Yeni Üyelik
52.
Bölüm

90+7- Kalp yarası

@hestiamy

 

Hastane odasından çıkmam zor olmadı. Aslında sonra odadan Serra abla hariç kimsenin kalmaması bunu tasdiklemiş ve kesinleştirmişti. Zaten Serra abla da benden kötüydü. Sürekli ağlamaktan başka bir şey yapmamıştık. Konuşmak hak getire bir iki kelimeyi birleştirememiştik.

Şimdi ise tribünde bize ayrılan bölümde oturuyorduk ama ben burada mıydım? Bilmiyorum. Varlık olarak burada olsam da ruhum hiçbir zaman burada olamayacaktır. İyi şeyler yaşanmamıştı çünkü, ben Aşkın'la tanıştığımdan beri iyi şeyler olmuyordu ki. Aşkın'ın sokakları soğuk ve karanlıktı, babam beni hiç öyle yetiştirmediğinden dayanamayacağımı bilip beni bundan uzaklaştırmaya çalışmıştı ama artık çok geç. Benim aşkım beni öldürse de ben ölüme giderdim, kaç defa da ölümle yüzleşmiştim zaten.

Çok acıydı evet ama artık acıyı hissedemeyecek kadar acıyordu. Bunu yaşamadan anlayamazdınız, bu bir zehir gibi, bir bağımlılık gibi bir kere tadınca da bırakamazdınız. Hoşunuza gittiğinden değil ama bırakamazsınız. O acıları bırakabilir miydiniz onu düşünün.

"İyi misin?" Serra ablanın sorusuyla dönüp gülümsedim ve kafamı sallayıp önüme döndüm. Aşkın sahaya girerken bile belliydi, kimse görmese de ben onun uykusuz, alkolsüz kan oturmuş gözlerini görmüştüm. Alkolsüz çünkü böyle üzgünlüğü yüzüne daha sert vuruyordu. Benim laflarım vurmuştu önce, sonra ise bağımlılığı. Aşkın'a hayat ne zaman iyi davranmıştı ki? Bir beni vermişti hayat, onu da korumayı bilmiyordu işte, öğretmemişti ki kimse. Biri öğretse de biz, başımıza gelmeyen kalmayan bir harikalar diyarındaydık. Hayatın bana da Aşkın'ı verip benim onu koruyamadığım bunun örneğiydi.

Aşkın'ı hiç bu kadar kötü görmemiştim cidden. İkinci yarı bu yüzden hoca onu oyundan çıkarmıştı. Aşkın ise sessizce köşesine gitmişti. Sessiz sedasız. Aşkın'ın ilk sessiz sedasız maçıydı bu. Hep böyle olmasını diledik ama kimse bu şekilde olacağını düşünmedi. Bu yüzden en ufak duamızı bile ederken kırk kere düşünmemiz gerektiğini hatırlattım kendime. Şu birkaç gündür ne yaşıyorsam yaşayayım hep hayırlı dualar ettim, isyan etmedim ama bazı sorunları hiçbir şey çözmüyor, sadece onunla yaşamayı öğrenmemiz gerekti. O eksiklik hep bizimle kalacaktı. Belki de bu yüzden Aşkın'ı iyileştirdikten sonra buralardan giderdim. O başka bir şehirde ben başka bir ülkede yeni bir kimlik kazanır yeni tenlere sarılır ve asla ait olmadığımız omuzlarda ağlardık. Birbirimizi görmek iyi gelmezdi belki artık.

Ben bunları düşünürken maçı bile izleyememiştim ancak maçın bittiğini Aşkın sahaya girip kendisine taziye tezahüratları yapan seyircilerden anlayabildim. Bir hanımefendinin arkamdan bana seslendiğini de o zaman anladım.

"Kendini üzme, Allah acınızı azaltsın. Biz her zaman yanındayız." yanındaki taraftarlar da bir şey söylerken kafamı sallayıp elimi göğsüme koydum.

"Allah hepinizden razı olsun."

"Siz bizi kötü gününüz olduğu halde yalnız bırakmadınız asıl sizden razı olsun. Biz hep Akyol ailesinin yanındayız yenge." henüz evlenmesek bile taraftarlar bizi benimsemişti. Bana seslenen gencin gözü bir an yanıma kaldığında yanımdaki Serra ablanın varlığını hatırladım.

"Abla biz Abalıoğlu ailesini de seviyoruz sen ilk yengemizsin yerin ayrı." Serra abla ellerini iki yandan beline yerleştirmiş kaşlarını yalandan çatmıştı.

"Hemen unutulduk, ayıp." hepimiz gülerken bir anlık acımı unutmuş gibi yaptım. Önce güldüm sonra güldüğümden utandım hem gözlerim doldu. Hem utandım hem de insanların bana destek çıkması duygusallaştırmıştı beni. Serra abla sırtımı sıvazlayıp bana seslendi.

"Hadi gidelim."

"Tamam." onunla beraber gidip arabanın içine geçene kadarki sürede hiçbir şey düşünmedim. Daha doğrusu düşünemedim.

Çağın abi bizim yalnız kalmamız gerektiğini düşündüğünden Serra ablayı alıp gitti, biz ise evdeki o kalabalığın içine girdik. Yalnız kalmadık ama bu yalnız kalmama bize iyi gelmedi. Yanımızda çok kişinin olması bize ters bir duyguydu çünkü.

İnsanların sorularına yalandan cevap verdik. Babannem saçlarımı okşuyordu ama bu sefer acı geçmiyordu. Önüme bir tabak yemek konulmuştu. Bunu yemek ihanet olurdu yaşananlara dedim önce, sonra iştahım gitti.

"Aşkım bundan ye, lütfen." Aşkın eline aldığı tabaktan bir kaşık aldığı yemeği bana uzattı.

"Hadi kızım." yanımdaki babam elimi tutup gözlerimin içine baktığında... Bilmiyorum... Ne hissettiğimi bilmez haldeyim, o an oradan kalkıp odama çıkmak daha cazip gelmiş olmalı ki kalkıp gittim. Ne yaptığımı, yapmak istediğimi bile zor algılıyordum.

Odaya geçip hüngür hüngür ağladım. Hayatım boyunca acılarım dahil hiçbir şeyin kâle alınmaması beni yalnız ağlamaya alıştırmıştı. Babam. Babam yanımdaydı ama aşkımı kâle almamış ve tüm bunlar yaşanmıştı. Küçümsendiğimi, bir şeylerden ayrı tutulduğumu her ortamda hissettim. Hep sevdiklerime bir şey yapmak hep zarar verdi bana. Umursamadan yaşamak gerek, bu hayatta böyle olunması gerekiyor demek. İstediğim küçücük bir minnet duygusu, teşekkür ve mutlu bir hayattı ama herkes beni kullandı ve attı. Sevda, Hande... Hangisi yanımda? Düne kadar hepsine ev açtım, maaşları yoktu ama param olmadığı günler bile bir ekmeği ona böldüm yine onlara verdim. Aşkın beni önemsedi, Aşkın'ın arkadaşları beni önemsedi. Onlar bana bir bireymiş gibi davrandı. Beni her sıfatımdan ayrı tutup Mercan olarak sevdi.

Gözlerimi kapatıp uyumak istedim. Her şeyi unutmak. Belki de yapmam gereken tek şey buymuş gibi yattım, Aşkın'ın geldiğini yavaşça açılan kapıdan, yanıma çöken ağırlıktan hissettim ama dönmedim. Sadecee o bana sarıldı ve uyuduk.

...

Gece bir sese uyandım, Aşkın biri ile konuşup üzerini giyiniyordu yan odada. Sesin geldiği yan odaya ayak uçlarımda gittiğimde kasadan bir şey almış, üzerini giyinmiş ve bir yere çıkıyor gibiydi.

Gecenin bu saati kiminle konuşuyor ve üzerini giyinip kasadan ne almıştı bilmiyorum ama ben de peşinden uyanıp gidecektim. Her neredeyse. Bundan onun haberi yoktu elbette.

Kasadan aldığı şeyi beline koyunca anladım. Aşkın Zeynel'in bahsettiği şeyi yapmaya gidiyordu. Kime? Neden?..

Bunu öğrenmek için bir şansım vardı ve bunu kullanmak için o evden çıktığında elime geçen ilk araba anahtarını alıp arkadan dolanarak garajı gözlemledim.

"Ben şimdi geliyorum. Ben gelene kadar hiçbir şey yapmayın." bunları duydum, zaten emindim de artık hiçbir pürüz kalmamıştı. Tek soru kimle ve neyle alakalı olduğuydu derken Aşkın arabaya binip basınca ben de koşarak anahtarını aldığım arabaya bindim ve arabanın lambalarını yakmadan onu takip ettim. Burada bizden başka kimse olmadığı gibi daha da kimse olmayan bir yere gittiğimizden ışıkları yakmadığım için biri bana çarpamazdı ancak ben kendi kendime kaza yapabilirdim.

Yolda düşündüm, ben Aşkın'a zamanında yalan söylemiş olsam da hiçbir şey Aşkın'ın yalanları ve gerçekleri kadar zarar vermedi bize. İki kez canımdan oluyordum, biri hadi benim yüzümden diyelim. Bir aptal hatasına ya da yalanına daha tahammül edebilecek miydim? Bilemiyorum, ama Aşkın'ı seviyorum ve tek bildiğim bu. Ölesiye seviyorum ve bu sevgi bana zarar veriyor.

Bilmiyorum, şu an da ne yapacağımı bilmiyorum sonra da ne yapacağımı bilmiyorum. Çağın abi ya da Dante'yi arayamazdım. Onların çocukları vardı. Olmazdı. Bir ihtimal vardı, sadece bir ihtimal.

Yola odaklanıp karanlığa daldığımızda Aşkın'ın arabası yüz metre ileride durdu ve ben de olduğum yere arabayı bırakıp yürümeyi tercih ettim. Üç beş erkek konuştuğundan ayaklarımın sesi duyulmuyordu.

"Kaçak gelmiş buraya. Adi." bu... Çağın abinin sesiydi!

"İyi olmuş, hapiste seni iyi sikememişler." Aşkın kime bu denli sinirli derken yürüdükçe bakış açıma giren Zeynel ağzı bağlı şekilde ağaca yaslanmış duruyordu.

Aşkın ağzındaki kumaşı çıkarıp ona bakarken o sadece gülüyordu.

"Konuş lan piç!" Aşkın Zeynel'in suratına bayağı teptiğinde kafamı çevirip gözlerimi kapattım. Sadece arabanın farının aydınlattığı kadarıyla bile kanlar belliydi.

"Kalk kalk sen daha olmadın." Aşkın yakalarına yapıştığı gibi onu kaldırdı. Zeynel dağılmış suratıyla gülüyordu.

"Ölmüş çocuğunu-" lafın devamını ağzına tıkayıp attığa yumrukla olduğu ağacın dibine bıraktı.

"Senin hayat filmini sikeceğim lan. Arkadaşmış."

"Arkadaştık tabi. Sen bana kafa tutabilecek seviyeye gelene kadar." Zeynel ölecek birinin yapacağı gibi en dürüst hisleriyle konuşuyordu.

"Sen deseydin ben geri çekilirdim bile, hadi benim kafama sıktırmaya çalıştın ona da tamam. Sevdiklerime zarar vermeye çalıştım. Senin burada ölümden başka çıkışın yok artık."

"Orospu çocuğu." bunu mırıldanıp güldü. Aşkın ilk defa bu kadar sinirlyidi, benim gördüğüm kadarıyla ve Zeynel'in bana söylediği karanlık dünya gerçekti.

"Hangi elinle Mercan'a dokundun lan?"

"Bu herhalde. ne yazık ki ölmedi ama." Aşkın'ı kışkırtmak için elinden geleni yapıyordu.

"Ama senin o kadar şansın yok. Sikik." silahı onun eline doğru patlattığında Zeynel hem şaşırma hem de acı güdüsüyle elinin üzerine kapanıp bağırarak inledi. Aşkın'ın bu kadar ileri gideceğini zannetmiyordu.

"Orospu çocuğu, ne yapsam da senden hırsımı alamayacağım. Dua et Mercan durumu ayıkmadan seni ortadan kaldırmam lazım. Yoksa ebeni sikerdim." elindeki silahı ona doğrulttuğunda ben artık ortaya çıktım, arkasındaydım ancak dur diyemedim. Belki de çektiğim acılardan ya da şoktan. Konuşamadım, dur diyemedim. Aşkın silahı üç el ateşlediğinde kolu aşağı indi. Bitmişti. Bütün bu acının finali bu muydu?

"Çiçek?" Aşkın bana bakıyordu. Gömleğine bulaşmış kanla, elindeki silahla bana bakıyordu.

"Aşkın!" Çağın abi bağırdığında Aşkın beni göğsüne çekip başka bir yere bir iki el daha ateş etti. Diğer silahlar da patladı, sonra ses duruldu.

"Mercan arabaya."

"Sen ne yapacaksın?"

"Çabuk Mercan geliyorum ben arabaya geç!" onu dinleyip arabanın arka koltuğuna geçip oturdum. Onun arabasına oturdum.Titreyen elimin arasına aldığım telefonla ilk aklıma gelen ve gelmesi gereken numarayı tuşladım.

"Alo?"

"İsmail, sorma ve attığım konuma gel. Ben orada olmayabilirim."

"Tamam hallederim." o gördüğünüz parlak binalar, yüksek katlı oteller ve şatafatlı hayatların iç yüzü buydu. Hepimiz böyle durumlar yaşıyor ve hepimiz hazırlıklıydık. Başkaları bizim için yönetirdi bu işleri.

Aniden yanımdaki kapı açılıp Çağın abi yanıma omuzunu tutar şekilde oturdu. Tuttuğu parmaklarının arasından kan akıyordu.

"Abi!" sürücü koltuğuna Aşkın oturduğunda ceketini bana uzattı.

"Bastır bununla."

"Tamam, İsmailgil arabamı alacak. Sizinkilere de yardımcı olur haber ver de vurmasınlar bir zahmet."

"Of mercan, laf sokarsın da durursun artık." telefonla uğraştıktan sonra yan koltuğa atıp gaza bastı.

"İsmail konusunda haber verdim. Çağın abi iyi misin?"

"Çok iyiyim."

"Mercan baksana kurşun çıkışı var mı?" elimin altındaki ceketi kolundan çektiğimde kan koluna akmaya başlamıştı.

"Görünmüyor aşırı kanaması var."

"Sikerim böyle işi!" Aşkın sinirle bağırdığında Çağın abi acıyla kafasını geriye attı.

"Tamam abi, geçecek. Kucağıma uzan." kucağıma kafasını alıp vurulan kolu yukarıda olacak şekilde yatırıp baskıya devam ettim."

"Doktor lazım."

"Bir dakika, düşünüyorum." Aşkın pek düşümüyor gibi olsa da düşünmediğinden değil de çözüm bulamadığındandı.

"Ahmet hemşirelik bitirdi. O olur mu?" aklıma gelenle konuştuğumda Çağın abi acıdan koltuğu sıkıyordu.

"O da olur, o kadar kötü durumdayız yani düşün."

"Of laf sokma bir kere de." telefonu açıp Ahmet'in adının üzerine tıklayıp kulağıma götürdüm. Telefon üçüncü çalışta açıldı.

"Alo?"

"Ahmet, soru sorma sadece bizim eve gelebilir misin onu söyle?"

"Ben şehir dışındayım kanka."

"Of, siktir!"

"Ne oldu?" sesi endişeli çıkıyordu. Benim sesim de öyle.

"Sonra anlatırım. Şimdi olmaz. Tamam mı? Bir gün yüzyüze anlatacağım."

"Tamam."

"Ne oldu?" Aşkın bana döndüğünde ciddi bir şey olduğunu anlamıştı.

"Burada değilmiş."

"Bu sefer boku ciddi yedik."

"Aşkın Allah aşkına bas, Çağın abinin gözler kayıp duruyor."

"İyiyim ben." Aşkın panikle basarken Çağın abi kendini tutmaya çalışıyordu.

"Abi doktor tanıdığınız falan yok mu? Sana yardım edebilecek biri."

"Hayır!" dişlerinin arasından inlediği için hayır biraz şiddetli çıkmıştı. Zaten çok kan kaybettiğinden ne yaptığını bildiğini sanmıyordum.

"Eve çok var, bizim eve gidemeyiz herkes orada Mercan."

"Benim eve sür."

"Tamam."

"Mercan üşüyorum." Çağın abi konuştukça ne yapacağımı daha da şaşırıyordum. Telefonu elimden bırakıp Çağın abi ile ilgilenmeye koyuldum. Çok susarsak kesin bayılacaktı.

"Abi bebeğini düşün, onun için sağlam dur."

"Bana bir şey olursa size emanet."

"Abi öyle deme." canını acıtıyor gibi yurkunduktan sonra geriye giden gözlerini kapadı.

"Abi! Bana bak."

"İyiyim." iyiydi, şüpheliydi orası ama dediğine göre iyiydi.

"Aşkın bayıldı!"

"Tamam tamam, sakin ol şimdi. Halledeceğim."

Arabanın hızı artık sınırdayken Aşkın yeniden telefonu kulağına götürdü.

"Alo, nasılsın Cansu?.. Biliyorum, biliyorum görüşemedik ama acil gelmen lazım bir abim için. Tamam konum atıyorum."

"O kim?" kadın ismi geçmişti.

"Eski flörtüm." gözlerimi devirdim.

"Of tamam be hemen kızma."

"Kızmadım Mercan, cidden eski flörtüm."

"Hani sevgilin yoktu lan!"

"Hiç yok demedim, zampara değilim dedim ve kızla sevgili olmadık."

"Ama yattınız!" kafamı sinirle sallarken Aşkın derin bir nefes aldı.

"La havle ve la kuvvete..."

"Aşkın kızın yanlış bir hareketinde senin infazını gerçekleştiririm."

"Ben ne alaka?"

"Sen çok alaka. Çabuk sür anasını satayım kağnı mı kullanıyon lan!" sinirle bağırıp koltuğuna vurduğunda çağın abi gözlerini çok az açabilmişti.

"Abi, abi bana bak."

"Abi geldik sayılır dayan gözünü seveyim." Aşkın konuşurken Çağın abi benim uzattığım elimi tutmuş sıkıyordu. Parmaklarım birbirine geçmişti ancak yaptığı şeyden haberi olduğunu zannetmiyordum.

...

Eve vardığımızda Aşkın Çağın abiyi kucaklayıp eve taşıdı, peşimizden de esmer bir hatun geliyordu. Bu arada evet, Aşkın Çağın abiyi bayağı kucakladı. Esmer hatun ise benim boyumu ikiye katlar boyda taş gibi bir şeydi.

Eve geçtiğimizde alt kattaki benim odama geçip Çağın abiyi yatırdık. Kadın, hali görünce hemen bakmaya koyuldu.

"Vurulalı ne kadar oldu?"

"Bir saat? Galiba kırk dakika en aşağı yani." kadın şok olmuş şekilde baktı.

"Aşkın bu adam kan kaybına bağlı şok geçiriyor."

"Hassiktir! Ben kan vereyim, Cansu bak bir şey yap-"

"Tamam hayatım, sakin ol sen geç sandalyeye. Halledeceğim. Sarışın, sen de şu gazlı bezle yaraya bastır." sırf Çağın abi ölecek diye susuyorum. Sırf ondan yani ama bu evden illaki bir ölü çıkacaktı bu gidişle.

"Tamam kara böcek seni." ağzımda gevelediğimde Aşkın dediğimi anlamış ve şok içinde bana bakıyordu.

"Efendim?"

"Hızlı olalım adam ölecek diyorum."

"Tamam tamam. Sevgilin mi?" bir insan bu kadar dünyadan bihaber olurdu? Nasıl Çağın abiyi tanımıyor ve evli olduğunu bilmiyordu acaba. Hem de Aşkın ile bu kadar yakınken. Hem iş yapıp hem konuştuğu için kıza işini yap deyip susturamıyorum da. Gerçekten dövmek istiyordum. Kızı değil bu arada, Aşkın'ı.

"Ben Aşkın'ın sevgilisiyim hanımefendi." kız Çağın abiye damar yolu açarken dudaklarını beğenmiş bir yüz ifadesiyle büktü.

"Sarışınlardan hoşlandığını bilmiyordum."

"Cansu dur artık."

"Yatakta hiç öyle demiyordun ama."

"Cansu. Lütfen."

"Tamam tamam, ben Aşkın'dan hoşlanmıyorum o köprünün altından çok sular geçti. Okey?" bana dönüp dediğinde sadece sustum. Konuşursam Çağın abi ortada kalırdı.

"Şimdi yarayı açalım." elimi üzerinden kaldırdığımda kanın biraz durmuş olduğunu gördüm. Nasıl bu kadar kan çıkıyordu anlamıyordum açıkçası.

"Damara zarar gelmiş olabilir, bunu göremem."

"Elinden geleni yap Cansu."

"Kurşunu çıkaracağım." ben çekildiğimde midemdeki bulantıyı durduramayıp koşar adımlarla odanın içindeki kapıya girip lavaboya kustum. Ev bugün cidden korku evi gibiydi.

"İyi misin hayatım?" Aşkın'ın sesini duyduğumda cevap verecek zamanı bulamadan tekrar öğürdüm.

"Adı ne?"

"Çağın."

"Çağın Bey, beni duyuyor musunuz?" sesleri duyarken öğürmekten yaşlanan gözlerimi silip tekrardan odaya geçtim.

"Aşkın umarım önemli bir yere gelmemiştir ya, benim götüm yemedi kurşunu çıkarmayı."

"Saçmalama Cansu, adam iki çocuk babası, biri doğmadı bile. Tek şansı sensin."

"Of tamam. Odaklan Cansu." kadının doktor olduğuna emin miyiz? Belki de her hareketi gözüme batıyordu neyse.

İkimiz de dikkatle izlerken Cansu kurşunu çıkarttı."

"Bir şey yok, dikiş atacağım şimdi ve sargıyı da tamamlayıp siktirolup gideceğim!" biz gerilmiştik, o da bizden çok geirlmişti ama haksız da sayılmazdı.

"Ve kimsenin haberi olmayacak."

"Evet." Cansu onaylandıktan sonra Aşkın bana döndü, onun da rengi atmıştı. Hayırlı olsun, artık evde çeyrek çeyrek olmak üzere yarım adam ve iki tane kadın vardı.

"Vişne suyu falan varsa, getirir misin Mercan?"

"İyi görünmüyorsun."

"Sadece biraz başım döndü sıkıntı yok."

"Tamam tamam, ben getiriyorum."

İçeri gidip mutfaktan vişne suyu aldım ve geri odaya döndüğümde Aşkın ayağa kalkmaya çalışmış ancak düşecek gibi olmuştu. Ancak düşmezdi, Cansu aşkısı onu tutmuştu.

"Aşkın sen de yatağa geç. İyi değilsin yeter bu kadar kan."

"Tamam." kafasıyla onaylatıp aşkının kollarında yatağa yattı. Ben ise vişne suyunu bile vermedim.

"Dikiş bitti, sargıyı da yapıp gideceğim ancak Mercan bana yardımcı olur musun? Kaldırmamız lazım."

Kafamı sallayıp Çağın abiyi oturur vaziyete zoraki olsa da getirdik. Cansu sargısını yaptı ve bittikten sonra geri yatırdık.

"Bu ilaçları al, uyanınca içirirsin. Aşkın da bir şeyler atıştırırsa kendine gelir."

"Tamam... Teşekkür ederim." gözlerimi kapatıp bir anda konuştuktan sonra gözlerimi açtım. Kız gülümseyip odadan çıktı. Ben ise o odada kaldım, yataktaki kanlar ve ölü gibi yatan iki adamla. Aşkın ölü sayılmazdı, biraz kendindeydi.

"İyi misin camış?"

"Camış?" Aşkın bana tuhaf tuhaf bakarken sinirlen vişne suyunun kapağını açıp ona uzattım.

"Kes, çok sinirliyim. İç şunu kendine gel."

"Mercan, anlıyorum."

"Sen neyi anlıyorsun Aşkın? Hisli bir insansın yalan yok ama anlamıyorsun Aşkın. Anlasaydın o gün beni yalnız bırakmazdın, anlasaydın benim o kadar canım yanarken, aklımın en ücra köşeleri kanarken intikam peşine düşmezdin! Şimdi elimizde ne var, ben ameliyatlı halimle burada dikiliyorum, Çağın abi öldü mü kaldı mı belli değil, sen de bayıldın. Ne geçti elimize?!" sinirden başımı ovuşturdum.

"Şu kalbimi, aklımı sikeyim ki seni korumaya çalıştım. Bir daha olmasın diye annemi sildim, bir daha olmasın diye adam vurdum ben bu gece! Hiçbir şey yapmadım ama Mercan. Ben hep senin yanında yetersiz oldum." ayağa kalkıp salona geçince ben de onun peşinden gittim.

"Keşke içmeseydin. Evladımız ölmezdi."

"Böyle bir hata yaptım ama şimdi ikinci bir hata yapmamak ve sana zarar vermemek için kendime bir şey yapamıyorum, acıyor. Ben de baba olacaktım ve bu çok acıtıyor, o yüzden yaşamaya çalışıyorum, maçlara gidiyorum oynuyorum, içmiyorum. Babam öldüğünde yaptığım gibi. Geçmiyor. Çözümü yok, bitmiyor Mercan. Ben buna dur demesem bitecek miydi? Sen onun annesiysen ben de babasıydım!" söylediklerinde haklıydı. Gözlerimi sertçe kırpıp ağlamamaya çalıştım. Susup ağladığımda Aşkın da olduğu yere çöküp elleriyle yüzünü kapattı.

"Yazık oldu bize, düşünüyorum düşünüyorum bu işin içinden nasıl çıkacağız bilemiyorum." gözlerimi silip ona baktığımda bana yorgun gözlerle bakıyordu.

"Ben de bilmiyorum Mercan, milli takıma devam edeceğim artık daha fazla yarı yolda bırakmak istemiyorum kimseyi ama nasıl edeceğimi de bilmiyorum." saçlarını iki yandan tutup yeri izlerken yanına gidip ona sarıldım.

"Beraber gideceğiz. Beraber aşacağız. Anlıyor musun? Kimse bize yardım etmedi Aşkın. Maddi olarak berbat olduğumuzda yardım etmediler, şimdi maddiyatsal olarak dünya ayaklarımızın altında ama yapabileceğimiz tek şey birbirimize sahip çıkmak. Ne olursa olsun, ne kazanırsak kazanalım biz hep o yalnız çocuklarız. Sadece dışarıdan insanlar sanıyor ki zenginlik her şey." hüngür hüngür ağlamaya başladığında kafasını tutup omuzuma yasladım.

"Yeni bir hayat kuracağız."

 

Loading...
0%