Yeni Üyelik
32.
Bölüm

31. Bölüm

@hiclik_gecidi

Uyandığımda tren, istasyona varmıştı. Erva kendini baya yorgun hissediyordu. "Erva! Kalk! Boz ayılar senin kadar uyumuyor kışın." "Bana dokunma! Elime fişek bile alamayacak kadar yorgunum. Sakın bana bulaşma." Gözleri kıpkırmızıydı. Zar zor ayakta duruyor gibiydi. Onu trenden inmesi için yardım ettim. Yalpalaya yalpalaya trenden indik ve diğerlerini bekledik. O enerjik ve mutlu Erva'dan hiç iz kalmamış gibiydi. "Hastalanıyir olmalısın." Elimi alnına koydum ama ateşi benim elimi de yaktı. "Ateşin var ve gerçekten çok yüksek. Yeni evimize uğramadan seni en yakındaki hastaneye götürelim." "Bavul işinden kaçmaya çalışma. Onları eninde sonunda sen taşıyacaksın." İstemesem bile bu gerçeğe güldüm. "Erva, gözlerin kıpkırmızı. Resmen beyazlık yok. Büyü mü yaptılar sana?" Alara trenden indiği gibi bizim yanımıza geldi. Koray ve Tevfik'le uğraşmak için arka tarafa gitmişti. Küresini çantasından çıkarmadan çantasının fermuarını açtı. Birkaç şey mırıldandıktan sonra küre mavi renge büründü. "Üzerinde büyü yok. Kendi mor ışıklarını saymadığımız sürece." Erva rahatlamış göründü çünkü verdiğimiz savaştan sonra Daniella ve Cassandra'dan korkmaya başlamıştı. Koray bir anda önümüzde belirip "Erva, yorgun musun? Gözlerin gibi vücudun da kızarmış. Ateşin mi var?" dedi. "Iyy, bana yaklaşma, pis mikroplu yaratık." Tevfik umursamadan ilerlemeye devam etti ve bu sözlerden sonra ablasından kocaman bir fişek bombası yiyeceğini biliyordu. "Kızım, iyi misin? Pek bir rahatsızsın. Ah, gözlerine ne oldu?" Erva zar zor gözlerini açıyordu. "Ben iyiyim. Sanırım. Yolculuk beni bunalttı veya atıştırmalıklar mideme dokundu. Belki de tarihleri geçmişti." Tren personeli bavullarımızı getirdi ve Koray hepsini yüklendi. "Oynx bizi arabayla karşılasa iyi olur. Bu bavulların hepsini taşımaya çalışırsam Erva'dan beter olurum." "Oynx'in haberi bile yok. Oraya gidince bir şekilde bizi geçirmesine ikna edeceğim." Koray dayanamadı ve "Haberi yok mu? Ne zaman konuşmayı planlıyorsunuz hanımefendi? Bir de bana Tye'a güvenmem konusunda laf atıyorsun." "En azından Oynx'in sözünün eri olduğunu biliyorum ben. Sen Tye'ı kaç kere gördün hayatında?" "Haber verebilirdin en azından. Belki de bizi oracıkta askerlere teslim edecek." Tevfik bunu söyleyince Sinan Bey "Oynx ile önceden tanışmış. Tye'a güvenmek biraz daha riskliydi." "Tanımış da ne olmuş? Ölümüne savaşmışlar. Falcı'nın omzunu paramparça etmiş." Koray bunları söyleyince Alara iyice sinirlenerek "Tüm evin eşyalarını çalsaydı ne olacaktı? Sokaktan geçen rastgele bir insana davamızı ve neyin peşinde olduğumuzu anlat o zaman!"

 

Kavga ilerledikçe Erva daha da uzaklaşmak istedi. Onun kadar ben de bunu gereksiz olduğunu düşündüm. Oynx Erva ve ışıklarını gördükten sonra olayın ciddiyetini anlamalı. Tye meselesi ise Koray'ın arkadaşı olmuş birisi. Ama daha fazla tanımalıydı. Belki de orada kaldığımız günden beri arkadaşlardır. Bu olaya fazla girişmek istemiyorum. Hâlâ güneş doğmadı ve açık olan istasyon büfesiyle sokak lambalarının ışığından başka ışığımız yok. Erva bu halde kaybolursa onu bulamayız. Ben de onun peşinden gidip uzaklaşmamasını sağladım. Onu geri döndürdüm ve istasyon büfesine girdik. Ben onun sevebileceği iki paket cips ve üç tane de çikolatayı kucaklayıp ona gösterdim. Ama sadece soğuk bir şişe su aldı ve büfeden çıktık. "Soğuk su ile biraz da yüzünü yıka. Ferahlaman lazım." Şişeyi hafif eğip avucuna biraz su döktü. Yüzüne suyu çarptı ama hiç ferahlamadı. Ferahlamasını beklerken sanki göz bebeği de kırmızı olacak gibi kızardı gözü. Erva dayanamadı ve bir yerden sonra diğerlerinin yanına dönmek için bana tutundu. "Yağız. Ben çok üşüyorum..." Artık tökezlemeye başlamıştı. "Sana o konuda yardım edemem. Ateşin var ve havale geçirmemelisin." Yürürken inlemeye de başladı. Gücü ve enerjisi tükenmişti. "İçim içimi yiyiyor. Bu şey beni sömürüyor gibi." Omzuma attığı elini düşmemek için sıkılaştırdı. "Dayanamıyorum..."

 

Erva'nın düşme sesini duyunca neredeyse birbirlerinin gözünü oyacak olan Alara ve Koray kavgaya mola verip bize baktılar. Erva kafasını çarpmadan onu tuttum. "Erva? Erva! Kendine gel. Çok az kaldı. Biraz dayan. Diğerleri de geliyor." Yere düşen şişenin dibinde kalan suyu da suratına döktüm." "ERVA!!!" Alara koşarak yanımıza geldi. "Ne oldu ona? Sen neden ağlıyorsun? Hastalanan o! Bayıldı mı?" "Sence?!" Gözlerimin dolduğunu farkedemeden bunu söyleyebildim. Sinan Bey de Tevfik'i sürükleyerek zorla ikisi Erva'nın yanına geldi. "Kızım! Düştü mü? Kafasını mı vurdu?" Tevfik sadece babasının sakin davranması için sessiz olması gerektiğini söyledi. Bavullarla yalpalayarak gelen Koray da "O hasta mıydı?" dedi. "Bilmiyorum. Sadec- nefes, nefes..." diyebildim.

 

"Nefes almıyor!"

 

Alara telefonunu göstererek "Ambulansı aradım bile. Koray gibi bir gerizekalının aklına gelmezdi. Rica ederim." Sinan Bey ben Erva'yı geri yere indirdiğimde kalp masajı gibi ilk yardım tekniklerini uygulamaya başladı. Alara da etrafta kimse kalmayınca çantasından bir kitap çıkardı ve yine mırıldanarak büyüyle Erva'ya yardım etmeye çalışıyordu. Koray tartışmayı kenara bırakmış şekilde "Alara, çantanda kolonya var mı?" Alara çantasına baktı ve kalan kolonyasını Koray'a verdi. Koray eğilip Erva'nın kıyafetini yaka kısımlarına iki fıs limon kolonyası sıktı. Tevfik hariç herkes elinden geleni yapıyordu. "Off baba, bu mikrop yuvasını neden doğurdunuz ki? Neden bu dünyada?" Tevfik'in abla sevgisine(!) destek olmayan Sinan Bey daha da paniklemişti. Alara meditasyon tarzı şeyler yaparken ben de daha fazla soğuk su getirdik ve ferahlamasına yardım ettim. Ama olmadı. Ambulans sesini duyan Alara "Asıl yardım geldi." dedi.

 

Beklemediğimiz bir zamanda çıkan hastalığı anlayamadık. Ambulanstaki görevli o kadar zaman yanında durduğumuz ve hâlâ hasta olmadığımıza göre bulaşıcı olmadığını söyledi. Zar zor hareket ediyordu görevli çünkü hepimiz -ve bavullar- ambulansa binmiştik. En yakın hastaneye doğru ilerledik. Yol boyunca kimse konuşmadı. Belki de- off tahmin edemiyorum. Herkes her şeyi düşünüyor olabilir. Kafam çok karışık. Erva'yı normal bir hastalık sömürecek kadar güçlü olamaz. Onun enerjisi bitmezdi. Erva ateşinden dolayı ara sıra titredi ama görevli hemen müdahale etti. "Havale geçiriyor ama nöbet gibi de. Hem de gözleri fazlasıyla kızarmış. Üzgünüm hastalığı tam bilmiyorum. Temel olarak bu tedavileri hastaneye kadar devam ettirebilirim." Hastalığın ne olduğunu anlayamayan görevli de ne yapacağını şaşırdı. Sadece hastaneye varmamız gerekiyor. "Ben Erva hastaneye vardıktan sonra taksiyle bavulları alıp eve giderim. O zamana kadar nakliye gelir." dedi Koray. "Saçmalama! Onu tek bırakamazsın." Alara bunu dese de bir süre sonra kapıda bekleyen nakliye firması eşyaları sokağa bırakıp gitmemesi için istemese de fikri kabul etti. Hem de biz ne güne duruyoruz? Ama Koray firma eşyaları sokağa dökmesin diye ambulans durunca indi. Cidden bu ne biçim bir firma! Bunlar konuşulurken hastaneye vardık. Erva'ya bir anda ne olduğunu anlama zamanı.

 

"Sedye getirin!" Sinan Bey kızına elinden geldiğince yardım etmek istiyordu ama bir şey değişmeyince iyice kafayı sıyırıyordu. Kızı Erva da iyice titriyordu. Gözlerinden kan akıyordu ve artık bu iğrenç hastalıktan kurtulma vakti. Doktorlar onu ameliyathaneye götürürken hastalığı tespit edemediler. Onu bayılttılar ve organlarını dinlediler. Normal olmayan bir şey aradılar. Birçok doktor şu an Erva'yla ilgileniyordu ve bir tanesi kalbindeki ritim bozukluğunu farketti.

 

Ameliyathaneye vardığında bizim onu görmemize veya izlememize izin vermediler. Ne kadar ısrar etsek de bizi dışarıda tuttular. "Alara sen bir şey yapamaz mısın?" "Hayır haşerat. Her şey büyüyle hallolsaydı para toplamak için çadır kurmazdım. Ama belki geçmişle geleceği görürsek ne olduğunu öğrenebiliriz."

 

Dışarı çıktık ve bomboş hastanenin kameralarına karşı Alara bizi görünmez yaptı. Küresinden çıkan görünmez olmamız için gereken ışınlar yaz sıcağında baştan aşağı siyah giyinmişim gibi hissettirdi. "Geleceğe veya geçmişe siz gidemezsiniz. Bir anıdan çıkamadığınızda sürekli onu yaşamaya devam edersiniz ve sonunuz Koray malı gibi olur. Hem de ben profesyonelim. Büyü olsun olmasın aranızdaki en mükemmel olduğumu yakında kabul edec-" "Kes senini ve başla artık!" Koray Alara'dan yeterince bıkmıştı ve egosuna biz zor dayanırken Koray artık buna hadsizlik gibi bakıyordu. "Merak etme MAL geçmişle geleceğe gideceğim MAL siz etrafımda çember kuracaksınız MAL ve ağzını benim işim bitene kadar açmayacaksın MAL. Anladın mı MAL?" Koray sinirden morarma derecesine geldi ama Erva için bu salağa katlanmaya değer dediğine bahse girerdim o bakışından sonra. Alara küresini havaya saldı ve saçları yine elektriklendi. Aonra kendisi de havalandı. Biz de hemen etrafında çember kurduk. Alara havada küresine bir şeyler çizdikçe yerde de onlar çiziliyordu. Koray'ın arkasına kaka emojisi çizmiş olsa da çok umursamadık. Alara ve küre daha da yükseldi ve vir şeyler daha çizdi. Bu sefer bizim sırtımızdan yarım metre uzağa efsunlar çizmeye başladı. Ve ikisi tekrar biraz daha havalandı ve Alara toprağı ve asfaltı yani aşağıyı gösteren bir ok çizdi. Ok Alara'nın tam başının üzerindeydi ve Alara'nın gözleri hemen bembeyaz oldu. Kör gibi bembeyaz gözlerle küreye baktı ve tepesindeki ok silindi. "Erva eskiden Yağız'la kazı çalışması yapıyor. Tuğlalar var. Hayır çok eski." Küresini parmağıyla temizler gibi aşağı kaydırdı. Küre yerine geri geldi. "Taçlar. Kız kardeşlerin tacı. Hayır. Hâlâ çok eski." Bir kez daha küresini kaydırdı. "Erva ile Yağız az önce bindiğimiz otobüsteler. Erva'da sorun göremiyorum. Şimdi otobüsten iniyor. İndiğinde bir- baş ağrısı herhalde ki gözleri de titremeye başlıyor. Yağız onu tutuyor ve MAL Koray'la tartışmaya başlıyoruz. Tüm yolcular gittiğinde kimse bizi duymadığı için bağırarak tartışmaya başlıyoruz. Sonra- Erva yere düşüyor." Küresini kendinden uzaklaştırdı ve Koray'a dönüp "Efsunlarıma dokunma! Onlarsız hiçbir şey göremem." dedi. "Yanlışlıkla oluyor. Sen görmüyorsun bile." "Efsuna dirsek atarsan hissederim Koray. Yerinde dur bir şey yapmaya çalışıyorum." Onlara ayırcak vaktimiz yoktu. Alara bu sefer iyice alçaldı küresiyle ve yere bu sefer yeni şeyler çizdi. Koray'la uğraşamayacağı için arkasındakini sildi ve işine odaklandı. Biraz daha havalandı küresiyle ve sırtımızdan yine yarım metre uzağa yeni efsunlar çizdi. Sonra küresiyle iyice havalandı ve kararmış gökyüzüne yani yukarıya bir ok çizdi ve yike küresine bakınca ok silindi. "Malikaneyi görüyorum. Iyy Oynx ve- yanında bir kız daha var. Hiç benzemiyorlar ama sanırım Oynx'in kardeşi. Oynx bizimle konuşurken kardeşine sesleniyor. Kılıç antrenmanı yapıyor kardeşi. Kızın adı- Violet. Hayır burası çok ileri. Daha geriye." Küresini bu sefer yukarıya doğru kaydırdı. Kaydırdı derken bildiğin ittiriyor. Biraz da sabırsızlığından. "Erva hastaneden çıkıyor ve bavullarla Oynx'in yanına gidiyoruz. Hayır. Daha geriye!" Bu sefer sert kaydırdı ama küresini aşağı kaydırdı. Ha? Yukarı kaydırması gerekmiyor mu? Geleceğe gidiyor! Anılara sıkışmasa keşke. Efsunlarını dürttüm ama cevap vermedi. "Burası da neresi? Tanımlayacak kelime bulamıyorum. Buranın tam ortasında Erva ve karşısında Yağız var. Biz neredeyiz? Etrafta bazı ölü yaratıklar var. Erva'nın suratı ve vücudunda kesikler var kanamaya devam eden. Elindeki makasla yere çökmüştü. Yağız da o şekildeydi. Ama Erva ağlıyordu. Yağız onu sakinleştirmeye çalışıyor ama Erva ondan sıyrılıyor. Gözlerinden yine kan akmıştı Erva'nın. Göz bebekleri mosmor parlıyordu yine. İkisinin de her tarafı toz içinde. A- Violet geliyor. Onun da kılıcında siyak kan var. Üçü toz ve kan içinde. Violet'den de sıyrılıyor. Var gücüyle ağlıyor. Kahrolmuş. Ölmemiş ama... Mahvolmuş..." "YETER! EFSUNLARA VURUN" Sinan Bey ve ben dayanamıyoruz. Bu hem şu an işimize yaramıyor hem Alara orada kısılmak üzere hem de Erva mahvolmuş durumda. Kimse buna dayanmak istemez. Var gücümüsle efsunlara vurduk ama bir şey olmadı. "Daha ileri git Alara! Onu nasıl kurtarmışız o durumdan göz at!" Koray'ın dediği akla mantığa sığamazdı ama onu o halde bırakamazdık. Ne şimdi ne de gelecekte. Ben de vurmayı bıraktım. Tevfik bırakmak için dünden hazırdı. Sinan Bey'i de Koray'la ven tuttuk. Alara daha da ileriye gitti. Sonra gözlerini kapattı. "Ne oluyor? Neden gidemiyorum?" Noldu? "Daha ileriye gidemiyorum. Ah!!! Bu da ne!" Kafası seyirmeye başladı. Sonra elleri ve küresi de yerinde durmadı. Durum daha da kötüleştu ve Alara'nın bazı eklemlerinden kemikleri ters döndü. "Beni aşağı çekin çabuk!!!" dedi ve hepimiz var gücümüzle onu tutup aşağı çektik. Olmuyordu. Ben Alara'yı bırakıp son şans olarak buradan efsuna doğru hızla tekme attım. Havada süzülen efsun yere düştü ve sırayla diğerlerini de düşürdüm. Tekme, yumruk veya itme. Her neyse. Onu oradan indirmeliydik. Tüm efsunlar düşünce küresiyle beraber aşağı düşmeye başladı. Gözleri normale dömnüştü ve rahatlamıştı. Ben küreyi tuttum ve Koray'da Alara'yı tuttu. "IYY! Alın şunu kucağımdan." "Abartma Koray. Onu sakinleştirmemiz lazım. Çantasında kolonya vardı. Koray bir su alıp gel." Sinan Bey bunları dedikten sonra Alara'yı bir banka bırakıp su almaya giden Koray'ı uğurladı.

 

Alara'ya su içirdik, kolonya koklattık, yemek yedirdik ve yüzünü yıkadık. Şimdi daha iyiydi. "Alara orada ne oldu?" "Haşerat, daha ileriye gidemedim. Anılara sıkışmadım. Tanrı izin vermedi." "Tanrı mı? O bizim işimize karışmazdı. Düzeni sağlamaya çalışacağımızı bilir." dedim şaşırarak. "O meseleler öyle ilerlemez. Evet Tanrı dengeyi korumamız gerektiğini biliyor ama geleceği de tek o bilir. Başkası bilemez. Ben birkaç anı görebiliyorum ama daha fazlası olmuyor. Kader diye bir şey var. Onu esneterek bakabiliyorum ve onu da Tanrı merhamet ederse bakabilirim. Bunun da bir karşılığı olmalıydı ve karşılığı bu oldu. Geleceği göremememiz kaderimizde var ve Tanrı daha ileriyi görürsek bir şeylerin ters gideceğini bilmiş olmalı." Diyecek bir şey bulamadım. "Peki her kötülüğün ve ihlalin bedeli varsa kız kardeşler nasıl bu kadar rahat gezebiliyor?" "Haşerat, onların karşısında biz varız. Karşılıkları bizden gelecek."

 

Erva için bir şey öğrenemedik ama ileride Erva'nın mahvolduğunu ama Tanrı'nın bizim iyiliğimizi istediği, bir şeylerin ters gitmemesi için bazı şeyleri kısıtlayıp yanımızda olduğunu öğrendik. Acaba öğrenseydik bunun karşılığı olarak bize gönderilen terslik ne olurdu?

Loading...
0%