@hakugu
|
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız. 🤍
İnstagram hakugu
🔳🔳🔳
Mükemmel editler, kesitler ve çizimler için sosyal medyada bizi takip edin 👇🏻
hakugu ❤️ wat_profesyonel 🧡 profesyonelfanfc 💛 hakugu_tayfa💚 bbeyzasah💙 claesthetic💜
🔳🔳🔳🔳🔳
Alevler içinde bir dünyada yaşıyoruz. Mumdan bir adada her an kül olma korkusu ile hayata tutunmaya çalışıyoruz. Ada her geçen gün eriyor ve senin özgürce ilerleme şansın yok. Herkes kendi adası miktarınca özgür ve aslında kimse yeterince özgür de değil. Kendi sınırları içinde etrafında dönüyor çocuklar. Gülen yüzleri her dönüşte daha da asılıyor. Hem uzaktan sesler doluyor kulaklara, kiminin adasının sonuna gelindi. Alevlere teslim oluyor feryatlarla. Sense kendi adanın sınırlarını yeniden kontrol ediyorsun, a evet, daha yaşayacak günlerim var...
Mum olduğunu düşündüğüm parçanın etrafındaki alevlere odaklanmıştım ki mutfaktan tıkırtı sesleri yükseldi.
Emre ve Haris de benim gibi daldığı yerden bakışlarını mutfağa çevirdiğinde gergince yutkundum. Üçümüz de üçlü kanepeye sıkışmış bir halde oturuyorduk. Evin atmosferi Ecmel'in gelmesi ile tamamen değişmişti. Tüm bedenimde acı ısırıklar bırakan karıncalar varmış gibi titreşmeler oluşuyordu. Damarlarımda akan kan nedense tuhaf bir kaşıntıyı da beraberinde getiriyordu.
Oturduğum yere sığamazcasına yerimde kıpırdandığımda bakışları duvarlarda gezinen Haris biraz daha köşeye çekilmeye çalışarak bana baktı.
"Sıkıştıysan tekli koltuğa geçebilirsin."
Normalde geçerdim ama şimdi, pek de istemiyordum. İçimde kötü bir his vardı ve Emre'yle Haris'e yakın olmak çok daha emniyetli hissettiriyordu.
"Yok iyiyim böyle."
Ecmel mutfağa şeker almaya gitmişti ve bizler de önümüzde dumanı tüten kahve fincanlarına göz ucuyla bakıp sonrasında yeniden duvarları incelemeye geçtik. İlk girdiğimizde çok da dikkatimizi çekmeyen çizimler her bakışta bambaşka bir derinliğe çekiyordu. Ecmel bir şeyler çizmemiş, duvara karanlık bir kuyu tasvir etmişti sanki. Bakan boğuluyor, boğulan duvarda birer resim oluyordu. İnsan biraz daha dikkat etse kendi acı dolu resmini o duvarda hayal bile edebilirdi. Böylesine gerçekçi olmasının nedeni çok ayrıntılı bir şekilde çizilmesinden kaynaklanıyordu kanımca.
Dairesi çok yeni sayılmazdı Ecmel'in. Modern döşemelere eşlik eden mobilya takımları eskiyi kamufle etmeye çalışırken tuhaf duvar kağıtları ile de farklı bir hava katılmıştı. Aslında bu şeylere duvar kağıdı demekten ziyade Ecmel'in eserleri diyebilirdik. Her biri bir hikayeyi anlatan küçük resimler tüm odayı baştan sonra donatmıştı. Bir ucundan başlayan biri onlarca kitabı olan bir seriye başlamış gibi hissederdi.
Kara kalemle ele alınan köşedeki çizimde bir kızın yaşça büyük bir erkekten dayak yediği bir sahne ele alınmıştı. Bunun gibi şiddet sahneleri çok fazlaydı ve Ecmel'in dediği gibi başka bir yerde sigara söndürme olayı da vardı. Tüm bunların duvara çizilmiş olması Ecmel'in dediği gibi anıları unutmamak için evime teker teker işledim sözünü doğruluyordu.
Evin kokusu gittikçe insanın burnunu sızlatan bir hale bürünüyordu. Sanki, ilk başta pek de bir aroması olmayan ama yedikçe boğazınızı yakan zehirli bir meyve gibi. Duvarlardan gelen küf kokusu genzimi yakınca iki kere öksürdüm.
"Kahvelerinizi içsenize, soğuyacaklar."
Kahve? Hiçbirimiz kahve içmeyi düşünmüyorduk ama şu durumda reddetmek de ayıp olurdu.
Önce Haris aldı eline fincanı ve bir yudum içiyormuş gibi yaptıktan sonra "A bir saniye," dedi ve fincanı yeniden masaya koyarak "resim yeteneğin de pek iyiymiş. Tüm bu sahneler senin anlattıklarınla tamamen aynı."
Konu kahveden sapıp başka yere gittiği için rahatlamıştım. Haris de işe yarayan fikri ile fincanı masaya yaklaştırıp duvarı işaret etti.
Ecmel önce tıpkı bizim gibi dikkatini duvara çevirdi.
"Evet, şu köşedekiler on yaşımda olanlar. Sol taraftakiler yirmi yaş aralığı ve..."
İşaret parmağı ve kolu duvarı gösterirken başı yavaşça bizden yana döndü. Üçümüz de onun yarıya kadar açık donuk mavi gözlerine baktığımızda "Ama sen kahveden bir yudum bile almadın?" dedi.
Yüzündeki ifade o kadar korkunçtu ki gülümsemek ve öldürmek arasında gelip giden bu bakış dudaklarının titremesi ile bambaşka bir hale bürünüyordu.
Gözleri Haris'in masaya bırakmak üzere olduğu fincana kaydığında içimde soğuk bir şeyler tüylerimi diken diken etti. Hiçbir şey kaçmıyordu gözünden ve bu bizi daha da tedirgin etmişti.
Haris fincanı geri çekip kendine yaklaştırdı. İçmek zorunda değildik ama üstümüze kurduğu baskı çok tuhaftı. Hepimiz birer yudum aldığımız kahvelerimizi yeniden masaya koyduğumuzda Ecmel devam etti.
"Kedimin aşıları yapılıyor, o yüzden veterinerde. Kız kardeşimle de dün görüştüm, yarın bana gelecek. Eğer yarın gelme imkanınız da olursa onunla görüşebiliriz. Onun da en az benim kadar anlatacağı şeyler var."
Kız kardeşinin olması ve yarın görüşecek olmamız biraz da olsa rahatlatmıştı bizi.
"Peki ya ailen?" diye sordu Emre elindeki deftere not almaya devam ederken.
"Onlar size şikayet ettiğimden haberdar olmuşlar. Ailem çok zengin, eminim dairemin etrafına da adamlar yerleştirmişlerdir."
Haris kahveden bir yudum daha aldığında "Sen nerede çalışıyordun?" diye sordu.
"Meramdaki bir butik kafenin dekorasyonunu yapıyorum şu an. Adresini vereyim hemen."
Yerinden kalkıp çekmecelerden birinden bir kart alıp bize getirdi. Haris uzanıp kartı eline aldığında gerçekten Meram'da olan bir butik kafeye ait olduğunu gördü.
Gittikçe daha normalleşen durum bizim kahvelerimizi bitirip yarın yeniden gelmek için söz vermemiz ile sona erdi.
"Uyş! Gerildim gerildim gerildim yav."
En az Emre kadar gerilmiştik ama son andaki yapılan konuşmalar bizi biraz da olsa rahatlatmıştı.
"Bence biz yarını beklemeyip bugün çıkışta kafeye gidelim. 7/24 açık olduğu yazıyor."
Haris elindeki kartı okumaya devam edip bir yandan da yürürken ona katılıyordum. Öncesinde gidip görmemiz gerçekten çok iyi olacaktı. Burada daha fazla oyalanmayıp merkezin yolunu tuttuğumuzda bize verilen bir gün dolmadan bu davayı çözmeyi umuyorduk.
🩸🩸🩸
Üçümüz merkeze aynı anda girdiğimizde Haris lavaboya gitmek için bizden ayrılmıştı. Emre de kahve almak için kantine inerken beni de almıştı yanına. İki kahveyle geri döndüğünde karşımdaki sandalyeye oturdu.
"Anlat bakalım, senin canın niye sıkkın bugün?"
Sorduğu soru beklediğim bir şeydi. Benim de beni anlayacak birine ihtiyacım vardı.
"Ne bileyim ya, daha önce hissetmediğim şeylerle başa çıkmaya çalışıyorum."
"Haris'le mi ilgili?" diye sordu.
"Ne alakası var ya? Annem birini ayarlamış diyorum ya," dedim.
Yalan söylemiştim. Haris'le ilgiliydi ama bunu söylemek bir an için utanç verici gelmişti.
"He şu mesele. Ben de Haris'le ilgili olmamasını diledim zaten."
"Neden?"
"Çünkü çocuğun pek sende gönlü yok gibi, uzun süredir inceliyorum da değişen bir şey yok."
Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. Emre'den böyle bir şey beklemiyordum hiç. Ne diyeceğimi bilemeden öylece kahveden bir yudum aldım. Ecmel'in kahvesinden sonra ağır gelmeye başlamıştı ama kendime işkence edercesine içmeye devam ettim.
"Öncelikle bir erkek hoşlandığı kızın yanında asla tuhaf davranmaz. Tabii yıllardır beraber değillerse. Ama gördüğün üzere Haris önünde yılan dansı bile yaptı."
Haklıydı. Bugün o kıvırışları bir yılan bile yapmamıştır hayatında. Kahveden daha sert bir yudum alıp sinirli bir nefes verdim.
"Ayrıca bir erkek hoşlandığı kızın güvenini kazanmaya bakar. Bir şey saklamak istemez ama Haris sır küpü be güzelim."
Bardağı avucumun içinde sıkarken adeta eziliyordu.
"Hem kötü şakalar da yapmaz ve zaten Haris'in birlikteliğe olan bakış açısını Pelin'de görmüş olduk. Kız hayatının en büyük tokadını yedi.."
Elime süzülen kahve yaksa da umrumda değildi. Emre bir yandan kahvesinden yudum alıp bir yandan korku ile bana bakarken "Şey, sakin mi olsan biraz?" diye sordu.
"Gayet sakinim," dedim dişlerimin arasından. Elimdeki bardağı nokta atışı çöp kutusuna attığımda masadan sinirle kalktım. Daha fazla dinleyecek bir şeyim kalmamıştı.
🩸🩸🩸
Demek bir erkek hoşlandığı kızın yanında asla tuhaf tuhaf dans etmez öyle mi?
Demek bir erkek hoşlandığı kızdan bir şey saklamak istemez öyle mi?
Demek bir erkek hoşlandığı kız üzülmesin diye kötü şakalar yapmaz öyle mi?
Aklımda dönüp duran Emre'nin sözleri iyiden iyiye canımı sıkarken karşımdaki çifte baktım. Öyle her davayı almıyorduk ancak izinde olan Fuat komiserin yerine ufak tefek olaylara da ben bakıyordum. Karşımdaki çift bana ben onlara bakarken "İşte öyle polis hanım, ben bu adamı ne yapayım?" diye sordu.
"Evleneceğiz diye diye onuncu senemize gireceğiz ama kendisinde tık yok. Varsa yoksa gezelim eğlenelim, öyle yuva kurayım derdi de yok. Seni polise şikayet edeceğim yıllarımı çaldın dedim, ben de geleyim de polise bir selam da ben vereyim dedi."
Önümde dosyayı alıp adamın kafasına indirdim bir tane.
Merkezdeki herkesin sesi kesildi bir anda.
Kahve alıp gelen Onur ikinci şekeri atamadan öylece kaldı, Emre masasına uzattığı ayaklarını hafifçe topladı. Memati pembe tırnaklarını törpülemeyi kesti, yeri beşinci kez silen Yağız aniden duraksadı ve Cihanşah'la Meriç bilgisayarlardaki bakışlarını bana çevirdi.
"Demek kız arkadaşını önemsemezsin ha?"
"Ne önemsememesi polis hanım? Ben sadece..."
İkinci bir kere daha vurdum. Çıkan şak sesi merkezin duvarlarında yankılanırken Onur gergince yutkundu. Emre'nin kaş göz işareti ile "Ne oluyor?" sorusu cevapsız kalırken kadın devam etti.
"Benim yanımda tuhaf tuhaf davranıyor ama diğer kızların yanında kedi kesiliyor bir görseniz."
Gözümün önüne gelen Haris Pelin sahnesi iyice sinirimi yükseltirken adamın başına bir kere daha geçirdim.
"Ah! Polis hanım acıyor ama!"
Dördüncü vuruşum da eklendiğinde adam kolları ile kendini korumaya çalıştı ama nafile.
Emre önündeki gazeteyi kendine kamufle edip sadece üsten gözleri ile beni seyrederken Meriç Cihanşah'a baktı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı ama kimse ne hissettiğimi anlayamadığı gibi bunu da anlayamayacaklardı. Özellikle, anlaması gereken sözde dahi anlamadığı sürece zaten kimsenin anlaması da pek mümkün görünmüyordu.
"İnsan sevdiği kız üzülmesin diye bardaktaki kalan suyu yüzüme çarpmaz değil mi? Kaç defa dedim yine aynısı yine aynısı."
Bilmem kaçıncı kez adamın başına ve alnına vurduğumda kolları ile kendini korumaya çalışsa bile alnı kızarmıştı.
"Aaa yeter ama ha!"
"Sus! Bi de konuşma! Yalancı seni."
"Yalancı mı? Polis hanım ne diyorsunuz siz?"
Vuruşum devam edecekti ki kız arkadaşı dayanamadı sanırım kolumu tuttu.
"Bu kadar yeterli polis hanım, cezasını aldı bence. Hem onun canı yanınca benim de yanıyor. Bu kadarı bana yetti."
Adam da kedi gibi kıza yaklaşınca yüzümü buruşturdum. Elimdeki dosya masama düşerken ikilinin gidişini seyrettim. Bunlar niye gelmişti şimdi? Dosyalarında ölümcül kavga yazıyordu. Böyle kavga mı olur?
Dosyalarını incelemeye devam ederken çıkan çiftten sonra içeri Haris girdi. Onu görmemle dosyayı buruşturarak masaya fırlatmam bir oldu. Onunla aynı yerde kalacak değildim.
Sinirle ayağa kalktım ve Gamze'nin yanına gitmek için yola koyuldum.
"Sela..."
Onu görmezlikten gelerek çıkıp gittiğimde benden sonra herkes yıkıldı.
"Of be! Ölüyordum az kalsın!"
"Huh, bu neydi şimdi?"
"Ay şekerim Heyzır'dan beklenmedik hareketler bunlar. Ne olmuş bu kıza ya hu? Cazgırlaşmış."
Emre, Onur ve Memati kastıkları bedenlerini gevşetirken uzun süredir nefesini tutan Yağız da derin bir nefes aldı. Hatta Meriç bile bir kere boynunu kıtlatıp kendine gelmeye çalıştı.
"Neler oluyor?"
"Gel kardeşim gel, durum tahminimden daha vahim."
Emre koltuğundan kalkıp bir bardak su aldığında "Bu kız aşk acısı çekiyor," dedi.
Herkes şaşkınlıkla Emre'ye bakarken Memati pembe tüylü kalemini yüzünde gezdirdi.
"Ayy çok şeker."
"Bir isteme olayından bahsetmişti. Annesi görücü falan. Fazla dikkate almadım ama anlaşılan çocukla kavga falan ettiler, şu hale bak ya gerim gerim gerildim."
Emre titreyerek masasına yeniden döndüğünde "Kanka bir an o dosyalar benim başıma geçiyor sandım valla. Bu çocuk ne yaptı ki bizim kıza bu kadar sinirlendirdi?" diye sordu Onur.
"Ay ne oluyor tam bilmiyorum ama havada aşk kokusu seziyorum."
Mematinin hülyalı bakışları masasına tuhaf dokunuşları ile son bulurken Meriç hızla kalktı masasından ve o da çıktı odadan.
Haris bir sağa bir sola bakmaktan başı dönmüş bir halde kendini zor attı masasına. Ne olduğunu anlayamadığı gibi kafası çorba olmuştu iyice. Ne zamandan beri konuşmuyordu Heyzır'la da bilmediği bunca şey oluşmuştu?
Çatık kaşları ile onun masasına bakarken dosyaya ve telefonuna baktı. Bir anda morali alt üst olmuştu ama bunu belli etmemeye çalışıyordu. Bilgisayarı açıp başka şeylerle ilgilenmeye çalıştı ama olmayacağını anladığında o da tıpkı Meriç gibi ofisten çıkıp gitti.
🩸🩸🩸
Gamze'nin odasının önüne geldiğimde terleyen ellerimi üstüme sildim ve kapıyı çekince ile vurmaya başladım.
İki kere tıklatmıştım ki "Evet?" diye ses geldi.
Rahatsız etmek bir yana bu konuları konuşmak beni hep utandırıyordu. Sorun şu ki, bunca zaman annem, Turhan ve mesleğim arasında mekik dokumuştum. Bu yaşa gelene dek hiç böyle şeylerle uğraşmamıştım. Bu yaşa gelene kadar kızlar çoktan böyle duygular hissediyordur eminim ve hatta evleniyorlar bile ama işte ben...
"Gamze benim Heyzır."
İçeride bir gürültü olduktan sonra Gamze hevesle kapıyı açtı.
"Gel canım gel, sen niye kapı çalıyorsun ya?"
"Ne bileyim," dedim çekince ile ellerimle oynarken.
"Mevzu bambaşka gibi desene," dedi ses tonumdan anlamışçasına kollarını önünde bağlayıp gözlerini kuşkuyla kısarak.
"Hadi gel gel, ben de kendine bir papatya çayı yapacaktım. İyi gelir, içeriz birlikte."
Reddetme niyetim hiç yoktu. Bu yüzden tebessüm ederek içeri girdim.
Buraya sık gelme imkanım olmuyordu ama geldikçe tüylerim diken diken oluyordu. Gamze korkusuz bir kızdı. Ya da bilemiyorum kendini alıştırmıştı. Duvarlar otopsisi yapılan cesetlerin resimleriyle doluydu.
"Allah aşkına şu resimlere bakıp ne anlıyorsun? Zaten her gün canlısını görüyorsun."
"Onların hepsi tuhaf vakalar, kafam karışınca gelip bakıyorum. Hem baka baka ezberledim artık birçoğunu, çok lazım oluyor. Ceset deyip geçme güzelim, katillerin işlediği vahşetler bazen birbirine benziyor. Ve bir insanın ölüm nedenini öğrenmek bazen yaşamından bile mühim bir bale geliyor."
Başımı onay için sallarken esefle bir iç çektim. Deri koltuğa sırtımı sertçe yasladığımda fos sesi yükseldi.
"E senin neyin var bakalım?"
Çaydanlığa kuru papatyaları koyup üstüne kaynayan suyu dökerken bakışlarım parmaklarımdaydı.
"Bilmiyorum ya, canım çok sıkkın."
"Vardır bir şeyler ama anlat biraz."
"Annem," dedim elimi yüzümün altına destek için koyup ona bakarak. "birini ayarlamış, evlenmemi istiyor."
"Zorluyor mu?" Saydam çaydanlığın içinde demlenen papatyalara bakıp onlar gibi yandığımı düşündüm. Eriyordum ben de için için. Belirsizlik mahvediyordu yüreğimi.
"Zorlamıyor ama bu daha başlangıç biliyorum. Bir şekilde evlenmemi isteyecek."
"Haksız diyemem biliyor musun?" dedi karşımdaki koltuğa oturarak.
Devam etmesi için ona bakarken beyaz önlüğünü yavaşça çıkarıp kenara koydu.
"Açık olacak biraz ama anneni anlaman için söylüyorum. Her ne kadar polis olsan da baban vefat ettiği için senin için endişeleniyor. Muhtemelen bir şekilde kendisine bir şey olursa seni yapayalnız bırakmak istemiyor."
"Aman Allah korusun," dedim gözlerimi kapatarak.
"Allah korusun tabii ama ölüm bu, bak duvarlara hep içindeyiz."
"Gamze canım gerçekten çok sıkkın," dedim, daha fazla sıkmaması için.
"Tamam tamam, eee sen ne diyorsun bu işe? Çocuk tipin mi bari?"
"Ya ne bileyim görmedim ki."
"He sen evlilik ve bir ilişkiden dolayı çekiniyorsun."
"Çekinme değil de," sıkıntılı bir nefes verip öne doğru eğildim. "ya ne bileyim, kendimi hazır hissetmiyorum."
"Canım bunun hazır oluşluğu yoktur. Bakarsın, beğenirsen devam edersin, beğenmezsen biter."
"İyi de nasıl beğeneceğim ne bileyim."
"Bi şey diyeyim mi, sen de başka şeyler var. İnsan sevdiğini anlamaz mı? Söyle bana biri mi var aklında?"
"Ne?"
Şaşkınlıktan ziyade biraz fevri bir ses tonuyla karşılık verdiğimde Gamze bu tepkiyi bekliyormuşçasına sakindi. Dudaklarındaki gülümseyişi genişletti.
"Buradan biri mi? Kim olabiliiiir?"
"Ya Gamze!"
"Ne var kızım, bunlar normal şeyler. Yağız ve Memati olamaz. Cihanşah ve Meriç de olmaz. İlk ikisi çok silik, diğer ikisi de çok baskın. Hım başka Onur?"
"Ya saçmalama, Onur ne alaka?"
"Tepkine bakılırsa o değil. Emre?"
"Güldürme Allah aşkına."
"Emre de değilse başka kimse kalmadı ki?"
Gözlerine bakarken kalmadı mı, emin misin diye soracaktım ki vazgeçtim. Bakışlarım yeniden önüme indiğinde "Yoksa?" diye sordu.
Hızla ona baktım, bulmuş muydu?
"Müdür değildir değil mi?"
"Yani oha diyorum Gamze başka da bir şey demiyorum. Boş versene. Çayımı içip de gideyim ben. Burada daha çok gerildim vallahi."
"Ay tamam dur," dedi acele ile çayları doldururken.
Sıcak mıcak demeden hızla içtiğim fincanı masaya koyup ayağa kalkmıştım ki "Bir saniye," dedi.
"kim olduğunu bilmiyorum ama vereceğim son bir tavsiye var."
Kalkıp heyecanla dolabını açtı ve kapağı örselenmiş bir kitabı verdi.
"Bak bunu sahaftan aldım. Tuhaf ama sana uyacak bir konusu var."
Kitabın ismine baktığımda Aşka giden 9 yol diye okudum. Arka kapağını da bir çırpıda okudum.
9 ülkeden destekli sevildiğini anlamanın yolları. Bu maddeler çekingen partnerinizin size açılmasını sağlayacak. Söz veriyoruz. 9 kere evet demenin tam vakti.
Bu ne dercesine Gamze'ye baktığımda gözlerini kapatıp başını iki kere salladı.
"Al hadi sen al, kimse o kalbindeki kişi üstünde dene bakalım, onun da gönlü var mı sende?"
İtiraf etmem gerekirse bayağı ütopik bir kitaptı. Yine de bugün için aldığım en güzel fikirdi. Tam istediğim, tam beklediğim şeydi. Minnetle Gamze'ye gülümsedim ve kitabı ceketimin içine saklayarak bizimkilerin yanına doğru yürümeye başladım.
🩸🩸🩸
Selamlar.
Bu hızla gidersek (her hafta 2 bölüm gelirse) yaklaşık 2 ay sonra yani Aralık aynın sonu gibi Annie iyi misin final verecek. Ve hiç ara vermeden 1994'e başlayacağım. İnşaAllah DNA'nın son satırlarında da birlikte oluruz. Seriyi güzelce tamamlamayı umuyorum.
Bir sonraki bölümde Haris ve Heyzır'ın göz yaşartıcı sahnelerine denk geleceğiz. Heyecan verici bir bölüm olacak. Annie iyi misin isminin Annie'si ile de tanışacağız. Çok heyecanlıyım.
Pazar günü görüşmek üzere, sınırı az tutuyorum. Yine buluşalım diye. ☺️ |
0% |