Yeni Üyelik
9.
Bölüm

GÜL GÜZELİ- 8

@gulsumblgn

Merhabaaaaağğ

Pamuk parmaklar yıldıza efenim...

KEYİFLİ OKUMALAR!

🌹🌹🌹

Akşam saatlerinde Hancıoğlu ailesi ve misafirleri yemek masasının etrafında toplanmış hem karınlarını doyuruyor hem de keyifle sohbet ediyorlardı. Dün akşam yapılan etkinlikte doyurdukları yetimlerle huzura kavuşmuş, bol bol dua almışlardı.

Hikmet Beyin gelişi son anda çıkan işleri nedeniyle gecikirken Berivan Hanım bu durumdan bir hayli memnundu çünkü kocası, yeğeninden pek haz etmez bunu açık yüreklilikle dile getirmekten çekinmezdi. Hikmet Hancıoğlu'na göre Şermin Seyitli açgözlü, şımarık bir kızdı. Demir'in de kuzeninden hoşlandığı söylenemezdi fakat koca evde tek başına kalmasına razı olamazdı. Şermin ise keyfi gayette yerindeydi. Karşısında oturduğu Ferman'a göz süze süze yemeğini yerken karşılık almaması pek umurunda değildi çünkü bakmamasının nedenini ailesi olarak düşünüyordu.

"Yarın tarlaya gideceğiz Boran," diyen Haşmet Beyle birlikte masadaki herkesin gözü büyük beye döndü. "Ağabeylerin fabrikada olacağı için bana senin eşlik etmeni istiyorum, oğlum."

Boran, peçeteyle ağzını temizlerken, "Elbette gelirim baba da," dedi. "Bir sorun mu var? İşleri bıraktın bırakalı tarlalara pek uğramazdın sen."

Haşmet Bey arkasına yaslanıp masaya dayadığı bastonunu iki bacağının arasına yerleştirerek ellerini baston başına dayadı. "Dün akşam Mahmut Efendi giderayak yanıma geldi. Tarlada birkaç kişi taşkınlık yapıyormuş. Uyarmış ama Mahmut'u pek kaile almamışlar. Birde biz gidelim bakalım, dertleri neymiş öğrenelim."

Ferman'ın omuzları dikleşti. "Ben gideyim baba?"

Haşmet Bey büyük oğluna baktı. Eğer kendi yerine Ferman'ı gönderirse biliyordu ki olay büyürdü. Tanıyordu oğlunu, kanı pek deli akıyordu. Bu yüzden başını iki yana salladı. "Siz fabrikadaki işlere bakın. Ben halledeceğim bu mevzuyu."

Demir araya girerek, "Amca," dedi. "En azından yanınıza birilerini alın. Kimin ne amaçla yaptığı belli değil. Hem siz güvende olun hem de bizim aklımız kalmasın."

Haşmet Bey bir kere daha başını iki yana salladı. "Tehdit olarak sezerler, yeğenim. Olayı dallandırıp budaklandırmaya hacet yoktur. Hele biz bir gidip görelim, duruma göre ikinci ziyareti siz yaparsınız."

İki genç adam uzatmak istemediğinden konuyu kapatırken, Narin oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. Karışmak haddi değildi ama fikrini belirtmezse de içinde kalacaktı. "Bey baba," dedi çekinceyle. "Karışmak üzerime vazife değil ama bir şey söylemek isterim."

Haşmet'in bakışları merakla Narin'e döndü. "O nasıl laf öyle Hanım kızım? Söyle bakalım diyeceğini."

"Hıh," dedi Berivan Hanım, yanında oturan yeğeninin duyacağı şekilde. "Adamların işine karışmadığı eksikti zaten. Hanımefendilik namına hiçbir şey yok."

Şermin kıkırdadı. "Allah aşkına teyze, bu kız kim hanımefendilik kim?"

Bu konuşmaları duymayan Narin geçmişte tecrübe ettiği şeyleri söylemeyi, ona evini açan insanların güvenliği için kendine borç biliyordu. "Sen şimdi kimse gelmesin diyorsun ama ben bilirim maraba kısmının taşkınlıkları öyle hafife alınacak şeyler değil. Dönüp duruyordur onların aklında sinsi tilkiler ben sana diyeyim. Çıkarlar karşına ters düz konuşurlar Boran'da çocuk değil ki bir yerden sonra onun da tepesi atar, sonra al başına belayı. Sen hele bir tedbirini al sonra ah vah deme."

Şermin suyundan bir yudum alırken küçümseyici bakışlarını Narin'e yolladı. "Kendinden çok emin konuşuyorsun, Narin'ciğim. Maraba olduğun için falan mı?"

Ferman elindeki bardağını kırarcasına masaya bırakırken, Demir kuzenine öldürücü bakışlar atıyordu. "Şermin," diye söze başlayacaktı ki Narin tarafından durduruldu.

"Hele sen dur Demir ağabey," dedi rahatça. "Kuzenin bana sordu ben cevaplayayım." Suyundan bir yudum aldı. "Marabaydım Şermin'ciğim ve bundan hiçbir zaman gocunmadım çünkü benim bakmakla yükümlü olduğum iki yaşlı kadın var. Maraba da oldum, yevmiyeci de, pazarda hamal da. Sürekli aralarında olduğumdan işçi kısmının aklında gezen tilkileri çok iyi bilirim yani." Alayla gülümsedi. "Ha bu demek olmuyor ki bana ekmek veren insanların önüne taş koydum. Hâşâ. Allah'tan korkarım. Ama sana bir şey diyeyim mi?" Dirseklerini masaya yaslayıp dudaklarındaki alayvari tebessümü genişletti. "Benim önüme taş koyanın önüne de ekmek koymam. Kafama taş mı attın? Döner sana kaya atarım." Ellerini kaldırdı. "Aman sakın yanlış anlama ha Şermin'ciğim, sade örnek verdim ben."

Berfin elini dudaklarına bastırıp gülümsemesini gizlemeye çalışırken ikizi onun gibi değildi. Kahkahası salonda yankılandı. "Dikkat et Şermin abla, Narin abla senin lokalde konken oynadığın arkadaşlarına benzemez."

Narin sudan bir yudum daha alırken gözlerini Şermin'den çekmiyordu. Birbirlerini tanımaz etmezlerdi ama savaş istiyorsa Narin asla geri durmazdı. Şermin'in kötü bir özelliği vardı ki, karşısındaki insanı daima hafife alırdı ve bu sefer sert kayaya tosladığını çok geç fark edecekti.

Olayın büyümesini, Şermin'in, Narin'i daha fazla kışkırtmasını istemeyen Ferman, "Narin haklı," dedi. "Mevzunun ne olduğunu bile bize söylemiyorsun. Ya hep birlikte gidelim ya da Demir'in dediği gibi yanına birilerini al."

Haşmet Bey sakalını kaşıdı. Ferman nasıl deliyse Boran'ın da ondan altta kalır yanı yoktu. Oğullarının başını yersizce yakmak istemezdi. "Tamam tamam. Alırım çocuklardan birkaçını."

Ayçiçek Hanım, Narin'e gururla baktı. Sultan'ın dedikleri aklından bir türlü çıkmıyordu. Oğlu ve kızı gibi sevdiği genç kadını bir arada görmek tek temennisi olmuştu. Bazı anlarda Narin'e gelinlik bakmaya gittiklerini bile hayal edip kendi kendini heyecanlandırıyordu yaşlı kadın.

"Haydi size afiyet olsun," diyerek ayaklanan Haşmet Beyle evin erkekleri de ayaklanmıştı. "Berfin, Sultan'a söyleyiver kızım kahveleri bahçeye getirsin."

"Tamam baba."

"Bana söyleme Berfin," dedi Ferman. "İçmeyeceğim."

Genç kız, ağabeyinin alışılmışın dışında davranışlarına bir anlam veremezken, "Sen?" dedi şaşkınlıkla. "Türk kahvesi istemiyorsun?" Annesine döndü. "Ağabeyimde kesin bir şey var anne. Önce bıyıklarını kesti, şimdi kahve istemiyorum diyor."

Narin bakışlarını utançla kaçırırken, tüm foyaları bir mimiğiyle bile ortaya çıkacakmış gibi hissediyordu. Ula efendi diye söylendi içine içine. İlla allandıracaksın şu yanaklarımı! Dün gece isteği üzerine Ferman'a kahve yapmıştı ve kahvesinden aldığı ilk yudumdan sonra söyledikleri kulaklarında yankılandı. "Bundan böyle gül güzeli, sadece senin elinden Türk kahvesi içerim."

Ferman kaçamak bakışlarla sevdiği kadına baktı. Yanakları yine al al olmuştu. Utanmıştı gül kokulusu. "Bir şeyim yok ağabeyim," dedi gülmemek için kendini zor tutarken. "Sadece şimdi içmeyeceğim. Gençler gecesi yapacağız madem o zamana saklıyorum."

Fırsat bu fırsat dedi Berivan Hanım. "Ay nesi olacak ağabeyin, Berfin? Baksana aslan gibi aslan. Sonra sen Şermin'le birlikte yaparsın ağabeyinin kahvesini. Övünmek gibi olmasın ama yeğenim bir güzel kahve yapar ki."

Gülümsedi Şermin. “Ne zaman istersen, Ferman.”

Genç adam sadece başını sallamakla yetinirken Haşmet Bey, "Madem bu kadar methettin," dedi. "Bu akşam kahveyi Şermin kızımızın ellerinden içelim."

Şermin hevesle ayaklandı. "Hemen yaparım Haşmet amca. Nasıl olsun kahveleriniz?"

"Hepimizin ki sade," dedi Demir. "Ve bol köpüklü."

Genç kadın koşarcasına salondan çıkarken ardından bakan Berivan Hanım ise planlarını başlattığı için keyifliydi.

Erkekler bir bir salondan çıkmaya başladıklarında arkada kalan Ferman, Narin'e kısa bir bakış atıp göz kırptı. Genç kadın bunu fark edince heyecanına yenik düştü. Artık yanakları alev alev yanıyordu. Yüreği ise kendi benliğini ilan etmiş gibi delicesine atıyordu.

"Abla," diyerek araya giren Berfin, genç çiftin bakışmalarını bıçak gibi kesti. "Sen lütfen Şermin'in kusuruna bakma."

Ayçiçek Hanım da kızına onay verircesine konuştu. "Özünde iyi kızdır, gençliğine ver olur mu güzel kızım?"

Berivan gözlerini devirip, "Yalan bir şey söyledi sanki yeğenim," diye mırıldandı ağzının içinde.

"Estağfurullah Hanımanne, o da misafir bende misafir. İkimizde haddimizi bilecek yaştayız diye düşünüyorum." Söylediklerinin altında yatan imayı anlamasını umarak Berivan Hanıma bakıyordu Narin. Bu evde kaldığı süre boyunca teyze yeğenden çekeceği var gibi görünüyordu ama uyarmıştı genç kadın. Bana taş atana, kaya atarım demişti. Eğer ki o kayanın altında kalkmak istiyorlarsa hodri meydandı.

🌹🌹🌹

Gençler gecesi için kızlar heyecanla hazırlıklarını sürdürürken, Narin, erkeklerle birlikte terasta oturuyordu. Ne kadar yardım etmek istese dahi Berfin tarafından sürekli reddedilmiş, oturup beklemesi için talimat vermişti. Şimdi ise Ferman'ın kasa kasa gönderdi kâğıt helvalardan birini yiyordu. Gerçekten bu kadar güzel şey miydi yoksa sadece kendine özel olarak Ferman tarafından getirildiği için mi tatlıydı karar veremiyordu.

İkinci paketi de bitirdiğinde ona şaşkınlıkla bakan Boran'a ne oldu dercesine kafasını sallayıp göz kırptı.

"Afiyet olsun abla da," dedi Boran. "Bir tane daha yiyeceksin diye ödüm kopuyor."

"Niyeymiş o? Ne olacak bir tane daha yesem?"

"Şeker koması?"

Gözlerini devirdi Narin. "İki tane kâğıttan helva ile şeker komasına gireceksem vay halime, cumaçkimi. (Erkek kardeş.)"

Boran merakla genç kadına baktı. "Cumakçkimi mi? O ne demek abla?"

Narin, genç adamın telaffuz şekline gülerken, "Cumakçkimi değil, cumaçkimi. Erkek kardeş demek." dedi. Boran duyduğu hitap şekliyle mutlu olurken, ablası gibi görmeye başladığı kadının ona kardeşim demesi hoşuna gitmişti.

"Peki, Laz'ca da abla ne demek?"

"Abula."

Boran yüzüne buruşturdu. Cumaçkimi kadar afili değildi onun gözünde. Dilini damağına çarptı. "Sevmedim. Daha güzel bir şey bulmak lazım."

"Peki," diyerek araya girdi Ferman. "Yavukluya Laz'ca da ne derler, Narin?"

Utansa da cevap vermekten geri durmadı. "Şurimşine."

"Şurimşine," diye tekrarladı Ferman. "Güzel."

"Kesinlikle güzel," Demir kendine pay çıkartmak istemişti. "Menekşe'me bundan sonra öyle sesleneceğim."

Kaşlarını çattı Ferman. "Tabii ki öyle seslenmeyeceksin. Hem ne alaka oğlum, Menekşe Laz mı?"

Demir kaçamak bakışlarla Narin'e bakarken bıyık altından gülüyordu. "Sen ne yapacaksın Laz'ca yavuklum demeyi o zaman?"

Ferman delici bakışlarını kuzenine gönderirken Narin'i utandırıyor oluşuna öfkelenmişti. Çenesini tutamayacağını, tutmayacağını çok iyi biliyordu da bunu bariz şekilde kızın yanında, bu kadar erken bir zaman diliminde yapacağını tahmin etmiyordu.

Boran, ağabeylerini boş bakışlarla izlerken aklının ucundan dahi geçirmediği bir olayın içinde olduğundan bihaberdi. Ona göre Ferman inadından dolayı bekâr ölecekti. Ağabeyi o kadar evlilikten uzaktı ki Narin'e âşık olabileceğini değil anlamak düşünmekten bile uzaktı.

Bu sırada Narin, Demir'le göz göze gelmemek için üstün bir çaba sarf ederken bakışlarını önünde uzanan tarlaya çevirdi. O kadar geniş bir alana sahipti ki Hancıoğlu konağı, yayladaki tüm evleri toplayıp buraya taşısa yine doldurulmaz diye düşünüp zihnini meşgul etmeye çalışıyordu. Kendini çokta zorlamasına gerek kalmadı. Berfin ve Menekşe bir kurtarıcı gibi imdadına yetişirken arkalarından kıvıra kıvıra yürüyen Şermin'i gözlerini devirerek izledi.

"Hayır yani," diye düşündü. "Saat gecenin bilmem kaçı. Suratında on kilo makyaj, ayağında topuklu pabuçlarla evde niye gezersin ki? Takur tukur, bu da kafa canım!"

"Evet," dedi Berfin elindeki koca tepsiyi masaya bırakırken. "An itibariyle gençler gecesini başlatmış bulunuyorum. Bu akşam özel bir konuğumuz var." Menekşe'nin taşıdığı tepsiden meşrubat dolu bardağı alıp Narin'e uzattı. "Öncelik özel konukta."

Şermin, gözlerini devirerek Ferman'a en yakın olan sedirlerden birine oturdu.

Menekşe tuttuğu tepsideki bardakları teker teker dağıtırken en sona Demir'i bırakmıştı. İşveli cilveli bakışlarıyla sevdalısına bardağını verirken, Şermin'in varlığı ikisinin de elini kolunu bağlıyordu. Kadın aralarındaki ilişkiyi bir fark ederse direkt Berivan Hanıma söylerdi. Genç çift bunu göze alamazdı. Gerçi Demir'e kalsa çıkar annesinin karşısına anlatırdı da Menekşe büyük bir çekince içindeydi.

Boran bardağını havalandırıp, "O zaman," dedi. "Narin Gültepe'ye!"

Narin kıkırdadı.

Diğerleri de bardaklarını havalandırıp tokuştururken Şermin hariç hepsi keyifliydi. Sadece huzursuzluk çıkaran taraf olmak istemediği için eşlik ediyordu bardak tokuşturmaya. Ona kalsa burada olması bile saçmalıktı da teyzesi Ferman yüzünden ısrar edip durmuştu. Evin hizmetçisinin bile içinde olduğu eğlence mi olurdu?

Demir ve Menekşe birbirlerinden uzak kaldıkları için surat asarken onların hâlini fark eden ikizler kıkırdıyordu. "Bak bak," dedi Boran fısıldayarak. "Demir ağabeyim Menekşe'sinden uzak kaldı ya nasılda somurtuyor."

Berfin elini dudaklarına siper edip gülüşünü gizlemeye çalışıyordu. "Sorma gitsin. Menekşe abla da ondan hallice zaten."

Narin, Berfin'i dürttü. "Ula ikizler, fısıldıyom sanıyorsunuz da ben sizi duyuyorum ha. Ya Şermin de duyuyorsa? Yakarsınız vallahi ikisinin de başını."

Berfin ve Boran, Narin'e şaşkınlıkla bakarken, "Narin abla," dedi Boran. "Allah aşkına gözünden, kulağından kaçan bir şey var mı senin?"

Narin, avucunda tuttuğu çekirdeklerden birini çitledi. "Yoktur evelallah."

“Şu kadar uyanık olsam var ya,” dedi Berfin. “Neler neler yapardım.”

Bu konuşmayı duyan Ferman, meşrubatından büyük bir yudum alıp bardağını masaya bıraktı. “Neler yaparmışsın ağabeyim?” dedi imayla. “Anlat bakalım, bizde bilelim.”

Genç kızın eli havada asılı kalırken panikle ağabeyine baktı. Boran, aradığı kaosu bulmanın keyfiyle çerezlerden birini havaya atıp ağzının içine düşmesine izin verdi. “Ayıkla pirincin taşını, ikiz.

Berfin kardeşine kıstığı gözkapaklarının arasından baktı. “Sende hiç yardımcı olma zaten!”

“Ağzının ayarı kaçtıysa suç bende mi?”

Şermin, Berfin’le yakın olma planını icraata geçirmek ister gibi, “Aman ne yapacak sende, Ferman,” dedi cilveyle. “Berfin akıllı kızdır ne yapıp ne yapmayacağını bilir.”

“Teşekkür ederim Şermin abla,” dedi Berfin geçiştirir gibi. Konuyu hemen değiştirdi. “Ayrıca belirtmek isterim ki bu akşamın konusu tamamen Narin abla, rol çalmayalım ağabeyciğim. Geceyi tertipleme sebebim sadece o.”

Narin, yanında oturan genç kız sen var ya sen der gibi başını sallarken, “Tabii,” dedi bozuntuya vermeden. “Konu benim.”

Berfin kocaman sırıttı. “Başla o zaman abla, yemin ederim geceyi iple çektim.”

“Neye başlıyormuş, Narin?” diye sordu, Ferman merakla.

“Kendisiyle alakalı ne anlatmak istiyorsa hepsini merak ediyorum ağabey. Öyle hayran olunası kadın ki.”

Genç adamın bakışları Narin’i buldu. Bilmem mi? Dedi içinden.

Şermin, Narin’e olan ilgiden hoşnutsuzdu. Yanından ayırmadığı yelpazesini açıp tiksintiyle kadına bakarken yüzünü yelledi.

Narin, elinde biriktirdiği çekirdek kabuklarını boş kâselerden birine atarken, “Böyle bir anda deyince de ne anlatacağımı bilemedim ha şimdi.” dedi.

“Biz soralım o zaman Narin abla?” diyen Boran, en az ikizi kadar hevesliydi. “Silah kullanmayı kaç yaşında öğrendin?”

“On iki veya on üçümdeydim, tam hatırlamıyorum. Babalarımız öğretmişti. Ben kolay kolay öğrenmiştim de Belma ablam az çektirmedi amcama. Namluyu hedefe kaldırır tam o sırada soru soracağı tutardı. Silahı indirmeden dönerdi bize doğru. Azcıkta paniktir ablam. Biz öyle kaçışmaya başladığımızda telaşla çekiverirdi tetiği.”

“Hi!” dedi Menekşe korkuyla. “Yaralanmıyor muydunuz?”

“Yok yok, çok şükür hiçbirimize bir şey olmazdı,” dedi Narin gülerken. “Dediğimi söylemeyin ama ablam silah kullanma konusunda pek beceriksizdir. Aha bu noktayı hedef gösterirsiniz o gider öbür yana atar kurşunu. Nahiftir benim ablam. Silahla, orakla iş göremez. Ben çalışır erzak getirirdim, o yemek pişirirdi.”

“Bir gün atış talimi yapalım mı, Narin bacım? Merak ettim doğrusu ne kadar iyisin bu konuda.”

“Yapalım tabii Demir ağabey, görelim bakalım benim kadar iyi misin değil misin?”

Şermin hariç hepsi Narin’in söylediğine gülerken, Ferman yine bambaşka diyarlardaydı. Kendine olan güveni o kadar hoşuna gidiyordu ki, beyni de bedenide ayrı ayrı tepkimeler veriyordu. Bir an için hayal etti. Narin’in elinde kendi silahıyla hedefe ateş ettiğini. Bacaklarının arasındaki sızıyı geri planda tutabilmek için kıpırdandı.

“Bence de bir kadının eli silah tutmamalı,” dedi Şermin, Narin’e üstten bakışlar atarken. “Kadın eli nahiftir, ne o kaba kaba silah tüfek taşımak falan.”

Genç kadının bakışları karşısındaki kadının kırmızı boyalı, uzun tırnaklarına kaydı. Birde kendi ellerine baktı. Orak tutmaktan, odun taşımaktan yıpranmıştı. Tırnaklarını da hiç uzatmazdı zaten. Bir keresinden heves etmişti de kırılınca canından can gitmişti. Bir an için utandı, Narin. Hiçbir zaman Şermin kadar bakımlı, süslü olamayacaktı. Hiçbir zaman kendini Ferman’ın yanına yakıştırmayacaktı. Ama bilmiyordu ki güzelliği tüm bunları gölgeliyordu.

“Eli iş tutan kadın gibisi yok,” dedi Ferman, sevdiği kadının halini hemencecik anlayıp. “Önemli olan nahiflik değil, yüreğindeki cesarettir.”

Narin’in yüzü aydınlandı. Siyah incilerindeki parıltılarla Ferman’a bakarken Şermin’e ters bakışlarını gönderen Boran lafa atladı. “Ağabeyim haklı. Mesela ben, Narin abla gibi kadınla evlenmeyi çok isterim.”

“Vallahi bende Narin abla gibi bir kadın olmayı çok isterdim.” Dedi Berfin.

“Al bende de o kadar.” Dedi Menekşe.

Şermin gözlerini devirdi. Ne Narin’miş ama diye düşünüyordu. Neyi vardı sanki bu kadar gözlerinde büyütüyorlardı canım?

Berfin bir avuç çekirdeği avucuna alıp bedenini Narin’e döndürdü. “Hadi abla şimdi bize komik bir anını anlat.”

Düşündü kadın. Aklına gelen anıyla birlikte sırıttı. Diğerlerine komik gelir miydi bilmezdi ama o anlarda gülmekten gözyaşı akıttığını hatırlıyordu, Narin.

“Bizim yaylada bir adam, Deli Nizam derler ona. Bakmayın ama deli dediğime, benden sizden akıllıdır da kendini deliliğe vurup her işten kaytarmaya çalışır. Bir gün yayladan birinin düğünü var ama telaşı görmeyin gitsin. Kız şeherli olduğundan bizimkiler en iyisi olsun diye kendilerini yırtıyor. Civardaki tüm haneler elde avuçta ne varsa sermiş ortaya, güzel bir alan oluşturulmuştu. Neyse misafirler geldi düğün başladı, herkes oynamaya durmuş. Bu Deli Nizam nereden bulduysa içki getirmiş düğüne. Benim saf ablamı da gördünüz tabii, yeter ki yemek içmek olsun ona,” Ablasının o hali aklına gelince gülüşünü bastıramadı, Narin. “Kendiyle içecek birini bulamayınca kandırmış bu Deli Nizam ablamı, şeherden meyve suyu getirdim diye. Ablamda o zamanlar şeher işlerine çok meraklıydı, uymuş delinin aklına içeyim demiş.”

Boran işin sonunu az çok tahmin ettiğinden bastı kahkahayı. Demir ve Ferman gülümseyerek dinlerken Menekşe ve Berfin, Narin sanki dünyanın en önemli şeyini anlatıyormuş gibi pür dikkat dinliyordu.

“İlk içince tadı acı gelmiş ama onun işine akıl erer mi? Demiş ki, bunlar böyle üretiliyor. Çok şeker kullanmıyorlar fenalık getirtmesin diye az bir şey acılık koyuyorlar ki dirençlik yapsın diye. Bir iki yudum derken ablam alışmış tadına içtikçe de içmiş. Bu kendini tutamayıp içtikçe Nizam ağabeyde korkudan tutuşmaya başlamıştı tabii. Hepimiz hara hurra ablamı arıyoruz. Amcam dellenmiş durumda kaşla göz arasında kaçırdılar kızımı diye. Tam bir saat onu arayıp durduk.”

“Nerede buldunuz?” diye sordu Menekşe merakla.

Narin kahkaha attı. “Bizim evin önüne gitmişler meğerse. Ablam şarkı söyleyerek dans ediyordu, Deli Nizam ise danaya sarılmış uyukluyordu. Tabii biz onların halini görünce ilk başta ne olduğunu anlayamadık. Babam ayrı amcam ayrı ablamla konuşmaya çalışıyor da benim saftirik ablam sarhoşluktan habira gülüp duruyordu. Ben gördüm kenarda duran şişeyi de bi an söylemeye korktum. Ne zaman ki ablam amcamın üzerine kusmaya başladı o zaman gösterdim şişeyi. Amcamın gözü döndü. Üstü başı kusmuk içinde saldırdı Deli Nizam’a. Adam da sarhoş, ne olduğunu idrak edemiyor ki. Amcam onu çekiştiriyor o danayı çekiştiriyor.”

Berfin gözünde canlanan duruma kahkahalarla gülerken, Menekşe elini dudaklarının üzerine siper etmiş kıkırdıyordu. Demir ise sevdiğinin gülüşünü gizlemeye çalışmasına sinir oluyordu. Zaten rahat rahat dokunamıyordu birde eliyle manzarasını kapattığında daha bir gıcık oluyordu.

“Belma ablada ki cesarette hayret edilecek şey,” dedi Boran. “Sen git elin adamıyla sarhoş ol.”

“Amcamla babam da en çok ona kızdı ya zaten. Tamam, adamı biliriz ederiz bir fenalığını hiçbir zaman görmedik, duymadık amma o içki mereti de pek kötü şey sonuçta. O günden sonra ablam cezalıydı. Hangi düğüne gidersek gidelim oturduğu yerden kalkması yasaktı.”

“Sen hiç içki içtin mi Narin abla?” diye sordu Berfin.

Genç kadın başını iki yana salladı. “Ablamı o şekilde gördükten sonra merak etsem bile içmedim. Kız, ablam öyle fena haldeydi ki çok affedersiniz sabaha kadar kusmuk temizleyip durduk anamlarla.”

“Belma ablanın annesi ne yaptı peki?” diye sordu, Menekşe.

Kıkırdadı Narin. “Gece boyu ablamı cimcirdi durdu. Sabah uyandığında da bir şey hatırlamıyordu. Her tarafı morluk içindeydi.”

“Ağabey,” dedi Berfin. “Boran’ın eve sarhoş geldiği zamanı hatırlıyor musun?”

Ferman ve Demir kahkaha attı. Boran ise ters ters ikizine baktı. “Hatırlatmazsan olmaz zaten!”

“Ne oldu?” diye sordu Narin merakla.

“Annem, babamın bastonuyla kovaladı Boran’ı. Birde eve almadı. Kış bahçesine attı o karda kışta. O günden sonra içtiyse bile sarhoş olmadı.”

Narin’in bakışları Ferman’a döndü ve dilinde biriken kelimeleri dışa vurmaktan kendi alıkoyamadı. “Sende içer misin, Ferman Efendi?”

Ferman’ın cevap vermesine fırsat kalmadan Şermin atladı lafa. “İçer. İçer ama Ferman’ın sarhoş olduğunu hiç görmedik. Hatırlıyor musun, Ferman? Bir gün hep birlikte içmiştik. Ay ne kadar eğlenmiştik değil mi, bir kere daha yapsak ya?”

“Ferman ağabey,” dedi Demir, kuzenine delici bakışlarını atarken. “Bana nasıl ağabey diyorsan Ferman’a da aynı şekilde hitap edeceksin, Şermin. Senin akranın değil.” Şermin bozulsa da bunu belli etmedi. Elbette ki evleneceği adama ağabey demeyecekti.

Genç adam dönen muhabbeti es geçerek, “Ağrın var mı Narin?” diye sordu.

Genç kadın ne isteyeceğini bildiğinden başını iki yana salladı. “Yok.”

Gülümsedi Ferman. “Bir kahveni içeyim o zaman?”

“Ben yapayım?” dedi Şermin yine lafa atlayarak. “Hem Narin yaralı. Zorlamasın bacağını. Sade içiyordun değil mi?”

“Narin’den istedim, Şermin.” Dedi Ferman buz gibi bir ses tonuyla. Ayaklandı. Direkt Narin’in yanına gidip kalkması için yardım etti. “Hadi. İnmen için yardım edeceğim.”

Karşı koymadı Narin. Yardımdan kastının destek olacağını düşünmüştü ama bir anda havalanan bedeniyle neye uğradığını şaşırdı. “Ula!” diye şaşkınlık nidası dudaklarından dökülürken Ferman gülümsedi. Arkalarında bıraktıkları gülüşmeleri umursamadan kucağında Narin ile terastan çıktı genç adam. Narin ise öfkeyle çattığı kaşlarının altından bakıyordu adam. “Ula yardım edecem dedin ne demeye çuval gibi yüklendin gidiyorsun? Ne düşünecekler kim bilir!”

“Oradan bakılınca ne düşündüklerini önemsiyor gibi mi görünüyorum, gül güzeli?”

“Yahu biz demedik mi kimseye belli etmeyecez hiçbir şeyi diye! Çocuk mu onlar anlamışlardır artık.”

“Biz kardeşler,” dedi Ferman rahatça merdivenlerden inerken. “Birbirimizden hiçbir şey saklamayız.”

“Saklayıver Efendi, birazcık saklayıver!”

Dilini damağına vurdu genç adam. “Yok, saklayamam. Sonra onlarda benden bir şeyleri saklar. Nerede kalır o zaman kardeşlik?”

Adamın iflah olmayacağını anlayan kadın bıkkınlık dolu bir nefesi bıraktı. “Senle işimiz var Ferman Efendi, senlen çok işimiz var vallahi de billahi de.”

Güldü Ferman. “Benimde seninle çok işim var.”

Birlikte mutfağa girdiklerinde kadını tezgâhın önünde yere bıraktı. Lazım olan her şeyi önüne dizdikten sonra sandalyelerden birine oturdu Ferman. Keyifle Narin’i izlerken ağzının içinden söylenmesini izliyordu. Bir insana sinir bu kadar mı yakışırdı?

İzlendiğinin bilinciyle işini yapmakta zorlanan Narin bir şeyleri kırmamak için dua ediyordu. Ne demeye seyrediyordu ki öyle tatlı tatlı?

“Yarın ki doktor randevundan sonra ablana gitmek ister misin?”

Heyecanla baktı Ferman’a. “Essahtan mı? Ay çok güzel olur, Ferman. Sabah konuştuk telefonda iyiyim dedi ama gözümle görsem daha iyi olacak.”

Adının kiraz gibi dudaklardan duyunca yine fena olmuştu adam. Bir ömür boyu Ferman demesini dinleyebilirdi sanki. Başını onaylarcasına salladı. “Yarın işlerimi halledersem ben gelirim ama eğer yetişemezsem adamlardan birine söyleyeceğim o götürür seni.”

Utanmasa keyifle boynuna atlayacaktı adamın. “Berfin’de benle gelse olur mu?” Yalnız gitmekten çekindiğinden değildi. Maksat kızın sevdiğini görmesine öne ayak olmaktı.

“Elbette gelebilir. Hem sende daha rahat edersin.”

Narin hazırladığı bakır cezveyi ocağa bırakarak, Ferman’dan öğrendiği gibi ateşi yaktı. Ocağın başında kahvenin pişmesini bekleyen kadın, arkasından yaklaşan adamın farkında bile değildi. Bir anda belinin etrafından dolanıp tezgâha yerleştirilen ellerle sıçrayıp, başparmağını damağına yasladı. “Ula herif, aklımı alacaksın!”

Bulunduğu konumdan şikâyetçi olmayan genç adam, yüzünü kadının boynuna yasladı. “Hedefimde o ya zaten. Önce aklını, sonra kalbini almak.”

Almadığın ne malum? Sesli söyleyemese de içinden içinden söylenip gülümsedi Narin. Boynunda hissettiği sıcak nefes kalbinin hızlı atışlarını geri planda tutarken, bedeninde yabancı bir his kol gezmeye başladı. Sanki vücudunda karınca ordusu belirmişti de bir anda bir o yana bir bu yana yürümeye başlamıştı. Ferman, tezgâha yasladığı ellerini kadının beline koyduğunda içi çekilir gibi oldu Narin’in. Bacaklarının arasında baş gösteren sızıya bir anlam veremezken baldırlarını birbirine bastırdı.

Adamında ondan altta kalır yanı yoktu. Öyle bir haldeydi ki kendini tutmasaydı yapışıverecekti kadının dudaklarına.

Yüreği delicesine atarken, bedeni bilmediği tepkimeler verirken hali hal değildi genç kadının. Ne edeceğini ne diyeceğini şaşırmıştı. Sıcak nefesin yerini ıslak öpücükler aldığında düşüp bayılacağını sandı. Ellerini tezgâha yaslayıp hayatı buna bağlıymış gibi sıkıca tutundu. “Ula ne ediyon?”

Birde Ferman’ın hali vardı tabii. Dilinin ve dudaklarının altında hissettiği ince teni, güzel kokusu… Aklını yitireceğini düşündü.

Bu sırada taşmaya yüz tutmuş kahveden çıkan sesle kendine geldi Narin. “Ula gözün çıkmaya!” diye bağırdı ve o panikle kızmış cezve sapına parmaklarını doladı. Aniden eline saplanan acıyla inledi. “Yandım ula!”

Ferman, kadının sesiyle geri çekilirken telaşla avuç içine baktı. Ocağın altını kapatıp Narin’i bir kere daha kucakladı. “Yanık merhemi getireceğim hemen acını alacak tamam mı, gül güzeli?” Kadını sandalyelerden birine oturtup duvara monte edilmiş ecza dolabına doğru koştu. “Annemle Sultan abla yapıyor bu merhemi. Çok etkilidir, birkaç dakikaya geçecek acın.”

Eli yanan kendiydi ama Ferman daha çok telaşlıydı. Bu haline kıkırdadı. “Bir şey yok, telaş yapma. Azcık yandı.”

Genç adam aradığı kremi bulup koşar adımlarla Narin’in yanına gittiğinde dizlerinin üzerine çöktü. “Hem sen ne diye cezveyi kavrıyorsun ki? Sıcak olduğu hiç mi aklına gelmiyor?”

Kaşlarını çattı Narin. “Senin yüzünden!”

“Ben mi dedim sana cezveyi tut diye?”

“Cezveyi tut demedin ama ne edeceğimi şaşırttın iki dakika da! Ne demeye yapıyon öyle şeyler?”

Ferman, merhemi özenle kızarmış yerlere sürerken gülümsedi. “Demek etkiledim seni?”

“Yo,” dedi hemen Narin. “Boş bulundum sadece.”

Adamın kaşları havalandı. “Boş bulundun sadece?”

“Hı-hı.”

“Yine seni öyle öpsem, yalasam bu sefer aynı etkileri yaratmayacak yani?”

“Hi!” dedi Narin şaşkınlıkla. “Ne edepsiz şeyler dökülüyor ağzından.”

Diz çökmüş olsa da boyları neredeyse aynıydı. Bu yüzden kadının yüzünü rahatlıkla görebiliyordu Ferman. Gözlerindeki şehvetin kırıntılarını, yanaklarını ele geçiren yangını, nefesini körükleyen heyecanı. Tek bir bakışıyla anlayabiliyordu çünkü aynı şeyler onun içinde geçerliydi.

Gülümseyerek başını iki yana sallayan adam işini yapmaya devam etti. Bir yandan merhemi yanık olan bölgeye sürüyor, diğer yandan bileğini usul usul okşuyordu. “Bundan böyle attığın adımlara da, edeceğin işlere de dikkat edeceksin Narin. Kendine zarar vermekten kaçınacaksın.”

“Sakarım ben.” Yalandı.

“Artık olmayacaksın.”

“O işler demeyle olmuyor, Ferman Efendi.”

“Allah’ın verdiği can sana, sende bana Allah’ın emanetisin Narin. Değil birilerinin sana zarar vermesi, kendine zarar vermen bile kabul edeceğim bir şey değildir.”

Nefesi boğazında durdu Narin’in.

Ferman merhemi sürmeyi bitirip kadının zarar görmemiş elini ellerinin arasına alıp dudaklarına yasladı. “Bu ten acıya değil, el bebek gül bebek bakılmaya layık.”

“Alışık değil tenim öyle el bebekliğe gül bebekliğe.”

“Alıştırırım.”

“İş görmeden duramam ben.”

“Sana iş görme diyen kim? Sadece artık daha dikkatli ol diyorum.”

Omuz silkti Narin. “Denerim.”

“Aferin gülüme,” dedi Ferman keyifle. “Şimdi, öpeyim mi yanağından?”

“Çok fırsatçı herifsin ha!”

Güldü Ferman. “Gözlerimin önünde bir melek var, ne yapayım?”

Mırın kırın etse de istiyordu o öpücüğü Narin. Hatta az önceki öpücüğü bir kere daha tatmak isterdi de cesareti yoktu söylemeye. “İyi madem,” diyebildi sadece. “Öpüver yanağımdan.”

 

 

-BÖLÜM SONU-

 

 

Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoooook iyi bakın. Sizi seviyorum...❤

 

 

Instagram: gulsumm.bilgin

Loading...
0%