@hayalperestanka
|
Keyifli Okumalar Dilerim ❤️ *** ~7 SENE ÖNCE~ Güneşin yakmadığı ama ısıttığı. Ağaçların ve çiçeklerin rengarenk açtığı. Kuşların ise sevgiyle muhabbete başladığı ilkbahar sonunda gelmişti.. Yaz tatiline az kalmış günler çocuklar için şimdiden bayram havası oluştururken, bu sene lise son sınıfa geçecek olan Yusuf istediği üniversiteye girebilmek için şimdiden test çözmeye başlamıştı. Her ne kadar çok çalışkan ve başarılı bir çocuk olsada, yaşıtlarının aksine olgun yapısı her zaman işini garantiye almayı severdi. Odasındaki çalışma masasında test çözmeye dalmışken annesinin aşağıdan ona seslenmesiyle, testini kapatıp yerinden hızla kalktı. Gülsüm hanım salonda kurduğu yer sofrasını yine her zamanki gibi güzelce donatmış ve çocuklarının da sofraya gelip oturmasıyla önce besmeleler çekilmiş, ardından da açılan sohbetlerle yemekler yenmeye başlanmıştı. Konu konuyu, sohbet sohbeti açarken Kadir bey bu hafta sonu akrabalarının düğününe gideceklerini eşine tekrar hatırlattığında, Gülsüm hanım da tebessüm ederek onayladı. Sohbet bir süre sonra Gülsüm hanımın evlenecek olan çiftin ne kadar yakıştığını ve onlar adına ne kadar mutlu olduğunu anlatmasıyla devam ederken bu durum evin küçük kızı olan Ecrin'in de oldukça dikkatini çekmişti. Annesinin sözleri biter bitmez merakla babasına doğru döndü. "Babacığım, arkadaşlar evlenebilir mi ?" Diye pat diye bu soruyu sorduğunda, Kadir bey ve Gülsüm hanım kızlarından böyle bir soru beklemedikleri için önce şaşırmış, ardından da birbirlerine bakarak gülmüşlerdi. Daha on bir yaşında küçük bir kız çocuğu olmasına rağmen, yaşıtlarına nazaran oldukça kurnaz ve zeki yapısı, Ecrin'in en büyük özelliklerinden sadece ikisiydi. Öyle ki annesinin anlattıklarını merakla dinlemiş ve babasına da bu soruyu sormaktan hiç çekinmemişti. "Evlenebilirler tabi güzel kızım ama belli bir yaştan sonra kız ve erkekler şimdiki gibi pek yakın olmazlar" dediğinde, Ecrin kaşlarını çatmış ve babasının ne demek istediğini anlamamıştı. "Ne yani, büyüyünce küserler mi ?.." Hayretler içinde sorduğu bu soru, küçük kız haricinde evin diğer üyelerini tekrar güldürürken, Ecrin ise hâlâ sabırsızca babasından bir cevap bekliyordu. "Hayır tabi ki kızım. Sadece oyun oynayacak kadar çocuk olmazlar ve bu yüzden de aralarına bir mesafe koyarlar" dediğinde, küçük kız bu defa aklına takılan başka bir soruyu sordu. "Peki baba, evleneceğin kişi senden büyük olur mu ? Çünkü annem demişti ya hani, oğlan kızdan büyükmüş diye.." Gülsüm hanım gülümseyerek kızı ve kocasını sessizce dinliyor ve hiçbir müdahalede bulunmuyordu. Ne de olsa sabahtan akşama kadar kızının bitmek bilmeyen sorularını daha çok anne olarak o cevapladığı için şimdi sessizce bu durumun keyfini çıkarıyordu. "Olur elbette kızım." "Abi dese bile mi ?.." İşte Kadir bey için en hassas soru gelmişti. Şimdi kızına öyle bir şey anlatmalıydı ki, bu cevap hem kızının hemde oğlunun kulağına küpe olacak cinsten bir şey olmalıydı."Abi derse olmaz işte.. Mesela sen, Hamza'ya abi mi diyorsun yoksa sadece Hamza mı ?" "Elbette ki abi diyorum." "Peki neden ?" "Çünkü o benden çok büyük. Hem o da bana kardeşim diyor" dediğinde, Kadir bey bu duruma memnun olmuşcasına gülümsedi. "Bak işte gördün mü, Hamza abin de sana kardeşim diyor" diyerek sustuğunda, Ecrin hâlâ anlamamış bir şekilde babasına bakıyordu. Daha anlaşılır olmalıydı ama nasıl ?.. Kadir bey düşünür bir şekilde bakışlarını eşine doğru çevirdiğinde, Gülsüm hanımın gülen yüzünü görünce sanki aradığı sözler beynine istila etmiş ve bu defa keyifle bakışlarını tekrar kızına doğru çevirmişti. "Bak mesela, ben annene evlenmeden önce 'sen benim kardeşim gibisin, ben seni öyle görüyor ve öyle seviyorum' deseydim ve sonra zamanla fikrim değişti, ben şimdi seni farklı bir şekilde seviyorum diyerek evlenseydim, bu kesinlikle doğru olmazdı. Çünkü bu durum hem güven hemde edep meselesidir. O yüzden de bir kıza veya bir oğlana, ilk nasıl hitap ediyorsan ve onu nasıl görüyorsan öyle devam etmek gerekir. Abi ise abi, kardeş ise kardeş.." Bu mesele Kadir bey için çok hassas bir durumdu. Gerçi bu mesele bir tek Kadir bey için değil, herkes için çok hassas bir durum olmalıydı !.. Çünkü zaman geçtikçe; 'ben senin abinim' diyen adam gibi adamların yerini malesef ki; 'Abi deme lazım olur ?' Diyen adam görünümlü adamlar almıştı.. Başından beri kardeşini ve babasını sessizce dinleyen Yusuf ise her konuda babasına hak verirken, bir yerde takılı kalmış ve bu defa merakla Ecrin'den önce o atılmıştı. "Peki baba, birini kardeş gibi görüp görmediğimizi nasıl anlarız ?" Diyerek çok güzel bir soru sorduğunda, Kadir bey önce oğluna karşı içten bir şekilde tebessüm etmiş, ardından da bakışlarını tekrar karşısında oturan eşine doğru çevirmişti. "Eğer, seyretmekten vazgeçip gerçek anlamda bakarsan ona.. Onun sana abi, seninde ona kardeşim deme düşüncesi bile huzursuz eder seni, hatta şimşekler çaktırır kafanda.." Diyerek sustu. Mühim olan sadece çok sevmek değil, yıpratmadan çok sevmekti. Kadir bey ve Gülsüm hanım ise bunu en iyi bilen çiftlerdendi. Birbirlerinin gözlerinde daha ilk günkü gibi kaybolurlarken, Yusuf ve Ecrin ise anne ve babalarının aşk dolu bakışlarına karşı kocaman gülümsemiş ve başka soru sorma gereği duymamıştı. *** ~ERTESİ SABAH~ Bugün hafta sonu olmasından dolayı okul telaşı olmadan sabah kahvaltısına kalkan Yusuf, önce elini yüzünü yıkamış ardından da salona doğru inmişti. Gülsüm hanım ise her sabahki gibi erkenden kalkıp sofrayı kurarken ekmeğin bittiğini fark etti. Tam yukarı çıkıp oğluna seslenirken onun merdivenlerden aşağıya indiğini görünce gülümsedi. Oğlundan ekmek almasını rica ettiğinde ise genç çocuk annesini ikiletmeden başını olumlu bir şekilde sallamış ve bu defa adımlarını girişe doğru çevirmişti. Siyah eşofman takımının üzerine portmantodan paltosunu alıp giyinerek evden çıkarken, sabah ayazı soğukluğunu yeterince belli ediyordu. Paltosunun her iki cebine birden ellerini sokarak hızla yürümeye başlamıştı ki, yanından geçtiği evin bahçesinden Zeynep'in kahkaha seslerini duyunca, gayri ihtiyari durdu ve başını çevirerek sesin geldiği yere doğru baktı. Yapraklar daha yeni çıkmaya başladığı için bahçenin avlusu net bir şekilde gözüküyordu. Genç kız daha sabah kahvaltısını yapmadan önce kedilerini beslemeye bahçeye çıkmış ve onların o sevimli hallerine karşı kahkahasına engel olamamıştı. Yusuf ise Zeynep'in gülümseyen yüzüne bakarken farkında olmadan o da gülümsemiş ve tamda o anda, sanki beyninde şimşekler çakmıştı. Babasının dün akşamki sözleri bir bir aklına düşerken, farkında olmadan Zeynep'in ona abi, onunda ona kardeşim deme düşüncesi, tamda babasının dediği gibi onu oldukça huzursuz ve rahatsız hissettirmişti. Aşk, illa ki ilk görüşte olmak zorunda değil. Ancak o kişinin sizinle bir manevi bağı olup olmadığını anlamak için ilk bakış yeterliydi... Çünkü kalbe nazaran, Ruh daha çabuk karar verirdi… *** ~Günümüz 2 Gün Sonra~ Ne güzel söylemiş Hz. Mevlana; Umut hiç bitmeyen bir bahar mevsi gibidir. İçine kar da yağar, fırtına da kopar ama Çiçekler hep açar. Mühim olan, sabredip beklemek… Cıvıl cıvıl olan sokaklar akşam ezanıyla ve kapanan dükkan kepenkleri ile birlikte yerini sessizliğe bırakmış, insanlar ise sanki bir kuş misali tek tek yuvalarına çekilmişti. Bir evde umutlu bekleyişinin heyecanı sürdürmeye devam eden genç bir kız, diğer evde ise kalbinde yeni keşfettiği aşkı sindirmeye çalışan genç bir adam vardı. Aradan iki gün geçmiş olmasına rağmen Yusuf bir türlü fırsat bulup da Zeynep ile doğru düzgün konuşamamıştı. Her konuşmak istediğinde ya Zeynep'i tek bulamıyordu yada aileler hep birlikte oturuyordu. Tabi bu durum genç adam için her ne kadar sinir bozucu bir durum olsa da, Zeynep için oldukça eğlenceli bir durum haline gelmişti. Eğlenceden ziyade onun için çabalıyor oluşu.. Gözleriyle gözlerini denk getirme gayreti.. Genç kıza adeta kendisini değerli hissettirmiş, belki biraz utanmış ve biraz da çekinmişti. Ama Yusuf bu defa kararlıydı, kesinlikle Zeynep ile konuşması lazımdı çünkü Zeynep yarın sabah erkenden Bursa'ya gidecekti. Sırf bu yüzden de tüm gün boyunca Zeynep'e nasıl açılacağını düşünmüş durmuş ve sonunda ne yapması gerektiğini de bulmuştu. Genç adama göre 'seni seviyorum' demek kolaydı ama o istiyordu ki, bu aşk itirafı o kadar güzel ve özel olsun ki, Zeynep'in de gönlü onun için aynı duygularla atsın.. Onun gönlünün zaten onda esir olduğunu bilmeden. Dün geceden herşeyi planlayan genç adam akşamın çökmesiyle ailesiyle birlikte Candan ailesinin davetine icabet etmek üzere evden ayrıldı. Zeynep ve Fatma hanım bahçeye kurdukları sofranın son hazırlıklarını yaparken bahçe kapısından görülen Bayraktar ailesinin gelmesiyle hazırlıklar sonlanmış ve aile dostları hemen masaya buyur edilmişti. Anne ve babalar yine karşılıklı bir şekilde otururken Yusuf masanın sonunda, Zeynep ve Ecrin ise hemen onun yanında karşılıklı bir şekilde oturuyordu. Yemekler konulmuş güzel sohbetler eşliğinde herkes karşılıklı yemeklerini yemeye başlamışken, Ahmet beyin sorusuyla Zeynep'in bakışları anında Yusuf'u buldu. "Askerliği hangi memlekette yapacağın belli oldu mu ?" "Oldu Ahmet amca, Rabbim nasip ederse eğer haftaya Şırnak'a gidiyorum." "Rabbim hayırlı bir şekilde gidip gelmeyi nasip etsin oğlum.." Dediğinde sofrada ki herkes hep bir ağızdan "amin" diyerek onaylarken, Yusuf'un da bakışları Zeynep'i bulmuş ve genç kız dolan gözlerini saklamak için anında bakışlarını önünde ki yemeğine doğru çevirmişti. Bir yandan mesafelere alışmış hüzünlü bir kalp varken, diğer yandan mesafenin acısını ilk defa iliklerine kadar hissedecek heyecanlı bir kalp vardı... Genç kız yanında ki adamın varlığı yüzünden çok fazla birşey yiyemezken, Yusuf da ondan farksız değildi. Ecrin ise hem abisinin hem abla gibi gördüğü genç kızın bu halleriyle o kadar eğlenmişti ki, sırf ağzından birşey kaçırmamak için kıtlıktan çıkar gibi önlerinde ne var ne yoksa deyim yerindeyse süpürmüş, resmen konuşmamak için ağzını hiç boş bırakmamıştı. Ama bu durum elbette ki Ecrin'e daha sonra pahalıya patlamış ve tam çay keyfi yapacakları sırada genç kız soda şişesiyle aşk yaşar hâle gelmişti.Yusuf babası ve Ahmet bey ile bir köşede çayını içerken hanımlarda diğer tarafta oturmuş sohbet ederek çaylarını içiyordu. Zeynep her ne kadar sohbetin içinde gibi gözükse de kalbi ve ruhu daha şimdiden Yusuf için endişelenmeye başlamıştı. Askere gideceğini biliyordu ama hiç bu kadar zor bir yere gideceğini düşünmemiş, belki de düşünmek istememişti. Elbette ki şartlar ve zaman eskiye göre oldukça daha iyiydi ama genç kız yine de endişelenmeden duramıyordu. Yusuf ise genç kıza doğru bakıyor ve onun ayağa kalkıp mutfağa gideceği bir anı gözlüyordu ki, Kadir bey'in sohbet arasında; "boğazlarım biraz ağrıyor" demesiyle Ahmet bey hemen bakışlarını Yusuf'a doğru çevirdi. "Oğlum ya, hazır konusu açılmışken sana zahmet şu bizim arkadaki ağaçtan biraz ıhlamur toplasan da, akşam baban taze taze ıhlamur içse.." dediği an, Yusuf hemen onaylayarak yerinden kalkınca Ahmet bey bu defa bakışlarını ileride oturan kızına doğru çevirdi. "Kızım mutfaktan bir poşet getir de, Yusuf ıhlamur toplasın.." Zeynep başını olumlu bir şekilde sallayıp; "tamam baba" diyerek bakışlarını genç adama doğru çevirdiğinde, Yusuf çoktan yerinden kalkmış ve adımlarını arka bahçeye doğru ilerletmişti. Aradığı fırsat ayağına kadar gelmişken, elbette ki bu durumu kaçırmak olmazdı... Zeynep mutfaktan aldığı poşetle tekrar bahçeye çıkıp seri adımlarla Yusuf'un yanına doğru giderken, Ecrin de elindeki soda şişesiyle önünden geçen ablasının ardından kocaman gülümseyerek baktı. Bir yandan ikilinin baş başa kalıp konuşacak oluşu onu mutlu ederken, diğer yandan da ikiliyi gizlice gözetleyecek hali bile olmadığı için kendi adına üzülüyordu. Genç kız elinde tuttuğu poşetiyle arka bahçeye doğru geçtiğinde, Yusuf'un ıhlamur ağacının gövdesine yaslanmış bir şekilde onu bekler vaziyette görünce, attığı adımlarını hızlandırdı. "Kusura bakma beklettim biraz.." Genç adam yaslandığı yerden doğrularak gülümsedi. "Estağfurullah sorun değil." Genç kız elindeki poşeti Yusuf'a doğru uzattığında genç adam hiç beklemeden poşeti eline aldı. Zeynep tam ardına dönüp giderken Yusuf'un sorusuyla attığı adımını durdurmuş ve heyecanla bakışlarını kaçırmıştı. "Şey Zeynep.. Bana yardım eder misin ?" Diye sorduğunda genç kız en içten tebessümünü sunarak; "elbette ederim.." Diyerek hemen yanında ki ağacın çiçeklerini toplamaya başladı. Büyük ağacın aşağıya doğru sarkmış yapraklarını, deyim yerindeyse altın görünümlü çiçeklerini beraber yan yana toplarlarken, Yusuf poşeti ağacın gövdesine asmış ve çaktırmadan Zeynep'e bir bakış atarak konuya onun en sevdiği yerden yani şiirlerden girmeyi denedi. "Bir yerde duymuştum, bu ıhlamur ağaçları sanırım mutluluğu temsil ediyormuş. Sence de öyle mi ?" Ağaçtan ıhlamur toplamaya devam ederken, sırtları birbirine dönük bir vaziyetteydiler. Zeynep genç adamın yüzüne bakıp heyecanını belli etmeme adına oldukça rahatken, bir yandan ıhlamur topluyor diğer yandan ise Yusuf'un sorusunu cevaplıyordu. "Evet doğru duymuşsun. Ihlamur ağaçları mutluluğu temsil eder. Şiirlere bile konu olmuşluğu vardır. Hatta bir şair sevdiğine; 'Ihlamurlar çiçek açtığı zaman geleceğim' der.. Çünkü diğer ağaçlar çiçek açarken ıhlamur geç çiçeklenir. Yani geç gelen mutluluğun habercisidir ıhlamur çiçeği. Asla umutsuz olmayı ifade etmez. Aksine umut hep vardır. 'Elbet geleceğim ama biraz geç olabilir, bekle' demektir..." Önünde ki ıhlamur çiçeğine gülümseyerek baktı. Yusuf bu cevabı oldukça beğenmişti. Kim bilir o geç gelen mutluluk belki onlarında umudu olacaktı. Her ikiside elinde topladıkları ıhlamur çiçeklerini poşete koymak için arkalarına döndüklerinde, aynı anda göz göze gelmiş ve Yusuf'un bu defa ki sorusu Zeynep'in elindeki ıhlamurları yere düşürmesine neden olmuştu. "Peki sence bu ıhlamur çiçeği, bizim de geç gelen mutluluğumuza umut olabilir mi ?.." *** B Ö L Ü M S O N U |
0% |