yüce Rabbim özene bözene yaratmış diye düşünüyordu.

Berfin başını yasladığı ağabeyinin göğsünden çekti. "Narin miymiş adı?"

Kadir omuz silkti. "Hemşireler çantasında kafa kâğıdını bulmuşlar. Narin'miş adı."

Kıkırdadı Berfin. "Adının hakkını asla vermiyor."

Ferman Bey çattık kaşlarıyla kardeşine döndü. "O ne demek öyle?"

"Rauf'a öyle bir kafa tuttu ki ağabey aklın şaşar. Hele attığı tokat? Adamı sağır eder, sağır."

İkizler birbirine sarılmaya başladığında, Ferman geldiğinden beri yapmadığı şeyi yaparak Narin'e baktı. O saniye yüreğinden bir şeylerin kopup gittiğini hissetti genç adam. Damarlarında akan kanın yavaşladığını, nabzının neden delicesine attığını idrak edemeyen Ferman Bey kalakalmıştı. Birbirine geçmiş uzun kirpiklerinin gerisinde kalan gözlerinin merakıyla kavruldu. Acaba gözleri ne renk diye düşünmekten kendini alamıyor, bakışlarını ezberlemek istercesine genç kadının yüzünün her bir miliminde gezdiriyordu.

Dış hayattan kopup giden genç adam babasının ona bıyık altından gülerek baktığının farkında bile değildi. Ferman Bey sevdalanmanın ne olduğunu bilmese de Haşmet Bey çok iyi bilirdi ve sanki yıllar önceki halini izliyormuş gibi hissediyordu. Bu cesur kız, oğlunu kendine pervana edecekti bundan adı kadar emindi.

"Uyanıyor!" diye heyecanla bağıran Berfin, ağabeyini kendine getirirken Ferman Bey boğazını temizleyip bakışlarını Narin'den çekti. Kız uyanıp da ona diktiği bakışlarını görürse yakışı kalmazdı.

Pelte kıvamına gelmiş zihniyle gözkapaklarını titrete titrete açan Narin bir an için nerede olduğunu idrak edemedi. Siyah incileri tavanın beyaz boyasında gezerken, bedenini hareket ettirmeye çalıştı ki bacağında hissettiği keskin acıyla inledi. "Uy nenem!"

"Narin Hanım, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"

Bakışları yabancı sesin sahibine döndüğünde başında dikilen beyaz önlüklü doktoru gördü. "Dayak yemiş gibi." Neler olduğu, neden burada olduğu bir bir aklına gelirken gözü diğerlerini bile görmemişti. Kaşlarını çattı. "O kanı bozuk herif bozması, kıza bir şey etti mi, Doktor? Nerede o deniz gözlü kız? İyi mi?"

Berfin kıkırdayarak varlığını belli etti. "Buradayım, abla. Sayende de çok iyiyim."

Narin'in bakışları Berfin'i bulduğunda rahat bir soluk bıraktı. "Oh iyi iyi." Başını tekrar yastığa bıraktığı vakit etrafındaki kalabalığında sonunda farkına varabildi genç kadın. Şaşkınlık dolu bakışları hepsinin üzerinde gezerken, sertçe yutkundu.

"İyi misin yavrum?" diyerek Narin'in yanına giden Ayçiçek Hanım ana. bir tavırlar saçlarını okşamaya başladı. "Var mıdır ağrın sızın?"

"Biraz." dedi Narin.

"İyi iyi, daha iyi olacaksın. Sen kimlerdensin Hanım kızım, yüzün pek bir yabancı." Genç kadının bakışları bu sefer Haşmet Beye kaydı. Sert bakışlarıyla ona bakan, pencere kenarındaki sandalyeye oturmuş, bastonunu iki bacağının arasında sabitleyip ellerini üzerine yaslamıştı yaşlı adam. Haşmet Bey’in keskin bakışlarından çekindi Narin. "Doğrudur, Bey baba. Yabancısıyım buraların. Misafirliğe geldim."

Ayçiçek Hanım daha çok üzüldü. Misafirliğe belki de tatil niyetine buralara gelen kıza sebep olmuşlardı. "Ah yavrum benim, kim bilir nerelerden geldin de yaşadığın olaya bak. Biz senin hakkını nasıl öderiz bilmem ki."

"Hak hukuk yoktur ortada," dedi Narin. "Kendinizi derde sokmayın. Ben doğru bildiğim şeyi yaptım." Kaşlarını çattı. "Ama sizin memleketin insanlarında az biraz vicdan yokmuş be Hanımanne, kimse ne oluyor diye dönüp bakmadı. Ayıptır günahtır. Az kala hak yolunu boyluyorduk. Tövbeestağfurullah."

Boran kahkahasını gizleme gereği duymazken, Haşmet Bey kızın dobralığını keyifle izliyordu. "Kimlere misafir gelmişsin hele söyle de ailene haber edelim, merak etmişlerdir."

Narin sorulan soruyla birlikte yaşadığı aydınlanma panikle yerinden doğrulmasına neden oldu. Bacağı acısı da sadece yüzünü buruşturup ayaklanmaya çalıştı. "Kız ben ablamı unuttum ya!" dedi üzerindeki örtüyü açarak. "Allah ıslah etsin, gebe kadın panikten doğuracak benim yüzümden. Ama ben dedim, bu karı beni cehennemde zebanilerle yüz göz etmek istiyor dedim. Ah garibim ne korkmuştur şimdi. Fuşki yiyen Narin, sen misin inatla ben gideceğim diyen? Aha bak ne oldu. Uy nenem, kesin doğurdu kesin!"

Hepsi şaşkınlıkla Narin'i izlerken, kendine ilk gelen Ayçiçek Hanım oldu. Panikle kızın koluna girip destek olmaya çalışırken, "Hele dur deli kız," dedi. "Dikişler açılacak."

Narin itiraz etti. "Bırak Hanımanne, bırak. Benim hemen eve gitmem gerekiyor."

"Eve gitmenizde bir mahsur yok ama," diyerek araya girdi Kadir. "Bu şekilde ani hareketler yapmanız sizin zararınıza olur. Dikişleriniz açılabilir, yaranın hasar görmesi durumunda mikrop kapabilirsiniz." Bakışları Narin'in bacağındaki kanlanmaya başlayan sargıya kaydı. "Ki oldu da. Bakın yaranız kanıyor. Büyük ihtimalle dikişleri zorladınız."

Narin'in bakışları bacağına indi. Bir bu eksikti diye düşündü. Ne yapacaktı şimdi? Ablasına haber vermesi lazımdı. Tekrar Kadir'e döndürdü bakışlarını. "Ablama haber vermem lazım, Doktor. Gebedir. Kaç saattir yokum, bir şey olursa bunun vebaliyle yaşayamam vallahi."

Kadir onaylarcasına başını salladı. "Siz bana ablanızın numarasını verin, arar durumunuz hakkında bilgi veririm."

"Çantam," dedi Narin. "Çantamın içindeki kâğıtta yazıyordu numara."

Olan biteni sessizlikle dinleyen Ferman, araya girerek tüm bakışları üzerine çekti. "Olmaz öyle," dedi. "Arayıp anlatılacak iş değil, hem kadın gebeymişte." Annesine döndü. "Anne, sen Boran'ı da al git uygun bir dille anlat durumu."

Narin alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırdı. Ablasının derdine o kadar düşmüştü ki, konuşan adama bakmamıştı bile. "Ben evin adresini bilmiyorum."

Ferman, ona bakan siyah hareler ve duyduğu nahif sesin sahibine döndüğünde sertçe yutkundu. Bir insanın bu denli güzel sesi olabilir miydi? Neydi bu kız, melek mi?

Oğlunun bir kere daha kilitlenip kaldığını gören Haşmet Bey araya girerek, "Sen kimlerden olduğunu söyle Hanım kızım," dedi. "Biz buluruz."

"Recep, Belma Soysalan. Eniştem muallimdir."

Ferman bir daha irkildi. Tanırdı Recep'i. Sıkı dostlukları olmasa karısının hamileliği sebebiyle sık sık hastaneye gelir giderdi ve bu süre zarfında Kadir'le arkadaş olmuşlardı. Kan kardeşinin vasıtasıyla birçok kez sohbet etmiş hatta aynı sofrada rakı bile içmişlerdi.

"Sen Recep'in baldızı mısın?" diye sordu Kadir şaşkınlıkla. "Bende adın nereden tanıdık geliyor diye düşünüp durdum." Ferman'a döndü. "Hatırlıyor musun Recep söylemişti, hanımın doğumu yaklaşıyor kayınvalidem ayağını kırmış onun yerine baldız geliyor diye." Genç adam ağır ağır başını salladı.

Narin ise huzursuzlukla kıpırdanıp duruyordu. Ablasına yardıma gelmişti ama asıl o yardımlık olmuştu. Şimdi bu bacakla ne yapacaktı? Kalktığı yatağa gerisin geri otururken omuzlarının düşüklüğünü fark eden Ayçiçek Hanım kızın derdini hemen anlamıştı. Şefkatle saçlarını okşarken, "Sen merak etme kızım," dedi. "Halledeceğiz biz bu işi." Nasıl olacağını merak etse de bir şey diyemedi, Narin. "Hele ben bir ablana gideyim olan biteni anlatayım, alıp gelirim ablacığını."

Başını olumlu anlamda salladı, Narin. "Paniklemiştir şimdi o Hanımanne, dikkat edesiniz olur mu?"

Gülümsedi Ayçiçek Hanım. "Merak etme güzel kızım."

Boran ve Günçiçek Hanım, panikle bir oraya bir buraya giden Belma'nın evine doğru yol alırken, Recep büyük bir pişmanlıkla kavruluyordu. Nasıl izin vermişti böyle bir şeye aklı almıyordu. Karısı korkuyla ağlıyor çaresizce çırpınıyordu.

Bunlardan bihaber Narin ise hastaneye yatağında yatmış hemşirenin kanayan yarasına pansuman yapmasını izliyordu.

"Hiç mi acımıyor abla? Mimiğin bile oynamıyor."

Aklı ablasında olan Narin acı bile hissetmezken burukça gülümsedi. "Acımıyor," dedi. "Alışığım ben kesiklere."

Berfin kaşlarını çattı. "Abla bu sadece bir kesik değil, o ırz düşmanı seni bıçakladı."

Narin elini gelişi güzel salladı. "Sen birde orak kesiğini bilsen."

Tüm bu konuşmalardan ayrı kalıp bahçede oturan baba oğul ise bambaşka bir diyardaydı. Ferman, Narin'in gözlerini zihninden atamazken sessiz, Haşmet Bey ise oğlunun düştüğü ateşten haberdardı. Hemen üzerine gitmek istemiyordu elbette. Bazı şeyleri kendi iradesiyle fark etsin istiyordu. Ketumdu oğlu gelip konuşmazdı her şeyi. Kendi çözmek isterdi. Baktı ki işin içinden çıkamıyor işte o zaman baba derdi. Bu anlarda çok nadirdi tabii. Haşmet Bey biliyordu, oğlu bu kız için yanına gelecekti ve yaşlı adam o zamana kadar hiçbir yorum yapmadan bekleyecekti.

"Bir çare bulmak lazım," dedi Haşmet Bey. "Kızın durumu malum e ablası da gebeymiş. Bu hâlde ikisinin de birbirine yardımı dokunmaz."

"Bizim evdeki kızlardan birini gönderelim," dedi Ferman. "Hem Narin kendine gelene kadar hem de Belma doğum yapana kadar yanlarında kalır. Tüm ihtiyaçlarını da karşılarız."

Ferman ve Haşmet Beye göre en makul çözüm buydu. Tabii Ayçiçek Hanımın planlarından iki adamında haberi dahi yoktu.

🌹🌹🌹

Zaten korkuyla hop oturup hop kalkan Belma kardeşinin başına gelenleri öğrendikten sonra daha çok paniklemiş, fenalık geçirmişti. Ayçiçek Hanım her ne kadar Narin'in iyi olduğunu anlatmaya çalışsa da Belma kardeşini görmeden rahat etmeyecekti. Bu yüzdendir ki Recep daha fazla karısını zapt edememiş hızla evden çıkmışlardı.

Arabanın arka koltuğunda oturan Ayçiçek Hanım yanında oturan Belma'nın elini tutmuş, sakinleşsin diye bileğini okşuyordu. "Yapma yavrum bak gebesin sen. Bebeğe bir hâl gelecek."

"Doğru söylüyorsun değil mi bana Büyük Hanım," dedi Belma gözyaşları içinde. "Kardeşim iyidir?"

Gülümsedi Ayçiçek Hanım. "Kardeşin iyi olmasa ben bu kadar sakin olabilir miyim, Belma? Kızımı kurtarmaya çalışırken zarar görmüş, ben o yavrunun başından bir saniye ayrılır mıydım?"

"Anam doğru söylüyor Belma abla," dedi arabay kullanan Boran. "Narin abla çok iyi. Uyandığı an sayıp sövecek kadar iyi hem de." Gülümseyerek kurduğu bu cümle Belma'yı utandırdı. Sonuçta karşılarında Çukurova'nın en saygıdeğer ailesi vardı ve kardeşini çok iyi bilirdi. Sinirlendiğinde ağzından çıkanları kontrol edemezdi.

"Bir densizlik etmedi değil mi, Büyük Hanım?" dedi mahcubiyetle. "Kusuruna bakmayın siz onun. Sinirlendiğinde gözü hiçbir şeyi görmez ama ettiği kelamlara aldanmayın, yüreği tertemizdir benim kardeşimin."

Ayçiçek Hanım, Belma'nın elini iki elinin arasına alıp hafifçe vurdu. "Etmedi bir densizlik. Bakma sen benim oğlanın ettiği lafa. O kanı bozuk Rauf hakkında konuştu çokta haklı konuştu. Ayrıca kardeşin pek yürekli pek cengâver, Allah anasına babasına bağışlasın. Kaderi güzel olsun." Dudakları titredi Belma'nın. Bunu fark eden Ayçiçek Hanım pişmanlıkla kıpırdandı. "Yanlış bir şey mi söyledim, yavrum?"

Belma babası ve amcası aklına gelince içine kapanmış, sessizce dökmeye başlamıştı gözyaşlarını. Recep karısının neden tutuklaştığını anladığında, "Yok Ayçiçek Hanım," dedi. "Siz yanlış bir şey söylemediniz. Narin ve Belma, hem teyze hem de amca çocukları. İkisinin de babası aynı kazada vefat etti. Bu konuda oldukça duygusal olduğu için etkilenmiş olabilir, zaten hassas bir dönemde."

"Hay dilimi eşek arısı sokmaya," dedi Ayçiçek Hanım sıkıntıyla. "Boş boğazlık ettim yavrum kusuruma bakma." Bu iki güzeller güzelinin yetim kalmasına üzülen Ayçiçek Hanım, Narin'in omuzlarındaki yükleri öğrendiğinde ise çok daha üzülecekti. Yaşlı kadına göre kız evlat cennet demekti. Oğullarını da pek severdi ama mevzu bahis kızı olduğunda dağ gibi dururdu arkasında.

"Sizin bir kabahatiniz yok Büyük Hanım," dedi Belma iç çekerek. "Bilemezdiniz sonuçta."

Geri kalan yol sessizlikle geçerken araba hastanenin önünde durduğu an Belma hızla indi. Recep endişe ile karısının aceleci adımlarını takip edip peşinden giderken aradaki mesafeyi minimum seviyede tutuyordu ki en ufak bir yanlış harekette karısını tutabilsin.

Boran'ın tarifiyle en sonunda Narin'in kaldığı odaya girdiklerinde Belma direkt kardeşine sarılmış, saçlarını okşamaya başlamıştı. "Canımın ciğeri," dedi titrek sesiyle. "Ablasının gülü. İyi misin?" Geriye çekilip gözleriyle Narin'in üzerinde hasar tespiti yapmaya başladığında, genç kadın gülümseyerek bakıyordu ablasına.

"İyiyim abla iyiyim," dedi. "Hiçbir şeyim yok."

Belma'nın kaşları çatıldı. "Bacağında dokuz dikiş varmış Narin, nasıl bir şeyin yok?"

Narin iyi olduğunu kanıtlamak için, "Ula beni bilmez misin?" diye sordu. "Küçükken de hep düşer dururdum. Her yerim yara beri olurdu. Dokuz dikiş beni devirir mi?"

"Düşmekle bu bir mi, Narin? Adam seni bıçaklamış! Ya bacağına değil başka yerine saplasaydı o bıçağı? Ben anama teyzeme ne hesap verirdim?"

Omuz silkti Narin. "Yine başına buyruk iş yaptı derdin. Zaten onlarda alışık."

"Deme öyle baldız," diyerek araya girdi Recep. "Ödümüz patladı."

"Yahu niye beni dinlemiyorsunuz siz? İyiyim diyom ya, essehten iyiyim. Acımıyor bile, utanmasam kalkar koşarım."

"Tabii ki öyle bir şey yapmayacaksın Narin abla," dedi Berfin. "Hatta on beş gün boyunca üzerine bile basmayacakmışsın. Doktorun dediklerini sakın unutma."

Geri planda tutmak istediği düşünce bir kere daha yüzüne vurulduğunda huzursuzca kıpırdandı, Narin. "Birde sana destek olayım diye geldim. Hele başıma gelene bak." Berfin utançla başını eğdiğinde bunu gören Narin, söylediği şeyden anında pişman oldu. "Kız," dedi hemencecik. "Kaldır bakayım o başını, beli zıvanadan çıkartma. Ne o öyle suçlu suçlu baş eğmeler falan?"

"Benim yüzünden bu hâldesin ama?" Genç kızın burnunu çekerek konuşması Belma'yı bile üzmüştü.

"Sen mi o çam yarmasına dedin git Narin'in bacağına bıçağı sapla diye?" Berfin başını iki yana salladı. "Ee o zaman? Ayrıca hiçte pişman değilim. Sonu umduğum gibi bitmedi ama olsun, yine olsa yine gelirdim yanınıza. Bizim kitabımızda zor durumda olan kadına sırt dönmek yoktur, deniz gözlü. Bu da böyle biline. Ayrıca o bıçağı görseydim gerisin geri ona sokmasını da bilirdim ya neyse. Şansı yavaş gitti, at hırsızının. " Berfin, Narin'in ikidir kendisine ettiği hitabı çok sevmişti. Bu yüzden gülümsemesine engel olamazken, başını onaylarcasına salladı. “Sağ ol, abla.”

Tüm bu konuşmaları kapının ardından dinleyen Haşmet Bey, yatakta uzanan kıza hayranlıkla bakıyordu. "Belma," diyerek araya giren karısına döndü bakışları. "Kardeşinin de iyi olduğunu gördüğüne göre şu işe bir çözüm bulma zamanıdır."

"Hangi işe, Hanımanne?"

"Kızım hangi işe olacak? Senin bacak malum e Belma'nın da karnına bakarsak son aya girmiş belli. Siz birbirinize nasıl derman olacaksınız?"

Recep araya girmek istedi ama bir yandan da haklıydı, Ayçiçek Hanım. Tamam, karısının her türlü ihtiyacında yanında olurdu da, baldızına yapacağı yardım sınırlıydı. O yüzden sözünü kesmeden devam etti yaşlı kadını dinlemeye. Belki makul bir seçenek sunabilirdi.

"Ben diyorum ki siz bizim eve gelin. Ben ikinizi de bebekler gibi bakarım allimAllah."

Haşmet Bey karısını gururla dinlerken, arkasında kalan Ferman ise içten içe bunu kabul etmelerini istiyordu. Düşüncesi yüzünden kendine kızıyordu ama içinde bir şey bunu delicesine istiyor, bu isteği bastıramıyordu.

"Olmaz öyle iş Hanımanne," diyerek itiraz etti Narin hemen. "Biz bakarız başımızın çaresine."

"Narin haklı Büyük Hanım," dedi Belma. "Kimseye yük olmak istemeyiz. Hallederiz bir şekilde." Narin, ablasının kadına neden öyle hitap ettiğini merak etse de bunu öğrenmeyi sonraya bıraktı.

Ayçiçek Hanım kaşlarını çatarak iki kadına baktı. "Ne yük olmasından bahsediyorsunuz siz Allah aşkına? Bunu ne siz söylemiş olun ne de ben duymuş olayım. Bizim Narin'e can borcumuz var, şu kadarcık yardım mı yük gelecek koca Hancıoğlu'larına?"

Berfin, Narin'le aynı evde kalacak olmanın hevesiyle, "Annem haklı," dedi. "Narin abla olmasa ben şu an ne hâldeydim Allah bilir. Yaptığı şeyin karşılığını asla ödeyemeyiz, bırakında en azından böyle yardım edebilelim."

Belma hemen kocasına bakarken, kabul etmeyeceğini biliyordu. Recep severdi Hancıoğlu ailesini ama bu teklif onu rahatsız etmişti. Sevmezdi genç adam başka düzene ayak uydurmayı, kendi düzenini tercih ederdi. Rahat olmak isterdi ve Hancıoğlu konağından diken üstünde olacağını bilirdi.

"Belli ki genç adam kendi evinden kopmak istemiyor," diyerek adamın halinden anlayan Ayçiçek Hanım şefkatle konuştu. "Haşmet'te öyle. Halden anlarız yani. O zaman şöyle yapalım," Beklentiyle Narin'e döndü. "Bir hafta on gün, en azından dikişlerin alınana kadar sen bizimle kal. Ablanın evine de bizim kızlardan birini gönderelim. Ferman'a söylerim birde şoför ayarlar. Belma istediği vakitte çıkar gelir. Ne dersin güzel kızım?"

İstemiyordu Narin ama hâlini düşününce de, yardıma ihtiyacı olan ablasının bu hâlde kendisine nasıl destek sağlayabileceğini bilmiyordu. Tamam, bir şekilde ben hallederim diyordu ama Doktorun dediklerinden de korkmuyor değildi. Yarası mikrop kaparsa daha ciddi sorunlara sebep olabilirmiş. Ne illet şeymiş bu bıçak yarası yahu!

Belma ise iki arada derede kalmıştı. Kardeşini bırakmayı asla istemiyordu ama koca göbeğiyle ona ne kadar bakım sağlayabilirdi işte orası muammaydı. Kendisinin yataktan kalkması bile dakikaları alıyor, Allah muhafaza ya bir şey olsa kardeşine nasıl yetişecekti?

"Cidden biz hiç zahmet vermeyelim, ben başımın çaresine bakarım." Son bir kere daha şansını deneyen Narin bu sefer Haşmet Beyin radarına girmişti.

"Bizde kan borcu önemlidir Hanım kızım. Senin kanın, benim kızım uğruna döküldü. Akan kanı ödemekte boynumuzun borcudur. On günlük bakımla bu borç kapanır mı? Haşa." Elini kaldırıp taviz vermeyen sesiyle devam etti. "Sana olan borcum ahrete kadar kapanmaz. Sen ki kendi canın pahasına benim kızıma siper oldun, bu Haşmet Hancıoğlu'da ömrü boyunca arkanda dağdır."

Kendi babası aklına düştü, Narin'in. Eğer ki onun başına bir şey gelse ve ona yardım eden kız yaralansa, Şevket'te aynısını yapardı. Yemeyip yedirir, içmeyip içirirdi. İki kardeşte aynı düşüncelerin arasında savrulup dururken Belma'nın gözünden bir damla yaş süzüldü. "Biliyor musunuz Haşmet Bey," dedi gülümseyerek. "Babalarımız yaşasaydı onlarda aynı şeyleri yapardı."

Narin dolan gözlerini gizlemek adına başını pencereye çevirse de biri fark etmişti bunu. Elbette ki bu kişi Ferman'dı. Gözlerini genç kadından ayıramıyordu ki. Bunun için kendiyle büyük bir savaş içindeydi ama gözlerine söz geçiremiyordu. O siyah incelere bakmaktan kendini alamıyordu.

Narin ise kendine derdi içinde boğulup durduğundan Ferman'ı göremiyordu. Hele bir görse. Hele o, çok sevdiği çikolatayı andıran harelerin farkına bir varsa iş onun içinde zor olacaktı da işte şimdi derdi başından aşkındı.

"Yetiştirdikleri kızları görünce ne kadar yiğit adamlar olduklarını tahmin etmek zor değil Belma kızım," dedi Haşmet Bey. "Bırakın bizde üzerimize düşeni layığıyla yapalım. Bunun vicdan azabıyla yaşamayalım."

Belma'nın baba hasreti Narin'e kıyasla daha güçlü, daha yakıcıydı. Sokakta gezdiği vakitlerde ne zaman baba kız görse olduğu yerde oturup saatlerce ağladığı da olmuştu, şımarık bir kızın babasına saygısızca konuştuğuna şahit olduğunda kızla kavga ettiği de. Şimdi Haşmet Bey'in ettiği sözler yüreğine dokunuyor, hayır demekte zorlanıyordu. Farkında değildi Haşmet Bey ama Belma'nın zayıf noktasına oynuyordu. "Son kararı Narin versin," dedi titrek bir sesle. "O nasıl isterse öyle olsun."

Ferman nefesini tutarak Narin'e baktı.

Berfin ise heyecanla.

Boran desen bu hırçın kızı delicesine merak ediyordu. Hep böyle deli dolu bir ablası olsun istemişti ve aradığı fırsat ayağına gelmişti. Tabii bu şekilde olsun istemezdi ama muzip tarafı Narin'le, yengesi Berivan hanımın kapışmalarını acayip merak ediyordu. İçinde bahse girmeye bile başlamıştı ve tüm inancını Narin'in üzerine oynuyordu. Hikâyeye Boran açısından bakılacak olursa koyun can derdindeydi kasap ise et.

Narin'in bakışları odadaki herkesin üzerinde tek tek gezerken en sonunda onun gözlerini bulmuştu. Ferman Bey, heybetli bedeniyle duvarın dibinde durmuş kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Genç kadının gözleri Ferman'ın yüzünde gezdi de gezdi. Kavruk teni, özenle taranmış siyah saçları, dolgun dudaklarının üzerinde güzelce traş edilmiş bıyığı, yüzüne yakışır uzunluktaydı. Gözleri yok muydu gözleri? Çikolatayı anımsatmıştı genç kadına.

Narin'in içinde büyük bir ses yankılandı. 'Uy nenem Yarabbi!'

Bakışlarını genç adamdan ayıramazken dudakları istemsizce hareket etti, "Tamam," dedi bilinçsizce. “Dediğiniz gibi olsun.” Hancıoğlu kadınlarından sevinç naraları yükselirken ne yaptığının farkına varan Narin için her şey çok geçti. Artık onu yöneten mantığı değil, kaderiydi.

-BÖLÜM SONU-

Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoooook iyi bakın. Sizi seviyorum...❤

Instagram: gulsumm.bilgin

 

Loading...
0%