Yeni Üyelik
46.
Bölüm
@hadizade

*

 

Kolumdan tutup beni kendine çektiğinde, yay gibi gerilen bedenim onun bedenine tosladı. Gergindim. Belki bir ofis kaçamağı çok alevli olabilirdi ama bizimkiler bunu bilirse yok yere her şey berbat olacaktı.

 

Ellerimi omzularının üzerine koyarak gözlerine baktım. "Şimdi olmaz, daha fazla kalamam ama sonra yani..."

 

"Evlendikten sonra mı demek istiyorsun?" diye sorunca, susup başımı aşağı yukarı salladım.

 

"Hem öyle, hem de şu an eve dönmem lazım. Böyle olsun istemiyorum Gökhan, ofiste filan değil. Evimizde olsun istiyorum. Anla beni..."

 

Kızacak gibi bakıyordu ama beni kendine çekip sarıldı ve öyle bir sarıldı ki, ayaklarımı yerden kesti. Yarım tur yavaşça döndükten sonra beni yavaşça yere bıraktı. Aşk sarhoşu bedenlerimiz bir sağa bir sola hafifçe yalpalandı. Alacakaranlık odada aşinası olduğum yüzüne baktım ve uzanıp dudaklarımı uzunca onun dudaklarına bastırıp geri çekildim.

 

Bir adım gerileyip arkamı döndüm ve kapıyı açmak için kilidi tuttum ama onun sesini duydum.

 

"Gitmene izin vermiyorum."

 

Şaşkınlıkla omzumun üzerinden dönüp ona baktım. Perdelerin de kapalı olmasının rahatlığıyla ışığı açtığında, onu gördüm. Pantolonunun önünü kapatmış fakat kemeri hâlâ açıktı, üstelik yarı çıplaktı. Bu hâlini görmek bile aklımı yitirmeme yetiyordu.

 

"Neden ki?"

 

Masanın arkasındaki cekmeceyi açıp oradan bir kâğıt aldı ve bana yaklaşıp, o kâğıdı gözlerimin önüne serdi. "Çünkü yarın sabah nikâhımız var."

 

Gözlerim kocaman açıldı ve bir kâğıda, bir de ona baktım. "Sen benim kimliğimi nereden buldun?"

 

Haylaz bir gülümsemeyle, "Tuana sağolsun," deyince, gözlerimi kısıp ona kötü kötü baktım.

 

"Ya ama ben delirdim orda kalmaya devam edeceğim diye! Sen de buna sustun, izin verdin sandım! Kafayı yedim ben ya! Çok kötüsünüz!" Diye sitem ettim.

 

"Gel buraya," diyerek beni tutup göğsüne bastırdı ve başımın üzerinden öptü. "Son bir kez bu heyecanla benimle sevişmeni istedim ve biliyor musun, benimde seninle yaşamak stediğim ilkler vardı. Bu gece onlardan birini yaptım..."

 

Masadaki hâlimiz aklıma gelince gözlerimi sıkıca kapatıp alt dudağımı ısırdım. "Çok kötüsün, biliyorsun değil mi?"

 

"Sana dayanamıyorum, n'apıyım?"

 

"Ben de sana dayanamıyorum, ben galiba..."

 

"Galiba?"

 

Titrek bir soluk verdim. Heyecan yeniden vücudumu ele geçirdi. Nişanlıydık, yarın sabah nikâhımız vardı ama bunu hiç itiraf etmemiştim. Belki de kelimelerle değil, davranışlarla hareket ettiğimiz için.

 

"Sana aşığım Gökhan."

 

Hemen yanaklarımı tutarak yüzümü göğsünden ayırınca, göz kapaklarımı kaldırıp yüzüne baktım. Yüzünde öyle güzel bir ifade vardı ki, ilk defa böyle bir ifadesini görüyordum. Eşsizdi. Dudakları aralandı.

 

"Aşk, sana hissettiklerimin yanında üç harften oluşan basit bir kelime kadar aciz. Bende sana olanlar, senin için olanları anlatabilmem mümkün değil. Sadece gösterebilirim, seni geri kalan ömrümüzde mutlu edebilirim Esra'm."

 

Önce saçlarımı omzumun üzerinden geriye attı. Ardından ise eğilip boynuma uzun bir öpücük kondurdu. Tüm vücudum cereyana kapılmış gibi titrerken, soluklarım daha da hızlandı. Geriye çekilip yüzüme baktı, ne hissettiğimi görmek ister gibi.

 

Öylece gözlerine bakarken bir an eriyip gideceğim sandım. Her bir kelimesini, her ânımızı zihnime kazıyordum. Ama her hareketi beni farklı diyarlara götürüyor, ordan oraya savruluyordum.

 

"Bir yere gitmiyorsun, bu gece ve bundan sonra benimlesin." dedi kısık ve baştan çıkarıcı bir ses ve bakışlarla.

 

İtiraz etmeyecektim. Onu istiyordum. Sadece onu ve onunla olmak. Onun yanındaki ânlarım hayatımda yaşadığım en güzel, en farklı anlardı.

 

"Seninleyken yaşadığımı hissediyorum." diye itiraf ettim. "Nefes alıyorum."

 

"Benim kızım büyümüş," diyip hafifçe güldü ve orta parmağıyla gözlüğünü yukarı itti. "Güzel sözler sarf eder olmuş."

 

"İyi veya kötü, büyümeme sebep olan şeyler var. Şu an hiçbiri umrumda değil. Şu saatten sonra o eve dönemem de zaten."

 

"İzin vermem de zaten," diyerek belimden çekerek vücutlarımızı birbirine yasladı, "istesen bile bırakmam."

 

"Bırakma," diye fısıldadım, "beni hiç bırakma."

 

Yüzünü yana doğru eğdi ve dudaklarıma doğru eğildi. Dudaklarım onun huzuruna serildi, âdeta can attılar ve o, dudaklarımı içine çeker gibi öptü. Tamamen sessiz ortamda öpüşmemizden çıkan sesler bir hayli netti ve dünyanın ne güzel melodisi gibiydi.

 

Dudaklarımız yavaşça birbirinden ayrıldığı sırada parmakları sırtımda geziniyordu. Hafifçe geriye çekilip gözlerime baktı. O güzel kahverengi gözlerinin içine dalıp gitmek üzereyken, "Burada bir şey var," diyerek parmaklarını saçlarımın içine daldırdı. Oradan bir şeyi çekip aldı ve öne doğru getirip göz hizamda tuttu. Parıl parıl parlayan bir tektaş yüzüktü. "Sordum, ben Esra'ya aitim dedi... Ne tesadüf dedim, ben de ona aitim..." diyerek elimi avucuna aldı ve yüzüğü usulca parmağıma geçirdi.

 

Kalbim durmuş, vücudum donmuştu. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi ve ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Başımı kaldırıp şaşkın bakışlarımı gözlerine diktim. "Evlenir misin demedin."

 

Güldü. "Nişanı yaptık, yani ailenin rızasını aldım. Nikâh tarihimiz de belli, yarın sabah nikâhımız var. Şu saatten sonra hayır diyeceğini sanmıyorum."

 

Yalandan tereddütte kalmış gibi bir ifade takındım. "Şey... Bilemiyorum."

 

Bir eli boynuma gitti, parmakları saçlarımın arasına geçti ve başımı avuçlayarak arkaya doğru yatırıp, yüzüme eğildi. "Bilmene gerek yok, kabullen yeterli." Diyip dudaklarını dudaklarıma, hemen ardından çeneme ve boynuma bastırdı. Dudakları boynumla temas ettiği an gözlerim kapandı ve tüm vücudum sızladı.

 

Her an kollarının arasında bayılacak gibi hissediyordum, dokunuşları, kokusu beni başka bir evrene taşıyordu. Üstelik ne istediğini bilen yapısı onu gözümde daha da çekici yapıyordu.

 

Boynumu koklayıp, sesli bir soluk verdiğinde, o ses bünyemi altüst etti. Bacaklarım tir tir titriyordu hâlâ ancak bedenim müthiş bir istekle yanıp kavruluyor, aynı anda da korkuyordum. Sadece ön sevişme sırasında bile böyle olan bir adam, daha ilerisinde neler yapar diye düşününce korkmadan edemiyordum.

 

Eğilip bir elini dizlerimin altından geçirdiğinde, "N'apıyorsun?" dememe kalmadan beni çoktan kucağına almıştı. Önce duvara yaklaştı, parmak ucuyla ışığı kapattı ve ardından rotayı değiştirip, siyah deri koltuğa doğru yol aldı.

 

 

Loading...
0%