@hayallerdebirisi2
|
Parkta tek başıma yürürken soğuk esinti yüzümü yalayıp geçti, hafif karanlık yüzünden hiç bir şey göremiyordum. Evden çıktığımda saat sabah 5.45 civarıydı ve her iki ebeveynim de işte olduğu için istediğimi yapmakta özgürdüm.
Buna kendi başıma parka gitmekte dahil.
Park günün bu saatinde sessiz oluyor. İlkokuldayken anne ve babama buraya gelmek istediğimi söylerdim. Oyun alanına varana kadar parkta dururduk. Ne kadar erken olursa o kadar iyi, böylece kaydırağı kullanma sırası bana gelene kadar beklemek zorunda kalmazdım.
Oyun alanı Yoongi’nin bahsettiği köprünün altında bulunuyordu. Köprünün altından geçerken oyun alanı artık orada değildi. Sadece ağaçlardan düşen ölü yapraklarla dolu açık, boş bir alan.
Video kameranın ‘açık’ düğmesine bastım ve manzarayı kaydetmeye başladım. Gerçek hayatta olduğundan daha iyi görünüyordu. Şükürler olsun ki artık biraz güneş doğmaya başladı. Nostaljik bir hava kattı.
Yavaşça köprünün altından yürüdüm ve diğer tarafa geçtim, kamerayı hala elimde tutarken çocukluk anılarımı hatırladım. Temiz havayı içime çektim, parkı çevreleyen uzun ağaçlara baktım ama yanıma baktığımda, soğuk sert zemine oturan bir çocuk beni şaşırttı ve neredeyse kamerayı düşürecektim.
“Uzun sürdü.” Çocuk bana baktı ve Yoongi olduğunu farkettim. “ 12 dakika geç kaldın.” Konuşur konuşmaz kamerayı kapatma düğmesine bastım. “Üzgünüm yürüyerek geldim.” “Neyse hadi bitirelim şunu.” Ayağa kalktı pantolonundaki toprağı ve yaprakları okşayıp silkeledi. “Arkadaşın nerede?”
“Iı-ııhmm.” Diye kekeledim. Kahretsin, Yuri nerede? Kaçtı mı? Buraya gelmeden önce ona mesaj atmalıydım.
“Şu an ciddi misin?” Bana ne kadar sinirlendiğini belli ederek dik dik baktı.
“Önce solo bölümlerini filme alabiliriz, biliyorsun.” Gergin bir şekilde gülümsedim.
“Peki benden ne yapmamı istiyorsun?” Diye sordu ve yerdeki küçük taşı tekmeledi.
“Sadece daha önce oturduğun yere tekrar otur.” Diye önerdim. “İyi görünüyordu.”
Hiçbir şey söylemeden tekrar oturdu, başını yukarı doğru kaldırarak köprünün tuğla duvarına yasladı. “Ne yapmalıyım?”
“Sadece..” dedim ve daha iyi görüntü alabilmek için geriye doğru bir kaç adım attım. “Öyle kal.”
Sol bacağını büküp sol kolunu dizinin üzerine koyduğu sırada kamerayı ona doğru doğrulttum. Kayıt düğmesine bastım ve onu kameranın küçük ekranından izledim.
Köprünün bu kısmı ağaçların arasından geçen en ufak güneş ışığına rağmen ortamın kas etli görünmesini sağlayan çok hafif bir yeşil ışıklandırmaya sahipti.
Kamerayı ona odakladım, yüzü tam ekranı doldurana kadar yakınlaştırdım. Açık tenli ve kusursuz cildi ve uykulu bakışlı gözleri ve yumuşak görünümlü dudakları odaktaydı. Etrafına baktı, başını her yöne eğdi. Yüzünü hiç bir duygu veya tepki göstermiyordu ama surat astığı belliydi.
“Sanırım bu sonsuza kadar sürecek.” Kameraya bakarak aniden konuştu ve beni ürküttü. “Ne zaman başlayacağını söyle bana.”
Konuşur konuşmaz kapatma düğmesine bastım. Zaten onu kayıt ettiğimi bilmiyor muydu? Hah, sanırım ondan gizli bir videosunu çektim.
Kameranın küçük ekranında ‘video başarıyla kaydedildi.’ Yazısı belirdi. Yanına oturmak için harekete geçtim ve ona gülümsedim.
“Ne?” Diye sordu şüpheyle. “Neden aptal gibi gülümsüyorsun?”
“Hiçbir şey.” Diye yalan söyledim. “Başka yerde çekim yapalım.”
“Benimle dalga mı geçiyorsun?” Ayağa kalkarken sesinde bir rahatsızlık vardı. “Ama ben hiçbir şey yapmadım ya da söylemedim bile.”
“Belki biraz sanatsal olabiliriz ve hiç diyalog kullanmayabiliriz diye düşündüm.” Diye önerdim. “Bazen insanlar kendi yorumlarını yaptıkları zaman anlamı daha iyi anlıyorlar.”
Bir an bana baktıktan sonra başını salladı. “Haklısın.”
“Ben her zaman haklıyım.” Ona küstahça omuz silkeledim.
“Peki Bayan Doğru, şimdi nerede çekim yapalım?” Diye homurdandı.
Uzaktan yumuşak bir kahkaha sesi duyunca sessiz kaldık. Yoongi ve ben kahkaha seslerinin nerden geldiğini bulmak için etrafa baktık. Yavaşça yürüdü ve sesi dikkatlice takip etti ve merak tüm vücudumu ele geçirdiği için ben de isteyerek takip ediyordum.
Ağaçlarından arasından geçip sakin ve huzurlu görünen göle doğru yürüdük, kahkahalar giderek yükseldi.
“Aman tanrım.” Dedim kendi kendime. Bir kaz sürüsü gölün kenarında toplanmış, ileri geri yürüyordu. En az 20 tane vardı ve onları ilk kez böyle gruplar halinde görüyordum.
Kazları gördüğümüz anda yürümeyi bırakan Yoongi’nin yanından geçmeden önce kamerayı gölün yakınındaki ahşap banka koydum ve onları tek tek kovalamaya başladım. Hepsi etrafta koşuşturuyor, durmadan vaklıyorlardı.
“Sadece sizi okşamama izin verin.” Diye yalvardım onlara beni anlamalarının imkansız olduğunu bilmeme rağmen. “Lütfen.”
Koşmaya ve onları kovalamaya devam ettim, en azından bir tanesinin bana dokunmama izin vereceğini umuyordum. Gri tüyleri, siyah boyunları ve başlarıyla birlikte çok yumuşak ve tüylü görünüyorlardı.
Çok tatlılar. Bir tane eve götürmek istiyorum.
Hepsi suya girdiğinde hemen pes ettim ayakkabılarım ıslanmadan hemen önce kenarda duruyordum. Onlara bakarken aynı anda hem gülümsüyor hemde iç çekiyordum.
Belki de gitmek ve özgür olmak istiyorlarsa onları kovalamamalıydım.
Gölün kenarındaki büyük kayanın üzerine oturdum ve onların minik ayaklarıyla kürek çekerek suda umursamazca yüzmelerini izledim.
Yerden hafif bir vaklama sesi geldi ve aşağıya bakmamı sağladı. Sağ tarafıma baktığımda, oturduğum kayanın hemen yanında beyaz bir kaz tek başına oturuyordu. Bu saf ve masum görünen türü nasıl fark etmedim?
Eğilip inceledim. Sürüden tek farklı renkteki kazdı ve normalde olması gerekenden daha ufak görünüyordu.
Elimi yavaşça ona doğru uzattım, parmak uçlarımda tüylerini hissedene kadar.
“Çok tatlısın..” dedim nazikçe ve tekrar tekrar okşayarak. “Neden arkadaşlarına katılmıyorsun?”
“Sen tam bir aptalsın.” Yoongi arkamdan bana yaklaştı. Ona bakmadım ve kazı okşamaya devam ettim. “Gerçekten karşılık vereceklerini mi düşünüyorsun?”
“Şuna bak, yapayalnız. Bu biraz ü-“ arkamı döndüğümde Yoongi’nin elindeki kamerayı bana doğrulttuğunu gördüm.
“Ya! Beni mi kaydediyordun?” Ayağa kalkıp kamerayı ondan almaya çalıştım.
Benden kaçarak yana doğru savruldu. “Ya ben olmadaydım?” Dedi şakacı bir tavırla ve benden uzaklaşarak.
“Silsen iyi olur!” Tekrar yakalamaya çalıştım ama bu sefer koşmaya başladı ve peşinden koştum.
Beyaz gömleğini başarıyla yakaladım. Hemen durdu. “Evet şimdi de kıyafetlerimi mahvedeceksin.”
“Ah, özür dilerim.” Gömleğini bıraktım. “Ama yine de beni neden kayıda aldın?”
“İlk kez hayvanat bahçesine giden bir çocuğa benziyordun.” Dedi çektiği videoya bakarak.
Videoyu izlemek için daha da yaklaştım ve kazları kovalayan bendim. Aman tanrım, çok çocuksu görünüyordum. Ve bugün düzgün bir şey bile giymemiştim!
Yüzünde bir gülümsemeyle iç çekti. “Bu beni acıktırıyor.”
“Etrafta koşan kazları görünce acıkıyor musun?”
Başını salladı. “Ben bir sürrealistim.”
İkimiz birden güldük, sonra tekrar konuşmadan önce kamerayı kapattık.
“Boşver hadi bir şeyler yiyelim.”
|
0% |