@halempa
|
Cehennemin tek gecelik bir sahnesi olsaydı, Sırma o sahnede bulundum derdi. Kaşif, o gece Sırma'ya cehennemden tek perdelik uzun bir sahne sunmayı başarmıştı, Sırma korkuların hepsiyle savaşmak zorunda kaldı. Fakat kaybetti mi, yoksa bu bir beraberlik miydi... Kimse bilmiyordu. Bir şey bilen varsa o kişi Deniz'di. Gözleri öfkeyle ayaklarının altındaki parkeyi seyrediyordu. Ve sessizdi. Açıkçası ne tepki vermesi gerektiğine karar veremiyordu. Başından beri, kandırıldığını ispatlamıştı. Buna rağmen eskisinden daha çok öfkeliydi... Her şeyin bir saat içinde gerçekleşmiş olması inanılır gibi değildi. Bu noktaya gelmeden evvel yine kanepede oturuyordu ancak kafasındaki beklenti ve tahminleri aşan bir durumla karşılaşacağından habersiz bir şekilde rahat ve bir nebze heyecanlıydı. Hevesli bile denebilirdi. Kaşif'in ne söyleyeceğini merak ediyordu. Sırma'nın eve taşınmasıyla ilgili konuşmak için geldiğini anlamıştı. Problem, Sırma'nın yine saçma sapan konular açarak üzerini kapatmasına nasıl mani olacağıydı. Doğru ya, az evvel de kulağına tanıdık gelse de Sırma yine hiçbir mantığı olmayan bir konu açıp konuyu dağıtmıştı. Uyuzla ilgili bir şey söylediğini hatırlayınca kaşları şüpheyle çatıldı, bundan daha önce de bahsetmişti. Eğer Kaşif denen adamın etrafına uyuz bulaştıran bir baş derdi olduğu doğruysa bir konuda haklı çıkmış olurdu. Çocukken okulda defalarca kez pirelenip eve kapanmak ve ilaç banyoları yapmak zorunda kaldığı günleri hatırladı da, bu hiç iyi olmaz diye düşündü. Uyuz da öyle bir şey olabilirdi. Pis bir hastalık kapmaktan ölesiye nefret ederdi, kaşınmaktan da. Ancak kaşınmaya başlarsa Sırma'nın bu evde kalmasına da gerek kalmayabilirdi; Kaşif aynı yöntemle Deniz'in başını da Sırma'dan kurtarmaya çalışıyorsa bir nebze müsamaha gösterebilirdi belki, ama yine de kaşınmak rezil bir şeydi. Başını kanepenin arkalığına yasladı. Hayır, o zaman da işten olurum, diye düşündü. Herifte gerçekten öyle bir şey varsa anında kovacağım, diye karar verdi. Başında Sırma adlı bir dert varken bir de şişko pis bir herifin uyuz saçıntısı musallat olursa bu sefer gerçekten acımaz, Sırma'ya da Kaşif'e de bu sokakta yaşayacak ev bırakmazdı. Cebinden gelen titreşimi hissedince elini cebine atıp telefonunu çıkardı. Bildirimin üstündeki ismi görünce sırtında kamçı gibi keskin bir huzursuzluk hissetti ve bir anda oturduğu yerde doğruldu. Leman... Mesajı okurken, kaşlarının arasındaki çizgiler iyice derinleşti. Bu ne lan şimdi, şaka mı, diye içinden sitem ediyordu. Dişlerinin arasından memnuniyetsiz bir ses çıkarıp cevap yazmaya koyuldu, ancak bir çift tombul bacağın önünde belirdiğini fark edince mesajı tamamlayamadan ekranı kapatıp başını kaldırdı. Deniz'in ortasında durduğu kanepede Kaşif sağ köşeye geçip oturdu. Sinirli ve gergin bakışları istemsizce ona dönmüştü, yüz ifadesinin o an tam olarak neye benzediğinin farkında değildi. Kaşif ise bunu fark edip rahatsızlık duymuş olmalıydı. Üzerine alındığını belli eden bir tavırla aralarına daha çok mesafe koyma isteği duruşuna yansıyordu. Sonunda insanların anlayışlı olduğunu belli ederken yaptığı boş alışkanlıkla başını hafifçe öne eğdi ve "Bir sorun mu var?" diye sordu. Yaşlı adamın niye böyle bir soru sorduğuna anlam veremedi. "Yoo, neden sordun ki?" "Öyle sandım herhalde. Sana sormak istediğim bir şey vardı." "Evet?" Kaşif lavabo tezgahındaki kirli tabakları yıkamakla meşgul olan Sırma'ya bir bakış attı ve hızla geri geldi. "Sırma benimle ilgili bir mesle yüzünden mi kalması gerektiğini söyledi?" "İş için." diye düzeltti. Kaşif "İş için?" diye teyit edercesine sordu, şaşırmıştı. Şüphesi artıyordu. Zihninde haklı olduğunu haykıran sesler kulaklarından dışarı taşmak üzereydi. Evet, bir şey vardı, kesinlikle bu kadından şüphelenmesine değecek gerçek bir anormallik vardı. Zihninde cirit atmaya başlamış gergin merakı bastırarak baş salladı. Kaşif kısa bir an sofradayken olduğunun aynısı o ürkütücü ifadeye büründü. Tombul ve bodur bir moruk olabilirdi ama bu adam sinirlendiğinde hakikaten ürkütücü oluyordu. O nazik ve sakin mizaçlı adam birden parmak kesen Yakuza'lara dönüşüyordu. Ancak az da olsa tereddüt ettiğini gördü, sanki bir şey söylemek istiyor ama kafasında sürekli geri itiyordu. "Yalan mı söylemiş?" Kaşif gözlerini yumup başını mahrur bir ifadeyle öne eğdi. "Öyle bir iş yok." Dedi. Deniz rahatsız edici düzeyde uğursuz tınılar barındıran bir homurtu çıkardı. Kaşif ona baktığında gözlerinin gerisindeki öfkenin artık saklanamayacak vaziyette olduğunu görebilirdi. "Başka?" Diye sordu. Kaşif anlamadığını belli eden boş bakışlar atınca tekrar sormak zorunda kaldı. "Başka ne yalanlar söyledi peki, biliyor musun?" "Aaa..." Kaşif başta e söylemesi gerektiğine karar veremedi. Ama sonra bildiği kadarını itiraf etmeye karar verdi. "Uyuz değilim." Deniz çabucak "Eve girmek için bahaneydi." diye yorumladı. Öfkesi öyle bir hal almıştı ki artık yüzünde insancıl bir emare yoktu, kaskatıydı. "Diğerleri de. Hepsi... yalandı." Yüzünü ovuşturdu, bir yandan da birbirine geçmiş harf yumaklarına benzeyen kelimeler mırıldanıyordu. Adamın duyduklarından sonra mırıldandığı kelimeler öfkeye boğulmuştu, Kaşif onun e dediği anlamıyordu ama duydukları kulağına şiddetten başka bir his vermiyordu. Deniz'in öfkesinin birazdan kontrolden çıkıp ortalığı aleve vereceğini anladı. Oldukça sakin ama otoriter bir sesle "Sakin ol." dedi. "Durduk yere tanımadığın birinden öğüt almak sinirini çoğaltacak, biliyorum ama senden sabretmeni istiyorum. Sırma'yı tanımıyorsun. Bir kavga çıktığı anda onu kendi lehine çevirmesini iyi bilir. Seni çenesiyle yorar emin ol." Deniz birden hışımla elini yüzünden çekip sordu. "Ne demek istiyorsun açıkça söyle." Kaşif'in dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. "O genelde bir tepki alamadığı zaman gerçek yüzünü ortaya çıkarır. Hiçbir şey söylemene gerek kalmadan her şeyi kendi itiraf edecek emin ol. Sadece bekle." Deniz'in kaşları havaya kalktı, Sırma'nın kendi rızasıyla her şeyi kolayca itiraf edeceğine tereddütlü bakıyordu, öfkesi hala aba altından görünen sopa kadar barizdi. Ama adama uymaya karar verdi, bu saçmalık erkenden halledilsin ona yeterdi. O sıra Sırma ıslak ellerini üstündeki hırkaya silerek geliyordu. Kadına kısa bir bakış attı ve Kaşif'e döndüğünde "Halletsen iyi olur." diye fısıldadı. Sesi tehtitkardı. "Kahve içer misiniz?" "Hayır canım teşekkürler." Dedi Kaşif. "Sırma, Deniz'e tam olarak ne söyledin?" "Hm? Neyden bahsediyorsun?" "Burada ne sebepten ötürü kalman gerektiğini söyledin?" Deniz çoktan gözlerini Sırma'ya dikmişti, avının ayağının tökezlemesini bekleyen bir yırtıcı gibi sabırsız bakışlarla, Sırma'nın iki dudağı arasından çıkacak olan bahaneyi bekliyordu. Sırma'nın gözleri bir ona bir Kaşif'e döndü. Çok geçmeden, geç kaldığını anladı Sırma. Ve panik bedenine çıyan misali saçıldı. "Sen... neyden bahsediyorsun?" Zihni durmuştu. Bir insan, yalanlarının kendine kurduğu tuzaktan tam olarak nasıl kurtulabilirdi? Aptalca var olan bir aşkın yapışkan ağında eli kolu bağlanmış aklı başında bir kadın tam olarak nereye kadar kendini bu tuzağa batırabilirdi? Sadece aşık olduğu için söylediği yalanlar ve kendi elleriyle de kurduğu tuzaklar onu bir gün, içinde bulunduğu yapışkan ağlı tuzaktan daha rezil ve de daha onursuzca bir duruma düşürebilirdi. Sırma bu korkuyla birlikte saatler geçirmişti ve olur da o rezil an gelirse daha ne türlü yalanlarla kendini kurtarabilirdi, bunu sorgulamıştı. Ancak sorunun cevabını hiç bulamamıştı. Gözlerinin önünde dün, alacakaranlığın gölgesine gömülen harabe şehir manzarasını seyreylerken hamakta sallanan kadın belirdi: delirmişçesine kendini Deniz'e inandırmak için planlar ve yalanlar kurgulayan çaresiz Sırma. Tek tek... Tane tane saçlarını ören geçmişteki Sırma her ilmekte yeni bir yalan doğuruyor, zihnine hapsediyordu. Sırma yalan söylemeyi iyi bilen biriydi, bunu kendisi de bilirdi. Yalan kozu kullanan bir insan bu numaranın meziyetlerini ve ters etkilerini elbet bilecek ölçüde zeki olurdu. Sırma eninde sonunda bir gün bu yalanları itiraf etmesi gerektiğini biliyordu. Sadece yalanlar doğası gereği bir gün ortaya çıkmadan evvel Sırma onları kendine zarar vermeyecek biçimde itiraf edecekti o kadar. Öyle karar vermişti... Ancak şu an kontrol elinden uçmuştu. Ve çoktan geç kalmıştı. O anın geldiğini anladı. Gözlerinin hassas kısımlarında bir yanma başladı. Kaşif'in ona hiçbir şey olmamış gibi sakinlikle bakan yüzüne kızıl dehşetler haykırmak istiyordu. Dudaklarının arkasında saklı dişlerini birbirine bastırdı, gözlerini kırpmıyordu. Eğer kırpmaya başlarsa yüzü öfkenin eline düşüp kontrolden çıkacaktı. Ya ağlayacak ya da bağıracaktı. Doğru ya, sinir krizi denen şey olmalıydı bu. Hiçbirini yapmamalıydı. Yıkılmaya niyetli değildi. Panik, öfke, Deniz'i kaybetme korkusu ve içindeki tüm kuruntular... Ruhundaki açgözlü hırs şeytanları mızraklarını çıkarmıştı. Mızraklar Sırma'nın bedeninin içinden dışarı doğru ve sonunda teninin üstüne çıkarak onu çirkeflikle kaşındıran fitneler aşılıyorlardı. Donakalmış bedeninin içinde saklamak için üstün çaba gösterdiği kasırgalarla mücadele ediyordu ve Sırma biliyordu: Eğer Deniz'in karşısında o kasırgalara yenilirse kaybedeceği tek şey yalanları olmayacaktı. Zihninin silik köşesinde acil durumlar için kullanılmayı bekleyen eski bir dosya uzandı. Tanıdık bir yöntemdi bu, yalanlar için yumuşak bir yatak olacaktı. Geçmiş tecrübelerinden aşina olduğu üzere başta öfkesinin dinmesini bekledi. Ama normal bir sakinlik değildi bu; Sırma bu yönteme başvurduğu zaman aşılmaz bir duvara dönüşür ve duygularını hapsederdi. Vücudunu el çabukluğuyla kontrol altına almayı başarmışken gözlerindeki yanma hissi de kayboldu. Eskisinden bile daha kuru duran gözlerini Deniz'e çevirdi. "Anlaşılan Kaşif olur olmadık bir şey anlatmış." İki adam birbirlerine baktı, Deniz'in öfkesi hariç ikisinde de aynı bakış vardı. Deniz tiksinti ve şüphe arası bir tavırla "Olur olmadık mı?" diye sordu. Kaşif ayağa kalkıp Sırma'ya doğru bir adım attı. "Olur olmadık bir durum yok Sırma." Gözlerinin içine bakarak "O gerçeği biliyor." dedi. "Deniz, uyuz olmadığımı, senin yalan söyleyerek burada kalmak istediğini biliyor. Birlikte bir işimiz olmadığını da." Sırma sessizdi, başını öne eğmiş, yüzüne düşen saçlar yüzünden neye baktığı belli olmuyordu. Kaşif elini uzatıp genç kadının kolunu nazikçe tuttu. "Yanına ihtiyacın dahilindeki eşyalarını al, bana gidelim." Deniz'e döndü ve devam etti: "Deniz, aranızda bir husumet olmaması için anlayış gösterecektir. Yarın kiracısı ile görüşüp Sırma'nın kira sözleşmesini de iptal ettiririm, kaldığı günler hariç parayı geri alacaktır." Kaşif bir onay işareti beklese de Deniz dik dik bakan gözlerini başka bir yöne çevirmekten başka bir hareket yapmadı. Müsamaha tevazusu göstermiyor ama en azından olgunlukla karşılamak için elinden geleni yapıyor, diye düşündü. Tekrar Sırma'ya döndü, yüzünü görmek için yaşlı adam yana doğru eğilmek zorunda kaldı ancak Sırma'ın önüne düşmüş saçlarından sebep gözleri pek gözükmüyordu. Nazik bir sesle "Hadi. Eşyalarını topla." dedi Kaşif, son bir çabayla sesi iyice tereddütlü bir hal almıştı. "Gitmeden önce... Deniz'den özür dile." Deniz o sırada sıkıntıyla başını öne eğmişti. Rahatsızlık duyması gereken kişi o olmadığı halde bu durumdan hoşlanmamıştı. O an kendini Kaşif ve Sırma'dan bile daha gergin hissediyodu. Sırma'nın çenesi ağırca yukarı kalkarken önüne düşen sarı teller akışkan bir şekilde yana çekildi ve gözleri ortaya çıktı. Sanki birkaç saniye içinde bir mezara uğramış da ölü birinin gözlerini çalmış gibi bakıyordu. Zaman onu terk etmiş gibiydi. Daha fazla yaşlanamadan ruhunu teslim etmiş bir ölü ancak bu kadar zaman tarafından reddedilmiş olabilirdi. Gencecik kadının yüzünde canlılıktan eser yoktu. "Ben ona haddinden fazla özürler diledim bile." Dedi Sırma, sesindeki soğukluk Kaşif'e tundranın üstünde gezinen bir ayaz gibi geldi, yaşlı adamın teni ürperdi. "Burada kaldığım günden beri her şeyin hesabını veriyorum. Dolandırıcı oldum, hırsız oldum..." Sırma acıyla kısılmış gözlerini Deniz'e çevirdi. "Fahişe oldum... Hatırlamadığım kadar yafta ve hakaretin üstüne soğuk su içip alttan aldım." "Şimdi de acındırıyor musun?" diye sordu Deniz. Sesi buz gibiydi. "Benim burada bir evim var." Dedi Sırma. "Bu mevkide değil, sen bilmezsin. Merkeze daha yakın bir yerde." Deniz'in o üstten bakan nefret dolu yüz ifadesi şaşkınlıktan hızlı bir değişim geçirdi ve ağzı açık dona kaldı. O an yalanlarla doldurulmuş suni balonun patlamasıyla şoka giren Deniz kadar olmasa da Kaşif de şaşkındı. Ancak onun şaşkınlığı, yalan dolu bir balonun patlamasıyla ortaya çıkan gerçeklik duvarına toslamak değildi. Sırma'nın zihninde ne fikirler döndüğünü anlamaksızın her şeyi bu kadar hızlı ve kolay kabullenmiş olması Kaşif'i ürpertmişti. Sırma, kolunu tutan ele aldırmadan başka bir tarafa yöneldi, mutfak kolonunun sağ tarafında duran küçük bir odaya gitti. Sonra elinde büyük bir kol çantasıyla döndü. Çantayı yere koydu ve içini kurcalamaya başladı. Deniz kaşlarını çatarak "Ne yapıyorsun?" diye sordu. Yüzünde, yere yığılmış halde eziyet çeken bir hastayı izliyormuş gibi endişeli bir ifade vardı. Sırma kolunu çantanın en dip köşesine sokmuştu, astarına asılarak sonunda birkaç kart çıkardı. Kartları göreceği şekilde ona uzattığı zaman Deniz onların banka kartları değil de kimlik kartı ve ehliyet belgesi olduklarını gördü. Sırma dik bir şekilde Deniz'in önünde kartları uzatarak öylece dikiliyordu; Deniz yeni bir şoka girmiş, donmuş gözlerle kendine uzatılmış kartlara bakıyordu. Daha doğrusu, Sırma'nın dürüstlüğü karşısında şaşkınlığını gizleyemiyordu. "Raziye teyzeyle geçici kimlik çıkartmaya gittik ama yeni kimlik başvurusunda bulunmamıştım. Sadece kısa süreli bir işlem için o kağıdı çıkartmak istediğimi söyledim, hallettiler." "Niye... Ne diye bu kadar zahmete girdin peki? Evimin ne özelliği vardı da kalmak için bunca zahmete, harcamaya girdin söylesene?" Kaşif de eli kolu bağlı Sırma'ya bakıyordu. Sırma'nın davranışlarına dair bir tahmin yürütemediği için zihni düşünemiyordu da. Sırma kartları usulca çantasına koydu ve "Ben doğma büyüme Düzce'liyim." dedi. "Evim de annanemden kalma, orada kalabilirim. Ama kalmıyorum." "Canın dert mi istiyordu peki?" Diye birden yükseldi Deniz. Sırma birkaç kez gözlerini kırparak ona anlamamış bir ifadeyle baksa da hala profesyonel sakinliğini koruyordu. "Geçmişimle ilgili her şeyi açıklamama gerek var mı?" Diye sordu. Deniz evet ile hayır arasında kalmıştı, Kaşif ellerini önünde birleştirip ağırlığını bir kalçasına veriyordu. Sonunda açıklamayı kendi yapma ihtiyacı duyarak araya girdi: "Senden her şeyi açıklamanı istenmiyor Sırma. Neden sadece özür dileyip gitmiyorsun?" Sanki Kaşif ağzını hiç açmamış gibi genç kadın bu soruyu duymazdan geldi. "Hani sana demiştim ya, sürekli başka birilerinin evinde kalıyormuşum gibi görünüyorum diye? Doğru o, ben yaklaşık dört yıldır arkadaşlarımın yanında kalıyorum, hiç o eve de dönmedim." "Eee?" Diye sordu Deniz. "Şimdi foyan ortaya çıktı ve evde kalmak için yeni bahanen bu mu? Yaptığının saçmalık olmadığını mı ispat etmeye çalışıyorsun?" Başını iki yana salladı. "Hayır, bana göre hala saçmalık. Niye o eve dönmediğin de umurumda değil, benim evimi gasp etmeye devam ettiğin sürece hiç umrumda değil. Açık açık söylüyorum, senin burada olmandan rahatsızım git artık." Sırma gözlerini bile kırpmadı. "Yalan söylediğim için mi?" O an ikisi sessizce bakıştı. Deniz gözlerini karşısından ayırmıyor, Sırma da cevabı bekliyordu. İlk defa bir aradayken uysal hatta medeni denebilirlerdi. Ama şu an ikisi de bunun farkında değildi. "Evimde kimseyi istemiyorum o kadar. Raziye'ye kirayı iptal ettir. Git kendine kalacak başka bir yer bul, paran boldur nasıl olsa." Kaşif'in gözleri Deniz'e dönmüştü. Deniz'in asıl gerçekten haberi olmadığı için bu söylediğinin hiçbir anlamı olmadığını o biliyordu. Ona kalırsa Deniz, Sırma'nın saçma bir zevk uğruna bu harabede kalmak istediğini sanıyordu ama bu doğru değildi. Üstelik Sırma her ne kadar delice şeyler yapmış olsa da hislerini iyi saklayan biriydi ve Deniz'in bir süre daha bunu anlayamayacağı kesindi. Kaşif, merakla Sırma'ya baktı. Bundan sonra ne yapacaktı, o da hiçbir fikri olmadan öğrenmeyi bekliyordu. "Gitmezsem ne yapacaksın?" Deniz'in unuttuğunu sandığı eski öfke gözlerinde canlandı. "Ne demek gitmezsem? Sen hala evimde kalmayı mı düşünüyorsun? Beni sinir hastası etmekten hoşlandın herhalde!" Asabı bozulmuş bir şekilde kısa bir kahkaha attı. "Raziye'ye ben anlatırım o zaman." "Tamam, git anlat." Deniz bir kez daha şaşkınlıktan ağzı açık bir şekilde kala kaldı. "Niye bu kadar rahatsın sen?" Sırma birkaç adım yana çekildi. Ona yol veriyordu. "İstediğin şeyi yap işte. Git Raziye'ye beni atmasını söyle. Raziye de bunu yapabilirse tabi. Yaka paça dışarı atılsam polis beni değil Raziye'yi ya da seni suçlar değil mi?" Tehtit ateşinin ortamdaki gerilimin üzerine düşmesiyle Deniz hışımla ayağa kalktı. Çenesi kaskatı, yaydığı uğursuz his tehtitkardı. "İnadına burada kalacaksın yani? Raziye sana çık git dese bile?" Sırma başını hafifçe sallamakla yetindi. Yine gece ve gündüz olmuşlardı: Deniz gece misali tehtitkar ve cinnet dolu, Sırma gündüz kadar durağan ve sakin. "Beni sinir etmek için mi yani?" O an ilk defa, Sırma'nın yüzünde duyguya dair bir kıpırtı oldu. Alaycı bir homurtuyla karışık gülerken bir dudak kenarı yukarı eğrildi, ancak gülümsemesi gözlerine varmadan solacak kadar yapaydı. Gözlerinda hala o donuk ve ketum ifade vardı. Kaşif'i işaret ederek "Hayır, onun yüzünden." dedi. Başını çevirip baktığında, cansız bakışları Kaşif ile buluştu. "Annanemi öldüren adamın evinde daha fazla kalamayacağım için." Önce ne dediğini kimse anlamadı. İki adam susmuş, biri yabancısı olduğu bir konunun içine düşmüşçesine rahatsızlık duyarak, diğeri ise onu şoka sokan kelimelerin anlamını dahi çözemez halde zihninde defalarca kez tekrar ederek sessizce Sırma'ya bakıyordu. Kaşif'in ensesine, geçmişin çanağından sızan kızgın bir katran damlası düştü. Ardından damlalar çoğalıp bir bütün oldu ve anıların acısı yakıcı pareler halinde beynini sardı. Cehennem kapısının ardındaki zebani, yıllarca beklemekten unutmuş olduğu görevini hatırlayarak o kapıyı itti ve dışarı çıktı. Nostaljik bir his. Kaşif en son ne zaman bileklerinin karıncalanmasına sebep olan bu devasa öfkeyi hissettiğini hatırlamadı. "Sen... Ne dedin?" Kulaklarına akan sesin ona ait olamayacak kadar korkunç bir tınıya sahip olduğunu duydukları an Sırma ve Deniz dönüp ona bakmışlardı. O akşam mahallelinin yıllardır aradığı kavga çıkmıştı. Kadınlar önce duydukları sesin ne olduğunu anlamak için pencerelere çıkmış ardından bunun bir kavga olduğunu anlayıp balkonlara dökülmüşlerdi. Kadınlar Süreyya'ya, Raziye'nin en yakın arkadaşı olan kadına onun niye ortada gözükmediğini soruyordu. Çünkü seslerin Raziye'nin kiralık evinden geldiği anlaşılmıştı. O sıra başka bir yabancı sokağa giriyordu. Sokağın başına vardığında akşamdan beri süren çise çoktan durmuştu. Bir eve gidiyordu, eski bir dostunu ziyaret etme niyetindeydi. Ancak hedefindeki eski eve yaklaştıkça bağırma sesleri duymaya başladı ve yüzündeki keyifli gülümsemenin yerini endişe aldı. Sesler tam da dostunun evinden geliyordu. Apaçık belliydi bu. Üst katın pencerelerden korkunç haykırmalar yayılıyordu. Genç kadın öfke ve hakaretlerin sokakta yankıyan sesini duydu. Kaşlarının arasında derin kırışıklar oluşmuş bir şekilde başını kaldırmış, sarı- beyaz ışıkların geldiği açık pencerelere bakıyordu. "Ne oluyor?" Diye mırıldandı. O sıra bağırma kargaşasının yanı sıra balkonlara çıkmış vızırdayan kadınları da fark etti. Onlar da sesleri duyup çıkmış olmalıydı. Bir kadın balkondan başka bir eve doğru sesini duyurmak istermiş gibi sarkarak "Raziye! Raziye!" diye bağırıyordu. Genç kadın, eski dostuyla güzel vakit geçirmenin hevesiyle geldiği bu sokakta karşılaştığı kaos yüzünden ne yapacağını bilemedi. Zile basıp içeri girmek istemedi. Ancak orada ne olduğunu da bilmek istiyordu...
"Madem sana göre o kadar zeki biriyim, hiç anlamayacağımı mı sanmıştın ha?" Diye sordu Sırma. Sesi kadar yüz ifadesi de belirsizdi. "Sırma bu sefer ananen üzerinden yalan söyleyerek mi kurtulmaya çalışıyorsun? Eğer bunu yapıyorsan bedelini ağır ödetirim haberin olsun. Haddini bil seni şuursuz!" Kaşif resmen kükrüyordu. İri parmağını Sırma'ya doğrultulmuş, konuşurken sallayıp duruyordu. "Beni kendinle eş tutma sakın. Bu dünyada benden başka hiç kimse o kadını daha çok sevmiş olamaz, onun üzerinden prim kasma fikri ancak senin aklına gelirdi Kaşif. Bunu biliyorsun değil mi?" Sırma'nın zihninde anılar birleşme arzusuyla kıpırdanmaya başlamıştı. Ve bu sokağa taşındığı günden bu yana ilk defa zihnini berrak hissediyordu, o zamana kadar Kaşif'in evine nasıl yerleştiğini bile hatırlamaz haldeydi. Ama şimdi zihnindeki anıların üstü bir bir açılıyordu. "Sen bana neyin hesabını soruyorsun şimdi? Benim ya da ananenin bu olayla ne alakası var?" Diye sorguladı Kaşif, Sırma'nın durduk yere bu konuyu açması onu şaşırtmıştı ancak içinde o şaşkınlığın tetiklediği tedbirli bir soru da vardı. "Bu adamı kandırmak için kurduğun rezilliklerin üzerini kapatmaya çabalamıyorsun da ne! Bir bu mu kalmıştı ha? İnatla hala kalmak uğruna geriye rahmetli ananeni mezarından çıkarıp oynatmadığın mı kaldı? Senin içinde dağ kadar büyük bir şeytan varmış meğer!" "Hey?" Diye araya girdi Deniz. "Bana kavga çıkarma diye söyleyen sendin ama şimdi sen bağırıyorsun Kaşif bey. Sakin ol da bir etrafına bak, sesinin gitmediği yer kalmadı." Deniz çenesini küçük bir hareketle oynatarak pencere tarafını gösterdi. "Özellikle de oraya gitmemesi lazımdı. Bu arada," Sırma'ya döndü ve gözlerini tiksintiyle kıstı. "Sizin derdinize koyayım. Biriniz boktan bir zevk uğruna evimi gasp etti, ötekiniz gelip bana edep ahlak dersi verdikten sonra salonumun ortasına bağırıyor! Evim hariç istediğiniz yerde gidin böğrüşün, konu isterse dünya meselesi olsun ama ben burada, kendi evimde her saniye haneme tecavüz edilmesinden yoruldum artık. Yeter lan, defolsana evimden Sırma!" "Şimdi bunun sırası değil." Dedi Sırma. "Ha doğru." Deniz çıldırmak üzereydi ama artık öfke içini öyle tıkamıştı ki bedeninden onu atamıyordu. Esrarkeş bir edayla kahkaha attı. "Siz istediğinizi yapabilirsiniz, neticede burası benim evim değil mi, doğal yani. Lan beni delirtmeye mi çalışıyorsun! İlla kolundan sürükleyerek dışarı mı fırlatayım?" Sırma o ana kadar bir kez olsun gözünü kırpmadan Kaşif'e göz dağı veriyordu, ancak Deniz'in son sözü üzerine gözlerinde küçük kıvılcımlar koptu ve otomatik bir hareketle ona döndü. "Beni parasını verdiğim evden dışarı atamazsın. Basit bir şey söyledim Deniz hala anlamıyor musun?" Deniz farkında bile olmadan aralarındaki mesafeyi sıfıra indirmişti, hala öfkesini yansıtamadığı o garip vaziyetteydi ancak eli kendi lafını dinlemeyen bağımsız bir zihne sahipmiş gibi Sırma'nın boynuna uzanmıştı bile. Kaşla göz arasında bir anda Kaşif aralarına koluyla bir barikat kurdu, tehlike çanlarının yankılandığı üç kişilik dar alanda Deniz'i yavaşlatan tek şey Kaşif'in hareketiydi. Sırma gözlerini bile kırpmamıştı. "Al götür şunu buradan!" Diye bağırdı Deniz. Sonunda doğru dürüst bir tepki verebilmişti, sadece gerçek hislerinin açığa çıkmasıyla buna sevinecek hali ya da fırsatı yoktu. Kaşif beklediğinden daha yumuşak bir tepki vermiş olsa da içindeki öfke tekrar uyanmıştı. Deniz'e o an tehtitkar bakışlar yolluyordu. Şu an Kaşif, Deniz'den bile daha fazla saldırma potansiyeline sahipti. Deniz'in gözleri önündeki engeli aşıp Sırma'yı yortacak kadar öfkeli bakışlar atıyordu. "Sen hiç kaşınmamışsın galiba." Diye tısladı. Sırma hiçbir tepki vermedi. Kaşif onu kolundan tutup Sırma'dan birkaç adım uzaklaştırdı ve "Sen kiracıyı bulup konuş, bizim burada hallolacak başka bir sorunumuz var gibi görünüyor." dedi. Deniz hışımla kolunu silkti ve üzerindeki tombul elden kurtuldu. "Derdiniz neyse ben gelene kadar halledin ve defolun." Diye hırladı. "Yetti artık." "Hadi." Diye uyarıcı bir sesle söyledi Kaşif. İki adam da tüm bu rezil durumun sebebi kadın yüzünden öfke doluydu ancak birbirlerine düşmekten kaçınıyorlardı. Deniz asıl öfkesi Sırma'ya olduğu için kaçınıyordu ancak Kaşif, Sırma'nın huyları hakkında bilgi sahibi olduğu için kaçınmaktaydı. Daha doğrusu, bir kadının karanlık tarafı en çok kaostan beslenirdi onu biliyordu. Deniz hızla oradan ayrılırken önünü bile zor görecek kadar öfkeliydi. Ardı sıra sesler, sonra bağırışmalar başladı. Cehennemin ikinci perdesi galiba o an açılmıştı. |
0% |