Yeni Üyelik
21.
Bölüm

20. Bölüm

@hiclik_gecidi

Sabah olmuştu ve Sinan Bey'in güzel yemeklerinden yedikten sonra kayığa doğru gittik. Kayığa bindik ve adaya doğru ilerledik. Normalde devlet bu adaya ziyaretçi alıyor ama daha turistik ve popüler adalar vardı yani bu ada ayda bir belki ziyaretçi alırdı. Yeni eserimiz Daniella'nın incili kolyesi. Kaynaklardan incelediğimize göre siyah incilerin arasında broş büyüklüğünde siyah yuvarlak bir sembol varmış. Ama sembolün ne olduğunu tam anlayamadık. Bunları düşünürken adaya varmıştık. Bugün hava hafif sisliydi ama sis yavaş yavaş yoğunlaşıyordu ve ada sık ağaçlardan dolayı görünmüyordu yani başımızı yine belaya soksak kimse göremez. Ne kadar hoş(!).

 

Adaya vardığımızda kayığı en yakın ağaca bağladık. Adanın ortalarına doğru ayrılmaya karar verdik. Tevfik getirdiği kazmaları bize verdi. Hazine bulmayı bekliyor gibiydi. Neyse herhalde bir işe yarar bu kazmalar. Birbirimize ulaşmak için bir de telsizimiz vardı. Erva bir yana Tevfik bir yana gitti. Tabii ki Koray benimleydi. Bundan sıkılmamış veya rahatsız olmamıştım ama birinin hayatı sürekli sana bağlı olunca bir yerden sonra yoruluyorsun. Bunları düşünürken bir yirmi dakika boyunca ilerledik. Ben bitkilerin arasından sıyrılarak veya kazmayla vurarak ilerleyebiliyordum ama Koray'ın her tarafı çizilmişti. Biraz dinlenmemiz gerekti. Enerjimizi toplayınca Koray'a tekrar beni takip etmesini söyledim. Ama yapmadı. Sadece yerinde durdu ve bana baktı. Dediğimi tekrarladım ama hareket etmiyordu. Sonra bir ses geldi. Ne olduğunu anlayamadım. Koray başını yukarı kaldırdı. Onu çekiştirdim ama yine hareket etmedi. Sonra biraz titremeye başladı. Sonra daha çok... İstemeyerek yapıyor gibiydi çünkü ağzını açıp bağırmaya başladı. İradesi yoktu yani acıdan bağırıyordu. Titremesi artarken gözlerinin içi parlıyordu. Manevi olarak korkudan mı öyle gördüm yoksa başka bir durum muydu anlamadım. Ama bir gözü beyaz bir gözü siyah parlıyordu. Sonra hafif bir rüzgar esti. Sonra hızlıca mini bir fırtınaya döndü. Ne oluyor bilmiyorum ama Koray'ı da buradan götürmem lazımdı. Onu tuttum ama bir daha bırakamadım. Fırtına arttıkça arttı etrafımızdaki bitkiler hızla savruldu. Onlar gibi savrulmamak için tutunuyordum şimdi Koray'a. Ama onlara bakarken yerde bir şey farkettim. Siyah bir yarım daire. Öbür tarafıma baktığımda orada da beyaz yarım daire vardı.

 

Yani bu kız kardeşlerin bir tuzağıydı.

Telsizime zorla da olsa uzandım ve diğerlerine ulaştım. Erva fırtına olmadığını ama havada uçuşan bitkileri gördüğünü söyledi. Tevfik pusulamı çıkartıp ne tarafta olduğumuzu söylememi istedi. Dediğini yaptım ama pusulam Koray'dan daha beterdi. Kendi etrafında tam gaz dönüyordu. Onlara sadece uçuşan bitkilerin olduğu yere gelmelerini söyledim. Olabildiğince hızlı gelmeye çalıştılar. Geldiklerinde onlar uçuşmuyordu. Yani nasıl oluyorsa orda fırtına yo- yarım daireler... Onların sınırları dışında fırtına olmuyor. Onlar da bunu farketti. Kollarını birleştirip bana uzandılar ve ben de onlara uzandım. Yarım daireler dışında hava cidden sakindi. Havada kuşlar uçuşuyor ve sakin sis yoğunlaşmaya devam ediyordu. Peki Koray'ı nasıl kurtaracağız?

 

Bunu biraz düşündük.

Erva fişek patlattı ama onlar da uçuşup gitti. XL fişek bombasını attı ama sadece daha çok kaos çıkardı.

Ben beklememizi ve en kötü Koray'ın bayılacağını söyledim. Olmadı ve aksine titremesi ve fırtına daha da arttı.

Biz düşünmeye devam ederken Tevfik kazmasıyla fırtınaya daldı. Kazmayı yere kancaymış gibi vura vura ilerliyordu. Koray'ın yanına vardığında kazmayı havaya kaldırdı ve sivri olmayan tarafını Koray'ın bacağının arkasına aldı. Orakmış gibi sertçe çekerek Koray'ı yere düşürdü. Fırtına dindi ve Koray'la pusula eski haline döndü. Koray bitkin düşmüştü ama hâlâ devam edebilirdi. "Tevfik! Keşke bu mükemmel gikrini bize de söyleseydin!" dedi Erva ama Tevfik de Erva da bu fikri bilsek izin vermeyeceğimizi biliyorduk. Şimdi sıra yarım dairelerde. Bunlar ne işe yarıyor? Etraflarını incelerken Erva makasını çıkarıp dairelerin kesişim yeri olan sınırı havada kesiyormuş gibi yaptı. Sonra kesmiş gibi yaptığı yerler parladı ve yine fırtına başlamadan önce duyduğum sesi duyduktan sonra bir kapakmışcasına yarım daireler zıt yönlere doğu çekilip açıldılar. "Birdahakine fikirlerinizi belirtmek istersiniz herhalde!" dedim. İçeriye baktık. Bir mağra. Ama bir yarısı toprakken diğer yarısı okyanusa açılan bir mağra. Eserin adada olmadığına hemfikirdik. Hepimiz yorulmuştuk. Burayı bitkilerle örtüp taşlarla sıkılaştırdık ve mağranın ağzını kapattık. Kayığımıza atladık ve eve geri döndük. Akşam olmuştu ve yemek hazırdı. Nakliye aracını Sinan Bey karşılamış ve eşyalarımız yeni evimize gelmişti. Salonun başköşesinde Nazik Hanım'ın tablosu duruyordu. Onu özlemiştik... Yemeğimizi yemiş ve yatmaya hazırlanmıştık. Erva en büyük odayı kapmış bana da en dar oda kalmıştı. Benim için sıkıntı değildi ben odada sürekli bulunmuyordum. Yatarken Erva odasına "Adı Yağız olanlar GİREMEZ" yazmıştı. Ben de kendi odama Yağız adını Erva'ya çevirip asmıştım. Koray'ın da yattığına emin olduktan sonra yatağıma yöneldim. Odam Nazik Hanım'ın tablosuna bakıyordu. O mağrada bize yaptığı fedakârlığı düşündüm. Ve o sırada uyuyakalmışım.

Loading...
0%