Yeni Üyelik
6.
Bölüm

GÜL GÜZELİ- 5

@gulsumblgn

Merhabaaaaağğ

Pamuk parmaklar yıldıza efenim...

KEYİFLİ OKUMALAR!

🌹🌹🌹

Yeni günün ilk ışıkları Hancıoğlu konağını aydınlatırken, Narin, gece boyunca dönüp durmanın yorgunluğunu üzerinden atamıyor, kendine gelmekte güçlük çekiyordu. Uyuyamamıştı. Uyuyamadığı gibi Ferman Bey asabını ciddi anlamda bozmuştu ve iki gramlık uykusu da kaçıp gitmişti. Bacağı da ağrımıştı zaten. Tüm hırsıyla yeni günü karşılayan genç kadın üzerindeki kaliteli kumaştan yapılmış pikeyi hırsla itekledi.

"Kuduruk," dedi uzandığı yerden kalkmaya çalışırken. "Neymiş? Bekleyenin var mıymış? Sana neydi yahu? Sana neydi! Attırdın tepemin tasını, uyuyamadım da. Dön babam dön, dön babam dön!" Bacağına destek vererek yataktan aşağıya sarkıtırken çalan kapıyla bakışlarını kaldırdı.

"Narin abla, uyandın mı?"

"Hiç uyudun mu diye sor hele," diye mırıldanan Narin, kapının ardında bekleyen Berfin'in duyabileceği ses tonuyla, "Gel gel," dedi. "Uyandım."

Berfin kapıyı hafifçe aralayıp eşikten başını uzatırken gülümsüyordu fakat Narin'in somurtan suratını görmek dudaklarındaki kıvrımı aniden yok etmişti. Aralık tuttuğu kapıyı tamamen açıp odaya girdiğinde, panikle, yatakta oturan genç kadına doğru ilerledi. "Narin abla, iyi misin? Gözlerin kan çanağı. Ağrın mı oldu gece? Ya ben sana demedim mi, ağrın olursa, uyuyamazsan seslen bana diye? Of! Tüm gece döndün durdun değil mi ağrıdan?" Peş peşe sıraladığı soruları dinleyen Narin gözlerini kocaman açıp, "Hele bir dur," dedi yeni bir soru tufanına daha yakalanmaktan korkarak. "Kız az bi motorun soğusun. Taramalıya bağladın iki saniyede. Az nefeslen."

Berfin kıkırdamasına engel olamazken, "Panikleyince çeneme hâkim olamıyorum," dedi sevimli bir bakış atarak. "Kusura bakma lütfen."

Narin, giyindiği geceliğin eteklerini aşağıya doğru çekiştirip açıkta kalan baldırlarını kapatırken, "Benlik bir kusur yokta," dedi muzipçe. "İlerle kocan olacak adama acımadım değil hani. Velev ki kavgaya tutuşsanız adam sana yetişemez ula. O bir söylerken sen çoktan onuncu lafı bitirmiş olursun. Allah kolaylık versin herife vallahi." Genç kadın kendi söylediğine kendi gülerken kaçamak bakışlarla Berfin'i izledi. Az önce ki keyfinin tamamen yok olduğunu görmek dilini ısırmasına sebep olurken, "Hah yine tutamadın o çeneni! Kim bilir hangi lafına alındı kızcağız." içinden içinden söylenmekle meşguldü.

Durumu toparlamak için, "Kız ballı lokma," dedi Narin sevecen bir ses tonuyla. "Ettiğim kelamlara mı darıldın? Niye asıldı muncurların? Hem kelin merhemi olsa ilk kendi kafasına sürermiş. Benim çenem var ya çenem, evlerden ırak. Bu çeneyle başıma gelmeyen kalmadı bizim oralarda."

Berfin, Narin'e baktı. "Muncur ne demek?"

Gülümsedi Narin. "Surat demek." İpek gibi yumuşak saçlarını okşadı genç kızın. "O hekim bey için mi sönüyor gözlerindeki pırıltılar yoksa?"

Berfin'in gözleri kocaman açılırken oturduğu yerde kıpırdandı. "Hekim mi? Ne hekimi, hangi hekim? Niye hekim yüzünden gözlerimin parıltısı kaybolsun ki? Niye hekim yüzünden olsun yani?" Panikle sıraladığı cümleler Berfin'i daha açık ederken Narin dudaklarındaki kıvrıma engel olamadı. Daha fazla onu utandırmak istemediği için kendisi konuyu açana kadar bir şey söylememeye karar verdi.

"Tamam. Bir şey demedim say."

Berfin yenilmişlikle omuzlarını düşürürken bakışlarını kucağında birleştirdiği ellerine indirdi. "Nereden anladın?" diye sordu, utançla.

"Pek bir manalı bakıyordun ona," dedi Narin genç kızı gücendirmemek için doğru kelimeler seçmeye çalışıyordu. "Tabii o da sana. Onun bakışı biraz farklıydı ama," Devam etmesine fırsat kalmadan Berfin alayla gülümseyip, "Kardeşe bakar gibi bakıyordu değil mi?" diye sordu. "O bana hep böyle bakar."

Narin'in kaşları çatıldı. "Kız körde değilsin ki diyeyim görmüyor. Kardeş kardeşe öyle bakar mı tövbestağfurullah, lafımı bölmesen anlatacaktım. Adamın sana bakışları ürkekti. Bir şeylerden korkuyor gibi yani."

Berfin eğik tuttuğu başını aniden kaldırıp Narin'e baktı. "Nasıl yani abla?"

"Kız hiç karşılıklı oturup konuşmadınız mı? Birbirinize iki göz süzmediniz mi?" Genç kız far görmüş tavşan gibi Narin'i izlerken başını iki yana salladı. "İş başa düştü Narin Hanım," diyerek ellerini yatağa yaslayıp ayaklanmaya çalıştı. "Belli ki bu ikisi hiçbir halt yiyemez. Ne demişler? Sevenleri kavuşturmak sevaptır. Halledersin kız, bunu da halledersin."

Narin'in kendi kendine konuştuğu anlardan hiçbir şey anlamayan Berfin son anda kalkmayı ve yaralı kadına yardım etmeyi aklına getirebilmişti. Koluna girip birlikte odanın içindeki hamama doğru ilerlerken, "Abla?" dedi Berfin, çekinceyle. "Kendi kendine ne söylendin o kadar? Ne yapacaksın?"

Muzip bir gülümseme dudaklarında peyda olurken, "Şimdi aklıma bir şey gelmiyor ama oturup düşününce illa bir şey bulurum ben," dedi. "Sen hiç o güzel aklını yorma."

Birlikte hamama girip Narin'in ihtiyaçlarını giderdikten sonra yine genç kızın yardımlarıyla üzerini değişti. Berfin, Narin'in gür saçlarını fırçalayıp tokayla tutturduktan sonra meydana çıkan yüzüne hayranlıkla baktı. Beyaz teninde inci gibi parlayan siyah gözlerine makyaj ne yakışır diye düşünürken dolgun dudaklarının doğal rengi bile Allah’ın lütufu gibi capcanlıydı.

"Annem haklı vallahi abla," dedi Berfin. "Allah seni özene bözene yaratmış." Narin aldığı iltifat karşısında utançla kıkırdadı. Alışıktı aslında bunları duymaya ama utanmadan da duramıyordu. "Ne kadar çok talibin vardır kim bilir."

"Aman," dedi Narin bezginlikle. İşte buna alışamıyordu. İstemediğini bildikleri halde inatla kapılarına gelmelerinden hazmetmiyordu. Yoktan anlamıyorlardı yahu! "Çok olsa ne az olsa ne? İstemiyorumdan anlamayanlar işte. Bir gün atacak tepem yakacam çıralarını!"

Berfin kıkırdadı. "Vardır Allah'ın bir bildiği. İstememenden değildir, kaderinde yazanı henüz bulamadığındandır belki de."

Gözlerini devirdi genç kadın. Bu konuda ne kadar inatçı davranırsa davransın günün sonunda Allah'ın dediği olurdu ve Narin onu bekleyen kaderden bihaber, büyük konuşmalar yapmaktan asla çekinmiyordu. "Anamla teyzem her daim önceliğim, Berfin. Onlar bana emanet. Gözüm gibi bakmalıyım onlara. Yoksa öte tarafta babamla amcamın yüzüne nasıl bakarım?"

"Hiç yorulmuyor musun?"

"Neyden?"

"Sürekli çalışmaktan, kendinden kısıp başkaları için çabalamaktan? Güzelsin, zekisin ve yaşın gelip geçiyor. Çocuğun olsun istemez misin hiç?"

Omuz silkti Narin. "Bilmem, bu zamana kadar hiç düşünmedim."

Gülümsedi Berfin. "Senden çok güzel anne olur. Hele birde kız olursa izle dur curcunayı. İkinci Narin. Ay ne eğlenceli olurdu. Tütülü etek giyip ortalığı savaş alanına çevirdiğini düşünsene?”

Narin önünde oturduğu komodinden destek alıp kalkarken, "Hadi hadi," dedi. "Sen doğmamış çocuğa don biçerken öldüm acımdan."

🌹🌹🌹

Hancıoğlu ailesi masanın etrafında toplanmış Berfin ve Narin'i beklerken, bu beklemeden rahatsız olan Berivan Hanım huysuzca yerinde kıpırdanıp duruyordu. Önünde duran kahvaltılıklarda bakışlarını gezdirdikçe açlığı kabarıyor bununla birlikte Narin'e olan öfkesi de artıyordu. Misafirin ev sahibini beklettiği nerede görülmüş diye düşüne dururken, yelpazesiyle yüzünü yelledi. "Daha ne kadar bekleyeceğiz acaba?" diye sordu huysuz huysuz. "Açlıktan kan şekerim oynayacak artık."

Haşmet Bey sıkıntılı bir soluk alıp bırakırken tek kelime etmek istemiyordu. Berivan'dan çekindiğinden değildi elbette. Yeğeni masada otururken yanında annesiyle bir münakaşaya girmeye lüzum yoktu sonuçta. Ayçiçek Hanımsa kocası kadar sabırlı biri değildi. Narin, kısa sürede kırmızıçizgisi olmuştu yaşlı kadının. Sonuçta kızının saçının tek teline zarar gelmesin diye yaralanmıştı kızcağız. Saygının en büyüğünü o hak ediyordu gözünde. "Kız yaralı Berivan," dedi soğuk bir ses tonuyla. "Takdir edersin ki hızlı hareket edemez."

Söylenenleri umursamayan Berivan Hanım yelpazesini daha hızlı sallamaya başlarken, "Berfin boşuna mı yardıma gitti sanki?" dedi hoşnutsuzluğunu sürdürmekten geri durmayarak.

"Anne," dedi Demir uyarı mahiyetinde. "Yengemin de dediği gibi, Narin bacım yaralıdır. Anlayışla karşılamak lazımdır."

Boran ve Ferman'da sessiz kalmayı seçen taraf olurken, genç adamın bakışları sürekli kapıdaydı. Dün gece rüyalarını süsleyen kadını yeniden görmek için sabırsızdı. Hele küçük burnunu kaldırıp ona laf yetiştirirken ki hali yok muydu? Kalbine zarardı Ferman beyin.

En sonunda görmeyi beklediği yüz kapı eşiğinde belirdiğinde, "Kusura bakmayın," dedi Narin, çekinceyle. "Beklettim sizi de."

"Olur mu öyle güzel kızım?" dedi Ayçiçek Hanım, anaç bir tavırla. "Hadi hadi gel otur, doyur karnını ki ilaçların var."

Narin, Berfin'in yardımıyla sandalyesine oturduğunda bakışları direkt olarak karşısında kalan Ferman beyle birleşti. Giyindiği gri takım elbisesiyle tam bir beyefendi gibi karşısında oturan adamın bakışlarının yoğunluğu altında ezildiğini hissetti genç kadın. Bu bakışı biliyordu ama ses çıkarmayacaktı, Narin. Bilmezden gelmesi en makbulüydü. Ama gelin görün ki yüreğinde kanat çırpan serçeyi bir türlü sakinleyemiyordu.

"Hanım kızımız da geldiğine göre," dedi Haşmet Bey. "Haydi afiyet olsun."

"Sultan!" diye bağırdı Berivan Hanım. "Çayları getir."

Narin ve Ferman birbirlerine o kadar dalmışlardı ki Berivan Hanımın beklenmedik bağırışı ikisini de ürküterek kendine getirdi. Genç adam boğazını temizleyip bakışlarını çevirirken, Narin hissettiği utançtan yanaklarının al al olmamasını ve bunu kimsesinin fark etmemesini umuyordu. Kendini tutmasaydı elini delicesine atan kalbin üzerine yaslayıp “Uy nenem, o nasıl bakıştı zalım!” diye bağırabilirdi.

Tabii korktuğu şeyin başına geldiğinden de bihaberdi. Berivan Hanım iki gencin arasındaki bakışmayı sinsice izlemiş kısa sürede bağırıp dikkatlerini dağıtmayı çözüm olarak bulmuştu. İstediğini elde etmişti etmesine ama bu şu an için bulduğu geçici bir çözümdü. Ferman Hancıoğlu'nu ne idüğü belirsiz bir kıza kaptırmaya kati suretle niyeti yoktu yaşlı kadının.

Menekşe elinde çaydanlıkla hızla odaya girdiğinde Haşmet Beyden başlayarak bardakları doldurmaya başladı. Kızının peşinden odaya giren Sultan elindeki yoğurt kâsesini masaya bırakırken, "Hanımım," dedi. "Benim aklıma bir şey geldiydi."

"Ne geldi aklına Sultan?" diye sordu, Ayçiçek merakla.

"Geçen yıl Beyim ayağını kırdıydı da Ferman oğlum koltuk değneği aldıydı ya hani, Hanımım? O depodaydı. Acep, onu Narin için çıkartsak mı? Hem daha rahat yürür kızcağız."

"Hay aklınla bin yaşa Sultan," dedi Haşmet Bey araya girerek. "Çok iyi düşünmüşsün."

Ayçiçek Hanım keyifle gülümsedi. "Bu bizim aklımıza niye gelmedi ki? Sen onları çıkarıver, Sultan." Narin'e bakıp gülümsedi. "Güzel kızım rahat etsin."

"Allah razı olsun," dedi Narin. "Sizi de uğra-"

Haşmet Bey genç kadının cümlesini bitirmesine izin vermeden, "Ne demiştik biz Hanım kız?" dedi itiraz istemeyen bir tonda.

"Tamam Bey baba, tamam. Susuyorum."

Bu sırada Menekşe, Demir'in bardağına çay doldurmaya hazırlanırken Narin'de genç adamın önünde duran ekmek sepetine uzanmıştı ki gördüğü manzara küçük dilini yutmasına sebep olacaktı. Demir, Menekşe'nin bacağını okşuyordu! Ula şunlarda ki cesarete bakın diye düşünürken çaktırmadan Berivan Hanıma baktı, Narin. Kadın kıtlıktan çıkmış gibi önündekileri süpürüp dururken neyse ki oğlunun ne halt ettiğini görmüyordu.

"Ula," dedi sadece ikilinin duyabileceğini düşündüğü bir tonda. "Yemek masasında hepimizi çarpacaksınız! Sükût durun!" Demir anında elini geri çekerken, Menekşe yaşadığı panikle neredeyse çaydanlığı düşürecekti. Koşarcasına odadan çıkan genç kadın Narin'i güldürdü.

Tüm bu olanlara şahit olan Ferman’da bıyık altından gülüyordu. Kuzeni her sabah kurnazlıkla yaptığı bu hareketi alışkanlık hâline getirmiş ve Demir'i defalarca uyarmıştı ama genç adam kendini geri çekemiyordu. Bulduğu her fırsatta sevdiği kadına dokunabilmek en güzel hobisi hâline gelmişti. Yakalanmayacağına emindi ama Narin detayını gözden kaçırmıştı.

Genç adam boğazını temizleyip hafifçe Narin’e doğru eğildi. “Narin bacım,” dedi kısık bir tonda. “Aramızda kalacak değil mi?”

Narin çayından bir yudum alıp sahte bir şaşkınlıkla Demir’e baktı. “Ne Demir ağabey?”

Genç kadının ne yapmaya çalıştığını anlayan Demir gülümserken, “Eyvallah,” dedi keyifle. “Borcum olsun.”

“Bak bunu demeyecektin, ağabey.”

“O niyeymiş bakalım?”

Omuz silkti Narin. “Ben kimseye borçlu kalmayı sevmem, kimse de bana borçlu kalsın istemem.”

Demir’in yüzündeki gülümseme büyüdü. “Peki, borcumu sana nasıl ödeyebilirim?”

Düşünür gibi yaptı, Narin. Sonra uzun zamandır Nazenin’den duyduğu ama bir türlü tadına bakma fırsatı bulamadığı o şeyler aklına geldi. Yüzü anında parlarken, “Kâğıttan helva mı varmış neymiş, birde elmadan şeker,” dedi.

Demir şaşırdı. “Kâğıt helva ve elma şekeri mi istiyorsun sadece?”

“He,” dedi. “Onlardan işte. Tatlarını merak ediyorum da.”

Bunları duyan Ferman Bey çayından koca bir yudum alıp içinin yanmasına neden olurken oturduğu yerden hızla kalktı. Dili haşlanmıştı ama umurunda bile değildi. Hışımla ettiği hareketi fark eden Boran ağzındaki lokmayı çiğnemeyi bıraktı, “İçini kavurdun resmen ağabey, ne bu telaş?” diye sordu.

Ferman canının acısını umursamamaya çalışıp başını iki yana sallarken, Demir’e baktı. “Gelsene benimle.”

“Hayırdır oğlum?” dedi Ayçiçek Hanım. “Ne bu acele? İki lokma bir şeyler yeseydin.”

“Aklıma bir şey geldi anne,” dedi Ferman. “Demir’e söylemeyi unuttum. Önemliydi.” Başıyla kuzenine kapıyı işaret edip hızlı adımlarla salondan çıktı. Koridorda bir sağa bir sola yürürken, yanına gelen Demir merakla yüzüne bakıyordu. “Hayırdır, neye celallendin?”

“Daha önce kâğıt helva ile elma şekeri yememiş, doğru mu duydum?”

Demir anlamsızca kuzenine bakıyordu. “Evet?”

Ferman parmaklarını tarak gibi kullanıp bıyıklarını tararken, “Tamam,” dedi. “Ben alacağım ama sen almış gibi davranırsın.”

Demir hala aynı şaşkınlıkla kuzenini izliyordu. Ne olduğunu bir kavrayabilirse yılların acısını Ferman’dan çıkartacaktı. O Menekşe ve kendisiyle az uğraşmamıştı.

“Ulan sana ne oluyor? Yine sen alacaksın ama ben almışım gibi davranacağım?”

Ferman’ın hareketleri durdu. Boş bakışlarla kardeşi bildiği adama bakarken, “Neyi anlamıyorsun?” dedi. “Narin’in istediklerini ben alacağım ama sen almış gibi davranacaksın.”

“Ee bende onu soruyorum ya işte niye böyle bir şey yapı-“ En sonunda olayı anlayan Demir sinsice gülmeye başladığında, “Dur bir dakika,” dedi yakaladığı eğlenceyi ses tonuna yansıtmaktan çekinmeyerek.

Dudağının içini ısırdı Ferman. Düşüncesizce davranıp kendini açık etmişti işte!

“Sen bu Narin kıza vuruldun mu yoksa?”

Bakışlarını kaçırdı genç adam ama Allah biliyor ya içi kıpır kıpırdı. Biriyle içindeki bu duygu patlamasını paylaşmak için her şeyi yapabilirdi ama önce Narin bilecekti. Onunla bir yuva kurmak istediğini ilk önce Narin’e söyleyecekti. Pek tabii işi zordu ama bir yolunu bulacaktı Ferman Bey. Narin onun karısı, kadını olacaktı. Bir tek onun gül güzeli olacaktı. Dün aldığı o gül kokusuyla uyuyacak, gül kokusuyla uyanacaktı. Yumuşak tenini her gece sarıp sarmalayacaktı. Aksini düşünemiyordu Ferman Hancıoğlu.

“Burada konuşulacak şeyler değil,” dedi Ferman geçiştirir gibi. “Sen benim dediğimi dinle, gerisini boş ver.”

Demir ellerini pantolonunun ceplerine sıkıştırdı. “Ben aldım cevabımı Ferman Hancıoğlu. Düştün mü elime? Menekşe ile bana az çektirmedin, bunun karşılığını alacağım günlerin geleceğini biliyordum da Narin kızla olacağını asla tahmin etmezdim. Ama seni bir konuda uyarmam lazım, kardeşlik vazifesi sonuçta.”

Merakla kuzenine baktı Ferman. “Hangi konuda?”

Demir, pantolonuna sıkıştırdığı ellerinden birini çıkartıp destek verircesine Ferman’ın omzuna yasladı. “Bu Narin kız pek bir çetin ceviz. Edeceğin kelamlara dikkat etmekte fayda var. Berfin’den duyduğuma göre eli de dili de epeyce ağırmış. Takdir etmekte fayda var. Yıllardır bir kere bile yakalanmayan ben, dün ki kıza yakalandım iyi mi?”

Gülümsedi Ferman. Her şeyiyle başım gözüm üstüne diye düşünürken, aklına gelen şey dudaklarındaki kıvrımı anında yok etti. “Rauf’tan hala haber yok mu?”

Kuzeni gibi Demir’in de tüm keyfi kaçarken, “Henüz değil,” dedi. “Girdiği delikten korkudan çıkamıyordur o şimdi ama bulacağız, merak etme.”

Genç adamın çenesi kasılırken aynı anda yumruklarını da sıkıyordu. “O kanı bozuğu benim karşıma getir, Demir. Gerekirse adamların sayısını arttır ama onu bana getir.”

🌹🌹🌹

Berfin ve Boran birkaç saatliğine dışarı çıkınca yalnız kalan Narin, bahçede oturmuş temiz havanın keyfini sürerken Ayçiçek ve Berivan Hanım ise yarın gelecek olan misafirleri için mutfakta hazırlık yapıyordu. Sultan Hanım sağ olsun ortaya çıkarttığı koltuk değnekleriyle kimseye ihtiyaç duymadan hareket ediyordu Narin. Kahvaltıdan sonra Belma ile de konuşmuş içi bir nebze olsun rahatlamıştı. Hatta Ayçiçek Hanım yarın yapılacak davet için onu da çağırmıştı.

Şimdi ise aklı annesi ve teyzesindeydi. Onları şimdiden özlemişti. Ne yapıyorlardır ne ediyorlardır diye düşünmekten kafayı yememek için sürekli başka meşgale bulmaya çalışıyordu genç kadın. Bunun içinde kenarda duran boş saksıyı almış, bahçeden kopardığı bir dal gülü toprağa ekmişti. Kıpkırmızı gülün yapraklarını okşarken, “Tutarsın İnşallah,” dedi gülümseyerek. “Yoksa seni kopardım diye ağlayıveririm vallahi.”

Yanına yaklaşan Menekşe’yi fark etmediğinden varlığını belli etmek isteyen genç kadın boğazını temizledi. “Narin, sana kahve yaptım.”

Narin gülümseyerek Menekşe’ye bakarken, toprak bulaşan ellerini birbirine vurarak temizledi. “Sağ olasın Menekşe. Kendine de yapsaydın ya içerdik karşılıklı.”

Gülümsedi Menekşe. Narin’in bu samimiyeti, içtenliğini çok sevmişti. Buraya gelen diğer genç hanımlar gibi değildi. Elindeki tepsiyi sehpaya bırakırken, “Ben mutfakta anamlara yardım ediyorum,” dedi. “Bir dahaki sefere inşallah.”

Genç kadın, Menekşe’deki çekincenin farkındaydı. Bir şey söylemek istiyordu ama bir türlü kendinde o cesareti bulamıyordu ve Narin bunu kolaylıkla fark edebiliyordu. Bakışlarını etrafta gezdirip kimsenin olmadığına kanaat getirince, “Kimler biliyor?” diye sordu. Menekşe ellerini önünde birleştirip başını eğdi. Bu hareketi Narin’i kızdırdı. “Hele bak yüzüme. Nedir o mahcup tavırlar? Sevdalanmak ne zamandan beri suç sayılmışta, sen boynunu büküyorsun bir kul karşısında?”

Utanıyordu Menekşe. “Gördüğün ayıptı, Narin. Vallahi Demir’i çok uyardım da laftan anlamıyor ki. İlla elleşecek! Bir gün anası görecek diye aklım çıkıyor.”

İşte bundan korkmuştu Narin. “Uy nenem,” Alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırdı. “Berivan karısı sizi bilmiyor mu?”

Menekşe’nin gözleri kocaman açıldı. “Allah yazdıysa bozsun, Narin. Berivan Hanım bunu duyarsa bizi burada barındırmaz.”

Vah vah diye düşündü, Narin. Ama bunu dile getirip Menekşe’nin moralini daha da bozmak istemiyordu.

“Hiç kimse mi bilmiyor?”

“Şey,” dedi Menekşe. “İkizler ve Ferman Beyim biliyor ha birde kuzenim Cavidan. Belma ablanın yanına giden var ya, işte o. Sağ olsunlar sırrımızı saklıyorlar.”

İçi rahatladı Narin’in. Ne kadar gıcık olsa da Ferman beyin onların yanında olması hoşuna gitmişti. Elbet bir gün ilişkileri açığa çıkacaktı ve arkalarında sözü geçen birinin olması iyi bir şeydi. Hele ki mevzu bahis Berivan karısıyken ciddi anlamda desteğe ihtiyaçları vardı.

“Sultan abla?”

Menekşe başını iki yana salladı. “Etlerimi lime lime eder vallahi.”

Anladım dercesine kafa salladı Narin. “Allah yardımcınız olsun bacım. Yalnız senin cesarete de hayran kaldım. Kim Berivan karısı ile gelin kaynana olmak ister ki? Evlerden ırak. Kadının ne lafları bitiyor ne boğazı duruyor. Yanlış anlama gözüm yokta bu yaşta o kadar yerse hık diye gider benden demesi.”

Kıkırdayan Menekşe eşarbının ucunu dudaklarına siper ederken, “Allah iyiliğini versin.” dedi.

Narin omuz silkip kahvesinden bir yudum aldığında, damağına yayılan tat hoşuna gitmişti. “Eline sağlık, çok güzel olmuş.”

“Afiyet olsun, başka bir isteğin var mı?”

“Yok sağ olasın,” dedi Narin. “Bu arada, merak eylemeyesin. Canım çıkarda bende ki sırlar çıkmaz. İçiniz ferah olsun.”

Minnetle gülümsedi Menekşe. “Teşekkür ederim, Narin.” İçi ferahlayan genç kadın rahatlıkla mutfaktaki işlerine geri dönmek için eve doğru yürürken, ardında bıraktığı Narin kahvesinden bir yudum daha alarak sırıttı. “Evin her yerinden aşk fışkırıyor anacım, korkuyorum Berivan Hanımın da yavuklusu çıkacak diye.” Suratındaki sırıtmayı sildi. “Tövbe tövbe. Kadının kocası var ettiğim laflara bak.”

Berfin’den öğrenmişti. Hikmet Bey dün erken saatlerde iş için şehir dışına çıkmıştı da bugün yarın dönermiş. Çekinmiyor değildi Narin. Haşmet Bey iyiydi hoştu da ya Hikmet Beyde karısı gibi ondan rahatsızlık duyarsa? Berivan’la baş etmek kolaydı da babası yaşındaki adama nasıl laf söylerdi? Elindeki bardağı sıkıntıyla sehpaya bırakırken bahçeye giren büyük otomobil dikkatini çekti. Elini alnına siper edip görüşünü rahatlatmaya çalışırken pikap tarzı, mavi araba evin önünde durdu. İçinden çıkan iki adam koşar adımlarla kasaya doğru giderken evden çıkan Menekşe adamlara seslendi.

“Halil ağabey, sebzeler mutfağa gelecek diğerlerini depoya taşıyabilirsiniz. Ben bizim çocuklara da haber veririm yardım ederler size.”

Hilal, Menekşe’nin söylediklerine karşılık başını sallarken “Olur Menekşe de Narin Hanıma ayrı bir teslimatımız var,” deyince genç kadın oturduğu yerde dikleşti. Ona burada ne gelirdi ki? Kenara bıraktığı koltuk değneklerini alıp ayaklandığında, “Neymiş bana gelen teslimatlar Bey amca?” diye sordu merakla. “Ben burada misafirim.”

Gülümsedi yaşlı adam. Bagajdan bir kasa kucaklayıp Narin’e doğru yürümeye başladı. “Fer-Şey, Demir beyim senin için gönderdi.”

Genç kadın ayaklarının dibine bırakılan kasaya kocaman gözlerle bakarken, “Uy nenem,” dedi. “Fabrikayı gönderseydi?” Onlarca kâğıt helva önünde dururken yanına gelen Menekşe, “Abov,” dedi. “Ne kadar çok kâğıt helva var burada?” Diğer adamda elma şekeri dolu kasayı bıraktığında Narin düşüp bayılacaktı.

Menekşe’ye baktı. “Senin bu herif pek bir müsrifçi ha. Bir tane istemiştim bir kasa değil!”

“İyi de bunu Demir yollamadı ki.” Menekşe kırdığı pot yüzünden dilini ısırırken bakışlarını anında Narin’den kaçırdı. “Benim içeride bir dünya işim var, Berivan Hanım söylenmeye başlamadan işime döneyim.” Diyerek kaçmaya çalışsa da Narin’in radarına girmişti bir kere. Ağzından baklayı almadan asla rahat vermezdi. Harekete geçen Menekşe’yi kolundan yakalayıp, “Hele dur bakayım sen,” dedi. “Ne demek bunları Demir yollamadı. Ben başkasından istemedim ki?”

Kaşları çatık halde cevap bekleyen Narin’den çekinen genç kadın alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırıp parmaklarıyla oynamaya başladı. Kesin Demir’de kızacaktı. Ah Menekşe ah bir çeneni tutamadın diye kendine söylenirken sabrı tükenen Narin, “Menekşe,” dedi uyarırcasına. “Kolaylıkla söylüyor musun yoksa ben kendi yöntemlerimi kullanmaya başlayayım mı?”

Ya sabah gördüklerini Berivan Hanıma söylerse korkusuyla, “Ferman Beyim,” dedi hızla. “Bunları o gönderdi. Kurbanın olayım benden duyduğunu söyleme Narin yoksa Demir’de Ferman Beyimde bana çok kızar.”

🌹🌹🌹

Akşamı zor eden Narin ona verilen misafir odasında dört dönerken bacağının acısını unutmuştu bile. O kadar öfke doluydu ki, kendini sakinleştirmek için büyük bir uğraş vermişti. “Ben sanki senden böyle bir istekte bulundum,” diye homurdanıyordu. “Ne diye kasa kasa kâğıttan helva yığıyorsun önüme be adam! Ya Berivan cadısı duysaydı? O kaknem karıyla mı uğraşacaktım birde!”

Saatlerdir odasından çıkmamış, bu öfke yüzünden kimseyle karşılaşmak istememişti. Bacağını bahane etmiş şansına kimse de onu rahatsız etmemişti. Fakat bir türlü kendini sakinleyemiyordu. “Bu böyle olmayacak!” deyip, oturduğu yataktan kalktı. “Sen görürsün Ferman Efendi!” Koltuk değneklerinin izin verdiğince hızla yürüyüp odadan çıktığında Menekşe’den öğrendiği gibi yukarı katta kalan odasına çıkmak için merdivenlere yöneldi.

“Allah verede kimseye yakalanmasam. Yakalanırsam da vay haline Ferman Efendi, vay haline!” Etrafı kontrol edip merdivenlerin önüne geldiğinde derin bir nefes alıp bıraktı. “Ya Hak, bismillah.”

Dakikalar sonra merdivenleri bitirdiğinde nefes nefese kalmıştı ama geri planda tutamadığı öfkesi onu diri tutuyordu. Birilerine yakalanma korkusuyla Menekşe’nin tarif ettiği odaya hızlı hızlı yürüdüğünde bir kere daha etrafı kontrol edip destursuzca odaya daldı. “Bana bak Ferman Efe-Hi! Uy nenem!” Şaşkınlıktan açılan kocaman gözleriyle arkasını döndü, Narin. Panikle titreyen ellerini utançtan yanan yanaklarına yaslayıp zaten düzensiz olan nefesini zapt etmeye çalışırken kendi kendine söylenmeye başladı. “Kapısız köyden mi geldin be Narin! Adam cıbılmış!”

Onun bu halini izleyen Ferman en az genç kadın kadar şaşkınken bakışlarını bedenine indirdi. Duştan çıktığı için üst bedeni çıplaktı. Yeni giyindiği pantolonunun kemerini henüz bağlayamadan kapısı hışımla açılmıştı.

“Hele üzerini giyin Efendi, iki kelam laf söyleyeceğim sana.” Narin’in utançtan sesi titriyor, odadan çıkması gerekirken olduğu yerde kalakaldığı için kendine kızıyordu.

Şaşkınlığından kurtulan genç adam gülümseyerek kemerini bağlarken, “Söyleyeceğin sözler çok önemlidir ki buralara kadar yormuşsun kendini Narin,” dedi keyfini gizlemeye çalışırken. “Zahmet etmeseydin. Haber gönderseydin ben gelirdim yanına.”

Koltuk değneklerinden destek alıyor oluşuna şükretti Narin. Zira gözkapaklarını kapattığı an gözünün önüne düşen manzara soluğunu kesiyordu. “Ben kimseyi ayağıma çağırmam.”

Bu sırada gömleğini de giyip düğmelerini iliklemeye başlayan Ferman, küçük adımlarla kapının önünde duran genç kadına doğru yürüdü. Kalbini delicesine attıran kadına yaklaştıkça burnuna dolan gül kokusu başını döndürüyordu. Aralarında kısa bir mesafe bırakarak durduğunda gözlerini usul usul kapatıp derin bir nefes çekti içine. Bedeni anında tepki vermeye başladığında ona dokunmak için titreyen parmaklarını yumruk haline getirdi.

Narin ise Ferman’dan halliceydi. Yakınlığını hissediyor, dudakları kurudukça kuruyordu. Yutkunup duruyor, delicesine atan kalbini görmezden gelmeye çalışıyordu. Bu adamda onu çeken bir şeyler vardı ve buna kesinlikle engel olmalıydı.

Genç adam bir kere daha nefes alıp bıraktıktan sonra sıkıca yumduğu gözkapaklarını araladı. Bedeni alevler arasına kalmış gibi hissederken, “Giyindim,” dedi zorlukla. “Dönebilirsin.”

Narin kendini telkin etmeye çalışırken yavaş yavaş arkasını döndü ama yakınlıkları işlerini daha da zora soktu. İkisi de aynı anda sertçe yutkunurken, “Ne diye bana kâğıttan helvalar, şekerli elmalar gönderdin? Hem de kasayla?” diye sordu ve az kalsın konuşabildiği için kendini takdir edecekti.

Bu herif aklımı Çarşamba pazarına çeviriyor!

“Seni Demir’le konuşurken duydum.”

Narin kaşlarını çattı. “Sen gizli gizli insanlar mı dinliyorsun?”

Ferman dürtülerine yenik düşeceğinden korkarak yumruk haline getirdiği ellerini ceplerine sıkıştırdı. “Kulak misafiri oldum diyelim.”

“Senden isteseydim sana söylerdim. Demir ağabeyle bir anlaşmamız vardı ve ben ondan istedim.”

“Ha Demir ha ben, fark eder mi?”

“Tabii eder,” dedi Narin. “Ya Berivan Hanım duysaydı o kadar şeyi senin gönderdiğini? Kadın benden zaten hazmetmiyor birde yeğenimin cebine akrep sokacak bu karı diye laf mı ettireceksin?”

Genç adam omuz silkti. “Parayı cebime yengem koymuyor. Kendi kazandığım para hakkında da kimseye hesap vermek zorunda değilim.” Narin cevap vermek için dudaklarını aralamıştı ama tek kelime edemeden geri kapattı. Ferman başını hafifçe sol omzuna doğru yatırıp, “Yedin mi bari?” diye sordu.

Aralarındaki çekim yüzünden aklını yitirmeye başlayan Narin bir anlık boşluğa düşüp, “Neyi yedim mi?” diye sordu.

Ferman gülümsedi. “Kâğıt helvayı ya da elma şekerini?”

“Ha,” dedi Narin. “Onları mı? Yok yemedim.”

Genç adamın dudaklarındaki gülümseme soldu. “Ben aldım diye mi?”

Narin gözlerini devirdi. “Hayır, sen aldın diye değil. Hanımanne beni beş yaşında sandı herhal. Yemekten sonra yiyeceksin diye aldı götürdü hepsini.”

Ferman rahat bir nefes alırken, gülümsemesini geri kazandı. “Yiyeceksin yani?”

Genç kadın burnunun dikine gitmeye devam etti. “Yiyecem tabii. Yiyeyim diye almadın mı sanki?”

“Ye diye aldım tabii de, az önce aldım diye kızıyordun?”

Nadir olan bir andaydık ve Narin şaşırtıcı bir şekilde cevap vermekten kaçınıyordu. Odaya girdiği zamanki öfkesini arasa da bulamıyor, iyiden iyiye ne yapacağını şaşırıyordu. Tabii bunda adamı bulduğu anın etkisi de vardı. Genç kadının bu sessizliğinden faydalanan Ferman öne doğru bir adım atarak aralarındaki mesafeyi minimuma indirdi. Tenlerinden yükselen sıcaklığı artık ikisi de duyabiliyordu.

“Narin?”

Cevapsız kaldı Narin.

Nasıl devam edeceğini bilemedi Ferman.

Uzun bir süre gözlerini birbirinden ayıramayan yeni âşıklar sessizliğin hüküm sürdüğü o dakikalarda sanki ortada buluşmak istercesine atan kalplerini dizginlemeye çalışıyorlardı. Aralarındaki görünmez ip her saniye onları birbirine çekerken bu ipten kurtulmak istercesine geriledi Narin. Başını eğip karşısındaki adama bakmamak için uğraş verirken, çenesinin altında hissettiği dokunuşla gözleri kocaman açıldı.

Ferman hafif bir baskıyla Narin’in başını kaldırıp tekrar bakışlarının birleşmesine sebep olurken, “Kaçırma gözlerini benden,” dedi. “Bu inciler görülmeye değer.” Sessizce devam etti. Sadece ben tarafından.

“Ben kaçmam bir şeyden.”

“Benden de kaçma.”

Kaşlarını çattı Narin. “Ne diye senden kaçacakmışım?”

“Daha açık konuşmamı ister misin?”

İşin sonunun nereye varacağının farkında olan Narin bir adım gerileyerek, “Yok,” dedi hızla. “Yok açık falan konuşma sen. Gideyim artık ben. Destursuzda girdim odana zaten kusura kalmayasın. Haydi görüşürüz, efendi.” Odadan çıkma girişimi koluna dolanan parmaklar tarafından bertaraf edilirken sıkıntılı bir soluk bıraktı.

“Hani sen hiçbir şeyden kaçmazdın?”

“Bakma sen bana, atarım öyle havadan sudan. Bir dediğim bir dediğimi tutmaz. Değişik bir şeyim yani hiç bulaşmak istemezsin.”

Tekrar gitmek için yeltendi ama bu sefer diğer kolu Ferman tarafından tutuldu. “Merak ediyorum da Narin,” Söyleyeceklerini yuttu. Onu korkutup kendinden daha fazla uzaklaşmasına izin veremezdi. “Neyse, boş verelim en iyisi.” Çok merak ettiği yumuşacık tenine dokunmayı başardığı için bir nebze olsun iyi hissederken zorda olsa kollarına sardığı parmaklarını çözüp geri çekildi.

“Merak ettiğin şey neydi?” diye sordu Narin kendine engel olamayarak.

Anneni ve teyzeni buraya getirsem yine benden kaçar mısın diye soramayacağının farkında olan genç adam aklına gelen ilk şeyi söyledi. “Bir erkekte en sevmediğin şey nedir? Görünüş olarak veya karakter?”

Seni beğenmeyen taş kesilir diyemeyeceğinin farkında olan genç kadın aklına ilk gelen şeyi söyledi. “Bıyık.” Ne derlerdi? Bıyık erkeğin şanından gelir mi? Yoksa benim uydurmam mı diye düşüne dururken bıyığını asla kesmeyeceğinden adı kadar emindi. “Haydi ben gidiyorum. Güle güle, Ferman Efendi.” Bir kere daha durdurmasına fırsat vermeden odadan çıktığında tuttuğu nefesini gürültüyle bıraktı. Delicesine atan kalbinin üzerine elini bastırıp “Sana da ne oluyorsa,” diye mırıldandı. “Lahanayı görüp çeperi fark etmeyen boğa gibi ne dövüp duruyon göğsümü? Utanmasan adamın üzerine atlayacan!”

Ardında bıraktığı adamın düşüncelerinden bihaber aşağıya inmeye çalışan Narin, yarın sabah göreceği sürprize hiç mi hiç hazır değildi.

 

 

 

-BÖLÜM SONU-

 

 

 

Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoooook iyi bakın. Sizi seviyorum...❤

 

 

 

Instagram: gulsumm.bilgin

Loading...
0%