Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@hayalperestanka

Keyifli Okumalar Dilerim ❤️

***

Her kışın bir baharı..

Her derdin bir dermanı..

Her gecenin de bir sabahı vardır.

Çünkü bu hayatta her zaman bir şeyin bitişi, başka bir şeyin başlamasına sebep olurdu. Aynı Zeynep'in bittiğini düşündüğü yerde, Yusuf'un ona yaklaşması gibi…

Bu evrenin kanunu şudur ki; hayat bize istediğimiz şeyleri hemen vermez. Aksine bizi istediğimiz şeylere yavaş ve temkinli bir şekilde hazırlardı. Aceleci veya sabırlı olmak ise sadece insanoğluna verilmiş birer seçenekti. Ve Zeynep bu hayatta ki seçimini her ne kadar zor olsada, sabırdan yana kullanmış ve Yusuf ona hiç ummadığı bir anda, belki de en büyük adımı atmıştı.

***

Mevlana şehri geceye teslim olmuş herkes düğün yorgunluğunu uyuyarak geçirirken, Zeynep'in yüreğinde sanki güneş daha yeni açmış gibiydi. Mutluluktan gözüne uyku dâhi girmezken, yanında yatan Buket ise çoktan rüyalar alemine geçmişti. Zeynep bakışlarını önündeki komidine koyduğu çiçekten bir an bile çekmezken, şapşal aşıklar gibi kendisini gülümsemekten alıkoyamıyordu. Yusuf bile isteğe resmen çiçeği Zeynep'e vermiş ve içinde oluşan o büyük duygununda ismini sonunda bulmuştu.

Ve bunu bir tek kendisine değil resmen herkese ilan etmiş, Zeynep de gözü olanların da yolunu bir güzel kapatmıştı.Tabi çiçek mevzusundan sonra Yusuf ve Zeynep düğün boyunca deyim yerindeyse birbirlerinden köşe bucak kaçarken, neyse ki sonunda düğünü kazasız belasız bitirebilmişlerdi. Bitirmişlerdi bitirmesine ama bu defa da Fatma hanım bir yandan, Gülsüm hanım diğer yandan tabiri caizse çocuklarını köşeye sıkıştırıp çaktırmadan ağızlarından laf alma telaşına düşü verdi. Zeynep annesinden bir şey saklamazdı. Gerçi aşikar bir şekilde Yusuf'u sevdiğini söylememişti ama Fatma hanım kızının hal ve hareketlerinden, daha ilk başlarda Yusuf'da gönlü olduğunu anlamıştı. Ama Gülsüm hanım, oğlundan yıllardır sadece bir adım beklerken böyle büyük bir adım atacağını hayal dâhi edemezdi. Hele ki hiç ummadığı bir yerde gözlerinin önünde görünce, kadıncağız neredeyse mutluluktan bayılacak hâle gelmişti.

Gelmişti gelmesine ama tabi bunu sadece görmek yetmezdi. Bunu bir de kesin ve net oğlunun ağzından duymalıydı. O yüzden herkes odasına çekilirken, Gülsüm hanım da soluğu hemen Yusuf'un odasında aldı. Genç adam annesinin gelmesine şaşırmazken, aynı zamanda da uzandığı yatağından hızla doğrulup annesinin gelip yanına oturmasını bekledi. Zaten onun da söylemesi gereken şeyler vardı.

Gülsüm hanım hafif bir tebessümle oğlunun yanına geçip otururken, düğündeki olaydan beri içini kemirip duran soruyu pat diye soru verdi.

"Oğlum, bu akşam ne yaptığının farkındasın dimi ?.."

Yusuf annesinin sorusuyla ellerini önünde birleştirip bakışlarını karşı evin balkonuna doğru çevirirken, aynı zamanda başını da olumlu bir şekilde salladı.

"Farkındayım anne.."

Yusuf'un bu sözlerinden sonra derin bir nefes veren Gülsüm hanımın içine adeta su serpilmişti. Neyse ki oğlu ne yaptığının farkındaydı. Bu durum bir yandan kocaman gülümsemesini sağlarken, diğer yandan dualarının kabul olmuş olmasından dolayı azıcık duygulanmıştı. Gülsüm hanım duygulana dursun, odanın dışında kapıya kulaklarını dayayarak olayı öğrenmeye çalışan Ecrin ve Tekin ise Yusuf'un cevabıyla kocaman tebessüm etmiş ve zaferle ellerini tokuşturup başka bir şey kaçırmamak adına kulaklarını tekrar kapıya dayamışlardı.

"Peki oğlum, şimdi ne yapmayı düşünüyorsun ? Yanlış anlama amacım seni zorlamak değil ama sende konu komşuya öyle bir laf verdin ki.." deyip sustu.

Sonuçta Yusuf adamdı ona kolay kolay birşey olmazdı ama ya Zeynep, Zeynep'e gelecek laf söz ne olacaktı ?.. Eğer öyle bir şey olacak olsa zaten bunu ilk başta Gülsüm hanım kaldıramaz, kendi kızına kötü laf gelmiş kadar üzülür ve hiddetlenirdi..

"Haklısın anne biliyorum ama gözünü seveyim bana biraz müsade et. Kafamı bir toparlayayım sonra babam ve senle tekrar oturur bu sefer daha ciddi bir şekilde konuşuruz olur mu?" Gülsüm hanım oğlunun omzunu sıvazlayarak tebessüm etti.

"Olur tabi oğlum sen nasıl istersen."

Gülsüm hanım için bunları duymak bile yeterliyken, elbette ki oğluna istediği vakti sonuna kadar sunacaktı. Sonuçta oğlunun bu adımı atmasını yıllarca beklemişken, bir kaç gün daha seve seve beklerdi.

***

Sabah ezanı okunduğunda hâlâ uyumamış olan Zeynep tebessümle yattığı yerden hızla doğrulmuş ve adımlarını pencereye doğru ilerletmişti. Pencereyi açıp temiz havayı tebessüm ederek karşılarken, bir yandan da başını pencerenin çerçevesine dayayarak bir süre ezanı dinledi. Kuş cıvıltıları arasında okunan sabah ezanının sesi, kesinlikle Zeynep için bambaşka bir güzelliğe sahipti.

Ezanın bitmesiyle bu defa genç kız odadan hızla çıkarak hemen abdest almaya lavaboya doğru gitti. Önceden her daraldığında Rabbine ağlayarak yüreğindeki sevdasını anlatırken, şimdi bugün oturup doya doya yaşadığı sevincini anlatacak ve verdiği mutluluk için Rabbine çokça şükür edecekti…

Odaya tekrar girip feracesini ve şalını takarken, Buket'in rahatsız olmaması için ışığı açmamış ve gece lambasının sunduğu loş ışıkla hızla hazırlanmıştı. Namazını huşu içinde kıldıktan sonra önce tesbihini çekmiş ve hemen ardından ellerini semaya doğru kaldırarak kocaman gülümsemişti. İlk işi önce Kur'an da geçen ve artık ezberlediği o ayeti okumak oldu.

وَلَسَوْفَ يُعْط۪يكَ رَبُّكَ فَتَرْضٰىۜ

Anlamı; 'Vakti geldiğinde Rabbin sana gönlündekini verecek ve seni hoşnut kılacak.. (Duha/5)'

İşte bu ayet, bunca zaman ki sabrına destek olmuştu. Hem bu ayeti bilip de sabır etmemek, bir müslümana yakışır mıydı ki ?..

Ayeti okur okumaz hemen ardından kocaman gülümseyerek sessizce fısıldadı.. "Allah'ım, önce bana verdiğin sabır için ardından da verdiğin mutluluk için sana binlerce kez şükürler olsun. Senin göndereceğin her hâyra muhtacım. Ne olur bana ve tüm sevdiklerime hayal dâhi edemeyeceğimiz sevinçler nasip eyle." Demiş ve ellerini bu defa tebessüm ederek yüzüne doğru götürüp; "Amin" diyerek duasını bitirmişti.

Uykusuz bir gece geçirmesine nazaran, enerjisi aksini iddia eder gibiydi. Seccadesini toparlayıp oturduğu yerden usulca kalkarken, ferace ve şalını da çıkarıp yerine asarak bu defa dolabına doğru yöneldi. Üzerine krem ve kahve tonlarında tulum bir elbise giydi. Ardından masanın üzerindeki tarağını eline alıp önce güzelce saçlarını taradı hemen ardından da önüne gelen uzun tutamları arkasından küçük bir tokayla tutturup gerisini salık bıraktı.

Artık tam anlamıyla hazır olduğunda Buket'i yine rahatsız etmemek için sessizce odadan çıkarken, bu defa da merdivenlerden aşağıya aynı sessizlikte indi. Sinan'da salonda kurulan kanepede yattığı için onu da sabah sabah uyandırmak istemezdi. Adımlarını hızla mutfağa doğru çevirirken, mutfaktan gelen küçük tıkırtılar Zeynep'i gülümsetti. Belli ki annesi yine ondan önce mutfağa girmişti. Genç kız bu defa hızla mutfağa girdiğinde, Fatma hanım ise çoktan kollarını sıvamış ve börek açmaya dalmıştı. Zeynep ise annesinin yanına gidip yanağından öperek geri çekildi.

"Günaydın benim hamarat annem.."

Fatma hanım da aynı tebessümle; "size de günaydın Zeynep hanım" diyerek karşılık verirken, bu sabah Zeynep'in farklı bir enerjiyle parladığının farkındaydı. Bir anne olarak bu durumdan her ne kadar evladı adına çok mutlu olsa da, tek temennisi ve duası Yusuf ile duygularının gerçek anlamda karşılıklı olmasıydı. İşte o zaman kızı, gerçek anlamda ruhunun ışığını bulacaktı…

"Annem ben ne yapayım peki ?.." Diye soran kızıyla birlikte, Fatma hanım daldığı düşüncelerinden hızla çıkarak tebessüm etti.

"Çay suyu kaynadı kızım, sana zahmet demini atı ver."

Genç kız tebessümle annesini onaylarken önce çayı demlemiş, hemen ardından da kahvaltılıkları hazırlayarak masaya güzelce dizmeye başlamıştı.

***

Candan ve Bayraktar aileleri kahvaltı sofralarını bahçelerine güzel bir şekilde kurmuş ve misafirlerini en güzel şekilde ağırlamıştı. Sinan ve Buket kahvaltıdan hemen sonra Bursa'ya geri dönecekken, Zeynep de biletini iki gün sonraya aldığı için o da ailesiyle biraz daha vakit geçirdikten sonra Bursa'ya gidecekti.

Tekin ise yarın İstanbul yolcusuydu. O yüzden de Gülsüm hanım en güzel şekilde sofrayı hazırlamış ve oğlu kadar sevdiği Tekin'in mutlu olması için tüm gün boyunca onun sevdiği yemekleri hazırlamıştı. Zeynep babasıyla birlikte kahvaltıdan sonra Buket ve Sinan'ı havalimanına götürmüş ve çifti Bursa'ya doğru uğurlamıştı. Ardından geri eve dönerlerken Ahmet bey radyodan haberleri açmış dinliyor, Zeynep ise ön koltukta başını cama doğru yaslamış bir şekilde yolu izliyordu. Buğday tarlalarına gidilen yol ve hemen üzerinde uçuşan kuşlar Zeynep'in yüzünü gülümsetirken, kucağında duran telefonuna gelen mesaj bildirim sesi dikkatini dağıttı. Hemen açıp baktığında mesajın dostu Tuğba'dan geldiğini görünce, bu defa yüzünde manidar bir gülümseme oluştu.

~Gelen Mesaj: Tuğbam ❣️ / Kızz 😍çiçek mevzusundan sonra başka bir olay oldu mu ? Eğer olduysa sen bana mesajla uzun uzun anlat. Hamza sağolsun bir dakika peşimden ayrılmıyor ki arayayım daha rahat konuşalım 🙈

Her ne kadar balayına gitmiş olsa da Tuğba'nın bu meraklı melahat halleri Zeynep'i oldukça güldürüyordu. Düğünün sabahında daha önce ayarladıkları balayı için dört günlük bir Kapadokya turuna çıkmışlardı ama belli ki Tuğba'nın aklı hâlâ buradaydı. Hem nasıl olmasın.. O çiçek mevzusu içini adeta kıpır kıpır ediyor, dostu adına oldukça mutlu oluyordu. Sonuçta Zeynep'in onca sene ne kadar sabırla beklediğini ve Yusuf'u çok sevdiğini bilen en büyük şahidi o'ydu.

Zeynep bir yandan babasına çaktırmadan gülümserken, diğer yandan da meraklı arkadaşına hemen rapor vermek için yazmaya başladı.

~Gönderilen Mesaj; Tuğbam❣️ / Yok kuzum başka bir şey olmadı. Hem sen hiç merak etme, öyle birşey olsa zaten ben dayanamaz seni hemen ararım. O yüzden sende bunları düşünüp daha fazla kocacığını ihmal etme 🤭 müsait olduğunda yine konuşuruz. Rabbime emanet olun ❣️

Mesajı yazıp gönderdikten sonra tam telefonu bırakmıştı ki, radyoda ki adamın; "Özgürlük nasıl birşey bilen var mı ?" Sorusu dikkatini çekti. Tebessüm ederek bakışlarını tekrar camdan dışarıya doğru çevirirken, adamın sorduğu soruyu içinden cevaplamıştı.

'Özgürlük nedir bilmem ben, yıllardır tek bir Adam da tutuklu kaldım…'

***

Tekin yarın İstanbul'a gideceği için Konya'dan hatıra niteliğinde bir kaç birşey almak isteyince, Yusuf da seve seve arkadaşına eşlik etti. İki arkadaş meydanda ki dükkanları tek tek gezerken, Tekin tüm ailesine küçük birer hediye almış ve kimseyi unutmamaya da oldukça dikkat etmişti. Sonuçta ailesi oldukça kalabalık olduğu için haliyle torbalar da bir sürü olmuş ve arabanın arka koltuğu adeta hediye paketleriyle dolup taşmıştı.

Beraber sohbet ederek tekrar eve geçtiklerinde, Tekin elbette ki onu en güzel şekilde ağırlayan aileyi de unutmadı. Gülsüm hanım başta olmak üzere tüm aile üyesine hediyelerini tek tek verirken, Bayraktar ailesini hem çok mutlu hemde çok mahcup etmişti..

İkindi ezanının okunmasıyla Yusuf arkadaşından müsade istemiş ve onu Gülsüm hanımın efsane sofrasıyla baş başa bırakarak, namazını cemaatle kılmak üzere evden çıktı. Hızlı adımlarla camiye doğru ilerlerken, bakışlarını kısa bir an yanından geçtiği eve doğru çevirip ardından tekrar önüne doğru çevirdi. Bir yandan yürürken diğer yandan da Zeynep ile nasıl konuşma yapacağını düşünüp duruyordu.

Vakitleri ise oldukça dardı. Zeynep tekrar Bursa'ya gidecekken, Yusuf da kısa bir süre sonra askere gidecekti. O yüzden ne onun, nede Zeynep'in aklında bir soru işareti kalsın istemiyordu. Nasıl, nerede veya hangi şartlarda konuşurdu onu şuan bilmiyordu ama kesin bildiği bir şey vardı ki, emin olduğu duygularını artık dile getirmeliydi...

***

Namazını selam vererek huzurla bitiren genç adam oturmaya devam ederken, cemaat hızla dağılmaya başlamış ve herkes işinin başına geçmek üzere camiden ayrılmıştı. Yusuf ise önce sakin bir şekilde tesbihini çekmiş ve hemen ardından ellerini semaya doğru kaldırıp, sessiz bir şekilde duasını Rabbine arz etmişti. "Allah'ım, gönlüme ağır gelecek imtihanlarla beni sınama. Kimsenin saçına ak olmadan, sırtına yük olmadan, kalbine dert olmadan yaşayabilmemi ve nasibim de olan insanla yürüyeceğim hayırlı ve güzel bir yol nasip eyle.."

Boşuna dememişler; 'Nasibe inanan yolda, Duaya inanan darda kalmaz..' İşte Yusuf da tamda bunun bilinciyle derdini ve endişesini hayra çıkarması için Rabbinden yardım isterken, sanki gönlü şimdiden rahatlamış ve yüzüne o çok yakışan tebessümüyle oturduğu yerden kalkarken, bu defa eve gitmek üzere camiden ayrılmıştı.

Giydiği her renk ona yakışsada üzerindeki mavi gömleğiyle daha bir havalı gözüken genç adam, bir elini kısa olan saçlarına doğru götürüp karıştırdı. Acaba Ecrin'e gidip Zeynep'i evlerine davet etmesini mi söyleseydi ?.. Diye tam düşünmüştü ki, bu kararından anında vazgeçti. Mazallah şimdi annesi onları yan yana konuşurken görürse bu defa kesin ya heyecandan bayılır, ya da durumu daha da zor bir duruma sokardı..

O yüzden de Yusuf daha farklı ve daha rahat konuşabilecek bir yer bulmalıydı. Bunun düşüncesiyle tekrar Zeynep'in evinin önünden geçip kendi evine doğru giderken arkasından; "Yusuf !.." Diye seslenen kişiyle, önce adımlarını durdurmuş ve hemen ardından da sakin bir tavırla seslenen kişiye doğru dönmüştü.

Çağla seri ve sinirli adımlarla onu bekleyen adama doğru yürürken, Yusuf'un kaşları bu durumu sorgular bir şekilde çatıldı. Çağla ise şuan oldukça gergin ve sinirliydi. Çünkü uzaktan gelen yatılı misafirler yüzünden daha şimdi evden kaçabilmişti. Öyle ki Yusuf'un tam karşısına geçerken, deyim yerindeyse yüzü adeta sirke satıyor gibiydi..

Genç adam bunu fark edince bu defa merakla; "hayırdır, bir şey mi oldu ?" Diye sordu.

Çağla'nın ise; "oldu ya oldu !.." Diyen tripli ses tonu, Yusuf'u şimdiden germiş ve bir elini istemsizce ensesine doğru götürüp ovarak geri indirmişti.

"Çağla lütfen uzatmada ne olduğunu söyle." Genç kızda zaten lafını hiç uzatma derdinde değildi. Öyle ki, dün gece gözüne bir gram uyku girmemiş ve Yusuf'a sanki hakkı varmış gibi hesap sormak için sabahı sabah etmişti. "Dün ki çiçek mevzusu, yanlışlıkla olan bir durum muydu yoksa gerçekten bile isteğe mi verdin Zeynep'e ?.."

Genç adam Çağla'dan gelen bu soruyla kaşlarını daha da bir derinden çattı. Bu soru her ne kadar onu ilgilendirmiyor olsa da, Yusuf yine de dürüstçe sorusunu cevapladı.

"Evet, kendi rızamla ve bile isteğe verdim" dedi her noktasını bastıra bastıra. Bu sözleri duymayı beklemeyen Çağla ise kısa bir an afallasada, damarlarında dolanan kıskançlık anında diline vurdu.

"Nasıl ?.. Yusuf sen nasıl Zeynep'i sevdiğini söylersin ya ! Çocukluğundan beri ondan hoşlanmayıp uzak duran sen değil miydin ? ! Şimdi ne oldu da sevmeye başladın ?" Bu şekilde deli gibi hesap soruşu Yusuf'u çileden çıkarmış olsa da, genç adam sakinliğini korumaya çalışarak genç kızın sorusunu es geçmiş; "Yusuf abi diyeceksin Çağla a-bi.."diyerek, asıl takıldığı noktaya vurgu yaptı.

Çağla ise bu tepki karşısında bozulan sinilerine engel olamamış ve Yusuf'un çatık kaşlarının aksine sinirle gülmeye başlamıştı. Zeynep ile kendisi aynı yaşta olmalarına rağmen o Yusuf'a abi demezken, niye o diyecekti ?.. Aklına gelen bu soruyla gülüşü yüzünde solmuş, bu defa Yusuf'un gözlerinin içine sinirle bakıp kaşlarını çatmıştı. "Farkındaysan ben Zeynep ile aynı yaştayım ! Ve ben sana abi diyeceksem eğer onun da demesi gerekir."

Çağla'nın bu şekilde hâlâ saçmalıyor oluşu Yusuf'un bir iki saniye gözlerini yumup tekrar açmasına neden oldu. Anlamamak için resmen elinden geleni yapıyor ve Yusuf'un damarına inadına basıp dilinde ki doğruları söylesin istiyordu. Duyacaklarını bilmeden..

"Gerekmez ! Çünkü ben sırf Zeynep bana abi demesin diye ondan uzak durdum !.." İstediği gerçekler genç adamın dilinden dökülürken, hem Çağla hemde Yusuf şaşkındı.

Çağla duyduğu gerçekle, onu daha ilk başta daha çocukken kardeş olarak gördüğünü ve bunun hiç bir zaman değişmeyip sırf bu yüzden de yanında durmasına izin verdiğini kast ederken..

Yusuf ise çocuk aklıyla neden Zeynep'den uzaklaştığını, araya neden aşılmayacak bir mesafe koyduğunu ve kaburgalarının arasında Sevdalanmayı bekleyen bir kalbi olduğunu, daha yeni fark ediyordu..

***

B Ö L Ü M

S O N U


Loading...
0%