Yeni Üyelik
68.
Bölüm

68. Bölüm

@hakugu

 

 

 

 

 

Uzuuuun zaman sonra merhaba dostlarım!

Bölüm sonundaki kısa konuşmamı okumayı unutmayınız. Keyifli okumalar diliyor ve sizi çok seviyorum. 🩵

 

İnstagram hakugu

 

 

 

•••

••

 

 

 

Koşuyorum. Çok hızlı koşuyorum. Nefesim kesiliyor ama koşmaya devam ediyorum. Peşimdeler biliyorum. Nereye gidersem gideyim, hangi ağacın arkasına saklanırsam saklanayım, hangi köşeye sıkışırsam sıkışayım beni bulacaklar...

 

Ensemdeler, bir karış ötemdeler, beni arıyorlar...

 

Tek istedikleri benim. Şayet yakalanırsam asla yaşamama izin vermeyecekler. Issız bir ormandayım. Korkunç sesler geliyor. Beni korkutmaya çalışıyorlar. Çevremi sardılar ve kaçacak yer bırakmadılar.

 

Aklımla oynuyorlar. Sütün kaynadığı gibi beynimi bulandırmaya çalışıyorlar. Bir pirenin gezindiği gibi rahatsız ve cüretkarca geziniyorlar etrafımda. Dalga geçiyorlar ve beni pusuya düşürmek için tetikte bekliyorlar.

 

Titriyorum...

 

Bir ağaca tırmansam da gökyüzüne ulaşsam keşke. Ama yapamam. Durduğum anda bulurlar beni. Sırlarını öğrendim. Ne yaptıklarını öğrendim. Bundan böyle asla peşimi bırakmazlar. Beni öldürecekler.

 

Koşuyorum...

 

Çok ama çok hızlı koşuyorum.

 

 

 

PROFESYONEL

Bölüm 68

"Yastık savaşları"

 

 

 

 

Anıl Şanlı 🪞

 

Bakışlarım bir domatesi hiç de nazik olmayan hareketlerle parçalara ayıran Tepegöz'deyken bir bardak suyu uzun aralıklarla yudum yudum içiyordum. Her ne oluyorsa onun da işin içinde olduğundan emindim. İlhan Gün bize bir ip ucu vermişti ama bu bizi tehlikeye atmaktan öteye geçmezdi. Yine de sütün uyuşturucu etkisinden bahsettikten sonra bir hafta geçmişti ama ne Tepegöz ne de başka biri bize herhangi bir şekilde kötü davranmamıştı. Belki de bu bir sır değildi ya da İlhan denilen çocuğun kendi psikolojik sorunlarından biriydi. Öyle bile olsa, yani şahsi bir sorun bile olsa, o kadar saçı nereden bulacak ki? Gidip kızlar yatakhanesinden saçları topladı desem, kaldı ki tüm hepsini toplaması aylarını alır. Toplanılan saçlar bu şekilde taze ve düzenli olmazdı. Kızlardan özel olarak istiyor koleksiyon yapıyor desem bu da çok saçma. Bu hem taze hem de gönülsüz alınan saç gürûhu da neyin nesi?

 

Bardağımdaki su bittiğinde Tepegöz de bıçağını bir diğer domatese sapladı ve çenesinden süzülen kırmızı suyu ile biraz vahşice yemeye başladı. Ağır ağır akan sular masaya damlarken tiksinsem de yüzümü buruşturmadan ifadesiz bir şekilde izlemeye devam ettim. Dişlerinin sivri uçları birer testere kıvrımı gibi domatesin her bir bölümünü keserken bundan ölesiye zevk alıyordu. Tıpkı sulu taze bir balığı yer gibi. Henüz tam pişmemiş, kanı içinde ve ancak biraz baskı ile dışarı sızan bir biftek gibi. Ve belki de direkt taze bir et gibi. Bunun insan eti olmaması için hayallerime özellikle dikkat etmeye çalıştım.

 

İşte bu yüzden insanların diğer insanlar üzerinde bıraktığı namütenahi etkiler vardır. Fakat bazıları, yani özellikle birkaçı tam da karşı tarafın hissettiği gibidir. Hiçbir şeye merhamet göstermeyen bu insanın bir domatese bile aynı muameleyi yapıyor olması içimi ürpertiyor bu yüzden.

 

Öğle yemeğinin son dakikalarında tüm yemekhane biten yemeklerinin ardından meyvelerini yerken benim domatesim ve hatta yemeğim bile olduğu gibi duruyordu. İçimde bitmek bilmeyen bir sıkıntı varken, yemekten içmekten hatta ders çalışmaktan bile imtina eder hale gelmiştim. Bir çatal bardağıma iki kere tıklatılınca Mehmet'e baktım. Çatalını bardağımın yanında çekip yemeğimi işaret etti ye dercesine.

 

"Dalıp gitme öyle. Önce kendine bak sonra diğer sorunları düşünürsün."

 

"İştahım yok," diyebildim sadece. Ne düşündüğümü ve hayal ettiğimi anlatmak için hem uygun bir ortam hem de zaman değildi.

 

"Aslında benim de yok," dedi Samet çatalını bırakarak.

 

Mehmet, Samet'in de çatalı bırakmasından sonra bıkkınlıkla iç çekti. "Dostlar, hiçbirimizin keyfi yerinde değil ama demedik mi dikkat çekecek bir şey yapmayacağız diye?"

 

"Haklısın." Doğru söylüyordu. İştahım olmasa da normal davranmak zorundaydım. Çatalımı elime alıp zorla da olsa bir iki lokma yedim. Patates yemeği bile nasıl midemi bulandırıyordu anlatamam. Sanki bir top saç boğazıma yapışacakmış gibi hissediyordum. O günden sonra tek hissettiğim şey buydu. Damağıma yapışan yumağı yutmakta zorlanıp çıkarmaya çalışırken her defasında daha uzun kılları boğazımdan çekecekmişim gibi bir işkence hissiyatı yaşıyordum.

 

Başımı hızla iki kenara salladım ve yeniden yemeğe odaklanıp tabağımdakileri bitirmek için zorladım kendimi.

 

🔰

 

 

Yemekten sonra boş tabldotlarımızı sıra ile bulaşık tezgahına koyup ayrı yerlere dağıldık. Mehmet ve Serhat dişlerini fırçalamak için lavaboya Samet de duş almak için banyoya gittiğinde ben yalnız kaldım. Önce dersliklere çıkıp soru çözmek için kendimi zorladım. Sonra da koridorda volta atıp içimdeki sıkıntının geçmesini bekledim. Yarın Gümüş gün'dü ve yine uyutulacaktık. Demek hep böyle oluyordu. Bu gece. Bu gece de yine aynı şeyler olacaktı. Böyle bir pilates topuymuşum da içim talaşla doluymuş gibi hissediyorum. O kadar çok doluyorum ki patlayıp her yere saçılasım var.

 

Okulun dersliklere giden kısa koridorunun duvar mint yeşili rengindeydi ve pencerelerin pervazları boyunca çeşitli çiçek ve bitkiler vardı. İnsanın içini açan tek koridor burasıydı. En azından benim gibi görselliğe önem veren biri için yeşillik ve çiçekler göze hoş geliyordu. Diğerlerinin bunu pek unutamadığını sanmam.

 

İşte sırf bu yüzden karamsarlığa sürüklenen zihnime iyi gelecek yegane mekan da burasıydı. Lakin beklemediğim bir şey oldu. Camdan dışarı bakarken Tepegöz'ü gördüm. Yanında lüks giyimli bir kadın ve adamla okula doğru yürüyorlardı. Tepegöz her zamankinden şüpheli davranıyordu. Bunu hemen anlamıştım çünkü onu o kadar uzun süre nefretle analiz etmiştim ki, tedirgin olduğunda aksayan ayağının ritmi ile etrafına bakar. Birlerinin dikkatini çekip çekmediğini kontrol eder ancak bu haliyle daha çok dikkat çekerdi. En azından benim gibi ondan ölesiye nefret eden düşmanlarının.

 

Tuhaf bir şeyler olduğunu sezdiğim için onlarla birlikte yürüdüm ve pencerelerin bitiminde merdivenlerden aşağı inip lokale kadar geldim. Tepegöz o ikisi ile ilgilenirken ben de lokaldeki kütüphaneden bir kitap alıp okuyor gibi yaptım. Kitabı ters tutmam ve içinde ne yazdığını anlamıyor olmam umrumda bile değildi. Tek fark ettiğim sayfalarının arasından gelen küf kokusuydu.

 

Kadın; kırka yaklaşmış fakat yine de genç gösteren krem deri eldivenli, diz altlarına uzanan bej pileli eteği, başındaki taba kaşe şapkası ve kısa kollu kahve gömleği ile bir hayli kaliteli dış görünüşe sahipti. Kalitenin diğer adı para olduğundan beri onun zengin olduğunu anlamak hiç de zor gelmiyordu doğrusu.

Sadece çantasının bile timsah derisinden yapıldığını tahmin edersem milyonluklar vardı üzerinde. Gözleri mavi, burnunun hemen kenarında da küçük bir ben vardı. Adam ona nispeten daha rahat ancak o da en az kadın kadar lüksüne düşkündü. Mavi ya da gri arasında gelip gittiğim rengini tam çözemediğim takım elbisesi bir beden boldu. Ona uygun kravatı ve kaliteli gömleği ile şakaklarına ak düşmüş ancak koyu kahve saçları gür duruyordu. Doğrusu her ikisinde de bir tuhaflık vardı. Sanki bedenlerine sığmayan bir aşırılıkla lanetlenmiş gibiydiler. Tüksindirici bir kibarlıkları, ateş gibi delip geçen süzücü bakışları vardı. Onları seyretmeyen birinin fark edemeyeceği sinsilikte sadece Tepegöz'le konuşur gibi görünselerde belirli aralıklarla etrafındakileri süzgeçten geçiriyorlardı.

 

"Bizler küçük, ışıl ışıl gözleri olan, tatlı gülümsemeli bir küçük kız istiyoruz."

 

Yutkundum. Gözlerimi kitaba sabitledim çünkü insanlar konuşurlarken dikkatleri çabucak dağılır. Beni fark etmeleri en son isteyeceğim şey olurdu o yüzden bakışlarımı bir an olsun ayırmadım kitaptan.

 

"Gümüş gün yarın hanımefendi ancak dilerseniz size bu isteklerinize uygun tatlı bir kızı gösterebilirim."

 

"Çok memnun oluruz."

 

İçimi bir titreme almıştı. Hava soğuk değildi ama bu ürperti tüm bedenimi sardığında bacak bacak üstüne atıp ısınmaya çalıştım. Yeni yeni titrememi durdurmuştum ki Tepegöz yanında Melek Değirmenci ile geri dönünce bir kere daha sarsıldım. Bu kız, benim tuvaletten kurtardığım kızın ta kendisiydi. Onu en son görüşümün üstünden günler geçmişti ancak hala daha kaygılı görünüyordu. Bir aile tarafından evlatlık edinilmesi elbette çok iyi olurdu ama nedense içimde tuhaf bir his vardı. Bunu aşamıyordum.

 

Melek isteksiz de olsa kadınla görüştü. Kadın Melek'in yanağını sıktı, saçlarını okşadı ve çenesini sevdi. Ona bir tane çikolata verdiğinde Melek çocuk aklı gülümsemeye başladı. İkili arasındaki enerji birkaç dakika içinde kuvvetlendiğinde kitabın sayfasını sıkıyordum. Gözlerimi kitaptan ayırmamaya çalışarak milimetrik vakitlerle gidişatı takip ediyor hemen sonrasında dikkatimi kitaba veriyordum. Masanın üstündeki kalemi görünce elime alıp kitabın üstüne notlar almaya başladım.

 

-Küçük, ışıl ışıl gözleri olan, tatlı gülümsemeli bir küçük kız istediler.

-Kıyafetleri pahalı ve kendileri orta yaşlı.

-Melek ile görüştüler.

 

Kitabın arka tarafındaki boş sayfalara aldığım notu özenle yırtıp cebime koydum. Kitabı da kütüphaneye yerleştirip lokalden ayrıldım. Her ne oluyorsa bu görüşlerle ilgili olduğuna emindim. Geceleri yürümek artık çok tehlikeliydi. Bu gece süt içmesek bile arkadaşlarımı bir kere daha tehlikeye atamazdım. Ayrıca şu İlhan denen çocuğa da hiç güvenmiyorum. Birinin arkasından iş yapan bir diğerinin arkasından da pekala yapabilir.

 

🔰

 

Aradan geçen yarım saatin sonunda yeni ders başlamak üzereydi. Lokalden ayrılıp duş almış ve koridordan hızla geçip dersliklere doğru yürüyordum ki lavabonun hemen çaprazındaki kolonun arkasında duran Tepegöz ve İlhan'ı gördüm. Normalde bu ikili o kadar da dikkatimi çekmezdi. Hatta Tepegöz'ü gördüğüm yerde uzaklaşırdım ama şimdi...

 

Gittiğim yolu yavaş adımlarla geri döndüm ve beni fark etmeyecekleri kadar yaklaşarak pervazdaki çiçeklerle ilgilenmeye başladım.

 

"Arta kalan tüm saçları gömdün mü?"

 

İçimden başlayan bir soğukluk alnıma kadar tüm bedenimi aldığında içim titredi. Dokunduğum çiçek tarafından elektrik şoka uğramış gibiydim ama mesele başkaydı. Mesele cama yansıyan görüntümün arkasındaki enkazdı. Leşler birikmiş de en altında kalan son kişiyi seyrediyordum sanki.

 

"Evet."

 

"Hepsini mi len?"

 

"Hepsini."

 

"Bana bak. Eğer bi mallık yaparsan boyunun ölçüsünü alırım ona göre. Anana da söyle beni delirtmesin. Temizliği adam akıllı yapsın. Geçen yerde kan izi vardı."

 

Bilinçsizce başım öne arkaya sallanırken vücudumun kontrolünü kaybetmiştim. Doğruydu. Tahminim doğruydu. Saçlar...tazeydi.

 

"Bu gece sıra erkeklerin binasında on yedilerin yatakhanesinde. Hepsinin sütünü içtiğinden emin ol. Biri bile içmese gebertirim ulan seni."

 

Tepe göz İlhan'ın yakasını sıkıca tuttu ama birilerinin görme ihtimali ile bıraktı hemen. Onlar beni fark etmeden dersliklere doğru yürürken hiç arkama bakmamaya çalışıyordum. Şayet bir kere bakarsam beni görürlerdi. Görürlerse de artık rol yapamaz yüzümde biriken tüm korkuyu onlara sunardım. Ayaklarım birer kuş gibi beni dersliğe uçurduğunda hızla sıramı bulup oturdum. Kitabımı açtım ve tek kelimesini anlamdan on sayfa birden okudum. Alnım çatlayacak gibi ağrırken biri omzuma dokunduğunda fevri bir hareketle ayağa kalkıp bana dokunan kola tüm gücümle vurdum. Benim vurmamla geri geri düşen Mehmet sıralara çarptığında şaşkınlık ve endişe ile bana bakıyordu. Gerginlikten bembeyaz kesilmiştim ve bunu da hissediyordum.

 

"Ne oldun abi ya?"

 

Samet, sıralara hafif yatmış Mehmet'i kaldırırken bana baktı. Serhat da geldiğinde hepimiz tamamlanmış olduk. Elimle ağzımı sildim yutkundum ve derin bir nefes aldım ama geçmedi.

 

"Anıl? İyi misin?"

 

Mehmet bana doğru gelirken "Özür dilerim," dedim. "Kendimi biraz kötü hissediyorum da."

 

Mehmet kaşlarını çatarak kolumdan tuttu. Onun sıcak eli ne zaman bir yere dokunsa kenetlenir ve asla bırakmazdı.

 

"Yürü."

 

Diğer ikisi ne olacağını biliyorlardı. Ben de biliyordum. Ağzımdaki son baklaya kadar her şeyi duymadan peşimi bırakmayacaklardı. Yani hepimiz kimsenin olmadığı bir yere gidip durum değerlendirmesi yapacaktık.

 

Derslikten çıkıp üst kattaki terasa çıktık. Burası okulun malzeme deposu gibi bir yerdi. Pencereleri açıldığında bankonu andırsa da genelde hep kapalı duruyor ve geniş bir odayı andırıyordu. Ivır zıvır ne aranırsa vardı. Eski bir coğrafi harita da, kırık sıralar da, yepyeni bir akıllı tahta ve işe yaramaz figürler de dahil her şey burada istiflenirdi.

 

Hemen köşede uzun senelerdir hiç yerinden kıpırdamadan durduğu için iyice sararan iskeletin yanına gittik.

En arkadan gelen Serhat kapıyı kapattığında o da yanımıza geldi.

 

"Evet, anlat bakalım. Ne oldu?"

 

Mehmet adeta beni savururcasına iskeletin yanına bıraktığında suçlu bir çocuk gibi başımı önüme eğdim. Suçluydum, onlardan bir şeyler saklamıştım. Bu, dörtlü grubumuza yapılan kötü bir şeydi. Hiçbir şeyi sağlamayacağımıza söz verdiğimiz halde...

 

"Dökül," dedi Samet ciddiyetle.

 

Titremeye başladım ve sanki patlayan bir volkan gibi her şeyi dışarı akıtmaya başladım.

 

"Sütü bilerek içirdikleri doğru. Saçların taze olduğu doğru. Ben..." gözlerime dolan yaşla onlara baktım. "Ne olduğunu bilmiyorum ama birileri bu okulda ölüyor sanırım. Çünkü Tepegöz kandan da bahsetti. Ayrıca o..."

 

Hepsi dehşetle bana bakarken "evliymiş," dedim.

 

"Ne?"

 

Hepsi aynı anda şaşkınlıkla sorduklarında "İlhan da onun oğlu," diye ekledim.

 

Tepegöz biz kendimizi bildik bileli ve çok da eskiden itibaren buradaydı. Tek başına. Yapayalnız. Nasıl? Nasıl evli olabilir? Evli olsa bile karısını nasıl göremedik? İlhan onun oğluysa bu yeni bir evlilik değil. Peki ya saçlar?

 

"O zaman bu gece bir şeyler olacak."

 

Mehmet olayı hemen çözerek çenesini kaşıdığında başımla onayladım.

 

"Üstelik de bizim yatakhanede," dediğimde üçü birden bana baktı.

"Bu gece, bizim yatakhanede olacaklar." Yutkundum. Gerginliğim gitmese de devam ettim.

 

"Sıra bize geldi..."

 

🔰

 

 

 

 

 

 

 

Yeniden merhaba dostlarım...

Neredeyse 2,5 aydır buralara uğramadığım için üzgünüm. Herkes gibi hayatımda inişler çıkışlar oluyor ve bu zihnimi bulandırıyor. Bulanık bir zihin de kitap yazmama engel oluyor. Ancak yine sizinleyim. Bu bölüm kısa oldu farkındayım. Ben de ikiye ayırdım. Yastık savaşları 2'yi yakın zamanda yayımlayacağım ve nasipse kısa sürede 4. kitabı bitirip 5. kitaba başlayacağım. Finale 6 bölüm kaldı ve ben şimdiden hüzünlüyüm.

Teşvik dolu mesajlarınız için minnettarım. Sevginiz gözümü dolduruyor 🥹

 

Yeni bölümlerde buluşmak dileğiyle.

Haku 🩶

Loading...
0%