@herdem6060
|
10. BÖLÜM-Merve’nin İmkansız Aşkı Ertesi sabah herkes için zor başlamıştı. Merve uyandığında baş ağrısından ve mide bulantısından ölüyordu. Elini yüzünü yıkarken kızların seslerini duydu. Şimdi nasıl anlatacağım bana çok kızacaklar, kızmaları sorun değil çok kırılmışlardır. Haklılar da ben olsam canlarına okurdum diye düşündü. Salona geçtiğinde masa yerine yer sofrasına kahvaltı hazırladıklarını gördü. Bazen televizyon izlemek istediklerinde ya da keyif yapacaklarını düşündükleri zaman sofrayı yere kurarlardı. Gökçe ile Buket’te gelmişti. Kızların yüzüne baktığında Buse’nin dün geceyi anlattığını anlamıştı çünkü hepsinin söze nasıl başlasak diye baktıklarını fark etmesi uzun sürmedi. Her zaman ki gibi Buket “Bacım günaydın” diye ayağa kalkıp sarılmıştı. Merve’nin yine gözleri dolmuş ağlamamak için kendini sıkmaya başlamıştı. Başını Buket’in boynuna gömdüğünde daha fazla dayanamamış bağıra bağıra ağlamaya başlamıştı. Buket sadece sarılıyor “ ağla canım ağla, içine atma sakın biz hep yanındayız ne zaman anlatmak istersen o zaman anlatırsın” diye teselli ediyordu. Gökçe ile Buse’ de gelmiş dörtlü bir şekilde sarılıp ağlamışlardı. Merve biraz sakinleşince “tamam, iyiyim” diyerek kanepelerden birine geçip, “kızmaya başlayın hadi” diye kızlarımı yüreklendiriyordu yoksa kendini mi belli değildi. Bunun üzerine Gökçe “Senin bir derdin olduğunu anlayan tek kişi olarak ben başlıyım o zaman kızım kaç defa ağzından kaçırdın. Sana sorduğumda bana bari anlatsaydın. Seninle yattığımız gecelerde beni uyudu sanıp, o salak günlüğe ağlayarak bir şeyler yazdığını görmedim mi sanıyorsun. Sadece neden bu kadar gizleme gereği duydun onu merak ediyorum” diye konuşmasını sitemkar bir şekilde bitirdi. Buse hala dün gecenin etkisinde tek kelime edemiyor kuzeninin ağzının içine bakıyordu. Ne yapsam da mutlu olsa diye pervane olmaya hazırdı. Merve, bakışlarını kızların yüzlerinde tekrar dolaştırdı. Buse’de oyalandı biraz dün geceyi çok iyi hatırlıyordu. Onun en güzel gecesini berbat ettiği için kendinden utandı. Bakışları devam ederken gözleri tekrar dolup, “ÖZÜR DİLERİM BUSE EN GÜZEL GECE’Nİ MAFETTİM” dedi. Buse hemen yanına oturdu. Ellerini tutarak “saçmalama sen olmasaydın ben hala onu hayallerimde yaşıyor olacaktım. Cenkay da merak etti seni” diyerek kızlara da bu sayede birlikte olduklarını söylemiş oldu. Bunun üzerine Gökçe cırladı. “Buket farkında mısın bu aşüfteler her şeyi bizden saklar olmuşlar. Sizi ayağımın altına almadan neler olduğunu anlatıyorsunuz.” Merve’ye dönüp, “ilk önce sen ve en başından, hiçbir şey atlamadan” dedi sesini birazda yükselterek. Merve hafif gülümsedi. “Sözümü hiç kesmeyin o zaman” diyerek anlatmaya başladı. “Bankaya ilk başladığım zaman kredi kartı satışı yapmam gerekiyordu. O zamanlarımı sizde hatırlarsınız az kafanızı şişirmedim bu konuda neyse altı aylık falandım herhalde ve hala şubede en çömez ben olduğum için, ya da ben öyle sanıyorum Berkay Bey, bir avukatlık bürosunun avukatlarına ve yöneticilerine şirket kredi kartı çıkartacağını ve ilgili kişilerin bilgileri için beni yollayacağını söyledi. Nedense o gün anlayamadığım bir mutluluk vardı üzerimde hemen şubeden çıktım. Maslak’ta ki plazaya gittim. 16. katta bulunan avukatlık bürosu üst düzey seviyede korunuyordu. Girişteki güvenlikleri geçtim bu seferde kapıda ki güvenliğe derdimi anlatırken bir bağırış koptu ama ne bağırış resmen koridorları inlettiler. Güvenlikler ayaklandı o arada koridorun sonundaki odanın kapısı bir hışımla açıldı. İlk orada gördüm. Uzun boyu ile görmemek imkansızdı zaten, kadının birine basbas bağırıyor, ihanet ettiği kocasından tek kuruş alamaması için elinden geleni yapacağını söylüyordu. Kadın ise ben daha çok para veririm benim avukatım ol demeye devam ettikçe bu sinirlenip kadına daha çok bağırıyordu. “Tiksiniyorum sizin gibi kadınlardan” diyerek ağzına geleni saydı. Kadını kolundan tutup güvenliklere doğru ittirdi. Kim olduğunu bilmiyorum ama “Erdem” diye tekrar bağırınca olduğum yerde sıçradım resmen o kadar sinirli idi. O ara yanında olan adam “Buyur abi” dedi. “Kapı dışarı atın şu kadını ve bir daha buraya almayın” diye tiksinircesine emir verip, çıktığı odaya girdi. Tabi kapıyı da kırılırcasına çarparak… Nereye geldim ben diye düşünmeden edemedim. Başta korksam da bu kadar dürüst bir yaklaşım çok hoşuma gitti gözümde devleşti resmen. Beni stajyer bir avukatın yanına gönderdiler, her şeye yardım etti sağ olsun ama nedendir bilmem, hem işimi yapıyor hem de o sinirli adamın kim olduğunu düşünüyordum. Stajyer olmayan bütün avukatların ve başka birimlerdeki üç yöneticinin bilgilerini iki saate yakın bir zamanda aldıktan sonra, yanımıza gelen sekreter kız “büyük patronunda bilgileri alınacak” dedi. Büyük patron deyince 60 yaşlarında göbekli ton ton bir amca bekliyordum. Beni yönlendirdikleri odaya girdiğimde onu tekrar gördüm. Hala çok sinirli idi. “Buyrun” diyerek elindeki dosyadan kafasını bile kaldırmadan sadece eliyle masasının önündeki koltukları gösterdi. Zaten elim ayağım zangır zangır titriyordu sanırım hala olayın etkisindeyim diye düşünerek gösterdiği yere hemen oturdum. Kafasını okuduğu dosyadan hala kaldırmıyordu. Ben ise hipnoz olmuş gibi ondan gözlerimi alamıyordum. Yaklaşık beş ya da on dakika sonra konuşmaya başladı sanırım. Ona o kadar dalmıştım ki zaman kavramını bile yitirdim. Kurumsallaşma yolunda ilerleyen bir büro olduklarını, bir sürü ayrı alanda davalara bakan avukat arkadaşlarının harcamaları konusunda sıkıntı yaşamamaları için bu yola girdiklerini, o yüzden şirketlerle veya müvekkilleri ile dışarıda bire bir yemekli toplantı yapan çalışanlarına 10.000 TL’ye kadar kredi kartı çıkarmaya karar verdiklerini uzun uzun anlattı. Kendisinin büronun kurucusu olarak özel kredi kartları varmış ama bu yolla sadece iş için kullanacağı bir kredi kartı olmasını istiyormuş bunları anlattıktan sonra kafasını kaldırdı. “İmzalamam gereken bir yer var mı” diye sordu. İlk defa o zaman yüz yüze geldik. Koskoyu kahverengi gözleri ile öyle sinirli bakıyordu ki titremem daha çok arttı. Bunu korkmama bağlayıp ellerim titreyerek, hemen bir başvuru formu çıkarıp bütün sayfaları imzalattım gereken yerleri ben doldururum dedim. “Tamam, iyi günler” diye kapıyı gösterdi. Davranışı çok kaba idi ama ben, bana ne olduğunu düşünmek ile o kadar meşguldüm ki hareketlerine takılmaya zaman bulamadan odadan çıktım. Daha sonra düşündükçe bana yaptığı hareketlere çok kızdım ama iş işten geçmişti. Böyle başladı. O günden sonra bir kaç defa bankaya geldi. İşlemlerinde yine benim yardımcı olmam istendi. O Berkay Bey ile çay kahve içerken her defasında işini yapmak yanına gidiyordum. Odaya girene kadar kahkaha ile güldüğü zamanlara bile denk geldim. Ama ne zaman ben odaya girsem, surat asıyor şöyle bir bakıyor sonra benim yüzüme bile bakmıyordu. İşin garip tarafı yokmuşum gibi davranıyor, kafasını eğerek bir selam veriyor yaptığım şeylerden sonra çoğu zaman teşekkür bile etmiyordu. Bana bakıyor ama iç görmüyordu. Her geldiğinde aynı şeyleri yaşamanın canımı acıtmaya başlaması ile ne olduğunu sorgulayıp, sebebini anlamadığım da ise neredeyse bir yıl geçmişti. Bir baktım adamı sosyal medyadan, magazinden takip ediyorum. Her yeni kız arkadaşı ile daha çok içime kapanıyor ondan nefret ediyordum. Oysa banane kim ile birlikte olursa olsun dimi? Bana kızmayın inanın aylarca ben anlayamadım içimdeki duygunun ne olduğunu, son 1,5 yıldır da çok eminim. ALİ BUĞRA ATALAY benim platonik aşkım ve uzaktan seveceğim KARA SEVDAM“ Anlatmaya başladığında kafasını eğmiş kızlara özellikle bakmamıştı. Böylesine aptalca bir aşkı onların gözlerinin içine bakarak anlatamamıştı. İlk Gökçe birazda sert bir ses ile “Ben hala bize neden anlatmadığını duyamadım.” dedi. Kafasını kaldırıp Gökçe’ye bakan Merve “Çünkü çok aptalca, bir kere bile yüzüme bakmamış, bana bakarken bile görmemiş bir adamı bu kadar sevmem. Bunu kendime bile yediremezken size anlatamadım işte.” “İyi bok yedin” dedi tekrar Gökçe; “Kızım mal mısın sen ya geceler boyu neden ağladığını hep merak edip, az mı ağzını aradım.” Kızlara bakıp devam etti. “Bir ara bu kızın başına çok kötü bir şey geldi. Bize anlatamıyor, kendini yiyip bitiriyor diye kafayı yedim lan ben” diye bağırınca kızların üçü de oturdukları yer de sıçramışlardı. Buse ise; “Peki biz hiç fark etmemişken sen nasıl anladın” diye sordu. “Çünkü sen onunla yatmıyorsun ben her bu evde kaldığım geceyi yatağı çift kişilik diye kimin ile geçiriyorum Buse. Bu hanımefendi var ya, kendi odasına gidene kadar gülücükler saçıyor ama o yatağa girip benim uyuduğumu düşündükten sonra salak bir defter var oraya ağlayarak bir şeyler yazıyordu. Kaç gece bunun ağlamasına uyandım ben biliyor musunuz? Ne zaman sorsam yok kabus görmüş, yok okuduğu bir kitaba ağlamış yok bugün bir dilenci çocuk görmüş çok üzülmüş gibi saçma sapan şeyler anlatıp durdu. Bir ara defteri bile buldum ama kilitli idi sonra da kendisinin anlatmasını bekledim zaten” bu sefer konuşan Buket’ti. “İyi de o zaman sen neden bize bahsetmedin belki birlikte sıkıştırır derdini öğrenirdik.” kaşlarını çatarak kızdığını belli etti. “Ne anlatacaktım Buket, Merve’nin tecavüze uğradığını düşünüyorum size bir şey anlattı mı diyecektim” bu sefer hep beraber “Yuh artık” diye bağırdılar. Merve, “Tamam tamam sakin olun utandım tamam mı hem de çok utandım. Adını koyamadım uzun süre başta bu yüzden anlatmadım. Ben daha önce bir erkekten hoşlanmadım bile biliyorsunuz, artık içimde tutamayacak hale gelince de günlük tutmaya başladım. Günlük demek ne kadar doğru bilmiyorum. Çünkü sadece daraldığım, kimseye anlatamadığım ve genelde onu başka başka kadınlarla gördüğüm zamanlarda yazdım. Çok kızdım kendime başka adam mı kalmadı diye başka çarem yok düşüncesi ile unutmak için kararlar aldım. Size rezil olmamak için anlatmadım işte” Kızların yüzlerinde tekrar bakışlarını gezdirdi ve dudakları titreyerek “Bilemedim bu kadar içimde büyüyeceğini” demesi ile yine herkes ne diyeceğini bilemez hale gelmişti. Gökçe, “Yalancı daha önce kimseden hoşlanmamış bile Marco Duran’a ne oldu.” “Aaa onun yeri başka o büyük aşktı.” Diyen Merve kızları yeteri kadar üzdüğünü düşündüğü için her zamanki yaptığını yapıp gülümseyerek, “Oh dün iyi ki de o kadar içmişim bu sayede içimdekiler ortaya çıktı. Üstümde bir yük varmış da kaldırmışsınız gibi hissediyorum. Buse çayları doldur!! Hadi ya yüzüme bu şekilde bakmayın valla kendimi daha iyi hissediyorum hem açlıktan ölmek üzereyim. Hem sen daha bize dün akşam enişteciğim ile neler yaptığınızı anlatacaksın.” Buket, Buse’ye dönerek; “Evet ablacım senin olayın ne anlat bakalım” diyerek gözlerindeki sert bakış ile resmen konuşmasını emretti. Buse’nin bütün yüzünde güller açmıştı sanki akşamı bütün detayları ile otuz iki diş dışarda anlattı. Kızların biraz olsun keyfi yerine gelmişti. Gökçe bir daha bizden bir şey saklamak yok diye sıkı sıkı Merve’yi tembihleyerek geçirdi gününü… Merve ise Ecem bunları duyunca bana kesin küsecek diye derde düşmüştü. Biliyordu ki çılgın arkadaşı hiçbir şeyi takmayan biri gibi gözükse de candı, dosttu. Bu duyduklarına hem çok üzülecek hem de kızacaktı. Aman neyse bu kadar oldu ya diye düşünerek telefonda anlatmaya karar verdi. “Naber kız çılgın bakire” diye açılan telefona bakıp sanki karşısındaymış gibi gülümsedi. ”Seninle bir şey konuşacaktım” direkt konuya girdi. Ciddi bir konu olduğunu anlayan Ecem, “Dinliyorum” diye karşılık verdi. Merve, derin bir nefes alarak en başından her şeyi anlattı. Ecem çok sessizleşmişti. “Bir şey demeyecek misin? Ecem orada mısın canım?” “Yaklaşık yedi yıldır tanışıyoruz ben sana otu boku bile anlatırken, bu kadar önemli ve senin canını yakan bir konuyu bana neden anlatmadığını düşünmek istiyorum. Ya da dur ben sana bu kadar güvenirken, senin bana güvenmemen için sana ne yaptım. Bu kadar süre geçmesine rağmen neyse ya Merve bir kaç gün görüşmeyelim.” dedi ve telefonu yüzüne kapattı. Telefona bakakalan Merve tekrar arayacakken evin içini Buse’nin çığlıkları doldurdu. Korku ile odasından çıktığında… |
0% |