@gulsumblgn
|
Merhabaaaaağğ ❤ Pamuk parmaklar yıldıza efenim... KEYİFLİ OKUMALAR! 🌹🌹🌹 İçinde bulunduğu durum karşısında ne tepki vermesi gerektiğini bilmeyen Narin şaşkın bakışlarla karşısındaki genç adamı izlerken, ne dediğinin farkına son anda varan Ferman, "Yanlış anlama," dedi aceleyle. "Sadece yanaktan." Yaşadığı rahatlamayla derin bir nefes bırakan Narin, başını onaylarcasına salladı. Ne vardı canım, yanacığımdan küçük masum bir öpücüktü sonuçta. Ferman sıcaktan ve utançtan al al olmuş yanaklara gülümseyerek bakarken genç kadının yüzünü ellerinin arasına aldı. Adamın ellerini teninde hissettiği anda midesinde uçuşmaya başlayan kelebeklere engel olamadı kadın. Ferman yüzünü, yüzüne yaklaştırdıkça aldığı solukların hızı da artıverdi. Genç adam dudaklarını Narin'in yanaklarına hafifçe sürttüğünde delicesine istediği o öpücüğü almadan önce derin bir soluk aldı. Burnuna dolan gül kokusu anında ciğerlerinde bayram etkisi yaratırken gözkapakları ağır ağır kapandı. "Kokun," dedi dudaklarını kadının teni üzerinde hareket ettirerek. "Tüm gül bahçeleri bir araya gelse böyle muazzam koku yayamazlar be Narin." Narin yüreğinin atışını kulaklarına kadar hissederken dudaklarının arasından fırlayan hıçkırığa engel olamadı. Heyecanlanınca durduramıyordu işte kendini. Genç adam bunu fark edip gülümseyerek bastırdı dudaklarını kadının yanağına. Bir süre öylece durup beklerken Narin'den tekrar duyulan hıçkırık sesiyle geri çekildi. Gülerek sevdasının yüzüne bakarken, "Heyecanlanınca hıçkırıyorsun demek," dedi keyifle. "Pek bir hoşuma gitti bu huyun." Ferman'ın yüzüne nasıl bakacağını bilemeyen Narin, utançla başını çevirdiğinde dudaklarındaki kıvrımı bastırmaya gücü yetmedi. Hoşuna gitmişti. Onu öpmesi, kokusunu sevmiş olması gerçekten hoşuna gitmişti. Bedeni de, kalbi de alışık olmadığı tepkiler veriyordu ama şikâyetçi değildi genç kadın. Bunlar bile hoşuna gitmişti. "Arada sırada oluyor," dedi Narin. "Hep olmuyor." "Seni her öptüğümde hıçkırsan keşke." Kadına dokunuşundan, öpücüğün etkisinden kurtulamayan Ferman yüzündeki sırıtışı yok edemiyordu. Kimdi ki Çukurova'da ciddiyetiyle nam salan Ferman Bey, kimdi ki yaramaz âşık Ferman. Birileri onun bu hâlini görse şaşkınlıktan küçük dilini yutuverirdi galiba. Hele Demir? Sittin sene unutmaz, her daim büyük bir keyifle başına kakardı. Narin bir nebze olsun utancından sıyrılırken başını tekrar yanında oturan adama çevirdi. Gün ışığının yüzüne vurmasından kaynaklı olsa gerek Ferman'ın gözleri parıl parıldarken çikolatayı anımsatan harelere bakakaldı genç kadın. İçi bir hoş oluyordu. Ama bilmiyordu ki adamın gözlerindeki parlaklık güneşten değil kendinden kaynaklıydı. "Şeyi birileri biliyor mu?" diye sordu, Narin. "Yani şeyi işte." Ne demek istediğini anladı adam. "Sen için yanıp bittiğimi mi? Hayır. İlk sen bil istedim ama saklamak gibi bir gayem yok." Narin'in gözleri kocaman açılıp oturduğu yerde sıçrayarak hareket ederken aralarındaki mesafeyi tamamen kapattı. Artık bacakları birbirine değiyordu. "Yok yok," Bilinçsizce Ferman'ın elini ellerinin arasına aldı. "Hemen bilmesinler. Hele bi dur. Önce biz ne edeceğimize karar verelim ondan sonra konuşursun kimle konuşacaksan. Olmaz mı?" Genç adam derin derin nefes alıp bırakırken Narin'in temasına karşılık aklını başına getirmeye çalışıyordu. Nasıl bir kadın ki diye düşündü, tüm benliğimi bir bakışıyla, dokunuşuyla kendinden geçirebiliyordu? Böyle baktıkça ne diyeceğini bilemiyordu ki Ferman. Dudakları sürekli hareket edip duruyordu ama kelimeler dilinden dökülemiyordu. Narin onun bu donakalmış haline karşılık paniklemeye başladığında elinin tersini adamın alnına yasladı. "Ula," dedi. "Ne oliyi? Niye dondun kaldın? Tövbeler olsun adamı güneş mi çarptı acaba? Hele iki kelam laf çıksın ağzından be adam, ne demeye telaşlandırıyon beni?" Ferman, Narin'i duyuyordu duymasına da kadının büyüsünden çıkamıyordu ki. "İyiyim," diyebildi güçlükle. "Telaşa kapılma." Narin kaşlarını çattı. "O ki ne demeye yüzüne ışık tutulmuş tavşan gibi bakıyon melül melül?" Güldü Ferman. "Senin yüzünden." "Ne demek benim yüzümden?" Yüzüne düşen bir tutam saçı parmaklarının arasına alıp okşadı. "Öyle güzelsin ki, bir bakışınla büyülüyorsun işte beni. Ne diyeceğimi şaşırıyorum." Ferman açıklamasına karşılık kıkırdadı Narin. Elindeki kumaş tekrar dikkatini çektiğinde, "Ee?" dedi. "Ne edeceğim şimdi ben bunu? Hayatta çık as demem. Kolunu bacağını kırarsın maazallah." Oturduğu yerden ağır ağır kalktı genç adam. Bankın arkasına geçip ellerini Narin'in omuzlarına yaslarken, dudaklarını kulağına doğru yanaştırdı. "Madem bana kıyamıyorsun," Genç kadının elinde duran kumaş parçasını aldı. "O zaman bende ağaçtaki dala asmam." Narin ne yapacağını merak ederek arkasını dönmek istese de Ferman tarafından engellendi. "Hareket etme." Saniyeler sonra saçlarında ellerini hissetti. "Ben Ferman Hancıoğlu, yıllardır süre gelen geleneği bugün senin için bozuyorum, gül güzeli. Bu kurdeleyi bir ağaç dalına bağlamaktansa saçına bağlıyorum ki, tek bir teline zarar gelmemesi için elimden gelenin fazlasını yapacağımın bir nişanesi olsun." Aha dedi içinden Narin. Aha da şimdi bırakacağım kalbimi otların üzerine. Saçlarında dolanan parmaklar geri çekildiğinde yerini kendi parmakları aldı. Berfin'in sabah atkuyruğu yaptığı saçının çevresine sarılmış kurdeleyi hafif hafif okşadı. "Ağzında pek iyi laf yapıyormuş, Ferman Efendi." Banktaki yerine geri oturan Ferman artık daha rahattı. Dirseklerini bankın sırt kısmına yaslayıp yanında oturan genç kadına çapkın bir bakış attı. "İyiyse bir sana iyi, gül güzeli." Narin'in tek kaşı havalandı. "Diyisın?" Başını onaylarcasına salladı Ferman. "Dedim bile." Adamdaki rahatlamayı fark eden genç kadın tıpkı onun gibi yayılarak oturdu. "Sonra ah vah etme nereden aldım başıma bu belayı diye?" "Böyle belaya can kurban derim." "Ben bilmem vallahi. Bizim oralarda söz ağızdan bir kere çıkar. Son pişmanlıkta fayda etmez." Başını hafifçe sol omzuna doğru yatıran Ferman, "Sizin orayı bizim burayı bilmem ben Narin," dedi. "Ben sadece kendimi bilirim. Birine yârim demişsem şayet son nefesime kadar yârim demeye devam ederim. İyisiyle kötüsüyle, derdiyle tasasıyla, hastalığıyla sağlığıyla her şeyiyle başım gözüm üstünedir. Ama şunu özellikle belirtmek isterim ki Narin, yanıma yakışacağına adım kadar eminim." "Yakıştırmayanlar olacak." Bedenini tamamen Narin'e döndürdü. "Olaya birde şu yönden bakalım o zaman. Çok güzelsin ve güzelliğinin farkında olan bir kadınsın, Narin. Sana göre daha yaşlı, güzelliğin karşısında daha sıradan kalıyorum. Bu durumda beni, senin yanına yakıştırmadıklarında vereceğin tepki ne olacak?" Genç kadın sinirle çattı kaşlarını. "Ula benim kocamdan onlara ne? Ben beğenmişim kendime er etmişim elalem fuşki yesin." (Fuşki: Lazca da bok anlamına gelmektedir.) Kadının dudaklarından dökülen kocam kelimesi Ferman'ı bambaşka diyarlara sürüklerken bakışları kiraz gibi allanmış dolgun dudaklara indi. Sertçe yutkunurken kasıklarında baş gösteren hareketlenmeyi geri planda tutmaya çalışıyordu. Ah Narin ah, sen adamı ipe götürürsün be kızım. "O zaman bende aynı şeyi söylerim," dedi bakışlarını zorlukla dudaklarından çekerken. "Size ne benim karımdan, kadınımdan derim." Narin’in bakışları Ferman’ın dudaklarının üst kısmına çevrildiğinde, “Bıyığını ben istedim diye kestin sen, değil mi?” diye sordu büyük bir pişmanlıkla. Kaçacağım diye ortaya bir şey atmıştı ve adamın bunu gerçekten yapacağını asla düşünmemişti ama öğrenecekti. Ferman Hancıoğlu’nun onun için neler yapabileceğini eninde sonunda öğrenecekti. Bıyıklarını kesmek hiçbir şeydi. Omuz silkti genç adam. “Bıyık sevmiyormuşsun, bende kestim.” Narin’in yüzündeki utanç ifadesini gören Ferman, “Asma suratını,” dedi. “Kökü bende değil mi? Uzar. Ayrıca sıcak havalarda pek bir kaşındırıyordu iyi de oldu.” 🌹🌹🌹 Kalabalığın arasında ay gibi parlayan Narin'den gözünü alamayan Ferman etrafında oturan adımların konuşmalarına odaklanamıyordu. Ne zaman genç kadınla göz göze gelse dudaklarında teninin sıcaklığını tekrar tekrar hissediyor, gizliden gizliye gülümsüyordu. Saçına bağladığı kurdeleyi sökmemiş olması ise başlı başına yüreğini hoplatıyordu zaten. Ferman nasıl bağladıysa öyle duruyordu. Bu esnada kadınların arasında dönen muhabbetten bihaber olan Narin kaçamak bakışlarla genç adamı izliyor göz göze geldikleri an utançla bakışlarını kaçırıyordu. Cilveleşmekte pek eğlenceliymiş anam diye düşüne dururken tam karşısında oturan, kendi yaşlarında olduğunu tahmin ettiği kadınla göz göze geldi. Narin gülümsese de karşısındaki kadın ona aynı samimiyetle yaklaşmamıştı. Gözlerini devirip elindeki yelpazeyi daha hızlı salladı. Genç kadın yanında oturan Berfin'i dirseğiyle dürterek, "Kız ballı lokma bak hele," dedi. "Efendim Narin abla?" Genç kadın çaktırmadan karşısındaki kadını işaret etti. "Kimdir o? Yemin olsun önündeki yemeği unutup gözleriyle beni yiyecek birazdan. Ayıp olmasın diye gülümsüyorum gözlerini bir öte bir beri kaydırıyor. Hayır, yani birbirimizi tanımayız etmeyiz ne demeye savaş meydanındaki düşmanına bakar gibi bakıyor bana? Tavuğuna mı kış dedim?" Berfin kıkırdayarak Narin tepkilerini izlerken, "Onun teyzesi kim biliyor musun?" diye sordu. "Ula ben ne bileyim? Burada sizden başka tanıdığım mı var sanki?" "Teyzesinin kim olduğunu söylediğimde sana karşı davranışlarını garip bulmayacaksın." Narin'in kaşları havalandı. "Bu akşam söyleyecen mi acaba?" "O Şermin, Berivan yengemin yeğeni." Narin aklında bir şeyler rayına oturtmuştu. Teyzesi neydi ki yeğeni ne olsundu? Yüzünü buruşturdu. "Bileydim nazik olacağım diye kendimi yırtıp durmazdım. Uy nenem Yarabbi, ana kız olsalar bu kadar olurmuş. Hele bakışlara bak bakışlara, hık demiş teyzesinin burnundan düşmüş." Şermin'i umursamayı bir kenara bırakan Narin, diğer tarafında oturan ablasına döndü. Yüzünü buruşturmuş karnını ovuyordu. "Abula, muç̌ore?" (Abla, nasılsın?) "Ǩai vore. Neden?" (İyiyim.) "Ne demek ne neden? Betin benzin atmış, ağrın falan mı var?" Belma çekinceyle kardeşine baktı. Gerçeği nasıl söylerdi ki? Biliyordu kardeşi açacaktı ağzını yumacaktı gözünü. Yerinde kıpırdanıp dururken, "Demem," dedi. "Kızarsın." Narin hemen durumu anladı. "Miden kötü oldu değil mi? Ama ben dedim sana, ettin içeriyi çıfıt çarşısı çıkar bunun acısı diye ama dinleyen kim? Aha göbeğime kadar sakal bırakacağım, göbeğime kadar!" Bakışlarıyla etrafı taradı. Recep eniştesini veya Cavidan'ı görürse hemen durumdan haberdar olmalarını bir hastaneye gitmelerini sağlayacaktı. "Sabah yediklerimden değil sanki, şu yediklerim dokundu galiba." Genç kadın ablasının önünde duran tabağa baktı. Çokta bir şey yememişti hâlbuki. Gerçi yiyecek yeri kalmış mıydı orası muamma. "Enişteye haber salalım da gidin bir hastaneye." Belma hemen Narin'in elini tuttu. "Hayır." "Ne demek hayır, ya bir şey olsa?" "Lütfen Narin. Zaten gebe kaldım kalalı Recep kendinden feragat edip durdu. Beni bırakmamak için arkadaşlarıyla vakit geçirmeyi bıraktı. İşe bile zor gönderdiğim zamanları bilirim." Narin gülümsedi. "Eh benim saf ablam, eh benim yüreği pamuk ablam. Bunlar normal olan şeyler değil mi zaten? Gebesin sen, içinde çocuğunuzu taşıyorsun. Elbette ki yanından ayrılmak istemez, Allah göstermesin ya bir şey olsa sana? Suçlamaz mı o adam kendini?" Belma gözleri dolu dolu kardeşine bakarken çocuk gibi omuz silkti. "Kız ya bizim yaylada ki Hüsamettin gibi olaydı? Maşallah Süheyla ablayı damızlık inek gibi her sene gebe bırakıp durdu da bir kere demedi ki şu kadına yardım eli uzatayım. Varsa yoksa kıraathane dedi adam. Onun gibi mi olsaydı kocan?" Belma kulak memesini çekiştirip işaret parmağının tersini masaya vurdu. "Kız ağzından yel alsın. Olmasın tabii öyle." "Ayrıca dokuz ay arkadaşlarıyla eğlenmeye gitmese incileri dökülmez. Aferin enişteme bak gözüme biraz daha girdi. O bebeyi içine kendi ellerinle koymadın sonuçta. Herkes kendine düşen görevi yerine getirecek, o kadar." Elinde sürahiyle evden çıkan Cavidan’ı gördüğünde elini salladı Narin. “Cavidan’a söyleriz enişteye haber verir sonra da gidersiniz doktora. Biz eşeği sağlam kazığa bağlayalım, abula. Ne olur ne olmaz.” Cavidan iki kardeşin yanına gittiğinde Belma’nın halini görünce Narin’in bir şey demesini beklemedi bile. “Abla, yüzün bembeyaz. Ne oldu ağrın sızın falan mı var?” “Sabah beri ağzı durmadı,” dedi Narin. “Şimdi de midesi fena olmuş. Cavidan, sana zahmet Recep enişteme haber versen de bir hastaneye gitseler.” “Hemen abla.” Cavidan elindeki sürahiyi masada bulduğu boş alana bırakıp koşar adımlarla erkeklerin oturduğu kısma gitti. Bu esnada Narin’i hasetlikle izleyen genç kızlar hem Hancıoğlu ailesinin etrafında pervane olmasını hem de güzelliğini kıskanıyordu. Gerek Ferman’ı gerek Demir’i gerekse Boran’ı ideal eş adayı olarak gören genç kızlar için Narin büyük bir tehlikeydi. “Berfin’i kurtardı diye baş tacı yaptılar,” dedi kızlardan biri. “Şunda ki havaya baksana. Tabii kapak attığı aileyi düşününce az bile yapıyor.” “Bizde hata canım bizde,” dedi diğeri. “Berfin’le yakın arkadaş olacaktık bak o zaman bu konağa her istediğimiz zaman nasıl girip çıkıyorduk.” Arkadaşlarının düşüncelerine karşılık utanan Yasemin, “Yaptığınız şey çok büyük ayıp,” dedi uyarırcasına. “Kız Berfin’i kurtarırken yaralanmış, elbette minnet duyacak evlerinin kapısını açacaklar.” Neşe gözlerini devirdi. “Ne yapalım yani bu konağa girelim diye bizde mi kendimizi bıçaklatalım ayol?” Şermin elindeki yelpazeyle yüzünü yellemeye devam ederken kulak kabarttığı konuşmaları alayla dinliyordu. Ona göre hepsi zavallıydı ve ona göre hiçbiri Hancıoğlu ailesinin kulvarında değildi. Berivan teyzesinin aklında nasıl sinsilikler dönüyorsa Şermin’de de aynıydı. O Ferman’ı alacaktı, en yakın arkadaşları ise diğer erkekleri. Kızlara üstten üstten bakışlar atarken “Tatlım tatlım tatlım,” dedi. “Size bir tavsiye vermek istiyorum, hayal dünyasından çıkın ve gerçek dünyaya dönün. Hancıoğlu erkekleri için seçilen kızlar zaten var. Demem o ki hiç şansınız yok.” Neşe aynı alaycı bakışlarla Şermin’e baktı. “Dur tahmin edeyim bu seçilen kızlar sen ve arkadaşların mı yoksa? Ah tatlım bende sana bir tavsiye vereyim madem. Teyzene güvenerek kurduğun bu cümleler bir gün senin başını yakacak benden demesi. Malum Ferman Hancıoğlu’nun annesi Ayçiçek Hanım, teyzen değil.” Şermin samimiyetten uzak bir gülümsemeyle Neşe’ye baktı. “Ayçiçek teyzenin beni ne kadar sevdiğini bilmiyorsun sanırım?” Neşe kahkaha attı. “Ayçiçek Hanım bizi de seviyor, Şermin’ciğim. Annelerimizle aynı dernekteler ve hepimizle bir muhabbeti var ama hiçbirimiz boyumuzdan büyük laflar etmiyoruz.” Şermin tam cevap vermek üzereydi ki teyzesinin ona seslenmesiyle sustu. Neşe’ye ters bakışlarını gönderip yerinden kalkarken, arkasında bıraktığı kıkırdamaları duymazdan geldi. Hızlı adımlarla teyzesinin yanına vardığında, “Efendim teyzeciğim?” dedi. “Yavrum, annenle babanın birkaç günlüğüne şehir dışında olacaklarını Ayçiçek abla ve Haşmet abiye söyledim. Seni seve seve misafir edebileceklerini söylediler. Her zaman kaldığın odada kalacaksın.” Berivan planlarının tıkır tıkır işlemesinin, Şermin ise Ferman’a yakın olacak olmanın keyfiyle sırıtıyordu. “Beni misafir etmeyi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim Ayçiçek teyzeceğim, minnettarım.” İkilinin arasında dönen sinsi oyundan habersiz olan Ayçiçek, Şermin’e anaç bir tavırla gülümsedi. “Lafı bile olmaz canım. Evde yalnız kalmana gönlümüz razı olmazdı, aklımız kalırdı. Teyzenle de vakit geçirmiş olursun hem. İyi oldu iyi.” Tüm bu olayların içinde ablasını, eniştesini ve tüm ısrarlara rağmen Belma’yı yalnız bırakmaya razı olmayan Cavidan konaktan ayrılırken, Berfin ve Narin bahçe kapısından çıkan arabanın ardından bakıyordu. “Umarım bir şeyi yoktur abla.” dedi Berfin. Narin sabır dilercesine derin bir nefes aldı. “Bu hep böyleydi biliyon mu? Bulduğunu yer, gece boyunca mide ağrısından döner dururdu beni de uyutmazdı.” Berfin kıkırdadı. “Bir gün bana anılarınızı anlatman lazım, Narin abla.” Genç kadın elini salladı. “Oho, bir anlatmaya başlasam saçımıza aklar düşene kadar sürer herhalde, ballı lokma. Öyle yaramaz çocuklardık ki mekânları cennet olsun babalarımız az çekmedi bizden.” İkili kol kola kalabalığa doğru ilerlerken “Anneleriniz?” dedi Berfin. “Onlar nasıl tepkiler veriyordu peki?” Narin başını geriye doğru yatırıp kahkaha attı. “Onlar bir yerden sonra illallah ettiler de bıraktılar peşimizi. Babalara havale ettiler bizi.” Narin’in kahkahası birçok adamın dikkatini çekerken Ferman bunun farkındalığıyla kıpırdandı. Çattığı kaşlarının altında öfkeyle parlayan hareleri Narin’e bakanların üzerinde gezerken, Haşmet Bey oğlunun bu tavrına karşılık dudaklarını ağzının içine doğru yuvarlayıp gülüşünü bastırmaya çalışıyordu. Tüm bu olanlardan habersiz ilerleyen Berfin ve Narin’in başka planları vardı. “O zaman yarın akşam terasta gençler gecesi düzenliyorum.” “Gençler gecesi ne ula?” “Ara sıra yaparız. Büyükler uyuduğunda biz gençler çerezleri, meşrubatları alır terasta sohbet eder, güler eğleniriz. Ağabeylerim gelirken çikolata, Boran ise dondurma getirir.” Narin evin kapısından çıkan Menekşe’yi gördü. “Menekşe’yi de çağırıyor musunuz?” “Tabii,” dedi Berfin. “O ve Cavidan’da gelirdi.” Narin kıkırdadı. “Demir ağabey onsuz yapamaz tabii. Kızcağızı kuytu köşede rahat rahat mıncırma fırsatını hiç kaçırır mı?” Berfin kahkaha attı. “Ay abla, biz bile aylar sonra fark ettik sen nasıl hemen yakaladın Allah aşkına?” “Laz’ım kız ben, benden ya uçan ya da kaçan diyeceğim de o bile biraz zor.” 🌹🌹🌹 Gecenin ilerleyen saatlerinde lavaboya gitmek için eve giren Narin, değneklerinin desteğiyle koridorda yavaş yavaş ilerlerken bir anda beline dolanan kollarla çığlığı basacaktı da, ağzına kapanan eller buna engel oldu. “Şht,” dedi kulağının dibinde duyduğu ses. “Benim, gül güzeli.” Narin’in kalbi korkuyla atarken yanında durdukları odanın kapısı Ferman tarafından açıldı. Aceleyle içeriye girdiklerinde kadın öfkeyle baktı adam. “Ula sen ne yapıyorsun? Ya bağırsaydım, kaldırsaydım evi ayağa? Rezili rüsva olacaktık millete!” Çocuk gibi omuz silkti adam. “Saatlerdir bekliyorum ki eve giresin.” “Niye bekliyormuşsun?” Aralarındaki mesafeyi kapatarak Narin’in yüzünü ellerinin arasına aldı. “Öpeyim mi bir kere daha gül güzeli?” “İyice alıştın ama sen!” Güldü Ferman. “Teninin yumuşaklığı aklımı başımdan almışsa bu benim suçum mu?” Derin bir nefes alıp salına salına yatağa doğru yürümeye başladı, Narin. Saatlerdir oturur vaziyette olduğundan bacağı ağrımaya başlamıştı. “Desene yanmışsın sen.” Genç kadını bakışlarıyla takip eden Ferman ellerini pantolonunun ceplerine sıkıştırıp, “Yandım,” dedi keyifle. “Yandım ki nasıl yandım hem de. Bütün gece ayıramadım gözlerimi senden.” Değnekleri kenara bırakıp elbisesinin eteklerine dikkat ederek bacağını uzattı Narin. “Hiçte utanman yok, efendi. Ya biri fark edeydi bakıp durduğunu?” “Benim gizleyecek bir şeyim yok.” Kaşları çatıldı Narin’in. “Ee hani şimdilik susacaktık?” Sevdiğinin üzerinden ayrılmayan gözler aklına geldikçe öfkesi körüklendi adamın. “O bütün adamların sana bakmasına kadardı.” “Af buyur? Ne demeye bakıyorlarmış bana?” Narin’in haşinliği Ferman’ın hoşuna gidiyordu. “Zaten güzelsin, birde gülünce masal prenseslerinden hallice oluyorsun. Yemin ederim saatlerdir kendimi zor tutuyorum, Narin. Sana bakan gözleri tek tek oymamak için kendimle savaşıp durdum.” Omuz silkti Narin. “Bakarlarsa baksınlar.” Kaşlarını çattı Ferman. “Ne demek bakarlarsa baksınlar, bakamazlar efendim!” “Yahu ne edeyim o bana bakıyor bu bana bakıyor diye? Hangi birinin kafasını yarayım? Görmezden gelirim geçer biter.” Ferman hızlı adımlarla Narin’in yanına gidip oturdu. “Söz ver.” “Ne için?” “Hepsini görmezden geleceğine?” Koca adamın çocuk gibi laflarına, hareketlerine karşılık kıkırdadı. “La ilahe illallah.” “Söz ver, Narin.” “Söz ula söz. Hepsini görmezden geleceğim.” Rahat bir soluk bıraktı Ferman. Yaşadığı rahatlamayı gören Narin kendini tutamayıp kahkaha attı. “Hele koskoca adamın girdiği hallere bir bakın.” Ferman tüm öfkesini unutup kadının gülüşüne takılı kalırken yüreği hop etti. “Bizim oralarda bir uşak var. İstediği olmayınca tepinir dururdu, tövbeler olsun bir an sende ayaklarını yere vura vura zıplayacaksın sandım.” Narin konuşuyordu konuşmasına da Ferman’ın halini sormayın gitsindi. Büyülenmişti resmen. Narin’in kahkahasını bu kadar yakından duyup görmek genç adamın benliğini tepetaklak etmişti. Hele gülünce kısılan gözleri yok muydu? Yandım Allah diye bağırası geliyordu adamın. “Narin,” dedi Ferman zar zor. “Çok güzelsin be kadın.” Genç kadının dudaklarında gülümseme donuk bir hal alırken sonunda fark etmişti adamın bakışlarını. ‘Ula öyle bakılır mı zalim, şu gariban yüreğimle zorun ne senin?’ Dilinin ucunu ısırarak kelimeleri geri yutan Narin sertçe yutkundu. Ferman, işaret parmağının tersiyle bir tüy hafifliğinde kadının yanağını okşamaya başladı. “Kıskançlıkta ayrı dertmiş.” Sessiz kaldı kadın. “Bir an kendimi tutamayıp bakmayın ulan diye bağıracaktım da eve girdiğini gördüm. Hemen takıldım peşine. Kokunla sakinleşirim diye düşündüm.” Yüzünü Narine’e doğru yanaştırıp atkuyruğundan sarkan bir tutam saçı kokladı. “Sakinledin mi?” Gülümsedi Ferman. “Biraz.” Kaşları havalandı Narin’in. “Biraz mı?” “Hıhı. Biraz. Öpsem daha çok sakinlerim ama. Pamuk gibi olurum vallahi.” Narin elinin tersiyle Ferman’ın koluna vurdu. “Fırsatçılık etme, efendi!” Utancını gizlemek için konuyu değiştirdi. “Berfin şey dedi. Yarın gece, gençler gecesi yaparız dedi.” “Yapmak istiyor musun?” Omuz silkti Narin. “Heves etmedim desem yalan olur.” “Yaparız o zaman, gül güzeli. Ne istersin, ne getireyim sana gece için?” Gözlerini deviren kadın, “Kasa kasa kâğıttan helva ile elmadan şeker getirdin ya?” dedi. “Daha ne getireceksin?” “Ne istersen onu getireceğim.” “Müsriflik etme. Hiçbir şey istemem.” “Peki ben senden bir şey istesem, Narin?” Merakla baktı kadın, adama. “Ne isteyeceksin?” “Bacağında ağrı falan var mı?” Var derse isteğinden vazgeçeceğini biliyordu Narin, o yüzden yalan söyleyip başını iki yana salladı. “Yok, ağrımıyor.” “Tamam o zaman,” dedi Ferman. “Baldan tatlı ellerinden bir kahveni içsem ya?”
-BÖLÜM SONU-
Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoooook iyi bakın. Sizi seviyorum...❤
Instagram: gulsumm.bilgin |
0% |