Yeni Üyelik
62.
Bölüm

62. Bölüm

@herdem6060

62. Bölüm

“Eveeet kan testinin sonucu çıkmış…” Merve hemen elini çekip kalbinin üstüne koydu. Doktorun gözlerinin içine bakıyordu. Profesör gülümsedi ve Ali Buğra’ya bakmaya başladı.

“Hayırlı olsun Merve… Hamilesin…”

“Ohhh Allah’ım şükürler olsun…” deyip ayaklandı. Sonra kocasına döndü. Şok olmuş doktora bakan adama gülümsedi. Oturduğu yerden kalkamayan sevdiğine sarıldı…

“Me…Merve do..doktor ne dedi.”

“Baba oluyorsun aşkım…” Ali Buğra kafasını kaldırıp karısının gözlerinin içine baktı. O bakış uzayınca Merve;

“Ali’mmm” dedi. Adını duymasıyla kafasında şimşekler çaktı ve o an ayağa fırladı.

“Allaaaahhhhh baba oluyorummm…” diye basbas bağırmaya başladı. Merve’yi kucakladığı gibi döndürmeye başladı. Gökçe’de kahkaha ile gülüyordu. Bir taraftan da gözlerinden yaşlar süzüldü. Onun küçük annesi gerçekten anne olacaktı buna çok duygulandı. Ali Buğra yanlış hareket ettiğini düşünüp hemen durdu. Karısının saçlarını öpmeye başladı. Gözlerinden yaşlar süzüldü. Merve’de ağlıyordu. Hayat ne garip iki saat önce adam acıdan kavrulurken şimdi mutluluktan ayakları yere basmıyordu.

“Hadi bir de ultrasonda bakalım…” doktorun sözleriyle gözyaşlarını silip ayrıldılar. Merve arkadaşıyla da sarıldıktan sonra masaya yattı. Göbeğini açtı. Doktor gelip soğuk jeli dökünce biran içi ürperdi. Ali’sine baktı. Adamının gözlerinin içi gülüyordu. Ailesine nasıl söyleyecekti hiç bilmiyordu ama kocasının gözlerinde gördüğü ifade her şeye değerdi. Bunları düşünürken doktorun ne dediğini anlayamadı ilk önce…

“Merve… Senin yada eşinin ailesin de ikiz var mı?”

“Evet annemin tek yumurta ikizi var hocam…”

“Hımm şimdi anlaşıldı tekrar gözünüz aydın… Çünkü burada iki canavar var…”

“Yok artık gerçekten mi hocam…” diyen Gökçe inanamaz bir vaziyette ultrasona bakarken, Merve elini ağzına kapatmış hıçkırığını tutmaya çalışıyordu. Çünkü hep ikizleri olsun istemişti. Hatta Buket’e ve Buse’ye bakın sizin de olma ihtimali var ama ikiz ilk benim hakkım diye pazarlık bile yapardı. Ali Buğra kitlenmiş gibiydi. Sadece mutluluktan ağlıyordu. Bu kadın onun mucizesiydi başka açıklama bulamadı.

“Kalp atışlarını dinleyelim mi?” Merve doktorun sözlerine sadece kafasını sallayabildi. Kocasından gözlerini ayıramıyordu. Mutlu olsun o güzel kahve gözleri sadece mutluluktan ağlasın istiyordu.

“Bebeklerimiz altı haftalık ve çok sağlıklı gözüküyorlar… İşte sesleri… “ tak tak tak çıkan seslerle hepsi sanki bebekleri görecekmiş gibi ekrana bakakalmışlardı. Merve’nin heyecandan kalbi duracaktı. O kadar hızlı atıyordu ki kalbi bebekleriyle yarışıyordu resmen… Doktor muayeneyi bitirdikten sonra çıktı. Ali Buğra elleri titreyerek Gökçe’nin verdiği peçeteyle karısının karnını sildi. Hala iç çekiyordu. İçi içine sığmıyordu. Sürekli ağlamak istiyordu amma sulu gözlü oldun diyen iç sesine bile gülümsedi. Tekrar doktorun yanına geldiklerinde daha iyilerdi. Elleri kenetlenmiş doktorun ağzının içine bakıyorlardı.

“Hocam gelirken Merve’nin ağrısı vardı sanki her şey gerçekten yolunda mı?”

“Bence her şey yolunda bir sorun gözükmüyor ama çoğul gebelikler her zaman daha zordur ve risklidir. Merve bu yüzden kendine çok dikkat etmeni istiyorum… Vereceğim vitaminleri eksiksiz almanı ve randevularını aksatmamanı öneririm… Başka doktor isterseniz de..” Merve hemen doktorun sözünü kesti.

“Yok hocam sizde devam ederiz… “ Kocasına döndü. Ali Buğra da onay alınca rahatladı. Çünkü gerçekten başka doktor istemiyordu.

“O zaman on beş gün sonra görüşürüz…” Doktora teşekkür edip dışarı çıktılar… Merve’nin eli sürekli göbeğine gidiyordu. Hala inanmakta zorlanıyordu. Orda iki can, canı mı vardı yani Allah’ım sağlıklı sıhhatli hayırlısı ile kucağıma almayı nasip et diye içinden kaç kere dua ettiğini bilmiyordu.

Eve geldiklerinde Fatma Hanımın geldiğini gördüler… Bir şey olduğunu anlayan babaanne gözlerini kısıp dikkatli incelemeye başladı. Ali Buğra babaannesine sımsıkı sarılıp müjdeyi verdiğinde kadın ne yapacağını şaşırdı. Sonra gelinine tekrar tekrar sarıldı. Merve çok utanıyordu. Şaşkın kocası önüne gelene baba olacağım diye sarılıyordu. Hastaneden çıkar çıkmaz Oğuzhan’a sarılmış şimdi babaanneye söylemişti. Çekingen ve yere bakarak Fatma Hanımla konuşmaya karar verdi.

“Babaanne biz ne yapacağız. Ben babama bunu kesinlikle açıklayamam… Biz evliyiz diye söyleyemem yıkılır…”

“Sen merak etme kızım… Allah’ıma şükürler olsun Rabbim böyle bir güzelliği bize nasip etti ya… Ben düğün yapacağımız mekan bu tarih de uygunmuş sizin içinde sorun yoksa tutuyoruz diye iki hafta sonrayı söylerim. Bir hafta bir haftadır dur hemen arayım…” deyip telefonuna sarıldı. Hurşit Ağa hiç sorun çıkarmadı hatta memnun bile oldu. Biz kına hazırlıklarına başlarız adetlerimizi de hanım sizi arar söyler demişti. Ali Buğra bugün neye mutlu olacağına şaşırdı. Tokat’tan döner dönmez nikah işlemlerine başlamıştı. Balıkesir deki düğünde olacak şekilde o tarihe aldırayım bari diye kendince planlarını yapıyordu.

Babaannesiyle sıkı bir pazarlık sonucu artık Merve’yi evine göndermemeyi kabul ettirmişti. O günden sonra her şey çok hızlı gelişti. Ali Buğra zaten karısıyla seçtiği evi iç mimara vermişti. Ev bitene kadar şimdi ki Rezidansında yaşayacaklardı. Bankadan ayrılmasını istese de kabul ettiremedi. Bu yüzden karısına on beş günlük rapor almıştı. Arkasından evlilik izni yıllık izin derken neredeyse bir buçuk ayı kapatmıştı. Berkay abisi çok anlayışlı davranmış her şeyden haberi olduğu içinde elinden geldiğince yardımcı olmuştu.

Buket de yıllık izin kullanarak olabildiğince kuzeninin yanında olmaya çalıştı. Kızlar hep bir elden Merve’yi yormadan işlerini hallediyorlardı. İki günde bir toplanıp planlar yapılıyor görev paylaşımı sonucunda herkes üstüne düşeni yapıyordu. Merve sadece kına kıyafeti bindallısı ve gelinliğiyle ilgilendi. Kime nasıl teşekkür edeceğini şaşırmıştı. Tek düşündüğü bebekleriydi.

Tokat’a yapılacak kınaya gitmeden önce kontrole gidecek ondan sonra memleketine gidecekti. Kimsenin anlamaması için dua ediyordu. Çünkü biraz göbeği çıkmıştı. Gerçi hep balık etli olduğundan kimsenin şüphelenmeyeceğini düşünüyordu ama yine de çok dikkat etmeli eli sürekli karnına gitmemeliydi.

Doktor uçak yolculuğunda bir sorun olmadığını söyleyince Ali Buğra rahatladı. Bebekleri öğrendiğinden beri ayakları yere basmıyordu. Annesini bile unutmuştu. O kadar mutluydu ve düğün telaşesindeydi ki kimse umurunda değildi. Doktorun çocuklar üç aylık olana kadar cinsel perhiz vermiyorum ama çok dikkat edin demesi üzerine karısına da dokunamıyordu. Tek derdi buydu ve bu Ali Buğra gibi azgın tekeyi sinirli yapıyordu haliyle…

Buse, Ecem, Gökçe ve Buket yine tam takım Tokat’a geliyorlardı. Bahar Hanıma mecburen Merve’nin hamile olduğu ve öncesindeki nikahtan bahsedildi. Oda yeğenini yalnız bırakmamak için hep yanındaydı. Hurşit Ağa kınadan bir hafta önce kınacı adı altında bir aracı gönderilmesini istedi. Gelen kişiye adetler anlatılacaktı ki her iki tarafta birbirine yabancılık çekmesin sorunsuz düğün olsun diye… Faruk Bey ve Kardelen Hanım Tokat’a gitmiş ve bütün adetleri öğrenmiş erkek tarafı olarak yapmaları gereken ne varsa yapmışlardı.

Şimdi sıra hep beraber kınaya gitmekti. Hem Kadir Bey’in hem de Cihat’ın özel uçaklarıyla gittiler çünkü oradan direkt Balıkesir’e gidilecek Tokat’tan misafirleri de alacaklardı. O kadar detaylı düşünmüştü ki Fatma Hanım her şey tıkır tıkır işliyordu. Düğün organizasyonu için anlaştıkları acenta işlerini çok kolaylaştırmıştı.

Merve kına öncesi için uzun kalp yaka biraz bol kırmızı bir abiye alırken kızların hepsi bekarlığa veda yapamadık. Bari kınanda konsept olsun diye kısa kırmızı elbise giyip, kırmızı küçük şapka takmaya karar verdiler… Arkasından saks mavisi bir bindallı giyip öyle kınası yakılacaktı.

Tokat’a gelindiğinde herkes çok güler yüzlüydü. Evin önünde düğün olacağından yine aynı nişandaki telaşlar vardı. Kınadan bir gün önce gelinmiş ve Hurşit Ağanın itirazlarına rağmen erkek tarafı otele yerleşmişti. Fatma Hanım oğlum sizde bizde daha rahat ederiz deyince Hurşit Ağa kabul etmek zorunda kalmıştı.

Tokat’ta kına olurdu da gelin hamamı olmaz mıydı? Kınanın yapılacağı sabah dolmalar sarılmış, hazırlıklar yapılmış tarihi Ali Paşa Hamamı kapatılmıştı. Kızlar ilk defa böylesine güzel bir hamam gördüklerinden sonuna kadar tadını çıkardılar… Adetler gereği Merve’yi önüne gelen bir kere yıkadı. O yüzden artık bayılmak üzereydi. Gökçe sağlıkçı olmanın verdiği hassasiyetle arkadaşını herkesten kurtardı. Hamamın dinlenme yerinde nabzını falan ölçüp biraz dinlensin diye soyunma kabinlerinden birine yatırdı. Merve bir yarım saat yattıktan sonra kendine geldi. İçeri girdiğinde kızları göbek taşında oynarken bulmayı beklemiyordu. Gelin olarak oda iki kurtlarını döktü. Sonra zaten akşam için hazırlanmaları gerekiyordu. En geç iki gibi hamamdan çıktılar. Kuaför de işleri bittiğinde hepsi kırmızı güllere benzemişlerdi. Tek uzun giyinen gelindi ve başına kırmızı duvak yaptırmıştı. Aynı duvaktan Ali Buğra’nın sırtına takılsın diye de almıştı.

Kocası kuaförden almaya gelin arabasıyla gelmişti. Gözleri doldu. Dört beş tane araba da arkada süslenmişti. Karısının ve ailesinin hiçbir şeyde hevesi kalmasın diye arkadaşlarıyla birlikte bir sürü araba kiralamıştı. Merve’nin mutluluğunu görünce bir kere daha Faruk eniştesine minnet duydu. Çünkü kayınpederinin gelin alma olmasını isterdik ama ne yapalım dediğini söylemeseydi bunu sevdiğime yaşatamazdım diye düşünüyordu. Evin önüne davul zurnalarla gelince ilk dans ettiler arkasından oyun havaları ağırlıklı kadın olduğundan özellikle koca adamlarımız uzaktan bir yerde ayakta sadece seyretmekle kaldılar…

Cihan sevdiği kadından gözlerini ayıramıyordu hatta sevgilisinden demek gerekiyordu. Çünkü Tokat’a gelmeden iki gün önce Gökçe iş yerine gelip benim kafamı karıştırma biz olmayız diye çıkışmıştı. Konuşmuşlar bütün itirazlarını bertaraf edip o merakından öldüğü dudakların tadına bakmıştı. Gerçi sevgilisi dudaklarına yapışmıştı ama olsundu. Gökçe artık onundu ya gerisi önemli değildi. Gözlerini kapatıp o anları anımsadı.

“Bana bak sen bana çok ağır abisin bugüne kadar üniversite 2. Sınıfta 3 ay biri ile çıktım. Oda kaprislerime dayanamayıp ayrıldı zaten benden, senin gibi işi gücü olan biri hiç çekemez beni. Bu yüzden ben sana karşı bir şey hissetmezken kafamı karıştırmayı bırak ve yol yakınken peşimde dolanmayı kes…

“Hımm ya ben peşinde dolaşmaya devam edeceğim dersem.”

“Bak anlamıyorsun benim isteklerimi yapamazsın sen.”

“Neymiş o istekler, yapıp yapamayacağıma ben karar vereyim ha ne dersin benim adıma karar verme.”

“Tamam sen istedin şimdi duyunca kendin vazgeçeceksin zaten.

İlgi manyağıyım ben sürekli seninle buluşmak birlikte zaman geçirmek isterim. Bu yüzden arkadaşlarımı ailemi bile geri plana atabilirim.

Yanımda olmadığın zamanlarda da hep benimle iletişimde olmanı isterim mesela günde 100 tane mesaj isterim. 30 kere aramanı ve en az bir saat konuşmanı isterim.

Sonra çok kıskancım seni annenden bile kıskanabilirim. Psikopatım yaniiii bu konuda hiç hafife alma… Öyle kuzenmiş kardeşmiş onlar bile seninle samimi olamaz öyle sarılıp öpemezler sadece benim olursun.

Sonra karşında her şey için trip atabilecek biri duruyor. Aklına gelecek her şeye triplerin şahını yapabilirim.

Sonra ben cıvıl cıvıl biriyim. Dans etmeyi gülmeyi çok seviyorum. Sen don yağ dolması gibisin... Benim hareketlerim seni yorar… Mesela dans etmek isterim sende “Yok ben ağır abiyim yapamam öyle şeyler dersin” işte o zaman Tripler Kraliçe’si başının etini yer…

Enerjime yetişemezsin ben 48 saat uyumadan aynı enerji ile sabaha kadar dans edebilirim. Yanlış anlama sana yaşlısın demek istemiyorum ama bu sakinlikle yapacağını düşünemiyorum…

 

Başka, hımm başka şimdi aklıma gelmiyor ama bunlar bile yetmiştir. Ben bu kızla uğraşamam demene değil mi?”

Hiç sesini çıkarmadan soluksuz konuşan güzeller güzeli kızı dinledi. Aralarda kahkaha ile gülmemek için zor tuttu kendini… Bana don yağ dolması dedi ya ne olduğunu bilmiyordu ama ilk fırsatta araştırıp ne olduğunu öğrenecekti. Bu ateş parçası tam ona göreydi bir kere daha karar verdi.

“Ne bakıyorsun tamam vazgeçtim senden desene ne var bu kadar düşünecek.” Trip atarak yüzünü çevirdi.

“Şey o kadar hızlı konuştun ki hepsini aklımda tutabilmişimdir umarım.”

“Aha bak bu bile sıkıntı sen o kadar sakin ve tane tane konuşuyorsun ki benim bu hızım bile seni yorar, off yorar anlasana.” Hala dikkatli bir şekilde baktığı kızı kendine çekip doyasıya öpmemek için zor tutuyordu. Ondan bir cevap beklediğini biliyordu. Cevap verecekti de ancak ilk önce öpse, yese ondan sonra konuşsa olmaz mıydı? Daha çok emin oldu bu kızı istiyordu. Ne yapıp edip elde edecekti.

“İstersen sırayla gidelim.” Yine bir surat, dudaklar sarkıtılmış bir halde;

“Olur” Olur dedi ama bir taraftan da ödü kopuyordu. Evet, haklısın senin gibi bir kızı çekemem diyecek diye... Kendimi kaptırmadan demişti ama çoktan kaptırdığının farkındaydı. İnşallah ağlamadan yanından ayrılabilirim diye düşünüyordu.

“Birincisi ben de hoşlandığım kız ile zaman geçirmek isterim ve her boş anımı sana ayırmak sadece senin isteyeceğin bir şey değil. Ailem benim onlarla çok zaman geçirmememe alışkınlar, çok arkadaşımda olmadığına göre ihmal edeceğim kimse de yok. Yani eğer sevgilim olursan iş haricinde bütün zamanların senin olacak güzelim.”

Güzelim dedikten sonra öyle heyecan yapıp, kalbi çarpmaya başlamıştı ki anlamasından koktuğu için hala yüzüne bakmamıştı. Karşısında ki adamı nasıl etkilediğini bilmeden al dudağını ısırmaya başladı. Ellerini birbirine kenetlemiş devam etmesini bekliyordu.

“İkinci olaya gelince 30 kere arayıp en az bir saat konuşamayız. Bu bir kere zamana aykırı ancak 20 kere arayıp en az bir saat konuşabiliriz bende senin güzel sesini duymak ve bu enerjik konuşmalarını dinlemek isterim.” Bunu o kadar güzel bir ses tonu ve gülümseyerek söylemişti ki karşısındaki kızında gülmemek için kendini zor tuttuğunun farkındaydı. Doğru yoldayım diye konuşmaya devam etti.

“Kıskançlık meselesine gelince bu beni çok sevdiğini gösterir ve mutlu olurum. Ne olduğunu bilmiyorum ama don yağ dolması diyerek sanırım soğuksun demek istedin. Öyle kuzenim şu bu sarılamaz bana ama sen çekinme bol bol sarıl tamam mı?” Bu sefer gülücükleri yüzüne yayılan Gökçe, gözleriyle tamam sarılırım dercesine baktı. Of Allah’ım şu dudakları bir kere öpsem ondan sonra devam etsem konuşmaya diye düşünen Cihan’ın bakışları değişmiş kahverengi gözleri kararmaya başlamıştı. Kimseyi istemediği kadar istiyordu bu baykuşu… Gözlerini kapatıp biraz sakinleştikten sonra devam etti.

“Ben avukatım biliyorsun. 4-5 gün hiç uyumadan aynı enerji ile çalışabiliyorsam senin 48 saatlik uykusuz halin ile yarışabileceğimi düşünüyorum. Yaşlısın kelimesini hiç üstüme alınmadığımdan cevap verme gereği bile duymuyorum. Dans etme olayına gelince eğer kollarımda sen olacaksan, yoruldum oturalım desen bile ben oturtmam seni.”

“Triplerine gelince güzelim kavga edeceğimizi sanıyorsan yanılıyorsun. Erkek dediğin kadınını susturmasını bilecek ya da öğretecek.” Bu sözlerden sonra hindi gibi kabaran Gökçe duruşunu dikleştirdi. Ya ne yaparsan yap susmazsan bakışları atmaya başladı. Bilerek cevap vermiyor, bakışları ile tamamla o cümleyi de seni ne yapıyorum diyordu. Gökçe’nin şekilden şekile giren yüzüne ve kızgın görünme çabalarına hayran hayran baktı bir süre ve yerinde duramadı. Son sözlerini ona daha yakın bir yerde kokusunu hissederek söylemek istedi. Sesinin ne kadar sakin ve erotik tonda çıktığını bilmeden devam etti.

“Erkek dediğin bir bakışı ile sus diyebilmeli, kadını anlamadı mı sözüyle kırmadan anlatmalı yine mi anlamadı. O zaman saçından tuttuğu gibi dudaklarına yapışmalı ve susturmanın en güzel hazzını birlikte yaşamalılar…”

Gökçe, yanakları gittikçe kızaran esmer teninde biraz önce duyduklarının içinde yarattığı fırtınaları dindirmeye çalışıyordu. Böylesini etkili, bu kadar erkeksi sözler beklemiyordu. Birbirlerine çok yaklaşmışlar, nefes alışverişleri hızlanmıştı. Kendisinin içinde gizli kalmış şehvetli bir kadın olduğunu biliyordu. Sanırım bu kadını çıkaracak karşımdaki yürüyen karizma diye düşündü. En sonunda ilk öpücüğümü yirmi dört yaşında yaşayacağım sanırım diye daha çok heyecanlanırken;

“Biliyor musun Gökçe, aşık adamın kavgası ağır olur.” Artık elleri tüy gibi Gökçe’nin saçlarında geziniyor son sözlerinden sonra yapacağı şeye alacağı tepkiyi hesap etmeye çalışıyordu. Karşısında baykuşunun nasıl uysallaştığının ve ondan gelecek hamleyi beklediğinin farkındaydı.

“Hımmm ne diyordum. Aşık adamın kavgası ağır olur. Nefes nefese başlar, ten tene biter ona göre..” Gözlerini dudaklarına dikmiş özellikle daha çok heyecanlanmasını bekliyordu. Beni korkutup geri püskürteceğin pısırık herifler ile karıştırdığın için pişman olacaksın güzel baykuşum diye aklından geçiriyor ve bilerek konuşmasını uzatıyordu.

“Bana trip atıp kavga edeceğin zaman sonunun tenlerimizde biteceğini bildiğimden sen yapmasan bile ben seni kızdırıp yapman için elimden geleni yaparım. TRİPLER KRALİÇESİ.”

Gözlerini dudaklarından çekip gözlerine bakmaya başladığı kızın artık heyecandan kalp atışlarının sesini duyuyordu. İlk defa bir kadını öpmekten ve karşılık alamamaktan korktuğu için emin olmaya çalışıyordu. Bakıştılar, bakıştılar ve bakıştılar…

Gökçe, karşısında dev gibi duran adama bakıp artık dayanamadı ve avını yakalamak üzere olan dişi kaplan misali, adamın dudaklarına boynundan çektiği gibi yapıştı. Nasıl yapacağını bilmiyordu. Dudaklarını dudaklarının üstünde tuttu. Bir buse kondurduktan sonra devamı için beklemeye dayanamayan Cihan, belinden tuttuğu gibi aylardır tadını merak ettiği dudaklarda hüküm sürmeye başladı. Ne kadar süre öpüştüler bilinmez fakat ikisi de dağılmış durumdaydılar nefesleri düzene girsin diye ayrıldıklarında bile bedenlerini ayırmadılar. Gökçe ilk öpücüğünün bu kadar ateşli olmasından çok memnun tam tahmin ettiğim gibi harikaymış diye düşünürken, bu kız ateş ve beni yakar diye panik olmamaya çalışan bir adam vardı. Biraz kendine geldikten sonra;

“Bundan sonra sevgilimsin ayağını denk al CİHAN TOPRAK o etrafında ki şırfıntıları da beni yormadan bir zahmet kendin uzaklaştır. Yoksa…” Kafasını geriye savurarak sesli bir kahkaha atıp;

“Yoksa”

“Gülme valla hepsinin saçlarını yolar ellerine veririm.”

“Sen gel bakalım buraya” deyip tekrar dudaklar buluştu.

2.part

“Abi ne oluyor resmen gözlerini kapatmış pis pis sırıtıyordun…”

“Bir şey yok Cihat’ım işine bak sen…”

Tekrar gülümseyerek oynayanlara döndü. Cenkay’da gözlerini Buse’sinden ayıramıyordu. Yaşadıkları o ateşli geceden sonra daha yakınlardı sanki… Sevgilisi utangaç hallerini bırakmış her defasında daha arzulu bir kadın olmuştu. Her fırsatta Buse dudaklarına yapışıyor ortam müsaitse de tutkunun şehvetin bir adamı nasıl delirttiğini en güzel haliyle kara yağızına yaşatıyordu. Tekrar tekrar aşık olmasına sebep oluyordu. Onlarda düğün hazırlıklarına başlamışlardı. Şu bir ay geçer mi diye düşünürken en yakın arkadaşının ağzı kulaklarında hallerine baktı. Ali Buğra’nın mutluluğuna güldü. Cihan’a dönüp;

Şuna bakın ya… Şanslı piç benden önce evleniyor görüyor musun?”

“Eee oğlum ağzı açığın malını gözü açık yermiş… Sen daha önce sevgili oldun ama bak o senden hızlı davrandı ve evleniyor…”

“Çok mutlu olsun Buğra sonuna kadar hak ediyor… Bu aşk için az mücadele etmedi.”

“Öyle…”

Cihan tek kelimesiyle noktayı koydu. Kızlar ellerinde mumlar Merve ve Ali Buğra’nın etrafında yüksek yüksek tepeleri söyleyerek dönüyorlardı. Hamileliğin verdiği duygusallıkla Merve öyle ağlıyordu ki içi çıkmıştı. Tokat’ta yiğitbaşı denen bir adet vardı. Gelinin hep yanında olan her ihtiyacını karşılayan kişiye yiğitbaşı derlerdi. Bu genelde evli ve geline çok yakın biri olurdu. Fakat Buket ben olacağım diye tutturunca Sevda Hanım kızım bekâr olmaz demişti. Neden deyince gerdek gecesi yapılacak şeyleri sen nasıl anlatacaksın kızım deyince kahkahayı basmış aman teyze ben evlilerden bile daha iyi anlatırım merak etme hangi çağdayız ya deyip kuzenini kimselere bırakmamıştı. Aklından ise kızı bebek bekliyor gerdek gecesimi kalmış diye düşünmeden edemedi. Kınayı Buket yakmıştı. Kına merasiminden sonra birçok kişi gitmiş. Yakın çevre kalınca artık kız erkek karışmış ve gecenin tadını çıkarmışlardı. Ali Buğra’nın ve babaannesinin gözü sürekli karısının üstündeydi. Aklı çıkıyordu ona yada bebeklere bir şey olacak diye ama çok şükür her şey yolundaydı.

Cihat, Ecem’e bakmak istemese bile sürekli gözü ona takılıyordu. Annesinin ve babasının bu kıza yakınlığına şok olmuştu. Kardeşi Ceren bile yanından ayrılmıyordu resmen… Bu kızın özelliği neydi ki herkes birden bu kadar sevip, içine alıyordu. Peki bu durum hem çok hoşuna giderken hem de neden ürkmesine sebep oluyordu. Bu kızın bedenini çok istiyordu. Ailesinin içine bu kadar girerse işler değişebilirdi. Bunu asla istemiyordu. Tamam hoşlandığını kendi de kabul etti ama daha ilerisi onu aşardı. Kuzeninin bu kadar evlilik meraklısı bir adam olmasına da şok oluyordu zaten… Yine salına salına ortalıklarda gezen kıza baktı. Bir gün evlenmek istersen bu neden Ecem olmasın diyen iç sesine sinir oldu.

Erdem etrafına gülücükler saçan kızdan kendini alamıyordu. Başka korumalar geldiğinden bu gece Samet, Oğuzhan ve kendisi çalışmıyor abilerinin mutluluğuna ortak oluyorlardı. Oğuzhan zaten erkekler karıştığından beri ortadan çıkmamıştı. Bu adamın görüntüsüyle iç dünyasında ki neşeli kişiliğine bazen inanamıyordu. Buket’e baktığında kırmızı kısa elbiseden görünen bacaklarına hayran hayran baktı. Kızın kaşı gözü göğüsleri bacakları her şeyi çok güzel geliyor inatla bir kusur arıyordu ama yok bulamıyordu işte… Balık etli oluşunu da ayrı sevmişti. Arada bir gözleri kesiştiğinde hemen kaçırmasına ona bakmayışına deli oluyordu. Yakışıklı bir adamdı ve bunun özgüvenini girdiği her ortamda yaşamıştı. Ancak gözlerine kurban olduğu kız bir kere bile yüzüne uzun bakmamıştı. Yavuz can arkadaşlarından biri olmuştu. Kendinden bir yaş büyüktü. Kendinin aksine sarışın ama dikkat çekici bir adamdı.

“Kızdan gözlerini alamıyorsun ama bu kızın erkeklerle bir derdi var söyleyeyim…”

“Başkasına aşık…” bunu söylerken ağzında hissettiği acı tatta neydi anlam veremedi. Hele başka bir erkeğin onu öptüğünü falan düşündüğünde içine bir sızı yol alıyordu.

“Yok sanmıyorum… Erdem bu kız erkeklerden ürküyor başına bir şey gelmiş…” Bu söz üzerine dönüp arkadaşına baktı. Kendi askerken oda eski bir polisti ve psikoloji de çok iyiydi.

“Emin misin?”

“Sende eski askersin oğlum kıza dikkat etsene korunaklı ortamda rahatken erkeklerin olduğu tarafta ya da senin bakışlarından sonra saklanmaya çalışıyor gibi…”

“Ben hiç o anlamda bakmadım ki…” Sonra onu ilk gördüğü gün geldi aklına dağılmış hali yüzüne attığı tırnak izleri duruyormuş gibi elini yanağına koydu. İçine bir kurt düştü lütfen aklıma gelen olmasın Allah’ım diye mırıldandı. Yavuz’un söylediği gibi o yönde incelemeye başladığında gerçekten de erkeklerin ağırlıklı olduğu tarafa çok yaklaştığında yere bakıyor ve kimseyle göz göze gelmiyordu. Kimdi lan bu şerefsiz diye içinin yandığını hissetti. Ne yapıp edip ne olduğunu öğrenecek ona göre yaklaşacaktı. Başkasına aşık olmadığını anlaması bir nebze olsun rahatlamasını sağlasa da, başına gelebilecek şeyler konusunda içi daralmaya başladı.

“Şu düğün bir bitsin ben bu kızın peşini bırakmam Yavuz gözleri beni benden alıyor…” O arada Yavuz da gözlerini Cerenden alamıyordu. Olmayacak bir şey diye düşünürken bile içinin kıza aktığını düşündü. Havaalanında gördüğünden beri taş zannettiği kalbinin aslında pamuk olduğunu anladı. Kıza her bakışında kalbindeki taş hareket ediyordu sanki… Kafasını sağa sola salladı. O kız kimdi kendi kimdi olmayacak duaya amin dememek gerekiyordu. Cihat Bey biricik kız kardeşini benim gibi birine layık görür mü? Derken bile gözlerini kızdan çekemiyordu.

“Bırakma kardeşim duyguların bu kadar güçlüyse bırakma… Bak patronlara neler çektiler ama ikisi de çok şükür muratlarına eriyorlar…” O zaman sen neden en başından vazgeçiyorsun diyen iç sesini duymamayı tercih etti. Bu kıza karşı ümit edecek bütün yollar bile kapalıydı biliyordu. Sonra anasının sözleri aklına geldi.

“Ne kadar zor günler yaşarsan yaşa ne kadar mutsuz olursan ol sakın umudunu kaybetme oğlum ve ne olur dua etmekten vazgeçme… Çünkü ben biliyorum ki Rabbim diyecek ki artık mutlu olma sırası sende…” Eli bacağına gitti. Sevdiği mesleğinden olmasına sebep olan olay yine içini yaktı. Çok belli olmasa da ayakta fazla kaldığında ağrıyarak yine o kötü günleri hatırlatıyordu bacağı. Yok be anam bu kız için umut bile besleyemem diye düşünüp arkasını döndü. Bu kadar ayakta durduğu yeterdi. Yoksa ağrıdan yatamayacaktı. Ağrı çok olduğunda aksıyordu o zamanlarda da Cihan abisi çok kızıyordu. Abisine baktı şansım diye düşündü. Erdem’le aynı dönemde aynı acıları yaşamışlardı. Ali Buğra Erdem’in şansı olmuşken kendisinin her şeyi de Cihan olmuştu. Cenkay’da beş yıldır abisiydi ama Cihan’ın yeri ayrıydı.

Ali Buğra karısının ellik oynayacağım diye tutturmasına ters ters bakmaktan başka bir şey yapamıyordu. İki haftadır dokunmuyordu zaten büyük olan göğüsler hamilelikle daha bir dolmuş her hoplayışında aklını alıyordu. Aşağılarında bir yere bakıp biliyorum küçük adam sende özledin ama balayına kadar sabırlı olmamız lazım diye içinden konuşuyordu. Allah sabredenle beraberdir o yüzden sakin olmalıyım çok şükür dokuzuncu haftayı bitiriyorlardı.

Kayınpederi ile göz göze geldi. Hep çatık kaşlı olan adam kendine gülümseyince içinden gidip sarılmak istiyordu. Böyle bir kız yetiştirdiğiniz için size minnettarım dememek için kendini zor tutuyordu. Oda babasına baş selamı verip oynayanlara baktı. Uzun boyu ve kilosuyla sürekli oynayan alnından terler akmasına rağmen ortadan çıkmayan Oğuzhan’la gülümsedi.

Kına gecesi çok şükür sorunsuz geçmiş gecenin üçüne kadar millet gitse bile yakın akrabalar ve erkek tarafı eğlenceye devam etmişti. Merve’yi tek daraltan kocasının yoruldun yeter otur diye tepesinden ayrılmaması olmuştu. Hem ilgisine seviniyor hem de hafakanlar basıyordu. Hiç mi bir adamın çenesi durmaz ya diye içinden söyleniyor ama kocasına sürekli gülümsüyordu. Canıydı canı oda ailesinde görmediği sevgi açlığını kahve gözlerine kurban olduğu adamla dolduruyordu. Elleri ister istemez karnına gidiyordu. Ablası karnın mı ağrıyor canım diye sorunca kendine kızıp daha dikkatli olmaya çalıştı ama sanki her karnını okşadığında bebeklerini hissediyordu.

Ali Buğra ve erkek tarafı diye gelen herkes kına gecesinin sabahında Balıkesir’e gitmişti. Hiç istemese de uygununun bu olduğunu söyleyen babaannesine karşı gelemedi. Erdem’i ve diğer uçağın pilotunu sıkı sıkı tembihleyerek yola çıkmıştı. Ertesi gün de kız tarafı gelecekti. Hazırlıklar tamamdı ama biran önce gitmek gerekti. Karısına sürekli sarılıp kendine iyi bak deyip durmuştu. Sadece bir gece ayrı kalacaklardı ama gel bunu Ali Buğra’ya anlat…

“Ali’m yeter merak etme artık bak ne olur ailemin yanındayım…”

“Ah bunu bir kalbime anlatabilsem… İnsanların bazen değerini anlamak için acı çekmek lazımmış… Acı verici bir imtihan insanın gözünü açarmış… Güzel karım bende öyle acılar çektim ki sen yokken gözümde açıldı gönlümde… Yanımda olmazsan seni kaybedecekmişim korkusunu bir türlü atlatamıyorum…” Ellerini karısının göbeğinde gezdirdi. Gözlerini kapatıp, saçlarından öptü. O an her şey herkes anlamını yitirmişti.

“Hele şimdi burada iki canımdan öte can varken… Sizi bırakmak ölüm gibi ve ben yaşamaya seni sevmekle başladım kadın. Sen yoksan nefes almakta yok yavrum.” Merve sımsıkı sarıldı. Şükürlerin en güzeline ve gözleri doldu.

“Söz! Biz kendimize çok iyi bakacağız bizi bekle BABAMIZ…” ah bu kız bir adamı kalbinin orta yerinden vurmayı çok iyi biliyordu. Babamız kelimesi o kadar güzel geldi ki kulağına ağlamaklı olan adamın ağzı kulaklarına vardı.

“Tamam canlarım…”

Ali Buğra suratı beş karış gelmişti memleketine hiçbir şey gözüne hoş gelmedi. Hemen düğün mekanını gezdi. Son hazırlıklara baktı. Karısını kaç kere aradığını kendi bile bilmiyordu. Hamile bir kadını yalnız bıraktığı için kendine kızarken abartma senin bu evhamın yüzünden bir şey olacak diyen iç sesine küfür ediyordu. Babaannesi ve halası sürekli onu oyalayacak bir şeyler yapsa da içi rahat değildi. Cihat bile ne derse desin moralini düzeltememişti.

Ertesi gün erkenden uyandı. Bugün can pareleri gelecekti yatamazdı. Acaba kız mı olacaklar erkek mi? Belki de biri kız olur biri erkek ah ne güzel olur öyle olsa diye düşündü. En fazla altı ay önce bile çocuk fikrinden bu kadar nefret ederken şimdi sağlıklı doğsunlar diye sürekli dua ediyordu.

Erdem’i aradığında Sivas’a yola çıktıklarını ve o sormadan yengeme gözüm gibi bakıyorum abi demişti. Yüzünde güller açarak kahvaltıya gitmişti. Yarın düğünü vardı. Misafirler için Cihat’ın oteli tamamen kapatılmış rezervasyonlu müşteriler hariç dışardan kimse kabul edilmemişti. Herkes oraya yerleştirilecek ve düğün kendi evlerinde olacak gibi rahat ettirilmeye çalışılacaktı.

Fatma Hanım ve Kadir Bey özelikle ev ortamı oluşturmak ve kimseye yabancılık çektirmek istiyorlardı. Kimse kızını Ali Buğra’ya verdikleri için pişman olamamalı ve sıcak ilişkiler kurulmalıydı. Organizasyon şirketi bu kadar zengin insanların her şeyi çok mütevazi havaya dönüştürme çabalarına anlam veremeseler de işlerinin bu kadar kolaylaştığı için memnundular…

Balıkesir havaalanında alınmak üzere ayarlanan arabaların başında Oğuzhan Samet bekliyordu. Sevdiği kadını ve ailesini karşılamak üzere Ali Buğra ve babası da özel araçları ile gelmişlerdi. Uçaktan ilk Erdem eşliğinde Hurşit Ağa indi. Bu ihtişam ürkmesine neden olsa da dünürlerinin mütevaziliği kendini iyi hissettiriyordu. Hele damadının heyecanı her şeye değerdi. Kendi oğulları gibi gözünü gözleyip, saygı da kusur etmiyordu ya önemli olan buydu.

Ali Buğra kayınpederinin elini öperken sanki kendi babası gibi yakınlık hissetmesine şaştı. Sıcak bir kucaklaşmadan sonra inenlere gözlerini dikti. Herkes iniyordu bir karısı gözükmüyordu ortalıklarda Erdem’e kaş göz işareti yapıyordu ama nafile bir çabaydı. Kayınbabasının yanında soramıyordu da… En son Buse’yle görünen sevdiğine bakınca ters bir şey olduğunu anladı. Kaşlarını çatıp biraz daha baktıktan sonra izin isteyerek karısının yanına gitti.

Kimseyi umursamadan karısına sarıldı. İçini korku sararken Merve’nin yüzünün rengi kendini çok kötü hissettirdi.

“Ne oldu?” Buse içi acıyarak kuzenine baktı. Sabahtan beri kızlarla peşinde pervane olmuşlardı ama kuzeni hiç durmadan kusuyordu. Etrafına baktı kimsenin olmadığından emin olduktan sonra sessizce;

“Sabahtan beri ne yese kustu… Kimse bebekleri bilmediği için de korkumuza doktora da götüremedik…”

“Yavrum neden böyle olduk hemen hastaneye gidiyoruz…” Arkalarını döndüğünde Hurşit Ağa’nın dikkatli bakışları ile karşılaştılar… Merve kendini o kadar kötü hissediyordu ki konuşacak hali yoktu. O yüzden başını sevdiğinin omzuna koydu yavaşça yürümeye başladılar… Sevda Hanım ağlıyordu sabahtan beri kızı perişan olmuştu. Düğün stresine yorsalar da kötü bir şey olmasından aklı çıkıyordu. Uçakta bile iki kere içi dışına çıkana kadar öğürmüş ama hiçbir şey yemediği için kusamamıştı. Bedenen kızının ne kadar yıprandığını gördükçe yanına gitmek istemiş ama yeğenleri bir türlü fırsat vermemişti. Bahar Hanım da kızlar ilgileniyor diye yanına yaklaştırmamıştı. Ablası bir şeyler şüphelense de dillendirmemiş sadece kardeşine destek olmaya çalışmıştı.

Ali Buğra’nın yüreği hop oturup hop kalkıyordu kesin bebeklere bir şey olmuştu. Bu korkusu içinin kavrulmasına neden olurken sadece karısına bakıyorlardı. Kimsenin gelmesini kabul etmemişti ama Gökçe ve Erdem’de gelmişti. Merve gözleri kapalı midesinin bulantısının biraz olsun geçmesini istiyordu artık geceden beri içi dışına çıkmıştı. Eli sürekli karnında bebeklerini korumak ister gibi karnını sarıyordu. Gözleri sürekli doluyor ama bir türlü ağlayamıyordu.

Hastaneye geldiklerinde hemen bir kadın doğumcuya randevu aldılar ne Merve konuşuyor ne de Ali Buğra bir şey sorabiliyordu. İsimleri bağırtılınca içeri girdiler durumlarını anlattılar doktor ilk önce ultrasonda kontrol etmek istedi. Doktorun dikkatli bir şekilde incelemesi daha çok içlerine korku saldı.

“Evet bebişler gayet sağlıklı gözüküyor…” Merve bunun üzerine ultrasona bakarak sessizce gözyaşı dökmeye başladı. Midesi hala çok kötüydü. Çok şükür Allah’ım demekten kendini alamadı. Tokat’ta kimse anlamasın diye doktora bile gidememişti.

“Benim yarın düğünüm var ve ben yürümekte bile zorlanıyorum…” demesiyle hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlaması bir oldu. Ali Buğra karısının elinden tutarken hala ekrana bakıyordu.

“Hocam bebekler iyi durumdaysa eşim neden bu kadar kötü... Emin misiniz? Bir daha kontrol etseniz…”

“Bebeklerde bir sıkıntı gözükmüyor. Tabi ki bazı testler isteyeceğim ama ya düğün stresine bağlıyorum ya da üşütmeye çünkü bu kadar yoğun mide bulantısı pek hamilelikle alakalı değil gibi geldi. Testlerden sonra daha emin oluruz…” deyip yerinden kalktı. Merve hala ağlıyordu hormonlar tavan kendini durduramıyordu. Kan alındıktan sonra mide bulantısı için müşahede odasında serum takıldı. Bir saat sonra testler çıkınca doktor geldi.

“Merve Hanım serumdan sonra mideniz nasıl biraz iyi geldi mi?

“Daha iyiyim hocam…”

“Dediğim gibi testler temiz büyük ihtimal bu durumunuzun sebebi stresten…”

“Ama yarın düğünüm var benim…” Doktor hastasının haline bakıp gülümsedi.

“Merak etmeyin Merve Hanım size öyle bir kokteyl serum hazırlatacağım ki yeniden doğmuş gibi olacaksınız. Geçmiş olsun…” Gökçe bu süreçte hiç konuşmadan yanlarında beklemişti. Hamamdan sonra kuaför kına derken üşüttüğünü düşünmüştü. Doktorun söylediği kokteyl ile gülümsedi. Merve ikinci serumdan sonra gerçekten kendine gelmişti. Çıkış işlemleri yapılırken doktor gece bir sorun olursa sabah aynı serumdan yeniden uygularız ama sorun olacağını sanmıyorum demişti. Hastane de yürürken birden Ali Buğra karısını durdurup sıkıca sarıldı.

“Yavrum aklım çıktı sana bir şey olacak diye…”

“Merak etme Ali’m şimdi çok iyiyim…” Ali Buğra etrafına baktı. Cumartesi günü olduğundan koridorlar boştu. Erdem ve Gökçe’den önden yürüyorlardı. Tekrar karısının gözlerinin içine baktı. Boynundan tuttuğu gibi dudaklarına yapıştı. Öyle bir öpüyordu ki hasretinden öldüm dercesine Merve’nin kollarını kocasının boynuna sarması ile öpücük derinleşti de derinleşti. Kendilerini öyle bir kaptırmışlardı ki hastane de olduklarını bile unutmuş gibiydiler… Karşılıklı bir inlemeyle Ali Buğra kendini geri çekince alınlarını birleştirdi. Karısının güzel dolgun göğüslerinin nefes aldıkça kendine sürtmesiyle bedeni şahlanmaya başladı.

“Tenini çok özledim bebeğim…”

“Ben de erkeğimi çok özledim ama balayına sakla hevesini…” Ali Buğra’nın gözleri parladı. Bebekler on iki haftalık olmadan dokunmayı düşünemediğinden karısının bu söylemleri heyecanlanmasına sebep oldu.

“Balayında ne olacak aşkım…”

“Sürpriz….”

“Güzel karım azıcık bu akşam göstersen…”Merve gözlerini büyüterek kahve gözlere baktı. Bu adam azgındı başka bir şey diyemiyordu. Ellerini kaldırdı adamın saçlarını okşamaya başladı. Sakince;

“Hayır Ali’m…” dedi. Saçlarda gezinen eller daha çok istemesine neden olurken bu anın keyfini çıkarmak istedi. Sıkkın bir sesle kabul etti.

“Tamam…

Loading...
0%