@hadizade
|
¤
Bir eli belime baskı yaparken, diğer eli çeneme gitti ve iki parmağıyla çenemi hafifçe çıkınca dudaklarım aralandı. "Benim kızım oyun mu oynamak istiyor?" diye sorunca, deliye döndüm.
"Sodoco şoko yopmoştom." Çenemi bıraktığında tekrarladım ve hemen kucağından kalktım. "Yemin ederim, sadece şaka!" Bu hâlime gülerek ayağa kalktı ve yanağımı parmaklarının arasına kıstırdı.
"Şakayla içindekileri söylediğine eminim," diyerek üzerime gelmeye başladığında, gerilerek geriye doğru adımladım.
"Hayır, gerçekten şaka yaptım. Dokunmayacağım dedin, hani sözün sözdü?"
O geldi, ben gittim. Geriye doğru kaçtım ve sırtım duvara yaslanınca gidecek yerim olmadığını anladım. Tam önümde durup, "Zaten henüz bir şey yapmadım," diyince hemen yana doğru kaçmak istedim ama belime dolanan kol, beni olduğum yere kilitledi.
Ellerimi hızlıca kavrayıp yukarıya kaldırdı ve başımın üzerinde duvara bastırdı. Göz göze geldiğimizde alıp verdiğim soluklarla göğsüm bir inip kalkıyor, daha da utanıyordum. Parmaklarıyla çenemin ucunu kıstırıp yüzümü yukarıya kaldırdığında, ona kedi yavrusu gibi baktım.
Ne diye şaka yaptım ki? Bir de dağın başındaki evde başbaşayız! Aptal Esra, bir tutamıyorsun çeneni!
"Gökhan, beni korkutuyorsun." diye itiraf ettim. Çünkü gerçekten korkutuyordu. Ben ilk defa böyle şeyler yaşıyordum ve onun için normal olsa da benim için korkutucuydu.
Bunu duyar duymaz ellerimi bıraktı ve bir büyük adımda geriledi. "Özür dilerim, seni korkutmak istemedim."
"Ama korkuttun, hâlâ daha korkuyorum." Dizlerim titriyordu, hem de öyle böyle değil.
O ciddi ifadesiyle yana doğru dönerken, orta parmağıyla gözlüğünü yukarıya itti. "Sana zorla dokunacak değildim, Esra."
"Bu bana hiç inandırıcı gelmiyor," dediğim an bana baktı, hem de öyle bir baktı ki, bu söylemimin onu ne kadar kızdırdığını gördüm. "Evde yalnız olmayacağız dedin, güya babanın işi çıkmış. Sen cinsellikten başka bir şey düşünmez misin? Hoş... Kime diyorum ki? Biz ilk yemeğimizi de otelde yedik. Ne düşündün acaba? Yemekten sonra odalardan birine mi geçeriz diye düşündün?"
"Esra haddini aşma." dedi uyaran bir ses ve sert bakışlarla.
"Ben mi aşıyorum? Kusura bakma ya! Büyüğüme hürmet etmem gerektiğini unutmuşum... Saygılar!"
Bir şey söylemesine fırsat vermeden yana doğru döndüm ve hızlı adımlarla salondan çıktım. Onun arkamdan geldiğini duyuyordum ama umursamadan kapıyı açıp dışarıya çıktım. Bahçeden çıkıyordum çıkmasına ama nasıl gidecektim? Çantam arabasındaydı ve arabası da kilitliydi.
Bahçeden çıkıp arabanın yanına ulaştığımda, başka bir arabanın geldiğini gördüm. Gökhan hemen arabanın kapısını açıp, beni hemen ön koltuğa oturttu ve kapıyı kapattı. Uzanıp arka koltuktan çantamı aldım ancak Gökhan kapıları kilitleyince öylece kala kaldım.
Arkaya yanaşan arabadan yaşlı bir adam indi ve Gökhan onu karşıladı. Beraber konuşarak eve gittiler, sanırım adam babasıydı ve beni farketmemişti. Gökhan babasına eve girene kadar eşlik ettikten sonra geri döndü ve sürücü koltuğuna yerleşti.
İyi en azından babasının geleceği konusunda yalan söylememişti.
"İndir beni, kendim giderim." Dedim ona bakmadan.
O kararlı sesiyle, "Bana küsemezsin, biliyorsun." dedi ve arabayı çalıştırdı.
"
Aynen."
Sen beni bir eve götür de, gerisi bana kalsın.
"Esra."
"Sitene giren her insanın telefonunu ele geçiriyor musun?"
"Nereden çıktı şimdi bu?"
"Telefonumu dinlediğini biliyorum. Daha doğrusu telefonumdan benim her şeyimi dinlediğini biliyorum ama bugün farkettim ki, sadece dinlemiyormuşsun."
Ona baktığımda, o da bana baktı. "Ne diyorsun Esra?"
"Sen telefonumun kamerasından beni mi izliyorsun? Ben o telefonun yanında soyunup giyiniyorum, tuvalete banyoya o telefonla giriyorum. Şarkı açıp duş alıyorum filan. Beni mi izliyordun?"
Yolun ortasında giderken bir anda âni manevrayla sağa çekti ve frenleyip durduktan sonra bana baktı. "Esra yeter ama... Şimdi de sapık mı oldum? Oradan bakınca buna ihtiyacı olacak biri mi görünüyorum? Gözünde bu kadar aşağılık biriysem, devam etmesin de zaten."
"Peki," dedim sadece, "Etmek istemiyorum da zaten." diyip önüme döndüm.
Bu defa öyle bir gaza bastı ki asfalttan çığlık sesi koptu, benim de içimde bir şeyler kopup gitti. Belki de birbirimize uygun değildik. Birbirimiz için yaratılmamıştık. Onun istediği vahşi kadın ben değildim. Benim istediğim yormadan, kırmadan seven adam o değildi. Belki de böylesi daha iyiydi.
Beni parkın orada indirdi. Daha doğrusu orada durmasını istedim ve ona son bir kez, "Hoşça kal," diyip cevap alamayınca arabadan indim. Bana bakmadı. Ben iner inmez gazlayıp gitti ve mahalleye değil.
Arkasından bir süre öylece baktıktan sonra telefonumu elime aldım. Zaten bu telefon üzerimde oldukça her adımımı biliyordu. Hatta aldığım solukları bile. Bir hâl çaresine bakmam gerekiyordu.
Ölü gibi attığım adımlarla mahalleye girdim ve başımı önümden kaldırmadan dümdüz yürüdüm. Galiba aşk kötü bir şeydi. Çünkü şuan canımı fazlasıyla yakan bu şeyin iyi olduğuna inanmak istemiyordum.
Evet belki kısacık bir şeydi ama çok acıtıyordu. İçimde yaşanmasını istediğim hâlde yaşayamadığım duyguların uktesi kaldı. O gitti. Ben kaldım.
|
0% |