Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left 1.
Bölüm
@hkndrn
Henüz gençliğimin en parlak cağlarında ömrümü bir vefasıza adayacağımı nerden bilebilirdim ki ?

İlk baharın ilk günleriydi. Havalar tam ısınmamıştı. Yüreğim gibi soğuktu. Takvimler Mart ayına yeni girdiğimizi söylüyordu. Dışarıda erimemek için inat eden kar birikintileri vardı.

Hava soğukluğundan insanlar duygusal etkileniyor muydu acaba? Çünkü tüm insanlar soğuk geliyor. Tüm yüzler samimiyetsiz, tüm sözler sahteydi sanki. Herkes kalabalık içinde yapayalnız gibiydi. Herkes başkasına gülüp tek başına kaldığında kendi içlerindeki mahzende kendi benliğiyle savaşıyordu. Birkaç kişi bir araya gelince kahkahalar havada uçuşuyor ama yalnız olduklarında beyinlerini kemiren bir düşünceyle savaşıyorlardı.
Bu çağımızın sorunu sanırım...
"Ben bu çağın dengi değilim" diye bağırmak geliyordu içimden. Sonra bağırsam ne olacak ki diyerek vazgeçişlerim çok oldu. Vazgeçtim çünkü; duyacak kimsem yoktu. Sessizliğim ve kendi içimdeki dünyamda bir türlü sıyrılamıyordum. O kadar iyi alışmıştım ki sessizliğe, kendi sessizliğim bana huzur veriyordu çoğu zaman. Bir kalbi kırmaktan, yakınlarımı üzmekten kaçınırdım hep ve bu yüzden kişi fark etmeksizin herkese karşı güzel davranıp güzel konuşurdum. Beni üzseler bile bir üzgün ifadenin sebebi olmak istemezdim. Kin tutmayı asla beceremedim. Bana kin tutan oldu mu bilmem ama yine ben herkese hâlini, hatırını sormaktan hiç vazgeçmedim, vazgeçemedim.
Her insanı en çok en sevdikleri kırarmışya o sözü yaşayarak öğrenenlerdenim ben. Sorsanız sadece kalbim değil iliklerime kadar kırıldım. Kırıldığımı belli etmemek için tebessüm maskemi hiç yüzümden çıkarmıyorum. Yalnız kaldığımda da kendimi yeniliklere motive edebilmek için tebessüm ediyorum.
Gülmeye çok ihtiyacım var. Sahte gülümsemeden sıyrılıp gerçekten içimden gelerek mutlu olmayı öğrenmek istiyorum. Mutluluk nasıl bir şey olduğunu öğretmesi gereken insanlar bana hüznün bin bir türlüsünü öğrettilerde bir tek gerçek mutluluğu öğretmeye kimse cesaret edemedi.
Çevremdeki insanlara kırgınım. Çünkü defalarca kırdılar. Defalarca yıktılar hayallerimi. “Olmaz” ve “hayır” kelimeleriyle o kadar çok yüz yüze kaldım ki o kelimeleri duymamak için hayatımı değiştirecek yenilikleri bile erteledim. Çoğundan da vazgeçtim. Yine de kimseye “hayır, olmaz” diyemedim.
Benim hayalim yok geçmişe dair. Çünkü hayal kurmayı bir türlü öğrenemedim yada beceremiyorum. Hayallerimi temelini ne kadar sağlam kursam da belli bir noktadan sonra hep kursağımda kaldılar. Sonra... yutkundum ve yüreğimdeki hayal enkazında toz duman oldular. İçimde toz dumanı zamanla geçiyor da hayallerimin bende kalan izlerini bir türlü silemiyorum.
Her insanın yüreğinde bir okyanusu, birde çölü vardır. Mutlu olduğunda çölü unutur, okyanustaki dalgalar arasında kaybolur. Hüzünlü olduğunda okyanusu unutur da yüreğindeki çölde kendini arar. Her esen rüzgara kapılır. Rüzgar onu nereye götürürse oraya gider. Hedefsiz gemi misali nereye gittiğini, ne için gittiğini bilemez.
İnsanlar diyorum... O kadar garibiz ki anlam verebilmek mümkün değil. Bazen güldüklerimize ağlıyoruz. Bazen de ağladığımız olaylara gülebiliyoruz. Anlık değişebiliyor duygularımız. Şen şakrak gülerken aniden bir şarkıda gülüşlerimizi hüzün mağlup eder. Yada en çaresiz olduğumuz anda bir telefon çalar, konu ne olursa olsun o telefon kapandığında başımızın üstündeki hüzün bulutu çoktan dağılmıştır.
İnsanlar o kadar garip ki yüreğinde fırtınalar koparken dışına çıt çıkaramaz. Dışarda mevsim neymiş, aylardan hangisiymiş, günler birbirine girmiş, saat umutsuzlukta takılıp kalmış hiç bir şey umurunda olmaz. Dağlara yüklesen dağların kaldıramayacağı dert yükünü ufacık yüreğine sığdırıyor. Bunu da büyük bir başarıyla yapıyor.
Aslında insan ne yaparsa kendi kendine yapıyor. Çünkü tercihleri herkes kendisi yapıyor. Hayatımıza sonradan pişman olacağımız kişileri dahil etmekte hepimiz birer ustayız. Bilerek, isteyerek ve hatta çoğu zaman inatla hayatımıza dahil olmalarını, hayatımızda bir anlam kazanmalarını istiyoruz. Sonunda pişman olacağımızı hesaba katmadan onları hayatlarımıza dahil ediyoruz Sanki onlar hayatımıza girdiğinde her şey bambaşka olacakmış gibi, güneş farklı bir açıdan doğacakmış gibi hissediyoruz. Karanlık günleri aydınlatacak umutsuz yüreğimize umut fidanları ekecekmiş gibi düşünüyoruz. Hayatımızda olabilmeleri için gerekirse varımızı yoğumuzu yollarına seriyoruz.
Aslında her insan mutluluğunun ecelini kendisi seçiyor. Tabi ki mutluluğunu katledeceğini bilmeden. Aslında seçimlerini yaparken mutlu olacağını düşünüyor. Her şey eskide kaldı, o günler bitti diyor kendi kendine. Kalbinde uçuşan kelebekler, açan çiçeklerle ilgileniyor genelde. Oysa her aydınlığın arkasında bir karanlık vardır. Her ışığın yansıttığı bir gölge vardır. Hayatımıza girenler, hayatımıza girerken, genelde en güzel yönlerini gösterirler. Biz de en güzel yönlerine odaklanırız genelde. Mesela ilk tanışma, İlk görüşme, ilk buluşma hiç unutulmayanlardandır. Çünkü ilk anlar genelde görsele dayalıdır. Görünüş süslü, kelimeler seçilmiş, hareketler daha dikkatlidir. Kalp güzelliklere bürünmüş, akıl umut yolculuğuna çıkmış, dil ise kelimeleri süsleme çabasındadır. Özetle mutluluğumuzun eceline böyle belirleriz.


Her insan;
En az bir defa, yüreğini bırakır başkasının avuçlarına.
En az bir defa, hayallerinin başkası tarafından yıkılışını izler.
En az bir defa, bir başkası için göz yaşı döker.
En az bir defa, sabaha kadar uyku girmez gözüne.

İnsan bir süre sonra acılara, hüzünlere, kederlere alışıyor. Her şey gelip geçici diyerek avutsakta kendimizi kimisi gelip geçmiyor, kimisi delip geçiyor kalbimizi. Gelip geçen çok nadir oluyor. Çünkü biz onları gelip geçmeleri için değil gelip ebediyen kalmaları için hayatımıza alıyoruz. Sonuç olarak geriye kalan sadece bizde bıraktıkları izler oluyor.
Bizler insanız sonuçta güleriz, ağlarız. Bir anımız diğer anınızı tutmaz. Sözler uçar, yazılar silinir, hatıralar kaybolur ancak bizde bıraktığı izler asla silinmez. Sızısı kalır ve bizimle ölene kadar yaşar içimizde. Zaten tek sorun da o yaşadıklarımızı unutamıyoruz. hayatımıza dahil olan insanlara verdiğimiz değerler geri dönüp yüzümüze çarpa çarpa hüzün olarak yüreğimizde büyür.
Her insan yüreğinin en kuytu köşesine en sevdiklerinden oluşan bir mezarlık ayırır. Bir zamanlar en çok sevdikleridir orda yatanlar. Hani yollarına varımızı yoğumuzu serdiklerimiz vardiya işte onlar.

...
modal aç
modal aç
modal aç