@hadizade
|
¤
Patron: Onu unut, öyle bir şey söz konusu bile olamaz.
Patron: Tüm dünya karş dursa, yine senden vazgeçmem.
Ah kelebekler, kelebekler...
Ben: O kadar alışık olmadığım bir durum ki, ne diyeceğimi bile bilmiyorum. Hatta tepki vermekte bile zorlanıyorum. Anlıyorsun değil mi? (^_^)
Patron: Anlıyorum yavrum, sorun değil.
Ben: Teşekkür ederim :)♥︎
Ben: Gizli saklı buluşacağız, bu seni sıkacak mı? Sıkmasın lütfen :'
Patron: Biraz evet.
Patron: Ama bu senden vazgeçeceğim anlamına gelmiyor.
Patron: Ayrılık kelimesi tüm sevgililerin diline pelesenk olmuş, biz anmayalım.
Patron: Bak sen öyle söyleyince, aklıma bir şarkı geldi)
Ses dosyası gönderildi: Özgün - Sadece arkadaşız
Sırıtarak şarkıyı açıp dinledikçe daha çok sırıttım.
Nasıl atıyor kalbim seninle dinle Dayanamaz yanar gece ateşinle Mucizenle yenilendim ellerinde Kaderimi gördüm sanki gözlerinde
Ama yeni her şey gibi Bu da anlık heves mi Yoksa kaderimiz mi Zaman söyler mi gerçeğimizi
Gizli saklı buluşmalar Ama şimdi saklamalıyız Soran olursa, neyse ne Ya gören olursa Sadece arkadaşız
Kalplerimiz patlayacak Ama şimdi susmalıyız Sorana biz yalanlarız Gören olursa da Sadece arkadaşız
İster istemez bu sözleri o söylüyormuş gibi hissedip, dinledikçe mayhoş oldum.
Bir yeni mesaj;
Patron: Ne güzel gülüyorsun sen öyle)
Patron: Ağzını yüzünü yiyesim geldi.
Patron: Yarın öpeyim mi seni?)
Ben: Ayhh :)
Ben: Şey
Ben: Olur olur
Patron: O kızaran yanaklarını ısırayım mı?
Ben: Isırırsan ben de ısırırım :)
Patron: Neremi?
Ben: Her yerini ;)
Patron: Benden daha fenasın biliyorsun değil mi?)
Patron: Çekindim şimdi, buluşmasak mı?
Ben: Ciddi misin? Sadece şaka yaptım.
Patron: Ben de)
Patron: Evden çıkmazsan gelip evden alırım, rızanı aldım bitti.
Bana bir şeyler oluyor.
Başımı yatağa atıp yüzümü yorganla kapattım. Az sonra bir mesaj daha düştü.
Patron: Penceren açık olsa kahkahamı duyardın. Kafanı yorgana gömerek benden kurtulamazsın.
Sırıtarak yataktan kalkıp ışığı kapattım.
Patron: Neden?!
Ben: Üstüm çıplak artık, ondan.
Patron: Şartlar eşit, karşılıklı olarak anlaşıp ışıkları açabiliriz.
Ben: Uyuyayım ben, iyi geceler sana (^=^)
Patron: Yarın yan yana geleceğiz Esra.
Patron: İyi geceler yavrum.
Ay gelelim gelelim, gelmeyelim mi dedik? Sen gelmesen ben gelip sana bulaşacağım zaten. İnsanın kendini bilmesi ne güzel değil mi?
¤¤¤
Aynanın karşısında, telefonumda açtığım şarkıya eşlik ederken hafif hafif salınarak saçlarımı tarıyordum. "Yüzüne bakmasam da... Başımı çevirsem de... Seni her gördüğüm de... Seni her gördüğüm de... İnaaan ki... Senden başka, senden başka, senden başkaa kimse yok içimdeee..."
"Lan çıksana!" diyerek kapıyı yumrukladı Murat.
Umrumda bile değildi, şarkı ve işim bittikten sonra tezgâhın üzerine bıraktığım telefonumu da alıp banyo kapısını açtı. Murat yanımdan geçip içeriye girerken, "İyi bari kokutmamışsın." demesin mi? Dedi.
"Zaten ben kokutmuyorum ki, sen kokutuyorsun. O yüzden can sağlığımı düşünerek senden sonra girmiyorum." diyip dil çıkardım ve saçlarımı savurarak kendi odama geçtim.
Bugün onlarla beraber sofraya oturmadım, gel de demediler. Murat gelmese derler, bana demediler.
Hiç umrumda değildi, alışmıştım ve keyfim yerindeydi. Ayaklarım yerden kesilmiş gibiydi, Casper gibi havada süzülüyordum. Aşk böyle bir şey miydi?
Sırt çantamı alırken, telefonuma bir mesaj geldi ve sonra bir tane daha. Çantayı atıp hemen telefona yapıştım ve heyecanla mesajı açtım.
Patron: Günaydın yavrum.
Patron: Parkın oraya git, geliyorum ben de.
Ben: Günaydın :)♥︎
Ben: Çıkıyorum şimdi.
Telefonu ve çantamı alıp odadan çıktım. Babam çıkmıştı, bilerek geç çıkmak istemiştim ancak Murat'ın da işe geç gideceği tutmuştu. Vestiyerdeki siyah şişme montumu alıp üzerime giyerken, Murat da yanıma geliverdi. Ayakkabılarını giyerken, "Harçlığın var mı?" diye sordu.
"Var." dedim soğuk bir tavırla.
"İyi, hadi gidelim."
Donup kaldım. "Ne yani, benimle mi geliyorsun?"
Yeşil gözlerini gözlerime dikti. "Evet, seni okula bırakacağım. Bir sorun mu var?"
"Var, evet! Ben çocuk değilim! Yıllardır okula tek gidip geliyorum, benim kimseye ihtiyacım yok. Bence işine git de işten kovulma."
"Sen bi' haltlar karıştırıyorsun," diyerek parmak salladı. "Doğru konuş fena olacak."
"Ben çocuk değilim, anne şuna bir şey söyle!" diye bağırdım. Annem tabii ki tepki vermedi. Hele dünden sonra...
"Düş önüme," dedi Murat.
Sinirli soluklar vererek açtığım kapıyı geri çarptım. "Gitmiyorum ya! Gitmiyorum! Evde oturup test çözeceğim, devamsızlığım da yok zaten. Şimdi buyur gidebilirsin."
Yanından geçip gitmek istediğimde kolumdan tutup durdurdu. Hatta kolumu o kadar sıktı ki, yüzümü acıyla buruşturdum. "Düş önüme dedim, adamın asabını bozma!"
"Adam mı? Hani nerede?" diyerek bir sağa, bir sola baktım. "Ha, kendinden bahsediyorsan, şiddet uygulayan birine adam demiyoruz."
"Kapa lan çeneni!" diyip çenemi sıkınca, iyice duvara sıkışıp, çenemi tutan bileğine tutundum.
Elleri kolları büyük, boyu benden bir hayli uzundu. Ona direnmem bile zordu, ne ara bu kadar büyümüştü?
"Hayırdır biriyle mi buluşacaksın? Niye tedirgin oldun bu kadar?" diye gürleyince, buz gibi oldum.
"Ya ne alâkası var? Saçmalıyorsun! Başkalarının lafını dinleyip bana saldırmaktan vazgeç artık bıktım!"
Parmaklarını çenemden çekince, hemen dönüp kapıdan çıkmak istedim ama tuttu.
"Kızım bak benim asabımı bozma, hele bi' haklı çıkayım o zaman gör sen."
"Ben senin sakla dediklerini sakladım hep, sense suçum yok ken bile üzerime saldırıyorsun. Yazık sana!"
Bu defa da saçımdan çekerek beni durdurdu ve dudaklarımdan tiz bir çığlık firar etti. "Hele bir konuş, bir şey söyle... Gebertirim seni, anladın mı?"
Elbette söz konusu kendi meselesi olduğunda daha kısık sesle konuşuyordu, benim bir ayıbım olsa bağırmaktan çekinmezdi.
"Ya bıraksana, canımı yakıyorsun. Manyak mısın?!" Diye bağırarak saçımı elinden kurtarmaya çalıştım. Nihayet iterek bıraktı, tabii kapının dışına doğru.
"Defol git!"
Saçlarımın acıyan diplerini okşayarak asansörün oraya geldim ve asansörün gelmesini beklerken gözyaşlarıma hâkim olamadım. Asansörün içine girdiğimde, artık sinirden hıçkırarak ağlıyordum. Artık büyümüştüm ve şimdi canım acıdığı için değil, bu yapılanlar zoruma gittiği için ağlıyordum.
Apartmandan çıkmadan evvel kuru bir mendille gözlerimi, yanaklarımı sildim. Yolun karşı tarafına geçip hızlı adımlarla yürüdüm. Tam bakkalın oradan geçerken Gökhan'ın ofisten çıktığını gördüm. Beni gördü, göz göze geldik ve kaşları çatıldı. O arabasına binerken, ben adımlarımı hızlandırıp mahalleden çıktım.
Parkın oradan geçerken hız kesmedim, durmayacaktım, konuşmak da istemiyordum. Beni böyle görmesini de hele hiç istemiyordum.
Ancak arkamdan birinin koşarak yaklaştığını duydum. Çok geçmeden kolumdan tutarak beni durdurduğunda, o tuttuğu yer Murat'ın biraz evvel sıkarak morarttığı yer olunca seslice sızlandım. Elini ateşe değmiş gibi hemen çekti ve çattığı kaşlarının altından bana şaşkın hâlde baktı.
Yüzümü önüme eğdiğim an, sanki anlamış gibi bileğimi tuttu ve montumun kolunu yukarıya doğru sıyırıp, oradaki kızarıklığa baktı. "Bu ne? Kim yaptı bunu sana?"
"Konuşmak istemiyorum," diyip gitmek istedim ama belimden kavrayarak beni kendine çektiğinde, bunu imkânsız kıldı. Kahverengi gözleri yeşil gözlerimle buluşunca, bir anlık gözlerim doldu. "Zorlama lütfen, konuşmak istemiyorum. Seni kırmak da istemiyorum. Sadece biraz nefes almaya ve yalnız kalmaya ihtiyacım var."
"Esra, bana bak, yüzüme bak. Sana bi' soru sordum."
Israr edeceğini ve vazgeçmeyeceğini biliyordum. İşte bu yüzden ileri atılıp kollarımı beline doladım ve yüzümü göğsüne gömüp, ikimize de bir iyilik yaptım.
"Yorgunum," diye sızladım. "Ben de çok istiyorum ama olmuyor."
"Benden istesen de kaçamazsın ki," dedi bana sıkıca sarılarak, "gelip kalbime girerken bir gün gideceğini söylememiştin, bu yüzden buna hakkın yok."
Birbirimizden ayrıldık. Göz göze geldik. Sabah ışıklarının vurduğu gözleri bal gibi parlıyordu. Karşımda benim için üzülen, endişe eden bir adam vardı.
"Gel gidelim," dedi, "dönmeyelim bir daha buralara." Elini açtı. Eline ve tekrar gözlerine baktım. "Tut elimi, burdan gidelim. Birlikte, sadece sen ve ben...."
|
0% |