@gulsumblgn
|
Merhabaaaaağğ ❤ Pamuk parmaklar yıldıza efenim... KEYİFLİ OKUMALAR! 🌹🌹🌹 Konaktaki telaş herkesin üzerindeyken Narin hiçbir şey yapmadan köşede oturuyordu. Yardım edemediği için kendini huzursuz hissederken, birde Sultan Hanım önünü hiç boş bırakmıyor sürekli bir şeyler hazırlıyordu onun için. Bu genç kadını daha da utandırıyordu. En azından odasına çekilmeyi teklif etse de Ayçiçek Hanım kabul etmiyor, yalnız kalıp canının sıkılmasını istemiyordu. Yanında oturan Belma ise keyifliydi. Önüne bırakılan her yiyeceği, içeceği mutlulukla yiyip içiyordu. Onun bu hâlini şaşkınlıkla izleyen Narin ablasının bu seferde turşuya uzandığını görünce, "Yahu seni aç mı bırakıyorlar evde," dedi. "Eniştem sıkı sıkı tembih etti yediklerine dikkat etsin diye. Ula az önce kazandibi yiyordun şimdi turşuya uzanıyorsun. Kız, bebenin içeride dünyası ters döndü bi tatlı bi ekşi. Hele bir dur!" Belma kıstığı bakışlarının arasından kardeşine huysuz huysuz bakarken, "Bir sen eksiktin zaten!" diye kızdı. "Evde Recep burada sen. Beni bir rahat bırakın, yiyeyim. İki canlıyım ben!" Onların bu hâlini kıkırdayarak izleyen Ayçiçek ve Sultan Hanım ikilinin arasındaki konuşmayı keyifle dinliyordu. Narin pes etmeden ablasının önündeki turşu tabağını çekti. "Kimsenin lokmanda gözü yok daçkimi, (Lazca da kız kardeş anlamına gelmektedir.) ye yemesine de az biraz dikkatli ye. Miden oldu çıfıt çarşısı." Belma kardeşinin aldığı tabağı hırsla geri önüne çekti. "Bebem istiyor ne yapayım!" "Tabii ya," dedi Narin alayla. "Bebe de bilir ya kazandibini, hıyar turşusunu. O istiyor tabii." Belma genç kadına öldürücü bakışlarını gönderirken ağzına turşu atmayı da ihmal etmedi. "Bırak güzel kızım," dedi Ayçiçek Hanım, araya girme gereği duyarak. "Yesin istediğini." "Yesin Hanımanne yesin de, ben onun için diyorum. Midesi rahatsızlanacak." Bu sırada kahvaltısı sonrası bahçede kahvesini içen erkekler bir bir ayaklanırken pencere kenarında oturan Narin'in bakışları Ferman'ı aradı. Kahvaltıya da inmemişti. Genç kadının içi merak doluydu. Dün akşam ki konuşmalarından sonra bir daha karşılamamış bu bir bakıma Narin için iyi olmuştu. Zira kafasını yastığa koyduğu ve uykuya dalmaya çalıştığı o uzun süre boyunca adamın çıplak göğsü aklından bir türlü çıkmamıştı. En sonunda söylene söylene kendini uykuya verebilmişti. "Kız bana bak hele," diyerek dirseğiyle karnını dürten ablası dikkatini dağıttığında, genç kadın boş gözlerle Belma'ya baktı. "Bu kadın niye sana vebalıymışsın gibi bakıyor?" Çenesiyle Berivan Hanımı işaret etti. "Belli bir karın ağrısı varda dün bir bugün iki, ne yapmış olabilirsin ki?" Belma şüpheyle kardeşine baktı. "Kız ne yaptın kadına?" Narin gözlerini devirdi. "Aman ne yapacağım ben ona Allahise? T'qari işte. (T'qari: Lazcada yabani anlamına gelmektedir.) " "Eya mutkvalayen?” (O ne demek?) “Sosyetik arkadaşlarından biri değilim ya? Köylüyüm diye hor görüyor sanırım." Belma'nın kaşları çatıldı. "Sana bir şey diyor mu?" İlk geldiği gün ki kelamlarını ablasına söyleyip de canını sıkmayacaktı hamile kadının. O yüzden, "Yok yok," dedi hızlıca. "Öyle bakıp geçiyor, söz söyleyemiyor. Misafi-" Cümlesini tamamlama fırsatı bulamadan bütün kelimeler boğazında dizili kaldı. Çünkü mutfağa giren Ferman Bey tüm benliğinin sarsılmasına neden oldu. Genç adamı gören kadınlar şaşkınlık nidaları atarken, Berfin gördüğü şeyin gerçekliğini anlamaya çalışır gibi kirpiklerini kırpıştırıp duruyordu. "Oğlum?" dedi Ayçiçek Hanım. "Bu ne hâl?" Ferman, alışkanlık hâline getirdiği hareketi yaparak parmaklarıyla bıyıklarını taramak istedi fakat hissettiği boşluk kendinin de garibine gitti. "Ağabey ben mi hayal görüyorum yoksa gerçekten bıyıklarını mı kestin? Hem de sen?" Narin sertçe yutkundu. Şaşkın gözleriyle Ferman'ın bıyıklarına daha doğrusu bıyıklarının artık olmadığı kısma bakarken yüreğinde çırpınan serçe kuşu neredeyse dudaklarının arasından fırlayıp gidecekti. Genç adam ise keyifle bakıyordu ilk görüşte âşık olduğu inci tanelerine. Yaşadığı şoku izlemeyi sevmişti. "Değişiklik olsun istedim," dedi genç adam. "Birazda böyle gezelim bakalım." Gözlerini Narin'den ayırmadan baktı da baktı. Çekinmedi. Çekinmeyecekti. Ne istediğini biliyordu. Narin Gültepe'yi karısı, kadını olarak görmek istiyordu. Sıklaşan nefeslerini düzene sokmaya çalışıyordu genç kadın. Öyle bir haldeydi ki pırpır atan kalbinin dışarıdan duyulmasından çekiniyordu. Ne yapmıştı? Sırf sevmediğimi söylediğim için bıyıklarını mı kesmişti diye düşüne dururken hızla atan kalbi canını yakıyordu artık. Titreyen ellerini herkesten gizlemeye çalıştı. Parmaklarını birbirine geçirirken oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. İki gencin hâlini fark eden Sultan Hanım bıyık altından gülüp hanımını hafifçe dürterken, başka kimse duymasın diye elini dudaklarının üzerine siper etti. "Ateş diyorum hanımım, bu konağı sarıp sarmalamış çoktan. Sen ne düşünüyorsun?" Ayçiçek Hanım oğluna gururla bakarken, bir an için düşündü. Narin'in gelini olduğunu, torunlarının annesi olduğunu düşündü. İçi anında kıpır kıpır olurken, "Hadi İnşallah Sultan," dedi heyecanını ses tonuna yansıtarak. "İnşallah." Berfin hâlâ daha ağabeyinin bıyıklarını kestirdiğine inanamazken, kardeşinin hâlini fark eden Belma bir turşuyu daha ağzına tıkıştırıp sırıttı. "Ey yüce Rabbim, Narin'i bile dize getirecek erkek varmış gerçekten." Tabii bunu dışından söylemeye cesaret edememişti. "Narin," dedi Ferman. Adını söylemek bile nefesini daha ferah hâle getiriyordu sanki. "Komutan seninle görüşmek istemiş. Rauf'tan şikâyetçi olduğumuz için imzanı almaları gerekiyormuş. Hazırsan gidip gelelim hemen, misafirler gelmeden." Yalan söylüyordu ve yalan söyleyerek onu yaralı haliyle zahmete soktuğu için kendini kötü hissediyordu ama başka çaresi yoktu. Aksi takdirde etraflarında sürekli birileri olacaktı ya da Narin ondan kaçıp duracaktı. Konuşması gerektiğini düşünüyordu genç adam, konuşup hiçbir şeye geç kalmak istemiyordu. “Ta-Tamam.” Kekelemesine engel olamadı Narin. Kenara bıraktığı koltuk değneklerini alıp ayaklanırken, “Ben şey,” dedi telaşla. “Ben çantamı alayım da çıkalım o zaman?” Ferman, Menekşe’ye döndü. “Sana zahmet Narin’in çantasını getirir misin, Menekşe?” Menekşe gülümseyerek başını sallarken, “Tabii.” Dedi ve koşar adımlarla mutfaktan çıktı. Berivan Hanım ters bakışlarını Narin’e gönderirken geç kalan yeğenine içten içe öfke duyuyordu. O kadar da tembihlemişti hâlbuki erkenden gel bize yardım ederken kendini göster diye ama nerede? Şermin Hanım süslenmekten vakti unutmuştur bile. Menekşe koşar adımlarla çıktığı mutfağa yine koşar adımlarla girdiğinde elinde tuttuğu çantayı Narin’e uzatmaktansa Ferman’a verdi. Genç adam bunu garipsemeden Narin’in çantasını alırken Belma’ya döndü. “Sende hoş geldin, Belma. Akşam Recep’te burada olacak değil mi?” Hancıoğlu ailesi beş ayda bir evlerinin bahçesinde ziyafet verirdi. Gerek eş dostları gerekse arazilerinde çalışan emekçileri davet eder güzel bir mangal yakar, gece boyunca keyifli zaman geçirirlerdi. Bugün de o gecelerden birindeydiler. “Hoş buldum Ferman Bey. Hikmet Beyi kırmak olmazdı. Recep buralardaydı aslında, Demir’le bahçede oturuyorlardı az önce.” Ferman anladığını belli edercesine başını sallarken, “Görürüm ben onu,” dedi ve bu seferde annesine döndü. “Anne biz işlerimizi çabucak halletmeye çalışacağız.” Ayçiçek Hanım karıştırdığı çorbayı bırakıp oğluna döndü. “Tamam yavrum. Önce Allah’a sonra birbirinize emanetsiniz. Çokta yorma güzel kızımı.” Genç adam derin bir nefes alarak Narin’e baktı. Utançtan kızaran yanaklarını başını aşağıya eğip gizlemeye çalışıyordu ama nafile. Ferman o al al olmuş yanakları görebiliyor, şuracıkta öpmemek için kendiyle savaşıyordu. “Merak etme anne,” dedi. “Asla yormam.” 🌹🌹🌹 Geldikleri yeri gördüğünde dudakları şaşkınlıkla aralandı Narin’in. Komutan çağırdı demişti ama geldikleri ne jandarma karakoluydu ne polis. İzbe, yemyeşil çimlerin, kalın gövdeli ağaçların olduğu bir ormandı. Sıcak diye aralık bıraktığı camın ardından akan suyun sesini de duyabiliyordu. Etrafına şaşkın bakışlar atmayı bırakamayan Narin, “Yolu karıştırdın herhalde diyeceğim de,” dedi. “Kendi memleketinde jandarma karakolunun yolunu mu bilmiyon sen efendi?” Telaşlandı. “Tabii Allah düşürmesin oralara öyle demek istemedim de.” Genç kadının telaşını anlayıp gülümseyen Ferman, “Biliyorum,” dedi. “Elbette biliyorum. Bilmez olur muyum?” Narin anlayamayarak baktı adamın suratına. “Ee? Ne işimiz var o ki bizim buralarda?” Sorusunu şimdilik es geçmeyi tercih eden Ferman arabadan inip Narin’in olduğu tarafa geçti. Kapıyı açıp elini uzattığında şaşkınlığından kurtulamayan genç kadın melül melül adamın eline bakıyordu. ‘Adam kısmının eli güzel olur muydu canım? Hele şuna bakın, ne zarif.’ Düşüncelerinden sıyrılmasına neden olan şey Ferman’ın sesiydi. “Gel Narin, anlatacağım.” Narin’in bakışları Ferman’ın yüzüne tırmandı. “Ne anlatacaksın ki?” Sabırla cevapladı genç adam. “Gelmezsen öğrenemezsin ki.” Heyecanlı bir soluk bıraktı genç kadın. Adamın hala daha havada asılı duran elini tutup, “Geleyim bari,” dedi. “Meraklı bir insanım ben.” Ferman’ın dudaklarındaki gülümseme büyüdü. Bir an için inat edip inmeyeceğini düşünmüştü. Genç adam kadının inmesine yardım edip arka koltuğa bıraktığı koltuk değneklerini almak için kısa süreliğine yanından ayrıldı. Narin’in gerekli desteği sağlayıp birlikte yürümeye başladıklarında kocaman diyebilecekleri bir ağacın gölgeliğine konulmuş banka oturdular. Narin duyacağı şeylerin gerginliğiyle, Ferman ise söyleyeceği şeylerin karşılığında alacağı tepkiler için gergindi. Bir köprüde iki inatçı keçi denk geldi dedikleri bu olsa gerekti. Biri evlenmem diye tutturuyordu diğeri ise evlen benimle diye tutturuyordu. Derin bir nefes aldı Ferman. Beklemeye lüzum yoktu. Yavaş yavaş konuya girip bu işi bir an önce çözmek istiyordu. “Bir rivayete göre,” diyerek başladı söze genç adam. “Bu ağacın altı birbirine sevdalı olan insanların buluşma noktasıymış. Bazıları gece karanlığı çökmeden bazıları ise gün doğarken buluşurmuş.” İşaret parmağını yukarıya doğru kaldırdı. Narin hemen işaret ettiği noktaya baktı. Ağaç dallarında bir sürü renkli renkli kurdeleler vardı. “Kadınlar yanlarında bir kurdele getirir adamlara verirmiş. Kim ki bu koca ağaca tırmanıp kurdeleyi bir dala bağlarmış işte o zaman kadın, adamın sevdasından emin olurmuş.” Yüzünü buruşturdu Narin. “Bu nasıl bir iştir Allah aşkına? Ya adam düşse? Kocamanda bir şey, Allah muhafaza adam ölür ula.” “Düşenler olmuş.” Dedi Ferman. “Hii!” Narin’in dudaklarının arasından bir nida koptu. “Ee ne olmuş o adamlara?” “Kimisi bacağını kimisi kolunu kırmış ama şimdiye ölen olmamış.” “Edilecek iş mi canım? Sevdadan şüphe mi edilir? Seviyorsa seviyordur sonuçta.” Tam zamanı diye düşündü Ferman. Elini ceketinin iç cebine atarak içinden kıpkırmızı bir kurdele çıkarttı. Narin neredeyse küçük dilini yutacaktı. Korktuğu başına geliyordu işte. Aslında korkusu Ferman’ın ona açılması değildi, ona kapılıp gitmesiydi. Kalbi de söz dinlemiyordu ki. Mübarek yine deli gibi atmaya başlamıştı. Ferman, Narin’in elini tutup kendine doğru çekti. Genç adam avucunun içine hapsettiği eli okşadı. Genç kadın ise donmuş bir halde ne yapacağını, ne diyeceğini bilemiyordu. “Ne kolum ne de bacağım umurumda değil gül güzeli,” dedi Ferman. “Dersen ki kanıt istiyorum, şimdi çıkarım o ağaca.” Bedenleri birbirine yakınken, elleri birbirine kenetli dururken iki kalpte delicesine atıyor, nefes almakta zorlanıyorlardı. Ferman kurdeleyi genç kadının avuç içine bırakıp parmaklarına hafif bir baskı uygulayarak kapattı. Narin, bir elindeki kumaş parçasına bakıyordu bir de karşısındaki adamın beklentiyle bakan gözlerine. Utanmasa düşüp bayılacaktı şuracıkta. “Yani sen demek istiyon ki?” dedi Narin ama devamını getiremedi. Ferman ise devam etmek için araladı dudaklarını. “Ben demek istiyorum ki Narin, karım ol, kadınım ol. Benim ol.” Sertçe yutkundu genç kadın. Adam iki elinin arasında duran eli dudaklarına doğru kaldırıp gözlerinin içine baka baka öptü. Ölüyorum sandı Ferman. Tüm dengesi alt üst oldu Narin’in. Bekliyordu beklemesine de bu kadar hemen ve net olmasını asla beklemiyordu. O anların geldiği vakitte ret edeceğine emindi ama şimdi dudaklarını aralayıp da hayır cevabını vermek ölüm gibi geliyordu genç kadına. Fakat unutamazdı. Anasını ve teyzesini gerisinde bırakamazdı. Aklına gelen detaylarla birlikte ateşe değmiş gibi çekti elini. Aralarındaki kısa mesafeyi açarak bankın köşesine doğru kaydı. Öldüğünü sandı Ferman. “Sana dedim Ferman Efendi, ben evlenmeyi düşünmüyorum. Anamla teyzemi gerimde bırakmam.” Sıkıca tutundu bu kurtuluşa genç adam. Narin’in açtığı mesafeyi tekrar kapattı. “Sana onları gerinde bırak diyen kim, Narin? Sen yeter ki evet de bana, söz veriyorum gider annenle teyzeni ben alıp getiririm buraya.” Narin’in gözleri kocaman açıldı. “Ne demek getiririm buraya? Ula kolay mı yayladan çıkıp büyük şehere taşınmak. Hele bana bir bak,” Bacağını işaret etti. “Geldiğimin ilk günü başıma gelene bak. İki tane yaşlı başlı kadın ne eder buralarda?” “Herkes yardımcı olmaya çalışır,” dedi Ferman bir ümit. “Gördün etrafımızda kaç tane çalışan var. Onlardan birkaçını veririz yanlarına, sen ne zaman istersen gidersin. Bunlar çözülmeyecek şeyler değil ki, gül güzeli? Hem onlara yakınımızda bir ev düzeriz. Aklında kalmaz.” Tek kaşı havalandı Narin’in. “Mübarek, her şeyi de düşünmüşsün.” Utangaç bir gülümseme belirdi Ferman’ın dudaklarında. “İstediğimi almak için her şeyi yaparım demiştim. Hele de mevzu bahis sensen ve sonunda benim karım olacaksan işte o zaman gör. Dünyaları sererim önüne.” Omuz silkti Narin. “Hayvanlarım var benim.” “Bir kamyon göndeririz, yemlerini sularını koyarız önlerine onları da getiririz.” Dedi Ferman. Köşeye sıkıştığının farkındaydı genç kadın. Adama bıyıksız erkek seviyorum demişti bıyıklarını kesmişti. Anamla teyzem diyordu, yeni düzen kurarım diyordu. Hayvanları bile bir eli yağda bir eli balda kaldırıp getirmeyi söylüyordu. “Ne malum anamla teyzemin kabul edeceğini?” dedi Narin. “Ben konuşurum.” “İkna olacaklarından pek bir eminsin yani?” Başını onaylarcasına salladı Ferman. “Bir anne, yavrusunun mutluluğu için her şeyi yapar. Teyzene gelecek olursak, onunda yavrusu burada sonuçta. Hem yakında anneanne de olacak. Pek itiraz edeceğini sanmıyorum.” Uy nenem her şeye de mantıklı cevabı vardı bu herifin! Ellerinin arasında duran kurdeleyle oynamaya başladı genç kadın. “Yirmi dördündeyim ben,” dedi yeni bir bahaneye sığınarak. “Bizim oralarda kız kurusu Narin derler bana. Burada da derlerse zoruna gider bak.” Ferman gözlerini devirirken, “Otuz iki yaşındayım Narin,” dedi. “Bu durumda karta kaçan benim.” Onun bu bahanelerinden bıkmayacaktı, pes etmeyecekti genç adam. Biliyordu. Gül güzeli en sonunda karısı olacaktı. Yüreğinde hissediyordu bunu. “Çirkefte derler. Dilimin kemiği yoktur. Hem ben mektep falanda bitirmedim, tahsilim yoktur yani. Okuma yazmam vardır ama ötesi yoktur.” Kaşları çatıldı adamın. “Ne yapalım yani? Okul okumadın diye insanda mı olmuyorsun?” Gittikçe köşeye sıkışıyordu genç kadın ama bir şey vardı ki; ne bahane sunarsa sunsun pattadadanak, dürüstçe cevaplar vermesi hoşuna gidiyordu. İçi kıpır kıpır oluyordu da işte, bozuntuya vermemek için çabalıyordu. Hele o yüreği yok muydu o yüreği? Biraz sonra ağzından fırlayıp adamın kucağına düşecek diye ödü kopuyordu. Ey gidi Narin Hanım, ey gidi. Herkes sana diyordu ki büyük konuşma. Bak aldın mı işte cevabını? Düşmez kalkmaz bir Allah, çarpıverdi seni işte böyle. Kurdeleyi parmaklarının arasına doladı. “Ya geçici bir hevesse senin ki?” Genç adam kaşlarını çatarken duyduğu şeye öfkelenmiş olsa da kendine hâkim olmaya, Narin’i korkutmamaya çalışıyordu. Farkındaydı, en ufak bir bağırışı olsa genç kadın bu bahaneye dört kolla sarılır ve kendini uzak tutardı. Suyuna gitmesi gerektiğini biliyordu. Dakikalardır kaçırdığı gözlerini görmek için, ellerini yanaklarına yaslayıp başını kendi tarafına çevirdi kadının. Bakışları birleştiği anda Ferman’da ne öfke kalmıştı ne kadının sorduğu soru. “Sonuçta beni yeni tanıyorsun,” dedi Narin. “Etkilenmiş olabilirsin ama bunun süreceği ne malum?” “Yeni yetme bir oğlan çocuğu değilim ben, Narin. Ne istediğini bilen, aklı başında bir adamım.” Ferman’ın kendinden emin ses tonuna bile kapılmak üzere olan Narin, “Sevdalandın yani sen bana?” diye sordu masum masum. Gülümsedi adam. “Hem de ilk gördüğüm anda.” Narin’in gözleri kocaman açılırken, “Uy nenem,” dedi şaşkınlıkla. “O kadar hızlı mı?” Hızlıca yanıt verdi Ferman. “Yüreğe söz geçmiyor derlerdi de inanmazdım, gül güzeli. Meğerse bu kadar yıl seni beklemişim.” Ferman’ın güçlü elleri Narin’in saçlarına çıktığında parmakları yumuşacık tellerin arasında kayboldu. “Bir keresinde Boran, babama bir insana sevdalandığını nasıl anlarsın diye sormuştu. Hiç unutmam cevabını. Demişti ki; sevdalandığını sen değil yüreğin anlar, evlat. Ne zaman ki yüreğin zıvanadan çıkar seni dinlemek yerine sadece onun konuşmasını ister, ne zaman ki ondan gelen zehri şifa bellersin, ne zaman ki kendinden önce ilk o gelir aklına işte o zaman yüreğin sana bunu belli eder.” Gözleri dolu dolu dinledi, Narin. Onun için her daim öncelik annesi ve teyzesiydi. Onlardan başkası aklına gelmezdi ki. Kendi bile. Gençlik yıllarının eğlencesini iki yaşlı kadın için bir kenara bırakan Narin bundan asla gocunmuyordu ama şu an aklı karmakarışıktı. İçten içe mutluluğa heves ediyordu da bunun nasıl olacağını bilmiyordu. Şu zamana kadar değil bir erkeğin elini tutmak bir metre yakınına yaklaşmalarına bile izin vermemişken şimdi kendine engel olamıyordu. Engel olmak istiyor muydu onu da bilmiyordu. Ferman’ın yakınlığından hoşlanıyordu. Ferman’ın ona bakışlarından, ona ettiği laflardan hoşlanıyordu. Yüreğini frenlemeyi bir saniye bıraksa alır başını giderdi vallahi. “Bana biraz zaman ver,” Ağlamadan konuşmayı başarabildi Narin. “Böyle şeyler bana çok yabancı. Sana hemencecik tamam diyemem, düşünüp tartmam lazım. Bir tek kendimi değil bana emanet edilmiş iki yaşlı kadını da düşünmem lazımdır.” Ya fazla naz âşık usandırırsa diye korkmuyor değildi genç kadın. Ya bir yerden sonra bıkar ve beni istemekten vazgeçerse? Yüreği bu düşünceyle ezilip büzülürken, zihni ‘Ne olacak yani bir adam için karalar mı bağlayacağız sanki? Vazgeçerse vazgeçsin.’ Diye haykırıyordu. Tüm bu olumsuz düşünceleriyle arasına giren Ferman’ın sesi oldu. “Ne kadar zaman istersen senin olsun,” dedi sıcacık bir ses tonuyla. “İşin sonunda benim olacaksan şayet, yıllarca beklemeye razıyım gül güzeli.” “İllallah etmez misin?” “Etmem. Senden gelecek şey başım gözüm üstüne.” “Ya evet dersem ve biz evlenirsek? Az biraz deliyim, çenem desen şu dağlara rakip. Utanmaz mısın benden?” Ferman’ın tek kaşı havalandı. “Beni vazgeçirmeye mi çalışıyorsun sen? Eğer öyleyse baştan söyleyeyim Narin, ben kafama koyduğumu yaparım. Sen deliysen benimde senden altta kalır yanım yoktur.” Kıkırdadı Narin. “Pek belli.” Genç adamı derin bir nefes alıp karşısındaki kadının gülüşünü izlerken burnuna dolan kokası yüreğine hiç iyi gelmiyordu. Çekinmese yüzünü boyun girintisine yaslayacak saatlerce orada gizlenecekti. Hele gülüşü yok muydu gülüşü? Aklına zarardır genç adamın. Gülünce kısılan gözleri, al al olan bembeyaz teni… Yüreği ağzında atıyordu genç adamın. Daha fazla tutamadı kendini. Parmağının tersini yanağına sürttü bir tüy hafifliğinde ama bir yandan da tepkisini ölçmek ister gibi gözlerinin içine bakıyordu. Bir saniye, tek bir saniye bile rahatsız olduğunu düşünse çekecekti kendini genç adam fakat Narin öyle bir bakıyordu ki adama, sanki şu koca dünyada bir tek ikisi kalmıştı. Ah bir öpsem diye düşünüyordu adam. Ya öpüverirse şimdi? Kesin bayılırım diye düşünüyordu kadın. Bir süre sessizlik içinde izlediler birbirilerini. En sonunda bu sessizliği bozan taraf yine Ferman oldu. “Narin?” dedi neredeyse fısıldayarak. “Hı?” “Kendi kendinin aklını bulandırma olur mu? Bana şans vermekten kaçma. Söz veriyorum her şeyin gönlünden geçen gibi olmasını sağlayacağım.” Onaylarcasına başını salladı genç kadın. “Tamam,” dedi utana sıkıla. “Söz.” Keyfi yerine gelen genç adam tüm bu gaza gelmişlikle dudaklarını tekrar araladı. “Narin?” “Hı?” “Öpsem ya bir kere?” Kadının gözleri kocaman açılırken, dudaklarının arasından şaşkınlık dolu bir nida kopup gitti. “Uy nenem Yarabbi!"
-BÖLÜM SONU-
Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoooook iyi bakın. Sizi seviyorum...❤
Instagram: gulsumm.bilgin |
0% |